TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
BEYZA METİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/19426)
Karar Tarihi: 12/12/2018
Başkan : Burhan ÜSTÜN
Üyeler : Serdar ÖZGÜLDÜR
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör : Nahit GEZGİN
Başvurucu : Beyza METİN
Vekili : Av. Yıldız İMREK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kolluk görevlilerinin bir yürüyüşe müdahalesi ile başlayıp sonrasında gözaltına alınma ve bir süre kolluk nezarethanesinde tutulma ile sonuçlanan sürede kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, bir meslek odasının İstanbul şubesi başkanıdır. Başvurucu, meslek odasının başkanı olduğu şubenin bazı üyeleri ile birlikte 8/7/2013 tarihinde İstanbul Taksim Meydanı'na doğru gerçekleştirilen yürüyüşe katıldığı sırada, izinsiz gösteri yürüyüşü yaptığı gerekçesiyle kolluk görevlileri tarafından saat 19.00 dolaylarında yakalanmıştır.
10. Hakkındaki soruşturmanın tamamlanması için yetkili makamlarca başvurucunun gözaltına alınmasına karar verilmiştir. Başvurucu, gözaltı işleminin yerine getirileceği polis merkezindeki nezarethaneye konulmadan önce adli muayene için Eyüp Devlet Hastanesine götürülmüş ve saat 20.48'de muayene edilmiştir. Gerçekleştirilen muayeneden sonra düzenlenen, Olayın Öyküsü ve Muayene Edilenin Şikâyetleri kısımlarının da yer aldığı raporda, başvurucuda darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir. Raporda, başvurucunun olayın öyküsüne ilişkin herhangi bir anlatımı ile ruhsal ve fiziksel bütünlüğüne yönelik bir saldırıya maruz kaldığına ilişkin şikâyetinin yer almadığı görülmektedir.
11. Başvurucu nezarethanede tutulduğu 9/7/2013 tarihinde kendi seçtiği müdafileri ile görüşmüştür. Bu görüşmeden sonra başvurucunun nezarethanenin fiziki koşullarına ve tuvalet ihtiyacını gidermek için uzun süre bekletildiğine ilişkin şikâyetleri olduğunun tutanak altına alındığı görülmektedir. Tutanak bir kolluk görevlisi, başvurucu ve başvurucu müdafileri tarafından imzalanmıştır.
12. Başvurucunun gözaltında tutulmaya devam ettiği 10/7/2013 günü saat 16.30-17.00 sıralarında Eyüp Devlet Hastanesine götürülerek yeniden muayene edilmesi sağlanmış, ardından başvurucu hakkında adli muayene raporu düzenlenmiştir. Öncekiyle aynı mahiyetteki bu raporda da başvurucunun herhangi bir yakınmasının bulunmadığı, başvurucuda darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir. Raporun Muayene Edilenin Tıbbi Öz Geçmişi kısmında, başvurunun astım hastası olduğunun belirtildiği görülmektedir. Raporda başvurucunun astım ilaçlarının verilmediğinden şikâyet ettiği belirtilmemiştir.
13. Başvurucunun nezarethanedeki tutulması 11/7/2013 tarihinde sona ermiştir. Yetkililerce gözaltı işlemine son verilirken yeniden muayene edilmesi sağlanmıştır. Bu bağlamda Adli Tıp Kurumu İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından aynı gün yapılan muayene sonucu düzenlenen raporun Olayın Öyküsü ve Hastanın Yakınmaları kısmında, gözaltına tutulduğu zaman zarfında tuvalet ihtiyacını gidermesinde kendisine zorluk yaşatıldığı, ayrıca tehdit edildiği, astım ilaçlarının verilmediği; Diğer Tıbbi Belgeler ve Bulgular kısmında genel durumunun iyi, solunumunun ise rahat olduğu; Lezyon veya Lezyonlarla İlgili Bulgular kısmında haricen bir lezyonun saptanmadığı; Sonuç kısmında ise vücudunda darp ve cebir izi bulunmadığı hususları kayıtlıdır.
14. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında kendisine yönelik suçlamalara ilişkin susma hakkını kullanıp kolluğa ifade vermemiştir. Suçlamalara ilişkin ilk ifadesi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı) 11/7/2013 tarihinde alınmıştır. Bu işlem sırasında kendi seçtiği müdafileri de hazır bulunmuştur. İfadesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...ben olayla ilgili olarak Güvenlik Şube Müdürlüğünde susma hakkı kullandım... ben Elektrik Mühendisleri Odası şube yönetim kurulu başkanıyım, olay günü Taksim gezi parkının vali tarafından açıldığının belirtilmesi üzerine yanımda kurum temsilcileri ve [A.] olduğu halde İstiklal Caddesinden odadan çıkarak gezi parkına gitmekte iken birden etrafımızı polisler çevirdi, [A.] hanımı darp ederek arabaya aldılar bunun üzerine bizde bizi de alın şeklinde talepte bulunduk ve gözaltına alındık bunun dışında diğer suçları kabul etmiyorum...
...
Hazır bulunan müdafilerden soruldu;şüpheli yasa dışı bir gösteriye katılmadığı gibi görevlilere mukavemette bulunmamıştır, kendi isteğiyle gözaltına alınmıştır... şüphelinin salıverilmesini talep ediyorum , kendisi sabit iş ve ikamet sahibidir dediler.
..."
15. Cumhuriyet Başsavcılığı ifade alma işleminin ardından aynı tarihte başvurucunun tutuklanmasını talep etmiştir. Talebi inceleyen İstanbul 38. Sulh Ceza Mahkemesi başvurucuyu aynı tarihte sorgulamıştır. Başvurucu, müdafilerinin hazır bulunduğu sorgusunda şu hususları dile getirmiştir:
"Ben Elektrik Mühendisleri odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev yapmaktayım. Odamızın görevleri arasında 'Kamu yararını gözetmek' vardır. Bu nedenle, Taksim Platformunda odamız adına dönem dönem Ben veya başka arkadaşlar görüşmelere katılmakta, basın açıklaması yapmaktayız. Olay günü Gezi Parkı'nın halka açıldığını, İstanbul Valisi'nintelevizyondaki konuşmasından öğrendik ve arkadaşlar ile Gezi Parkı'na gitmek istedik. Ancak Gezi Parkına daha yaklaşmadan polisler tarafından engellendik. Bunun üzerine polislere, Valilik tarafından parkın açıldığını ve parka gitmek istediğimizi söyledik. Ancak polis şiddetine maruz kaldı. Üzerimize su sıkıldı, hatta 62 yaşında olan [A.] polisler tarafından darp edildi. Biz bunun üzerine polislere neden bu şekilde yapıldığını sorduk. Bu sırada polisler bizi çembere aldılar ve polis kalkanı ile duvara doğru sıkıştırmaya başladılar. Biz yasal hakkımızı kullanmayı istediğimizi söylememize rağmen arkadaşlarımızın darp edilerekgöz altına alındığını gördük. Bu nedenle arkadaşlarımız ile kol kola girerek, polis aracına doğru girerek, 'Eğer bu bir suçsa, bizi de göz altına alın' dedik. Bizi de göz altına aldılar. Bu arada polis aracı içinde bir kadın polis 'Sizi döveriz, daha sonra da başka şeyler yaparız' şeklinde sözler de söyledi. Ayrıca göz altına alma süreci içinde, polisler tarafından kötü muameleye tabi tutulduk. Bazı kadınların çıplak arandığını, tuvalet ihtiyacının karşılanmadığını, kadın memur bulundurulmadığını ve parmak izi alınması aşamasında bazı arkadaşlarımızın darp edildiğini, çığılıklarından anladık...
ŞÜPHELİ MÜDAFİİ AV. Ö... K... BEYANINDA : müvekkilin üzerine atılı suçlamaları kesinlikle katılmıyoruz... Öncelikle serbest bırakılmasını, aksi takdirde adli kontrol uygulanmasını talep ederiz dedi.
ŞÜPHELİ MÜDAFİİ AV. A... E... SÖZ ALDI : Müvekkilimin gerek polis aşamasında gerek savcılık aşamasında herhangi bir şekilde suç işlemek için örgüt kurmak suçundan savunması alınmamıştır... Bu ciddi anlamda, savunma hakkının kısıtlanmasıdır (dedi.)"
16. Mahkemenin tutuklama talebini reddetmesiyle başvurucu aynı gün (11/7/2013) tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştır.
17. Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkında izinsiz gösteri yapmak ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarından İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır. Başvurucu söz konusu kovuşturmanın 12/6/2014 tarihli oturumunda savunmasını yapmıştır. Savunmasının ilgili kısımları şöyledir:
"Ben savunmamı yazılı olarak sunuyorum, bu yazılı savunmayı okuyacağım, özet olarak zabta geçmesini istiyorum, dedi.
Sanık devamla; ... Taksim Dayanışması hukuka aykırı yapılacak olan yapılaşmaları engellemek amacıyla kurulmuştur. Taksim Dayanışma platformuna her birey gelip katılabilir. Polislerin dahi toplantıya gireceği kadar şeffaftır. Demokratik ve meşru bir dayanışmadır. Eğer iddianamede belirtilen örgüt böyle bir örgüt ise ben bunun üyesiyim. 8 temmuz günü İstanbul Valisi parkın açıldığını duyurduğu için bizde açılan gezi parkına gitmek istedik. Ancak önümüz polisler tarafından kesildi. Parkın sadece bazı vatandaşların girmesine izin verildiğini gördük. Anayasanın 34. maddesine göre basın açıklaması yaptık. Ancak 8 temmuzda böyle bir açıklamamız yoktur. 8 temmuz da açıklama yapan sayın validir. İnsanların baret gözlük taşımaları kendilerine yönelik saldırıdan korunmak amacıyladır. Gezi parkına giderken 8 temmuzda polis tarafından gözetim altına alındık. Emniyete götürüldük. Kötü muameleye maruz kaldık. Kadın arkadaşlarımızı onları döveceklerini ve başka şeyderde yapacaklarını söylediler. Evlerimizde usulsüz aramalar yapıldı..."
18. Başvurucu vekili 4/7/2014 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına bir dilekçeyle başvurmuştur. Bu dilekçede başvurucunun gözaltına alınması sırasında ve gözaltına alındıktan sonra nakil aracındayken kolluk görevlileri tarafından tartaklandığı, sinkaflı sözler içeren hakaretlere maruz kaldığı, araçta bulunan bir kadın görevlinin kendisini ve araçtakileri tehdit ettiği, nezarethaneye konulmadan önce çıplak aramaya tabi tutulduğu, gözaltı süresince son derece kirli ve havasız odalarda tutulduğu, tuvalet ihtiyacını uzun süre bekletilerek ve erkek görevlilerinin görebildiği bir ortamda giderebildiği, üstelik tuvalette temizlik için sabun ve kâğıdın bulunmadığı, kendisine yeterli yiyecek ve temiz giysiler verilmediği, ruhsal bütünlüğüne saldırı amacıyla gece vakti uyandırılıp sonrasında zorla parmak izinin alındığı ileri sürülmüş ve sorumluların cezalandırılması talep edilmiştir. Şikâyet dilekçesinde ayrıca başvurucuyu tehdit ettiği ileri sürülen kadın polis memurunun olay günü üzerinde numara bulunan bir yelek giydiği belirtilmiş, yelekte yazılı olduğu belirtilen yedi rakamlı numara da bildirilmiştir.
