TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT TÜRK BAŞVURUSU (3)
|
(Başvuru Numarası: 2014/19248)
|
|
Karar Tarihi: 5/4/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucu
|
:
|
Murat TÜRK
|
Vekili
|
:
|
Av. Ramazan
DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucu tarafından posta yolu ile gönderilmek
istenen ve içeriğinde başvurucuya göre geçmişte yaşanan olayların anlatıldığı
mektubun ceza infaz kurumu tarafından alıkonulması nedeniyle haberleşme
hürriyetinin ihlâl edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu hakkında Diyarbakır (kapatılan) 6. Ağır Ceza
Mahkemesinin 14/12/1999 tarihli kararıyla 36 yıl hapis cezası verilmiştir.
10. Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda
(Ceza İnfaz Kurumu) hükümlü olarak bulunan başvurucunun posta yolu ile
göndermek istediği mektup, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu Başkanlığının
(Disiplin Kurulu) 5/9/2014 tarihli ve 2014/115 numaralı kararıyla
alıkonulmuştur.
11. Anayasa Mahkemesi Komisyonlar Başraportörlüğünün
yazısı üzerine mektubun onaylı bir sureti Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından
24/7/2015 tarihinde gönderilmiştir.
12. Başvurucu tarafından başka bir ceza infaz kurumunda hükümlü
olan kişiye gönderilmek istenen zarf içerisinde üç farklı kişi tarafından
yazılmış dört adet mektup bulunmaktadır. Mektuplar birkaç kelime dışında Türkçe
yazılmıştır ve toplam yirmi sayfadan oluşmaktadır. Mektuplarda anlatılan
olaylarda, mektubu kaleme alan kişilerin farklı tarihlerde içinde bulundukları
silahlı çatışma ortamları ve yaşadıkları olaylar anlatılmıştır. Geçmişte
yaşandığı iddia edilen olaylara ilişkin ayrıntılar içeren bu yazılar mektubu
kaleme alanların diliyle doğrudan anlatılmıştır.
13. Söz konusu mektuplarda yer alan bazı kısımlar şöyledir:
".. 27 Ocak 1998'de Tokat'ta dördüncü kez
yaralanacaktım. Ancak bu kez aldığım kurşun yarası önceki yaralanmalarıma
nazaran daha ağır olmasa da esir olmama neden olacak ve .. yaralanmalarımın en
ağırı olacaktı. Bir özgürlük savaşçısı için esir düşmenin ne demek olduğunu
ancak esir düşen özgürlük savaşçısı bilir. Bu acının tarifi yok. Henüz bunun
için sözcükler türetilmemiş.
Ocak ayıydı. Kış üslenmemiz deşifre olduğundan
üslenme yerini değiştirmek zorundaydık. .. Yolumuz umduğumuzdan da uzun sürdüğü
için erzağımız bitmişti. .. Saat dokuza doğru on iki
gündür temizlemediğim silahımı temizlemeye hazırlanıyordum. .. Bu havada ve
gündüz hareket etmemizin doğru olmadığını, çevre köylerde bulunan karakollardan
mutlaka görüleceğimizi, bunun da düşmanın operasyonunu beraberinde getireceğini
söyledim.
.. Tepeyi aşıp vadiye indiğimizde yoğun ayak
izlerini gördük. Ayakkabı izlerinden asker olduğunu anladık. .. Pusuya
düşmüştük. İlk ateşle birlikte baldırımdan yaralanmıştım. Ben de kısa sürede
kendimi toparlayarak karşılık vermiştim. Ama açıktaydım. Etrafta beni koruyacak
bir şey yoktu. ..
Bulunduğum yerden ateş açılmadığını gören
düşman güçleri yaşamımı yitirdiğimi düşünmüş olacaklar ki, rahat bir şekilde üstüme
geldiler. .. Saldırı işkencesinin etkisiyle bayılmıştım. Tekrar kendime
geldiğimde ayaklarımdan tutup yerde sürüklediler. Esir düştüğümü anladım. Ve
bir özgürlük savaşçısının yaşayabileceği en büyük acıyı o anda yaşadım.
Yapacağım tek şey kalmıştı; esir de düşsem ve ne olursa olsun bugüne kadar
olduğu gibi bundan sonra da ideallerime değerlerime layık olmaktı, yaşamaktı. O
anda bir kez daha söz verdim. .."
