logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(N.Ö., B. No: 2014/19725, 19/11/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

N. Ö. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/19725)

 

Karar Tarihi: 19/11/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Şebnem NEBİOĞLU ÖNER

Başvurucu

:

N. Ö.

Vekili

:

Av. Gökhan KAYA

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, velayet hakkının anneye tanınması ve yargılama sürecinde verilen ara kararlar ile nihai karar kapsamında çocuklar ile başvurucu baba arasında uygun şekilde şahsi ilişki tesis edilmemesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ve karar sonucunu etkileyecek olan iddiaların derece mahkemesi kararlarında karşılanmamış olması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/12/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 20/2/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlığın 20/3/2015 tarihli görüş yazısı 30/3/2015 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş olup başvurucu vekili tarafından 31/3/2015 tarihinde Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesi sunulmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili ilgili olaylar özetle şöyledir:

1. Başvuruya Konu Yargılama Süreci Dışındaki Yargısal İşlemler

7. Başvurucu, eşinin 2003 ve 2006 doğumlu müşterek çocuklarını kendisinin haberi olmadan ABD'ye götürdüğünü iddia ederek Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Lahey Sözleşmesi’nin (Lahey Sözleşmesi) 3. ve 12. maddeleri çerçevesinde çocukların iadesi istemiyle 7/1/2011 tarihinde Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne başvurmuştur.

8. Anılan Sözleşme'nin 3. ve 12. maddeleri çerçevesinde çocukların Türkiye'ye iade edilmesi istemiyle New York güney çevresinden sorumlu Birleşik Devletler Bölge Mahkemesinde açılan dava neticesinde Mahkeme 12/4/2012 tarihinde, annenin, başvurucu olan babaya verilen görüşme haklarını iade davası süresince kullanmasına izin vermesine yönelik tedbir kararı vermiş; 5/6/2012 tarihli kararında ise annenin, Türk Mahkemesi tarafından tesis edilen görüşme hakkına uymasına ve çocukları 15/7/2012 tarihine kadar Türkiye'ye iade etmesine hükmetmiştir.

9. Belirtilen kararın temyizi üzerine Birleşik Devletler Temyiz Mahkemesi 11/2/2013 tarihli kararı ile iade kararını onaylamıştır.

10. Başvurucu aleyhine Üsküdar 2. Aile Mahkemesinin 2011/2 Değişik İş sayılı kararı kapsamında ve 14/1/1998 tarihli ve 4320 sayılı mülga Ailenin Korunmasına Dair Kanun uyarınca koruma kararı verilmiştir.

2. Başvuruya Konu Yargılama Süreci

11. Başvurucu aleyhine, İstanbul 14. Aile Mahkemesinde 18/3/2011 tarihinde şiddetli geçimsizliğe dayalı boşanma davası açılmış, başvurucu tarafından karşı dava ile davacının davasının reddi, velayet ve tazminat taleplerinde bulunulmuştur.

12. Başvurucunun yargılama sürecinde velayetin geçici olarak tevdii ve çocuklarla kişisel ilişki tesisi yönündeki talepleri ve bunlara ilişkin ara kararları aşağıdaki şekildedir:

i. Yargılamanın 13/05/2011 tarihli ikinci celsesinde başvurucu ile çocukları arasında şahsi ilişki hususunda “...Davalı-davacının ABD'ye giderek çocuklarıyla her ayın 1. ve 3. haftaları cumartesi günü saat 10:00'dan pazar günü saat 12:00'ye kadar görüşebilmesi için tedbiren kişisel ilişki kurulmasına, geçici velayetlerinin babalarına verilmesi talebinin bu aşamada reddine." karar verilmiştir.

ii. Yargılamanın 28/07/2011 tarihli dördüncü celsesinde "Davalı-davacı ile çocukları arasında 18 Ağustos 2011 günü saat 14:00'ten 1 Eylül 2011 günü saat 14:00'e kadar çocukların babalarının yanında kalmaları sureti ile tedbiren kişisel ilişki kurulmasına" karar verilmiştir.

iii. Bu karar üzerine başvurucu tarafından çocukları ile ABD dışında, Türkiye'de ya da herhangi bir ülkede şahsi ilişki kurabilmesi için Mahkemeden yeniden talepte bulunulması üzerine Mahkemece talebin kabulüne dair 12/08/2011 tarihli ara karar tesis edilerek “Davalı-karşı davacının çocukları... ile 18 Ağustos 2011 günü saat 14:00'ten 1 Eylül 2011 günü saat 14:00'e kadar çocukların ABD'de ya da ABD dışında Türkiye'de ve diğer başka bir ülkede babalarının yanında kalmaları suretiyle tedbiren şahsi ilişki kurulmasına” hükmedilmiştir.

iv. Başvurucu tarafından müşterek çocukların babayla görüşmeden sonra anneye teslimine dair hükmü de içeren tedbir kararının kaldırılması talebiyle Mahkemeye başvurulmuş ve Mahkeme celse arasında verdiği 14/09/2011 tarihli ara kararı ile bu talebi reddetmiştir. Mahkeme, gerekçesinde şu hususları belirtmiştir:

 "Davalı-davacının müşterek çocukların bakım ve gözetimlerine gerekli dikkat ve özeni göstermediği, uzun süren Türkiye-ABD arasındaki uçak yolculuğundan sonra çocukları Türkiye içinde de İstanbul-Ankara-Antalya gibi değişik şehirlerde yolculuk yaptırdığı, bu durumun çocukların sağlıklarını olumsuz etkilediği, çocukları belirtilen tarihte teslim etmeyerek iyi niyet kurallarına aykırı hareket ettiği, çocukların anne bakım ve şefkatine ihtiyaçlarının bulunduğu kanaatine varıldığından, davalı-davacı vekilinin mahkememizin 08/09/2011 tarihli tedbir kararının kaldırılmasına ilişkin talebinin reddine."

v. Yargılamanın 30/03/2012 tarihli sekizinci celsesinde, başvurucunun talebi üzerine "Çocukların geçici velayetlerinin tüm dosya kapsamı dikkate alınarak babalarına verilmesine ilişkin talebin reddine, mahkememizin 13/05/2011 tarihli celsesinin 2 nolu ara kararında kurulan kişisel ilişki şeklinin aynen devamına" yönünde ara karar tesis edilmiştir.

vi. 21/06/2012 tarihli onuncu celsede, başvurucu ile çocukları arasında kişisel ilişkiye dair "Tarafların müşterek çocuklarının mahkememiz uzmanı ile görüşmeleri de gerektiğinden ve adli tatil süresi de dikkate alınarak babaları ile 15 Temmuz günü saat 10:00'dan 15 Ağustos günü saat 10:00'a kadar babalarının yayında kalmaları ve görüşmeleri suretiyle kişisel ilişki kurulmasına" ara kararı tesis edilmiştir.

vii. Davalı eşin mahkemeye müracaat ederek müşterek çocuklarının geçici velayetlerinin kendisine verilmesini talep etmesi üzerine Mahkeme, bu talep doğrultusunda psikologdan rapor istemiştir. Psikolog tarafından çocukların velayetlerinin anneye verilmesinin uygun olduğuna dair görüş verilmesi üzerine Mahkeme tarafından 03/08/2012 tarihinde "Tarafların müşterek çocuklarının, ... geçici velayetlerinin Türk Medeni Kanunu'nun 197/son ve 336/2. maddeleri gereğince ... annelerine ... verilmesine." ve “Çocukların babaları ile tarafların ayrı ülkelerde yaşadıkları hususu da dikkate alınarak, ABD'de her ayın 1. ve 3. haftaları Cumartesi günü saat 10:00'dan Pazar günü saat 12:00'ye kadar görüşmesi ve çocukların babalarının yanında kalmaları suretiyle tedbiren kişisel ilişki kurulmasına" ilişkin ara kararı tesis edilmiştir.

viii. Başvurucu, çocukların artık Türkiye'de olduğunu belirterek çocukları ile şahsi ilişkisinin yeniden düzenlenmesi talebiyle 15/08/2012 tarihinde Mahkemeye müracaat etmiştir. Mahkeme, başvurucu tarafından dosyaya ibraz edilen Birleşik Devletler Bölge Mahkemesi New York Güney Bölgesi 12 Civ. 2390 (LTS) No.lu 05 Haziran 2012 tarihli kararı göz önüne alarak başvurucunun talebinin kabulü yönünde ve "Tarafların müşterek çocuklarının ... geçici velayetlerinin annelerine verilmesine ilişkin mahkememizin 03/08/2012 tarihli ara kararının kaldırılmasına, bu konuda çocukların Türkiye'ye iadelerine ilişkin ABD Mahkemesi kararının kesinleşmesinden sonra karar verilmesine, Mahkememizin 13/05/2011 tarihli celsesinin 2. nolu ara kararı ile çocuklarla babaları arasında tedbiren kişisel ilişkinin kaldırılmasına, Tarafların müşterek çocuklarının ... babaları ile Türkiye'de her ayın 1. ve 3. haftaları Cumartesi günü saat 10:00'dan Pazar günü saat 17:00'ye kadar ayrıca dini bayramların 1. günü saat 10:00'dan saat 17:00'ye kadar babalarının yanında kalmaları ve görüşmeleri suretiyle tedbiren kişisel ilişki kurulmasına." ilişkin 15/08/2012 tarihli ara kararı tesis etmiştir.

13. Yapılan yargılama neticesinde İstanbul 14. Aile Mahkemesinin 28/5/2013 tarihli ve E.2011/91, K.2013/351 sayılı kararı ile başvurucu kusurlu bulunarak davacının boşanma davası kabul edilmiş; başvurucunun karşı davası ispat edilemediğinden reddedilmiş, müşterek çocukların velayetinin davacı anneye bırakılmasına, 800.000 TL maddi tazminat ile 100.000 TL manevi tazminatın başvurucudan alınarak davacıya verilmesine hükmedilmiştir.

