TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ ŞİMŞEK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2073)
|
|
Karar Tarihi: 6/7/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ali
ŞİMŞEK
|
|
|
2. Emine
GÜNMALA
|
|
|
3. Fadime
ŞİMŞEK
|
|
|
4. Esmahan ŞİMŞEK
|
|
|
5. Yusuf
ŞİMŞEK
|
|
|
6. Nazlı
YILDIZ
|
|
|
7. Mehmet
ŞİMŞEK
|
|
|
8. Emiş
KILINÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Adil
AKTAY
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, baraj inşaatı sebebiyle kamulaştırılan taşınmazın
bedelinin düşük tespit edilmesi ve tespit edilen bedel üzerinden faize
hükmedilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının; idare lehine vekalet ücretine
hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamanın uzun sürmesi
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
4. Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü Anayasa Mahkemesine bildirmiştir.
7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını
ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular Ali Şimşek, Emine Günmala,
Fadime Şimşek, Esmahan Şimşek, Nazlı Yıldız, Mehmet
Şimşek ve Emiş Kılınç sırasıyla1982, 1964, 1959,
1939, 1980, 1961 ve 1967 doğumlu olup Konya ili Meram ilçesinde; Yusuf Şimşek
1963 doğumlu olup Karaman ili Ermenek ilçesinde ikamet etmektedir.
10. Başvuruculara ait Karaman ili Ermenek ilçesi Çavuş köyünde
kâin 107 ada 1 parsel numaralı taşınmaz, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının
Ermenek Barajı ve HES Tesisleri Projesi kapsamında Bakanlar Kurulunun 31/1/2009
tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren
2009/14599 sayılı acele kamulaştırma kararı ile kamulaştırılmıştır.
11. İdare, başvuruculara ait taşınmaza acele kamulaştırma
yoluyla el konulması ve kamulaştırma bedelinin tespiti talebiyle 10/2/2009
tarihinde Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme
21/4/2009 tarihli kararı ile bilirkişi raporuyla belirlenen 993,30 TL'nin el
koyma bedeli olarak başvuruculara ödenmesine ve taşınmaza el konulmasına karar
vermiştir.
12. İdare tarafından 5/5/2010 tarihinde açılan kamulaştırma
bedelinin tespiti ve taşınmazın tescili davasında Mahkeme, bilirkişiler
eşliğinde kamulaştırma konusu taşınmaz mahallinde keşif yapmıştır.
Bilirkişiler, taşınmazın 3. sınıf kuru tarım arazisi olduğu ve ilçe merkezine
18 km uzaklıkta bulunduğu hususları ile diğer özelliklerini gözetmişlerdir.
Raporda, Ermenek ilçesi ile diğer bazı komşu ilçe tarım müdürlüklerinden temin
edilen 2010 yılı verilerine göre buğday ve nohut ekildiği varsayımıyla ortalama
yıllık bir dekardan elde edilebilecek net gelir 37,44 TL olarak hesaplanmıştır.
Raporun devamında, tespit edilen yıllık ortalama net gelir tutarına %6 oranında
kapitalizasyon faizi oranı uygulanmak suretiyle
metrekare birim fiyatı 0,62 TL olarak saptanmıştır. Raporda sonuç olarak
taşınmazın toplam değeri 8.066,20 TL olarak belirlenmiştir.
13. Başvurucular bilirkişi raporuna karşı sundukları itiraz
dilekçesinde, Mahkemenin daha önceki kararlarında 2006 yılı için bile kuru
tarım arazileri için 1,48 TL metrekare birim fiyatı tespit ettiğine ve bu yönde
verilen kararların Yargıtay tarafından onandığına işaret etmişlerdir.
Başvurucular yıllık net gelirin hesabında sadece düşük gelir getiren ürünlerin
hesaba katılmasına yönelik şikâyetlerini bildirmişlerdir. Başvurucular,
taşınmazın 2010 yılı metrekare birim fiyatının 2,08 TL olması gerektiğini
savunmuşlardır.
14. Mahkeme 23/11/2012 tarihli kararı ile bilirkişi raporuna
dayanarak 8.066,20 TL'den acele el koyma kararı sonrası ödenen 993,30 TL mahsup
edildikten sonra bakiye 7.072,90 TL’nin başvuruculara ödenmesine, taşınmazın
tapu kaydının iptali ile idare adına tapuya kayıt ve tesciline karar vermiştir.
