logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073, 6/7/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ ŞİMŞEK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/2073)

 

Karar Tarihi: 6/7/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucular

:

1. Ali ŞİMŞEK

 

 

2. Emine GÜNMALA

 

 

3. Fadime ŞİMŞEK

 

 

4. Esmahan ŞİMŞEK

 

 

5. Yusuf ŞİMŞEK

 

 

6. Nazlı YILDIZ

 

 

7. Mehmet ŞİMŞEK

 

 

8. Emiş KILINÇ

Vekili

:

Av. Adil AKTAY

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, baraj inşaatı sebebiyle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin düşük tespit edilmesi ve tespit edilen bedel üzerinden faize hükmedilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının; idare lehine vekalet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 7/2/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

4. Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü Anayasa Mahkemesine bildirmiştir.

7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucular Ali Şimşek, Emine Günmala, Fadime Şimşek, Esmahan Şimşek, Nazlı Yıldız, Mehmet Şimşek ve Emiş Kılınç sırasıyla1982, 1964, 1959, 1939, 1980, 1961 ve 1967 doğumlu olup Konya ili Meram ilçesinde; Yusuf Şimşek 1963 doğumlu olup Karaman ili Ermenek ilçesinde ikamet etmektedir.

10. Başvuruculara ait Karaman ili Ermenek ilçesi Çavuş köyünde kâin 107 ada 1 parsel numaralı taşınmaz, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Ermenek Barajı ve HES Tesisleri Projesi kapsamında Bakanlar Kurulunun 31/1/2009 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 2009/14599 sayılı acele kamulaştırma kararı ile kamulaştırılmıştır.

11. İdare, başvuruculara ait taşınmaza acele kamulaştırma yoluyla el konulması ve kamulaştırma bedelinin tespiti talebiyle 10/2/2009 tarihinde Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme 21/4/2009 tarihli kararı ile bilirkişi raporuyla belirlenen 993,30 TL'nin el koyma bedeli olarak başvuruculara ödenmesine ve taşınmaza el konulmasına karar vermiştir.

12. İdare tarafından 5/5/2010 tarihinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın tescili davasında Mahkeme, bilirkişiler eşliğinde kamulaştırma konusu taşınmaz mahallinde keşif yapmıştır. Bilirkişiler, taşınmazın 3. sınıf kuru tarım arazisi olduğu ve ilçe merkezine 18 km uzaklıkta bulunduğu hususları ile diğer özelliklerini gözetmişlerdir. Raporda, Ermenek ilçesi ile diğer bazı komşu ilçe tarım müdürlüklerinden temin edilen 2010 yılı verilerine göre buğday ve nohut ekildiği varsayımıyla ortalama yıllık bir dekardan elde edilebilecek net gelir 37,44 TL olarak hesaplanmıştır. Raporun devamında, tespit edilen yıllık ortalama net gelir tutarına %6 oranında kapitalizasyon faizi oranı uygulanmak suretiyle metrekare birim fiyatı 0,62 TL olarak saptanmıştır. Raporda sonuç olarak taşınmazın toplam değeri 8.066,20 TL olarak belirlenmiştir.

13. Başvurucular bilirkişi raporuna karşı sundukları itiraz dilekçesinde, Mahkemenin daha önceki kararlarında 2006 yılı için bile kuru tarım arazileri için 1,48 TL metrekare birim fiyatı tespit ettiğine ve bu yönde verilen kararların Yargıtay tarafından onandığına işaret etmişlerdir. Başvurucular yıllık net gelirin hesabında sadece düşük gelir getiren ürünlerin hesaba katılmasına yönelik şikâyetlerini bildirmişlerdir. Başvurucular, taşınmazın 2010 yılı metrekare birim fiyatının 2,08 TL olması gerektiğini savunmuşlardır.

14. Mahkeme 23/11/2012 tarihli kararı ile bilirkişi raporuna dayanarak 8.066,20 TL'den acele el koyma kararı sonrası ödenen 993,30 TL mahsup edildikten sonra bakiye 7.072,90 TL’nin başvuruculara ödenmesine, taşınmazın tapu kaydının iptali ile idare adına tapuya kayıt ve tesciline karar vermiştir. Mahkeme ayrıca davanın reddedilen kısmı nedeniyle başvurucular aleyhine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT) uyarınca 1.200 TL vekâlet ücretine hükmetmiştir.

15. Mahkeme kararı bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde öne sürülen gerekçelerlebaşvurucu tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 20/6/2013 tarihli kararla temyiz istemini reddederek Mahkeme kararını onamıştır. Karar düzeltme talebini de aynı Dairenin 10/12/2013 tarihli ilamı ile reddedilmiştir.

16.Nihai karar, başvuruculara 14/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucular 7/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

18. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:

 “Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.

Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın malikine … bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.

Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için mahallinde keşif yapar…

Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.

Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına … dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.

(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md) Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.

…”

19. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:

 “15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;

a) Cins ve nevini,

b) Yüzölçümünü,

c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,

d)Varsa vergi beyanını,

e)Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,

f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini,

g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,

h) Yapılarda, (…)(2) resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,

ı)Bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,

Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler.

Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.

….”

20. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“(1) Yargılama giderleri şunlardır:

...

ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.

...”

21. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) “Davalardaki temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı” kenar başlıklı 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“(1) Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir.”

22. 21/12/2011 tarihli ve 28149 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2012 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 12. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.”

B. Uluslararası Hukuk

23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’de kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesi ve enflasyon sonucu bedelin değerinde aşınma olması ile arada geçen sürede bedele faiz ödenerek durumun telafi edilmemesi veya ödenen faizin enflasyonun oldukça altında olması sonucu tespit edilen bedelin, değerini koruyucu nitelikte olmaması nedenleriyle birçok davada başvuranların üzerinde meşru kamu yararıyla haklı gösterilemeyecek orantısız ve aşırı bir yük bindiği, mülkiyet haklarının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Aka/Türkiye, B. No: 19639/92, 23/9/1998, §§ 48-50; Akkuş/Türkiye, B. No: 19263/92, 9/7/1997, §§ 28-31; Yetiş/Türkiye, B. No: 40349/05, 6/7/2010, §§ 57-60).

24. Başvuru konusu olayla benzer nitelik taşıyan ve aynı baraj projesi kapsamında kamulaştırılan başka bir taşınmaza ilişkin olarak benzer iddialarla yapılan bireysel başvuru Anayasa Mahkemesince, AİHM'in değinilen kararları da gözetilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulunmuştur (Abdullah Dökmeci (k.k.), B. No: 2013/3822, 30/4/2014). Bu karar üzerine başvurucu AİHM'e bireysel başvuruda bulunmuştur.

25. Anılan başvuruya konu olayda Mahkemenin 11/6/2009 tarihli kararıyla 168.961,28 TL el koyma bedelinin başvurucuya ödenmesine ve taşınmaza acele el konulmasına karar verilmiştir. İdare tarafından 17/5/2010 tarihinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın tescili davasında başvurulan bilirkişilerce düzenlenen raporda taşınmazın özellikleri gözetilerek ve 2010 yılı fiyat, masraf ve verim verileri kullanılarak toplam değeri 377.489,15 TL olarak belirlenmiştir. Mahkeme 3/2/2012 tarihli kararıyla bakiye 208.527,87 TL’nin başvurucuya ödenmesine, taşınmazın tapu kaydının iptali ile idare adına tapuya kayıt ve tesciline karar vermiştir (Abdullah Dökmeci, §§ 4-9).

26. Başvurucu Anayasa Mahkemesinde yaptığı bireysel başvuruda, bilirkişi tarafından kamulaştırma bedeli tespit edilirken komşu ilçelerin tarım müdürlüğü verilerinin de dikkate alınması sebebiyle kamulaştırma bedelinin düşük belirlendiğinden yakınmış, ayrıca uygulanması gerekli faizin düşük hesaplandığından şik3ayet etmiştir (Abdullah Dökmeci, § 13). Anayasa Mahkemesi, hesaplama yönteminin Yargıtay içtihatlarına uygun olduğunu saptamış ve bedel tespitiyle ilgili şikayetleri açıkça dayanaktan yoksunluk gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur (Abdullah Dökmeci, §§ 29-32). Anayasa Mahkemesi faize ilişkin şikâyetin de açıkça dayanaktan yoksun olması sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Kararda, AİHM'in Arabacı/Türkiye (B. No: 65714/01, 7/3/2002) ve Kurtuluş/Türkiye (B. No: 24689/06, 17/6/2006) kararlarına atıfta bulunularak kamulaştırma bedelinin değerinde enflasyon nedeniyle meydana gelen ve kamulaştırma bedeliyle kıyaslandığında önemli yekûn tutmayan farkların, kamu yararı ile ilgilinin haklarının korunması arasındaki adil dengenin korunması bağlamında hesaplama yönteminden kaynaklanabilecek bir hata payı olarak yorumlanması gerektiği belirtilmiştir (Abdullah Dökmeci, § 41). Kamulaştırma bedelinin 168.961,28TL’sinin 11/6/2009 tarihli acele el koyma davasında verilen kararla ödendiği hatırlatılan gerekçede, sonradan kamulaştırma bedeline yönelik 17/5/2010 tarihinde açılan davada hükmedilen bakiye 208.527,87 TL’nin, dava tarihi ile ödeme tarihi arasındaki enflasyon nedeniyle %14 oranında değer kaybettiği saptamasında bulunulmuştur. Ancak Anayasa Mahkemesi, bu değer kaybının toplam kamulaştırma bedeline oranının gözetilmesi gerektiğini belirtmiş ve buna göre meydana gelen değer kaybının %7,7 olduğunu ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi bu orandaki değer kaybının ise başvurucu üzerine orantısız ve aşırı bir yük getirmediği sonucuna ulaşmıştır. Kararda ek olarak, başvurucunun kamulaştırma bedelinin bir kısmını değer tespitinin esas alındığı tarihten yaklaşık onbir ay önce alarak kullanma, tasarruf etme ve yatırıma dönüştürme imkânı ve avantajına sahip olmasının başvurucu üzerinde oluşan yükü daha da hafiflettiği ifade edilmiştir.

27. AİHM'e sunduğu dilekçede başvurucu, taşınmaz bedelinin yüksek gelir getiren ürünlerin hesaplamaya katılmaması nedeniyle düşük hesaplandığından şikâyet etmiştir. Başvurucu, ayrıca yeterli miktarda faize hükmedilmemesinden yakınmıştır (Dökmeci/Türkiye, B. No: 74155/14, 6/12/2016, § 37).

28. AİHM, derece mahkemesinin hükmettiği bakiye kamulaştırma bedelinin geçmiş döneme ilişkin faizi içermediğini hatırlatmış ve başvurucu lehine hükmedilen tazminatın, dava tarihi ile hüküm tarihi arasında enflasyon nedeniyle %14 değer kaybettiğini belirtmiştir (Dökmeci/Türkiye, § 51). AİHM müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesinde enflasyon nedeniyle oluşan değer kaybının tüm kamulaştırma bedeli gözetilerek belirlenmesi gerektiği yolunda Anayasa Mahkemesi görüşüne katıldığını belirtmiş ve bakiye tazminatın toplam bedele göre değerinde meydana gelen %7,7 oranındaki azalmanın başvurucuya aşırı külfet yükleyip yüklemediğini irdelemiştir (Dökmeci/Türkiye, §§ 52, 53).

29. AİHM, Anayasa Mahkemesinin müdahalenin orantılı olduğu çıkarsamasına katılmamıştır. AİHM, Yetiş ve diğerleri/Türkiye kararında (B. No: 40349/05, 6/7/2010) 14,68 oranındaki değer kaybının karşılanmamasının başvurucu üzerinde ölçüsüz bir yük oluşturduğu sonucuna ulaştığını anımsatmıştır. Bucak ve diğerleri/Türkiye kararında ((k.k.) B. No: 44019/09, 18/11/2011) %10,74 oranındaki değer kaybını makul olduğu sonucuna ulaştığını ifade eden AİHM, bu kanaate varırken başvurucunun taşınmazını fiilen kullanma imkânına sahip olmasını gözettiğini belirtmiştir. AİHM söz konusu kararda, başvurucunun taşınmazını kullanabilmiş olmasının enflasyon nedeniyle oluşan değer kaybını yeterli ölçüde telafi ettiği düşüncesinde olduğunu vurgulamıştır. Somut olayda başvurucunun taşınmazını kullanma imkânına sahip olmadığının altını çizen AİHM, bu yönüyle bakılan başvurunun koşullarının Bucak ve diğerleri/Türkiye kararına konu olaydan önemli ölçüde farklı olduğunu değerlendirmiştir (Dökmeci/Türkiye, § 55).

30. AİHM, ayrıca somut olayın koşullarının Anayasa Mahkemesince atıfta bulunulan Arabacı/Türkiye (B. No: 65714/01, 7/3/2002) ve Kurtuluş/Türkiye (B. No: 24986/06, 28/9/2010) başvurularından da farklı olduğunu belirtmiştir. AİHM, enflasyon nedeniyle oluşan değer kaybının makul görüldüğü söz konusu başvurulardaki değer kaybının sırasıyla %5 ve %3,67 olduğunu oysa somut olayda bu kaybın %7,7 seviyesine ulaştığını ifade etmiştir (Dökmeci/Türkiye, § 56).

31. AİHM ayrıca Anayasa Mahkemesinin, başvurucunun kamulaştırma bedelinin bir kısmını değer tespitinin esas alındığı tarihten yaklaşık on bir ay önce alarak kullanma, tasarruf etme ve yatırıma dönüştürme imkânı ve avantajına sahip olduğu görüşünün spekülatif olduğu değerlendirmesinde bulunmuştur. AİHM, ilk davada hükmedilen 168,961 TL'nin güncellenmiş değeriyle değil nominal değeriyle mahsup edildiğini vurgulamıştır. AİHM, bu nedenle başvurucunun on bir ay boyunca paranın bir bölümünü kullanabilme imkânına sahip olması sebebiyle elde ettiği yararın -taşınmazı fiilen kullanma imkanının bulunmadığı da gözönünde bulundurulduğunda- ihmal edilebilir olduğunu düşünmüştür (Dökmeci/Türkiye, § 57).

32. AİHM sonuç olarak kamulaştırma bedelinin tespiti davasının açıldığı tarih ile karar tarihi arasındaki dönem için faize hükmedilmemiş olmasının başvurucu üzerinde ölçüsüz bir külfete yol açtığı kanaatine ulaşmıştır (Dökmeci/Türkiye, § 59).

33. AİHM, ayrıca taşınmazın elde edilen yıllık net gelirin hesabında değeri yüksek olan tarımsal ürünlerin dikkate alınmamış olamasına yönelik şikâyeti de incelemiştir. AİHM, sadece düşük değerli ürünlerin dikkate alınmış olmasının başvurucu yönünden önemli bir kayba yol açmadığını ifade etmiş ve başvurunun bu yönünün açıkça dayanaktan yoksun bulmuştur (Dökmeci/Türkiye, § 63).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

34. Mahkemenin 6/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Bedel Tespitiyle İlgili Şikâyetler

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

35. Başvurucular, idarece 2942 sayılı Kanun'un 27. maddesi uyarınca acele kamulaştırılan taşınmaza Mahkeme kararıyla el konulmasından sonra yasal süresi içinde 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca kamulaştırma davası açılmadığından yakınmışlardır. Başvurucular, AİHM kriterlerine göre bedel tespiti ile kamulaştırma işlemi arasında geçmesi gerekli makul sürenin aşıldığını ifade etmişlerdir. Yerleşik Yargıtay içtihadının dikkate alınmadığını vurgulayan başvurucular, bilirkişi tarafından kamulaştırma bedeli tespit edilirken yalnızca taşınmazın bulunduğu ilçenin verileri yerine komşu ilçelerin tarım müdürlüğü verileri de dikkate alınarak hesap yapılması nedeniyle taşınmaz bedelinin olması gerekenden düşük hesaplandığını belirtmişlerdir. Başvurucular, ayrıca taşınmazın kuru tarım arazisi değil sulu tarım arazisi olduğu iddiasında bulunmuşlardır. Başvurucular sonuç olarak kamulaştırma işlemi nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ve tespit edilen bedelin orantılı olmadığını, bu nedenle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

36. Bakanlık görüş yazısında, bilirkişi raporundaki hesap yöntemine ilişkin şikâyetlerin temyiz dilekçesinde ileri sürülmemesi nedeniyle başvuru yollarının tüketilmemesi yönünden kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği savunulmuştur.

37. Başvurucular, bilirkişi raporundaki hesaplama yöntemine ilişkin itirazlarını "bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi", "temyiz dilekçesi" ve "karar düzeltme dilekçesi"nde dile getirdiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca acele kamulaştırma usulünün de keyfî olarak uygulandığını belirtmişlerdir. Başvurucular son olarak AİHM'in Dökmeci/Türkiye kararının gözetilmesi gerektiğini vurgulamışlardır.

2. Değerlendirme

38. Başvurucular tarafından gerek bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde gerekse temyiz dilekçesinde bilirkişi raporundaki hesaplama yöntemine itiraz edildiği görülmektedir. Bu nedenle Bakanlığın başvuru yollarının tüketilmediği iddiası yerinde görülmemiştir.

39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

40. Somut olayda başvurucuların taşınmazı acele kamulaştırılmıştır. Taşınmaz mal varlığının, Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin sayısız kararında belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkiyetten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır.

41. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 13. maddesi, temel hak ve hürriyetleri sınırlandırmada genel ilkeleri tespit ederken devlet ve kamu tüzel kişilerine özel mülkiyette bulunan taşınmazları kamulaştırma yetkisi veren ve kamulaştırma ilkelerini belirleyen Anayasa’nın 46. maddesi mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin özel hükümler içermektedir. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği başvurucuların bahsedilen talebinin değerlendirilmesinde Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 46. maddelerinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 28).

42. 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (f) bendinde “mevki” kelimesi kullanılmıştır. Mevki kelimesinin benzer iklim koşulları ve arazi yapısı nedeniyle benzer özelliklere sahip geniş toprak parçaları anlamında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mevki veya diğer adıyla mahal kelimesi her zaman ilçe düzeyinde bir alan anlamına gelmeyebilmektedir. Bazı toprak, iklim ve coğrafi koşullarda bulunan bölgelerde mevki veya mahal, ilçe düzeyinden de küçük bir arazi alanı olabileceği gibi bazı durumlarda da daha geniş toprak parçaları bir mevki veya mahal olarak tanımlanabilir. Bunun yanında mevki ve şartlar sadece değerlendirmeye alınacak alanın il veya ilçe düzeyinde olmasıyla bağlantılı olmayıp toprağın yapısı, arazinin sulanıp sulanmadığı, arazinin eğimi gibi pek çok faktör, mevki ve şartlar kavramı çerçevesinde değerlendirmeye tabi tutulmaktadır (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, §§ 64, 65-70).

43. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 25/5/2006 tarihli ve E.2006/3897, K.2006/4360 sayılı kararıyla, Ermenek ilçesinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 10/4/2002 tarihinde onaylanan proje kapsamında Ermenek’te baraj, HES tesisleri ve göl sahası inşaatı yapımı ilan edildikten sonraki dönemde tarım ilçe müdürlüğünün önceki yıllarda sabit bir seyir izleyen tarımsal getiri verilerini günlük hayatın olağan akışıyla bağdaşmayacak şekilde ve anlaşılamayacak derecede artırdığını dile getirerek 2003 yılı sonrasında kamulaştırmalarda bu ilçe verileri yanında çevre ilçeler ile Karaman ilinin kullanıma uygun verilerinin ortalamasının bedel tespitinde kullanılmasını içtihat olarak benimsemiştir.

44. 2006 yılından beri istikrarlı olarak uygulanan bu yöntem bireyler için erişilebilir ve bilinebilir olup başvuru konusu olayda 2010 yılında açılan kamulaştırma bedelinin tespiti davasında başvurucu açısından bahsedilen yerleşik içtihat öngörülebilir durumdadır.

45. Başvurucular, taşınmazlarının kuru tarım arazisi değil sulu tarım arazisi olduğunu savunmuş ve net gelirin buna uygun olarak hesaplanması gerektiğini öne sürmüşlerdir. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda, taşınmazın 3. sınıf kuru tarım arazisi olduğunu saptanmıştır. Başvurucular, uzman bilirkişiler tarafından yapılan bu tespitin aksini ortaya koyacak herhangi bir bilgi ve belge dosyaya sunamadıklarından bu iddiaya itibar edilmesi mümkün görülmemiştir.

46. Açıklanan nedenlerle başvurucuların bedel tespitiyle ilgili şikâyetler yönünden mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarının açık ve görünür bir ihlalin bulunmaması nedeniyle açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Kamulaştırma Bedeline Faiz Ödenmemesi Şikâyeti

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

47. Başvurucular, uygulanması gerekli faizin düşük hesaplandığından şikayet etmişlerdir.

48. Bakanlık, enflasyon nedeniyle değer kaybının toplam kamulaştırma bedeline oranının %13,15 olduğunu belirtikten sonra AİHM'in Dökmeci/Türkiye kararını Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunmuştur.

2. Değerlendirme

49. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

50. Anayasa'nın 46. maddesi şöyledir:

"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.

İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır. "

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

51. Başvurucuların kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olmadığına, başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

52.Olayda başvurucuların taşınmazının acele kamulaştırılmasına karar verilmiştir. Başvuruculara ait taşınmazın mülkiyetinin devletin üstün buyurma gücüne dayanılarak Hazineye geçmiş olmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

53. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir.

54. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

55. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir.

(1) Kanunilik

56. Kamulaştırmanın usul ve esasları 2942 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Somut olayda başvurucuların taşınmazının Ermenek Barajı ve HES yapılması amacıyla DSİ kararıyla kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten yoksun bırakmanın kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.

(2) Meşru Amaç

57. Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlanabilir. Somut olayda başvurucuların taşınmazı Ermenek Barajı ve HES yapılması amacıyla kamulaştırılmıştır. Baraj yapılmasında kamu yararı bulunduğu hususunda duraksama söz konusu değildir.

(3) Ölçülülük

(a) Genel İlkeler

58.Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, “gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15, K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/49, 29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

59. Bir eşyanın devir tarihindeki bedelinin daha sonra ödenmesi durumunda arada geçen sürede enflasyon nedeni ile paranın değerinde oluşan hissedilir aşınma ile mülkiyetin gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin tasarruf veya yatırım aracı olarak getirisinden yararlanmak imkânı da bulunmamaktadır. Bu şekilde kişiler mülkiyet haklarından mahrum edilerek haksızlığa uğratılmaktadır (AYM, E.2008/58, K.2011/37, 10/2/2011).

60. Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ayrıca ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle taşınmazın hissedilir derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 59). Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 42).

(b) İlkelerin Olaya Uygulanması

61. Anayasa’nın 46. maddesindeki düzenlemeye göre kamulaştırma bedeli nakden ve peşin olarak ödenmelidir. Ancak tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenmesi taksitlendirilebilmektedir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hâllerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faiz işletilebilir. Yargıtayın istikrar kazanan içtihatlarına göre de Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen faiz oranı ancak kesinleşip de ödenmeyen kamulaştırma bedelleri için işletilebilir (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, E.2002/7971, K.2002/9752, 15/10/2002). Dolayısıyla dava sonunda tespit edilen kamulaştırma bedelinin dava tarihinden itibaren devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faizle ödenmesi talebinin yasal bir dayanağı veya yargı kararlarıyla oluşmuş ve istikrar kazanmış bir uygulaması bulunmamaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 50).

62. 2942 sayılı Kanun’un 10. ve 11. maddeleri gereğince tarafların kamulaştırma kararı sonrasında bedel hususunda anlaşamamaları hâlinde taşınmazın bedeli adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde dava tarihi itibarıyla mahkemece tespit edilmelidir. Değer tespitinin dava tarihine göre yapılması, Kanun gereği olduğu gibi dava sürecinde taşınmazın değerinde meydana gelecek artış veya azalışların bedele etki etmemesi ve bu şekilde bedel tespitine belirlilik kazandırmanın da gereğidir. Aksi hâlde taşınmazın değeri uzun süren davalarda artabileceği gibi azalabileceğinden bu durumun idare veya vatandaşlara olumsuz etkisi olabilir. Ancak bu durum taşınmazın gerçek değerinin enflasyon karşısında korunması için dava tarihine göre belirlenen bedele faiz işletilmesine mani değildir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 52).

63. Nitekim kanun koyucu, bahsedilen husustaki yasal eksikliği gidermek ve kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında davanın zamanında sonuçlandırılamaması halinde yargılama sürecinde kamulaştırma bedelinin enflasyon etkisiyle uğrayacağı değer kaybını telafi ederek benzer mağduriyetlerin önlenmesi maksadıyla 6459 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesine ek fıkra ekleyerek “Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.” hükmünü getirmiş ve zamanında tamamlanamayan kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında ödemenin yapıldığı tarihe kadar kamulaştırma bedeline faiz ödenmesi imkânını tanımıştır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 53).

64. Somut başvuruya konu kamulaştırma işleminde ise dava, bahsedilen kanun hükmünün yürürlüğe giriş tarihinden önce sonuçlandığından yasal faiz ödemesi yapılmamıştır. Bu durumda kamulaştırma sürecinde kamu yararına ulaşılması için kullanılan yöntemler ile izlenen amaç arasında makul bir orantılılığın ve mülkünden mahrum bırakılan başvurucuların üzerine orantısız ve aşırı bir yük yüklenip yüklenmediğinin araştırılması gerekmektedir.

65. Başvuru konusu davanın açıldığı 5/5/2010 tarihi değerlerine göre tespit edilen 8.066,20 TL kamulaştırma bedelinin 993,30 TL'si daha önce 21/4/2009 tarihinde acele el koyma kararı ile ödenmiştir. Acele el koyma kararı sonrası ödenen 993,30 TL mahsup edildikten sonra bakiye 7.072,90 TL’nin başvuruculara ödenmesine 10/12/2013 tarihli kararla hükmedilmiştir.

66. Yapılan incelemede başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için Mahkemece tespit edilen gerçek değer ile başvuruculara yapılan ödemelerin enflasyon etkisi arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen kamu yararı ile başvurucuların mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin sağlanıp sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede önemli olan, yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden başvurucuların maruz kaldığı yükü belirlemektir.

67. Bedel tespiti sonrası, el koyma kararıyla ödenmiş olan bedel mahsup edilerek ödenen 7.072,90 TL’nin dava tarihi ile ödeme tarihi arasındaki enflasyon nedeniyle değer kaybı %19,31'dir. Başvuruculara dava tarihine göre belirlenerek ödenen kamulaştırma bedelinin ödeme tarihinde Merkez Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 8.438,68 TL’dir. Bir diğer ifadeyle kamulaştırma bedelinin uğradığı değer kaybını telafi edecek fark 1.365,78 TL’dir.

68. Yukarıdaki unsurlara bakarak kamulaştırma bedelinin davanın açıldığı tarihteki değeri ile ödendiği tarihteki değeri arasında gözlemlenen farkın kamulaştırma bedeline faiz eklenmemesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Ödenmeyen bu fark, bireyin mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozmakta; Anayasa’da yer alan ölçülülük ilkesine aykırı bir şekilde başvurucu üzerine orantısız ve aşırı bir yük binmesine sebep olarak başvurucuların mülkiyet hakkını ihlal etmektedir.

69. Belirtilen nedenlerle kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle başvurucuların Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

70. Başvurucular, lehlerine hükmedilen tazminatın bir bölümünü vekâlet ücreti olarak ödemek zorunda kalmalarından şikâyet etmişlerdir.

71. Bakanlık, bu konuda görüş beyan etmemiştir.

2. Değerlendirme

72. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

73. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların, vekâlet ücretine ilişkin şikâyetlerinin mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

74. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2011/33, K.2012/54, 11/4/2012; AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108, K.2013/64, 22/5/2013; E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013; E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014; E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 18).

75. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almaktadır (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç., B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).

76. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Mahkemeye erişim hakkı, hak arama özgürlüğünün bir gereği olmakla birlikte hak arama özgürlüğünün varlığının kabulü için tek başına yeterli bulunmamaktadır. Mahkemeye erişimi etkisiz kılacak ya da yargı yoluna başvurmayı önemli ölçüde zorlaştırıcı veya caydırıcı nitelikte (AYM, E.2013/40, K.2013/139, 28/11/2013), kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını (Özkan Şen, § 52) ya da kişinin bizatihi mahkemeye başvurmuş olmasını anlamsız hâle getiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (İbrahim Can Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014, § 31).

77. Vekâlet ücreti yargılama gideri olup bununla davacı veya davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata ödedikleri ücretin telafisi amaçlanmaktadır (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014). Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).

78. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil etmektedir (Serkan Acar, § 39; Muhbet Adanır ve diğerleri, B, No: 2014/10261, 8/12/2016, § 101)

79. Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Anayasa Mahkemesi kararlarında, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin, özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108, K.2013/64, 22/5/2013; E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014; E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015; Hüseyin Dayan, B. No: 2013/5033, 13/4/2016, § 46).

80. Mutlak olmayan ve sınırlandırılabilen mahkemeye erişim hakkına ilişkin sınırlandırmaların kanuni olması, hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, § 38; İbrahim Can Kişi, § 36).

81. Başvuru konusu olayda 6100 sayılı Kanun’un 323. maddesi ve 659 sayılı KHK'nın 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 2012 yılı AAÜT uyarınca başvurucular aleyhine, reddedilen kısım üzerinden vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.

82. İdare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin amacının gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece kamu kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde kullanılmasının sağlanması olduğu ifade edilebilir. Kamu kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde kullanılmasının teminine yönelik düzenleme yapılması da hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup bu sebeple yapılan müdahalenin meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır (Murat Kara ve diğerleri, B. No: 2014/6042, 9/3/2017, § 70).

83. Bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen, § 54).

84. Başvuru konusu olayda, Mahkemece dava kısmen kabul edilerek başvurucular lehine 7.072,90 TL maddi tazminata hükmedilmiş; reddedilen kısım için davalı idare lehine 2012 yılı AAÜT'si uyarınca 1.200 TL maktu vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Davanın kısmen reddedilmesi nedeniyle başvurucular aleyhine hükmedilen 1.200 TL maktu vekâlet ücretinin ölçüsüz olduğu söylenemez. Bu nedenle mahkemeye erişim hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı anlaşılmıştır.

85. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Makul Sürede Yargılanma Hakkı Yönünden

86. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

87. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).

88. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

89. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 3 yıl 7 aylık yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir.

90. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

E. Başvurucuların Diğer İddiaları

91. Başvurucular, özel yaşama saygı ve konut dokunulmazlığı haklarının ihlal edildiğini öne sürmekte iseler de somut başvurunun konut dokunulmazlığı ve özel yaşama saygı hakkıyla bir ilgisi görülmediğinden bu haklar yönünden bir inceleme yapılmamıştır.

F. 6216 Sayılı Kanunun 50. maddesi Yönünden

92. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

93. Başvurucular, kamulaştırılan taşınmazlarının bedelinin dava tarihi esas alınarak belirlenmesi ve faize hükmedilmemesi nedenleriyle 15.641,14 TL maddi; 20.000 TL de manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

94. Hükmedilen kamulaştırma bedeli için davanın açıldığı tarih ile kararın verildiği tarih arasındaki döneme ilişkin olarak faize hükmedilmemesi nedeniyle başvurucuların mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

95. Başvuruculara dava dilekçesinin verildiği tarihe göre belirlenen kamulaştırma bedelinin 3 yıl 7 ay süren dava sonunda faiz işletilmeden ödenmesi sonucu kamulaştırma bedelinde bu sürede toplam bedele oranla %19,31 oranında enflasyon nedeniyle ciddi bir değer kaybı oluştuğu, bu durumun başvurucular üzerinde idarenin ulaşmak istediği meşru kamu yararı ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yüke neden olduğu dikkate alınarak bahsedilen maddi değer kaybının telafi edilebilmesi için kamulaştırma bedeline enflasyon oranında faiz işletilerek başvuruculara 1.365,78 TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.

96. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan nedenlerle;

A. 1. Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Bedel tespitiyle ilgili şikâyetler yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Başvurucular aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuların diğer iddialarının İNCELENMESİNE GEREK OLMADIĞINA,

D. Toplam 1.365,78 TL maddi tazminatın başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

E.206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2010/367) GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073, 6/7/2017, § …)
   
Başvuru Adı ALİ ŞİMŞEK VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2014/2073
Başvuru Tarihi 7/2/2014
Karar Tarihi 6/7/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, baraj inşaatı sebebiyle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin düşük tespit edilmesi ve tespit edilen bedel üzerinden faize hükmedilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının; idare lehine vekalet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Mülkiyet hakkı Kamulaştırma bedeli, kamu yararı Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
İhlal Maddi tazminat
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2942 Kamulaştırma Kanunu 10
11
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 323
KHK 659 Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname 14
Tarife 21/12/2011 Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 12
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi