TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEDAT ŞAHİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/18044)
|
|
Karar Tarihi: 12/6/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Volkan
SEVTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Sedat ŞAHİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Nevzat
YAZICI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, aynı suçtan iki defa yargılama yapılıp ceza
verilmesi nedeniyle non bis in idem
ilkesinin; mahkûmiyet kararının sorgulama imkânının tanınmadığı tanık
ifadelerine dayandırılması, yakın akrabalar arasında yapılan telefon
görüşmelerinin delil olarak kullanılması, unsurları oluşmayan örgüt kurma
suçundan cezalandırılması ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu hakkında;
i. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının
1/5/2000 tarihli iddianamesi ile maktul M.P.ye yönelik tasarlayarak öldürmeye
azmettirme, aynı Başsavcılığın 5/2/2003 tarihli ek iddianamesiyle suç örgütü
yöneticiliği yapma,
ii. Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığının 25/1/2005 tarihli
iddianamesi ile suç işlemek amacı ile örgüt kurma, mağdur K.O.ya
yönelik olarak 4/10/2004 tarihinde nitelikli yağmaya teşebbüse azmettirme,
iii. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 1/3/2005 tarihli
iddianamesi ile 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar
ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet,
iv. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 5/5/2005 tarihli
iddianamesi ile, kurduğu suç örgütü ile mağdur N.S.ye yönelik nitelikli yağmaya
teşebbüse azmettirme ve tasarlayarak öldürmeye teşebbüse azmettirme, maktul
H.S.ye yönelik tasarlayarak öldürmeye azmettirme ve mağdur H.A.ya
yönelik öldürmeye teşebbüse azmettirme,
v. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının
17/8/2005 tarihli iddianamesi ile mağdur K.O.ya
yönelik olarak Kasım 2004 tarihinde nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden
yoksun kılma,
vi. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet
Başsavcılığının 7/10/2005 tarihli iddianamesi ile suç işlemek amacı ile kurulan
örgüt lideri ve yöneticisi sıfatı ile maktul A.A.ya
yönelik tasarlayarak öldürme, M.A. ve S.M.ye yönelik tasarlayarak adam
öldürmeye teşebbüs ve yaralama
suçlarından cezalandırılması istemiyle kamu davaları açılmıştır.
9. Başvurucu Almanya tarafından 10/4/2000 tarihinde Türkiye'ye
iade edilmiştir. Anılan davalar ile diğer şüpheliler aleyhine açılan davaların
birleştirilmesi sonucu yargılama İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme)
yürütülmüştür. Başvurucunun yargılama esnasında ayrıntılı olarak savunmada
bulunduğu ve 18/5/2007 ve 7/10/2008 tarihli duruşmalarda başvurucu
müdafilerinin dinlenilmesini isteyerek duruşmada hazır ettikleri tanıkların
dinlenildiği görülmektedir. Dava kapsamında aralarında başvurucunun da
bulunduğu yüz on altı sanık, üç maktul, yirmi mağdur ve müşteki bulunmaktadır.
10. Soruşturma aşamasında kolluk tarafından gizli tanığın
beyanına başvurulmuştur. Başvurucu, N.S.ye yönelik nitelikli yağmaya teşebbüse
azmettirme suçundan yargılandığı eyleme yönelik olarak cezalandırılmasına sebep
olduğunu belirttiği bu tanığın Savcılıkça ve kovuşturma aşamasında Mahkemece
dinlenilmediğini ifade etmiştir. Başvuru dilekçesinde gizli tanık beyanının
içeriği açıklanmadığı gibi gizli tanık beyanı da sunulmamıştır.
11. Mahkeme 12/7/2013 tarihli kararı ile başvurucunun; 21/3/2000
tarihinde M.P.yi tasarlayarak öldürmeye azmettirme
suçundan müebbet hapis, suç örgütü kurma suçundan 3 yıl 9 ay hapis, 28/12/2003
tarihinde N.S.ye karşı nitelikli yağmaya teşebbüse azmettirme suçundan 5 yıl
hapis, 4/10/2004 tarihinde K.O.ya karşı nitelikli
yağmaya teşebbüse azmettirme suçundan 5 yıl hapis, Kasım 2004 tarihinde K.O.ya karşı nitelikli yağma suçundan 10 yıl hapis ve
kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 5 yıl hapis, 6/5/2004 tarihinde N.S.yi tasarlayarak öldürmeye teşebbüse azmettirme suçundan
11 yıl 8 ay hapis, 31/1/2005 tarihinde H.S.yi
tasarlayarak öldürmeye azmettirme suçundan müebbet hapis, 13/6/2005 tarihinde
örgüt lideri sıfatıyla A.A.yı tasarlayarak öldürme
suçundan müebbet hapis cezaları ile cezalandırılmasına hükmetmiştir. Mahkeme
6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan açılan kamu davasının zamanaşımı
nedeniyle düşürülmesine, H.A.yı öldürmeye teşebbüse
azmettirme ile M.A. ve S.M.ye karşı tasarlayarak adam öldürmeye teşebbüs ve
yaralama suçlarının başvurucu tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraatine karar vermiştir. Gerekçeli kararın başvurucu
liderliğindeki suç örgütüne ilişkin kısmı şu şekildedir:
"...Yukarıda sayılanlar ve benzer
şekildeki bir çok telefon görüşmeleri, diğer bir çok sanığın ve mağdurların
ifadeleri, özellikle sanıklardan [E.T.nin] polisteki
ifadesinde; örgüt liderleri'nin Sedat Şahin ve [N.Ş.]
olduğu, onların talimatıyla hareket ettikleri, ihtiyaçlarının ve paralarının
Sedat Şahin'in talimatıyla [N.Ş.nin] karşıladığı,
bazı olayları da onların talimatı ile gerçekleştirdiklerini beyan etmesi, dosya
kapsamındaki diğer sanıkların işlediği bir çok suçun örgüt yöneticisi
sanıkların azmettirmesi sonucunda işlendiğinin anlaşılması, ele geçen silahlar,
gözönünde bulundurulduğunda, sanık Sedat Şahin'in,
suç işlemek amacıyla, özellikle kardeş ve hemşehrilerinden
oluşan silahlı bir örgüt suç örgütü kurduğu, çok sayıda üyesinin bulunduğu, bu
suç örgütünü kardeşleri ile birlikte yönettiği, örgüt üyeleri arasında
hiyerarşik bir yapı bulunduğu, bu örgütün değişik illerde de örgütlenip
faaliyetlerde bulunduğu, açık olarak anlaşıldığından, SEDAT ŞAHİN, [N.Ş.] ve [V.Ş.nin] örgüt kurmak ve yönetmek suçundan
cezalandırılmalarına"
12. Temyiz üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 22/10/2014
tarihli kararı ile başvurucunun suç işlemek amacı ile örgüt kurma, K.O.ya yönelik 4/10/2004 tarihinde nitelikli yağmaya
teşebbüse azmettirme, K.O.ya yönelik 2004 yılı Kasım
ayındaki nitelikli yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, N.S.ye yönelik
nitelikli yağmaya teşebbüse azmettirme ve tasarlayarak öldürmeye teşebbüse
azmettirme suçlarına ilişkin mahkûmiyet hükümleri onanmıştır.
13. Temyiz mercii mahkûmiyete ilişkin diğer hükümlerden; M.P.ye
karşı tasarlayarak öldürmeye azmettirmeye suçundan hükmedilen müebbet hapis
cezasını başvurucunun 10/4/2000 tarihinde
Almanya ülkesi tarafından Türkiye'ye iade edildiği, hakkındaki suçun iade kapsamında
yer almadığı belirtilerek bu doğrultuda inceleme yapılmaması ve bu suç yönünden
savunması alınmadan hüküm kurulması, H.S.yi
tasarlayarak öldürmeye azmettirme suçundan verilen müebbet hapis cezasını suçun İtalya'da işlenmesi nedeniyle İtalya ve Türk
kanunları arasında lehe kanun karşılaştırması yapılmaması ve A.A.yı tasarlayarak öldürme suçundan hükmedilen müebbet
hapis cezasının da sanık F.T.nin
öldürme eylemine fail, yardım eden veya azmettiren olarak katıldığına dair
mahkûmiyetine yeterli delil bulunmadığı belirtilerek bozulmasına
karar verilmiştir.
14. Yargıtay kararından 23/10/2014 tarihinde haberdar olduğunu
bildiren başvurucu, 18/11/2014 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
15. Öte yandan, başvurucu vekilinin bireysel başvuru tarihinden
sonra 12/12/2014, 21/12/2015, 10/2/2016, 13/10/2016 ve 2/2/2018 tarihlerinde
verdiği ek beyan dilekçelerinde başvuru dilekçesi kapsamındaki ihlal iddiaları
yanında, yeni ihlal iddialarında da bulunduğu anlaşılmaktadır.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 220.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek
amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye
sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması
halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak,
örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte
üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
17. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tanıklıktan çekinme" kenar
başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan
çekinebilir:
…
d) Şüpheli veya sanığın üçüncü derece dahil
kan veya ikinci derece dahil kayın hısımları.
…"
18. 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesinin, 25/5/2005 tarihli ve
5353 sayılı Kanun’un 17. maddesi ile değiştirilmeden önceki (1) ve (6) numaralı
fıkralarının ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Bir suç dolayısıyla yapılan
soruşturmalarda, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve
başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli
veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir
ve kayda alınabilir...
(6) Bu madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak
uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar
hariç, Madde 220),
…"
19. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19/2/2013 tarihli ve
E.2011/5.MD-137, K.2013/58 sayılı kararı şöyledir:
"...Şüpheli ya da sanıkların, birlikte
suç işleme şüphesi bulunmayan tanıklıktan çekinebilecek kişilerle yaptıkları
görüşmelerin kanuni delil olmadığı konusunda herhangi bir tereddüt
bulunmamaktadır. Bu konuda sorun, akrabalık ilişkilerinin sağladığı
kolaylıklardan yararlanarak şüpheli ya da sanıkların birlikte suç işleme
kuşkusu altında bulunan kişilerle yaptıkları iletişimin dinlenmesi ve kayda
alınmasında doğmaktadır.
... CMK'nun 135/2.
maddesi hükmünün birlikte suç işleme şüphesi altında bulunan kişileri
kapsamayacağı, tanıklıktan çekinme hakkına sahip kişinin suça katıldığı daha
önceden başka delillerle belirlenmiş ise artık bu noktada CMK'nun
135/2. maddesi kapsamına giren bir dinleme ve kayıt yasağından söz
edilemeyeceği, çünkü konuşması kayıt altına alınan kişinin, tanıklıktan çekinme
hakkına sahip kişi sıfatını o kayıttan önce kaybettiği kabul edilmektedir…
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu ele
alındığında;
Sanık A.K. ile yeğeni olan sanık M.K. ve
kardeşi olan sanık H.K. arasında yapılan ve mahkeme kararıyla dinlenilmesi ve
kayda alınmasına karar verilen telefon konuşmaları, bu kişilerin suça
katıldıklarının daha önceden başka delillerle belirlenmesi ve bunlar hakkında
da mahkeme kararıyla iletişimin tespiti ve kayda alınmasına karar verilmiş
olması nedeniyle kanuni delil olarak kullanılabileceğinin kabulü gerekmektedir.
Aksi halde; tanıklıktan çekinme hakkına sahip kişilerin, aynı suçu birlikte
işlemelerinin kanun koyucu tarafından himaye edildiği sonucuna ulaşılır ki
bunun kabulü de mümkün değildir…"
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 12/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
23. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç
tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından
bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi
birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak ise
suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
24. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
25. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 14 yıl 6 aylık
yargılama süresinin makul olmadığı görülmektedir.
26. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Aynı Suçtan İki Kez
Yargılanmama ve Cezalandırılmama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
27. Başvurucu, başka bir mahkemece önceden suç işlemek amacıyla
örgüt kurma suçundan mahkûm edildiğini ve somut başvuruya konu yargılamanın
mükerrer olduğunu ileri sürmüştür.
28. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu
gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) veya
Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
29. Sözleşme’ye ek 7 No.lu Protokol’ün
4. maddesinde aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı
tanınmış ise de başvuruya konu ihlal iddiasının tarihi itibarıyla anılan
protokol yürürlüğe girmemiştir. Bu itibarla başvurucunun hak ihali iddiasının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanının dışında kaldığı anlaşılmaktadır (İffet
İnci Gültekin, B. No: 2013/9585, 9/3/2016, § 42).
30. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun bu iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Yargılamada Hukuka
Aykırı Deliller Kullanıldığı ve Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin
İddia
31. Başvurucu, tanıklıktan çekinme hakkı olan kardeşi ile
yaptığı telefon görüşmesinin kayda alınarak hukuka aykırı delille suç işlemek
amacıyla örgüt kurma suçundan mahkûm edildiğini ve suç örgütü üyeliğinden dava
açılan sanıklar hakkında düşme kararı verilmesine rağmen sadece üç kişiden
ibaret suç örgütü kurduğu kabul edilerek cezalandırıldığını, ayrıca yargılama
sürecine katılan bir kısım polis, savcı ve hâkimler hakkında Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması
(FETÖ/PDY) ile bağlantısı oldukları iddiasıyla soruşturma açılıp meslekten
çıkarıldıkları belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
32. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz
takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum,
uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013,
§ 42).
33. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli
olup olmadığını ve delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup
olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Anayasa
Mahkemesinin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir (Muhittin Kaya ve
Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret
Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
34. Başvurucu, yargılandığı ceza davasında unsurları oluşmayan suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan
cezalandırıldığını iddia etmiştir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının özü,
derece mahkemesinin delilleri değerlendirme ve yorumlamada isabet edemediğine
ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkindir.
35. Mahkeme; suç örgütünün varlığı hususunda telefon
görüşmelerine, bir kısım sanık ve mağdur ifadelerine, tanık E.T.nin
polisteki ifadesine ve ele geçen silahlara ilişkin delillere dayanarak söz
konusu kararı vermiştir (bkz. § 11). Anılan kararda tarafların iddia ve
savunmaları, dosyaya sundukları deliller değerlendirilerek, ilgili hukuk
kuralları da yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşılmıştır.
36. Başvurucu ayrıca, tanıklıktan çekinebilecek kişilerle
yapılan görüşmelerin kayda alınmasının hukuken mümkün olmamasına rağmen kardeşiyle
yaptığı görüşme kayıtlarının Mahkeme kararında delil olarak değerlendirilmesini
de şikâyet etmiştir. Başvurucunun, hukuka aykırı delil olduğunu iddia ettiği
telefon konuşmalarının, dosyada sanık konumunda bulunan yakın akrabalar
(başvurucu ve kardeşi) arasında gerçekleşmesi ve Mahkeme kararıyla kayda
alınması; dinlenilmesine karar verilen başvurucunun kardeşinin de dinleme
yapılan suçtan mahkûm olması karşısında, başvurucunun bu iddiasının Yargıtay
içtihadında da vurgulandığı üzere dayanaksız olduğu görülmektedir (bkz. § 19).
37. Somut olayda başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın
sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ilişkin bir bilgi
ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin ve Yargıtayın
kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının
kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
38. Diğer yandan başvurucu, somut olayda yargılama sürecine
katılan bir kısım polis ve yargı mensuplarının FETÖ/PDY soruşturması kapsamında
meslekten ihraç edildiklerini, bu durumun Mahkemenin tarafsızlığı ve
bağımsızlığına gölge düşürdüğünü ileri sürmüştür. Başvurucu 2013 yılında
Başbakanlık İletişim Merkezine, İstanbul Organize Suçlar Şubesinde görevli iki
polis memuru hakkında yetkilerini kötüye kullandıklarını belirterek yapmış
olduğu şikâyet nedeniyle adı geçen örgütün 2011 yılından itibaren hedefi hâline
geldiğini ve mağdur edildiğini iddia etmiştir. Ancak başvurucunun belirtilen
iddialarının ve yargı mensuplarının başvuruya konu yargılamada bağımsız ve
tarafsız davranmadığının somut deliller ve olgularla desteklenmediği
görülmektedir. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen iddianın
kanıtlanamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Tanık Sorgulama ve
Dinletme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
40. Başvurucu, müşteki N.S.ye karşı nitelikli yağmaya teşebbüse
azmettirme ve tasarlayarak öldürmeye teşebbüse azmettirme suçlarına ilişkin
mahkûmiyetine esas teşkil eden müştekinin beyanının talimatla alındığını ve
istinabe duruşmasına vekilinin davet edilmeyerek müştekiye soru sorma veya
çapraz sorgu imkânının tanınmadığını, olayların içinde yer aldığını belirttiği
bir kısım kişilerin dinlenilmediğini, ayrıca gizli tanığın da Mahkeme önünde
dinlenilmemesi nedenleriyle tanık sorgulatma haklarını kullanamadığını ileri
sürmüştür.
41. Bakanlık görüş yazısında; müşteki N.S.nin
ifadesinin soruşturma aşamasında hem kolluk hem de Cumhuriyet savcısı
tarafından, kovuşturma aşamasında ise istinabe yöntemiyle tespit edildiği ve
alınan ifadenin içeriğinden başvurucunun bilgi sahibi olduğu vurgulanmıştır.
Mahkemenin gerekçeli kararında gizli tanık beyanının içeriği ile ilgili bir
değerlendirme de yapmadığı belirtilerek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararlarına atıfla gizli tanık ifadesinin mahkûmiyet
kararının tek nedeni ve belirleyici unsuru olmadığı hususunun dikkate alınması
gerektiği bildirilmiştir.
42. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı başvuru dilekçesindeki
iddialarını tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
43. Anayasa Mahkemesi birçok kararında tanık kavramını özerk olarak yorumlamış ve
tanığın sanığa isnat edilen fiil hakkında bilgi veren herhangi bir kişi
olabileceğini ifade etmiştir. Bu bağlamda suçun iştirak edeni, olayın mağduru,
şikâyetçi (müşteki), devletin görevlendirdiği gizli/gizli olmayan soruşturmacı
da tanık olabilir (Selçuk Demir,
B. No: 2014/9783, 22/1/2015, § 35).
44. Anayasa Mahkemesi de benzer iddiaların ileri sürüldüğü
başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık
dinletme ve sorgulama hakkıyla ilgili ilkeleri belirlemiştir.
45. Sanığın, hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması
sürecinde tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların
beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın
yapılabilmesi bakımından gereklidir. Ancak başvurucuların tanıklara soru
sorabilmesi, onlarla yüzleşebilmeleri mutlak bir hak değildir. Makul
gerekçelerle getirilen kısıtlamalar, kimi zaman başvurucunun iddia tanıklarına
soru sorabilme ve onlarla yüzleşme imkânını da ortadan kaldırabilmektedir.
Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma
veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse
tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36.
maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99,
20/3/2014, §§ 34-56; AZ.M., B.
No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 46-67; Levent
Yanlık, B. No: 2013/1189, 18/11/2015, §§ 67-77; İsmet Özkorul,
B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§ 44, 45). Bu bakımdan adli makamlar, beyanı
hükme dayanak yapılacak tanıkların duruşmada hazır edilmesi için makul bir çaba
sergileme yükümlülüğü altındadır.
46. Savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin
ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı, silahların eşitliği ilkesinin bir
gereğidir. Tanıkların dinlenmek üzere çağırılmasının uygun olup olmadığının
değerlendirmesi, kural olarak derece mahkemelerinin takdir yetkisi
dâhilindedir. Ancak bu hak, sanığın lehine olan bütün tanıkların çağrılmasını
ve dinlenmesini gerektirmez. Bu düzenlemenin esas amacı, sanığın aynı koşullar altında ve silahların eşitliği ilkesine uygun olarak
tanık dinletme talebinde bulunabilmesinin sağlanmasıdır. Dolayısıyla bir
sanığın bazı tanıkları dinletemediğinden şikâyet
etmesi yeterli olmayıp ayrıca bu tanıkların dinlenmesinin hangi nedenlerle
önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya çıkması için neden gerekli olduğunu
açıklamak suretiyle tanık dinletme talebini desteklemesi gerekmektedir (Atila Oğuz Boyalı, § 47; Ahmet Zeki Üçok, B. No: 2013/1966,
25/3/2015, § 70).
47. Somut olayda soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı,
huzurunda şikâyetini dile getiren müştekinin hakkındaki tehditlerden dolayı
sıkı emniyet tedbirleri gözetiminde bulunduğunu ifade etmiştir. Müşteki
vekilinin 20/10/2006 tarihli duruşmada müştekinin beyanının duruşma arasında ya
da bildirilen adresinde talimat yoluyla alınmasını talep ettiği belirtilmiştir.
Mahkeme aynı duruşmada müştekinin beyanının alınması için talimat yazılmasına
karar vermiştir. Bu duruşmada başvurucu müdafinin, müştekinin beyanının
alınması sırasında istinabe mahkemesinde hazır bulunmak istediğine dair bir
beyanda bulunmadığı anlaşılmaktadır. Başvuru dilekçesinde ifade edildiği
şekliyle duruşma sonrasında dilekçe verilmek suretiyle böyle bir talepte bulunulduğu
belirtilmekte ise de başvurucunun buna dair bir delil sunmadığı görülmektedir.
Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/12/2006 tarihli istinabe duruşmasında
müştekinin beyanı alınmış ve Mahkemenin 9/2/2007 tarihli duruşmasında
müştekinin bu beyanı okunmuştur. Bu beyana karşı itiraz imkânı tanınması
üzerine başvurucu, daha önceki savunmalarında müşteki ile ilgili beyanda
bulunduğunu ve müştekinin talimatla alınan beyanlarının çelişkili olduğunu
söylemiştir. Duruşma tutanaklarından anlaşıldığı üzere yargılama sırasında
müştekiye sorulması istenilen sorular belirtilerek bu kapsamda müştekinin
beyanının yeniden alınması talebinde de bulunulmamıştır.
