BİRİNCİ
BÖLÜM
KARAR
Başkan : Burhan
ÜSTÜN
Üyeler : Serdar
ÖZGÜLDÜR
Hicabi
DURSUN
Hasan
Tahsin GÖKCAN
Yusuf
Şevki HAKYEMEZ
Raportör : Nahit GEZGİN
Başvurucu : Beyza
METİN
Vekili :
Av. Yıldız İMREK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlilerinin bir yürüyüşe
müdahalesi ile başlayıp sonrasında gözaltına alınma ve bir süre kolluk
nezarethanesinde tutulma ile sonuçlanan sürede kötü muamele yasağının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit
edilen olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, bir meslek odasının İstanbul şubesi başkanıdır.
Başvurucu, meslek odasının başkanı olduğu şubenin bazı üyeleri ile birlikte
8/7/2013 tarihinde İstanbul Taksim Meydanı'na doğru gerçekleştirilen yürüyüşe
katıldığı sırada, izinsiz gösteri yürüyüşü yaptığı gerekçesiyle kolluk
görevlileri tarafından saat 19.00 dolaylarında yakalanmıştır.
10. Hakkındaki soruşturmanın tamamlanması için yetkili makamlarca
başvurucunun gözaltına alınmasına karar verilmiştir. Başvurucu, gözaltı
işleminin yerine getirileceği polis merkezindeki nezarethaneye konulmadan önce
adli muayene için Eyüp Devlet Hastanesine götürülmüş ve saat 20.48'de muayene
edilmiştir. Gerçekleştirilen muayeneden sonra düzenlenen, Olayın Öyküsü ve
Muayene Edilenin Şikâyetleri kısımlarının da yer aldığı raporda,
başvurucuda darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir. Raporda, başvurucunun
olayın öyküsüne ilişkin herhangi bir anlatımı ile ruhsal ve fiziksel
bütünlüğüne yönelik bir saldırıya maruz kaldığına ilişkin şikâyetinin yer
almadığı görülmektedir.
11. Başvurucu nezarethanede tutulduğu 9/7/2013 tarihinde kendi seçtiği
müdafileri ile görüşmüştür. Bu görüşmeden sonra başvurucunun nezarethanenin
fiziki koşullarına ve tuvalet ihtiyacını gidermek için uzun süre bekletildiğine
ilişkin şikâyetleri olduğunun tutanak altına alındığı görülmektedir. Tutanak
bir kolluk görevlisi, başvurucu ve başvurucu müdafileri tarafından
imzalanmıştır.
12. Başvurucunun gözaltında tutulmaya devam ettiği 10/7/2013 günü saat
16.30-17.00 sıralarında Eyüp Devlet Hastanesine götürülerek yeniden muayene
edilmesi sağlanmış, ardından başvurucu hakkında adli muayene raporu
düzenlenmiştir. Öncekiyle aynı mahiyetteki bu raporda da başvurucunun herhangi
bir yakınmasının bulunmadığı, başvurucuda darp ve cebir izine rastlanmadığı
belirtilmiştir. Raporun Muayene Edilenin Tıbbi Öz Geçmişi kısmında,
başvurunun astım hastası olduğunun belirtildiği görülmektedir. Raporda
başvurucunun astım ilaçlarının verilmediğinden şikâyet ettiği belirtilmemiştir.
13. Başvurucunun nezarethanedeki tutulması 11/7/2013 tarihinde sona
ermiştir. Yetkililerce gözaltı işlemine son verilirken yeniden muayene edilmesi
sağlanmıştır. Bu bağlamda Adli Tıp Kurumu İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğü
tarafından aynı gün yapılan muayene sonucu düzenlenen raporun Olayın Öyküsü
ve Hastanın Yakınmaları kısmında, gözaltına tutulduğu zaman zarfında
tuvalet ihtiyacını gidermesinde kendisine zorluk yaşatıldığı, ayrıca tehdit
edildiği, astım ilaçlarının verilmediği; Diğer Tıbbi Belgeler ve Bulgular kısmında
genel durumunun iyi, solunumunun ise rahat olduğu; Lezyon veya Lezyonlarla
İlgili Bulgular kısmında haricen bir lezyonun saptanmadığı; Sonuç
kısmında ise vücudunda darp ve cebir izi bulunmadığı hususları kayıtlıdır.
14. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında kendisine
yönelik suçlamalara ilişkin susma hakkını kullanıp kolluğa ifade vermemiştir. Suçlamalara
ilişkin ilk ifadesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet
Başsavcılığı) 11/7/2013 tarihinde alınmıştır. Bu işlem sırasında kendi seçtiği
müdafileri de hazır bulunmuştur. İfadesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...ben
olayla ilgili olarak Güvenlik Şube Müdürlüğünde susma hakkı kullandım... ben
Elektrik Mühendisleri Odası şube yönetim kurulu başkanıyım, olay günü Taksim
gezi parkının vali tarafından açıldığının belirtilmesi üzerine yanımda kurum
temsilcileri ve [A.] olduğu halde
İstiklal Caddesinden odadan çıkarak gezi parkına gitmekte iken birden
etrafımızı polisler çevirdi, [A.] hanımı darp ederek arabaya aldılar
bunun üzerine bizde bizi de alın şeklinde talepte bulunduk ve gözaltına alındık
bunun dışında diğer suçları kabul etmiyorum...
...
Hazır
bulunan müdafilerden soruldu;şüpheli yasa dışı bir gösteriye katılmadığı gibi
görevlilere mukavemette bulunmamıştır, kendi isteğiyle gözaltına alınmıştır...
şüphelinin salıverilmesini talep ediyorum , kendisi sabit iş ve ikamet
sahibidir dediler.
..."
15. Cumhuriyet Başsavcılığı ifade alma işleminin ardından aynı tarihte
başvurucunun tutuklanmasını talep etmiştir. Talebi inceleyen İstanbul 38. Sulh
Ceza Mahkemesi başvurucuyu aynı tarihte sorgulamıştır. Başvurucu, müdafilerinin
hazır bulunduğu sorgusunda şu hususları dile getirmiştir:
"Ben Elektrik
Mühendisleri odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev
yapmaktayım. Odamızın görevleri arasında 'Kamu yararını gözetmek' vardır. Bu
nedenle, Taksim Platformunda odamız adına dönem dönem Ben veya başka arkadaşlar
görüşmelere katılmakta, basın açıklaması yapmaktayız. Olay günü Gezi Parkı'nın
halka açıldığını, İstanbul Valisi'nintelevizyondaki konuşmasından öğrendik ve
arkadaşlar ile Gezi Parkı'na gitmek istedik. Ancak Gezi Parkına daha
yaklaşmadan polisler tarafından engellendik. Bunun üzerine polislere, Valilik
tarafından parkın açıldığını ve parka gitmek istediğimizi söyledik. Ancak polis
şiddetine maruz kaldı. Üzerimize
su sıkıldı, hatta 62 yaşında olan [A.] polisler tarafından darp edildi.
Biz bunun üzerine polislere neden bu şekilde yapıldığını sorduk. Bu sırada
polisler bizi çembere aldılar ve polis kalkanı ile duvara doğru sıkıştırmaya
başladılar. Biz yasal hakkımızı kullanmayı istediğimizi söylememize rağmen
arkadaşlarımızın darp edilerekgöz altına alındığını gördük. Bu nedenle
arkadaşlarımız ile kol kola girerek, polis aracına doğru girerek, 'Eğer bu bir
suçsa, bizi de göz altına alın' dedik. Bizi de göz altına aldılar. Bu arada
polis aracı içinde bir kadın polis 'Sizi döveriz, daha sonra da başka şeyler
yaparız' şeklinde sözler de söyledi. Ayrıca göz altına alma süreci içinde,
polisler tarafından kötü muameleye tabi tutulduk. Bazı kadınların çıplak
arandığını, tuvalet ihtiyacının karşılanmadığını, kadın memur
bulundurulmadığını ve parmak izi alınması aşamasında bazı arkadaşlarımızın darp
edildiğini, çığılıklarından anladık...
ŞÜPHELİ MÜDAFİİ
AV. Ö... K... BEYANINDA : müvekkilin üzerine atılı suçlamaları kesinlikle
katılmıyoruz... Öncelikle serbest bırakılmasını, aksi takdirde adli kontrol
uygulanmasını talep ederiz dedi.
ŞÜPHELİ MÜDAFİİ
AV. A... E... SÖZ ALDI : Müvekkilimin gerek polis aşamasında gerek savcılık
aşamasında herhangi bir şekilde suç işlemek için örgüt kurmak suçundan
savunması alınmamıştır... Bu ciddi anlamda, savunma hakkının kısıtlanmasıdır
(dedi.)"
16. Mahkemenin tutuklama talebini reddetmesiyle başvurucu aynı gün
(11/7/2013) tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştır.
17. Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkında izinsiz gösteri yapmak
ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarından İstanbul 33. Asliye Ceza
Mahkemesinde kamu davası açmıştır. Başvurucu söz konusu kovuşturmanın 12/6/2014
tarihli oturumunda savunmasını yapmıştır. Savunmasının ilgili kısımları
şöyledir:
"Ben
savunmamı yazılı olarak sunuyorum, bu yazılı savunmayı okuyacağım, özet olarak
zabta geçmesini istiyorum, dedi.
Sanık devamla;
... Taksim Dayanışması hukuka aykırı yapılacak olan yapılaşmaları engellemek
amacıyla kurulmuştur. Taksim Dayanışma platformuna her birey gelip katılabilir.
Polislerin dahi toplantıya gireceği kadar şeffaftır. Demokratik ve meşru bir
dayanışmadır. Eğer iddianamede belirtilen örgüt böyle bir örgüt ise ben bunun
üyesiyim. 8 temmuz günü İstanbul Valisi parkın açıldığını duyurduğu için bizde
açılan gezi parkına gitmek istedik. Ancak önümüz polisler tarafından kesildi.
Parkın sadece bazı vatandaşların girmesine izin verildiğini gördük. Anayasanın
34. maddesine göre basın açıklaması yaptık. Ancak 8 temmuzda böyle bir
açıklamamız yoktur. 8 temmuz da açıklama yapan sayın validir. İnsanların baret
gözlük taşımaları kendilerine yönelik saldırıdan korunmak amacıyladır. Gezi
parkına giderken 8 temmuzda polis tarafından gözetim altına alındık. Emniyete
götürüldük. Kötü muameleye maruz kaldık. Kadın arkadaşlarımızı onları
döveceklerini ve başka şeyderde yapacaklarını söylediler. Evlerimizde usulsüz
aramalar yapıldı..."
18. Başvurucu vekili 4/7/2014 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına bir
dilekçeyle başvurmuştur. Bu dilekçede başvurucunun gözaltına alınması sırasında
ve gözaltına alındıktan sonra nakil aracındayken kolluk görevlileri tarafından
tartaklandığı, sinkaflı sözler içeren hakaretlere maruz kaldığı, araçta bulunan
bir kadın görevlinin kendisini ve araçtakileri tehdit ettiği, nezarethaneye
konulmadan önce çıplak aramaya tabi tutulduğu, gözaltı süresince son derece
kirli ve havasız odalarda tutulduğu, tuvalet ihtiyacını uzun süre bekletilerek
ve erkek görevlilerinin görebildiği bir ortamda giderebildiği, üstelik
tuvalette temizlik için sabun ve kâğıdın bulunmadığı, kendisine yeterli yiyecek
ve temiz giysiler verilmediği, ruhsal bütünlüğüne saldırı amacıyla gece vakti
uyandırılıp sonrasında zorla parmak izinin alındığı ileri sürülmüş ve
sorumluların cezalandırılması talep edilmiştir. Şikâyet dilekçesinde ayrıca
başvurucuyu tehdit ettiği ileri sürülen kadın polis memurunun olay günü
üzerinde numara bulunan bir yelek giydiği belirtilmiş, yelekte yazılı olduğu
belirtilen yedi rakamlı numara da bildirilmiştir.
19. Cumhuriyet Başsavcılığı şikâyet üzerine olay hakkında derhâl bir
soruşturma başlatmıştır. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı, başvurucunun
şikâyetinde yelek numarasını belirttiği kadın polis memurunun kimliğinin ve
başvurucunun tutulduğu polis merkezi ile nezarethaneye ilişkin kamera
kayıtlarının derhâl gönderilmesi için ilgili emniyet müdürlüklerine yazılı
talimat vermiştir.
20. Emniyet müdürlükleri bu talimatlara yazılı olarak cevap vermiş ve
sorulan numaralı bir polis memuru yeleğinin bulunmadığını, kamera kayıtlarının
otuz gün süre ile saklandığını, kayıtların daha sonra en eski tarihten itibaren
silinmeye başlayarak üzerine yeni tarihli kayıtların yapıldığını, dolayısıyla
başvurucunun gözaltında tutulduğu bir yıl öncesine ilişkin sorulan kayıtların
bu şekilde silinmiş olması nedeniyle tespit edilemediğini bildirmişlerdir.
21. Cumhuriyet savcısı, başvurucunun yargılandığı davanın dosyasında
bulunan ve yukarıda ilgili bölümde yer verilen doktor raporlarını da incelemiş ve
birer örneklerini soruşturma dosyasına almıştır.
22. Cumhuriyet Başsavcılığı 15/9/2014 tarihinde başvurucunun
şikâyetleri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararda,
başvurucunun iddialarının delille desteklenmeyen nitelikte olduğu belirtilmiştir.
23. Başvurucunun bu karara karşı yapmış olduğu itiraz,
İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğince 21/10/2014 tarihinde reddedilmiştir. Nihai
karar başvurucuya 7/11/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 12/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu; temsil ettiği meslek odasının üyeleri ile
birlikte bir sivil toplum örgütünün organize ettiği yürüyüşe katılmalarından
sonra kolluk görevlilerinin zorunlu olmayan ve orantısız güç kullanmaları ile
başlayıp gözaltına alınmasına karar verilmesi, bu kapsamda bir polis
merkezindeki nezarethanede tutulması ile devam eden dört günlük sürede farklı
şekillerde tezahür eden kötü muameleye maruz kaldığını ileri sürmektedir.
26. Başvurucunun bireysel başvurusunda bu iddiasına temel
aldığı hususlar, yukarıda yer verilen Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı
şikâyetinde (bkz. § 18) ileri sürdüğü olgulardır. Başvurucu; kötü muamele
şikâyetlerini öncesinde başka yetkili makamlara bildirmesine rağmen sorumlular
hakkında derhâl bir soruşturma başlatılmadığını, sonrasında şikâyetiyle
başlatılıp yürütülen soruşturmanın ise maddi gerçeği ortaya çıkarmak bakımından
yetersiz olduğunu belirterek Anayasa'nın 17., 36. ve 40. maddelerinde güvence
altına alınan kötü muamele yasağının, adil yargılanma hakkının ve etkili başvuru
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde, başvurucunun şikâyetlerinin Anayasanın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı
kapsamında incelenmesi gerektiği ifade edildikten sonra uygun deliller ile
desteklenmesi için başvurucunun gereken özeni göstermediği iddiaların
savunulabilir olmadığının değerlendirildiği belirtilmiştir. Görüşte bu bağlamda
iddiaların tutarlı ve deliller ile uyumlu olmadığı, nezarethanede çıplak aranma
şikâyetinde olduğu gibi olaydan çok uzun bir zaman sonra yetkili makamlara
başvurulmasının maddi gerçeğin açığa çıkarılması bakımından kritik öneme sahip
bazı delillere -nezarethanedeki kamera kayıtları gibi- ulaşılmasını imkânsız
hâle getirdiği ileri sürülmüş ve bu gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan
yoksun olduğunun değerlendirildiği ifade edilmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne itiraz ederek bazı şikâyetlerinin Gözaltı
Avukat Görüşme Tutanağı'nda kayıtlı olduğunu, ayrıca ifadesinin alınması,
sorgulanması ve mahkeme önündeki savunması sırasında şikâyetlerini açıkça dile
getirdiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca tehdit etmekle şikâyet ettiği
kadın kolluk görevlisi hakkındaki araştırmanın yetersiz olduğunu, bu tür
toplumsal olaylarda genel olarak İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri dışındaki
ekiplerin görevlendirilmesinin sıradan bir uygulama olarak bilindiğini; çıplak
aramanın sıradan, yasal bir uygulama olduğunu düşündüğü için avukatlarına bu
hususta bir beyanda bulunmadığını, söz konusu aramanın hiçbir yasal dayanağının
bulunmadığını daha sonrasında öğrendiğini belirtmiştir. Başvurucu bunun yanında
savunmalarına ilişkin tutanakta anlatımının özetlenmesinde ifade bozukluğuna
neden olunduğu için şikâyetlerinin bazılarının anlaşılamadığını ayrıca İstanbul
33. Asliye Ceza Mahkemesinin 12/6/2014 tarihli duruşmasında Mahkemeye sunduğu
yazılı savunmasında çıplak arama ile birlikte maruz kaldığı diğer muameleleri
anlattığını, bunun yanında silinen kamera kayıtlarının geri getirilebilmesinin
teknik olarak olanaklı olduğunu ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
29. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile
üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes,
… maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye
işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya
veya muameleye tabi tutulamaz.”
30. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurudaki
iddiaların Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan
kötü muamele yasağı kapsamında ileri sürüldüğü sonucuna varılmıştır.
31. Yetkili adli makamların şikâyetleri hakkında gerekli araştırmaları
yapmadığı, tanıkların dinlenmediği ile mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğu
yönünde başvurucununadil yargılanma hakkı ile bağlantılı olarak ileri sürdüğü
iddialarının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan
kötü muamele yasağının usul boyutuna ilişkin olduğu belirtilmelidir.
32. Öte yandan başvurucunun, iddiaları ile ilgili olarak etkili bir
soruşturma yürütülmemesi nedeniyle Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına
alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğinden ayrıca şikâyetçi olduğu
anlaşılmaktadır. Başvurucunun kötü muamele yasağınınihlal edildiği iddiası
bakımından dayandığı gerekçeler ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiği
iddiası kapsamında ileri sürdüğü iddialar karşılaştırıldığında somut başvurunun
Anayasa Mahkemesince etkili başvuru hakkı yönünden ayrıca incelenmesi gereken
herhangi bir özel sorun ihtiva etmediği görülmektedir. Bu nedenle başvurucunun
etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiası ayrıca incelenmemiştir.
33. Başvurucu; katıldığı bir yürüyüşe müdahale edilmesiyle
başlayıp polis merkezine götürülmesi için kolluğa ait nakil aracına
bindirilmesiyle devam eden, polis merkezine getirildiğinde nezarethaneye
konulmadan önceki ve konulduktan sonraki tüm aşamaları da kapsayan dört günlük
sürede aşağılanması, utanması, korku ve elem duyması amacıyla çıplak aramaya,
tehdide ve hakarete maruz bırakılma, farklı amaçlarla mahremiyetine saldırılma,
gece vakti uyandırılıp vücut izi vermeye zorlanma, kasıtlı olarak yetersiz
beslenme, pis ve bakımsız ortamda tutulma gibi farklı şekillerde tezahür
ettiğini ve çeşitli birimlerde görev yapan çok sayıdaki görevli tarafından
gerçekleştirildiğini ileri sürdüğü kötü muameleye maruz bırakıldığından şikâyet
etmektedir.
34. Başvurucu, yetkili makamlara durumu zamanında iletmesine rağmen
söz konusu makamların hareketsiz kalmayı tercih ettiklerini ve vekili
aracılığıyla bir dilekçe ile başvurduğunda ise iddialarına ilişkin bir
soruşturma başlatmak durumunda kalınmakla birlikte sorumluların ortaya
çıkarılması için gereken çabanın gösterilmediğini de iddia etmektedir.
35. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması
gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp
aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu
bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti,
yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, §
23).
36. Anayasa Mahkemesine göre, kişinin bir devlet görevlisi tarafından
hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir
muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının
bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri”
kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili
resmî bir soruşturma yapılmasını gerektirmektedir (Tahir Canan, § 25).
Ancak etkili bir soruşturmanın başlatılabilmesi için öncelikle kötü muamele
iddialarının uygun delillerle desteklenmesi gerekir. İddia edilen olayların
gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul, şüpheden uzak kanıtların
varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı
emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir.
Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde etkili bir soruşturma yükümlülüğün
gerekliliğinden bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
37. Öte yandan bir şikâyet yapılmadığında bile kötü
muameleyi gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açılması
sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §
116).
38. Bu noktada kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına
alındığı ancak salıverildiği zaman ya da salıverilmeden önce vücudunda
yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu
hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede
bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğunu, özellikle ilgili
iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde kötü muamele yasağı
bağlamında açık sorunların ortaya çıkacağını ifade etmek gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 94).
39. Öncelikle somut olayda başvurucunun gözaltına
alınmasından salıverilmesine kadar geçen sürede her gün doktor muayenesine tabi
tutulmasının ve dahası seçtiği müdafileri ile görüşebilmesinin sağlandığını
belirtmek gerekir. Bunun yanında başvurucu, sürecin her adımında kötü
muamelesine maruz kaldığını ileri sürdüğü kolluğun kontrolünden çıktıktan hemen
sonra yetkili Cumhuriyet savcısının ve Mahkemenin önüne çıkmış, burada da
müdafilerinin yardımından faydalanmıştır.
40. Aksi ileri sürülmediğinden başvurucunun
yakalandığından ve gözaltına alındığından bir akrabasının veya belirlediği bir
kişinin gecikmeksizin haberdar edildiğini de belirtilmelidir. Bu tabloya göre
başvurucu; nezarethanede kolluğun kontrolüne alınmadan önce, kontrolü altında
tutulduğu sırada ve tutulma sona erdiğinde belli bir zamana yayıldığını ileri
sürdüğü kötü muameleleri akrabalarına, belirlediği başka kişiye, müdafileri ile
tutulmasını inceleyen adli makamlara ya da muayenesi gerçekleştiren sağlık
görevlilerine sözlü ve yazılı şekilde derhâl iletebilme imkânına sahip
olabilmiştir. Başvurucu da kötü muameleye karşı koruyucu niteliği haiz
olduğunda tereddüt bulunmayan bu hukuki mekanizmaların somut olayda uygulamaya
geçirilmediğini ileri sürmemektedir.
41. Ancak başvurucunun bu sürede müdafileri ile
görüşmelerinde nezarethanenin fiziki ortamı ve tuvalet ihtiyacını zamanında
giderememe konusunda şikâyetleri olduğunu bildirdiği, salıverilirken muayene
edildiği sırada soyut olarak tehdit edildiğinden, tuvalete zamanında
çıkarılmadığından ve bir gün önce başka bir doktora bildirmediği hâlde
ilaçlarının verilmediğinden ilgili doktora şikâyet ettiği, soyut olarak tehdit
edildiğinden ve herhangi bir somut olgu ileri sürmeden başkaca kötü muameleye
maruz bırakıldığından yetkili Cumhuriyet savcısına ve Mahkemeye bahsettiği
görülmektedir. Başvurucunun adli makamlara verdiği ifadelerinde genel olarak
birlikte yürüyüşe katıldığını ve ardından gözaltına alındığını belirttiği
kişilerin maruz kaldıklarını ileri sürdüğü kötü muameleleri, üstelik bir
kısmını görgüye dayalı olmayacak şekilde anlattığı anlaşılmaktadır. Oysa bu
ifadelerinin alınması sırasında müdafiler hazır bulunmaktadır ve gerekli hukuki
yardımı sağlayıp görevleri kapsamında beyanları ve talepleri bu makamlara
iletebilmişlerdir. Dolayısıyla dört güne yayıldığı ileri sürülen kötü
muameleyle ilgili iddiaların yetkili makamlara kolluğun kontrolünün bittiği andan
itibaren iletilebilmesi imkânına -üstelik müdafi yardımıyla- sahip olunduğu
hâlde iddiaların bu makamlar önünde tüm aşamaları kapsayacak, tutarlı ve
savunulabilir bir şekilde dile getirilmemiş olması, bu konuda yapılan
değerlendirme bakımından oldukça dikkat çekici bulunmuştur.
42. Başvurucu bazı iddialarını olaydan bir yıl sonra dile
getirmesine gerekçe olarak ise maruz bırakıldığı bazı kötü muamelelerin yasal
dayanağının bulunduğunu düşündüğünü göstermiş; gerçekte bu ve diğer iddialarını
yetkili adli makamlara zamanında bildirmesine rağmen bu makamlara verdiği
ifadelerinin bazılarının tutanaklara yanlış aktarıldığını ileri sürmüştür.
43. İlgili bölümde belirtildiği üzere başvurucu her aşamada
kendi seçtiği, üstelik birden fazla müdafinin yardımından faydalanmıştır.
Dolayısıyla hukuki destek aldığında ve bu kapsamda maruz kalabileceği bir
muameleye karşı haklarının kendisine öncesinde bildirildiğinde ya da öyle
olması gerektiğinde bir şüphe bulunmamaktadır. Keza aldığı müdafi yardımı
çerçevesinde durumu hakkında görüşmeler yapabildiği de ortadadır. Bununla
birlikte ifadelerinin yanlış ve eksik aktarıldığını ileri sürdüğü söz konusu
tutanaklardan kendisinin ve müdafilerinin zamanında haberdar olmadığını,
dolayısıyla iddialarına gereği gibi yer vermedikleri itirazını bu makamlara
iletemediğini de belirtmemektedir.
44. Belirtilen hususların hepsi bir yana başvurucu,
savunulabilir olduğunu belirttiği iddialarını zamanında ilgili adli makamlara
bildirdiğini ileri sürmekte olduğuna göre bu makamlar tarafından bir soruşturma
başlatılmadığını fark etmiş olması gereken zaman çok öncesinde gelmiş demektir.
Buna rağmen başvurucu soruşturma başlatılması amacıyla avukatı aracılığıyla
başvuru yapmayı, her nedense olaydan ve soruşturma başlatılmadığının farkına varılması
gereken zamanın gelmesinden çok uzun bir süre sonra yapmayı düşünmüştür.
45. Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı
varsayılan kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde
kanıtlanması şartını aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama
sorununu ele almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur
olduğunu ileri süren kişilerin -yukarıda belirtilen şekilde (bkz. § 38) ispat
külfetinin devlete geçtiği durumlar istisna olmak üzere- kötü muamele yasağı
kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve
delil sunmaları gerektiğini belirtmek gerekir.
46. Mağdur olduğunu ileri süren kişilerin olgulara
dayanmayan, yetersiz açıklamaları, iddialarının deliller ile desteklenmemesi
hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve
diğer konulardaki çelişkili ifadeleri, müdafilerinden farklı iddiaları ileri
sürmeleri gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu
durumda iddiaların savunabilir olduğundan ve dolayısıyla bu iddialara ilişkin
derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemeyecektir.
Bu gibi durumlar -iddiaların güçlü bir dayanak ile birlikte yetkili merciler
nezdinde dile getirilmemesi- söz konusu olduğunda mağdur olduğunu ileri süren
kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir
beklentiye girebileceklerini söyleyebilmek de mümkün değildir.
47. Bununla birlikte kişilerin iddialarını desteklemek için yetkili
makamlara zamanında başvurmaları gibi bir özen yükümlülükleri de bulunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi, bu tür şikâyetleri esastan inceleyebilmek için bu konuda
haklı bir neden ileri sürülmediğinde kişilerin iddialarını desteklemek için
kendilerinden makul olarak beklenen her şeyi yerine getirdiğine kanaat getirmek
durumundadır. Aksine kanaat getirildiğinde söz konusu iddialar savunabilir
düzeye ulaşmadığı için kötü muamele yasağının ihlal edildiğinin incelenebilmesi
mümkün olamamaktadır.
48. Somut olayda kötü muamele iddiaları, tüm aşamalarda tutarlı ve
birbiriyle uyumlu şekilde ileri sürülmemiş; ayrıca uygun ve yeterli delil ile
desteklenmemiştir.Bununla birlikte başvurucunun iddialarını desteklemek için
zamanında yetkili makamlara başvurmadığı da ortadadır. Bu nedenle başvuru
konusu yapılan soruşturmada iddiaların delil ile desteklenmediği için savunulabilir
olmadığı açıklanarak kamu görevlileri hakkında kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına karar verildiği görülmektedir. Bu itibarla başvurudabir ihlalin
olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
49.Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.