Mahkeme ayrıca davanın reddedilen kısmı nedeniyle başvurucular aleyhine
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT) uyarınca 1.200 TL vekâlet ücretine
hükmetmiştir.
15. Mahkeme kararı bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde öne
sürülen gerekçelerlebaşvurucu tarafından temyiz
edilmiştir. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 20/6/2013 tarihli kararla temyiz
istemini reddederek Mahkeme kararını onamıştır. Karar düzeltme talebini de aynı
Dairenin 10/12/2013 tarihli ilamı ile reddedilmiştir.
16.Nihai karar, başvuruculara 14/1/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
17. Başvurucular 7/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz
malın idare adına tescili” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, …
asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin
tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren
en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın
malikine … bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de
tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde
anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde
keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede
sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın
değerini tespit için mahallinde keşif yapar…
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin
beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz
malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde
mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara
tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya
vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi
raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı
beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde
gerektiğinde hakim tarafından onbeş
gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve
hakim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından
yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder.
Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının
kamulaştırılma bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına
yatırıldığına … dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare
adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir
ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil
hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md)
Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması
hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz
işletilir.
…”
19. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma
bedelinin tespiti esasları” kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu,
kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile
birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal
veya kaynağın;
a) Cins ve nevini,
b) Yüzölçümünü,
c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve
unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,
d)Varsa vergi beyanını,
e)Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,
f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın
kamulaştırma tarihindeki mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması
halinde getireceği net gelirini,
g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki
özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,
h) Yapılarda, (…)(2)
resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,
ı)Bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,
Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu
unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da
dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz
malın değerini tespit ederler.
Taşınmaz malın değerinin tespitinde,
kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer
artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr
dikkate alınmaz.
….”
20. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 323. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Yargılama giderleri şunlardır:
...
ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak
vekâlet ücreti.
...”
21. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki
Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (KHK) “Davalardaki
temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı” kenar
başlıklı 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve
idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi
amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve
avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler
lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve
işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler
lehine vekalet ücreti takdir edilir.”
22. 21/12/2011 tarihli ve 28149 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan 2012 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin
12. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde
gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor
ise avukatlık ücreti, (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin
birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı
kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.”
B. Uluslararası Hukuk
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’de
kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesi ve enflasyon sonucu bedelin değerinde
aşınma olması ile arada geçen sürede bedele faiz ödenerek durumun telafi
edilmemesi veya ödenen faizin enflasyonun oldukça altında olması sonucu tespit
edilen bedelin, değerini koruyucu nitelikte olmaması nedenleriyle birçok davada
başvuranların üzerinde meşru kamu yararıyla haklı gösterilemeyecek orantısız ve
aşırı bir yük bindiği, mülkiyet haklarının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Aka/Türkiye, B. No: 19639/92, 23/9/1998,
§§ 48-50; Akkuş/Türkiye, B. No:
19263/92, 9/7/1997, §§ 28-31; Yetiş/Türkiye,
B. No: 40349/05, 6/7/2010, §§ 57-60).
24. Başvuru konusu olayla benzer nitelik taşıyan ve aynı baraj
projesi kapsamında kamulaştırılan başka bir taşınmaza ilişkin olarak benzer
iddialarla yapılan bireysel başvuru Anayasa Mahkemesince, AİHM'in
değinilen kararları da gözetilerek açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle
kabul edilemez bulunmuştur (Abdullah Dökmeci
(k.k.), B. No: 2013/3822, 30/4/2014). Bu karar
üzerine başvurucu AİHM'e bireysel başvuruda bulunmuştur.
25. Anılan başvuruya konu olayda Mahkemenin 11/6/2009 tarihli
kararıyla 168.961,28 TL el koyma bedelinin başvurucuya ödenmesine ve taşınmaza
acele el konulmasına karar verilmiştir. İdare tarafından 17/5/2010 tarihinde
açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın tescili davasında
başvurulan bilirkişilerce düzenlenen raporda taşınmazın özellikleri gözetilerek
ve 2010 yılı fiyat, masraf ve verim verileri kullanılarak toplam değeri
377.489,15 TL olarak belirlenmiştir. Mahkeme 3/2/2012 tarihli kararıyla bakiye
208.527,87 TL’nin başvurucuya ödenmesine, taşınmazın tapu kaydının iptali ile
idare adına tapuya kayıt ve tesciline karar vermiştir (Abdullah Dökmeci, §§ 4-9).
26. Başvurucu Anayasa Mahkemesinde yaptığı bireysel başvuruda,
bilirkişi tarafından kamulaştırma bedeli tespit edilirken komşu ilçelerin tarım
müdürlüğü verilerinin de dikkate alınması sebebiyle kamulaştırma bedelinin
düşük belirlendiğinden yakınmış, ayrıca uygulanması gerekli faizin düşük
hesaplandığından şik3ayet etmiştir (Abdullah
Dökmeci, § 13). Anayasa Mahkemesi, hesaplama yönteminin Yargıtay
içtihatlarına uygun olduğunu saptamış ve bedel tespitiyle ilgili şikayetleri
açıkça dayanaktan yoksunluk gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur (Abdullah Dökmeci, §§ 29-32). Anayasa
Mahkemesi faize ilişkin şikâyetin de açıkça dayanaktan yoksun olması sebebiyle
kabul edilemez olduğuna karar vermiştir. Kararda, AİHM'in
Arabacı/Türkiye (B. No: 65714/01,
7/3/2002) ve Kurtuluş/Türkiye (B.
No: 24689/06, 17/6/2006) kararlarına atıfta bulunularak kamulaştırma bedelinin
değerinde enflasyon nedeniyle meydana gelen ve kamulaştırma bedeliyle
kıyaslandığında önemli yekûn tutmayan farkların, kamu yararı ile ilgilinin
haklarının korunması arasındaki adil dengenin korunması bağlamında hesaplama
yönteminden kaynaklanabilecek bir hata payı olarak yorumlanması gerektiği
belirtilmiştir (Abdullah Dökmeci,
§ 41). Kamulaştırma bedelinin 168.961,28TL’sinin 11/6/2009 tarihli acele el
koyma davasında verilen kararla ödendiği hatırlatılan gerekçede, sonradan
kamulaştırma bedeline yönelik 17/5/2010 tarihinde açılan davada hükmedilen
bakiye 208.527,87 TL’nin, dava tarihi ile ödeme tarihi arasındaki enflasyon
nedeniyle %14 oranında değer kaybettiği saptamasında bulunulmuştur. Ancak
Anayasa Mahkemesi, bu değer kaybının toplam kamulaştırma bedeline oranının
gözetilmesi gerektiğini belirtmiş ve buna göre meydana gelen değer kaybının
%7,7 olduğunu ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi bu orandaki değer kaybının ise
başvurucu üzerine orantısız ve aşırı bir yük getirmediği sonucuna ulaşmıştır.
Kararda ek olarak, başvurucunun kamulaştırma bedelinin bir kısmını değer
tespitinin esas alındığı tarihten yaklaşık onbir ay
önce alarak kullanma, tasarruf etme ve yatırıma dönüştürme imkânı ve avantajına
sahip olmasının başvurucu üzerinde oluşan yükü daha da hafiflettiği ifade
edilmiştir.
27. AİHM'e sunduğu dilekçede başvurucu, taşınmaz bedelinin
yüksek gelir getiren ürünlerin hesaplamaya katılmaması nedeniyle düşük
hesaplandığından şikâyet etmiştir. Başvurucu, ayrıca yeterli miktarda faize
hükmedilmemesinden yakınmıştır (Dökmeci/Türkiye,
B. No: 74155/14, 6/12/2016, § 37).
28. AİHM, derece mahkemesinin hükmettiği bakiye kamulaştırma
bedelinin geçmiş döneme ilişkin faizi içermediğini hatırlatmış ve başvurucu
lehine hükmedilen tazminatın, dava tarihi ile hüküm tarihi arasında enflasyon
nedeniyle %14 değer kaybettiğini belirtmiştir (Dökmeci/Türkiye,
§ 51). AİHM müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesinde enflasyon nedeniyle
oluşan değer kaybının tüm kamulaştırma bedeli gözetilerek belirlenmesi
gerektiği yolunda Anayasa Mahkemesi görüşüne katıldığını belirtmiş ve bakiye
tazminatın toplam bedele göre değerinde meydana gelen %7,7 oranındaki azalmanın
başvurucuya aşırı külfet yükleyip yüklemediğini irdelemiştir (Dökmeci/Türkiye, §§ 52, 53).
29. AİHM, Anayasa Mahkemesinin müdahalenin orantılı olduğu
çıkarsamasına katılmamıştır. AİHM, Yetiş ve
diğerleri/Türkiye kararında (B. No: 40349/05, 6/7/2010) 14,68
oranındaki değer kaybının karşılanmamasının başvurucu üzerinde ölçüsüz bir yük
oluşturduğu sonucuna ulaştığını anımsatmıştır. Bucak
ve diğerleri/Türkiye kararında ((k.k.) B.
No: 44019/09, 18/11/2011) %10,74 oranındaki değer kaybını makul olduğu sonucuna
ulaştığını ifade eden AİHM, bu kanaate varırken başvurucunun taşınmazını fiilen
kullanma imkânına sahip olmasını gözettiğini belirtmiştir. AİHM söz konusu
kararda, başvurucunun taşınmazını kullanabilmiş olmasının enflasyon nedeniyle
oluşan değer kaybını yeterli ölçüde telafi ettiği düşüncesinde olduğunu
vurgulamıştır. Somut olayda başvurucunun taşınmazını kullanma imkânına sahip
olmadığının altını çizen AİHM, bu yönüyle bakılan başvurunun koşullarının Bucak ve diğerleri/Türkiye kararına konu
olaydan önemli ölçüde farklı olduğunu değerlendirmiştir (Dökmeci/Türkiye, § 55).
30. AİHM, ayrıca somut olayın koşullarının Anayasa Mahkemesince
atıfta bulunulan Arabacı/Türkiye
(B. No: 65714/01, 7/3/2002) ve
Kurtuluş/Türkiye (B. No: 24986/06, 28/9/2010) başvurularından da
farklı olduğunu belirtmiştir. AİHM, enflasyon nedeniyle oluşan değer kaybının
makul görüldüğü söz konusu başvurulardaki değer kaybının sırasıyla %5 ve %3,67
olduğunu oysa somut olayda bu kaybın %7,7 seviyesine ulaştığını ifade etmiştir
(Dökmeci/Türkiye, § 56).
31. AİHM ayrıca Anayasa Mahkemesinin, başvurucunun kamulaştırma
bedelinin bir kısmını değer tespitinin esas alındığı tarihten yaklaşık on bir
ay önce alarak kullanma, tasarruf etme ve yatırıma dönüştürme imkânı ve
avantajına sahip olduğu görüşünün spekülatif olduğu değerlendirmesinde
bulunmuştur. AİHM, ilk davada hükmedilen 168,961 TL'nin güncellenmiş değeriyle
değil nominal değeriyle mahsup edildiğini vurgulamıştır. AİHM, bu nedenle
başvurucunun on bir ay boyunca paranın bir bölümünü kullanabilme imkânına sahip
olması sebebiyle elde ettiği yararın -taşınmazı fiilen kullanma imkanının
bulunmadığı da gözönünde bulundurulduğunda- ihmal
edilebilir olduğunu düşünmüştür (Dökmeci/Türkiye,
§ 57).
32. AİHM sonuç olarak kamulaştırma bedelinin tespiti davasının
açıldığı tarih ile karar tarihi arasındaki dönem için faize hükmedilmemiş
olmasının başvurucu üzerinde ölçüsüz bir külfete yol açtığı kanaatine
ulaşmıştır (Dökmeci/Türkiye, §
59).
