TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM ARSLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/20413)
|
|
Karar Tarihi: 25/12/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim
ARSLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Suphi
BAT
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması ve tutukluluğa
ilişkin kararların doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı
olan sulh ceza hâkimliklerince verilmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının; kanuna aykırı olarak elde edilen bulguların delil olarak
kullanılması, mahkeme kararlarının idari denetime tabi tutulması, yetkisiz
soruşturma makamınca soruşturmanın yürütülmesi ve soruşturma dosyasına erişim
imkânı ile savunmanın hazırlanması için makul süre verilmemesi nedenleriyle
adil yargılanma hakkının; siyasilerin ve bir kısım medya organının birtakım
açıklama ve yorumları nedenleriyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği
iddiaları ve Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen kanun maddelerinin iptali
istemine ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Kamuoyunda 17-25 Aralık soruşturmaları
olarak bilinen soruşturmalar esnasında (anılan soruşturmalara ilişkin bilgiler
için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 30) Edirne Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube
Müdürlüğü bünyesinde yapılan -önleme amaçlı- iletişime müdahale işlemlerinin
usulsüz olduğu iddiasına ilişkin olarak başvurucunun da aralarında olduğu çok
sayıda kolluk görevlisi hakkında İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca(Başsavcılık) ceza soruşturması başlatılmıştır.
9. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında 12/11/2014 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
10. Başsavcılık 14/11/2014 tarihinde başvurucuyu tutuklanması
istemiyle İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Tutuklama talep
yazısında, başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin Edirne Emniyet
Müdürlüğünün hiyerarşik yapısı içinde altlık üstlük ilişkilerini kullanarak
yasa dışı bir örgütlenmede bir araya geldikleri, devletin istihbarat
faaliyetleri kapsamında görevlerinin sağladığı nüfuz ve güçle yasaların verdiği
yetkileri görevin gereklerine aykırı bir şekilde kullanarak amaçlarına ulaşmak
için toplumda tanınan ve kamuoyuna mal olmuş kişileri, çoğunlukla emniyet
müdürleri ve eşlerini, öğretim görevlilerini, meslek odası mensuplarını
organize suç örgütleriyle ilişkilendirmek ve bu kişilere ait bilgileri
bildikleri hâlde kişilerin gerçek kimliklerini gizlemek veya eksik ya da yanlış
bilgi vermek suretiyle içeriği itibarıyla sahte bir şekilde oluşturulmuş
belgelerle temin edilen dinleme kararlarıyla dinledikleri, böylece özel hayatın
gizliliğini ihlal ettikleri ifade edilmiş; başvurucu tarafından gerçekleştirildiği
ve suç oluşturduğu iddia edilen eylemlere ilişkin bir açıklamaya yer
verilmiştir.
11. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği 14/11/2014 tarihinde,
tutuklama talebinin reddi ile başvurucu hakkında adli kontrol tedbiri
uygulanmasına karar vermiştir.
12. Başsavcılık 14/11/2014 tarihinde, İstanbul 4. Sulh Ceza
Hâkimliğinin bu kararına itiraz etmiştir.
13. Başsavcılığın bu itirazını değerlendiren İstanbul 5. Sulh
Ceza Hâkimliği 18/11/2014 tarihinde, itirazın kabulü ile başvurucunun resmî
belgede sahtecilik suçundan tutuklanmasına ve hakkında tutuklamaya yönelik
yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir. Hâkimlik, başvurucunun da
aralarında olduğu şüpheliler yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu
sonucuna varırken soruşturma dosyalarında yer alan bilgi ve belgelere atıf
yapmış; özellikle İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliğinin tevdi raporuna,
atılı suçların işlendiği hususundaki tanık ve müşteki beyanları ile ıslak
imzalı sahte belgelerin varlığına atıfta bulunmuştur.
14. Kararda; kuvvetli suç şüphesi yönünden yapılan
değerlendirmede ayrıcabaşvurucunun da aralarında
bulunduğu şüphelilerin dinleme kararı alınması sürecinde örgütlü bir yapı
içinde uygun mahkeme seçimi konusunda birbirlerini yönlendirdikleri, ret
kararlarına rağmen aynı gerekçelerle tekrar mahkeme kararı alarak suç işlemede
iradelerini, azim ve kararlılıklarını ortaya koydukları, bu hususların tevdi
raporuyla da tespit edildiği ifade edilmiştir. Aynı kararda; şüphelilerin
Edirne Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesinde görev yaptıkları dönemde görevin
sağladığı nüfuz ve gücü, görevlerinin gereklerine aykırı bir şekilde kullanarak
toplumda tanınan ve kamuoyuna mal olmuş birçok kişi hakkında -bu kişileri suç
örgütleri ile ilişkilendirmek suretiyle- iletişim tespiti kararları aldıkları,
bu kararları alırken yargı mensuplarını da aldatacak şekilde, aleyhinde dinleme
kararı alınan kişilerin gerçek kimlik bilgilerini gizleyerek veya eksik yazarak
hatta yanlış bilgi vererek talepte bulundukları, bu kararlarla kişiler
arasındaki aleni olmayan konuşmaları amaç dışı kaydettikleri, bu kararları
alabilmek için iletişime müdahale talep formlarını yaygın, sistemli ve organize
bir şekilde sahte olarak düzenleyip kullandıkları yönündeki olgulara ve
tutuklama talep yazısında yer alan diğer tespitlere değinilmiştir.
15. Hâkimlik, tutuklama nedenlerine ilişkin olarak ise "... suçun yasada öngörülen cezasının alt ve üst
sınırı, bu suçun önemli ve ciddi sayılan suçlardan olması hasebiyle tutuklama
nedeninin varsayıldığı, CMK[Ceza Muhakemesi Kanunu]'nun 100. ve devamı
maddelerinde belirtilen tutuklama yasağı veya yargılama engeli gibi halin bulunmadğı, atılı suçlar yönünden şüphelilerin üzerine
atılı suç sayısı ve çeşitliliği dikkate alınarak alabilecekleri ceza miktarı gözönüne bulundurulduğunda kaçabilecekleri yönünde şüphe
bulunduğu, soruşturmanın henüz tamamlanmadığı, çok kapsamlı bir şekilde ve çok
yönlü olarak soruşturmanın devam ettiği, bu anlamda şüphelilerin delilleri yok
etme, gizleme,tanık ve mağdurlar üzerinde baskı
oluşturma şüphesinin bulunduğu, atılı suçlar yönünden beklenen ceza veya
güvenlik önlemi değerlendirildiğinde 'ölçülülük' ilkesi uyarınca daha hafif
koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada ve bu suçlar
ile bu şüpheliler yönünden yetersiz kalacağı ..." değerlendirmesinde
bulunmuştur.
16. Başvurucu, çıkarılan yakalama kararı üzerine İstanbul 6.
Sulh Ceza Hâkimliğinin 20/11/2014 tarihli kararıyla tutuklanmıştır.
17. Başvurucu 19/11/2014 tarihinde tutuklamaya dair İstanbul 5.
Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/11/2014 tarihli kararına itiraz etmiş, İstanbul 6.
Sulh Ceza Hâkimliğince 24/11/2014 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar
verilmiştir.
18. Başvurucu, anılan kararı 1/12/2014 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
19. Başvurucu 30/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
20. Başsavcılıkça başvurucunun da aralarında olduğu şüphelilerin
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını
engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör örgütü kurma veya yönetme, silahlı
terör örgütüne üye olma, devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal
veya askerî casusluk amacıyla temin etme, görevi kötüye kullanma, iftira, resmî
belgede sahtecilik, haberleşmenin gizliliğini ihlal etmek, kişiler arasındaki
aleni olmayan konuşmaları kaydetmek, hukuka aykırı olarak kişisel verileri
kaydetmek, hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak, özel hayatın
gizliliğini ihlal etmek suçlarını işlediklerinden bahisle cezalandırılmaları
istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
21. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2015/371 sayılı
dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
22. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir ve başvurucunun tutukluluk durumu devam etmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. İlgili hukuk için bkz.
Hikmet Kopar ve diğerleri [GK],
B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 36-47.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 25/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kanun Hükümlerinin
İptali İstemi
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu, 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 46.,
47., 48., 49., 71., 74., 83. ve 84. maddeleri ile yapılan düzenlemeler sonucu
soruşturmaya ilişkin esaslı savcılık işlemlerine karşı mahkeme güvencesinin
ortadan kaldırılmış olması nedeniyle anılan kanun değişikliklerinin Anayasa’nın
10., 19. ve 37. maddelerine aykırı olduğunu belirterek söz konusu kanun maddelerinin
iptalini talep etmiştir.
26. Bakanlık, bu iddialar hakkında başvurunun kabul
edilebilirliğine ilişkin bir görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında, yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemlerin doğrudan bireysel
başvuru konusu yapılamayacağı düzenlenmiştir. Bir yasama işleminin temel hak ve
özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda doğrudan yasama işlemi aleyhine
değil ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve
ihmallere karşı bireysel başvuru yapılabilir (Süleyman
Erte, B. No: 2013/469, 16/4/2013, § 17; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 37).
28. Somut olayda başvurucu, yasama işleminin doğrudan Anayasa’ya
aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği iddiasıyla bireysel başvuruda
bulunmuştur.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturmanın öncesinde ve
sonrasında siyasilerin soruşturmayı yönlendirici beyanlarda bulunması ve bir
kısım medya organında aleyhine gerçek dışı kampanya yürütülmesi nedenleriyle
masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık, bu iddia hakkında başvurunun kabul
edilebilirliğine ilişkin bir görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve
özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
33. Somut olayda başvuru formu ve eklerinde başvurucunun
siyasilerin ve bir kısım medya organının hangi açıklama ve yorumlarıyla
kendisinin suçlu ilan edilmesi suretiyle masumiyet karinesini ihlal ettiklerini
belirtmediği görülmektedir. Bunun yanı sıra başvurucu, masumiyet karinesini
ihlal ettiğini ileri sürdüğü siyasilere ve bir kısım medya organına yönelik
hiçbir belirleyici ya da ayırt edici ifade de kullanmamış; başvuru formunda
anılan iddialarını somut bir olgu veya olay belirtmeksizin soyut olarak dile
getirmiştir.
34. Dolayısıyla başvurucunun masumiyet karinesini ihlal ettiğini
ileri sürdüğü siyasiler ile bir kısım medya organı tarafından yapıldığı iddia
edilen açıklama ve yorumlar yönünden başvuruya konu ihlal iddialarıyla ilgili
deliller sunarak olaylara ilişkin iddialarını kanıtlama ve hangi Anayasa
hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma suretiyle hukuki
iddialarını ortaya koyma yükümlülüğünü yerine getirmediği anlaşılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesinin
ihlal edildiğine ilişkin iddialarının temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Diğer İddialar
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu; kanuna aykırı olarak elde edilen bulguların delil
olarak kabul edildiğini, kendisi tarafından yapılan tüm işlemlerin mahkeme
kararlarına dayanmasına rağmen bu kararların İçişleri Bakanlığı müfettişlerince
idari denetime tabi tutularak yaptığı işlemlerin hukuka aykırı olduğunun iddia
edildiğini, yetkisiz olan Başsavcılık tarafından hakkında soruşturma yürütüldüğünü
ifade etmiştir.
37. Başvurucu ayrıca; soruşturma dosyasına erişim imkânı ve
savunmanın hazırlanması için makul süre verilmediğini, kendisine verilen CD
içindeki bilgi ve belgelerin soruşturma dosyasındaki belgelerin tamamını içermediğini
belirterek adil yargılanma hakkının ve doğal hâkim ilkesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
38. Bakanlık, bu iddia hakkında başvurunun kabul
edilebilirliğine ilişkin bir görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
39. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
40. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
41. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
42. Somut olayda başvuruya konu yargılamanın devam ettiği tespit
edilmiştir (bkz. § 22). Bu kapsamda başvurucunun bu başlık altındaki
şikâyetlerine ilişkin hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin
bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
44. Başvurucu; somut olayda hakkındaki suç isnatları ile ilgili
olarak kuvvetli suç şüphesi ile tutuklama nedenlerinin bulunmadığını, tutuklama
ve tutuklamaya itiraz sonucu verilen kararların gerekçelerinin ilgili ve
yeterli olmadığını, bu kararlar verilirken ölçülülük ilkesinin dikkate
alınmadığını, yine bu kararlarda herhangi bir kişiselleştirmeye gidilmediğini,
kanunda belirtilmeyen bir gerekçenin tutuklamaya sebep gösterildiğini ifade
etmiştir.
45. Başvurucu ayrıca ilgili mevzuata göre önleme dinlemesi ile
ilgili bilgi ve belgelerin delil olarak kullanılamayacağını, bunların ifşasının
suç olduğunu, ifşa suçu işlenerek elde edilen belgelerin delil olarak
değerlendirildiğini, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliğinin tevdi raporunun
doğruluğu sorgulanmadan suç şüphesi açısından delil olarak kabul edildiğini
belirterek masumiyet karinesinin; adil yargılanma ile kişi hürriyeti ve
güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Bakanlık görüşünde özetle 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı
Polis Vazife ve Salâhiyetleri Kanunu'nun ek 7. maddesi gereği usulsüz dinleme
yapanlar hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
hükümlerine göre işlem yapılmasının zorunlu olduğu, soruşturma sürecinin devam
ettiği, delillerin toplanma aşamasının henüz tamamlanmadığı ve kamu davasının
açılmadığı, başvurucunun tutuklandığı suç bakımından kuvvetli suç şüphesini
gösteren delillerin ilgili sorgu tutanaklarında gösterildiği, somut soruşturma
dosyaları kapsamında çok sayıda şüpheli hakkında soruşturma yürütüldüğü,
soruşturma dosyasının birçok bilgi ve belge ihtiva ettiği ve isnat edilen
suçların çok sayıda mağduru ve müştekisinin olduğu, bunların bir kısmının
ifadelerinin henüz alınmadığı belirtilmiştir.
b. Değerlendirme
47. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
48. Başvurucun tutuklamanın hukuki olmadığına yönelik bu
bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında,
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
49. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
50. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
51. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
52. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın
kaçması, saklanması ya da kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların
bulunması, şüpheli yahut sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme
veya değiştirme, tanık, mağdur ya da başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde
tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli
şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin
bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
53. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda
dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi
ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
54. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen
hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine
tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları
dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının
gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 123,
124).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
55. Başvurucu, yürütülen bir soruşturma kapsamında 5237 sayılı
Kanun'un 204. maddesinde suç olarak düzenlenen resmî belgede sahtecilik
suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.
Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
56. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli
belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
57. Somut olayda başvurucu, resmî belgede sahtecilik suçundan
tutuklanmıştır. İstanbul 5. Sulh Ceza Mahkemesi, başvurucu hakkındaki tutuklama
kararında; soruşturma dosyası içinde mevcut deliller ile İçişleri Bakanlığı
Mülkiye Müfettişliğinin tevdi raporuna dayanarak başvurucunun da aralarında
bulunduğu şüphelilerin Edirne Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesinde görev
yaptıkları dönemde görevin sağladığı nüfuz ve gücü görevlerinin gereklerine
aykırı bir şekilde kullanarak toplumda tanınan ve kamuoyuna mal olmuş birçok
kişi hakkında -bu kişileri suç örgütleri ile ilişkilendirmek suretiyle-
iletişimin tespiti kararları aldıkları, bu kararları alırken yargı mensuplarını
da aldatacak şekilde bu kişilerden bir kısmının gerçek kimlik bilgilerini
gizledikleri veya eksik yazdıkları hatta yargı mensuplarına yanlış bilgi
verdikleri ifade edilmiştir. Kararda ayrıca; alınan bu iletişimin tespiti
kararlarıyla başvurucu ve diğer şüphelilerin kişiler arasındaki aleni olmayan
konuşmaları amaç dışı kaydettikleri, bu kararları alabilmek için iletişime
müdahale talep formlarını yaygın, sistemli ve organize bir şekilde sahte olarak
düzenledikleri ve kullandıkları belirtilmiş; bu nedenlerle başvurucunun üzerine
atılı suçu işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut
delillerin bulunduğu sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 13, 14).
58. Buna göre tutuklama kararında gösterilen delillerin suç
işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz olduğu
söylenemez.
59. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır.
60. Somut olayda Hâkimlikçe başvurucunun tutuklanmasına karar
verilirken suçun yasada öngörülen
cezasının alt ve üst sınırı, suçun önemi, 5271 sayılı Kanun'un 100. ve devamı
maddelerinde belirtilen tutuklama yasağı veya yargılama engeli gibi hâlin
bulunmaması, atılı suç yönünden başvurucunun alabileceği ceza miktarı gözönünde bulundurulduğunda kaçabileceği yönünde şüphe
bulunması, soruşturmanın henüz tamamlanmaması, çok kapsamlı bir şekilde ve çok
yönlü olarak soruşturmanın devam etmesi, başvurucuların delilleri yok etme,
gizleme, tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunması
hususlarına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 15).
61. Somut olayda, başvurucu ile birlikte birden fazla kişi
hakkında soruşturma yürütüldüğü ve soruşturmanın onlarca mağdur ve müştekisinin
bulunduğu anlaşılmış olup iddia edilen eylemlerin örgütlü bir yapı içinde
işlendiğinin de ileri sürüldüğü tespit edilmiştir. Başvurucu ve diğer
şüphelilerin örgütlü bir yapı içinde hareket ettiklerinin iddia edilmesi
karşısında bu örgütlü yapıda yer alan kişilerin yurt dışına kaçması ve yurt
dışında barınmasının diğer şüphelilere göre daha kolay olacağı açıktır.
62. Öte yandan emniyet teşkilatında polis memuru olan
başvurucunun delilleri etkileme ve değiştirme imkânının diğer kişilere göre
daha fazla olduğu da kabul edilmesi gereken bir nedendir.
63. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul 5.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle delilleri etkileme ihtimaline
ve -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine ilişkin tutuklama nedenlerinin
olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
64. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
65. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını da gözönünde tutarak başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu
söylenemez.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Sulh Ceza
Hâkimliklerinin Doğal Hâkim, Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı
Olduğuna İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
67. Başvurucu; tutuklama kararı veren sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim ilkesine aykırı olduğunu,
ayrıca hakkında soruşturma başlatılması, bu süreçte yapılan yasal düzenlemeler,
kurulan sulh ceza hâkimliklerine yapılan hâkim atamaları ve siyasi söylemler
nedeniyle bu hâkimliklerin bağımsız ve tarafsız olmadıkları yönünde yeterli
kuşkunun mevcut olduğunu iddia etmiştir.
68. Başvurucu ayrıca tutuklama kararına karşı, belli bir amaç
için kuruldukları yönünde çok sayıda emare bulunan sulh ceza hâkimliklerine
başvurulmasına mecbur ve üst dereceli mahkeme tarafından tutukluluk hâlinin
değerlendirilmesi imkânından yoksun bırakıldığını belirterek adil yargılanma
ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
69. Bakanlık görüşünde özetle doğal hâkim ilkesinin katı bir
şekilde yargılamaya konu olaylardan önce kurulmuş mahkeme olarak yorumlanması
durumunda her yeni kurulan mahkemenin -kaçınılmaz olarak- kurulduğu tarihe
kadar meydana gelen adli olayların zamanaşımı süresince tabii hâkim ilkesine
aykırı olacağı, doğal hâkim ilkesi açısından asıl önemli olanın somut olaydan
sonra salt o olaya özgü olağanüstü mahkemelerin kurulmaması olduğu, yapılan
kanun değişikliğinin gerekçesinden tüm ülke çapında koruma tedbirleri
bakımından uzmanlaşma ve standardizasyonu sağlama maksadıyla bu hâkimliklerin
kurulduğunun anlaşıldığı, atanan hâkimlerin Hâkimler ve Savcılar Kurulu
tarafından kariyer, ehliyet ve liyakatleri gözetilerek atandığı belirtilmiştir.
b. Değerlendirme
70. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim güvencesini
sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve tutukluluğa
itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten yoksun
bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine
ilişkin iddialar Anayasa Mahkemesince birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda
sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu
iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2),
B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
71. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
72. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı
olduğu iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kanun hükümlerinin iptali istemlerinin konu bakımından yetkisizliknedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Masumiyet karinesinin ihlali nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin diğer
iddiaların başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
5. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
25/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.