logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Neriman Say ve diğerleri [2.B.], B. No: 2014/19831, 10/5/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NERİMAN SAY VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/19831)

 

Karar Tarihi: 10/5/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Yakup MACİT

Başvurucular

:

1. Neriman SAY

 

 

2. Ayşe Gökşin TAMBAĞ

 

 

3. Hamza İlteriş SAY

 

 

4. Rabia SAY

 

 

5. Züleyha Aysu SAY

 

 

6. Hamza Gensu SAY

Vekili

:

Av. Mustafa ÖZTÜRK

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kadastro tespitine itiraz davasında usul ve kanuna aykırı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının; esaslı iddiaların kararda tartışılmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/12/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Adana ili, Karataş ilçesi, Taşçı köyü, Köyüstü mevkiinde kain 107 parsel sayılı taşınmaz 1968 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında 1950 tarihli ve 160 no.lu tapu kaydına dayanılarak 117.600 m2 miktarla eşit hisse olarak Ü.K. ve M.K. adına tespit görmüştür.

9. Bu taşınmaza bitişik 108 sayılı parselin sahibi olan başvurucuların dedesi ve kayınbabası H.S. 2/12/1968 tarihli dilekçesinde 107 sayılı parselin gerçek yüzölçümünün 73.000 m2 olduğunu belirterek 108 parselin miktar noksanlığının 107 parsel sayılı taşınmazdan tamamlanması talebiyle Tapulama Komisyonuna itiraz etmiştir.

10. H.S. 23/1/1970 tarihinde vefat etmiş, Tapulama Komisyonunun 9/6/1977 tarihli kararıyla itirazı reddetmesi üzerine H.S.nin mirasçısı ve başvurucuların murisi olan A.G.S. 5/8/1977 tarihinde Karataş Tapulama Mahkemesinde (Mahkeme) kadastro tespitine itiraz davası açmıştır.

11. Mahkeme 9/2/1984 tarihinde davanın ölen kişi aleyhine açıldığını belirterek husumet yönünden ret kararı vermiştir.

12. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 19/11/1987 tarihli kararı ile davadan önce vefat ettiği anlaşılan davalı Ü.K.nın mirasçılarının davaya dâhil edilerek esastan karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.

13. Bozma üzerine Mahkemece yeniden yapılan yargılamada verilen 20/12/2004 tarihli kararda, dava konusu taşınmaza komşu taşınmazların dayanak tapu kayıtlarında 107 sayılı parselin komşu taşınmaz olarak gösterildiği, yine 107 ve 108 sayılı parsellerin dayanak kayıtlarının birbirlerini komşu olarak gösterdiği, davacı ve davalılar arasında kullanılan yerlerin eskiden beri değişmez sabit bir şekilde kullanılageldiği, sabit sınırlı kabul edilen tapu kayıtlarında, tapu kaydında yazan miktara değil sınırların nazara alınması gerektiği, 108 sayılı parselde uygulanan tapu kaydında eksik görünen miktarın 107 sayılı parsele katılarak tespit gördüğü hususunun ispatlanamadığı, bu hususta davacı tarafın tanık dahi dinletemediği belirtilerek dava reddedilmiştir.

14. Temyiz üzerine dosya Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 30/3/2006 tarihlikararlarıyla tebligat eksikliği gerekçesiyle Mahkemesine geri çevrilmiştir.

15. Bu arada Mahkeme kısa ve gerekçeli karar arasındaki farklılığın giderilmesi için 28/4/2006 tarihindetavzih kararı vermiştir.

16. Eksikliğin giderilmesi üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 11/12/2006 tarihli kararıyla Mahkemenin kısa ve gerekçeli karar arasındaki çelişkiyi tavzih kararıyla gideremeyeceğini belirterek hükmü yeniden bozmuştur.

17. Başvurucuların murisi A.G.S.nin 26/1/2006 tarihinde vefat etmesi üzerine başvurucular davacı mirasçı sıfatıyla davayı takip etmeye başlamışlardır.

18. Mahkeme 13/4/2009 tarihli kararında bozmadan önceki kararın gerekçesini (bkz. § 13) tekrarlayarak davayı reddetmiştir.

19. Temyiz üzerine karar Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 27/12/2011 tarihli kararıyla onanmıştır.

20. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 5/12/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

21. Ret kararı 22/11/2014 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş, 19/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 10/5/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

.

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

23. Başvurucular, Mahkeme kararının gerekçesinin eksik ve yetersiz olduğunu,lehlerine olan teknik bilirkişi raporunun iddiaları çerçevesinde kararda tartışılmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

24. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin düzenlemenin gerekçesinde Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce güvence altına alındığı hususuna atıfta bulunularak adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında, gerekçeli karar hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında yer aldığı belirtilmiştir.Dolayısıyla gerekçeli karar hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmelidir.

25. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır.

26. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

27. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

28. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).

29. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

30. Somut olayda Mahkemenin taraflarca dosyaya sunulan deliller, keşif sonucu alınan rapor, mahallî bilirkişi beyanını değerlendirmek suretiyle davanın sonucuna etki edebilecek tüm iddia ve savunmaları tartışarak davanın reddine karar verdiği anlaşılmıştır. Bu açıdan gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucunaulaşılmıştır.

31. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia

32. Başvurucular, Mahkemenin davayı reddederken mahallî bilirkişi beyanına dayandığını, mahallî bilirkişinin diğer komşu parsellerin sınırlarını tam ve sağlıklı olarak bilemediğini, Yargıtay içtihatlarına göre mahallî bilirkişinin taşınmaz sınırlarını tereddütsüz bilmesi gerektiğini, fen bilirkişisinin dayanak tapu kaydının dava konusu yere uymadığını raporunda tespit ettiğini, Mahkemenin bu raporu görmezden geldiğini, olağanüstü zamanaşımı koşullarının oluşup oluşmadığının da araştırılmadığını, mahkemenin delilleri yanlış değerlendirmesi nedeniyle kendilerine ait 108 parsel sayılı taşınmazdan eksik kalan 44107 m2lik yerin ellerinden çıktığını belirterek Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, yeniden yargılama ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.

33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasının, Mahkemece yapılan değerlendirmelere yönelik olduğu anlaşılmış, bu nedenle iddiaların adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

34. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

35. Başvurucuların ihlal iddiaları, yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Somut olayda Mahkeme, başvurucular ve davalı tarafın iddia ve savunmalarını incelemiş, 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun ilgili hükümlerini somut olay çerçevesinde değerlendirmek (bkz. § 13) suretiyle ispatlanamadığından bahisle davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucuların iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün derece mahkemeleri tarafından hukuk kurallarının ve delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

36. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.

C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

37. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

.

2. Esas Yönünden

39. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).

40. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

41. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda Karataş Tapulama Mahkemesinde 5/8/1977 tarihinde açılan kadastro tespitine itiraz davasında Mahkemenin 9/2/1984 tarihinde davayı husumet yönünden reddettiği, temyiz üzerine Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 19/11/1987 tarihli bozma kararının ardından yapılan yargılamada 20/12/2004 tarihinde davanın esastan reddine karar verdiği, kararın Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 11/12/2006 tarihli kararıyla bir kez daha bozulması üzerine yapılan yargılamada Mahkemenin bu defa 13/4/2009 tarihli kararıyla davayı reddettiği, kararın Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 27/12/2011 tarihli kararıyla onandığı, karar düzeltme talebinin aynı Dairenin 5/12/2013 tarihli kararıyla reddedildiği, bu suretle yargılama sürecinin bu tarih itibarıyla sona erdiği anlaşılmıştır. Bu nedenle karmaşık niteliği bulunmayan ve başvurucular ve murislerinin yargılamanın uzamasında önemli bir etkisinin de tespit edilmediği başvuru konusu davada yaklaşık 36 yıl 4 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir …”

44. Başvurucular toplam 650.000 TL maddi, herbiri için ayrı ayrı 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

45. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

46. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucular Neriman Say, Züleyha Aysu Say, Hamza Gensu Say'a ayrı ayrınet 31.200 TL, başvurucular Ayşe Gökşin Tambağ, Hamza İlteriş Say ve Rabia Say'a müştereken net 31.200 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine, 1800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucular Neriman Say, Züleyha Aysu Say, Hamza Gensu Say'amüştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. a) Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,

    b) Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,

nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. Maddesinde güvence altına alınan makul süre yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucular Neriman Say, Züleyha Aysu Say, Hamza Gensu Say'a ayrı ayrı net 31.200 TL, başvurucular Ayşe Gökşin Tambağ, Hamza İlteriş Say ve Rabia Say'a müştereken net 31.200 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. 1800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucular Neriman Say, Züleyha Aysu Say, Hamza Gensu Say'a MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adana Kadastro Mahkemesine (kapatılan Karataş Kadastro Mahkemesinin E.2008/3, K.2009/1 sayılı dosyası) GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/5/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Neriman Say ve diğerleri [2.B.], B. No: 2014/19831, 10/5/2017, § …)
   
Başvuru Adı NERİMAN SAY VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2014/19831
Başvuru Tarihi 19/12/2014
Karar Tarihi 10/5/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kadastro tespitine itiraz davasında usul ve kanuna aykırı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının; esaslı iddiaların kararda tartışılmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Gerekçeli karar hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi