logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Zeki Demirel ve Yusuf Demirel [2.B.], B. No: 2014/198, 20/11/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ZEKİ DEMİREL VE YUSUF DEMİREL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/198)

 

Karar Tarihi: 20/11/2014

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Murat AZAKLI

Başvurucular

:

Zeki DEMİREL

 

 

Yusuf DEMİREL

Vekilleri

:

Av. Neşen ÇELİK KALELİ

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucular, 29/5/2006 tarihinde Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları tescil davasının reddedildiğini, makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, tazminat talep etmişlerdir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular, 6/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvuruların Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 25/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyaların Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 13/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 9/5/2014 tarihli görüş yazısı, 21/5/2014 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiş, başvurucular vekili süresi içinde karşı beyanlarını sunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. a. Başvurucu Zeki Demirel, 18/11/2004 tarihinde N.Y. aleyhine Tunceli Sulh Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, 23/5/1985 tarih ve cilt no: 71 sırasında tapuya tescilli taşınmazın ¼ hissesini haricen satın aldığını ileri sürerek adına tescilini talep etmiştir.

b. Mahkemece 3/2/2005 tarih ve E.2004/179, K.2005/16 sayılı ilamla davanın kabulüne, taşınmazın ¼ hissesinin başvurucu Zeki Demirel adına tapuya tesciline karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir.

8. a. Başvurucu Yusuf Demirel, 18/11/2004 tarihinde M.T. ve arkadaşları aleyhine Tunceli Sulh Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, 23/5/1985 tarih ve cilt no:71 sırasında tapuya tescilli taşınmazı haricen satın aldığını ileri sürerek adına tescilini talep etmiştir.

b. Mahkemece 17/3/2005 tarih ve E.2004/178, K.2005/34 sayılı ilamla davanın kabulüne, taşınmazın başvurucu Yusuf Demirel adına tapuya tesciline karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir.

9. Taşınmazın bulunduğu yerde yapılan kadastro çalışmaları sonunda taşınmaz tespit dışı bırakılmıştır.

10. Başvurucular, 29/5/2006 tarihinde, Maliye Hazinesi ve Tunceli Belediye Başkanlığı aleyhine Tunceli Sulh Hukuk Mahkemesinde açtıkları davada, Mahkeme kararlarıyla adlarına tapuya tescilli taşınmazın, kadastro çalışmaları sırasında ölçüm dışı bırakıldığını ileri sürerek, ada ve parsel numarası verilerek adlarına tescilini talep etmişlerdir.

11. Mahkemece, 22/6/2006 tarih ve E.2006/119, K.2006/144 sayılı kararla başvuruculara ait tapu kayıtlarının dava konusu yeri kapsadığı, ancak miktar olarak 1 dönümlük kısma isabet ettiği, başvurucuların lehine eklemeli zilyetlikle kazandırıcı zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, toplam 86.318,43 m2 miktarındaki taşınmazın başvurucular adlarına tapuya tesciline karar verilmiştir.

12. Temyiz üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 31/10/2006 tarih ve E.2006/5156, K.2006/6520 sayılı ilamıyla görev hususunun değerlendirilmesinden sonra karar verilmesi gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur.

13. Mahkemece bozma kararına uyulmuş, Orman İdaresi davaya müdahil olarak katılmış olup, yargılama sonunda, 18/4/2007 tarih ve E.2006/374, K.2007/79 sayılı kararla, taşınmazın değerinin Mahkemenin görev sınırının üzerinde olduğu gerekçesiyle Mahkemenin görevsizliğine, dosyanın Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

14. Temyiz üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 5/7/2007 tarih ve E.2007/3727, K.2007/4250 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.

15. Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan yargılama sonunda, 20/7/2007 tarih ve E.2007/239, K.2007/245 sayılı kararla tespit dışı bırakılan yer üzerinde, dava tarihine kadar 20 yıllık zilyetlik koşullarının oluşmadığı, dolayısıyla kazandırıcı zamanaşımı şartlarının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

16. Temyiz üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 11/12/2007 tarih ve E.2007/5626, K.2007/7151 sayılı ilamıyla taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığının tespitiyle sonucuna göre karar verilmesi gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur.

17. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 3/4/2008 tarih ve E.2008/1307, K.2008/1862 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

18. Mahkemece bozma kararına uyularak yargılamaya E.2008/122 sayılı dava dosyasında devam edilmiştir.

19. Aynı taşınmaza ilişkin olarak K.Z. ve onbir arkadaşı tarafından, Maliye Hazinesi ve Tunceli Belediye Başkanlığı aleyhine, Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2009/401 sayılı dosyasında açılan tapu tescili davasında, 6 dönüm miktarındaki kısmın adlarına tescili talep edilmiş ve Mahkemece dosyanın E.2008/122 sayılı dava dosyasıyla birleştirilmesine karar verilmiştir.

20. Asıl ve birleşen davalarda yapılan yargılama sonunda, 29/3/2010 tarih ve E.2008/122, K.2010/165 sayılı kararla başvurucuların dayandığı tapu kaydının taşınmazın 919 m2’lik kısmına tekabül ettiği, dava konusu edilen yerin bir kısmının başvurucular adına tescil edilmiş olduğu, 919 m2’lik kısmın taşınmazın bütünü ile birlikte orman niteliğinde olduğu, ayrıca keşif sırasında taşınmazın mayınla kaplı olduğunun anlaşıldığı, dolayısıyla zilyet olunmasının mümkün olmadığı, sonuç olarak taşınmazın tamamının özel mülkiyete konu olamayacağı ve zilyetlik de bulunmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine, 63.905,09 m2 miktarındaki kısmın orman niteliğiyle Hazine adına tapuya tesciline, kalan kısım yol ve park alanı olarak ayrıldığı için tescil taleplerinin reddine, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (A.A.Ü.T.) üzerinden hesaplanan 57.914,00 TL vekâlet ücretinin başvuruculardan alınarak davalılara verilmesine karar verilmiştir.

21. Temyiz üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 28/12/2010 tarih ve E.2010/14872, K.2010/16891 sayılı ilamıyla taşınmazın orman niteliğinde olup devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu, tapu ya da kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülkiyetin kazanılamayacağı, tapu kaydının hukuken değer taşımayacağı gerekçesiyle hükmün onanmasına karar verilmiştir.

22. Karar düzeltme istemi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 16/3/2011 tarih ve E.2011/3263, K.2011/2807 sayılı ilamıyla başvurucuların taleplerinin harç, yargılama giderleri ve vekâlet ücreti ile sınırlı olmak üzere kabulüne, diğer istemlerinin reddine, katılan Orman İdaresinin talebinin kabulü ile yol ve park olarak ayrılan kısma yönelik olarak hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

23. Mahkemece, bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda 19/9/2011 tarih ve E.2011/261, K.2011/390 sayılı kararla birleşen davada vekâlet ücreti dışında kalan kısımlar kesinleştiği için yeniden karar verilmesine yer olmadığına, asıl davada başvurucuların taleplerine ilişkin olarak 29/3/2010 tarihli kararın, davanın reddine ve başvurucular tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına dair kısımları kesinleştiği için yeniden karar verilmesine yer olmadığına, 63.905,09 m2’lik yerin orman niteliğiyle Hazine adına tapuya tesciline dair karar kesinleştiği için yeniden karar verilmesine yer olmadığına, yol ve park olarak ayrılan kısımların da orman vasfı ile Hazine adına tapuya tesciline, taşınmazın değerine göre eksik harcın tamamının Orman İdaresi tarafından yatırılmadığı gerekçesiyle 57.194,00 TL vekâlet ücretinin yarısı olan 28.957,00 TL vekâlet ücretinin başvuruculardan alınarak davalılara verilmesine karar verilmiştir.

24. Temyiz üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 26/11/2012 tarih ve E.2012/4956, K.2012/13287 sayılı ilamıyla kararda bir isabetsizlik görülmemiş ancak hüküm, vekâlet ücreti olarak 2.860,00 TL’nin başvuruculardan tahsiline şeklinde değiştirilmiş ve başvurucular lehine düzeltilerek onanmıştır.