"Takvimler Ekim ayının ikisini
gösteriyordu. .. ağaçlar sararan yapraklarını dökmüş yeni bir mevsimin çoktan
başladığını gösteriyordu. Bu da eylemsizlik ve hareketsizliğin yani gerillanın
sıkıldığı pek de sevmediği bir sürecin başlaması demekti. Ancak hala bölgede
düşman güçleri vardı ve sık sık çatışmalar yaşanıyordu. Bir yerde yılın rövanşı
alınmak isteniyordu. Bizim tabur Kulp tarafındandı. Düşmanın yoğun
operasyonlarından dolayı, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte tepe nöbetini devir
alamaya gittiğimizde, arkadaşlar ne olursa olsun bu tepeyi bırakmamamızı
tembihlemişlerdi. Sabah saat on civarı Gomak tepesi
ve çevresinde çatışmalar başlamıştı. .. çatışmanın başlamasından kısa bir süre
sonra telsizden tepeyi bırakıp Gomak boğazına
gitmemiz isteniyordu. .. Boğazda taburdan sadece birkaç arkadaş vardı. ..
Yapılacak tek şey vardı. Düşen tepeyi geri
almak yoksa taburun hepsi imha olabilirdi. Bu tür durumlarda iş gönüllüğe bağlı
olduğunu biliyorduk. Ben ve iki arkadaş gönüllü olarak tepeyi geri almak için
saldırıya geçmeyi önerdik. Önerimiz kabul edildi. Arkadaşlar biksiyi bırakıp daha hafif ve kullanışlı olduğundan kleş almamı önerdiler. Bu öneriyi kabul etmeyerek biksi ile gideceğimi söyledim. .. Kendal
arkadaş hem biksinin şeridini tutuyor hem de
tarıyordu. Bir arkadaş ta diğer yanımda sloganlarla birlikte öne fırladık.
Açığa çıkmamızla yağmur gibi kurşun üzerimize yağdırılmaya başlandı. Biz de hız
kesmeden rastgele tarıyorduk. .."
".. İlk yaralanmam 94 Temmuzunda oldu.
Baharla birlikte düşman güçleri Lice, Genç Kulp üçgeninde bulunan bölgeye büyük
bir güçle saldırı düzenlemişti. .. Düşmanın bölgeye yığdığı büyük güçle
birlikte artık bölgede gündüz düşman, gece ise gerilla hakimdi.
.. Bir Temmuz günüydü. Serhıldan
arkadaş sorumluluğunda yedi kişilik bir grupla beraber akşamdan
hazırlıklarımızı yapıp gelecek düşman gücüne pusu kuracağımız yere gitmiştik. Yapacağımız
eylemin önemi tüm arkadaşlarda bir heyecan yaratmış olsa da, yılların getirdiği
deneyimle arkadaşlar rahat, adeta günlük bir yapıyormuş gibiydiler. Benim ise
sivil hayatta gördüğüm bu düşman güçlerinin bende yarattığı farklı duyguların
yanında, düşmanla ilk yakın çatışmam olacağından dolayı heyecanım had
safhadaydı. Adeta yüreğim yerinden fırlayacak gibiydi. .. Hepimiz daha önce
belirlenen yerlerimizi aldık ve işin en zor yanı olan beklemeye başladık.
Artık hepimiz onları görüyorduk. Giderek
yaklaşıyorlardı. Öndekinin tüm ayrıntılarını görebiliyorduk. Elinde G3, bombaatar, cihaz ve sırtında çantasıyla tepenin çıplak
yerine ulaşmıştı. ..
Düşman güçleri ilk şaşkınlıklarının ardından
grubumuzu arkadan sarmak için harekete geçtiğini gören Serhıldan
arkadaş, düşmanın bu girişimini önlemek için daha hakim bir yeri işaret ederek biksiyi oraya götürmemi istedi. .. Düşmanı durdurup
arkadaşların güvenliği için biksiye ihtiyaç vardı.
Ben de hemen silahımı alıp söylenen yere yöneliyordum ki, düştüğümü gören
Garzan arkadaş yaralandığımı anlamış ve yardıma koşmak için yanıma fırladığı
anda kendisi de gırtlağından vurulmuştu. Garzan arkadaşın vurulduğunu
gördüğümde yanına fırladım. Ancak yanına gittiğimde şehit düştüğünü gördüm. ..
Yoğun operasyonlardan dolayı daha alanda eylem yapamamıştık. İlk eylemi yapmış,
ilk şehidi vermiş, ilk silahı kaldırmıştık. ..
.. tüm alanı düşman güçleri sarmıştı.
Arkadaşların aldığı karar ise bundan sonra düşman güçleri sahadan atılıncaya
kadar her yerde ve yoğun bir saldırı içinde olunacaktı. .. Bir gerilla ölümü
bekleyemez. Bir çare, bir çözüm arar. .. Sabah erkenden yoluma devam ettikten
sonra bir iki saat sonra sesler duymaya başladım. Yapabileceğim, gidebileceğim
bir yer yoktu. Onun için olduğum yerde, bir çalının içine girerek mevzilendim.
Silahımın emniyetini açtım. Bombamı da hazırlayıp yanıma koydum. Gelenler
düşmansa çatışabileceğim kadar çatışacak, sonra da bombayı kendimde
patlatacaktım. .."
" .. Gece yarısından önce herkes yatmaya
odasına çekildiğinde, evin salonunda fırsat bu fırsat diyerek raporumu yazmaya
başladım. Bölgeden kısa bir süre önce haber gelmişti. Önderliğe Batman
faaliyetlerine ilişkin rapor yazacaktık. Evdeki çocuklardan aldığım harita metod deftere ağır ağır raporumu yazmaya başladım. Genel değerlendirmelerden
sonra kendime ait bilgileri yazmayı da gerekli gördüm. 73 Tutak Ağrı
doğumluyum. 91 yılında partiyle tanıştığımda liseyi yeni bitirmiştim. Aynı
yılın sonunda katılım için başvurmuştum. Doğu Kürdistan üzeri Xakurke'ye gönderilmiştim. .."
14. Başvurucu ayrıca "Merhaba Hatice Heval"
başlıklı bir yazıyı da zarfın içerisine koymuştur. Yazının ilgili kısımları
şöyledir:
"Mektuplara cevap yazmıştım. ..
Talimatını hayata geçirip ark.lara yazdık ve sonucu
yolluyoruz. Sadece 4 ark. Yazdı. Diğerleri de ekleyecek bir şeyimiz yok deyip
biraz da kolaycılığa kaçtılar. .. Her türlü tasarruf zaten size ait.
Başka da can sağlığı, iyiyiz. Ağır bir
süreçten geçtik. Ortalık biraz duruldu ama bu kaos sürecek gibi. .."
15. Disiplin Kurulunun 5/9/2014 tarihli kararında, 13/12/2004
tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki
Kanun'un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasına yer verilmiş ve şu gerekçeyle
mektup alıkonulmuştur:
"Mektubun içeriğinde
'Yasadışı örgüt mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan, yanlış beyan, yasadışı
örgüt mensuplarını övücü ve yüceltici ifadeler taşıması nedeniyle'
alıkonulmasına karar verilmiştir."
16. Başvurucu bu karara
karşı Bolu İnfaz Hâkimliği (İnfaz Hâkimliği) nezdinde itiraz başvurusunda
bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği 22/9/2014 tarihli ve E.2014/1567, K.2014/1624
sayılı kararla başvurucunun itirazını reddetmiştir. Ret gerekçesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"İtiraza konu Sakıncalı Mektup
Değerlendirme Kararında Murat TÜRK'ün Hatice A.' a
göndermek istediği mektubun C.G.T.İ.H.K' nun 68-3
maddesine göre incelenip mektubun içeriğinde terör örgütü mensuplarının
örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan ifadeler içermesi nedeniyle
alıkonulmasına karar verildiği görülmüştür.
AİHM'in yerleşik uygulaması, mahkumların genel olarak özgürlük hakkı hariç
AİHS ile güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklerden yararlanmaya devam
ettikleri yönündedir.
Bu anlamda AİHS'in
8. maddesine göre "Herkesin özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Alınan haklar
ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun ve
düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkaların hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla, hukuka
uygun olarak yapılan ve demoktratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahalelerin dışında kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamayacağı" hüküm altına alınmıştır.
Bununla birlikte AİHM'e
göre şiddete çağrı ve teşvik, kin ve nefret söylemi, hakaret ise ifade
özgürlüğünün koruması altında değildir. Herhangi bir beyanın şiddete çağrı ve
teşvik, kin ve nefret söylemi ve hakaret kapsamında olup olmadığı, beyanın
genelinden, nerede ve nasıl söylendiğine, kimin tarafından söylendiğine, söylem
ve eylemin pratikte bir karşılığı olup olmadığına, söylemin etkinliği açısından
yakın tehlike kavramının değerlendirilmesini gerektirmektedir.
Türkiye'nin taraf olduğu AİHS hüküm ve
ilkelerine uygun olarak yürürlüğe konulan 5275 Sayılı CGTİHK' nun 68/3. maddesinde de "Kurumun asayiş ve güvenliğini
tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü
veya diğer suç örgütü mensuplarının haberleşmelerine neden olan kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri tehdit ve hakaret
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümleye verilmez,
hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez." düzenlemesi yer almaktadır.
Yukarıda izah edilen terör kavramı ve yasa
maddesi hükümlerine göre yapılan değerlendirmede, mektubun muhatabı olan Hatice
A.'nın .. G. Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda PKK
Terör Örgütü hükümlüleri ile aynı örgüt içerisinde kaldığı anlaşılmış olup;
Hükümlü Murat TÜRK tarafından gönderilmek
istenilen zarf içerisinde bulunan 3 adet el yazısı mektubun D. Ö., A. S. ve A.
R. A. isimli kişilerce kaleme alındığı, içerik itibariyle özetle örgütsel
haberleşme ve eğitim amaçlı olarak ve ayrıca ceza infaz kurumlarında bulunan
yasadışı PKK örgütü mensuplarına psikolojik ve moral destek amacı taşıyan
metinler olduğu, A. R. A.'ye ait mektupta ise eylem
günlüklerinin anlatıldığı, Murat TÜRK' ün arkasına el yazısı ile "Merhaba
Hatice Heval" başlığını taşıyan yazıda ise
"talimatını hayata geçirip ark.lara yazdık,
sonucu yolluyoruz, sadece 4 ark. yazdı, diğerleri de ekleyecek bir şeyimiz yok
diye birazda kolaycılığa kaçtılar, her türlü tasarruf size ait, ağır bir
süreçten geçtik; ortalık duruldu gibi ama bu kaos daha sürecek" şeklinde
beyanlar ihtiva ettiği, bu haliyle mektubun tamamiyle
örgütsel haberleşme, yasadışı örgüt mensupları arasında psikolojik ve moral
desteği ile propaganda amaçlı olarak düzenlenip yazıldığı anlaşılmış,
Bu haliyle söz konusu mektup ve yazışmaların örgüt
mensuplarının mektuplaşması niteliği taşıdığı anlaşılmış olup, mektuplaşmanın
amacı ve içeriği nazara alındığında 5275 sayılı CGTİHK' nın
68/3 maddesinde belirtilen "kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütü mensuplarının haberleşmelerine neden olma" hali söz
konusu olduğundan itiraza konu kararın yerinde ve hukuka uygun olduğu, itirazın
reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak .. hüküm kurulmuştur..."
17. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı itiraz yoluna
başvurmuştur. İtirazı inceleyen Bolu Ağır Ceza Mahkemesi 3/11/2014 tarihli ve
2014/1363 Değişik İş sayılı kararıyla İnfaz Hâkimliğinin kararındaki gerekçeye
atıf yaparak kararın usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle başvurucunun
itirazının reddine karar vermiştir.
18. Nihai karar 12/11/2014 tarihinde tebliğ edilmiş ve 9/12/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında hükümlü ve
tutukluların gönderdiği veya kendilerine gönderilen mektuplara ceza infaz
kurumunun ilgili kurulları tarafından yapılan müdahalelere dayanak oluşturan
mevzuata (Ahmet Temiz, B. No:
2013/1822, 20/5/2015, §§ 16-20) yer vermiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 5/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, alıkonulan mektubun şiddeti övme ve teşvik etme
ya da örgüt içi haberleşme gibi amaçlar taşımadığını, çatışmalarda yer alan
kişilerin anılarının aktarıldığını, bir zamanlar örgüt üyesi olan kişilerin
yaralanma hikayelerini kaleme aldıklarını ve bu kişilerin anılarını
kitaplaştırarak moral bulmalarının haklı görülecek bir beklenti olduğunu ileri
sürmüştür. Başvurucu, ifade hürriyeti kapsamında kalan ve suç unsuru içermeyen
mektuba el konulmasının ölçülü olmadığını ve bu şekildeki bir müdahalenin
demokratik toplumda gereklilik unsurunu taşımadığını, ayrıca Mahkeme
kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek Anayasanın 10., 20., 22., 26., 27.
ve 141. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, göndermek
istediği mektubun Ceza İnfaz Kurumu idaresince sakıncalı görülerek alıkonulması
nedeniyle haberleşme hürriyetinin kısıtlanması hakkındadır. Bu sebeple
başvurucunun bütün iddialarının haberleşme hürriyeti kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
23. Anayasa'nın 22. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının
ilgili kısımları şöyledir:
"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği
esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, .. veya
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına
bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı
olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış
merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine
dokunulamaz. .."
