logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Gazanfer Mürşit [1.B.], B. No: 2014/20517, 19/4/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GAZANFER MÜRŞİT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/20517)

 

Karar Tarihi: 19/4/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Yakup MACİT

Başvurucu

:

Gazanfer MÜRŞİT

Vekili

:

Av. Esra DENİZ

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tapu iptali ve tescil davasında usul ve kanuna aykırı karar verilmesi ; esaslı iddiaların kararda tartışılmaması ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 24/12/2014 tarihinde yapılmıştır.

3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6.Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvuru konusu davada davacı olan R.H.S. ile başvurucunun dava konusu yeri satın aldığı şahısların murisi olan K.H.M. arasında, İstanbul ili, Şişli ilçesinde kâin, 1090 ada 11 parsel sayılı kargir fabrika binası vasfındaki taşınmazın 3/4 payı ile ilgili olarak 19/1/1998 tarihinde İstanbul 24. Noterliğinde taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapılmıştır.

9. Sözleşmeye göre R.H.S. bedel olarak 280.000 doları taksitler halinde ödemeyi, ödemenin yapılmasının ardından da K.H.M. dava konusu yerdeki 3/4 hissesini satış vaadi alacaklısına devretmeyi kabul ve taahhüt etmiş, sözleşmede belirlenen taksit ve tutarlara göre 24 adet emre muharrer senet düzenlenmiştir.

10.Sözleşmenin tarafı olan K.H.M.nin ölümü üzerine mirasçılar, satış vaadine konu dava konusu yerdeki 3/4 hisseyi, başvurucu ve D.A. isimli şahsa satmışlardır.

11. Satış vaadi alacaklısı olan R.H.S. İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesine 16/8/2006 tarihinde açtığı davada; sözleşme kapsamında borcun büyük kısmını ödediğini, ekonomik kriz üzerine kısmen yapamadığı ödemeler için K.H.M.nin icra takibi başlattığını, takip devam ederken taraflar arasında 26/2/2003 tarihinde protokol düzenlendiğini, sözleşmeye konu yerin bedelini ödediğini ancak satış vaadinde bulunanın tapuda devir yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi ödediği bedellerin de mükerreren tahsili için avukata vekalet verdiğini, tapuda devir yapılmayınca Şişli 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2004/199 sayılı dosyasında tedbir talepli dava açtığını, şahsi sorunları nedeniyle davayı takipsiz bıraktığını, satış vaadi borçlusunun mirasçılarının kendisini zarara uğratmak için hisseyi başkalarına devrettiğini, devir işleminin muvazaalı olduğunu belirterek dava konusu yerdeki 3/4 hissenin davalılar adına olan kaydının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

12. Mahkeme 9/10/2012 tarihli kararında, İstanbul 11.Asliye Hukuk Mahkemesinin (eski Şişli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi) E.2008/72 sayılı dosyasında, davacının K.H.M.nin mirasçıları aleyhine açtığı davada, davalıların murisi ile İstanbul 24. Noterliğinin 19/1/1998 tarihli satış vaadi sözleşmesi ve bu sözleşmeye ek olarak düzenlenen 26/2/2003 tarihli protokol uyarınca yüklendiği edimini yerine getirdiğini, sözleşmelerin geçerli olduğunu, satış bedellerini ödediğini belirterek icra takibine konu borçtan sorumlu olmadığının tespitini talep ettiğini, Mahkemece gayrimenkul satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan mali yükümlülüklerin ifa edilmesi için 26/2/2003 tarihinde düzenlenen protokolün geçerli olduğu belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verildiğini ve bu kararın kesinleştiğini, bu açıdan davacının dayandığı satış vaadi sözleşmesi ve ek protokolün sözleşmeyi yapanlar arasında geçerliliğini koruduğunu, davacının bu sözleşmeler gereğince edimini yerine getirerek taşınmazın satış bedelini ödediğini ve sözleşmenin diğer tarafından tescil isteme hakkının doğduğunu, hatta kısmen alacaklı olduğu hususunun da İstanbul 11.Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2008/72sayılı dosyasında sabit olduğunu, davalıların taraflar arasındaki bu durumu bilebilecek konumda olduklarını, iyi niyetli 3. kişi durumunda olduklarını söyleyebilme imkânının bulunmadığını belirterek davanın kabulüne karar vermiştir.

13. Temyiz üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 25/3/2014 tarihli kararında, Mahkemece davalıların dava konusu hisseyi temellük ederken iyi niyetli olup olmadıkları hususunda dosyadaki delillere göre değerlendirme yapılmadığını belirterek hükmü bozmuştur.