19. Cumhuriyet Başsavcılığı şikâyet üzerine olay hakkında derhâl bir soruşturma başlatmıştır. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı, başvurucunun şikâyetinde yelek numarasını belirttiği kadın polis memurunun kimliğinin ve başvurucunun tutulduğu polis merkezi ile nezarethaneye ilişkin kamera kayıtlarının derhâl gönderilmesi için ilgili emniyet müdürlüklerine yazılı talimat vermiştir.
20. Emniyet müdürlükleri bu talimatlara yazılı olarak cevap vermiş ve sorulan numaralı bir polis memuru yeleğinin bulunmadığını, kamera kayıtlarının otuz gün süre ile saklandığını, kayıtların daha sonra en eski tarihten itibaren silinmeye başlayarak üzerine yeni tarihli kayıtların yapıldığını, dolayısıyla başvurucunun gözaltında tutulduğu bir yıl öncesine ilişkin sorulan kayıtların bu şekilde silinmiş olması nedeniyle tespit edilemediğini bildirmişlerdir.
21. Cumhuriyet savcısı, başvurucunun yargılandığı davanın dosyasında bulunan ve yukarıda ilgili bölümde yer verilen doktor raporlarını da incelemiş ve birer örneklerini soruşturma dosyasına almıştır.
22. Cumhuriyet Başsavcılığı 15/9/2014 tarihinde başvurucunun şikâyetleri hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararda, başvurucunun iddialarının delille desteklenmeyen nitelikte olduğu belirtilmiştir.
23. Başvurucunun bu karara karşı yapmış olduğu itiraz, İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğince 21/10/2014 tarihinde reddedilmiştir. Nihai karar başvurucuya 7/11/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 12/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu; temsil ettiği meslek odasının üyeleri ile birlikte bir sivil toplum örgütünün organize ettiği yürüyüşe katılmalarından sonra kolluk görevlilerinin zorunlu olmayan ve orantısız güç kullanmaları ile başlayıp gözaltına alınmasına karar verilmesi, bu kapsamda bir polis merkezindeki nezarethanede tutulması ile devam eden dört günlük sürede farklı şekillerde tezahür eden kötü muameleye maruz kaldığını ileri sürmektedir.
26. Başvurucunun bireysel başvurusunda bu iddiasına temel aldığı hususlar, yukarıda yer verilen Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı şikâyetinde (bkz. § 18) ileri sürdüğü olgulardır. Başvurucu; kötü muamele şikâyetlerini öncesinde başka yetkili makamlara bildirmesine rağmen sorumlular hakkında derhâl bir soruşturma başlatılmadığını, sonrasında şikâyetiyle başlatılıp yürütülen soruşturmanın ise maddi gerçeği ortaya çıkarmak bakımından yetersiz olduğunu belirterek Anayasa'nın 17., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının, adil yargılanma hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde, başvurucunun şikâyetlerinin Anayasanın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği ifade edildikten sonra uygun deliller ile desteklenmesi için başvurucunun gereken özeni göstermediği iddiaların savunulabilir olmadığının değerlendirildiği belirtilmiştir. Görüşte bu bağlamda iddiaların tutarlı ve deliller ile uyumlu olmadığı, nezarethanede çıplak aranma şikâyetinde olduğu gibi olaydan çok uzun bir zaman sonra yetkili makamlara başvurulmasının maddi gerçeğin açığa çıkarılması bakımından kritik öneme sahip bazı delillere -nezarethanedeki kamera kayıtları gibi- ulaşılmasını imkânsız hâle getirdiği ileri sürülmüş ve bu gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğunun değerlendirildiği ifade edilmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne itiraz ederek bazı şikâyetlerinin Gözaltı Avukat Görüşme Tutanağı'nda kayıtlı olduğunu, ayrıca ifadesinin alınması, sorgulanması ve mahkeme önündeki savunması sırasında şikâyetlerini açıkça dile getirdiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca tehdit etmekle şikâyet ettiği kadın kolluk görevlisi hakkındaki araştırmanın yetersiz olduğunu, bu tür toplumsal olaylarda genel olarak İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri dışındaki ekiplerin görevlendirilmesinin sıradan bir uygulama olarak bilindiğini; çıplak aramanın sıradan, yasal bir uygulama olduğunu düşündüğü için avukatlarına bu hususta bir beyanda bulunmadığını, söz konusu aramanın hiçbir yasal dayanağının bulunmadığını daha sonrasında öğrendiğini belirtmiştir. Başvurucu bunun yanında savunmalarına ilişkin tutanakta anlatımının özetlenmesinde ifade bozukluğuna neden olunduğu için şikâyetlerinin bazılarının anlaşılamadığını ayrıca İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesinin 12/6/2014 tarihli duruşmasında Mahkemeye sunduğu yazılı savunmasında çıplak arama ile birlikte maruz kaldığı diğer muameleleri anlattığını, bunun yanında silinen kamera kayıtlarının geri getirilebilmesinin teknik olarak olanaklı olduğunu ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
29. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
30. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurudaki iddiaların Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında ileri sürüldüğü sonucuna varılmıştır.
31. Yetkili adli makamların şikâyetleri hakkında gerekli araştırmaları yapmadığı, tanıkların dinlenmediği ile mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğu yönünde başvurucununadil yargılanma hakkı ile bağlantılı olarak ileri sürdüğü iddialarının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutuna ilişkin olduğu belirtilmelidir.
32. Öte yandan başvurucunun, iddiaları ile ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğinden ayrıca şikâyetçi olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun kötü muamele yasağınınihlal edildiği iddiası bakımından dayandığı gerekçeler ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiası kapsamında ileri sürdüğü iddialar karşılaştırıldığında somut başvurunun Anayasa Mahkemesince etkili başvuru hakkı yönünden ayrıca incelenmesi gereken herhangi bir özel sorun ihtiva etmediği görülmektedir. Bu nedenle başvurucunun etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiası ayrıca incelenmemiştir.
33. Başvurucu; katıldığı bir yürüyüşe müdahale edilmesiyle başlayıp polis merkezine götürülmesi için kolluğa ait nakil aracına bindirilmesiyle devam eden, polis merkezine getirildiğinde nezarethaneye konulmadan önceki ve konulduktan sonraki tüm aşamaları da kapsayan dört günlük sürede aşağılanması, utanması, korku ve elem duyması amacıyla çıplak aramaya, tehdide ve hakarete maruz bırakılma, farklı amaçlarla mahremiyetine saldırılma, gece vakti uyandırılıp vücut izi vermeye zorlanma, kasıtlı olarak yetersiz beslenme, pis ve bakımsız ortamda tutulma gibi farklı şekillerde tezahür ettiğini ve çeşitli birimlerde görev yapan çok sayıdaki görevli tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürdüğü kötü muameleye maruz bırakıldığından şikâyet etmektedir.
34. Başvurucu, yetkili makamlara durumu zamanında iletmesine rağmen söz konusu makamların hareketsiz kalmayı tercih ettiklerini ve vekili aracılığıyla bir dilekçe ile başvurduğunda ise iddialarına ilişkin bir soruşturma başlatmak durumunda kalınmakla birlikte sorumluların ortaya çıkarılması için gereken çabanın gösterilmediğini de iddia etmektedir.
35. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23).
36. Anayasa Mahkemesine göre, kişinin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturma yapılmasını gerektirmektedir (Tahir Canan, § 25). Ancak etkili bir soruşturmanın başlatılabilmesi için öncelikle kötü muamele iddialarının uygun delillerle desteklenmesi gerekir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul, şüpheden uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde etkili bir soruşturma yükümlülüğün gerekliliğinden bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
37. Öte yandan bir şikâyet yapılmadığında bile kötü muameleyi gösteren yeterli belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 116).
38. Bu noktada kişinin sağlıklı hâldeyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman ya da salıverilmeden önce vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğunu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde kötü muamele yasağı bağlamında açık sorunların ortaya çıkacağını ifade etmek gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 94).
39. Öncelikle somut olayda başvurucunun gözaltına alınmasından salıverilmesine kadar geçen sürede her gün doktor muayenesine tabi tutulmasının ve dahası seçtiği müdafileri ile görüşebilmesinin sağlandığını belirtmek gerekir. Bunun yanında başvurucu, sürecin her adımında kötü muamelesine maruz kaldığını ileri sürdüğü kolluğun kontrolünden çıktıktan hemen sonra yetkili Cumhuriyet savcısının ve Mahkemenin önüne çıkmış, burada da müdafilerinin yardımından faydalanmıştır.
40. Aksi ileri sürülmediğinden başvurucunun yakalandığından ve gözaltına alındığından bir akrabasının veya belirlediği bir kişinin gecikmeksizin haberdar edildiğini de belirtilmelidir. Bu tabloya göre başvurucu; nezarethanede kolluğun kontrolüne alınmadan önce, kontrolü altında tutulduğu sırada ve tutulma sona erdiğinde belli bir zamana yayıldığını ileri sürdüğü kötü muameleleri akrabalarına, belirlediği başka kişiye, müdafileri ile tutulmasını inceleyen adli makamlara ya da muayenesi gerçekleştiren sağlık görevlilerine sözlü ve yazılı şekilde derhâl iletebilme imkânına sahip olabilmiştir. Başvurucu da kötü muameleye karşı koruyucu niteliği haiz olduğunda tereddüt bulunmayan bu hukuki mekanizmaların somut olayda uygulamaya geçirilmediğini ileri sürmemektedir.
41. Ancak başvurucunun bu sürede müdafileri ile görüşmelerinde nezarethanenin fiziki ortamı ve tuvalet ihtiyacını zamanında giderememe konusunda şikâyetleri olduğunu bildirdiği, salıverilirken muayene edildiği sırada soyut olarak tehdit edildiğinden, tuvalete zamanında çıkarılmadığından ve bir gün önce başka bir doktora bildirmediği hâlde ilaçlarının verilmediğinden ilgili doktora şikâyet ettiği, soyut olarak tehdit edildiğinden ve herhangi bir somut olgu ileri sürmeden başkaca kötü muameleye maruz bırakıldığından yetkili Cumhuriyet savcısına ve Mahkemeye bahsettiği görülmektedir. Başvurucunun adli makamlara verdiği ifadelerinde genel olarak birlikte yürüyüşe katıldığını ve ardından gözaltına alındığını belirttiği kişilerin maruz kaldıklarını ileri sürdüğü kötü muameleleri, üstelik bir kısmını görgüye dayalı olmayacak şekilde anlattığı anlaşılmaktadır. Oysa bu ifadelerinin alınması sırasında müdafiler hazır bulunmaktadır ve gerekli hukuki yardımı sağlayıp görevleri kapsamında beyanları ve talepleri bu makamlara iletebilmişlerdir. Dolayısıyla dört güne yayıldığı ileri sürülen kötü muameleyle ilgili iddiaların yetkili makamlara kolluğun kontrolünün bittiği andan itibaren iletilebilmesi imkânına -üstelik müdafi yardımıyla- sahip olunduğu hâlde iddiaların bu makamlar önünde tüm aşamaları kapsayacak, tutarlı ve savunulabilir bir şekilde dile getirilmemiş olması, bu konuda yapılan değerlendirme bakımından oldukça dikkat çekici bulunmuştur.
42. Başvurucu bazı iddialarını olaydan bir yıl sonra dile getirmesine gerekçe olarak ise maruz bırakıldığı bazı kötü muamelelerin yasal dayanağının bulunduğunu düşündüğünü göstermiş; gerçekte bu ve diğer iddialarını yetkili adli makamlara zamanında bildirmesine rağmen bu makamlara verdiği ifadelerinin bazılarının tutanaklara yanlış aktarıldığını ileri sürmüştür.
43. İlgili bölümde belirtildiği üzere başvurucu her aşamada kendi seçtiği, üstelik birden fazla müdafinin yardımından faydalanmıştır. Dolayısıyla hukuki destek aldığında ve bu kapsamda maruz kalabileceği bir muameleye karşı haklarının kendisine öncesinde bildirildiğinde ya da öyle olması gerektiğinde bir şüphe bulunmamaktadır. Keza aldığı müdafi yardımı çerçevesinde durumu hakkında görüşmeler yapabildiği de ortadadır. Bununla birlikte ifadelerinin yanlış ve eksik aktarıldığını ileri sürdüğü söz konusu tutanaklardan kendisinin ve müdafilerinin zamanında haberdar olmadığını, dolayısıyla iddialarına gereği gibi yer vermedikleri itirazını bu makamlara iletemediğini de belirtmemektedir.
44. Belirtilen hususların hepsi bir yana başvurucu, savunulabilir olduğunu belirttiği iddialarını zamanında ilgili adli makamlara bildirdiğini ileri sürmekte olduğuna göre bu makamlar tarafından bir soruşturma başlatılmadığını fark etmiş olması gereken zaman çok öncesinde gelmiş demektir. Buna rağmen başvurucu soruşturma başlatılması amacıyla avukatı aracılığıyla başvuru yapmayı, her nedense olaydan ve soruşturma başlatılmadığının farkına varılması gereken zamanın gelmesinden çok uzun bir süre sonra yapmayı düşünmüştür.
45. Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı varsayılan kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde kanıtlanması şartını aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama sorununu ele almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu ileri süren kişilerin -yukarıda belirtilen şekilde (bkz. § 38) ispat külfetinin devlete geçtiği durumlar istisna olmak üzere- kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delil sunmaları gerektiğini belirtmek gerekir.
46. Mağdur olduğunu ileri süren kişilerin olgulara dayanmayan, yetersiz açıklamaları, iddialarının deliller ile desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeleri, müdafilerinden farklı iddiaları ileri sürmeleri gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddiaların savunabilir olduğundan ve dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemeyecektir. Bu gibi durumlar -iddiaların güçlü bir dayanak ile birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirilmemesi- söz konusu olduğunda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerini söyleyebilmek de mümkün değildir.
47. Bununla birlikte kişilerin iddialarını desteklemek için yetkili makamlara zamanında başvurmaları gibi bir özen yükümlülükleri de bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesi, bu tür şikâyetleri esastan inceleyebilmek için bu konuda haklı bir neden ileri sürülmediğinde kişilerin iddialarını desteklemek için kendilerinden makul olarak beklenen her şeyi yerine getirdiğine kanaat getirmek durumundadır. Aksine kanaat getirildiğinde söz konusu iddialar savunabilir düzeye ulaşmadığı için kötü muamele yasağının ihlal edildiğinin incelenebilmesi mümkün olamamaktadır.
48. Somut olayda kötü muamele iddiaları, tüm aşamalarda tutarlı ve birbiriyle uyumlu şekilde ileri sürülmemiş; ayrıca uygun ve yeterli delil ile desteklenmemiştir.Bununla birlikte başvurucunun iddialarını desteklemek için zamanında yetkili makamlara başvurmadığı da ortadadır. Bu nedenle başvuru konusu yapılan soruşturmada iddiaların delil ile desteklenmediği için savunulabilir olmadığı açıklanarak kamu görevlileri hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği görülmektedir. Bu itibarla başvurudabir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
49.Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 12/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.