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez
olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının
salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara
yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan
başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça
dayanaktan yoksun kabul edilebilir.
25. Anayasa Mahkemesinin Ahmet
Temiz kararında hükümlü ve tutukluların gönderdiği veya kendilerine
gönderilen mektuplara ceza infaz kurumunun ilgili kurulları tarafından yapılan
müdahalelere ilişkin genel ilkeler belirtilmiştir (Ahmet Temiz, §§ 28-34).
26. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu, başvurucunun mektubunun
sakıncalı olduğu değerlendirmesiyle alıkonulmasına karar vermiştir. Dolayısıyla
anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme hürriyetine
bir müdahalede bulunulduğu açıktır.
27. Anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı,
Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe
Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın,
Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne
ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet’in gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz,
§ 36).
28. Somut olayda, 5275 sayılı Kanun'un 68. maddesinin,
hükümlülerin ceza infaz kurumlarından yaptıkları yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının
kanuni dayanağını oluşturduğu anlaşılmaktadır (Ahmet
Temiz, §§ 37-46). Öte yandan, haberleşme hürriyetinin düzenlendiği
Anayasa'nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında, söz konusu sınırlama sebeplerine
bağlı kalınarak yapılacak sınırlamanın ancak usulüne uygun olarak verilecek
hâkim kararıyla mümkün olabileceği belirtildikten sonra üçüncü fıkrasında "İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir." denilerek bu kuralın da mutlak
olmadığı ve bu kurala bazı kurumlar yönünden kanunla sınırlamalar
getirilebileceği açıkça düzenlenmiştir (AYM, E.2014/122, K.2015/123,
30/12/2015, § 71). Bu bağlamda ceza infaz kurumları, Anayasa'nın 22. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında istisnaların uygulanacağı kamu kurumlarındandır (Mehmet Koray Eryaşa,
B. No: 2013/6693, 16/4/2015, §§ 74-76).
29. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği,
hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Burada
belirtilen sebeplerin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış
olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde ceza
infaz kurumlarında güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği
söylenebilir.
30. Somut olayda başvurucunun göndermek istediği mektubun
sakıncalı bulunarak Disiplin Kurulu Başkanlığınca alıkonulma sebebi, anılan
mektubun içeriğinde bir terör örgütü mensubunun gerçekleştirdiği terör
eylemlerini övücü ve yüceltici ifadelerin bulunması olarak gösterilmiştir. Bu
kapsamda başvurucunun mektubunun, Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu
Başkanlığınca denetlenmesi suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan
müdahalenin, kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi ile ceza
infaz kurumlarında asayiş ve güvenliğin sağlanması amaçlarını taşıdığı, bunun
da Anayasa'nın haberleşme hürriyetine ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası
kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet Temiz, §§ 47-50).
31. Başvurucu, 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza
Kanunu'nun 125. ve 59. maddeleri gereğince devletin şahsiyetine karşı cürüm
işlediği gerekçesiyle 36 yıl hapis cezası ile cezalandırılmıştır.
32. Somut olayda, başvurucu tarafından gönderilmek istenen
zarfın içerisinde örgüt mensubu oldukları anlaşılan kişiler tarafından kaleme
alınmış dört farklı mektup bulunmaktadır. Söz konusu mektuplarda, güvenlik
güçleri ile örgüt üyeleri arasında geçmişte yaşanan silahlı çatışmalara ilişkin
anlatımlarda bulunulmuştur.
33. Başvurucu, başka bir ceza infaz kurumunda hükümlü olarak
bulunan Hatice A.ya göndermek istediği zarfın
içerisinde bulunan dört adet mektuba ilave olarak yazdığı yazıda, talimatı
hayata geçirdiklerini ve sonucunu yolladıklarını ifade etmiştir. Bu kapsamda
başvurucunun, geçmişte yaşanan silahlı çatışmaları kaleme alan örgüt
mensuplarının mektuplarını bir zarf içerisinde mektup olarak göndermek istediği
anlaşılmaktadır.
34. Disiplin Kurulu kararı incelendiğinde, 5275 sayılı Kanun'un
68. maddesinin (3) numaralı fıkrası kapsamında mektubun;
i. terör örgütü
mensuplarının örgütsel olarak haberleşmelerine neden olduğu,
ii. kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek
yalan - yanlış beyan içerdiği,
iii. yasa dışı örgüt mensuplarını övücü ve
yüceltici ifadeler taşıdığı gerekçeleriyle alıkonulmasına karar verildiği
görülmektedir.
35. Ceza infaz kurumlarında tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak
suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda
hükümlü ve tutukluların sahip oldukları haklar sınırlandırılabilir (Turan Günana, B.
No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35). Bu manada başvuruya konu mektubun içeriği
dikkate alındığında, ceza infaz kurumu idaresinin mektubun alıkonulmasına
ilişkin gerekçeleri herhangi bir mahkeme kararında olması gereken gerekçe kadar
detaylı olmayabilir. Nitekim ceza infaz kurumlarından gönderilmek istenen
mektupların sayıca fazla olması, mektupları okuyup değerlendirme imkanının
zaman yönünden kısıtlılığı gibi hususlar dikkate alındığında kanuna aykırı
olduğu bariz olan mektuplar hakkında detaylı bir gerekçe sunulmaması tek başına
ilgili gerekçenin yeterli olmadığı sonucuna ulaştırmayacaktır (Murat Türk, B. No: 2013/9133, 24/3/2016, §
44).
36. Sakıncalı olduğuna karar verilen mektupta başvurucu, mektup
alıcısını da kapsar şekilde içinde bulunduğu topluluğun varlığına işaret ederek
verilen talimatı hayata geçirdiklerini ve arkadaş olarak nitelediği kişilerce
mektupların bu kapsamda yazıldığını belirtmiştir (bkz. § 14).
37. Ayrıca mektuplarda güvenlik güçlerinin "düşman"
olarak nitelendirildiği, silahlı çatışmalara girerek hayatını kaybeden terör
örgütü mensuplarından "şehit" olarak bahsedildiği ve hükümlülerin
kendilerinden özgürlük savaşçısı -gerilla- olarak bahsettikleri, mektuplarda
kullanılan üslup göz önüne alındığında mektubun şiddeti meşru gösteren, şiddete
teşvik edici, motivasyon sağlayıcı ve özendirici bir şekilde kaleme alındığı
görülmektedir. Ayrıca mektuplarda, eski olayların kendi bakış açılarından
aktarıldığı iddia edilse de, bu aktarım sadece kolluk kuvvetlerine karşı bir
öfke uyandırmakla kalmamakta aynı zamanda mektupları okuyanları silahlı bir
örgütün dağ kadrosuna katılmaya teşvik etmektedir. Dolayısıyla yasa dışı somut
eylemleri meşrulaştırıp bu eylemlere katılanların yüceltildiği mektuplarda,
başvurucunun mektup alıcısına bu eylemlere katılanların yaşadıkları ile ilgili
bilgileri aktardığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında, bu içeriğe sahip
mektuplarla en azından örgüt içi ilişkilerin ve/veya örgütsel haber akışının
canlı tutulmaya çalışıldığı sonucuna ulaşılması mümkündür.
38. Buna göre haberleşme hürriyetine yönelik kısıtlamanın,
Anayasa’nın 22. maddesi anlamında demokratik toplumda kamu düzeninin korunması
ve suç işlenmesinin önlenmesi için ihtiyaç duyulan demokratik toplum düzeninin
gereklerine aykırı olduğu düşünülemez.
39. Bu kapsamda başvuruya konu mektubun içeriğinde yer alan
ifadelere yönelik olarak yapılan müdahalede, mektuba özgü kabul edilebilir
makul gerekliliklerin somut verilere dayanılarak ortaya konulduğu sonucuna
varılmıştır. Ayrıca mektubun gönderilme sebebi dikkate alındığında,
başvurucunun göndermek istediği mektuba tamamen el konulması suretiyle
haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin, amaçlanan hedefler açısından
orantısız olduğu söylenemez. Sonuç olarak somut olayda haberleşme hürriyetine
yönelik açık ve görünür bir ihlalin olmadığı anlaşılmaktadır.
40. Açıklanan nedenlerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun, açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Adli yardım talebinin kabulü ile geçici olarak muaf tutulan
206,10 TL harçtan ibaret yargılama giderinin 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca
başvurucudan TAHSİLİNE, 5/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.