TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ABBAS KORKMAZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/17715)
Karar Tarihi: 9/11/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Özgür DUMAN
Başvurucular
1. Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.
Vekili
Av. Ersin BAŞARA
2. Abbas KORKMAZ
3. Ahmet Edip KIZILTOPRAK
4. Hasan Basri DÖNMEZ
5. Mustafa KURUÇAY
6. Şahin KURUÇAY
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taşınmaz üzerindeki kat irtifakının sona erdirilerek paylı mülkiyete dönüştürülmesi sebebiyle mülkiyet hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca 2014/18596, 2014/18597, 2014/18599, 2014/18600 ve 2014/18770 numaralı bireysel başvuru dosyalarının konu bakımından irtibatları nedeniyle 2014/17715 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmelerine, başvurunun 2014/17715 numaralı bireysel başvuru dosyasında incelenmesine karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Sivas ili Eskikale Mahallesi'nde bulunan 228 ada 56 parsel sayılı taşınmaz üzerinde 25/6/1970 tarihinde kat irtifakı tesis edilmiştir. Kat irtifakının kurulması sırasında tapu müdürlüğüne verilen onaylı mimari projeye göre bodrum, zemin ve yedi normal kattan oluşan bir bina yapılması ve kırk dokuz adet bağımsız bölüm inşa edilmesi öngörülmüştür. Buna karşın binanın bodrum, zemin ve ilk üç normal katı yapılabilmiş olup taşınmazda fiilen yirmi dokuz adet bağımsız bölüm mevcuttur. Başvurucuların bu taşınmazda kat irtifakı arsa payları bulunmaktadır.
10. Anılan taşınmazda arsa payları bulunan T.K. ve Ö.Ş.T., başvurucuların da aralarında olduğu diğer kat irtifak hakkı sahiplerine karşı kat irtifakının sona erdirilmesi istemiyle 1/10/1998 tarihinde Sivas 1. Sulh Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
11. Mahkeme 7/2/2001 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, dava konusu taşınmaz üzerinde projeye göre tamamlanmamış olsa da üzerinde kat irtifakı bulunan bir yapı mevcut olduğuna dikkat çekilmiştir. Mahkeme, arsa üzerinde bir yapının inşa edilmesi durumunda kat irtifakının sona erdirilemeyeceği kanaatine varmıştır.
12. Temyiz edilen karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin (Daire) 19/3/2002 tarihli ilamıyla bozulmuştur. Bozma ilamında 23/6/1935 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 49. maddesinin üçüncü fıkrasına göre kat irtifakının kurulduğu sırada verilen plana (projeye) göre beş yıl içinde yapının yapılıp tamamlanmadığı takdirde maliklerden birinin istemi üzerine kat irtifakının sona erdirilmesine veya belirli bir süre için uzatılmasına karar verileceği belirtilmiştir.
13. Daire, kanunda öngörülen bu beş yıllık süre içinde yapının hiç yapılmamış olması ile belli bir kısmı yapılmış ancak tamamlanmamış olması arasında bir farkın olmadığını ifade etmiştir. Daireye göre kanun koyucunun amacı, beş yıl içinde yapılmayan veya yapımı tamamlanmayan binaların yapılmasını ve kat mülkiyetine geçilmesini temin için kat irtifakı sahiplerine imkân tanımaktır. Bozma ilamında, somut olay bakımından kat irtifakının kurulduğu tarihten bu yana otuz yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen projedeki eksikliklerin giderilmediği tespitine yer verilmiştir. Daire, ana yapıda yapımı tamamlanmayan bölümlerin mevcut olanak ve koşullar içinde onaylı projesine uygun olarak yapılıp yapılamayacağı, yapılabilecekse bunun ne kadar süre içinde yapılmasının mümkün olduğu konularında araştırma yapılması ve bilirkişi kurulundan ek rapor alınması gerektiğini belirterek eksik araştırma gerekçesiyle hükmü bozmuştur.
14. Bozma ilamı doğrultusunda araştırma yapan Mahkeme 9/9/2004 tarihinde davanın kabulüne ve kat irtifakının sona ermesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, yapılan isticvaba göre paydaşlardan hiçbirinin inşaatı tamamlama yolunda bir iradeye sahip olmadığı belirtilmiştir. Mahkeme, bilirkişi kurulundan alınan ek rapora göre binanın tamamlanmasının iki inşaat mevsimi içinde mümkün olmakla birlikte binanın projesine uygun olarak tamamlanması için paydaşların gerekli inşai faaliyetlere yönelmeyeceklerinin açıkça anlaşıldığı gerekçesine dayanmıştır.
15. Daire 23/3/2006 tarihinde temyiz edilen hükmün bozulmasına karar vermiştir. Bozma ilamında, taşınmazdaki arsa paylarından birini devralan malikin ve davalı kat irtifak hakkı sahiplerinden birinin mirasçılarının davaya dâhil edilerek taraf teşkilinin sağlanması gerektiği belirtilmiştir.
16. Bozma ilamına uyan Mahkeme 6/4/2011 tarihinde başvurucular yönünden açılan davanın kabulüne ve ihtilaf konusu taşınmaz üzerindeki kat irtifakının sona erdirilmesine, karar kesinleştiğinde tapu sicilindeki kat irtifakı kaydının silinmesine karar vermiştir. Önceki karardaki gerekçeye ek olarak davalı taraflardan ayrı ayrı dava konusu edilen taşınmazda eksik kalan katların tamamlanması için herhangi bir harcama yapmalarının mümkün olup olmadığı ve eksik kalan kısımları tamamlayıp tamamlayamayacakları hususlarının sorulduğu belirtilmiştir. Mahkeme; taraflar imzalı beyanlarıyla, dava konusu taşınmazda eksik kalan katların tamamlanmasında harcama yapmalarının mümkün olmadığını ve bir araya gelip eksik kalan kısımlarını tamamlamalarının da olanaksız bulunduğunu beyan ettiklerine dikkat çekmiştir. Mahkemeye göre kat irtifak hakkı sahiplerinin dava konusu taşınmaz üzerindeki binanın projesine uygun olarak tamamlanması için gerekli inşai faaliyetlere yönelmeyecekleri ve projesine uygun olarak binanın tamamlanması işinin gereğini yerine getiremeyecekleri anlaşılmaktadır. Mahkeme bu sebeple projeye uygun tamamlanma ihtimali kalmayan binada kat irtifakının sona erdirilmesi gerektiği kanaatine ulaşıldığını açıklamıştır.
17. Temyiz edilen karar, Dairenin 18/6/2013 tarihli ilamıyla düzeltilerek onanmıştır. Daire, dava konusu taşınmazın üzerinde kurulu olan kat irtifakının sona erdirilmesi ve kat irtifakı kaydının tapu kütüğünden silinmesi yanında tarafların arsa paylarının paylı mülkiyet payına dönüştürülmesine karar verilmemiş olmasının doğru olmadığını belirtmiştir. Ancak bu eksikliğin giderilmesinin yeniden yargılamayı gerektirmediği ifade edilerek dava konusu taşınmazın tapu kaydında belirtilen arsa payları oranına göre paylı mülkiyete dönüştürülmesine sözcüklerinin yazılması suretiyle hükmün düzeltilmesine karar verilmiştir. Başvurucuların karar düzeltme istemleri ise Dairenin 23/6/2014 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
18. Nihai karar başvuruculara 17/10/2014, 21/10/2014 ve 22/10/2014 tarihlerinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucular 12/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 634 sayılı Kanun’un 1. maddesi şöyledir:
“Tamamlanmış bir yapının kat, daire, iş bürosu, dükkan, mağaza, mahzen, depo gibi bölümlerinden ayrı ayrı ve başlı başına kullanılmaya elverişli olanları üzerinde, o gayrimenkulün maliki veya ortak malikleri tarafından, bu Kanun hükümlerine göre, bağımsız mülkiyet hakları kurulabilir.
Yapılmakta veya ileride yapılacak olan bir yapının, birinci fıkrada yazılı nitelikteki bölümleri üzerinde, yapı tamamlandıktan sonra geçilecek kat mülkiyetine esas olmak üzere, arsa maliki veya arsanın ortak malikleri tarafından, bu Kanun hükümlerine göre irtifak hakları kurulabilir.”
21. 634 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanuna göre:
...
c) (Değişik: 13/4/1983 - 2814/1 md.) Bir arsa üzerinde ileride kat mülkiyetine konu olmak üzere yapılacak veya yapılmakta olan bir veya birden çok yapının bağımsız bölümleri için o arsanın maliki veya ortak malikleri tarafından bu Kanun hükümlerine göre kurulan irtifak hakkına (kat irtifakı); bu hakka sahip olanlara da (kat irtifak sahibi)
d) Arsanın, bu Kanunda yazılı esasa göre bağımsız bölümlere tahsis edilen ortak mülkiyet paylarına (Arsa payı);
e) Kat mülkiyetinin veya irtifakının kurulmasına ait resmi senede (Sözleşme);
Denir. "
22. 634 sayılı Kanun'un 3. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kat irtifakı arsa payına bağlı bir irtifak çeşidi olup, yapının tamamı için düzenlenecek yapı kullanma izin belgesine dayalı olarak, bu Kanunda gösterilen şartlar uyarınca kat mülkiyetine resen çevrilir. Bu işlem, arsa malikinin veya kat irtifakına sahip ortak maliklerden birinin istemi ile dahi gerçekleştirilebilir. "
23. 634 sayılı Kanun'un 49. maddesi şöyledir:
"Kat irtifakına konu olan arsanın maliki veya ortak malikleri, tapu memuruna verecekleri yazılı bir beyanla kat irtifakına ait sicil kaydını sildirerek bu irtifaka her zaman son verebilirler.
Kat irtifakı, buna konu olan arsanın tamamiyle yok olması veya üzerinde yapı yapılamıyacak hale gelmesi veya kamulaştırılması ile kendiliğinden sona erer.
(Değişik fıkralar: 13/4/1983 - 2814/14 md.) Kat irtifakına konu olan arsa üzerinde, bu irtifakın kurulması sırasında verilen plana göre beş yıl içinde yapı yapılmazsa maliklerden birinin istemi üzerine, sulh hakimi, gerektiğinde ilgilileri de dinleyerek, duruma göre kat irtifakının sona ermesine veya belli bir süre için uzatılmasına karar verir. Süre istem üzerine yeniden uzatılabilir.
..."
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesinin temel amacı, devlet tarafından mülkiyet hakkına yapılan haksız müdahalelere karşı kişinin korunmasını sağlamaktır. Bununla birlikte Sözleşme'nin 1. maddesi uyarınca her taraf devlet "kendi yetki alanı içinde bulunan herkesin, Sözleşme'de tanımlanan haklar ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlama" yükümlülüğü altındadır. Bu genel nitelikli görevin yerine getirilmesi, Sözleşme ile güvence altına alınan hakların etkili bir biçimde uygulanmasını sağlamak için bazı pozitif yükümlülüklere yol açmaktadır (Ališić ve diğerleri/Bosna Hersek, Hırvatistan, Sırbistan, Slovenya ve Makedonya Cumhuriyeti [BD], B. No: 60642/08, 16/7/2014, § 100; Sovtransavto Holding/Ukrayna, B. No: 48553/99, 25/7/2002, § 96).
25. AİHM, Sözleşme'ye ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesi ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının da bazı pozitif yükümlülükler içerdiğini kabul etmektedir. AİHM'e göre mülkiyet hakkının gerçekten etkili bir biçimde korunabilmesi, devletin müdahale etmeme görevi yanında ayrıca bazı pozitif tedbirler almasını da gerektirmektedir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 134; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004, § 143).
26. AİHM, Sözleşme'ye ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesinin devletin doğrudan müdahalesinin söz konusu olmadığı, özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar yönünden de -belirli durumlarda- mülkiyet hakkının korunması için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünü içerdiğini kabul etmektedir. Devletin pozitif yükümlülükleri çerçevesinde -özel kişiler arası mülkiyet ilişkileri bakımından olsa bile- kişilerin mülkiyet haklarına yapılacak keyfî müdahalelere karşı hukuksal bir koruma sağlaması gerekmektedir. Bu bağlamda devlet özellikle tarafların mülkiyet hakkına ilişkin uyuşmazlıklar yönünden gerekli usule ilişkin güvenceleri sunan etkin bir yargısal mekanizma oluşturma yükümlülüğü altındadır. Bu çerçevede oluşturulan yargı yollarında ulusal mahkemeler de iç hukukta yer alan ilgili kanunlar ışığında makul ve adil bir biçimde mülkiyet uyuşmazlıklarını çözmek durumundadır. Mahkeme, bu gerekliliğin sağlanıp sağlanmadığını değerlendirirken uygulanan usulün bütününü incelemektedir (Sovtransavto Holding/Ukrayna, § 96; Fuklev/Ukrayna, B. No: 71186/01, 7/6/2005, §§ 90, 91; Kotov/Rusya [BD], B. No: 54522/00, 3/4/2012, § 112; Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, §§ 82-87; Capital Bank AD/Bulgaristan, B. No: 49429/99, 24/11/2005, § 134).
27. Bununla birlikte AİHM, iç hukukun yorumlanması ve uygulanması konusundaki görevinin sınırlı olduğunu, ulusal mahkemelerin hukuk kurallarının yorumlanması bakımından sahip oldukları takdir hakkına açık bir keyfîlik veya bariz takdir hatası içermedikçe karışamayacağını belirtmektedir (Anheuser‑Busch Inc./Portekiz, § 83).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 9/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucular, kat mülkiyetine geçileceği düşüncesiyle karşılığında parasal bir bedel ödeyerek söz konusu taşınmazda irtifak hakkı sahibi olduklarını belirtmişlerdir. Başvuruculara göre kat irtifakının kurulmasını sağlayan ve kendilerine hisse satan davacılar, yapılmayan kısımların tamamlanmasını kötü niyetli olarak istemektedirler.
30. Başvurucular, binanın tamamlanmasına karşı olmadıklarını ancak masraflara ortak olmak istemediklerini belirttiklerini ifade etmişlerdir. Başvurucular, derece mahkemelerince bu itiraz ve savunmaları değerlendirilmeden, haksız yere davanın kabul edilip kat irtifakının sona erdirildiğini belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
31. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
32. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
34. Başvurucular mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiaları yanında adil yargılanma haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmektedirler. Ancak başvurucuların temel iddiası, uyuşmazlık konusu taşınmazdaki kat irtifakının sona erdirilerek paylı mülkiyete dönüştürülmesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğine ilişkindir. Dolayısıyla başvurucuların makul sürede yargılanma hakkı dışındaki bütün iddialarının mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
36. Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26). Somut olayda başvurucular uyuşmazlık konusu taşınmazda kat irtifak hakkı sahibi olduğu gibi diğer bir kısım kat irtifak sahibince açılan davada yapılan yargılama neticesinde ise paylı mülkiyete dönüştürülen taşınmazda başvurucuların hâlen pay sahibi olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülkiyet haklarının mevcut olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
37. Başvuru konusu olayda, başvurucuların mülkiyet haklarına yönelik olarak kamu makamlarınca doğrudan yapılan bir müdahale mevcut olmayıp özel kişiler arası bir uyuşmazlık söz konusudur. Ayrıca başvurucuların paylı mülkiyet statüsüne ve bu bu statünün getirdiği kısıtlamalara yönelik doğrudan bir şikâyeti de bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvuruda, devletin mülkiyet hakkına ilişkin pozitif yükümlülükleri yönünden inceleme yapılması gerekmektedir.
a. Genel İlkeler
38. Bireysel başvuru, devlet tarafından kamu gücü kullanılarak bireylerin temel haklarına yapılan müdahaleler sonucu meydana gelen hak ihlallerini gidermek amacıyla ihdas edilmiş bir ikincil koruma mekanizması olmakla birlikte kimi durumlarda özel kişiler arası ilişkiler sonucu özel kişilerin birbirlerinin haklarına yaptıkları müdahalelerde devlete atfedilebilecek sorumluluklar bulunabilmektedir. Bu durumlarda bireysel başvuru konusu yapılan dava sadece adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmekle kalmayıp özel kişiler tarafından başlatılan süreç sonucu etkilenen diğer haklar yönünden de incelenebilir (Türkiye Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, § 34).
39. Bu bağlamda devletin temel amaç ve görevlerini tanımlayan Anayasa’nın 5. maddesi kişinin temel hak ve hürriyetlerini sınırlayan engelleri kaldırmayı ve insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamayı hukuk devletinin gereği olarak kabul etmektedir. Bahsedilen Anayasa hükmünün gerekçesinde devletin hak ve hürriyetlerin gerçekleştirilmesine yardımcı olması gereğinin benimsendiği ifade edilmiştir. Anayasa’nın pek çok maddesinde düzenlemeye konu hakkın korunması ve gerçekleştirilmesi için devletin alacağı tedbirlerden bahsetmektedir (Türkiye Emekliler Derneği, § 38).
40. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında bulunan temel haklara özel hukuk kişileri tarafından yapılan müdahaleler sonucu bireylerin haklarının zarar gördüğü kimi durumlarda devlete atfedilebilecek sorumluluklar bulunabilir. Devletin bu tür haksız müdahalelere karşı bireylerin mülkiyet hakkının korunması için etkili iç hukuk yolları ihdas ederek yapılan müdahalelere karşı özellikle mahkemelere başvurmak suretiyle koruma talep edebilmelerini sağlaması ve yapılacak yargılamalarda özel kişilerin çatışan hakları arasında tercih yaparken mahkemelerce anayasal yorumla temel hakların korunması gerekmektedir. Böylelikle devlet, etkili bir iç hukuk yolu ihdas ederek adalet ve hakkaniyete uygun bir yargılama ortamı oluşturup üzerine düşen görevi yerine getirmiş olacaktır (Türkiye Emekliler Derneği, § 39).
41. Anayasa'nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Anayasa'nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler, kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41).
42. Devletin pozitif yükümlülükleri, mülkiyet hakkına yapılan müdahalelere karşı usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal yolları da içeren etkili hukuksal bir çerçeve oluşturma ve oluşturulan bu hukuksal çerçeve kapsamında yargısal ve idari makamların bireylerin özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili ve adil bir karar vermesini temin etmek sorumluluklarını da içermektedir.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
43. Uyuşmazlık konusu taşınmaz üzerinde 25/6/1970 tarihinde kat irtifakı tesis edilmiş ancak projesinde öngörülen ilk üç normal katı yapılabilmiş, diğer dört kat ise yapılamamıştır. Böylelikle kat irtifakına konu taşınmaz üzerindeki binanın projesine uygun olarak tamamlanamadığı ortadadır. Nitekim başvurucular da bu hususu kabul etmektedirler. Mahkeme de binanın projesine uygun tamamlanamadığı gerekçesiyle kat irtifakının sona erdirilmesine karar vermiştir. Başvurucular kat mülkiyetine geçileceği düşüncesiyle irtifak hakkı sahibi olduklarını, ayrıca kat irtifakının sona erdirilmesinin taşınmazın değerinde azalmaya yol açtığını belirtmişlerdir. Buna göre taşınmazda kat irtifak hakkı sahibi olmanın paylı mülkiyete konu taşınmazda pay sahibi olmaya göre birtakım olumlu yanları bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi de kat irtifakı sonrasında diğer koşulların da gerçekleştirilerek kat mülkiyetine geçilmesi suretiyle oluşturulacak bağımsız bölümlerde kişilerin ana taşınmazdan ayrı kat mülkiyeti sahibi olmalarıdır. Dolayısıyla kat irtifakının sona erdirilerek paylı mülkiyete dönüştürülen taşınmazda başvurucuların mülkiyet hakları yönünden olumsuz bazı etki ve sonuçlara yol açtığı açıktır.