25. Karar düzeltme istemi üzerine, aynı Dairenin 4/11/2013 tarih ve E.2013/5273, K.2013/9561 sayılı ilamıyla başvurucuların talepleri reddedilmiş; Maliye Hazinesinin talebi kabul edilerek, düzelterek onama kararının kaldırılmasına ve Mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

26. Karar, başvuruculara 9/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

27. Başvurucular, 6/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. İlgili Hukuk

28. Anayasa’nın 169. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları, 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi, 22/11/2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 716. maddesi, 31/8/1956 tarih ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 17. maddesi, 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16., 17. ve 18. maddeleri.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 20/11/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 6/1/2014 tarih ve 2014/198 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

30. Başvurucular, mahkeme kararlarıyla adlarına tapuya tescil edilen taşınmazın kadastro tespiti sırasında tespit dışı bırakıldığını, 29/5/2006 tarihinde açtıkları tescil davasında, dava tarihinde taşınmaz üzerinde orman vasfını gösteren ağaç veya çalılık olmadığı halde, uzun süren yargılama süresince taşınmazı kullanamadıkları için çalılıklarla kaplandığı hususunun dikkate alınmadığını, taşınmazın tarım arazisi olduğunu, adlarına tapuya tescilli taşınmazın yetersiz delillerle ve hatalı haritalarla orman olarak Hazine adına tescil edildiğini, zira haritada Tunceli il merkezinin dahi orman olarak gösterildiğini, haritaların hatalı olduğunun Orman İdaresinin bilgisi dâhilinde olmasına rağmen Mahkemeye bildirilmediğini, delillerin takdirinde bariz bir şekilde keyfilik bulunduğunu, aleyhlerine Maliye Hazinesi veya Orman İdaresi tarafından açılan bir dava olmadan taşınmazın Hazine adına tescilinin doğru olmadığını, tüm bunlara rağmen Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine karar verildiğini, hükmün Yargıtay tarafından onandığını, yüksek miktarda vekalet ücreti ödemeye mahkum edildiklerini, orman haritalarının hatalı olduğunu temyiz safhasında ileri sürmelerine rağmen bu belgelerin Yargıtay tarafından incelenmediğini, taşınmaza, değeri ödenmeksizin el konulmuş olduğunu, Devlet tarafından taşınmazın orman amacı dışında kullanılacağını ve üzerine binalar yapılacağını, makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası

31. Başvurucular, adlarına tapu siciline tescilli taşınmazın kadastro tespiti sırasında tespit dışı bırakıldığını, Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları tescil davasının reddedilerek taşınmazın, orman vasfı ile Maliye Hazinesi adına tapuya tesciline karar verildiğini, bu şekilde tapulu taşınmazlarına herhangi bir bedel ödenmeksizin el konulduğunu belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

32. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvuruculara ait taşınmazın özel mülkiyete konu olamayacak yerlerden olduğunu, tapu işlemlerinin bir bütün oluşturduğunu ve bu kayıtlarda yapılan hatalardan dolayı 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesine göre Devletin sorumluluğunun bulunduğunu, 10 yıllık zamanaşımı süresince Maliye Hazinesi aleyhine tazminat davası açılabileceğini, bu davayı açmadan yapılan bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle reddedilmesi gerektiğini bildirmiştir.

33. Başvurucular, Bakanlık görüşüne katılmadıklarını, taşınmazın adlarına tescilini talep ettiklerini, tazminat istemediklerini, mülkiyet haklarının ihlal edildiğini belirtmişlerdir.

34. Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

35. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

36. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

37. Anayasa’nın 35. maddesinde herkesin, mülkiyet hakkına sahip olduğu, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf olanağı veren bir haktır (Anayasa Mahkemesinin 17/5/2012 tarih ve E.2011/58, K.2012/70 sayılı kararı).

38. Temel bir değer olarak çevrenin korunması ve herkesin çevreden eşit şekilde yararlanması hakkının bir uzantısı olarak Anayasa’da ve Orman Kanunu’nda, orman arazilerinin devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu belirtilerek, bu alanlarda özel mülkiyet yasaklanmıştır (B. No: 2012/1315, 16/4/2013, § 19).