14. Belirtilen karar kapsamında kısa kararda müşterek çocukların velayetlerinin davacı anneye verilmesine, başvurucu baba ile gerekçeli kararda belirtileceği şekilde kişisel ilişki kurulmasına, yargılama sırasında 15/8/2012 tarihli karar ile çocuklar ve başvurucu arasında tedbiren kurulan kişisel ilişkinin karar kesinleşinceye kadar devamına hükmedilmiş; gerekçeli kararda ise başvurucu ile çocukları arasında Türkiye'de bulunmaları durumunda her ayın 1. ve 3. haftaları cumartesi günü saat 10.00'dan pazar günü 17.00'ye kadar, dinî bayramların 2. günü saat 10.00'dan 3. günü saat 17.00'ye kadar, sömestir tatilinin 1. günü saat saat 10.00'dan 7. günü 17.00'ye kadar, her yıl temmuz ayının 1. günü saat 10.00'dan 31. günü saat 17.00'ye kadar, ayrı ülkede yaşadıkları takdirde her yıl temmuz ayının 1. günü saat 10.00'dan ağustos ayının 15. günü saat 17.00'ye kadar çocukların babalarının yanında kalmaları suretiyle kişisel ilişki kurulmasına hükmedilmiştir.

15. İlk Derece Mahkemesi kararı, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 6/5/2014 tarihli ve E.2013/17963, K.2014/9660 sayılı ilamı ile boşanma ve velayet yönünden onanmış; davacı lehine takdir edilen maddi tazminat ve yoksulluk nafakası yönünden bozulmuştur.

16. Başvurucunun karar düzeltme istemi Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24/11/2014 tarihli ve E.2014/20850, K.2014/23632 sayılı ilamı ile reddedilerek maddi tazminat ve yoksulluk nafakası dışındaki hükümler yönünden aynı tarihte kesinleşmiştir.

17. Başvurucu karar düzeltme talebinin reddine ilişkin karardan 12/12/2014 tarihinde haberdar olduğunu belirtmiştir.

18. Başvurucu 18/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

19. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Hâkimin takdir yetkisi” kenar başlıklı 182. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

 “Mahkeme boşanma veya ayrılığa karar verirken, olanak bulundukça ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler.

 Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.”

20. 4721 sayılı Kanun’un “Birlikte yaşamaya ara verilmesi” kenar başlıklı 197. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

 “Eşlerin ergin olmayan çocukları varsa hâkim, ana ve baba ile çocuklar arasındaki ilişkileri düzenleyen hükümlere göre gereken önlemleri alır.”

21. Türkiye açısından 14/10/1990 tarihinde imzalanan ve 27/1/1995 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 20/11/1989 tarihli Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 3. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “(1)Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir.”

22. Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 9. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:

 “(1)Yetkili makamlar uygulanabilir yasa ve usullere göre ve temyiz yolu açık olarak, ayrılığın çocuğun yüksek yararına olduğu yolunda karar vermedikçe, Taraf Devletler, çocuğun; ana–babasından, onların rızası dışında ayrılmamasını güvence altına alırlar. Ancak, ana–babası tarafından çocuğun kötü muameleye maruz bırakılması ya da ihmâl edilmesi durumlarında ya da ana–babanın birbirinden ayrı yaşaması nedeniyle çocuğun ikametgâhının belirlenmesi amacıyla karara varılması gerektiğinde, bu tür bir ayrılık kararı verilebilir.

 (2)Bu maddenin birinci fıkrası uyarınca girişilen her işlemde, ilgili bütün taraflara işleme katılma ve görüşlerini bildirme olanağı tanınır.

 (3)Taraf Devletler, ana–babasından veya bunlardan birinden ayrılmasına karar verilen çocuğun, kendi yüksek yararına aykırı olmadıkça, ana babanın ikisiyle de düzenli bir biçimde kişisel ilişki kurma ve doğrudan görüşme hakkına saygı gösterirler.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 19/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 18/12/2014 tarihli ve 2014/19725 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu, boşanma davasının görüldüğü Mahkeme tarafından dava süresince çocuklarıyla aile bağını kurmasını engelleyici şahsi ilişki kararları tesis edildiğini, çocuklarının davacı anne tarafından ABD'ye kaçırılmasından sonra Lahey Sözleşmesi’nin 3. ve 12. maddeleri çerçevesinde çocukların Türkiye'ye iade edilmesi kararı verilmesine rağmen maddi vakıaların yanlış yorumlanması sonucunda çocuklarıyla görüşme sağlanması için Mahkemenin gerekli tedbirleri almadığını, çocuklarıyla ABD'de görüşme kararı verilmesi sonucunda yaklaşık bir yıl boyunca çocuklarıyla şahsi ilişki kuramadığını ve bu durumun çocukları ile arasındaki manevi bağın zarar görmesine neden olduğunu, çocukların anne tarafından yasa dışı olarak yurt dışına götürüldüğünün tespit edilmesine rağmen çocukların geçici velayetlerinin anneye verildiğini ve lehine geçici velayet tesisi taleplerinin reddedildiğini, bu süreçte çocukların yasa dışı olarak anne tarafından yurt dışına götürülmesi olgusuna rağmen çocuklarla babanın görüşmesini temin edecek tedbirlerin alınmadığını, çocukları ile görüşme hakkının infazda güçlük oluşturacak şekilde kısıtlandığını, Mahkemece verilen nihai karar kapsamında çocukları ile görüşme hakkının yılda bir defa olarak sınırlandırıldığını, velayet ve kişisel ilişki hususundaki karar sonucunda çocuklarının nasıl bir sosyal çevrede yaşadıklarını dahi takip etme imkânının kalmadığını ve düzenli kişisel ilişki tesis edilmemesi nedeniyle çocukları ile arasındaki bağın kopma noktasına geldiğini, karar düzeltme kararının reddine ilişkin karar dahi taraflara tebliğ edilmeden annenin çocukları yurt dışına çıkardığını, böylelikle çocuklarıyla kişisel ilişki imkânını kaybettiğini, belirtilen hususların kanun yolu incelemesinde de dile getirilmesine rağmen dikkate alınmaksızın İlk Derece Mahkemesi kararının onandığını, ayrıca kısa kararda kişisel ilişki tesisine dair ayrıntı verilmeksizin ilgili hususun gerekçeli karar evrakında açıklanmasının gerekçeli karar hakkı bağlamında adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini belirterek Anayasa’nın 20., 36., 41. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Başvurunun incelenmesi neticesinde açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas İnceleme

26. Başvurucu, tarafı olduğu boşanma davası sürecinde Mahkemenin, çocuklarıyla görüşmesinin sağlanması için gerekli tedbirleri almadığını, Mahkemece yapılan yanlış hukuki değerlendirmeler neticesinde velayetleri anneye verilen çocuklar ile arasında gerektiği gibi şahsi ilişki tesis edilmediğini ve kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkralarının farklılık arz ettiğini belirterek Anayasa'nın 20., 36., 41. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

27. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun iddiaları gerekçeli karar hakkı ile aile yaşamına saygı hakkı kapsamında değerlendirilerek gerekçeli karar hakkına ilişkin ihlal iddiası hususunda, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına atfen velayet ve kişisel ilişki hususunun gerekçeli kararda ayrıntılı olarak düzenlendiği belirtilmiş; aile yaşamına saygı hakkı kapsamında ise ilgili AİHM içtihatlarından ve başvuruya konu yargılama sürecinden söz edilerek Mahkemece alınan tedbir ve kararlar bağlamında devletin aile hayatının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülüklerinin gereği gibi yerine getirip getirmediği hususundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu bildirilmiştir.

28. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

29. Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” kenar başlıklı 20. maddesi şöyledir:

 “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.

 Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.

 Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.”

30. Anayasa’nın “Ailenin korunması ve çocuk hakları” kenar başlıklı 41. maddesi şöyledir:

 “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. (2)

 Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.

 Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.

 Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.”

31. Sözleşme’nin “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

 “(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.

 (2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”

32. Aile yaşamına saygı hakkı, Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınmıştır. Madde gerekçesi de dikkate alındığında resmî makamların özel hayata ve aile hayatına müdahale edememesi, kişinin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşayabilmesi gereğine işaret edildiği görülmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde korunan aile yaşamına saygı hakkının Anayasa’daki karşılığını oluşturmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın 41. maddesinin, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, özellikle aile yaşamına saygı hakkına içkin pozitif yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır.

33. Aile yaşamındaki temel ilişkiler kadın ve erkek ile ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkilerdir. Resmî evlilik birliklerinin aile hayatı kapsamında korunduğu kuşkusuz olup evlilik içinde doğan çocuklar da kendiliğinden evlilik ilişkisinin bir parçası sayılırlar. Bu çerçevede çocuğun doğumundan itibaren çocuk ve ebeveyn arasında aile yaşamı anlamına gelen bir bağ kurulduğunun kabulü gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Gluhakovic/Hırvatistan, B. No: 21188/09, 12/4/ 2011, §§ 54, 60). Başvuru konusu olayda başvurucunun çocukları, evlilik içinde dünyaya gelmiş olup hukuken mevcut olan ailenin bir parçasıdır. Bu bağlamda başvurucu ile çocukları arasındaki söz konusu ilişki, aile yaşamının kurulması için yeterlidir.

34. Aile yaşamının temel unsuru, aile ilişkilerinin normal bir şekilde gelişebilmesi ile aile fertlerinin birlikte yaşama hakkıdır. Bu hakkın kapsamının ise aile yaşamına saygı yükümlülüğünden ayrı düşünülmesi mümkün değildir.

35. Ebeveyn ile çocukların birlikte yaşama istekleri aile yaşamının vazgeçilmez bir unsuru olup boşanma veya ayrılık davaları kapsamında aile ilişkisine müdahalede bulunulmuş olması, aile yaşamını ortadan kaldırmaz. Ebeveyn ve çocuk arasındaki aile yaşamının, anne ve babanın boşanmasının ardından da devam edeceği açık olup anne, baba ve çocuğun aile yaşamlarına saygı hakları, belirtilen durumlarda ailenin yeniden birleştirilmesine yönelik tedbirleri de içermektedir. Söz konusu yükümlülük, yalnızca çocukların kamusal makamlarca koruma altına alınması bağlamındaki uyuşmazlıklar açısından değil; ebeveyn veya diğer aile bireyleri arasındaki velayet ve kişisel ilişki tesisine ilişkin uyuşmazlık için de geçerlidir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Berrehab/Hollanda, B. No: 10730/84, 21/6/1988, § 21; Gluhakovic/Hırvatistan, §§ 56, 57).

36. Aile yaşamına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla sınırlı olmayıp öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak aile yaşamına etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler alanında olsa da aile yaşamına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. X ve Y/Hollanda, B. No: 8978/80, 26/3/1985, § 23).

37. Devletin pozitif tedbirler alma yükümlülüğü konusunda Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri; ebeveynin, mevcut olayda babanın, çocuğuyla bütünleşmesinin sağlanması amacıyla tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri alma yükümlülüğünü içermektedir. 41. maddede her çocuğun yüksek yararına aykırı olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve ilişkiyi sürdürme hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir. Söz konusu yükümlülüğün uluslararası sözleşmelerde de yer bulduğu görülmektedir (bkz. § 21, 22). Bu noktada anne ve baba ile düzenli bir kişisel ilişki sürdürülmesinde çocuğun üstün menfaatinin bulunduğu da göz ardı edilmemelidir.

38. AİHM de önüne gelen birçok davada, aile yaşamına saygının kamu makamlarına ebeveynler ve çocuklarını bir araya getirmek şeklinde pozitif bir görev yüklediğini ve bunun, ayrılığa devletin değil, bir ebeveynin yol açtığı durumlarda da geçerli olduğunu, bu alandaki pozitif yükümlülüğün; bireyler arasındaki ilişkiler alanında dahi aile yaşamına saygıyı güvence altına almak için tasarlanmış, hem bireylerin haklarını koruyan düzenleyici yargısal bir çerçeve oluşturulmasını hem de fiilen hayata geçirilecek uygun tedbirlerin alınmasını gerektirdiğini ifade etmektedir (Hokkanen/Finlandiya, B. No: 19823/92, 23/9/1994, § 58; Glaser/Birleşik Krallık, B. No: 32346/96, 19/9/2000, § 63; Bajrami/Arnavutluk, B. No: 35853/04, 12/12/2006, § 52).

39. Bununla birlikte aile yaşamına saygı hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerin, hangi koşullarda olumlu edimde bulunmayı gerektirdiğinin kesin çizgilerle belirlenmesi, söz konusu hak kapsamındaki ilişkilerin mahiyeti gereği kolay değildir. AİHM de özellikle pozitif yükümlülükler söz konusu olduğunda saygı kavramının çok kesin bir tanımının bulunmadığını ve taraf devletlerde karşılaşılan durumlar ile izlenen uygulamalardaki farklılıklar dikkate alındığında bu kavramın gereklerinin olaydan olaya önemli ölçüde değiştiğini kabul etmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Abdulaziz, Cabales ve Balkani/Birleşik Krallık, B. No: 9214/80, 28/5/1985, § 67).

40. Anne, baba ve çocukların birlikte yaşama hakkı aile hayatının esaslı bir unsuru olup ebeveynler arasındaki ilişkinin sona ermesi durumunda hukuksal düzenlemelerden kaynaklanan ve bu ilişkiyi kısıtlayan ya da engelleyen tedbirler, aile hayatına saygı hakkına bir müdahale oluşturur (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Hoppe/Almanya, B. No: 28422/95, 5/12/2002, § 44; Johansen/Norveç, B. No: 17383/90, 7/8/1996, § 52; Elsholz/Almanya, B. No: 25735/94 13/7/2000, § 43). Somut başvuru açısından boşanma davası neticesinde velayet hakkı tanınmayan başvurucuya sınırlı görüşme hakkı verilmesinin ve kişisel ilişki konusundaki kısıtlamaların, başvurucunun aile hayatına saygı hakkına bir müdahale oluşturduğu açıktır.

41. Anayasa’nın 20. maddesinde, bu hakkın tüm boyutlarına ilişkin olmadığı anlaşılan birtakım sınırlama sebeplerine yer verilmiş olmakla beraber özel sınırlama nedeni öngörülmemiş olan hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunmakta, ayrıca Anayasa’nın diğer maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak da bu hakların sınırlanması mümkün olabilmektedir. Bu noktada Anayasanın 13. maddesinde yer alan güvence ölçütleri işlevsel niteliği haizdir (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 33).

42. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

43. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa’da yer alan bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler gözönünde bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasanın bütünselliği ilkesi çerçevesinde Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan belirtilen düzenlemede yer alan başta yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 20. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki, § 35).

44. Hak ve özgürlüklerin yasayla sınırlanması ölçütü, Anayasa yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Eşki, § 36).

45. Boşanma davaları bağlamında velayet ve kişisel ilişkinin tesisine ilişkin olarak 4721 sayılı Kanun’un 182. maddesinde ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiş olup başvurucunun aile yaşamının etkili bir şekilde korunmasını güvence altına alan yasal bir çerçevenin mevcut olduğu ve velayet hakkı ile kişisel ilişki tesisine dair somut başvuruya konu uygulamanın, belirtilen hüküm temelinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır.

46. Somut olayda uygulama alanı bulan 4721 sayılı Kanun’un 182. maddesinde, velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuk ile kişisel ilişkisi düzenlenirken çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararlarının esas tutulacağı açıkça belirtilmiş olup velayet ile kişisel ilişkiye ilişkin düzenlemeler kapsamında alınan tedbirlerin, çocuğun eğitimi, sağlığı ve ahlakı ile çocuk ve ebeveynin hak ve özgürlüklerini koruma şeklindeki meşru temellere dayandığı anlaşılmaktadır.

47. Ancak belirtilen meşru temellere rağmen bireyin temel haklarına yapılan müdahale ile bu müdahaleyle güdülen meşru amaç arasında bir orantı bulunması zorunludur. Anayasa’nın 13. maddesinde bu orantının değerlendirilmesinde demokratik toplumda gereklilik, hakkın özü ve ölçülülük unsurlarına riayet edilmesi şeklinde üç ayrı güvence ölçütüne daha yer verilmiştir.

48. Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup onları büyük ölçüde kısıtlayan veya tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleriyle de bağdaştığı kabul edilemez. Demokratik hukuk devletinin amacı kişilerin hak ve özgürlüklerden en geniş biçimde yararlanmalarını sağlamak olduğundan yasal düzenlemelerde insanı öne çıkaran bir yaklaşımın esas alınması gerekir. Bu nedenle getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü değil; koşulları, nedeni, yöntemi ve kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları gibi unsurların tamamı demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir (K.Ş., B. No: 2013/1614, 3/4/2014, § 47).

49. Hakkın özü, dokunulduğunda söz konusu temel hak ve özgürlüğü anlamsız kılan asli çekirdeği ifade etmekte olup bu yönüyle her temel hak açısından kişiye dokunulmaz asgari bir alan güvencesi sağlamaktadır. Bu çerçevede hakkın kullanılmasını önemli ölçüde güçleştiren, hakkı kullanılamaz hâle getiren veya ortadan kaldıran sınırlamaların, hakkın özüne dokunduğu kabul edilmelidir. Aile hayatına saygı hakkı bağlamında da bu hakkın ortadan kaldırılması, kullanılamaz hâle getirilmesi veya kullanılmasının aşırı derecede güçleştirilmesi sonucunu doğuran müdahalelerin, bu hakkın özünü zedeleyeceği açıktır. Ölçülülük ilkesinin amacı da temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi, sınırlama için kullanılan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye uygun olmasını ifade eden elverişlilik, sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşmak bakımından zorunlu olmasına işaret eden zorunluluk ve araçla amacın orantısız bir ölçü içinde bulunmaması ile sınırlamanın ölçüsüz bir yükümlülük getirmemesini deyimleyen oranlılık unsurlarını içermektedir (K.Ş., § 48; AYM, E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013).

50. Anayasa’nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa’da yer alan tüm temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması hususunda geçerli olan bu denge, aile hayatına saygı hakkının sınırlandırılmasında da gözönünde bulundurulmalıdır. Aile hayatına saygı hakkının sınırlanması mümkün olmakla beraber sınırlamada öngörülen meşru amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı, sınırlandırmayla ulaşılabilecek yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmelidir. Bu noktada belirtilen ölçütlere riayetle bir sınırlandırma yapılıp yapılmadığının tespiti için müdahale teşkil ettiği ve aile hayatına saygı hakkını ihlal ettiği iddia edilen önlemin temelini oluşturan meşru amaç karşısında bireye düşen fedakârlığın ağırlığının gözönünde bulundurulması, özellikle velayet ve kişisel ilişki tesisine dair uyuşmazlıklar söz konusu olduğunda, ebeveyn ve çocuğun menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığının belirlenmesi gerekmektedir.

51. Başvuruya konu yargısal uygulamanın yukarıda belirtilen meşru temellere dayandığı açık olmakla birlikte başvurucunun aile hayatına bir müdahale teşkil ettiği anlaşılan sınırlamanın, belirtilen hakkın özüne dokunarak onu anlamsız kılacak ölçüde olmaması gerekmektedir.

52. Kamusal makamların izlenen meşru amaçlar bağlamında bir hakkın sınırlandırılması sürecinde takdir yetkisi bulunmakla birlikte belirtilen takdir yetkisi, her bir vakıa özelinde ayrı bir kapsama sahiptir. Güvence altına alınan hakkın veya hukuksal yararın niteliği ve bunun birey bakımından önemi gibi unsurlara bağlı olarak bu yetkinin kapsamı daralmakta veya genişlemektedir.

53. Aile hayatına saygı hakkı kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülükler arasındaki sınırları kesin biçimde tanımlamak mümkün olmayıp ilgili makamların her iki yükümlülük çerçevesinde de belirli bir takdir alanına sahip olduğu kabul edilmekle birlikte her iki yükümlülük kapsamında da benzer ilkelerin gözönünde bulundurulması, özellikle her iki durumda da kamusal makamlarca olayın bağlamı ve müdahalenin türüne göre birey menfaatleri ile toplum menfaatleri ve çocuk ile ebeveyn menfaatleri arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmesi gerekmektedir. Bu dengenin tesisinde niteliği gereği çocuğun menfaatlerine özel bir önem verilmesi gerektiği açıktır (Hokkanen/Finlandiya, § 55; Hoppe/Almanya, § 49). Kamu makamları, söz konusu uyuşmazlıklarda ebeveyn arasındaki iş birliğini kolaylaştıracak tedbirleri almakla yükümlü olup ebeveyn ile görüşmenin aile yaşamına saygı hakkı kapsamındaki menfaatleri tehdit ettiği durumlarda ilgili makamların görevi söz konusu menfaatler arasında gereken dengenin tesisi olacaktır. Bu dengenin kurulmasında ilgili kamu makamları belirli bir takdir alanına sahip olmakla birlikte burada önemli olan husus, ilgili makamların ilişkilerin sürdürülmesi vasıtasıyla ailenin bütünleşmesini kolaylaştırmak için olayın özel şartlarının gerektirdiği her türlü tedbiri almış bulunup bulunmadıklarıdır.

54. Şüphesiz çocuğun üstün yararının ne olduğuna ilişkin tespit, bu tür davalarda dikkate alınması gereken en önemli unsur olup bu bağlamda ilgili taraflarla direkt temas hâlinde olan yargısal organların, belirtilen hususun tespiti noktasında daha avantajlı konumda olduğu açıktır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin görevi, derece mahkemelerinin yerine geçerek koruma ve kişisel ilişki tesisine ilişkin davalarda belirtilen hususun bizzat tanzim ve tespiti olmayıp ilgili anayasal normlar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış olan takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesidir.

55. Özellikle müdahalenin ölçülülüğü noktasında derece mahkemelerinin takdir yetkilerini makul ve sağduyulu bir şekilde kullanıp kullanmadıkları hususunu değerlendirme durumunda olan Anayasa Mahkemesi, bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını incelemek durumundadır (bkz. Johansen/Norveç, § 64).

56. Derece mahkemelerinin, takdirlerinin gerekçelerini ilgili ebeveynin kanun yoluna müracaat imkânını da etkili şekilde kullanabilmelerini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya koymaları ve ulaşılan sonuçların yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi yeterli ve objektif verilere dayandırılması gerekmektedir (Saviny/Ukrayna, B. No: 39948/06, 18/12/2008, §§ 56-58; Gluhakovic/Hırvatistan, § 62).

57. Derece mahkemelerinin kendisine velayet hakkı tanınmayan ebeveyn ile çocuk arasında kişisel ilişki tesis ettiği durumlarda, kurulması öngörülen ilişkinin uygulanabilir ve etkili olmasını temin edecek şekilde hareket etmesi zaruridir. Bu anlamda lehine kişisel ilişki tesis edilen ebeveynin çalışma saatlerinin veya görüşme için uygun ortam tespitinin dikkate alınmadığı kararların, aile hayatının korunması noktasında etkisiz kalacağı açıktır (Gluhakovic/Hırvatistan, §§ 60-80).

58. AİHM de benzer başvurular açısından ilgili müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığının denetlenmesinde müdahalenin haklılığını ortaya koymak üzere ileri sürülen nedenlerin, Sözleşme’nin 8. maddesinin ikinci fıkrası bağlamında ilgili ve yeterli olup olmadığını dikkate almaktadır (Hoppe/Almanya, § 48).

59. Başvuru konusu yargısal sürecin değerlendirilmesinden başvurucu ve eşi arasında devam eden boşanma davası sürecinde müşterek çocukların anne tarafından yurt dışına götürüldüğü olgusu da dikkate alınarak velayetin geçici olarak tevdii ve kişisel ilişki hususunda ara kararlar ihdas edildiği, söz konusu ara kararları kapsamında çocukların bulunduğu yer de dikkate alınmak suretiyle kişisel ilişki kurulmaya çalışıldığı görülmektedir (bkz. § 12).

60. İlk Derece Mahkemesince yürütülen yargılama neticesinde velayet hakkı anneye tanınan müşterek çocuklar ile başvurucu baba arasında kişisel ilişki tesisine karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemenin karar gerekçesi incelendiğinde tarafların fiilen ayrı yaşamaya başladıkları tarihten itibaren çocukların annelerinin yanında kaldığı, anne bakım ve şefkatine ihtiyaçlarının bulunduğu, annelerin çocuklara gayet iyi şekilde baktığı, babalarının iş adamı olması nedeniyle çocuklarıyla yeterince ilgilenecek zamanının bulunmadığı belirtilerek, ayrıca çocukların talepleri de dikkate alınarak velayetlerinin anneye verilmesi durumunda daha iyi yetiştirilecekleri tespitinde bulunulmak suretiyle velayet hakkının anneye tevdiine karar verildiği görülmektedir. Kişisel ilişki tesisi hususunda ise kısa kararda, başvurucu baba ile gerekçeli kararda belirtileceği şekilde kişisel ilişki kurulmasına ve yargılama sırasında 15/8/2012 tarihli ara kararı ile çocuklar ve başvurucu arasında tedbiren kurulan kişisel ilişkinin karar kesinleşinceye kadar devamına hükmedildiği, gerekçeli kararda ise başvurucu ile çocukları arasında Türkiye'de bulunmaları durumunda her ayın 1. ve 3. haftaları cumartesi günü saat 10.00'dan pazar günü 17.00'ye kadar, dinî bayramların 2. günü saat 10.00'dan 3. günü saat 17.00'ye kadar, sömestir tatilinin 1. günü saat 10.00'dan 7. günü 17.00'ye kadar, her yıl temmuz ayının 1. günü saat 10.00'dan 31. günü saat 17.00'ye kadar, ayrı ülkede yaşadıkları takdirde her yıl temmuz ayının 1. günü saat 10.00'dan ağustos ayının 15. günü saat 17.00'ye kadar çocukların babalarının yanında kalmaları suretiyle kişisel ilişki kurulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu çerçevede velayetin tevdiine ilişkin olarak yukarıda belirtilen gerekçelere yer veren İlk Derece Mahkemesinin, kişisel ilişki sürelerinin belirlenmesine ilişkin takdiri noktasında ayrıntıya yer vermediği görülmektedir.

61. Özellikle başvurucunun; annenin yurt dışında yaşayacağı, yargılama sürecinde müşterek çocuklarını hukuka aykırı şekilde yurt dışına götürdüğü, bu nedenle kişisel ilişki tesisinin yetersiz ve müşterek çocuklar ile arasındaki manevi bağı koruma noktasında etkisiz kalacağı yönündeki itirazlarının kanun yolu mercii tarafından da karşılanmayarak İlk Derece Mahkemesi hükmünün onandığı, bu kapsamda özellikle çocukların yurt dışında yaşamaları hâlinde yılda bir defa olmak üzere ilişki tesis edildiği dikkate alındığında kişisel ilişkiye ilişkin takdirin gereklerinin Derece Mahkemesi kararlarında somut verilerle bağlantı kurulmak suretiyle yeterli şekilde ortaya konulmadığı görülmektedir.

62. Bu çerçevede çocuklar ile başvurucu arasında sınırlı kişisel ilişki tesisi ile ilgili karardaki gerekçelerin aile hayatına saygı hakkı bağlamında ilgili ve yeterli olmadığı anlaşılmaktadır.

63. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

64. Başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına hakkının ihlal edildiği sonucuna varılarak ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş olduğundan (bkz. § 68) başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

65. Başvurucu, uyuşmazlık hakkında yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

66. Bakanlık görüşünde ihlal sonuçlarının giderilmesine ilişkin görüş bildirilmemiştir.

67. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

68. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 20. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olduğundan ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın İstanbul 14. Aile Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 209,90 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.709,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. Başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın İstanbul 14. Aile Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

E. 209,90 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.709,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına

19/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(N.Ö., B. No: 2014/19725, 19/11/2015, § …)
   
Başvuru Adı N.Ö.
Başvuru No 2014/19725
Başvuru Tarihi 18/12/2014
Karar Tarihi 19/11/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, velayet hakkının anneye tanınması ve yargılama sürecinde verilen ara kararlar ile nihai karar kapsamında çocuklar ile başvurucu baba arasında uygun şekilde şahsi ilişki tesis edilmemesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ve karar sonucunu etkileyecek olan iddiaların derece mahkemesi kararlarında karşılanmamış olması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Çocuk (velayet, kişisel ilişki, Lahey Sözleşmesi, koruma kararları) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4721 Türk Medeni Kanunu 182
197
Sözleşme 20/11/1989 Çocuk Haklarına Dair Sözleşme 3
9
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi