TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET YILDIRIM BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/18135)
Karar Tarihi: 20/9/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Gülbin AYNUR
Başvurucu
Ahmet YILDIRIM
Vekili
Av. Güray GÜNEŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari eylemden doğan zararın tazmini istemiyle açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) emrinde sözleşmeli istihkâm uzman çavuş olarak görev yapmaktayken bağlı olduğu birlik komutanlığı tarafından yayımlanan haftalık eğitim uygulama emriyle kışla içerisindeki sivil otopark yeri zemin dolgu ve düzeltme faaliyetini yürütmek üzere görevlendirilmiştir.
9. Başvurucu, söz konusu görevi ifa ederken kullandığı kamyonun damperinin açılması sonucu meydana gelen kaza neticesinde yaralanmıştır.
10. Gördüğü tedaviler sonucunda Ankara Gülhane Askerî Tıp Akademisi (GATA) Hastanesi tarafından düzenlenen 9/8/2012 tarihli sağlık raporuyla başvurucu hakkında, vertabra füzyon ameliyatlısı teşhisine istinaden "TSK'da görev yapamaz." kararı verilmiştir.
11. Söz konusu raporun Millî Savunma Bakanlığınca (MSB) 1/10/2012 tarihinde onaylanıp kesinleşmesinin ardından 14/3/2013 tarihinde sağlık nedeniyle başvurucunun TSK'dan ilişiği kesilmiştir.
12. Başvurucu, TSK'da görev yapma niteliğini kaybetmesine ve ilişiğinin kesilmesine sebep olan rahatsızlığının görevi sırasında ve görevi nedeniyle geçirdiği kaza sonucu meydana geldiğini belirterek bu olaydan ötürü uğradığı zararların karşılanması talebiyle 9/12/2013 tarihinde idareye başvurmuştur. Başvurunun zımnen reddi üzerine 28/2/2014 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
13. AYİM İkinci Dairesi (Daire), oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. 12/3/2014 tarihli ve E.2014/430, K.2014/340 sayılı kararın gerekçesinde özetle şu hususlara yer verilmiştir: Öncelikle davanın idari eylemden doğan bir tam yargı davası niteliğinde olduğu tespit edilmiştir. AYİM'in yerleşik içtihadına göre başvurucunun, TSK'da görev yapamayacağının tespit edildiği sağlık raporunun kesinleştiği 1/10/2012 tarihinden itibaren 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 43. maddesi uyarınca bir yıllık süre içinde zorunlu idari başvuruda bulunması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucunun ise bu süreyi geçirdikten sonra 9/12/2013 tarihinde idareye başvurduğundan bu başvurunun zımnen reddi üzerine 28/2/2014 tarihinde açtığı davanın süresinde olmadığı ifade edilmiştir.
14. Karşıoyda ise dava açma süresinin zararın ortaya çıktığı tarihten itibaren başlatılması gerektiği belirtilmiştir. Sağlık raporunun onaylanması ile başvurucunun rahatsızlığının tespit edildiği ancak bu rapora rağmen idarenin tasarrufu ile göreve devam etmesi mümkün olabileceğinden henüz zararın oluşmuş sayılamayacağına dikkat çekilmiştir. Başvurucunun TSK'dan ilişiğinin kesildiği 14/3/2013 tarihi itibarıyla zararın oluştuğunu öğrendiğinin kabul edilmesi gerektiği, dolayısıyla bu tarihten itibaren bir yıllık süre içerisinde yapılan zorunlu idari başvurunun ve akabinde açılan davanın süresinde olduğu ifade edilmiştir.
15. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 17/9/2014 tarihli ve E.2014/1231, K.2014/1255 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
16. Nihai karar başvurucuya 20/10/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 19/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 1602 sayılı Kanun’un 43. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler."
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından davasının ... görülmesini istemek hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36). Mahkemeye erişim hakkı, Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olup (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52) bu kapsamda (1) numaralı fıkra, herkesin kişisel hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya bir yargı yeri önüne çıkarma hakkını güvence altına alır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
21. Mahkemeye erişim hakkı, niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmayı gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp sınırlamalara tabidir. AİHM'e göre bu hak, Sözleşme'nin tanımlamaksızın kabul ettiği bir hak olduğundan bir hakkın kapsamını belirleyen (çerçevesini çizen) sınırlardan başka sınırlamalara da tabi olabilir. Ancak hiçbir durumda bu sınırlamalar hakkın özünü zedelememelidir (Golder/Birleşik Krallık, § 38).
22. Ayrıca bu sınırlama meşru bir amaç izlemeli ve kullanılan araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmalıdır, aksi takdirde sınırlama 6. maddenin (1) numaralı fıkrasıyla bağdaşmaz (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78,28/5/1985, § 57).
23. Temyize başvurma, dava açma gibi usul kurallarına ilişkin kanunlarda birtakım süreler öngörülmesi, hukuksal güvenlik ilkesi ve mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan ve eksik olan kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet etmektedir (Stubbings ve diğerleri/Birleşik Kralık, B. No: 22083/93, 22/10/1996, § 51).
24. Süre koşulu gibi dava açmaya ilişkin usul koşulları birden fazla yoruma neden olabilecek nitelikte ise mahkemeye erişim hakkı kapsamında o yorumlardan birinin davayı açmak isteyen kişileri engelleyecek şekilde katı bir şekilde kullanılmaması veya söz konusu koşulların katı bir uygulamaya tabi olmaması gerekir (Beles ve diğerleri/Çek Cumhuriyeti, B. No: 47273/99, 12/11/2002, §§ 50, 51).
25. AİHM, Eşim/Türkiye (B. No: 59601/09, 17/9/2013) kararında süre aşımı nedeniyle davası reddedilen başvuranın mahkemeye erişim hakkının engellenip engellenmediği hususunu değerlendirmiştir. Söz konusu olayda başvurucu, askerlik hizmetini yerine getirirken 25/9/1990 tarihinde yaşanan bir çatışmada yaralanmış, tedavisi uzunca bir süre devam etmiş ve sonunda başvurucunun 1992 yılında askerlikle ilişiği kesilmiştir. Başvurucu sonraki yıllarda sürekli baş ağrısından ve baş dönmesinden yakınmış, 2004 yılında başında belirlenemeyen metal bir cismin olduğu tespit edilmiş, 2007 yılında GATA'daki muayenesinde başvurucunun başında mermi olduğu anlaşılmıştır. Başvurucu 19/9/2007 tarihinde tazminat almak amacıyla idareye başvurmuş ancak başvurucunun bu talebi reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucunun idare aleyhine maddi ve manevi tazminat istemiyle açtığı davada AYİM söz konusu olayın yaşandığı tarihten itibaren beş yıl içinde dava açılmadığı gerekçesiyle davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir.
26. AİHM anılan kararında, davanın temelinde yer alan konunun aslen beş yıllık süre sınırını başvurucunun yaralandığı tarihten itibaren hesaplayan yerel Mahkeme kararındaki gerekçelendirme olduğunu ifade etmiş; başvurucunun 25/9/1995 tarihinde kafatasındaki mermiden haberdar olmaması tartışma konusu olmadığından kendisinden beş yıl içinde tazminat davası açmasının beklenmesinin makul olarak değerlendirilemeyeceğine, Mahkemenin nazarında şahsi yaralanmayla ilgili tazminat davalarında dava açma hakkının tarafların uğradığı zararı gerçekte değerlendirebildiğinde kullanılması gerektiğine hükmetmiş ve AYİM’in süre sınırı hakkındaki katı yorumunun, davanın esasının tam olarak incelenmesine engel olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Eşim/Türkiye, §§ 23, 25, 26).
27. AİHM, Howald Moor ve Diğerleri/İsviçre (B.No: 52067/10 ve 41072/11, 11/3/2014) başvurusunda da Eşim/Türkiye başvurusundaki içtihadını sürdürmüştür. Başvuruya konu olayda başvuranlar,1965 yılından 1978 yılına kadar çalışma ortamında amyanta (asbest) maruz kalması sebebiyle oluşan hastalık nedeniyle 2005 yılında vefat eden bir teknisyenin eşi ve çocuklarıdır. Olayda hastalığın amyanttan kaynaklandığı 2004 yılında belli olmuş ve başvuranların mirasçısı 25/10/2005 tarihinde işveren aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açmıştır. İsviçre Federal Mahkemesi, on yıllık zamanaşımı süresinin zararın ortaya çıktığı andan değil olayın oluş anından itibaren başlayacağını belirterek davacının 1995 yılından sonra amyanta maruz kalmadığını, 1995'ten önceki olaylar açısından ise taleplerin zamanaşımına uğradığına karar vermiştir.
28. AİHM söz konusu başvuruda, zamanaşımına ilişkin kuralların, amyantın yol açtığı gibi tetikleyici olaylardan ancak yıllar sonra teşhis edilebilen hastalıklardan muzdarip kişilere sistematik olarak uygulanmasının, bu kişileri iddialarını mahkemeler önünde ortaya koyma olanağından yoksun bırakma ihtimali bulunduğuna dikkat çekmiştir. AİHM, kişinin belli bir hastalıktan muzdarip olduğunu bilemeyeceğinin bilimsel olarak kanıtlanmış olduğu durumlarda bu gerçeğin zamanaşımı süresinin hesaplanmasında dikkate alınması gerektiğini belirterek zamanaşımı sürelerinin uygulanmasının başvuranların mahkemeye erişimini, söz konusu haklarının özüne halel getirecek derecede kısıtlamış olduğuna karar vermiştir (Howald Moor ve Diğerleri/İsviçre,§§ 77,78).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 20/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, askerî hizmetin yürütülmesi sırasında geçirdiği kaza neticesinde TSK'da görev yapma niteliğini kaybedecek şekilde yaralanması sebebiyle uğradığı zararın tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüş; tazminat ve yeniden yargılama taleplerinde bulunmuştur.
2. Değerlendirme
31. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
33. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B.No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
34. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden fayadalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
35. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre aşımından reddedilerek esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
36. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
37. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki belirlilik ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 38).
38. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
39. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
40. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
41. Başvurucunun idari eylemden doğan zararının tazmini istemiyle açtığı davanın, dava açılmadan önce yapılması zorunlu idari başvurunun bir yıllık süre içerisinde yapılmadığı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının 1602 sayılı Kanun'un 43. maddesine dayandığı görülmektedir. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
42. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü güvence altına alınmıştır. Maddede, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin, hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).
43. İdarenin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı, düzenli ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idariişlem ve eylemlere karşı yapılacak başvurular ve açılacak davalar kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır (Aynı yönde karar için bkz. Mohammed Aynosah, § 39). Diğer yandan idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalar için tanınan süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet eder (AYM, E.2014/92, K.2016/6, 28/1/2016, § 17). Dolayısıyla bu tür durumların önlenmesi bakımından idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulunun öngörülmesi meşru amaçlara sahiptir.
(3)Ölçülülük
44. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun askerî hizmetin yürütülmesi sırasında geçirdiği kaza neticesinde TSK'da görev yapma niteliğini kaybedecek şekilde yaralanması sebebiyle uğradığı zararın tazmini istemiyle açılan davada, AYİM'in dava açma süresini sağlık raporunun kesinleştiği tarihten başlatarak davayı süre aşımı gerekçesiyle reddetmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığının incelenmesi gerekir.
(a) Genel İlkeler
45. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir.
46. İdarenin birtakım işlemler tesis etmek veya eylemlerde bulunmak suretiyle yürüttüğü kamu hizmetlerinin düzenliliğini ve sürekliliğini sağlamak amacıyla getirilen dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Bireysel başvuruda ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir.
47. Bu bağlamda mahkemelerin dava açma süresinin başlatılması gereken tarih ile ilgili yorumlarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerden mahkemeye erişim hakkı yönünden dava açmayı imkânsız kılmaması ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Bu yoruma ilişkin değerlendirmenin yapılmasında ise başvurucuların, dava açılmasına sebep olan ve uyuşmazlığın temelini teşkil eden olgudan ne zaman haberdar olduğu ya da haberdar olması gerektiğinin gerçekçi bir yaklaşım izlenerek makul ve kabul edilebilir ölçüt ve tespitlerle ortaya konulmuş olup olmadığı hususu önem taşımaktadır.
48. Bu itibarla derece mahkemelerinin, uyuşmazlığın dayanağını teşkil eden olgunun öğrenildiği tarih ile ilgili her somut olay özelinde bireyselleştirilmiş bir değerlendirme yapma yolunu tercih etmeleri mahkemeye erişim hakkının korunmasına yönelik en uygun yaklaşım tarzı olacaktır. Aksi düşüncenin kabulü ile sadece uyuşmazlığın konusuna ya da davanın türüne göre genel ve ilkesel bir yaklaşım benimsenerek varsayımdan hareketle olgunun öğrenildiği, dolayısıyla dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi ve bu yoruma göre geçen süreden sonra öğrenilmiş bir olguya dayalı olarak dava açılamayacağının kabul edilmesi dava açılmasını aşırı derecede zorlaştıracak ve hatta imkânsız hâle getirebilecektir. Bir başka ifadeyle derece mahkemesi kararlarında başvurucuların uğradıklarını ileri sürdükleri zararı öğrendikleri veya öğrenmeleri gereken tarih hakkında hiçbir değerlendirme yapılmaksızın dava açma süresine ilişkin bazı kategorik kabul ve değerlendirmelerle davaların süre yönünden reddedilmesi mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
49. Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda ortaya koyduğu içtihada göre kişinin idari eyleme ilişkin tam yargı davası açma hakkını, idari eylem nedeniyle bir zarara uğramış olduğunu ve uğradığı zararın hangi sebep veya sebeplerden kaynaklandığını gerçekte değerlendirebildiğinde kullanabilmesi gerekir (Kemal İnan, B. No: 2013/1524, 6/10/2015; Haluk Pek, B. No: 2013/9094, 4/2/2016; Nahit Aydın, B. No: 2013/4072, 6/1/2016; Sezai Balta, B. No: 2013/8834, 4/2/2016; Mesut Ekinci, B. No: 2014/956, 18/5/2016).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
50. Başvurucu, 1602 sayılı Kanun’da belirtilen dava açma süresinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönünde bir şikâyette bulunmamıştır. Başvurucu, anılan sürenin başlangıç tarihi olarak sağlık raporunun onay/kesinleşme tarihinin esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden yakınmaktadır. Başvurucu ayrıca, söz konusu sağlık raporuna rağmen idarenin tasarrufu ile görevine devam etmesi mümkün olduğundan zararın öğrenilme tarihi ve dolayısıyla dava açma süresinin başlangıç tarihi olarak TSK'dan ilişiğinin kesildiği tarihin esas alınması gerektiğini ileri sürmektedir.
51. Olayda, gördüğü tüm tedaviler sonucunda başvurucu hakkında 9/8/2012 tarihli sağlık raporuyla "TSK'da görev yapamaz." kararı verilmiştir. Söz konusu raporun 1/10/2012 tarihinde MSB tarafından onaylanıp kesinleşmesinin ardından başvurucunun 14/3/2013 tarihinde TSK'dan ilişiği kesilmiştir. Başvurucu, olay sebebiyle uğradığı zararların karşılanması talebiyle 9/12/2013 tarihinde idareye yaptığı başvurunun zımnen reddi üzerine 28/2/2014 tarihinde AYİM'de dava açmıştır.
52. AYİM, başvurucunun sağlık raporunun kesinleştiği 1/10/2012 tarihinden itibaren yasal süresi içerisinde dava açmadığını belirtmiştir.
53. AYİM'in başvuruya dayanak kararı incelendiğinde TSK'da görev yapma niteliğini kaybetme sonucunu doğuran bir idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini talebiyle açılan davalarda dava açma süresinin başlangıç tarihinin belirlenmesi noktasında genel ve ilkesel bir yaklaşım benimsendiği; bu bağlamda tam yargı davası açılması için gerekli koşulların, ilgilinin TSK'da görev yapamayacağının tespit edildiği sağlık raporunun onay/kesinleşme tarihi itibarıyla öğrenilmiş sayılması gerektiği şeklinde bir kabulden hareket edildiği görülmektedir. Bu ilke uyarınca değerlendirme yapıldığından başvurucunun tam yargı davası açmasına sebep olan olguyu gerçekte ne zaman öğrendiği veya öğrenmesi gerektiğiyle ilgili somut olayın koşulları çerçevesinde ayrıca bir irdelemeye gidilmediği anlaşılmaktadır.
54. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun tam yargı davası açmasının sebebi, TSK'da yürüttüğü görev sırasında ve görevi sebebiyle geçirdiği kaza sonucu TSK'da görev yapabilme niteliğini kaybedecek şekilde bir maluliyete uğramış olmasıdır. Dolayısıyla uyuşmazlığın temelini teşkil eden "TSK'da görev yapabilme niteliğini kaybetme" olgusunun, AYİM tarafından dava açma süresinin başlangıcına esas alınan sağlık raporunun kesinleşme tarihi itibarıyla başvurucu tarafından bilinip bilinmediğinin ya da bilinmesi gerekip gerekmediğinin ortaya konulması başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edilip edilmediğinin tespiti açısından önem arz etmektedir.
55. Bireysel başvuruya dayanak davada AYİM söz konusu sağlık raporuna, başvurucunun zarara uğradığını değerlendirebilmesi noktasında önem atfetmiş ve dava açma süresinin başlangıcına bu raporu esas kabul etmiştir. Ancak AYİM dava açma süresini söz konusu raporun onaylanarak kesinleştiği tarihten başlatmıştır. Bununla birlikte söz konusu raporun onaylanarak kesinleşmesinin idarenin iç işleyişine ilişkin bir mesele olduğu, başvurucunun bu sürece bir dahlinin bulunmadığı dikkate alındığında idari eylem nedeniyle uğranılan zararın değerlendirilmesi noktasında önem atfedildiği anlaşılan söz konusu sağlık raporundan sadece onay işlemi ile haberdar olma durumunun gerçekleşmeyeceği açıktır. Dolayısıyla dosya kapsamında kesinleşmiş sağlık raporunun başvurucuya ayrıca tebliğ edildiğine ya da başvurucunun bir şekilde söz konusu rapora vâkıf olduğuna dair bir bulguya rastlanmadığı sürece sağlık raporunun kesinleşme tarihi itibarıyla başvurucunun zarara uğradığını değerlendirebilmesi gerektiğinin söylenemeyeceği sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda somut olayda gıyabında kesinleşen sağlık raporunun başvurucuya tebliğ edilmediği görülmekte olup dolayısıyla somut olayın koşulları çerçevesinde başvurucunun, idari eylemden kaynaklı tam yargı davası açılması için gerekli olan; eylemin idariliği, zarar, eylem ile zarar arasında illiyet bağı koşullarının tümünün oluştuğundan sağlık raporunun kesinleştiği tarih itibarıyla haberdar olduğunun kabulüne imkân bulunmamaktadır.
56. Bu durumda AYİM'in, başvurucunun uğradığını ileri sürdüğü zararı öğrendiği veya öğrenmesi gerektiği tarih hakkında somut olayın özel koşullarında bir araştırma yapmaksızın dava açma süresinin, uğranıldığı ileri sürülen zararın öğrenilmesine imkân tanımayan ve başvurucunun bilgisi dışında gerçekleşen sağlık raporunun onay tarihinden itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili kategorik yorumunun dava açılmasını aşırı derecede zorlaştıracak nitelikte katı bir yorum olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
58. Başvurucu, AYİM'in aynı nitelikteki uyuşmazlıklarda farklı yönde verdiği kararlar olduğunu belirterek eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
59. Somut başvuruya konu AYİM kararının Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varıldığından başvurucunun ileri sürdüğü diğer şikâyetler hakkında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
60. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
61. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
62. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
63. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili yargı merciine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
64. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın yetkili idari yargı merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin oluşturduğu anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucunun diğer ihlal iddialarının İNCELENMESİNE GEREK BULUNMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere -Anayasa'nın 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile getirilen geçici 21. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmış olduğundan anılan bendin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci Dairesinin 12/3/2014 tarihli ve E.2014/430, K.2014/340 sayılı kararıyla ilgilidir.),
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.