39. Mülkiyet hakkı mutlak bir hak olmayıp kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilir. Ancak bu sınırlandırmanın ölçülü ve orantılı olması gerekir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) hem kıyılar hem de ormanlarla ilgili kararlarında kadastro tespiti ya da satın alma yoluyla tapulu taşınmazları edinen kişilerin tapularının, kıyı kenar çizgisi ya da orman alanı içinde kaldığı gerekçesiyle ve herhangi bir tazminat ödenmeksizin iptal edilmesini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine (Sözleşme) Ek 1 No’lu Protokolün 1. maddesinin ihlali olarak nitelendirmiştir. Bu kararlarda çevrenin korunmasına ilişkin kamu yararı ile bireyin mülkiyet hakkının korunması arasında makul bir dengenin bulunması gerektiği ve karşılığı ödenmeksizin mülkiyet hakkına müdahale edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır (B. No: 2012/1315, 16/4/2013, § 20).

40. Orman arazilerinin korunması amacıyla mülkiyet hakkına müdahale edilmesi meşru olmakla birlikte bu kamusal külfetin tamamının mülk sahiplerine yüklenemeyeceği ve kanun koyucunun buna uygun çözüm yolları bulması gerekeceği açıktır (B. No: 2012/1315, 16/4/2013, § 21).

41. 4721 sayılı Kanun'un 1007. maddesi, tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olduğunu, Devletin, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu edebileceğini hüküm altına almıştır.

42. Başvuru konusu olayda, kısmen başvurucular adına tapuya tescilli taşınmazın, kadastro tespiti sırasında tespit dışı bırakılması üzerine, başvurucular tarafından 29/5/2006 tarihinde Maliye Hazinesi ve Tunceli Belediye Başkanlığı aleyhine tapu kaydına ve zamanaşımına dayalı olarak tescil davası açılmıştır. Orman Genel Müdürlüğü, yargılama sırasında müdahil olarak davaya katılmıştır. Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesince, başvurucuların tapu kaydının dava konusu yerin 919 m2'lik kısmına tekabül ettiği, bu kısım ile dava konusu toplam 63.905,09 m2 miktarındaki taşınmazın ve yol ile park olarak gösterilen kısmın özel mülkiyete konu olamayacak nitelikte ve orman vasfında olduğu gerekçesiyle davanın reddine ve taşınmazın tamamının orman vasfı ile Maliye Hazinesi adına tapuya tesciline karar verilmiştir. Mahkemece verilen kararın Yargıtay 20. Hukuk Dairesince 26/11/2012 tarihinde onandığı ve karar düzeltme isteminin aynı Daire tarafından 4/11/2013 tarihinde reddedilerek hükmün kesinleştiği anlaşılmıştır.

43. Tunceli Sulh Hukuk Mahkemesinin kararlarıyla taşınmazın kısmen başvurucular adlarına tapuya tescil edildiği belirlenmiştir. Taşınmazın bulunduğu yerde yapılan kadastro çalışmaları sırasında bu tapu kaydı dikkate alınarak kadastro tespiti yapılması gerektiği halde, taşınmaz tespit dışı bırakılarak başvurucular adlarına tespit ve tescil gerçekleştirilmemiş, başvurucular tarafından açılan tescil davası sonunda ise taşınmazın orman arazisi olduğu kabul edilerek orman vasfı altında Maliye Hazinesi adına tapuya tesciline karar verilmiştir.

44. Maliye Hazinesi, özel mülkiyete ilişkin tapu kayıtları oluşmadan orman arazilerini belirlemesi gerekirken bunu zamanında yapmamış, bireyler adına tapu kaydı düzenlendikten sonra tapuya kayıt düşerek taşınmaz sahiplerinin malları üzerinde tasarrufta bulunmalarına engel olmamıştır.

45. Tapu işlemleri kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bunlardan doğan zararlardan 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesine göre Devletin sorumluluğuna başvurulabilir. Burada Devletin kusursuz sorumluluğu söz konusu olabilir. Kusursuz sorumluluk tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18/11/2009 tarih ve E.2009/4-383, K.2009/517 sayılı kararı).

46. Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesi gereğince, zararlarının tazmini için 11/1/2011 tarih ve 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi gereğince on yıllık zamanaşımı süresinde, Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilirler (Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 6/11/2012 tarih ve E.2012/10378, K.2012/21509 sayılı ve 13/11/2012 tarih ve E.2012/15128, K.2012/22473 sayılı kararları).

47. Sözü edilen Kanun hükümleri ve Yargıtay içtihatları göz önünde bulundurulduğunda, başvurucuların yukarıda belirtilen çerçevede, tapuda adlarına kayıtlı taşınmazın kendileri tarafından kullanılmasına veya tasarruflarına engel olacak nitelikte bir şerh düşülmesi veya tapu kaydının iptali hâlinde, söz konusu işlemin yapılmasından itibaren on yıl içerisinde Hazine aleyhine adlî yargıda tazminat davası açmaları mümkündür. Yargıtay içtihatlarında tazminatın miktarının taşınmazın gerçek bedeli esas alınarak belirleneceği kabul edilmektedir. Kamu yararı nedeniyle tapulu taşınmaza el konulması suretiyle yapılan sınırlama, el konulan taşınmazın gerçek bedeli esas alınarak ödenecek bir tazminatla başvurucu açısından dengelenebilir (B. No: 2012/1315, 16/4/2013, § 27).

48. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.

49. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan kanun yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 17-18).

50. Kısmen başvurucular adına tapuya kayıtlı taşınmazın kadastro çalışması sırasında tespit dışı bırakılması üzerine, başvurucular tarafından açılan tescil davası sonunda taşınmazın orman olarak tapuya tescil edilmesinden sonra, başvurucuların tazminat talebiyle herhangi bir başvurularının bulunmadığı görülmektedir. İdari ve yargısal başvuru yollarının tamamı tüketilmeksizin yapılan bir bireysel başvurunun kabul edilmesi mümkün değildir.

51. Açıklanan nedenlerle, taşınmaza tazminat ödenmeksizin el konulması suretiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının yetkili derece mahkemeleri önünde tanınan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası

52. Başvurucular, adlarına tapu siciline tescilli taşınmaz ile uzun süredir kullandıkları ve zamanaşımına dayalı olarak malik sıfatıyla zilyet oldukları taşınmazın kadastro tespiti sırasında tespit dışı bırakıldığını, Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları tescil davasının reddedilerek taşınmazın orman vasfı ile Maliye Hazinesi adına tapuya tesciline karar verildiğini, taşınmaz üzerinde orman özelliği gösteren çalılık ve ağaçlık olmadığı halde yargılama süresince taşınmazı kullanamadıkları için çalılıklarla kaplandığını, bu hususun Mahkemece değerlendirilmediğini, taşınmazın tarım arazisi olarak kullanıldığını, orman haritalarının hatalı olduğunu, zira Tunceli il merkezinin dahi bu haritalarda orman olarak gösterildiğini, yetersiz delillere ve hatalı haritalara dayalı olarak taşınmazın orman vasfı ile Maliye Hazinesi adına tapuya tesciline karar verildiğini, aleyhlerine açılan bir dava olmadan taşınmazın Maliye Hazinesi adına tescil edilmesinin de doğru olmadığını, orman haritalarının hatalı olduğu yönündeki itirazlarının Mahkeme ve Yargıtay tarafından değerlendirilmediğini, yargılama sonucunda yüksek vekâlet ücreti ödemeye mahkûm edildiklerini, delillerin takdirinde bariz takdir hatası yapıldığını, sonuç olarak taşınmazlarının ellerinden alındığını belirterek adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

53. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucuların bu iddialarının Mahkemece delillerin değerlendirilmesine ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olduğu gerekçesiyle görüş sunulmayacağını bildirmiştir.

54. Başvurucular, Bakanlık görüşünü kabul etmediklerini, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

55. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucuların, Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları tescil davasının, delillerin hatalı ve eksik değerlendirilmesi sonucu reddedilmesinin adil yargılanma ve mülkiyet haklarını ihlal ettiğini ileri sürdükleri anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Başvurucuların anılan iddiaları, yargılama sonucunda verilen kararın adil olup olmadığına yönelik olup, bu iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.

56. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

57. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

58. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

59. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

60. Başvuru konusu olayda, başvurucular, kısmen adlarına tapuya tescilli, kısmen de uzun süredir zilyet oldukları taşınmazın kazandırıcı zamanaşımına dayalı olarak adlarına tescili istemiyle Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesinde tescil davası açmışlardır. Mahkemece, tarafların delilleri toplanmış, eski tapu kayıtları incelenmiş, orman tahdit haritaları getirtilmiş, taşınmazın bulunduğu yerde keşif yapılarak bilirkişilerden rapor alınmıştır. Mahkeme, tüm dosya kapsamı ile keşif ve bilirkişi raporlarını değerlendirerek, 29/3/2010 tarihinde, başvurucular adına tapuya kayıtlı taşınmaz ile başvurucuların zilyet olduklarını ileri sürdükleri taşınmazın bir bütün halinde orman niteliğinde olduğu, keşif sırasında mayınla kaplı olması nedeniyle zilyet olunmasının da mümkün olmadığı, taşınmazın, orman niteliği nedeniyle özel mülkiyete konu olamayacağı ve zilyet olunmasının da fiilen imkansız olduğu gerekçesiyle davanın reddine, 63.905,09 m2'lik kısmın orman niteliğiyle Maliye Hazinesi adına tapuya tesciline, kalan kısmın yol ve park alanı olarak ayrıldığı için tescil taleplerinin reddine, 57.914,00 TL vekâlet ücretinin başvuruculardan tahsili ile davalılara verilmesine karar vermiştir.

61. Temyiz üzerine hüküm, Yargıtay 20. Hukuk Dairesince onanmış, karar düzeltme talebi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesince, yargılama giderleri ve vekâlet ücreti yönünden başvurucular lehine, yol ve park alanı olarak ayrılan kısım yönünden Orman İdaresi lehine hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

62. Mahkeme bozma kararına uyarak, 19/9/2011 tarihinde, kesinleşen 63.905,09 m2 miktarındaki taşınmaz için yeniden karar verilmesine yer olmadığına, yol ve park olarak ayrılan kısmın da orman vasfı ile Maliye Hazinesi adına tapuya tesciline, taşınmazın değerine göre hesaplanan 28.957,00 TL vekâlet ücretinin başvuruculardan tahsiline karar vermiştir.

63. Temyiz üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesince, 26/11/2012 tarihinde vekâlet ücretinin 2.860,00 TL olarak düzeltilmesine ve hükmün düzeltilmiş haliyle onanmasına karar verilmiş, karar düzeltme istemi üzerine aynı Daire tarafından, taşınmazın keşifte belirlenen değeri üzerinden eksik harcın 2/10/2009 tarihinde başvurucu Yusuf Demirel tarafından ikmal edildiği, taşınmazın değeri ve yatırılan harç dikkate alınarak hesaplanan vekâlet ücretinin 29.132,50 TL olduğu, Mahkemece 28.957,00 TL olarak hesaplanan vekâlet ücreti eksik ise de bu kararın davalılar tarafından temyiz edilmediği ve başvurucular lehine usulî kazanılmış hak doğduğu gerekçesiyle düzeltilerek onama kararının kaldırılmasına ve Mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

64. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

65. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

66. Öte yandan, Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı tarafından çıkarılan ve 3/12/2010 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren A.A.Ü.T.’nin 12. maddesine göre, dava konusu para ile değerlendirilebiliyorsa, avukatlık ücreti dava değeri üzerinden nisbî olarak hesaplanır ve taraf lehine hüküm altına alınır. Somut olayda da Mahkeme ve Yargıtay tarafından dava konusu taşınmazın keşif sırasında belirlenen değeri ve bu değer üzerinden yatırılan harç miktarı dikkate alınarak başvurucular aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Başvurucuların, vekâlet ücretinin yüksek olduğuna yönelik ihlal iddialarının da delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmakta olup, Mahkemenin ve Yargıtayın kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

67. Açıklanan nedenlerle, başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi ve Yargıtay kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası

68. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

69. Başvurucular, Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları tescil davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

70. Adalet Bakanlığı, yargılama süresinin makul olmadığı iddialarına yönelik olarak, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, görüş sunulmayacağını bildirmiştir.

71. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

72. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

73. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu taşınmazın tapuya tescili davasında, 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).

74. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 29/5/2006 tarihidir.

75. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu kapsamda somut başvuru açısından, Yargıtay 20. Hukuk Dairesince karar düzeltme isteminin reddedildiği 4/11/2013 tarihi itibarıyla hüküm kesinleşmiş ve yargılama sona ermiştir.

76. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, başvurucular, 29/5/2006 tarihinde Maliye Hazinesi ve Tunceli Belediye Başkanlığı aleyhine Tunceli Sulh Hukuk Mahkemesinde açtıkları davada, adlarına tapuya tescilli taşınmazın kadastro tespiti sırasında tespit dışı bırakıldığını ileri sürerek, taşınmazın adlarına tescilini talep emişlerdir. Mahkemece, taşınmazın bulunduğu yerde keşif yapılarak bilirkişi raporu alınmış ve 22/6/2006 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince, Mahkemenin görevi yönünden değerlendirme yapılması amacıyla hüküm bozulmuştur. Mahkemece bozma kararına uyularak, 18/4/2007 tarihinde, dava konusu taşınmazın değerinin Sulh Hukuk Mahkemesinin görev sınırının üzerinde olduğu gerekçesiyle Mahkemenin görevsizliğine, dosyanın Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Temyiz edilen karar, Yargıtay 8. Hukuk Dairesince 5/7/2007 tarihinde onanmıştır.

77. Yargılamaya devam eden Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesi, 20/7/2007 tarihinde davanın reddine karar vermiş, temyiz üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince, 11/12/2007 tarihinde hüküm bozulmuş, karar düzeltme istemi aynı Daire tarafından 3/4/2008 tarihinde reddedilmiştir. Mahkemece bozma kararına uyularak yargılamaya devam edilmiş, aynı taşınmaza ilişkin olarak 2009 yılında on iki davacı tarafından Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davanın, başvurucular tarafından açılan dava dosyasıyla birleştirilmesine karar verilmiştir. Asıl ve birleşen davalarda Mahkemece, 29/3/2010 tarihinde davaların reddine, taşınmazın orman vasfı ile Maliye Hazinesi adına tapuya tesciline karar verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesince, 28/12/2010 tarihinde hüküm onanmış, karar düzeltme istemi üzerine aynı Daire tarafından, yargılama giderleri ve vekâlet ücreti yönünden başvurucular lehine, yol ve park alanı olarak ayrılan kısımlar yönünden davalı Orman İdaresi lehine hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

78. Mahkeme bozma kararına uyarak, 19/9/2011 tarihinde, park ve yol olarak ayrılan kısımların da orman vasfı ile Maliye Hazinesi adına tapuya tesciline, 28.957,00 TL vekâlet ücretinin başvuruculardan tahsiline karar vermiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesince, 26/11/2012 tarihinde, başvurucular aleyhine hükmedilen vekâlet ücreti 2.860,00 TL olarak düzeltilmiş ve hüküm bu şekilde onanmıştır. Tarafların karar düzeltme talebi üzerine, aynı Daire tarafından, 4/11/2013 tarihinde, düzletilerek onama kararının kaldırılmasına ve Mahkemece verilen hükmün onanmasına karar verilmiş, anılan tarihte hüküm kesinleşmiştir.

79. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-64).

80. Başvuruya konu davadaki taraf sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, mülga 1086 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve yedi yıl beş ay beş gün devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

81. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

82. Başvurucular, 31.817,00 TL maddi tazminat ile manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.

83. Adalet Bakanlığı, başvurucuların tazminat taleplerine ilişkin olarak görüş sunmamıştır.

84. 6216 sayılı Kanun'un Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

85. Başvurucuların tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin yedi yıl beş ay beş gün devam eden yargılama süreci nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 3.750,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

86. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

87. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucuların,

1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA

3. Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvuruculara ayrı ayrı net 3.750,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. Başvurucular tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

20/11/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Zeki Demirel ve Yusuf Demirel [2.B.], B. No: 2014/198, 20/11/2014, § …)
   
Başvuru Adı ZEKİ DEMİREL VE YUSUF DEMİREL
Başvuru No 2014/198
Başvuru Tarihi 6/1/2014
Karar Tarihi 20/11/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucular, 29/5/2006 tarihinde Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları tescil davasının reddedildiğini, makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, tazminat talep etmişlerdir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Kanun yolu şikâyeti (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Gerekçeli karar hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Mahkemeye erişim hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Mülkiyet hakkı Kadastro, tapu, orman, kıyı, mera Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Anayasa 2709 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 169
Kanun 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 30
4721 Türk Medeni Kanunu 716
6831 Orman Kanunu 17
3402 Kadastro Kanunu 16
17
18
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi