TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ALİ TURHAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/20484)
Karar Tarihi: 6/12/2017
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
M. Emin KUZ
Raportör
Akif YILDIRIM
Başvurucu
Ali TURHAN
Vekili
Av. Cengiz KARADAŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, mahkumiyet kararında başvurucunun daha önce beraat ettiği başka bir yargılamadan söz edilmesi, soruşturmanın genişletilmesi taleplerinin gerekçesiz olarak reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1971 doğumlu olup olayların geçtiği tarihte İzmir'de avukatlık yapmaktadır.
9. İzmir Bornova'da bulunan bir taşınmazın 1/4 hissesi A.M.B.ye, 3/4 hissesi de A.Ş.ye ait olup A.Ş.nin ölümüyle payı mirasçılara (Kazım, Ali Mustafa ve Cafer) intikal etmiştir.
10. Adli makamların belirlemesine göre anılan taşınmazda kiracı olarak oturanT., bir şekilde Kazım ve Ali Mustafa’nın nüfus cüzdanlarını ve A.Ş. için alınan veraset ilamını temin etmiş ve bu belgeleri kullanarak Bakırköy 20. Noterliğine ait düzenleme şeklinde vekâletname hazırlamıştır. Şüpheli T. ayrıca Cafer’e tarla işlerini takip edeceğini söyleyerek başvurucuyu noterden vekil tayin ettirmiştir. Daha sonra Cafer’in hissesi başvurucu tarafından sanık T.ye satılmıştır.
11. Başvurucu, süpheli T. ve diğer şüpheliler hakkında resmî belgede sahtecilik suçunu işlediği iddiasıyla İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 31/5/2004 tarihli iddianamesi ile kamu davası açılmıştır. İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 18/10/2007 tarihli kararla başvurucunun ve diğer sanıkların zincirleme şekilde resmî belgede sahtecilik suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir.
12. Başvurucu hakkındaki hüküm, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 27/2/2012 tarihli kararıyla "ek savunma hakkı tanınmadan resmi belgede sahtecilik suçunun zincirleme şekilde işlendiğinin kabul edildiği" gerekçesiyle ile bozulmuştur. Sanık T. hakkındaki hüküm ise onanmıştır.
13. Mahkeme, bozma sonrası yaptığı yargılama sonunda 6/2/2013 tarihli kararıyla başvurucunun atılı suçtan mahkûmiyetine karar vermiştir. Gerekçeli karardan, katılanların birbirini doğrulayan beyanlarının, sanıkların savunmalarının, tanıkların yeminli anlatımlarının, söz konusu vekaletnamelerin, bilirkişi raporlarının, tapudaki devir işlemlerine esas olan belgelerin, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü müfettişliğince yapılan soruşturma ve müfettiş raporunun mahkûmiyete esas alındığı görülmektedir.
14. Kararda başvurucunun (sanığın) kişilik özellikleri değerlendirilirken daha önce yargılanıp beraat ettiği bir yargılamaya da atıfta bulunulmuştur. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Sanıklar T., Ali Turhan [başvurucu] ve H. B.nin olayla doğrudan bağlantılı oldukları, katılanların anlatımları ve kendilerinin çelişkili beyanlarından açıkça anlaşılmaktadır. Kaldı ki, adı geçen bu sanıklar, B. K. isimli şahsın yine tapuda kayıtlı taşınmazının sahte belgelerle devredilmesi nedeniyle atılı suçu işledikleri iddia edilerek İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2002/255 ve Mahkememizin 2003/182 esas sayılı dosyalarında yargılanmışlardır. Her iki dosya içeriği dikkatlice incelendiğinde, dosyamıza konu edilen olayla birebir örtüşecek şekilde sahtecilik eyleminde bulunulduğu anlaşılmaktadır. Benzer olan bu olayda, dosyamızda yargılanan adı geçen sanıkların isimlerinin yer alması bir tesadüf değildir. Gerçi, sanıklardan Ali Turhan mahkememizin 2003/182 esas sayılı dosyasında sanık T. ise İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2002/255 esas sayılı dosyasında yargılandıkları sahtecilik suçundan beraat etmişlerdir. Ancak, sanık H. A. 2. Ağır Ceza Mahkemesinin anılan dosyasında sahtecilik suçundan mahkum olmuştur. Her iki dosyada sanıkların isimlerinin benzer olaylarla birlikte anılması sanıkların sahtecilik suçlarını işlemeye eğilimli olduklarını ortaya koymaktadır. (...) beraat etmiş olmaları bu gerçeği ortadan kaldırmaz. Kaldı ki, dosyamızda sanıklar[ın] ... beyanları birbirlerinin savunmalarını çürütecek şekilde ortaya konmuştur. Bu sanıkların savunmalarının birbiriyle çelişki arz etmiş olması aleyhlerine kanıt olarak mahkememizce değerlendirilmiştir.
...
Diğer taraftan, Avukat olan sanık Ali Turhan’ın kendisini hiç görmediği ve daha önceden tanışmadığı müvekkili olan ileri yaştaki katılan Cafer'[in] düşüncesini almaksızın sanık T. tarafından getirilen vekaletnameye dayanarak sanık T.ye katılanın hissesini satmış olması şeklinde ortaya konan davranış iyi niyetli olarak değerlendirilemez. Avukat olan sanık Ali Turhan’ın aşırı özen göstererek böyle bir durumda müvekkilinin düşüncesine başvurması gerekirken bundan zuhul etmesi bu sanığın diğer sanıklarla birlikte suç işleme iradesiyle hareket ettiğini ortaya koymaktadır."
15. Anılan hüküm, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 31/10/2014 tarihli kararıyla onanmıştır.
16. Söz konusu olaylardan önce başka bir şahsın yine tapuda kayıtlı taşınmazının sahte belgelerle devredildiği iddiasıyla hükümlü T., İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2002/255 ve başvurucu ise Mahkemenin E.2003/182 sayılı dosyalarında yargılanmış ve beraat etmişlerdir.
17. Başvurucu Yargıtay 11. Ceza Dairesinin kararını 30/11/2014 tarihinde öğrenmiştir.
18. Başvurucu 30/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 6/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
22. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
23. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
24. Yukarıda belirtilen ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 10 yıldan fazla sürdüğü anlaşılan yargılamanın süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkı Kapsamındaki Diğer İhlal İddiaları
1. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu, daha önce diğer sanıklarla benzer bir olayda yargılandığı davada aynı yer mahkemesince beraat kararı verildiğini, ancak beraat etmiş olmasına rağmen yargılanmış olmasının başvuruya konu mahkûmiyette aleyhinde delil olarak kullanıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının masumiyet karinesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
28. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile "adil yargılanma" hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954,15/2/2017, § 33).
29. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
30. Buna karşılık ceza davasına konu uyuşmazlığın çözümüne esas teşkil etmesi bakımından başka bir eylemden beraat etmiş olsa dahi kişinin daha önce yargılanmış olması olgusundan veya buna ilişkin karardan söz edilmesi, onun suçlu muamelesi gördüğünden ve dolayısıyla masumiyet karinesinin ihlal edildiğinden söz edebilmek bakımından yeterli değildir. Bunun için kararın gerekçesinin bütün hâlinde dikkate alınması ve nihai kararın münhasıran kişinin yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği fiillere dayanıp dayanmadığının incelenmesi gerekir (kısmen benzer yöndeki bir karar için bkz. Kürşat Eyol, § 29).
31. Somut olayda Mahkeme; başvurucunun sahtecilik suçunu işlediğini katılan anlatımlarına, çelişkili sanık savunmalarına ve tanık beyanlarına da dayandırmıştır. Mahkeme ayrıca başvurucunun kişilik özelliklerini değerlendirirken daha önce beraat ettiği yargılamaya da atıfta bulunmuştur. Daha önce diğer sanıklarla birlikte yargılanmış olmasını, başvurucunun "sahtecilik suç[unu] işlemeye eğilimli" bir kişiliğe sahip olduğunun göstergesi olarak kabul etmiştir.
32. Ancak kararın gerekçesi bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde mahkûmiyetin salt başvurucunun yargılandığı ve sonuçta beraat ettiği yargılamaya dayandırılmadığı anlaşılmaktadır (bkz. §§ 13, 14). Gerekçede, başvurucunun kişilik özelliklerinin tespitine esas teşkil etmesi bakımından daha önce yargılanmış olması olgusundan, diğer sanıklarla ilişkisi bağlamında da buna ilişkin karardan söz edildiği ve başvurucuya önceki yargılamaya ilişkin olarak suçlu muamelesi yapılmadığı görülmektedir. Diğer bir ifadeyle başvurucunun önceki yargılamaya konu eylemleri işlediği ve "suçlu" olduğu inancı yansıtılmamıştır. Ancak daha önce beraatle sonuçlanmış bir yargılamaya -başvurucunun kişilik özelliklerinin tespiti bakımından dahi olsa- atıfta bulunulması somut olayın özel koşullarında bir özensizliği ifade etmektedir. Sonuç olarak gerekçeye bir bütün olarak bakıldığında masumiyet karinesine yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
33. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucu, soruşturmanın genişletilmesine yönelik taleplerinin Mahkemece gerekçesiz olarak reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 47. maddesinin (3),48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği, buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
36. Somut olayda başvurucu, ihlal iddialarını soyut ve genel ifadelerle ileri sürmüş; hangi sebeplerle ve hangi hususlara ilişkin olarak soruşturmanın genişletilmesi talebinde bulunduğuna veya Mahkemenin bu taleplerle ilgili olarak hangi tarihte ve ne şekilde karar verdiğine dair Anayasa Mahkemesine açıklamada bulunmamıştır. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların tememlendirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia
38. Başvurucu; atılı suçu işlediğine dair hiçbir somut delil bulunmadığı hâlde yalnızca soyut beyanlara dayalı olarak hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğunu, bu sebeple adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden ve bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
40. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
41. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
42. 6216 sayılı Kanun'un50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
43. Başvurucu, miktar belirtmeksizin manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
44. Başvuruda, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
45. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2012/139, K.2013/35) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.