TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ATLAS DIŞ TİCARET VE İNŞAAT LTD. ŞTİ.
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/20295)
|
|
Karar Tarihi: 19/4/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Atlas Dış
Ticaret ve İnşaat Ltd. Şti.
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Vecihi TOKUÇ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hizmet tespiti davasında kanun, usul ve yerleşik
içtihatlara aykırı karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının; esaslı
iddiaların Mahkeme ve Yargıtay kararlarında cevaplandırılmaması nedeniyle
gerekçeli karar hakkının; tanık dinlenmemesi nedeniyle silahların eşitliği
ilkesinin, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Ü.P. isimli şahıs 22/4/2010 tarihinde Ankara 2. İş Mahkemesinda açtığı davada, başvurucuya ait işyerinde
1/3/2004-26/3/2010 tarihleri arasında tasarımcı sıfatıyla aralıksız olarak
çalıştığını, en son aylık net ücretinin 2.500 TL olduğunu, haklı neden
olmaksızın iş akdinin feshedildiğini, bu çalışmasının Sosyal Güvenlik Kurumuna
bildirilmediğini ve işçilik alacaklarının ödenmediğini belirterek anılan
tarihler arasında sigortalı olarak çalıştığının tespiti ile işçilik
alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
9. Ankara 2. İş Mahkemesi, işçilik alacaklarının tahsili talepli
davayı tefrik ederek ayrı bir esasa kaydetmiş, hizmet tespiti talebi açısından
davaya devam etmiştir.
10. Yargılamada 13/3/2012 tarihli celsede davacı tanıkları,
11/5/2012 tarihli celsede ise başvurucunun tanıkları dinlenmiş, başvurucu
11/3/2013 tarihli dilekçesiyle bilirkişi raporu ve tanık beyanlarına karşı
değerlendirmelerini dosyaya sunmuştur.
11. Mahkeme 30/4/2013 tarihli kararında, 12/1/2011 tarihli ve
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 255. madde hükmüne göre tanıkların
doğru söylemesinin asıl olduğunu, arkadaşlık, aynı işyerinde çalışma, akrabalık
vesaire gibi olguların bu kanuni karineyi değiştirmeyeceğini, davalı şirketin
kurucu ortaklarının A.C. ve M.C. olduğunu, davacı ile ilgili olarak davalı
işverenlik tarafından kuruma bildirilmiş herhangi bir prim ödemekaydının
bulunmadığını, davalı işverenlik tarafından kuruma verilen 2004/5, 2010/3
dönemini kapsayan prim belgelerinde davacının adının bulunmadığını, davacıya
ait T.İ. Bankası Köroğlu şubesindeki hesap ekstresine göre Aralık 2006-Aralık
2010 döneminde davacı hesabına davalı şirket tarafından yatırılmış bir miktar
bulunmadığını belirterek davacının hizmet tespiti talebini kısmen kabul
etmiştir.
12. Davalı tarafın temyizi üzerine karar, Yargıtay 10. Hukuk
Dairesinin 3/7/2014 tarihli kararıyla onanmıştır.
13. Onama kararı 24/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş
ve 29/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 19/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Silahların Eşitliği
İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
15. Başvurucu, şirketin İstanbul'daki ofisinde meydana gelen
olay ile ilgili olarak şirket ortağı olan M.C.nin eşi
ve şirket sekreterinin beyanının alınmasını talep ettiğini ancak Mahkemenin
tanıklarını dinlemediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
16. Anayasa Mahkemesinin bir çok kararında adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisinin silahların eşitliği ilkesi olduğu, silahların
eşitliği ilkesinin, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı
koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir
duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde
dile getirme fırsatına sahip olması anlamına geldiğini (B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 32), yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil
olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmektedir (Güher Ergun ve Diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
17. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri
değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına
karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada
sunulan delilin geçerli olup olmadığını ve delil sunma ve inceleme
yöntemlerinin yasaya uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin
görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın
bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No:
2013/1213, 4/12/2013, § 27).
18. Somut olaydayargılamada 11/5/2012
tarihli celsede, başvurucunun tanıklarının dinlendiği, tanık beyanlarına karşı
başvurucunun 11/3/2013 tarihli dilekçesinde değerlendirmelerini dosyaya
sunduğu, başvurucunun bu kapsamda davacının şirket ortağı M.C. ile ilişkisi
olduğu, bu durumu herkese anlattığı, İstanbul'daki ofiste taşkınlık yaptığı
hususlarıyla ilgili olarak M.C.nin eşi ve asistanını
dinletebileceklerini belirttiği, Mahkemenin bu taleple ilgili değerlendirme
yapmadan davanın kısmen kabulüne karar verdiği anlaşılmıştır.
19. Başvuruya konu somut yargılama süreci yukarıda belirtilen
içtihatlar doğrultusunda incelendiğinde; ön inceleme ve tahkikat aşamalarında
başvurucuya delillerini sunma ve dosyadaki delillere itiraz edebilme noktasında
gerekli imkânın verildiği, uyuşmazlığın çözümü için gerekli kayıt ve belgelerin
ilgili yerlerden getirtildiği, başvurucunun dinlenen tanıklarının dışında belli
bir konuyla ilgili olarak başka tanık dinletme talebinde bulunduğu, bu tanık
beyanlarının davanın çözümüne yarar nitelikte olup olmadığı hususu ile ilgili
değerlendirme yetkisinin Mahkemeye ait olduğu, Mahkemenin başvurucunun bu
talebini dosyada toplanan diğer delilleri hüküm kurmaya yeterli görmek
suretiyle zımnen reddettiği anlaşılmıştır.