14. Davacı tarafın karar düzeltme talebi üzerine aynı Daire 22/9/2014 tarihli kararında belirttiği "..kararın gerekçesinde belirtildiği üzere davalıların kötüniyetli olduğu kanıtlandığından Dairemizce kararın onanması gerekirken maddi hata sonucu yukarıda belirtilen gerekçeyle bozulduğu bu defa yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde görülen karar düzeltme itirazlarının kabulü ilehükmün onanması gerekmiştir." şeklindeki gerekçeyle bozma kararını kaldırarak hükmü onamıştır.

15. Onama kararı 25/11/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, 24/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Mahkemenin 19/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

17. Başvurucu, Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesinin dosyada ileri sürülen delilleri ve maddi olguları açıklamadığını, gerçek dışı olduğunu belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

18. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir.

19. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır.

20. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

21. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

22. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).

23. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

24. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).

25. Somut olayda taraflarca dosyaya sunulan ve toplanan deliller değerlendirilmek suretiyle davanın sonucuna etki edebilecek tüm iddia ve savunmaların gerekçeli kararda tartışılarak davanın kabulüne karar verildiği, Yargıtay tarafından da Mahkemenin gerekçesine atıfta bulunularak hükmün onandığı anlaşılmıştır. Bu açıdan gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

26. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia

27.Başvurucu, davada beyan ve taleplerinin dikkate alınmadığını, delillerin yanlış değerlendirildiğini, hükme esas alınan Mahkeme dosyalarının içeriğinin doğru değerlendirilmediğini, talebine rağmen eski malikin davacıya gönderdiği ihtarnameler ve sözleşme edimlerinin yerine getirilip getirilmediği husularının incelenmediğini, bu konuda bilirkişi raporu aldırılmadığını, davacının yargılama süresince kötü niyet iddiasında bulunmadığını, hukuka aykırı delillere dayandığını ancak Mahkemenin bu hususları göz ardı ederek karar verdiğini belirterek Anayasa'nın 24., 35. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiği ileri sürmüştür.

28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 24.. 35. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiği iddiasının, tapu iptali ve tescil davasının koşulları açısından mahkemece yapılan değerlendirmelerin sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmış, bu nedenle iddiaların adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

29. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

30. Başvurucunun ihlal iddiaları, yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Somut olayda Mahkeme, başvurucu ve davalı tarafın iddia ve savunmalarını incelemiş, ilgili Kanun hükümlerini somut olay çerçevesinde değerlendirmek (bkz. § 11) suretiyle davanın kabulüne karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından hukuk kurallarının ve delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

31. Bunun yanında başvurucunun, eski malikin davacıya gönderdiği ihtarnameler ile sözleşme edimlerinin yerine getirilip getirilmediği hususlarının yargılamada incelenmediği, bu konuda bilirkişi raporu aldırılmadığı, bu açıdan silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği iddiasının da Mahkemece delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması kapsamında yargılamanın sonucuna yönelik olduğu anlaşılmıştır.

32. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.

C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

33.Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

35. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).

36. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

37. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesinde 16/8/2006 tarihinde açılan davada,Mahkemece davanın kabulüne karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 25/3/2014 tarihli kararıyla hükmün bozulduğu, karar düzeltme talebi üzerine aynı Dairenin 22/9/2014 tarihli kararında, 25/3/2014 tarihli bozma kararı kaldırılarak hükmün onanmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Bu nedenle karmaşık niteliği bulunmayan ve başvurucunun yargılamanın uzamasında önemli bir etkisinin de tespit edilmediği başvuru konusu davada yaklaşık 8 yıl 1 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

38. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”

40. Başvurucu, yeniden yargılama ve 1.117.982 TL maddi, 200.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

41. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

42. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 8.400 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

43. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1.  a) Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,

b) Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,

nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul süre yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 8.400 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin İstanbul 12. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2006/505, K.2012/400) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Gazanfer Mürşit [1.B.], B. No: 2014/20517, 19/4/2017, § …)
   
Başvuru Adı GAZANFER MÜRŞİT
Başvuru No 2014/20517
Başvuru Tarihi 24/12/2014
Karar Tarihi 19/4/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tapu iptali ve tescil davasında usul ve kanuna aykırı karar verilmesi ; esaslı iddiaların kararda tartışılmaması ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Gerekçeli karar hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi