TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULLAH TOPÇU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/8868)
|
|
Karar Tarihi: 19/4/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Akif
YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Abdullah
TOPÇU
|
Vekili
|
:
|
Av. Nezahat PAŞA BAYRAKTAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama ve tutuklamanın devamına ilişkin
kararlarda matbu gerekçelere yer verilmesi, gözaltına alınırken yasal hakların
hatırlatılmaması, derhâl müdafi tayin edilmemesi ve soruşturma dosyasına
erişimin kısıtlanması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; son
çare olarak başvurulması gereken iletişimin dinlenilmesi tedbirine koşulları
oluşmaksızın başvurulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin; yargılamanın
kanuni hâkim güvencesine aykırı yürütülmesi, değerlendirme aşamasında
iddianamenin tebliğ edilmemesi, duruşmaların bir kısmının kapalı yapılması,
hukuka aykırı delillerin mahkûmiyete esas alınması, beyanları belirleyici
nitelikte olan tanığın duruşmada sorgulanmaması, Yargıtaydaki
incelemenin duruşmasız yapılması, temyiz incelemesinin etkin yapılamaması ve
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma
hakkının; ceza mahkûmiyeti dışında velayet, vesayet ve benzeri medeni haklara
ilişkin ehliyetin sınırlanması nedeniyle özel hayata saygı hakkının; etnik
kökenden dolayı ayrımcılığa maruz kalınması nedeniyle kanun önünde eşitlik
ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı)
silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yapılan soruşturma kapsamında 6/1/2009
tarihinde başvurucunun evinde arama yapılmıştır. Başvurucu, aynı tarihte
gözaltına alınmış ve 9/1/2009 tarihinde Manisa 2. Sulh Ceza Mahkemesinin
2009/11 Sorgu sayılı kararıyla tutuklanmıştır. Tutuklama kararına yapılan
itiraz 19/1/2009 tarihinde reddedilmiştir.
10. İddiasına göre başvurucu, gözaltına alınırken kendisine
hakları hatırlatılmamış ve yöneltilen suçlamalar bildirilmeden Emniyet
Müdürlüğüne götürülmüş; müdafi yardımından yararlanma hakkını gözaltındayken
ancak iki gün sonra kullanabilmiştir. Ancak başvuru dosyasında bu konuda
herhangi bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır.
11. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile
görevli) 2009/1 Değişik İş sayılı kararıyla soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlanmasına karar verilmiştir.
12. Cumhuriyet Başsavcılığının 12/3/2009 tarihli iddianamesi ile
başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan İzmir 8. Ağır Ceza
Mahkemesine (CMK 250. madde ile görevli) kamu davası açılmıştır. Mahkeme,
başvurucunun 17/9/2009 tarihinde tahliyesine karar vermiştir.
13. 2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun'un 2/7/2012 tarihinde
yürürlüğe girmesiyle kamuoyunda “özel yetkili” olarak adlandırılan mahkemeler
kapatılmıştır. Anılan Kanun’un geçici 2. maddesinin (4) numaralı fıkrasında bu
mahkemelerde açılmış olan davalara kesin hükümle sonuçlandırılıncaya kadar aynı
mahkemelerce bakılmaya devam olunacağı, bu davalarda yetkisizlik veya
görevsizlik kararı verilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
14. Mahkemenin 12/12/2012 tarihli kararı ile başvurucunun müsnet suçtan mahkûmiyetine ve tutuklamaya yönelik yakalama
emri çıkarılmasına karar verilmiştir. Yakalama kararına yönelik itiraz, İzmir
10. Ağır Ceza Mahkemesince 11/1/2013 reddedilmiştir.
15. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
"YAZILI KANITLAR :
İletişim tespit tutanakları, gizli izleme
tutanakları, arama, yakalama tutanakları, emanet makbuzları, ekspertiz raporu,
CD izleme tutanağı, bilirkişi raporu, YDGH (Yurtsever Demokratik Gençlik
Hareketi) ile ilgili olarak Diyarbakır CMK. 250. madde ile görevli C.Başsavcılığınca düzenlenen iddianame
ve bu iddianameyle Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesine açılan kamu davasının
duruşma oturum tutanakları ile YDGH'nin yapılanması
ve sorumluları hakkındaki R. S.nin ifadeleri ile
dosyalarda mevcut tüm tutanak ve belgeler kanıt olarak değerlendirilmiştir.
MAHKEMEMİZİN KABULÜ VE GEREKÇE:
Yasadışı silahlı PKK/KONGRA-GEL terör
örgütünün gençlik örgütlenmesi olan YDGH'ye yönelik
gerçekleştirilen operasyonlarda Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketinin
deşifre olması nedeniyle, çalışmalarını legal bir görünüm altında sürdürme ve
operasyonlara karşı koruyucu bir tedbir olması amacıyla, 01-03 Haziran 2008
tarihinde Diyarbakır ilinde yapılan kongresinden sonra YDGH'nin,
Demokratik Toplum Partisi içerisinde bağımsız olarak YDGM (Yurtsever Demokratik
Gençlik Meclisi) adı altında faaliyetlerini sürdürmesi kararı alarak isim
değişikliğine gittiği, yeni oluşturulan gençlik yapılanması YDGM'in
aslında ayrı bir oluşum olduğu, ancak görünüm itibarıyla yasal bir parti olan DTP'nin gençlik örgütlenmesi şeklinde gösterilmeye
çalışıldığı, bunun da yapılan eylemlerinin PKK/KONGRA-GEL terör örgütü ile
irtibatlandırılmasının engellemeye yönelik olduğu, YDGM içinde faaliyet
gösteren gençlere yönelik olarak terör örgütünün görüşleri doğrultusunda
faaliyet gösteren F... haber ajansının resmi internet sitesinde ve birçok
internet sitesi ile ve terör örgütüne ait basın organlarında Türk Silahlı
Kuvvetleri tarafından PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne yönelik sınır ötesi ve yurt
içinde yapılan operasyonların protesto edilmesi için terör örgütü yöneticileri
tarafından serhildan (ayaklanma-başkaldırı) türü
eylem çağrıları yapıldığı, yapılan bu eylem çağrıları doğrultusunda, kamu kurum
ve kuruluşlarına ait bina, tesis ve araçlarına yönelik molotof
kokteyl atılması, korsan gösteri düzenlenmesi, barikat kurularak yolun trafiğe
kapatılması, PKK/KONGRA-GEL terör örgütü ve elebaşı lehinde slogan atılması,
olaya müdahale eden güvenlik güçlerine ve araçlarına taşlı sopalı saldırıda
bulunulması yönünde çağrılar yapıldığı;
YDGH (Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketi)
ile ilgili olarak Diyarbakır CMK 250. madde ile görevli C.Başsavcılığınca düzenlenen iddianame ve bu
iddianameyle Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesine açılan kamu davasının duruşma
oturum tutanakları ile YDGH'nin yapılanması ve
sorumluları hakkındaki R. S.nin ifadelerinin dosyaya getirtildiği;
Bu kapsamda PKK/KONGRA GEL terör örgütünün
yurt içerisindeki faaliyetlerini tek çatı altında toplayarak organize etmek
amacıyla faaliyete geçirilen KCK (Kürdistan Demokratik Topluluğu)'nun alt yapılanması olan YDGM'nin
Ege ve Akdeniz bölgelerinde sorumlu düzeyde faaliyet yürütmek üzere
görevlendirilen, A. K., P. U. ve H. A.nın
Manisa ili ve ilçelerinde örgütlenme faaliyetlerinde bulundukları ve sanıklara
görevlendirilme ve eylemler yönünde talimatlar verdikleri anlaşılmıştır.
Olaylarla ilgili 22/07/2009 ve 26/07/2010
tarihli bilirkişi raporları aldırılmış, bilirkişi raporunda;
Sanık Abdullah Topçu'nun
[başvurucu] 26/10/2008 tarihinde Manisa ilinde meydana gelen gösteride terör örgütü
lideri Abdullah Öcalan'ın posterini taşıyarak "yaşasın başkan Apo, PKK halktır halk burada" şeklinde poster
taşıyarak slogan attığı,
Sanık S. R. K.nın 26/10/2008 tarihinde Manisa ilinde meydana
gelen gösteride taş atarken görüntülendiği belirtilmiştir.
...
Sanığın [başvurucu] 26/10/2008
tarihinde terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın hükümlü olarak bulunduğu
cezaevinde fiziki işkenceye bırakıldığı iddiasını gündeme getiren
PKK/KONGRE-GEL terör örgütünün eylem çağrıları üzerine Manisa ili Fevzi Çakmak
Mahallesinde düzenlenen gösteriye katıldığı, meydana gelen gösteride terör
örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın posterini taşıyarak ‘‘yaşasın başkan Apo, PKK halktır halk
burada’’ şeklinde poster taşıyarak slogan attığı,
Sanığın [başvurucu] KCK il sorumlusu olan S. A.ile
birlikte hareket ettiği ve 29.05.2008 tarihinde yaptığı görüşmeden de
anlaşılacağı üzere Diyarbakır ilinde düzenlenecek olan PKK/KONGARA-GEL terör örgütününgençlik yapılanması olan YDG-M (Yurtsever Genclik Meclisi) toplantısı için önceden aralarında
değerlendirme yapmak üzere “kimin gideceği, nasıl gidileceği” hususlarında
görüşmeler yapması,sanık Abdullah’ın aldığı
talimatları diğer sanıklar ve örgüt üyelerine iletmesi, örgütün yaptığı çağrı
üzerine yapılacak olan toplantılara tape kayıtlarına
yansıyan görüşmelerinden de anlaşılacağı üzere katılımlarını sağlanması için
görüşmeler yapması, bilirkişi raporuyla da tespit edilen görüntülerden de
anlaşılacağı üzere örgütün çağrısı üzerine yapılan gösterilerde slogan atarak
örgüt liderinin posterini taşıması,gerek olaylar
öncesi tape kayıtlarına yansıyan görüşmelerinde ve
gerekse gösteriler esnasındakatıldığı gösteride
omzuna çıktığı göstericinin omzundan gösteriye katılan kalabalığı yönlendirmeye
çalışmasından diğer sanık ifadeleri ve tüm dosya kapsamından anlaşılmış ve
açığa çıkmış olmakla sanığın terör örgütünün üyesi olduğu yönünde karar vermek
gerekmiştir."
16. Başvurucunun yakalanıp yakalanmadığına ilişkin bireysel
başvuru dosyasında bir bilgi/belge yer almamaktadır.
17. Başvurucunun temyizi üzerine anılan karar, Yargıtay 9. Ceza
Dairesinin 19/3/2014 tarihli ilamıyla onanmıştır.
18. Nihai kararı başvurucu23/5/2014 tarihinde öğrenmiştir.
19. Başvurucu 10/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314.
maddesi şöyledir:
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silâhlı
örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.”
21. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
“Tanıklıktan çekinme” kenar
başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
“(1) Aşağıdaki kimseler
tanıklıktan çekinebilir:
…
c) Şüpheli veya sanığın kan hısımlığından veya
kayın hısımlığından üstsoy veya altsoyu.
…”
22. 5271 sayılı Kanun’un olay tarihinde yürürlükte bulunduğu
hâliyle “İletişimin tespiti, dinlenmesi ve
kayda alınması” kenar başlıklı 135. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“(1) (Değişik birinci
cümle: 25/5/2005 – 5353/17 md.) Bir suç dolayısıyla
yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması
durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet
savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi
tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri
değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve
hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir.
Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir
Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
(2) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan
çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma
gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl
yok edilir.
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen
kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği,
iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite
imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en
çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. (Ek cümle:
25/5/2005 – 5353/17 md.) Ancak, örgütün faaliyeti
çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi halinde, hâkim
bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar
verebilir."
23. 5271 sayılı Kanun’un olay tarihinde yürürlükte bulunan “Soruşturma” kenar başlıklı 251. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“250 nci Madde kapsamına giren
suçların soruşturması ve kovuşturması sırasında Cumhuriyet savcıları, hâkim
tarafından verilmesi gerekli kararları, varsa Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca bu işlerle görevlendirilen ağır ceza mahkemesi üyesinden, aksi halde
yetkili adlî yargı hâkimlerinden isteyebilirler.”
24. 5271 sayılı Kanun’un “Delilleri
takdir yetkisi” kenar başlıklı 217. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Yüklenen suç, hukuka
uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 19/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Gözaltı ve Tutukluluğa İlişkin Şikâyetler
Yönünden
26. Başvurucu; hakkında usulüne uygun olarak verilmiş yakalama
kararı olmamasına rağmen yakalanıp gözaltına alındığını, yakalama sırasında
derhâl haklarının hatırlatılmadığını, soruşturma dosyasına erişimleri
kısıtlandığı için yakalama nedenlerine, yöneltilen suçlamalara, yakalama ve
gözaltına alma işlemlerine dayanak belgelerin kendisine bildirilmediğini,
süresi içinde yetkili hâkim önüne çıkarılmadığını, tutukluluk durumunun
periyodik incelemesinin dosya üzerinden yapıldığını, tutukluluğun
değerlendirilmesine dair kararların, Cumhuriyet savcısının görüşlerinin
kendisine bildirilmediğini ve bu kararlara karşı itiraz imkânının kendisine
tanınmadığını, dayanılan somut olay ve deliller açıklanmaksızın gerekçesiz
şekilde tutuklama ve tutukluluğun devamına karar verildiğini, gerçek bir hukuki
denetim yapılmadığını, tutukluluk süresinin makul olmadığını, tutukluluk
hâlinin devamına karşı itirazlarının etkili bir şekilde incelenmediğini,
tutukluluğun devamına yönelik kararların duruşmasız olarak dosya üzerinden
verildiğini, kendisinin ve müdafiinin bu kararlar
verilirken dinlenmediğini ileri sürmüştür.
27. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü
başvurulara ilişkin olarak birçok kararında “zaman bakımından yetkisi”yle ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre
23/9/2012 tarihinden önce verilen bir kararla sona eren tutukluluk veya gözaltı
durumuna ilişkin başvuruların zaman bakımından yetkisi dışında kaldığı kabul
edilmiştir (Osman Büyüksu,
B. No: 2013/5512, 3/4/2014, §§ 20-24; Ali
Öksüz, B. No: 2013/6065, 3/4/2014, §§ 20-23; Cevdet Genç, B. No: 2012/142, 9/1/2014, §§
24-29). Bu ilkeler temelinde yapılan değerlendirmede başvurucunun gözaltı ve
tutukluluk hâli, tahliye kararı verildiği 17/9/2009 tarihinde sona ermiş
olduğundan başvurunun bu kısmının zaman
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
28. Dosyaya erişimin kısıtlanmasına yönelik karara itiraz edilip
edilmediği, edilmiş ise sonucunun ne olduğu dosyadan anlaşılmamaktadır. Bununla
birlikte anılan karara yönelik şikâyet, 6/1/2009 ile 12/3/2009 tarihleri
arasında gerçekleştirilen işlemlere ilişkin olup bu tarihlerin Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önceye ait olması
nedeniyle başvurunun bu kısmı hakkında da
zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemezlik kararı
verilmesi gerekir (Benzer yönde bkz. Abdulvahap Aydemir ve Yusuf Candemir, B. No:
2013/7349, 1/12/2015, §§ 34-37).
2. Yakalama Emrine
İlişkin Şikâyetler Yönünden
29. Başvurucu ayrıca salıverildikten sonra hakkında yeni bir
delil elde edilmediği hâlde hükümle birlikte hakkında tutuklanmaya yönelik
yakalama emri çıkarılmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal ettiğini
ileri sürmüştür.
30. Yakalama emirlerinin infaz edilmediği dönemde temel hak ve
hürriyetlere yönelik bazı etkileri bulunsa da bu dönemde henüz kişilerin
fiziksel özgürlükleri maddi olarak kısıtlanmamış olduğundan söz konusu
etkilerin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale olarak
nitelendirilmesi mümkün değildir (Galip Öğüt
[GK], B. No:
2014/5863, 1/3/2017, § 41).
31. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddiasına ilişkin olarak
bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
B. Özel Hayata Saygı
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucu; Mahkemece 5237 sayılı Kanun’un 53. maddesinin
(1), (2) ve (3) numaralı fıkralarının uygulanmasına dair kararla ceza
mahkûmiyeti dışında velayet, vesayet ve benzeri medeni haklara ilişkin
ehliyetinin sınırlanmasının Anayasa’nın 20. maddesini ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı,
48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) 59. maddesinin ilgili fıkraları
uyarınca başvurucunun başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama,
dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama,
bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal
edildiğini ve buna ilişkin gerekçelerle delilleri sunma yükümlülüğü
bulunmaktadır (S.S.A., B. No:
2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir,
B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
34. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa
Mahkemesince, başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir.
35. Başvurucu, ceza mahkûmiyetine ek olarak uygulanmasına karar
verilen hak yoksunlukları kapsamında medeni haklara ilişkin ehliyetinin
sınırlanmasının Anayasa’nın 20. maddesini ihlal ettiğini ileri sürmüş ise de
anılan sınırlamaların özel hayata saygı hakkını nasıl ihlal ettiğine ilişkin
herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Bu bağlamda ihlal iddiası ve bu iddianın
temelindeki olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan
başvurucunun iddiasını kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
36. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. İletişimin Dinlenmesi
Kararlarına İlişkin İddialar
37. Başvurucu; yakın akrabalarıyla yaptığı telefon
görüşmelerinin dinlendiğini, yasak delil niteliğindeki bu kayıtların dosyadan
çıkarılmadığını, son çare olarak başvurulması gereken iletişimin dinlenilmesi
tedbirine koşulları oluşmaksızın başvurulduğunu, özel hayatına müdahalede
bulunulduğunu, bu nedenle haberleşme özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Başvurucunun başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını
açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını
kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle
ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü
bulunmaktadır (Veli Özdemir, §§
19, 20). Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesince
başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez olduğuna
karar verilebilir.
39. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak
ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğini
başvuru dilekçesine ekleme sorumluluğu başvurucuya ait olmasına rağmen diğer
delil elde etme yöntemleri kullanılmaksızın iletişimin dinlenmesi tedbirine
başvurulduğu ve yasak delil niteliğinde olan yakın akraba görüşmelerinin hükme
esas alındığı yönündeki iddiaların genel ve soyut biçimde ileri sürüldüğü
anlaşılmaktadır. Başvurucu, hangi yakın akrabalarıyla yaptığı görüşmelerin
kayda alındığına veya kararda kullanıldığına dair somut bir örnek belirtmemiştir.
Diğer yandan başvurucu tarafından telefon dinlemesinin usulsüz olduğu ve
dinleme süresinin bir yıla yakın olduğu soyut şekilde belirtilmiş olup buna
ilişkin Anayasa Mahkemesine bir bilgi ya da kanıt sunulmamıştır.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
ihlal iddialarının başvurucu tarafından kanıtlanamamış olması nedeniyle
başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Ayrımcılığa Maruz
Kalındığına İlişkin İddia
41. Başvurucu; Kürt kökenli olması nedeniyle ve siyasi
düşüncelerle hakkındaki yargılamanın farklı standartlara göre yürütüldüğünü,
hukuka aykırı delillere göre karar verildiğini, terör suçu nedeniyle hakkında
farklı bir infaz rejiminin uygulanacağını, bu çerçevede eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
42. Anayasa'nın "Kanun
önünde eşitlik" kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar."
43. Ayrımcılık iddiasının ciddi olduğunun kabul edilebilmesi
için başvurucunun kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele
ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılık bulunduğunu, bu
farklılığın meşru olmayan ve salt ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayırımcı
temellere dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir.
44. Başvurucu; yargılama standartları ve infaz rejimi bakımından
ayrımcılığa tabi tutulduğunu dile getirmekle birlikte Kürt kökenli olması
haricinde kendisi ile aynı koşullara sahip olan hangi sanık veya hükümlülere,
hangi surette, farklı muamelede bulunulduğuna dair herhangi bir açıklama
sunmamıştır.
45. İhlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına
ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun iddiasını kanıtlayamadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
46. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Kanuni Hâkim
Güvencesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
47. Başvurucu; 5271 sayılı Kanun'un 250. maddesi ile görevli
mahkemenin özel statülü olarak kurulmasının adil yargılanma hakkı ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (Sözleşme) tanınan birçok hakkı ortadan
kaldırdığını, devlet güvenlik mahkemelerinin
(DGM) sadece adlarının değiştiğini, bu mahkemelerin özel statülerini
yeni kanunda da aynen koruduğunu, DGM’lerin tarafsız olmadıklarını, adil
yargılama yapmadıklarını, bu mahkemelerin kuruluşlarının Sözleşme ile koruma
altına alınan hakları ihlal ettiğine dair sayısız Anayasa Mahkemesi ve Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararının mevcut olduğunu, devlete karşı işlenen
veya örgütlü suçlar için ayrı statüye sahip mahkemeler kurulmasının ve
kendisinin bu mahkemede yargılanmasının kanuni hâkim güvencesine aykırı
olduğunu, kaldırılmalarına rağmen bu mahkemelerin yargılama yapma yetkilerinin
devam ettirildiğini, bu çerçevede Anayasa’nın 37. maddesinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
48. Başvurucunun başvuru konusu olaylara ilişkin iddialarını
açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair hukuki iddialarını
kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan hangisinin hangi nedenle
ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve delilleri sunma yükümlülüğü
bulunmaktadır (S.S.A., § 38; Veli Özdemir, §§ 19, 20).
49. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa
Mahkemesince başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir.
50. Başvurucu, ihlal iddiasını salt 5271 sayılı Kanun'un 250.
maddesi ile görevli mahkemenin özel statülü olarak kurulmasına ve DGM’lerin
uzantısı olduğu iddiasına dayandırmış ve anılan Mahkemenin "adil yargılanma hakkı ve Sözleşme'nin tanıdığı çoğu
hakkı ... ortadan kaldırdığı" iddiasını temellendirmemiştir.
Bir başka ifadeyle Mahkemenin hangi somut özelliğinin adil yargılanma hakkını
ihlal ettiği konusunda bir açıklamada bulunmamıştır. Bu nedenle ihlal iddiası
ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda
bulunmayan başvurucunun iddiasını kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
51. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Değerlendirme
Aşamasında İddianamenin Tebliğ Edilmediğine İlişkin İddia
52. Başvurucu; değerlendirilmesi ve kabulü sürecinde
iddianamenin kendisine tebliğ edilmediğini, kendisine iddianameye itiraz hakkı
tanınmadığını ileri sürmüştür.
53. Bakanlık görüş yazısında başvurucunun bu iddiasının kabul
edilebilirliği konusunda görüş bildirilmemiştir.
54. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
55. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. …”
56. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
22).
57. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının
karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu
konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme kapsamı
dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
58. 5271 sayılı Kanun'un "İddianamenin
iadesi" kenar başlıklı 174. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
iddianamenin, iddianame ve soruşturma evrakının mahkemeye verildiği tarihten
itibaren en geç on beş gün içinde eksik veya hatalı noktalar belirtilmek
suretiyle Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verilebileceği
belirtilmiştir. Anılan maddenin (3) numaralı fıkrasına göre de belirtilen süre
sonunda iade edilmeyen iddianame kabul edilmiş sayılır. Öte yandan anılan
Kanun'un 191. maddesinin (1) numaralı fıkrasında duruşmanın başladığının,
iddianamenin kabulü kararı okunarak açıklanacağı belirtilmiştir. Bu itibarla
5271 sayılı Kanun'da, kabulü aşamasında "iddianame"nin
veya kabul edildikten sonra "iddianamenin kabulü kararı"nın
taraflara tebliği için bir usul belirlenmemiştir. Ayrıca iddianamenin kabulüne
itiraz mümkün değildir. (Abdulvahap Aydemir ve Yusuf Candemir, § 77).
59. İddianamenin değerlendirilmesi sürecindeki incelemenin
konusu, "iddianame"nin bizatihi kendisi
olup "cezai alanda ... yöneltilen suçlamaların esası konusunda"
herhangi bir inceleme yapılmamaktadır. Diğer taraftan adil yargılanma hakkı
bireylere kovuşturulmamayı isteme gibi bir hak da sağlamamaktadır (Abdulvahap Aydemir ve Yusuf Candemir, § 78).
60. Bu nedenle iddianamenin değerlendirilmesi prosedürüne
ilişkin iddiaların konusunun Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının
kapsamı dışında yer aldığının kabulü gerekir.
61. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Duruşmalı Yargılama Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
62. Başvurucu; Yargıtay 9. Ceza Dairesinin temyiz incelemesini duruşmalı
yapmaması nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığını, bu sebeple adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
63. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, ilk derece
mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun
yolu incelemesinin dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının
ihlalinden söz edilemeyeceğine karar vermiştir (Nevruz Bozkurt, B.
No: 2013/664, 17/9/2013, § 32; Ali İlhan
Bayar, B. No: 2013/725, 19/11/2014, §§ 44-46).
64. Somut olayda başvurucu, İlk Derece Mahkemesinde duruşmalı
olarak yargılandığından temyiz incelemesi sırasında ayrıca duruşma
yapılmamasının duruşmalı yargılama hakkına aykırılık oluşturmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
65. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Temyiz İncelemesinin
Hakkaniyete Uygun Yapılmadığına İlişkin İddia
66. Başvurucu; temyiz incelemesi yapan Yargıtay Dairesinin,
tetkik hâkiminin incelemesine göre ve onun hazırladığı rapor üzerinden bir
değerlendirme yaptığını, anılan Dairenin etkin ve tarafsız bir inceleme
yapmadığını ve dosyayı incelemeden karar verdiğini ileri sürmüştür.
67. Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının
bir unsuru olan silahların eşitliği ilkesi, davanın tarafları arasındaki
çelişmeli yargıyı güvence altına almakta olup bu ilke, mahkemenin iç işleyişine
ilişkin usuller yönünden uygulanamaz (Muharrem
Keserci, B. No: 2012/575, 8/5/2014, § 52).
68. Yargıtay Tetkik Hâkimi tarafından İzmir 8. Ağır Ceza
Mahkemesi dosyası ve kararı incelenerek rapor hazırlanmış, Yargıtay Daire
Başkanı ve Üyelerine sunulmuştur. Tetkik Hâkiminin raporu dinlendikten sonra
Daire Başkanı ve Üyeler tarafından hükümonanmıştır.
Mevcut davada, Tetkik Hâkiminin ön yargılı davranmasına neden olacak rapor
sunduğunu veya Dairenin etkin ve tarafsız bir değerlendirme yapmadan karar
verdiğini gösteren herhangi bir somut bilgi ya da kanıt da bulunmamaktadır.
69. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Tanık Sorgulama
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
70. Başvurucu; mahkûmiyet açısından dayanılan tek delil olan
itirafçı R.S.ninbeyanlarının
duruşmada tespit edilmediğini, bu sebeple onu sorgulayamadığını belirterek
Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
71.Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara
ilişkin olarak birçok kararında “tanık sorgulama hakkı”yla
ilgili ilkeleri belirlemiştir. Buna göre bir ceza yargılamasında sanığın
aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme, lehine olan tanıkların da
aleyhine olan tanıklarla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve
dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı vardır. Sanığın hakkında
gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru yöneltebilmesi,
onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip
olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi için gereklidir. Ancak
başvurucuların tanıklara soru sorabilmesi, onlarla yüzleşebilmeleri mutlak bir
hak değildir. Makul gerekçelerle getirilen kısıtlamalar, kimi zaman
başvurucunun iddia tanıklarına soru sorabilme ve onlarla yüzleşme imkânını da
ortadan kaldırabilmektedir. Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya
belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya
sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere
dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36. maddesindeki güvencelerle
bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila
Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Az. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§
46-67; Levent Yanlık, B.No: 2013/1189, 18/11/2015, §§
67-77; İsmet Özkorul,
B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§44, 45).
72. Somut olayda tanık R.S., Yurtsever Demokratik Gençlik
Meclisi (YDGM) ile ilgili beyanlarda bulunmuştur. Diğer bir ifadeyle tanık
anlatımlarının Mahkemenin dayanak aldığı olgulardan sınırlı bir parçaya işaret
ettiği, beyanlarda doğrudan başvurucuyu hedef alan ve başvurucunun Mahkemece
silahlı terör örgütünün gençlik yapılanması olarak kabul edilen YDGM ile bire
bir irtibata geçip organik bağ kurduğuna veya anılan örgütün üyesi olduğuna
ilişkin bir ifadenin bulunmadığı görülmektedir. Mahkûmiyet hükmü, esas olarak
duruşmada başvurucu ve müdafiinin huzurunda
tartışılmış; iletişimin dinlenmesi, gizli izleme, arama ve yakalama
tutanaklarına, ekspertiz raporuna, CD izleme tutanağına ve bilirkişi raporuna
dayandırılmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmünün
duruşmada sorgulanma imkânı bulunamayan tanık beyanlarına dayandırıldığı
söylenemez. Diğer taraftan başvurucunun anılan tanığın huzurda dinlenilmesine
yönelik bir talebinin bulunduğuna ilişkin bir bulguya da rastlanmamıştır.
73. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
6. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
74. Başvurucu, Mahkeme kararında savunmaya neden itibar
edilmediğinin açıklanmadığını ve kararın gerekçeli olmadığını ileri sürmüştür.
75. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça gerekçeli karar
hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine
"adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar
hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir.
76. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır.
77. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No:
2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı
yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya
aynı atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından
yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No:
2013/5486, 4/12/2013, § 57).
78. Somut olayda yapılan açık yargılama sonunda tarafların
davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışılarak
verilen kararda, hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu
anlaşılmaktadır. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararın gösterilen
gerekçe ve karar sonucunu uygun bulduğu dikkate alındığında gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğinden bahsedilemez.
79. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
7. Aleni Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
80. Başvurucu; yargılamanın bir bölümünün aleni yapılmadığını,
duruşmaları basının takip etmesinin engellendiğini ileri sürmüştür.
81. Bakanlık görüş yazısında, Sözleşme’nin 6. maddesinin aleni
yargılanma hakkını da içerdiği ancak bazı durumlarda duruşmaların dava
süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak
sürdürülebileceği, başvuru konusu yargılama açısından da Mahkemenin
başvurucunun on sekiz yaşını ikmal etmesiyle kapalılık kararını kaldırdığı
belirtilmiştir.
82. Anayasa’nın 36. maddesinde açıkça aleni yargılanma hakkından
söz edilmemekle birlikte adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden biri
olan bu hak esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da zımni bir unsuru olup ayrıca duruşmaların herkese açık olduğunu
belirten ve aleniyetin hem kişinin adil yargılanma hakkından yararlanmasına hem
de toplumun adalete güvenini sağlamak bakımından kamu yararına hizmet ettiğine
işaret eden madde gerekçesi de dikkate alındığında, yargılamanın aleniyetinin
yanı sıra hükmün aleniyetine de işaret ettiği anlaşılan Anayasa’nın 141.
maddesinin de -Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği- aleni yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması
gerektiği açıktır.
83. Ancak aleni yargılanma hakkı mutlak değildir. Çocukların
menfaatlerinin mevcut olması hâlinde yetkili adli makamlar gerekli
gördüklerinde duruşmaların kapalı yapılmasına karar verebilirler. Mahkeme
23/3/2010 tarihli 5. celsede "yaşı
küçük sanığın 12/2/2010 tarihinde 18'ini ikmal etmiş olması nedeniyle, verilen
kapalılık kararının kaldırılmasına" karar vermiştir.
84. Somut olayda, aynı dosyada yargılanan başka sanıkların çocuk
olarak kabul edildiği dönemdeki menfaatleri gözetilerek hakkındaki yargılamanın
kapalı yürütüldüğü veon sekiz yaşını tamamlamalarıyla
duruşmaların açık yapılmasına karar verildiği görülmektedir. Çocuğun çıkarları
gerektirdiği için Mahkemece duruşmaların bir kısmının basına ve dinleyicilere
kapatılmasında bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
8. Yargılamanın Sonucuna İlişkin
İddialar
85. Başvurucu; siyasi faaliyette bulunma hakkı kapsamında
değerlendirilebilecek unsurların mahkûmiyete gerekçe yapıldığını, olsa olsa
parti çalışmalarına katılmasının cezalandırıldığını, parti çalışmalarının
emniyet birimlerince yasa dışı olarak nitelendirilmesinin siyasi faaliyette
bulunma hakkına müdahale olduğunu, suçun manevi unsurunun oluşmadığını, YDGM'nin yasa dışı bir örgüt olmadığını, olay yerinde
çekilen fotoğrafın kendisine benzemediğini,başka bir
şahsın hatalı tespit sonucu kendisi kabul edildiğini belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
86. Başvurucunun bu iddialarının Derece Mahkemelerinin delilleri
değerlendirme ve yorumlarında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın
sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
87. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermesi, bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
88. Mahkûmiyet hükmü, esas olarak duruşmada başvurucu ve müdafiinin huzurunda tartışılmış; iletişimin dinlenmesi,
gizli izleme, arama ve yakalama tutanaklarına, ekspertiz raporuna, CD izleme
tutanağına ve bilirkişi raporuna dayandırılmıştır. Başvuru dosyası
incelendiğinde başvurucuya delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme
hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına ilişkin bir veriye rastlanmamış;
Mahkemenin ve Yargıtayın kararlarında bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir
durum da tespit edilmemiştir.
89. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
9. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
90. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
91. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34)
92. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29)
93. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık5 yıl 2 ay 13 gün
sürdüğü anlaşılan yargılamanın süresinin makul olmadığı sonucuna varmak
gerekir.
94. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
10. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
95. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
96. Başvurucu 75.000 TL maddi,75.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
97. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
98. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 4.800 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
99. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddiaların zaman bakımından
yetkisizlik ve açıkça dayanaktan
yoksun olması nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Özel hayata saygı
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. İletişimin dinlenmesi kararlarına
ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Ayrımcılığa maruz
kalındığına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Kanuni hâkim
güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Değerlendirme
aşamasında iddianamenin tebliğ edilmediğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
7. Duruşmalı yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
8. Temyiz incelemesinin
hakkaniyete uygun yapılmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
9. Tanık sorgulama
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
10. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
11. Aleni yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
12. Yargılamanın sonucunailişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
13. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 4.800 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
19/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. ldi.