TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ATLAS DIŞ TİCARET VE İNŞAAT LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/20295)
Karar Tarihi: 19/4/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Yakup MACİT
Başvurucu
Atlas Dış Ticaret ve İnşaat Ltd. Şti.
Vekili
Av. Mehmet Vecihi TOKUÇ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hizmet tespiti davasında kanun, usul ve yerleşik içtihatlara aykırı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının; esaslı iddiaların Mahkeme ve Yargıtay kararlarında cevaplandırılmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının; tanık dinlenmemesi nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Ü.P. isimli şahıs 22/4/2010 tarihinde Ankara 2. İş Mahkemesinda açtığı davada, başvurucuya ait işyerinde 1/3/2004-26/3/2010 tarihleri arasında tasarımcı sıfatıyla aralıksız olarak çalıştığını, en son aylık net ücretinin 2.500 TL olduğunu, haklı neden olmaksızın iş akdinin feshedildiğini, bu çalışmasının Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmediğini ve işçilik alacaklarının ödenmediğini belirterek anılan tarihler arasında sigortalı olarak çalıştığının tespiti ile işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
9. Ankara 2. İş Mahkemesi, işçilik alacaklarının tahsili talepli davayı tefrik ederek ayrı bir esasa kaydetmiş, hizmet tespiti talebi açısından davaya devam etmiştir.
10. Yargılamada 13/3/2012 tarihli celsede davacı tanıkları, 11/5/2012 tarihli celsede ise başvurucunun tanıkları dinlenmiş, başvurucu 11/3/2013 tarihli dilekçesiyle bilirkişi raporu ve tanık beyanlarına karşı değerlendirmelerini dosyaya sunmuştur.
11. Mahkeme 30/4/2013 tarihli kararında, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 255. madde hükmüne göre tanıkların doğru söylemesinin asıl olduğunu, arkadaşlık, aynı işyerinde çalışma, akrabalık vesaire gibi olguların bu kanuni karineyi değiştirmeyeceğini, davalı şirketin kurucu ortaklarının A.C. ve M.C. olduğunu, davacı ile ilgili olarak davalı işverenlik tarafından kuruma bildirilmiş herhangi bir prim ödemekaydının bulunmadığını, davalı işverenlik tarafından kuruma verilen 2004/5, 2010/3 dönemini kapsayan prim belgelerinde davacının adının bulunmadığını, davacıya ait T.İ. Bankası Köroğlu şubesindeki hesap ekstresine göre Aralık 2006-Aralık 2010 döneminde davacı hesabına davalı şirket tarafından yatırılmış bir miktar bulunmadığını belirterek davacının hizmet tespiti talebini kısmen kabul etmiştir.
12. Davalı tarafın temyizi üzerine karar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 3/7/2014 tarihli kararıyla onanmıştır.
13. Onama kararı 24/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve 29/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 19/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
15. Başvurucu, şirketin İstanbul'daki ofisinde meydana gelen olay ile ilgili olarak şirket ortağı olan M.C.nin eşi ve şirket sekreterinin beyanının alınmasını talep ettiğini ancak Mahkemenin tanıklarını dinlemediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
16. Anayasa Mahkemesinin bir çok kararında adil yargılanma hakkının unsurlarından birisinin silahların eşitliği ilkesi olduğu, silahların eşitliği ilkesinin, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına geldiğini (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32), yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmektedir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
17. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada sunulan delilin geçerli olup olmadığını ve delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
18. Somut olaydayargılamada 11/5/2012 tarihli celsede, başvurucunun tanıklarının dinlendiği, tanık beyanlarına karşı başvurucunun 11/3/2013 tarihli dilekçesinde değerlendirmelerini dosyaya sunduğu, başvurucunun bu kapsamda davacının şirket ortağı M.C. ile ilişkisi olduğu, bu durumu herkese anlattığı, İstanbul'daki ofiste taşkınlık yaptığı hususlarıyla ilgili olarak M.C.nin eşi ve asistanını dinletebileceklerini belirttiği, Mahkemenin bu taleple ilgili değerlendirme yapmadan davanın kısmen kabulüne karar verdiği anlaşılmıştır.
19. Başvuruya konu somut yargılama süreci yukarıda belirtilen içtihatlar doğrultusunda incelendiğinde; ön inceleme ve tahkikat aşamalarında başvurucuya delillerini sunma ve dosyadaki delillere itiraz edebilme noktasında gerekli imkânın verildiği, uyuşmazlığın çözümü için gerekli kayıt ve belgelerin ilgili yerlerden getirtildiği, başvurucunun dinlenen tanıklarının dışında belli bir konuyla ilgili olarak başka tanık dinletme talebinde bulunduğu, bu tanık beyanlarının davanın çözümüne yarar nitelikte olup olmadığı hususu ile ilgili değerlendirme yetkisinin Mahkemeye ait olduğu, Mahkemenin başvurucunun bu talebini dosyada toplanan diğer delilleri hüküm kurmaya yeterli görmek suretiyle zımnen reddettiği anlaşılmıştır.
