TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
S. T. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/19931)
|
|
Karar Tarihi: 24/5/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucu
|
:
|
S.T.
|
Vekili
|
:
|
Av. Şenol BARAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, hâkim kararı olmadan iletişimin denetlenmesi
tedbirine başvurulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin; hâkimlik görevi
sırasında işlediği iddia edilen suçlara ilişkin yargılamada isnat bildirilmeden
ve usulüne uygun elde edilmeyen delillere dayalı olarak ve yetersiz gerekçeyle
mahkûmiyete karar verilmesi, tanık dinletme talebinin kabul edilmemesi,
yargılamanın görevli olmayan Yargıtay Dairesince yapılması ve yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru 22/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet
Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1966 doğumlu olup olayların gerçekleştiği
tarihte İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesi üyesi olarak görev yapmaktadır.
10. Adalet Başmüfettişliğinin 23/10/2008 tarihli yazısına
istinaden, rüşvet alma isnadıyla başlatılan soruşturma kapsamında İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK mülga 250. madde ile görevli) (Başsavcılık)
talebiyle İzmir Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliğinin (CMK mülga 250. madde
ile görevli) 23/10/2008 tarihli kararıyla başvurucunun üç ay süreyle
iletişiminin tespitine, kayda alınmasına ve sinyal bilgilerinin
değerlendirilmesine karar verilmiştir.
11. Aynı şekilde Adalet Başmüfettişliğinin 4/11/2008
tarihli yazısına istinaden başlatılan soruşturma kapsamında yine İzmir Nöbetçi
Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliğinin (CMK mülga 250. madde ile görevli) 4/11/2008
tarihli kararıyla 23/1/2009 tarihine kadar aynı tedbirin uygulanmasına karar
verildiği anlaşılmıştır.
12. Başvurucu, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
kararıyla görevden geçici olarak el çektirilmesine dair kararı 9/2/2009
tarihinde tebellüğ etmiştir.
13. Adalet başmüfettişinin düzenlediği rapor sonrasında
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünce başvurucu hakkında iddianame
düzenlenmesi yönünde görüş bildirilmiş, bu görüş Adalet Bakanı tarafından
17/8/2009 tarihinde uygun bulunmuştur.
14. Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
başvurucunun bazı yargılamalardaki sanıklara menfaat sağlaması karşılığında
rüşvet alma suçunu üç kez işlediği isnadıyla 15/9/2009 tarihli iddianame düzenlenmiş
ve başvurucu hakkında son soruşturmanın açılması talebinde bulunulmuştur.
15. Karşıyaka 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/9/2010 tarihli
kararıyla başvurucu hakkında son soruşturmanın açılmasına ve başvurucunun
yargılanması için dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmesine karar
verilmiştir.
16. Başvurucu, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 24/9/2014
tarihli kararıyla zincirleme şekilde görevi kötüye kullanma suçundan hapis
cezasına mahkûm edilmiş; kendisine 28/11/2012 tarihli ek savunma hakkı tanınması
üzerine verdiği dilekçesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının
uygulanmasına dair talebi belirtilerek hakkında hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilmiştir. Yargıtay kararının gerekçesinde, usulüne uygun
edinilen iletişimin dinlenmesi içerikleri de gözetilerek başvurucunun
sanıkların menfaat sağlama vaatlerini kabul ettiği fakat bu eylemlerin şarta
bağlı nitelikte olmasından rüşvet suçunu oluşturmayacağı ifade edilmiştir.
Yargıtaya göre başvurucunun soruşturma aşamasındaki tevil yoluyla ikrarı,
incelenen dosyaların safahatı, telefon görüşmelerinin içerikleri dikkate
alındığında başvurucu açısından her türlü kuşkudan arınmış mahkûmiyete yeter
somut bilgi, belge ve delile ulaşılmakla başvurucunun suçtan kurtulmaya yönelik
savunmalarına itibar edilmemiştir.
17. Yargıtay kararına karşı yapılan itiraz, Yargıtay 6.
Ceza Dairesinin 5/11/2014 tarihli kararıyla reddedilmiş ve karar aynı tarihte
kesinleşmiştir.
18. Karar, başvurucuya 21/11/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
19. Bireysel başvuru 22/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
IV. İLGİLİ
HUKUK
20. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Mehmet
Hasip Şenalp, B. No: 2014/2889, 25/1/2018,§§ 25-40.
V. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 24/5/2018 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Haberleşme
Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucu, hâkim kararı olmadan hakkında iletişimin
denetlenmesi tedbirine başvurulması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık, özel hayata saygı hakkına dair iddiaya
yönelik herhangi bir görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından
yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki
tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013,
§ 16). Anayasa Mahkemesi, iletişimin denetlenmesi tedbirinin uygulanması
konusundaki başvuruları Anayasa'nın 22. maddesi kapsamında incelemektedir (Yasemin
Çongar ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7054, 6/1/2015 § 49; Mehmet
Seyfi Oktay [GK] B. No: 2013/6367, 10/12/2015 § 28; Rıdvan
Bayram, B. No: 2013/1171, 9/9/2015, § 29; V.D., B. No: 2013/1222,
20/4/2016, § 37; Yılmaz Öner, B. No: 2013/7535, 14/4/2016, § 32). Bu
bakımdan başvurucunun iddiasının Anayasa'nın 22. maddesinde yer alan haberleşme
hürriyeti kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet
Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
26. Başvuruya konu olayda, hâkim olarak görev yapan
başvurucunun İzmir Adliyesindeki ağır ceza mahkemelerinde görülen bazı
davalarda sanıklar lehine işlemler yapılması karşılığında menfaat temin ettiği
isnadıyla soruşturmayı yürüten adalet başmüfettişi tarafından başvurucunun
telefonunun dinlenmesi için talepte bulunulması üzerine İzmir Cumhuriyet
Başsavcılığının talebiyle İzmir Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi Üyeliğinin
kararlarıyla başvurucuya ait telefonun dinlenmesine karar verildiği
anlaşılmaktadır (bkz. §§ 10, 11).
27. Anayasa Mahkemesince Mehmet Hasip Şenalp (B.
No: 2014/2889, 25/1/2018) kararında, kanunlarda iletişimin denetlenmesi
tedbirlerine ilişkin kararları talep etme yetkisinin adalet müfettişlerine
verilmemiş olduğu tespit edilmiş ve bu nedenle adalet müfettişinin talebi
üzerine verilen mahkeme kararıyla telefon dinlemesi yapılmasının haberleşme
hürriyetini ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Ancak somut olayın koşullarının Mehmet
Hasip Şenalp kararına konu koşullardan farklı olduğu anlaşılmaktadır. Zira
somut olayda adalet müfettişinin doğrudan mahkemeye ilettiği bir talebi
bulunmamaktadır. Adalet müfettişinin talebini Cumhuriyet Başsavcılığına
iletmesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iletişimin denetlenmesi
tedbiri konusunda karar verilmesi mahkemeden talep edilmiştir. 4/12/2004 tarihli
ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 135. maddesi uyarınca Cumhuriyet
Başsavcılığının söz konusu tedbirin uygulanmasını mahkemeden talep etmeye
yetkili makam olduğu açıktır.
28. Bu itibarla somut olayda adalet müfettişinin talebi
üzerine iletişimin denetlenmesi tedbirinin bu konuda yetkili makam olan
Başsavcılık tarafından mahkemeden talep edilmiş olması nedeniyle haberleşme
hürriyetine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddialar
1. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
32. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E.,
B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
33. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
34. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer
başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 5 yıl
8 ayı aşan yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı görülmektedir.
35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
2. Diğer İhlal İddiaları
36. Başvurucu; isnat bildirilmeden savunma yapmak zorunda
bırakıldığını, özel yetkili Cumhuriyet savcısı tarafından usulüne uygun olarak
elde edilmeyen iletişimin tespiti kayıtlarına dayalı olarak mahkûm edildiğini,
tanık dinletme taleplerinin yerine getirilmediğini, yargılamanın görevli
olmayan Yargıtay Ceza Dairesince yapıldığını, mahkûmiyet kararının gerekçesinin
yetersiz olduğunu iddia etmiştir.
37. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, sanığa
yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde hükmün
açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi
anlamına gelmektedir. Kanunda belirtilen koşulların gerçekleşmesine karşın
sanığın kabul etmemesi hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilemeyeceği 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasının son
cümlesinde ifade edilmektedir. Bu kapsamda sanığın yargılamanın hukuki
kesinliği ifade eden bir hükümle sonuçlanmasını ya da cezaya hükmedilmesi
durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını tercih etme imkânı
bulunmaktadır (Ali Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013, § 19).
38. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı,
yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmayıp ceza
yargılamasını sona erdiren düşme nedenlerinden biridir. 5271 sayılı Kanun'un
231. maddesinin (10) ve (11) numaralı fıkralarında belirtildiği üzere denetim
süresi içinde kasten bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine
ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde davanın düşmesine, denetim
süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi veya öngörülen yükümlüklere aykırı
davranılması hâlinde hükmün açıklanmasına karar verilir (Ali Gürsoy, §
21).
39. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (12) numaralı
fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz kanun
yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir. Bununla birlikte ancak denetim süresi
içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasıyla veya bu
süre içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmemesi hâlinde düşme kararıyla yargılama
nihai olarak sona erdiğinde hüküm niteliği olan bu kararlara karşı kanun yoluna
başvurulabilir ve esasa ilişkin itirazlar bu aşamada ileri sürülebilir (Ali
Gürsoy, § 22).
40. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı
fıkrasına göre sanık kabul etmediği takdirde hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kararı verilmez. Bu durumda ilk derece mahkemesince istinaf/temyiz
kanun yolu açık olarak karar verilebilecektir. Başka bir deyişle haklarında
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesini kabul eden sanıklar,
verilen kararın istinafta/temyizde yapılacak esas ve usul incelemesini talep
etme hakkından vazgeçmişlerdir. Somut olayda başvurucu, yargılama sonunda
hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine rıza
göstermiştir (bkz. § 16). Dolayısıyla başvurucu, söz konusu karar ile ortaya
çıkan menfaatlerden yararlanmayı tercih etmiştir (Adnan Erkuş/Türkiye
(k.k.), B. No: 61196/11, 4/12/2012, § 22).
41. Somut olayda yargılamalar sonunda verilen kararların
temel hakları ihlal ettiği iddiası -somut başvurunun özelliği de nazara
alındığında- istinaf/temyiz incelemesinde de ileri sürülebilecek iddialardandır.
Başvurucunun kabulü üzerine hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı
verildiği ve istinaf/temyiz yoluna başvurmayı mümkün kılan bir karar
verilmesinin tercih edilmediği anlaşılmaktadır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı
Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
43. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir.”
44. Başvurucu 50.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
45. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
46. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi
nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 6.750 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
47. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi
için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve
1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin
başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 6.750 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına
GÖNDERİLMESİNE 24/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.