TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABBAS KORKMAZ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/17715)
|
|
Karar Tarihi: 9/11/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Yapı ve
Kredi Bankası A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Ersin
BAŞARA
|
|
|
2. Abbas
KORKMAZ
|
|
|
3. Ahmet
Edip KIZILTOPRAK
|
|
|
4. Hasan
Basri DÖNMEZ
|
|
|
5. Mustafa
KURUÇAY
|
|
|
6. Şahin
KURUÇAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, taşınmaz üzerindeki kat irtifakının sona erdirilerek
paylı mülkiyete dönüştürülmesi sebebiyle mülkiyet hakkının; yargılamanın uzun
sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca 2014/18596, 2014/18597, 2014/18599, 2014/18600 ve
2014/18770 numaralı bireysel başvuru dosyalarının konu bakımından irtibatları
nedeniyle 2014/17715 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmelerine,
başvurunun 2014/17715 numaralı bireysel başvuru dosyasında incelenmesine karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Sivas ili Eskikale Mahallesi'nde
bulunan 228 ada 56 parsel sayılı taşınmaz üzerinde 25/6/1970 tarihinde kat
irtifakı tesis edilmiştir. Kat irtifakının kurulması sırasında tapu müdürlüğüne
verilen onaylı mimari projeye göre bodrum, zemin ve yedi normal kattan oluşan
bir bina yapılması ve kırk dokuz adet bağımsız bölüm inşa edilmesi
öngörülmüştür. Buna karşın binanın bodrum, zemin ve ilk üç normal katı
yapılabilmiş olup taşınmazda fiilen yirmi dokuz adet bağımsız bölüm mevcuttur.
Başvurucuların bu taşınmazda kat irtifakı arsa payları bulunmaktadır.
10. Anılan taşınmazda arsa payları bulunan T.K. ve Ö.Ş.T.,
başvurucuların da aralarında olduğu diğer kat irtifak hakkı sahiplerine karşı
kat irtifakının sona erdirilmesi istemiyle 1/10/1998 tarihinde Sivas 1. Sulh
Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
11. Mahkeme 7/2/2001 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinde, dava konusu taşınmaz üzerinde projeye göre tamamlanmamış
olsa da üzerinde kat irtifakı bulunan bir yapı mevcut olduğuna dikkat
çekilmiştir. Mahkeme, arsa üzerinde bir yapının inşa edilmesi durumunda kat
irtifakının sona erdirilemeyeceği kanaatine varmıştır.
12. Temyiz edilen karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin (Daire)
19/3/2002 tarihli ilamıyla bozulmuştur. Bozma ilamında 23/6/1935 tarihli ve 634
sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu'nun 49. maddesinin üçüncü fıkrasına göre kat
irtifakının kurulduğu sırada verilen plana (projeye) göre beş yıl içinde
yapının yapılıp tamamlanmadığı takdirde maliklerden birinin istemi üzerine kat
irtifakının sona erdirilmesine veya belirli bir süre için uzatılmasına karar
verileceği belirtilmiştir.
13. Daire, kanunda öngörülen bu beş yıllık süre içinde yapının
hiç yapılmamış olması ile belli bir kısmı yapılmış ancak tamamlanmamış olması
arasında bir farkın olmadığını ifade etmiştir. Daireye göre kanun koyucunun
amacı, beş yıl içinde yapılmayan veya yapımı tamamlanmayan binaların
yapılmasını ve kat mülkiyetine geçilmesini temin için kat irtifakı sahiplerine
imkân tanımaktır. Bozma ilamında, somut olay bakımından kat irtifakının
kurulduğu tarihten bu yana otuz yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen projedeki
eksikliklerin giderilmediği tespitine yer verilmiştir. Daire, ana yapıda yapımı
tamamlanmayan bölümlerin mevcut olanak ve koşullar içinde onaylı projesine
uygun olarak yapılıp yapılamayacağı, yapılabilecekse bunun ne kadar süre içinde
yapılmasının mümkün olduğu konularında araştırma yapılması ve bilirkişi
kurulundan ek rapor alınması gerektiğini belirterek eksik araştırma
gerekçesiyle hükmü bozmuştur.
14. Bozma ilamı doğrultusunda araştırma yapan Mahkeme 9/9/2004
tarihinde davanın kabulüne ve kat irtifakının sona ermesine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinde, yapılan isticvaba göre paydaşlardan hiçbirinin inşaatı
tamamlama yolunda bir iradeye sahip olmadığı belirtilmiştir. Mahkeme, bilirkişi
kurulundan alınan ek rapora göre binanın tamamlanmasının iki inşaat mevsimi
içinde mümkün olmakla birlikte binanın projesine uygun olarak tamamlanması için
paydaşların gerekli inşai faaliyetlere
yönelmeyeceklerinin açıkça anlaşıldığı gerekçesine dayanmıştır.
15. Daire 23/3/2006 tarihinde temyiz edilen hükmün bozulmasına
karar vermiştir. Bozma ilamında, taşınmazdaki arsa paylarından birini devralan
malikin ve davalı kat irtifak hakkı sahiplerinden birinin mirasçılarının davaya
dâhil edilerek taraf teşkilinin sağlanması gerektiği belirtilmiştir.
16. Bozma ilamına uyan Mahkeme 6/4/2011 tarihinde başvurucular
yönünden açılan davanın kabulüne ve ihtilaf konusu taşınmaz üzerindeki kat
irtifakının sona erdirilmesine, karar kesinleştiğinde tapu sicilindeki kat
irtifakı kaydının silinmesine karar vermiştir. Önceki karardaki gerekçeye ek
olarak davalı taraflardan ayrı ayrı dava konusu edilen taşınmazda eksik kalan
katların tamamlanması için herhangi bir harcama yapmalarının mümkün olup
olmadığı ve eksik kalan kısımları tamamlayıp tamamlayamayacakları hususlarının
sorulduğu belirtilmiştir. Mahkeme; taraflar imzalı beyanlarıyla, dava konusu
taşınmazda eksik kalan katların tamamlanmasında harcama yapmalarının mümkün
olmadığını ve bir araya gelip eksik kalan kısımlarını tamamlamalarının da
olanaksız bulunduğunu beyan ettiklerine dikkat çekmiştir. Mahkemeye göre kat
irtifak hakkı sahiplerinin dava konusu taşınmaz üzerindeki binanın projesine
uygun olarak tamamlanması için gerekli inşai
faaliyetlere yönelmeyecekleri ve projesine uygun olarak binanın tamamlanması
işinin gereğini yerine getiremeyecekleri anlaşılmaktadır. Mahkeme bu sebeple
projeye uygun tamamlanma ihtimali kalmayan binada kat irtifakının sona
erdirilmesi gerektiği kanaatine ulaşıldığını açıklamıştır.
17. Temyiz edilen karar, Dairenin 18/6/2013 tarihli ilamıyla
düzeltilerek onanmıştır. Daire, dava konusu taşınmazın üzerinde kurulu olan kat
irtifakının sona erdirilmesi ve kat irtifakı kaydının tapu kütüğünden silinmesi
yanında tarafların arsa paylarının paylı mülkiyet payına dönüştürülmesine karar
verilmemiş olmasının doğru olmadığını belirtmiştir. Ancak bu eksikliğin
giderilmesinin yeniden yargılamayı gerektirmediği ifade edilerek dava konusu
taşınmazın tapu kaydında belirtilen arsa payları oranına göre paylı mülkiyete
dönüştürülmesine sözcüklerinin yazılması suretiyle hükmün düzeltilmesine karar
verilmiştir. Başvurucuların karar düzeltme istemleri ise Dairenin 23/6/2014
tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
18. Nihai karar başvuruculara 17/10/2014, 21/10/2014 ve
22/10/2014 tarihlerinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucular 12/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 634 sayılı Kanun’un 1. maddesi şöyledir:
“Tamamlanmış bir yapının kat, daire, iş bürosu,
dükkan, mağaza, mahzen, depo gibi bölümlerinden ayrı ayrı ve başlı başına
kullanılmaya elverişli olanları üzerinde, o gayrimenkulün maliki veya ortak
malikleri tarafından, bu Kanun hükümlerine göre, bağımsız mülkiyet hakları
kurulabilir.
Yapılmakta veya ileride yapılacak olan bir
yapının, birinci fıkrada yazılı nitelikteki bölümleri üzerinde, yapı
tamamlandıktan sonra geçilecek kat mülkiyetine esas olmak üzere, arsa maliki
veya arsanın ortak malikleri tarafından, bu Kanun hükümlerine göre irtifak hakları
kurulabilir.”