20. Buna göre başvurucunun tanık dinletme talebinin Mahkemece zımnen reddedilmesinin başvurucuyu yargılamada diğer tarafa göre dezavantajlı duruma düşürmediği, bu durumun silahların eşitliği ilkesi bağlamında adil yargılanma hakkının ihlal sonucunu doğurmayacağı anlaşılmıştır.
21. Açıklanan nedenlerle silahların eşitliği ilkesine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, Mahkemenin gerekçesinin dosyada ileri sürülen deliller ve maddi olguları açıklamadığını, Yargıtayın onama kararının da gerekçe içermediğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir.
24. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır.
25. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
26. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
27. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
28. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
29. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
30. Somut olayda, taraflarca dosyaya sunulan ve toplanan deliller değerlendirilmek suretiyle davanın sonucuna etki edebilecek iddia ve savunmaların gerekçeli kararda tartışılarak (bkz. § 11) davanın kısmen kabulüne karar verildiği, Yargıtay tarafından da Mahkemenin gerekçesine atıfta bulunularak hükmün onandığı anlaşılmıştır. Bu açıdan gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia
32. Başvurucu, Mahkeme kararının Yargıtayın yerleşik içtihatlarına aykırı olduğunu, bilirkişi raporunun tahmin ve yorumlara dayalı olarak hazırlandığını, hizmet tespiti davalarında bordrolu tanık dinletme kuralına aykırı hareket edilerek davacının arkadaşlarının beyanlarına itibar edildiğini, bu açıdan kararın usul ve kanuna aykırı olduğunu belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
34. Başvurucunun ihlal iddialarının, yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Somut olayda Mahkeme, başvurucu ve davalı tarafın iddia ve savunmalarını incelemiş, ilgili Kanun hükümlerini somut olay çerçevesinde değerlendirmek (bkz. § 11) suretiyle davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından hukuk kurallarının ve delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
35. Başvurucunun, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi kararının aynı konuda verdiğiönceki kararlarıyla çeliştiği, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasında, anılan Yargıtay Dairesinin daha önce verdiği kararlarla başvuru konusu davada verilen kararın hangi yönden çeliştiğine ilişkin somut, kabul edilebilir bir acıklamada bulunulmadığı, bu açıdan, buna yönelik iddiaların da esas itibariyle Derece Mahkemesince hukuk kurallarının yorumlanması, somut olaya uygulanması ve delillerin değerlendirilmesi hususuna ilişkin olduğu, nitekim dosya kapsamında belirtilen ilkeler çerçevesinde başvuru konusu olaya özgü değerlendirme yapılarak yeterli gerekçe ile sonuca ulaşıldığı anlaşılmıştır.
36. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
D. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
37.Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
39. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemeleri nezdinde açılan davalarda yargılama süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak davanın açıldığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak yargılamanın sona erdiği (Nesrin Kılıç, B. No:2013/772, 7/11/2013 § 69), yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Mehmet Salih Ayyıldız, B. No:2012/397, 17/11/2014, § 25).
40. İş mahkemeleri nezdinde görülen davalarda yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Nesrin Kılıç, § 58).
41. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda Ankara 2. İş Mahkemesinde 22/4/2010 tarihinde açılan hizmet tespiti davasında, Mahkemenin 30/4/2013 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verdiği, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 3/7/2014 tarihli onama kararıyla hükmün kesinleştiği anlaşılmıştır. Davanın hizmet tespiti ve işçilik alacağı talepli olarak açıldığı, davanın açıldığı tarihten yaklaşık 2 yıl sonra taraf tanıklarının beyanlarının alınmaya başlandığı, bu aşamadan sonra alacak talebinin dosyadan tefrik edildiği, bilirkişi raporunun ise tanık beyanlarının tespitinden yaklaşık 1 yıl sonra dosya kapsamına celbedildiği, kanun yolu aşamasının ise karar tarihinden itibaren yaklaşık 1 yıl 3 aylık sürede tamamlandığı anlaşılmıştır. Bu nedenle karmaşık niteliği bulunmayan ve başvurucunun yargılamanın uzamasında önemli bir etkisinin de tespit edilmediği başvuru konusu davada yaklaşık 4 yıl 2 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
E. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda , başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
44. Başvurucu, yeniden yargılama ve 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
45. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
46.İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç, 1.800 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 2006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. a. Silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişikin iddianın, açıkca dayanaktan yoksun olması,
b. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın, açıkca dayanaktan yoksun olması,
c. Yargıamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın, açıkça dayanaktan yoksun olması,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul süre yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 3.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç, 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Ankara 2. İş Mahkemesine (E.2010/381, K.2013/513) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.