44. Başvuru konusu olayda tarafların birbirleriyle çatışan menfaatleri bulunmaktadır. Buna göre bir tarafta ihtilaflı taşınmazda yedi katlı olarak yapılması öngörülen binanın dört katının yapılmaması sebebiyle zarar gören bu katlarda hak sahibi olan irtifak hakkı sahipleri bulunmaktadır. Bu kat irtifak hakkı sahipleri, binanın tamamlanıp fiilen hak sahibi olamamaları sebebiyle kat irtifakının sona erdirilmesini talep etmişlerdir. Diğer taraftan ise aynı taşınmazdaki binanın tamamlanan ilk üç katı yönünden fiilen ve hukuken irtifak hakkı sahibi olan başvurucuların hakları söz konusudur. Başvurucular ise yukarıda değinildiği üzere fiilen kullandıkları hâlde irtifak haklarının sona erdirilmesinin mülkiyet hakları yönünden olumsuz sonuçlara yol açacağını beyan etmişlerdir. Diğer bir deyişle başvurucuların fiilen de kullandıkları taşınmaz üzerinde irtifak hakkı sahibi olmaları nedeniyle mülkiyet hakları mevcuttur. Kat irtifakının sona erdirilmesini talep eden davayı açan kişilerin de kat irtifakı sahibi sıfatına sahip olmaları mülkiyet haklarının mevcudiyetini göstermektedir. Dolayısıyla her iki tarafın da mülkiyet hakkını gözetmekle yükümlü bulunan devletin maddi ve usule ilişkin pozitif yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği dikkate alınarak sonuca varılmalıdır.
45. Bu bağlamda ilk olarak, ihtilaflı taşınmaz üzerindeki kat irtifakının sona erdirilmesinin belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir bir kanuna dayalı olup olmadığı irdelenmelidir. Derece mahkemeleri, gerekçe olarak 634 sayılı Kanun'un 49. maddesinin üçüncü fıkrasına dayanmaktadırlar. Bu fıkraya göre, kat irtifakına konu olan arsa üzerinde bu irtifakın kurulması sırasında verilen plana göre beş yıl içinde yapı yapılmadığı takdirde maliklerden birinin istemi üzerine sulh hâkimi gerektiğinde ilgilileri de dinleyerek duruma göre kat irtifakının sona ermesine veya belli bir süre için uzatılmasına karar verir. Bu durumda derece mahkemelerince mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına konu edilen uyuşmazlığın çözümüne ilişkin olarak önceden oluşturulan, öngörülebilir, ulaşılabilir ve belirli nitelikte olduğu anlaşılan bir hukuksal çerçeve kapsamında delillerin değerlendirildiği ve hukuk kurallarının yorumlanarak sonuca varıldığı görülmektedir.
46. İkinci olarak başvurucuların mülkiyet haklarına yapılan müdahaleye etkin bir biçimde itiraz edebilme, savunma ve iddialarını yetkili makamlar önünde ortaya koyabilme olanağının onlara tanınıp tanınmadığı incelenmelidir. Gerçekten de Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkının gerçekten etkin bir biçimde korunabilmesi için devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında usule ilişkin bu güvencelerin sağlanması zorunludur. Başvuru konusu olayda ise başvurucuların usule ilişkin bu güvencelerin kendilerine sağlanmadığına yönelik açık bir iddiaları bulunmamaktadır. Nitekim başvurucular, uyuşmazlığa konu yargılamaya katılabilmişler ve duruşmalı olarak görülen yargılama sırasında davalı sıfatıyla mahkeme önünde itiraz ve savunmalarını ortaya koyup delillerini sunabilmişlerdir.
47. Başvurucular, özellikle davacıların kat irtifakının sona erdirilmesini kötü niyetli olarak istedikleri yönündeki itirazlarının derece mahkemelerince dikkate alınmadığından yakınmışlardır. Ancak derece mahkemelerinin dayandıkları gerekçenin içeriğine göre uyuşmazlığın çözümü bakımından en önemli husus kat irtifakına konu taşınmazdaki binanın projesine uygun yapılıp yapılmadığıdır. Mahkeme, davanın bütün taraflarından isticvap suretiyle binanın tamamlanıp tamamlanamadığını sormuş ve tarafların binanın tamamlanamayacağı yönündeki iradelerini gözeterek kat irtifakının sona erdirilmesine karar vermiştir. Dolayısıyla derece mahkemelerinin uyuşmazlığı ilgili hukuk kuralları doğrultusunda tarafların sundukları deliller ve beyanlara göre çözüme kavuşturdukları görülmektedir.
48. Son olarak ise kat irtifakının sona erdirilmesinin başvurucuların mülkiyet hakları yönünden şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yükleyip yüklemediği değerlendirilmelidir. Özel kişilerin mülkiyet haklarının çatıştığı bu gibi durumlarda bunlardan hangisine üstünlük tanınacağının takdiri, kanun koyucuya ve somut olayın koşulları gözönünde bulundurularak derece mahkemelerine ait bir yetkidir. Bununla birlikte her iki tarafın menfaatlerinin mümkün olduğunca dengelenmesi ve sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca da yol açmaması gerekir. Menfaatler dengesinin kurulmasında taraflardan biri aleyhine bireysel olarak aşırı ve olağan dışı bir külfetin yüklenmesi, pozitif yükümlülüklerin ihlali sonucunu doğurabilir. Olayın bütün koşulları ve taraflara tanınan tüm imkânlar ile tarafların tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak menfaatlerin adil bir şekilde dengelenip dengelenmediği değerlendirilmelidir.
49. Başvuru konusu olayda, kat irtifakının sona erdirilmesinin amacı Dairenin 19/3/2002 tarihli bozma ilamında açıklanmıştır. Bu kararda da değinildiği üzere kanun koyucu, bir an önce kat mülkiyetine geçilmesi için beş yıllık bir süre öngörmüş; bu süreye uyulmadığı takdirde ise irtifak hakkı sahiplerine sürenin uzatılması veya irtifakın sona erdirilmesi imkânı tanımıştır. 634 sayılı Kanun'un 1. maddesinin ikinci fıkrasına göre kat irtifakı, yapılmakta veya ileride yapılacak olan bir yapının öngörülen nitelikteki bölümleri üzerinde yapı tamamlandıktan sonra geçilecek kat mülkiyetine esas olmak üzere geçici olarak kurulan bir irtifaktır. Dolayısıyla kat irtifakının amacı, taşınmaz üzerinde inşa edilecek yapının bölümleri üzerinde kat mülkiyetinin kurulmasını sağlamaktır. Bu amaçla geçici olarak kurulan kat irtifakının süresiz olarak mevcut olması öngörülmemiştir. Kat mülkiyetine geçilmeden yani yapının tamamlanmadan kalması irtifak hakkı sahipleri arasında somut olayda olduğu gibi sorunlara yol açabilecektir. Nitekim yapının tamamlanmayan kısımları yönünden irtifak hakkı sahibi olan kişilerin bu yapı tamamlanıp fiilen hak sahibi oldukları bölümleri kullanmaları mümkün olamadığı için zararları söz konusu olabilmektedir.
50. Bunun yanında başvurucular, yapı tamamlanmadıkça kat irtifakının sona erdirilebileceğini öngörebilecek durumdadırlar. Derece mahkemelerinin buna ilişkin kararı başvurucular yönünden keyfî veya açıkça öngörülemez nitelikte değildir. Ayrıca yargılama sırasında derece mahkemeleri, ihtilaflı taşınmaz üzerindeki kat irtifakına konu yapının tamamlanması önünde bir engel olup olmadığını araştırmış, yapının tamamlanabileceğini tespit ettiğinde ise davanın bütün taraflarına isticvap suretiyle binayı tamamlayıp tamamlamayacaklarını sormuştur. Başvurucular da dâhil olmak üzere irtifak hakkı sahipleri, yapının tamamlanması yönünde bir irade ortaya koyamamışlardır. Başvuru formlarında da binanın kalan kısmının tamamlanabileceği ileri sürülmemekte, aksine binanın tamamlanması yönündeki masraflara katlanılamayacağı belirtilmektedir.
51. Öte yandan kat irtifakının sona erdirilmesi başvurucuları mülkiyet haklardan yoksun bırakmadığı gibi bu durumun esas itibarıyla mülkiyet haklarına olan etkilerinin sınırlı olduğu da söylenebilir. Kat irtifakı sona erdirilmekle birlikte Dairenin 18/6/2013 tarihli düzelterek onama ilamıyla, ilk derece mahkemesinin hükmü kat irtifakının tapu kaydında belirtilen arsa payları oranına göre paylı mülkiyete dönüştürülmesi ifadeleri eklenmek suretiyle düzeltilmiştir. Buna göre başvurucular kat irtifakı arsa payları oranlarına göre taşınmazda pay sahibi olmaya devam etmektedirler. Başvurucuların da talep ettiği kat mülkiyetine geçilmemesi ise taşınmaz üzerindeki yapının öngörüldüğü hâlde belirlenen proje çerçevesinde binanın tamamlanmasına -başvurucular da dâhil olmak üzere- kat irtifakı sahiplerinin yanaşmamasından kaynaklanmaktadır.
52. Dolayısıyla öncelikle başvuruya konu kat irtifakının sona erdirilerek paylı mülkiyete dönüştürülmesi uyuşmazlığına ilişkin olarak devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında mülkiyetin korunmasına yönelik belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir kanun hükümlerinin mevcut olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bireysel başvuruya konu yargılama süreci bir bütün olarak dikkate alındığında mülkiyet hakkının korunması yükümlülüğü yönünden başvurucuların usule ilişkin güvencelerden etkin biçimde yararlanmasının sağlandığı ve kararlarda yer verilen tespit ve gerekçelere göre yargısal makamların takdir yetkilerinin sınırını aşmadığı sonucuna varılmıştır. Nihayet kat irtifakının süresiz olarak öngörülmediği, kat mülkiyetine geçiş amacı doğrultusunda yapının tamamlanması gerektiği, yapının tamamlanmasının önünde fiilî ve hukuki bir engelin bulunmadığı, yargılama sırasında kendilerine bu imkân tanınmasına rağmen kat irtifakı sahiplerince bu imkânın kullanılmadığı anlaşılmaktadır. Sonuç olarak tüm bu hususlar birlikte gözetildiğinde kat irtifak hakkı sahibi olan başvurucuların irtifak haklarının sona erdirilerek paylı mülkiyete dönüştürülmesinin -diğer kat irtifakı sahiplerinin hak ve menfaatleri de gözetildiğinde- başvuruculara şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği, bu sebeple başvurucuların mülkiyet haklarına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
53. Açıklanan nedenlerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
54. Başvurucular makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
55. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
56. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken, sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
57. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
58. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 15 yıl 9 ay sürdüğü anlaşılan yargılamanın süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
59. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
60. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
61. Başvurucular yeniden yargılama ve maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
62. Başvuruda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
63. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında -yargılamadaki taraf sayısı da dikkate alınarak- başvuruculara ayrı ayrı net 19.800 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
64. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların mülkiyet haklarının ihlali iddiası açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğundan maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin kendisine vekil ile temsil ettiren başvurucu Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.ye ödenmesine, diğer başvurucular yönünden ise 206,10 TL tutarında yatırdıkları harcın kendilerine ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara ayrı ayrı net 19.800 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCU YAPI VE KREDİ BANKASI A.Ş.'YE ÖDENMESİNE, diğer başvurucular yönünden ise 206,10 TL tutarında yatırdıkları harcın KENDİLERİNE AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Sivas 1. Sulh Hukuk Mahkemesine (E.2006/471, K.2011/514) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.