21. 634 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanuna göre:
...
c) (Değişik: 13/4/1983 - 2814/1 md.) Bir arsa üzerinde ileride kat mülkiyetine konu olmak
üzere yapılacak veya yapılmakta olan bir veya birden çok yapının bağımsız
bölümleri için o arsanın maliki veya ortak malikleri tarafından bu Kanun
hükümlerine göre kurulan irtifak hakkına (kat irtifakı); bu hakka sahip
olanlara da (kat irtifak sahibi)
d) Arsanın, bu Kanunda yazılı esasa göre
bağımsız bölümlere tahsis edilen ortak mülkiyet paylarına (Arsa payı);
e) Kat mülkiyetinin veya irtifakının
kurulmasına ait resmi senede (Sözleşme);
Denir. "
22. 634 sayılı Kanun'un 3. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kat irtifakı arsa payına bağlı bir
irtifak çeşidi olup, yapının tamamı için düzenlenecek yapı kullanma izin
belgesine dayalı olarak, bu Kanunda gösterilen şartlar uyarınca kat mülkiyetine
resen çevrilir. Bu işlem, arsa malikinin veya kat irtifakına sahip ortak
maliklerden birinin istemi ile dahi gerçekleştirilebilir. "
23. 634 sayılı Kanun'un 49. maddesi şöyledir:
"Kat irtifakına konu olan arsanın maliki
veya ortak malikleri, tapu memuruna verecekleri yazılı bir beyanla kat
irtifakına ait sicil kaydını sildirerek bu irtifaka her zaman son verebilirler.
Kat irtifakı, buna konu olan arsanın tamamiyle yok olması veya üzerinde yapı yapılamıyacak
hale gelmesi veya kamulaştırılması ile kendiliğinden sona erer.
(Değişik fıkralar: 13/4/1983 - 2814/14 md.) Kat irtifakına konu olan arsa üzerinde, bu irtifakın
kurulması sırasında verilen plana göre beş yıl içinde yapı yapılmazsa
maliklerden birinin istemi üzerine, sulh hakimi, gerektiğinde ilgilileri de
dinleyerek, duruma göre kat irtifakının sona ermesine veya belli bir süre için
uzatılmasına karar verir. Süre istem üzerine yeniden uzatılabilir.
..."
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol'ün 1. maddesinin temel
amacı, devlet tarafından mülkiyet hakkına yapılan haksız müdahalelere karşı
kişinin korunmasını sağlamaktır. Bununla birlikte Sözleşme'nin 1. maddesi
uyarınca her taraf devlet "kendi yetki
alanı içinde bulunan herkesin, Sözleşme'de tanımlanan
haklar ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlama" yükümlülüğü
altındadır. Bu genel nitelikli görevin yerine getirilmesi, Sözleşme ile güvence
altına alınan hakların etkili bir biçimde uygulanmasını sağlamak için bazı
pozitif yükümlülüklere yol açmaktadır (Ališić ve diğerleri/Bosna Hersek, Hırvatistan, Sırbistan,
Slovenya ve Makedonya Cumhuriyeti [BD], B. No: 60642/08, 16/7/2014,
§ 100; Sovtransavto Holding/Ukrayna, B. No: 48553/99,
25/7/2002, § 96).
25. AİHM, Sözleşme'ye ek (1) No.lu
Protokol'ün 1. maddesi ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının da bazı
pozitif yükümlülükler içerdiğini kabul etmektedir. AİHM'e
göre mülkiyet hakkının gerçekten etkili bir biçimde korunabilmesi, devletin
müdahale etmeme görevi yanında ayrıca bazı pozitif tedbirler almasını da
gerektirmektedir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99,
30/11/2004, § 134; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004,
§ 143).
26. AİHM, Sözleşme'ye ek (1) No.lu
Protokol'ün 1. maddesinin devletin doğrudan müdahalesinin söz konusu olmadığı,
özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar yönünden de -belirli durumlarda- mülkiyet
hakkının korunması için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünü içerdiğini kabul
etmektedir. Devletin pozitif yükümlülükleri çerçevesinde -özel kişiler arası
mülkiyet ilişkileri bakımından olsa bile- kişilerin mülkiyet haklarına
yapılacak keyfî müdahalelere karşı hukuksal bir koruma sağlaması gerekmektedir.
Bu bağlamda devlet özellikle tarafların mülkiyet hakkına ilişkin uyuşmazlıklar
yönünden gerekli usule ilişkin güvenceleri sunan etkin bir yargısal mekanizma
oluşturma yükümlülüğü altındadır. Bu çerçevede oluşturulan yargı yollarında
ulusal mahkemeler de iç hukukta yer alan ilgili kanunlar ışığında makul ve adil
bir biçimde mülkiyet uyuşmazlıklarını çözmek durumundadır. Mahkeme, bu
gerekliliğin sağlanıp sağlanmadığını değerlendirirken uygulanan usulün bütününü
incelemektedir (Sovtransavto Holding/Ukrayna, § 96; Fuklev/Ukrayna, B. No: 71186/01, 7/6/2005, §§
90, 91; Kotov/Rusya [BD], B. No: 54522/00, 3/4/2012, §
112; Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD],
B. No: 73049/01, 11/1/2007, §§ 82-87; Capital Bank AD/Bulgaristan, B. No: 49429/99, 24/11/2005, § 134).
27. Bununla birlikte AİHM, iç hukukun yorumlanması ve
uygulanması konusundaki görevinin sınırlı olduğunu, ulusal mahkemelerin hukuk
kurallarının yorumlanması bakımından sahip oldukları takdir hakkına açık bir keyfîlik veya bariz takdir hatası içermedikçe
karışamayacağını belirtmektedir (Anheuser‑Busch
Inc./Portekiz, § 83).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 9/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
29. Başvurucular, kat mülkiyetine geçileceği düşüncesiyle
karşılığında parasal bir bedel ödeyerek söz konusu taşınmazda irtifak hakkı
sahibi olduklarını belirtmişlerdir. Başvuruculara göre kat irtifakının
kurulmasını sağlayan ve kendilerine hisse satan davacılar, yapılmayan
kısımların tamamlanmasını kötü niyetli olarak istemektedirler.
30. Başvurucular, binanın tamamlanmasına karşı olmadıklarını
ancak masraflara ortak olmak istemediklerini belirttiklerini ifade etmişlerdir.
Başvurucular, derece mahkemelerince bu itiraz ve savunmaları
değerlendirilmeden, haksız yere davanın kabul edilip kat irtifakının sona
erdirildiğini belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
31. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
32. Anayasa’nın 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
34. Başvurucular mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiaları
yanında adil yargılanma haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmektedirler.
Ancak başvurucuların temel iddiası, uyuşmazlık konusu taşınmazdaki kat
irtifakının sona erdirilerek paylı mülkiyete dönüştürülmesi nedeniyle mülkiyet
haklarının ihlal edildiğine ilişkindir. Dolayısıyla başvurucuların makul sürede
yargılanma hakkı dışındaki bütün iddialarının mülkiyet hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
36. Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri süren başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak
zorundadır (Cemile Ünlü, B. No:
2013/382, 16/4/2013, § 26). Somut olayda başvurucular uyuşmazlık konusu
taşınmazda kat irtifak hakkı sahibi olduğu gibi diğer bir kısım kat irtifak
sahibince açılan davada yapılan yargılama neticesinde ise paylı mülkiyete
dönüştürülen taşınmazda başvurucuların hâlen pay sahibi olduğu anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülkiyet
haklarının mevcut olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
37. Başvuru konusu olayda, başvurucuların mülkiyet haklarına
yönelik olarak kamu makamlarınca doğrudan yapılan bir müdahale mevcut olmayıp
özel kişiler arası bir uyuşmazlık söz konusudur. Ayrıca başvurucuların paylı
mülkiyet statüsüne ve bu bu statünün getirdiği
kısıtlamalara yönelik doğrudan bir şikâyeti de bulunmamaktadır. Dolayısıyla
başvuruda, devletin mülkiyet hakkına ilişkin pozitif yükümlülükleri yönünden
inceleme yapılması gerekmektedir.
a. Genel İlkeler
38. Bireysel başvuru, devlet tarafından kamu gücü kullanılarak
bireylerin temel haklarına yapılan müdahaleler sonucu meydana gelen hak
ihlallerini gidermek amacıyla ihdas edilmiş bir ikincil koruma mekanizması olmakla
birlikte kimi durumlarda özel kişiler arası ilişkiler sonucu özel kişilerin
birbirlerinin haklarına yaptıkları müdahalelerde devlete atfedilebilecek
sorumluluklar bulunabilmektedir. Bu durumlarda bireysel başvuru konusu yapılan
dava sadece adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmekle kalmayıp özel kişiler
tarafından başlatılan süreç sonucu etkilenen diğer haklar yönünden de
incelenebilir (Türkiye Emekliler Derneği,
B. No: 2012/1035, 17/7/2014, § 34).
39. Bu bağlamda devletin temel amaç ve görevlerini tanımlayan
Anayasa’nın 5. maddesi kişinin temel hak ve hürriyetlerini sınırlayan engelleri
kaldırmayı ve insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamayı hukuk devletinin gereği olarak kabul etmektedir.
Bahsedilen Anayasa hükmünün gerekçesinde devletin hak ve hürriyetlerin
gerçekleştirilmesine yardımcı olması gereğinin benimsendiği ifade edilmiştir.
Anayasa’nın pek çok maddesinde düzenlemeye konu hakkın korunması ve
gerçekleştirilmesi için devletin alacağı tedbirlerden bahsetmektedir (Türkiye Emekliler Derneği, § 38).
40. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında bulunan temel
haklara özel hukuk kişileri tarafından yapılan müdahaleler sonucu bireylerin
haklarının zarar gördüğü kimi durumlarda devlete atfedilebilecek sorumluluklar
bulunabilir. Devletin bu tür haksız müdahalelere karşı bireylerin mülkiyet
hakkının korunması için etkili iç hukuk yolları ihdas ederek yapılan
müdahalelere karşı özellikle mahkemelere başvurmak suretiyle koruma talep
edebilmelerini sağlaması ve yapılacak yargılamalarda özel kişilerin çatışan
hakları arasında tercih yaparken mahkemelerce anayasal yorumla temel hakların
korunması gerekmektedir. Böylelikle devlet, etkili bir iç hukuk yolu ihdas
ederek adalet ve hakkaniyete uygun bir yargılama ortamı oluşturup üzerine düşen
görevi yerine getirmiş olacaktır (Türkiye
Emekliler Derneği, § 39).
41. Anayasa'nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkının gerçekten ve etkili bir şekilde
korunabilmesi yalnızca devletin müdahaleden kaçınmasına bağlı değildir. Anayasa'nın
5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin
pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler, kimi
durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere mülkiyet
hakkının korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (Eyyüp Boynukara, B.
No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41).
42. Devletin pozitif yükümlülükleri, mülkiyet hakkına yapılan
müdahalelere karşı usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal yolları da içeren
etkili hukuksal bir çerçeve oluşturma ve oluşturulan bu hukuksal çerçeve
kapsamında yargısal ve idari makamların bireylerin özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında
etkili ve adil bir karar vermesini temin etmek sorumluluklarını da
içermektedir.
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
43. Uyuşmazlık konusu taşınmaz üzerinde 25/6/1970 tarihinde kat
irtifakı tesis edilmiş ancak projesinde öngörülen ilk üç normal katı
yapılabilmiş, diğer dört kat ise yapılamamıştır. Böylelikle kat irtifakına konu
taşınmaz üzerindeki binanın projesine uygun olarak tamamlanamadığı ortadadır.
Nitekim başvurucular da bu hususu kabul etmektedirler. Mahkeme de binanın
projesine uygun tamamlanamadığı gerekçesiyle kat irtifakının sona erdirilmesine
karar vermiştir. Başvurucular kat mülkiyetine geçileceği düşüncesiyle irtifak
hakkı sahibi olduklarını, ayrıca kat irtifakının sona erdirilmesinin taşınmazın
değerinde azalmaya yol açtığını belirtmişlerdir. Buna göre taşınmazda kat
irtifak hakkı sahibi olmanın paylı mülkiyete konu taşınmazda pay sahibi olmaya
göre birtakım olumlu yanları bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi de kat
irtifakı sonrasında diğer koşulların da gerçekleştirilerek kat mülkiyetine
geçilmesi suretiyle oluşturulacak bağımsız bölümlerde kişilerin ana taşınmazdan
ayrı kat mülkiyeti sahibi olmalarıdır. Dolayısıyla kat irtifakının sona
erdirilerek paylı mülkiyete dönüştürülen taşınmazda başvurucuların mülkiyet
hakları yönünden olumsuz bazı etki ve sonuçlara yol açtığı açıktır.
44. Başvuru konusu olayda tarafların birbirleriyle çatışan
menfaatleri bulunmaktadır. Buna göre bir tarafta ihtilaflı taşınmazda yedi
katlı olarak yapılması öngörülen binanın dört katının yapılmaması sebebiyle
zarar gören bu katlarda hak sahibi olan irtifak hakkı sahipleri bulunmaktadır.
Bu kat irtifak hakkı sahipleri, binanın tamamlanıp fiilen hak sahibi
olamamaları sebebiyle kat irtifakının sona erdirilmesini talep etmişlerdir.
Diğer taraftan ise aynı taşınmazdaki binanın tamamlanan ilk üç katı yönünden
fiilen ve hukuken irtifak hakkı sahibi olan başvurucuların hakları söz
konusudur. Başvurucular ise yukarıda değinildiği üzere fiilen kullandıkları
hâlde irtifak haklarının sona erdirilmesinin mülkiyet hakları yönünden olumsuz
sonuçlara yol açacağını beyan etmişlerdir. Diğer bir deyişle başvurucuların
fiilen de kullandıkları taşınmaz üzerinde irtifak hakkı sahibi olmaları
nedeniyle mülkiyet hakları mevcuttur. Kat irtifakının sona erdirilmesini talep
eden davayı açan kişilerin de kat irtifakı sahibi sıfatına sahip olmaları
mülkiyet haklarının mevcudiyetini göstermektedir. Dolayısıyla her iki tarafın
da mülkiyet hakkını gözetmekle yükümlü bulunan devletin maddi ve usule ilişkin
pozitif yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği dikkate alınarak sonuca
varılmalıdır.
45. Bu bağlamda ilk olarak, ihtilaflı taşınmaz üzerindeki kat
irtifakının sona erdirilmesinin belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir bir
kanuna dayalı olup olmadığı irdelenmelidir. Derece mahkemeleri, gerekçe olarak
634 sayılı Kanun'un 49. maddesinin üçüncü fıkrasına dayanmaktadırlar. Bu
fıkraya göre, kat irtifakına konu olan arsa üzerinde bu irtifakın kurulması
sırasında verilen plana göre beş yıl içinde yapı yapılmadığı takdirde
maliklerden birinin istemi üzerine sulh hâkimi gerektiğinde ilgilileri de
dinleyerek duruma göre kat irtifakının sona ermesine veya belli bir süre için
uzatılmasına karar verir. Bu durumda derece mahkemelerince mülkiyet hakkının
ihlal edildiği iddiasına konu edilen uyuşmazlığın çözümüne ilişkin olarak
önceden oluşturulan, öngörülebilir, ulaşılabilir ve belirli nitelikte olduğu
anlaşılan bir hukuksal çerçeve kapsamında delillerin değerlendirildiği ve hukuk
kurallarının yorumlanarak sonuca varıldığı görülmektedir.
46. İkinci olarak başvurucuların mülkiyet haklarına yapılan
müdahaleye etkin bir biçimde itiraz edebilme, savunma ve iddialarını yetkili
makamlar önünde ortaya koyabilme olanağının onlara tanınıp tanınmadığı
incelenmelidir. Gerçekten de Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkının
gerçekten etkin bir biçimde korunabilmesi için devletin pozitif yükümlülükleri
kapsamında usule ilişkin bu güvencelerin sağlanması zorunludur. Başvuru konusu
olayda ise başvurucuların usule ilişkin bu güvencelerin kendilerine sağlanmadığına
yönelik açık bir iddiaları bulunmamaktadır. Nitekim başvurucular, uyuşmazlığa
konu yargılamaya katılabilmişler ve duruşmalı olarak görülen yargılama
sırasında davalı sıfatıyla mahkeme önünde itiraz ve savunmalarını ortaya koyup
delillerini sunabilmişlerdir.
47. Başvurucular, özellikle davacıların kat irtifakının sona
erdirilmesini kötü niyetli olarak istedikleri yönündeki itirazlarının derece
mahkemelerince dikkate alınmadığından yakınmışlardır. Ancak derece
mahkemelerinin dayandıkları gerekçenin içeriğine göre uyuşmazlığın çözümü
bakımından en önemli husus kat irtifakına konu taşınmazdaki binanın projesine
uygun yapılıp yapılmadığıdır. Mahkeme, davanın bütün taraflarından isticvap
suretiyle binanın tamamlanıp tamamlanamadığını sormuş ve tarafların binanın
tamamlanamayacağı yönündeki iradelerini gözeterek kat irtifakının sona
erdirilmesine karar vermiştir. Dolayısıyla derece mahkemelerinin uyuşmazlığı
ilgili hukuk kuralları doğrultusunda tarafların sundukları deliller ve
beyanlara göre çözüme kavuşturdukları görülmektedir.
48. Son olarak ise kat irtifakının sona erdirilmesinin
başvurucuların mülkiyet hakları yönünden şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir
külfet yükleyip yüklemediği değerlendirilmelidir. Özel kişilerin mülkiyet
haklarının çatıştığı bu gibi durumlarda bunlardan hangisine üstünlük
tanınacağının takdiri, kanun koyucuya ve somut olayın koşulları gözönünde bulundurularak derece mahkemelerine ait bir
yetkidir. Bununla birlikte her iki tarafın menfaatlerinin mümkün olduğunca
dengelenmesi ve sürecin taraflardan biri aleyhine ölçüsüz bir sonuca da yol
açmaması gerekir. Menfaatler dengesinin kurulmasında taraflardan biri aleyhine
bireysel olarak aşırı ve olağan dışı bir külfetin yüklenmesi, pozitif
yükümlülüklerin ihlali sonucunu doğurabilir. Olayın bütün koşulları ve
taraflara tanınan tüm imkânlar ile tarafların tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak menfaatlerin adil bir şekilde
dengelenip dengelenmediği değerlendirilmelidir.
49. Başvuru konusu olayda, kat irtifakının sona erdirilmesinin
amacı Dairenin 19/3/2002 tarihli bozma ilamında açıklanmıştır. Bu kararda da
değinildiği üzere kanun koyucu, bir an önce kat mülkiyetine geçilmesi için beş
yıllık bir süre öngörmüş; bu süreye uyulmadığı takdirde ise irtifak hakkı
sahiplerine sürenin uzatılması veya irtifakın sona erdirilmesi imkânı
tanımıştır. 634 sayılı Kanun'un 1. maddesinin ikinci fıkrasına göre kat
irtifakı, yapılmakta veya ileride yapılacak olan bir yapının öngörülen
nitelikteki bölümleri üzerinde yapı tamamlandıktan sonra geçilecek kat mülkiyetine
esas olmak üzere geçici olarak kurulan bir irtifaktır. Dolayısıyla kat
irtifakının amacı, taşınmaz üzerinde inşa edilecek yapının bölümleri üzerinde
kat mülkiyetinin kurulmasını sağlamaktır. Bu amaçla geçici olarak kurulan kat
irtifakının süresiz olarak mevcut olması öngörülmemiştir. Kat mülkiyetine
geçilmeden yani yapının tamamlanmadan kalması irtifak hakkı sahipleri arasında
somut olayda olduğu gibi sorunlara yol açabilecektir. Nitekim yapının
tamamlanmayan kısımları yönünden irtifak hakkı sahibi olan kişilerin bu yapı
tamamlanıp fiilen hak sahibi oldukları bölümleri kullanmaları mümkün olamadığı
için zararları söz konusu olabilmektedir.
50. Bunun yanında başvurucular, yapı tamamlanmadıkça kat
irtifakının sona erdirilebileceğini öngörebilecek durumdadırlar. Derece
mahkemelerinin buna ilişkin kararı başvurucular yönünden keyfî veya açıkça
öngörülemez nitelikte değildir. Ayrıca yargılama sırasında derece mahkemeleri,
ihtilaflı taşınmaz üzerindeki kat irtifakına konu yapının tamamlanması önünde bir
engel olup olmadığını araştırmış, yapının tamamlanabileceğini tespit ettiğinde
ise davanın bütün taraflarına isticvap suretiyle binayı tamamlayıp
tamamlamayacaklarını sormuştur. Başvurucular da dâhil olmak üzere irtifak hakkı
sahipleri, yapının tamamlanması yönünde bir irade ortaya koyamamışlardır.
Başvuru formlarında da binanın kalan kısmının tamamlanabileceği ileri
sürülmemekte, aksine binanın tamamlanması yönündeki masraflara
katlanılamayacağı belirtilmektedir.
51. Öte yandan kat irtifakının sona erdirilmesi başvurucuları
mülkiyet haklardan yoksun bırakmadığı gibi bu durumun esas itibarıyla mülkiyet
haklarına olan etkilerinin sınırlı olduğu da söylenebilir. Kat irtifakı sona
erdirilmekle birlikte Dairenin 18/6/2013 tarihli düzelterek onama ilamıyla, ilk
derece mahkemesinin hükmü kat irtifakının tapu kaydında belirtilen arsa payları
oranına göre paylı mülkiyete dönüştürülmesi ifadeleri eklenmek suretiyle
düzeltilmiştir. Buna göre başvurucular kat irtifakı arsa payları oranlarına
göre taşınmazda pay sahibi olmaya devam etmektedirler. Başvurucuların da talep
ettiği kat mülkiyetine geçilmemesi ise taşınmaz üzerindeki yapının öngörüldüğü
hâlde belirlenen proje çerçevesinde binanın tamamlanmasına -başvurucular da
dâhil olmak üzere- kat irtifakı sahiplerinin yanaşmamasından kaynaklanmaktadır.
52. Dolayısıyla öncelikle başvuruya konu kat irtifakının sona
erdirilerek paylı mülkiyete dönüştürülmesi uyuşmazlığına ilişkin olarak
devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında mülkiyetin korunmasına yönelik
belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir kanun hükümlerinin mevcut olduğu tespit
edilmiştir. Ayrıca bireysel başvuruya konu yargılama süreci bir bütün olarak
dikkate alındığında mülkiyet hakkının korunması yükümlülüğü yönünden
başvurucuların usule ilişkin güvencelerden etkin biçimde yararlanmasının
sağlandığı ve kararlarda yer verilen tespit ve gerekçelere göre yargısal
makamların takdir yetkilerinin sınırını aşmadığı sonucuna varılmıştır. Nihayet
kat irtifakının süresiz olarak öngörülmediği, kat mülkiyetine geçiş amacı doğrultusunda
yapının tamamlanması gerektiği, yapının tamamlanmasının önünde fiilî ve hukuki
bir engelin bulunmadığı, yargılama sırasında kendilerine bu imkân tanınmasına
rağmen kat irtifakı sahiplerince bu imkânın kullanılmadığı anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak tüm bu hususlar birlikte gözetildiğinde kat irtifak hakkı sahibi
olan başvurucuların irtifak haklarının sona erdirilerek paylı mülkiyete
dönüştürülmesinin -diğer kat irtifakı sahiplerinin hak ve menfaatleri de
gözetildiğinde- başvuruculara şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet
yüklemediği, bu sebeple başvurucuların mülkiyet haklarına yönelik bir ihlalin
bulunmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
53. Açıklanan nedenlerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddia yönünden başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
54. Başvurucular makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
55. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
56. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken, sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 50, 52).
57. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
58. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 15 yıl 9 ay sürdüğü
anlaşılan yargılamanın süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
59. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
60. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
61. Başvurucular yeniden yargılama ve maddi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
62. Başvuruda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
63. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında -yargılamadaki taraf sayısı da dikkate alınarak- başvuruculara ayrı
ayrı net 19.800 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
64. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen
ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların mülkiyet haklarının
ihlali iddiası açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğundan maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin kendisine
vekil ile temsil ettiren başvurucu Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.ye ödenmesine,
diğer başvurucular yönünden ise 206,10 TL tutarında yatırdıkları harcın
kendilerine ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara ayrı ayrı net 19.800 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCU YAPI VE KREDİ BANKASI A.Ş.'YE
ÖDENMESİNE, diğer başvurucular yönünden ise 206,10 TL tutarında yatırdıkları
harcın KENDİLERİNE AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Sivas 1. Sulh Hukuk Mahkemesine
(E.2006/471, K.2011/514) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.