20. Buna göre başvurucunun tanık dinletme talebinin Mahkemece
zımnen reddedilmesinin başvurucuyu yargılamada diğer tarafa göre dezavantajlı
duruma düşürmediği, bu durumun silahların eşitliği ilkesi bağlamında adil
yargılanma hakkının ihlal sonucunu doğurmayacağı anlaşılmıştır.
21. Açıklanan nedenlerle silahların eşitliği ilkesine yönelik
bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, Mahkemenin gerekçesinin dosyada ileri sürülen
deliller ve maddi olguları açıklamadığını, Yargıtayın
onama kararının da gerekçe içermediğini belirterek gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça gerekçeli karar
hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte yandan Anayasa'nın 36.
maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da
dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır.
Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının
gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir.
24. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek
mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır.
25. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında
ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini
bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı
kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No:
2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
26. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır.
27. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
28. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili
olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi
veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız
bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
29. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin
kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir
atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz
merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini,
derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu
göstermesidir (Yasemin Ekşi, §
57).
30. Somut olayda, taraflarca dosyaya sunulan ve toplanan
deliller değerlendirilmek suretiyle davanın sonucuna etki edebilecek iddia ve
savunmaların gerekçeli kararda tartışılarak (bkz. § 11) davanın kısmen kabulüne
karar verildiği, Yargıtay tarafından da Mahkemenin gerekçesine atıfta
bulunularak hükmün onandığı anlaşılmıştır. Bu açıdan gerekçeli karar hakkına
yönelik bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Yargılamanın Sonucunun
Adil Olmadığına İlişkin İddia
32. Başvurucu, Mahkeme kararının Yargıtayın
yerleşik içtihatlarına aykırı olduğunu, bilirkişi raporunun tahmin ve yorumlara
dayalı olarak hazırlandığını, hizmet tespiti davalarında bordrolu tanık
dinletme kuralına aykırı hareket edilerek davacının arkadaşlarının beyanlarına
itibar edildiğini, bu açıdan kararın usul ve kanuna aykırı olduğunu belirterek
Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun
yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
34. Başvurucunun ihlal iddialarının, yukarıda belirtilen içtihat
kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Somut olayda Mahkeme, başvurucu
ve davalı tarafın iddia ve savunmalarını incelemiş, ilgili Kanun hükümlerini
somut olay çerçevesinde değerlendirmek (bkz. § 11) suretiyle davanın reddine
karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde,
iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından hukuk kurallarının ve
delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas
itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
35. Başvurucunun, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi kararının aynı
konuda verdiğiönceki kararlarıyla çeliştiği, bu
nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasında, anılan
Yargıtay Dairesinin daha önce verdiği kararlarla başvuru konusu davada verilen
kararın hangi yönden çeliştiğine ilişkin somut, kabul edilebilir bir acıklamada bulunulmadığı, bu açıdan, buna yönelik iddiaların
da esas itibariyle Derece Mahkemesince hukuk kurallarının yorumlanması, somut
olaya uygulanması ve delillerin değerlendirilmesi hususuna ilişkin olduğu,
nitekim dosya kapsamında belirtilen ilkeler çerçevesinde başvuru konusu olaya
özgü değerlendirme yapılarak yeterli gerekçe ile sonuca ulaşıldığı
anlaşılmıştır.
36. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
D. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
37.Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
39. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemeleri
nezdinde açılan davalarda yargılama süresi tespit edilirken sürenin başlangıç
tarihi olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak davanın açıldığı tarih; sürenin
sona erdiği tarih olarak yargılamanın sona erdiği (Nesrin Kılıç, B. No:2013/772, 7/11/2013 § 69), yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Mehmet Salih Ayyıldız, B.
No:2012/397, 17/11/2014, § 25).
40. İş mahkemeleri nezdinde görülen davalarda yargılama
süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve
kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki
tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Nesrin
Kılıç, § 58).
41. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda Ankara 2. İş Mahkemesinde
22/4/2010 tarihinde açılan hizmet tespiti davasında, Mahkemenin 30/4/2013
tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verdiği, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin
3/7/2014 tarihli onama kararıyla hükmün kesinleştiği anlaşılmıştır. Davanın
hizmet tespiti ve işçilik alacağı talepli olarak açıldığı, davanın açıldığı
tarihten yaklaşık 2 yıl sonra taraf tanıklarının beyanlarının alınmaya
başlandığı, bu aşamadan sonra alacak talebinin dosyadan tefrik edildiği,
bilirkişi raporunun ise tanık beyanlarının tespitinden yaklaşık 1 yıl sonra
dosya kapsamına celbedildiği, kanun yolu aşamasının
ise karar tarihinden itibaren yaklaşık 1 yıl 3 aylık sürede tamamlandığı
anlaşılmıştır. Bu nedenle karmaşık niteliği bulunmayan ve başvurucunun
yargılamanın uzamasında önemli bir etkisinin de tespit edilmediği başvuru
konusu davada yaklaşık 4 yıl 2 aylık yargılama süresinin makul olmadığı
sonucuna varmak gerekir.
42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
E. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda ,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…”
44. Başvurucu, yeniden yargılama ve 10.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
45. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
46.İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
47. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç, 1.800 TL
vekalet ücretinden oluşan toplam 2006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. a. Silahların
eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişikin
iddianın, açıkca
dayanaktan yoksun olması,
b. Gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın, açıkca dayanaktan yoksun olması,
c. Yargıamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın, açıkça dayanaktan yoksun olması,
nedenleriyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul süre
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 3.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç, 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Ankara 2. İş Mahkemesine (E.2010/381,
K.2013/513) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
19/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.