48. Diğer yandan başvurucu, olayların içinde yer aldığını
belirttiği bir kısım kişilerin mahkeme huzurunda dinlenilmediğinden şikâyet
etmiştir. Başvuru formunda Mahkeme huzuruna getirtilerek dinlenilmediği ifade
edilen kişilerin dinlenilmesinin hangi nedenlerle önemli olduğu ve gerçeğin
ortaya çıkması için neden gerekli olduğuna dair bir açıklanmada bulunulmamıştır.
Başvurucunun dinlenilmesini istediği tanık Mahkeme tarafından da dinlenilmiştir
(bkz. § 9). Ayrıca gizli tanığın Mahkeme huzurunda ifadesinin alınmadığından
tanık sorgulama hakkının engellendiği belirtilmiş ise de soruşturma aşamasında
sadece kolluk tarafından dinlenildiği belirtilen gizli tanığın beyanının
içeriğine ilişkin olarak Mahkeme kararında bir değerlendirmede bulunulmamıştır.
Başvurucunun da gizli tanığın duruşmada dinlenmesine yönelik talepte
bulunduğuna dair bir bilgi ya da bir delil sunmadığı görülmektedir. Mahkemenin
gerekçeli kararında gizli tanık beyanının gözönünde
bulundurduğu belirtilmiş ise de mahkûmiyetin dayanağının sadece bu tanığın
beyanı olmadığı, başka bir ifade ile mahkûmiyetin belirleyici ölçüde Mahkeme
huzurunda dinlenilmeyen bir tanık beyanına dayanmadığı anlaşılmaktadır.
49. Söz konusu yargılamada müşteki N.S.ye yönelik suçlardan
dolayı başvurucu hakkında azmettiren
olarak verilen mahkûmiyet kararı; yağma ve öldürmeye teşebbüs suçlarından cezalandırılmasına
karar verilen diğer sanıklar ile arasındaki irtibata ilişkin telefon görüşme
dökümlerine, iletişim tespit tutanaklarına, gizli tanık beyanına, yer gösterme
tutanaklarına, araç servis raporuna, olay yeri tutanağına, saldırıda silahı kullanan
şahsa yönelik müştekinin teşhisine ve beyanlarına dayanılarak verilmiştir.
Sonuç olarak mahkûmiyet sadece başvurucunun yüzleşemediği tanığın ifadelerine
dayanmadığından bu durumun yargılamanın bütünü itibarı ile adil olmadığını
ortaya koyan temel bir unsur olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle tanık sorgulama ve dinletme hakkına
yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Diğer İhlal İddiaları
51. Başvurucu, bireysel başvuru tarihi olan 18/11/2014
tarihinden sonraki tarihlerde Anayasa Mahkemesine verdiği ek beyan
dilekçelerinde yeni bir kısım ihlal iddialarında bulunmuştur. Başvuru
dilekçesinde sözü edilmeyen, K.O.ya karşı nitelikli
yağma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından dolayı verilen
mahkûmiyetin haksız olduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda, masumiyet karinesinin
ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
52. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 64.
maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
53. Somut olayda başvurucunun ek beyan dilekçeleriyle nihai
kararı öğrendiği 23/10/2014 tarihinden itibaren otuz günlük başvuru süresi
geçtikten sonra ilk başvuru dilekçesinde ileri sürülen hususlar dışında bir
kısım ihlal iddialarında bulunduğu anlaşılmıştır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
F. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
55. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…"
56. Başvurucu tazminat talebinde bulunmamıştır.
57. Başvuruda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
58. Başvurucu, Anayasa Mahkemesinden tazminat talebinde
bulunmadığından lehine tazminata hükmedilmesi mümkün değildir.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamada hukuka aykırı deliller kullanıldığı ve
yargılamanın sonucunun adil olmadığı ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tanık sorgulama ve dinletme hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Diğer ihlal iddialarının süre
aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Kararın bir örneğinin bilgi için (kapatılan) İstanbul 9. Ağır
Ceza Mahkemesinin (E.2000/180, K.2013/135) dosyalarının devredildiği Mahkemeye
GÖNDERİLMESİNE,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.