33. AİHM, ayrıca taşınmazın elde edilen yıllık net gelirin
hesabında değeri yüksek olan tarımsal ürünlerin dikkate alınmamış olamasına yönelik şikâyeti de incelemiştir. AİHM, sadece
düşük değerli ürünlerin dikkate alınmış olmasının başvurucu yönünden önemli bir
kayba yol açmadığını ifade etmiş ve başvurunun bu yönünün açıkça dayanaktan
yoksun bulmuştur (Dökmeci/Türkiye,
§ 63).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 6/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Bedel Tespitiyle
İlgili Şikâyetler
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucular, idarece 2942 sayılı Kanun'un 27. maddesi
uyarınca acele kamulaştırılan taşınmaza Mahkeme kararıyla el konulmasından
sonra yasal süresi içinde 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca kamulaştırma
davası açılmadığından yakınmışlardır. Başvurucular, AİHM kriterlerine göre
bedel tespiti ile kamulaştırma işlemi arasında geçmesi gerekli makul sürenin
aşıldığını ifade etmişlerdir. Yerleşik Yargıtay içtihadının dikkate
alınmadığını vurgulayan başvurucular, bilirkişi tarafından kamulaştırma bedeli
tespit edilirken yalnızca taşınmazın bulunduğu ilçenin verileri yerine komşu
ilçelerin tarım müdürlüğü verileri de dikkate alınarak hesap yapılması
nedeniyle taşınmaz bedelinin olması gerekenden düşük hesaplandığını
belirtmişlerdir. Başvurucular, ayrıca taşınmazın kuru tarım arazisi değil sulu
tarım arazisi olduğu iddiasında bulunmuşlardır. Başvurucular sonuç olarak
kamulaştırma işlemi nedeniyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ve tespit
edilen bedelin orantılı olmadığını, bu nedenle mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
36. Bakanlık görüş yazısında, bilirkişi raporundaki hesap
yöntemine ilişkin şikâyetlerin temyiz dilekçesinde ileri sürülmemesi nedeniyle
başvuru yollarının tüketilmemesi yönünden kabul edilemezlik kararı verilmesi
gerektiği savunulmuştur.
37. Başvurucular, bilirkişi raporundaki hesaplama yöntemine
ilişkin itirazlarını "bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi",
"temyiz dilekçesi" ve "karar düzeltme dilekçesi"nde
dile getirdiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca acele kamulaştırma
usulünün de keyfî olarak uygulandığını belirtmişlerdir. Başvurucular son olarak
AİHM'in Dökmeci/Türkiye
kararının gözetilmesi gerektiğini vurgulamışlardır.
2. Değerlendirme
38. Başvurucular tarafından gerek bilirkişi raporuna itiraz
dilekçesinde gerekse temyiz dilekçesinde bilirkişi raporundaki hesaplama
yöntemine itiraz edildiği görülmektedir. Bu nedenle Bakanlığın başvuru
yollarının tüketilmediği iddiası yerinde görülmemiştir.
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
40. Somut olayda başvurucuların taşınmazı acele
kamulaştırılmıştır. Taşınmaz mal varlığının, Anayasa’nın 35. maddesinde yer
alan mülkiyet hakkının kapsamına olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin
sayısız kararında belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkiyetten
yoksun bırakma niteliği taşımaktadır.
41. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak bir hak
olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir.
Anayasa’nın 13. maddesi, temel hak ve hürriyetleri sınırlandırmada genel
ilkeleri tespit ederken devlet ve kamu tüzel kişilerine özel mülkiyette bulunan
taşınmazları kamulaştırma yetkisi veren ve kamulaştırma ilkelerini belirleyen
Anayasa’nın 46. maddesi mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin özel
hükümler içermektedir. Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği başvurucuların
bahsedilen talebinin değerlendirilmesinde Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte
13. ve 46. maddelerinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 28).
42. 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (f) bendinde “mevki”
kelimesi kullanılmıştır. Mevki kelimesinin benzer iklim koşulları ve arazi
yapısı nedeniyle benzer özelliklere sahip geniş toprak parçaları anlamında
kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mevki veya diğer adıyla mahal kelimesi her zaman
ilçe düzeyinde bir alan anlamına gelmeyebilmektedir. Bazı toprak, iklim ve
coğrafi koşullarda bulunan bölgelerde mevki veya mahal, ilçe düzeyinden de
küçük bir arazi alanı olabileceği gibi bazı durumlarda da daha geniş toprak
parçaları bir mevki veya mahal olarak tanımlanabilir. Bunun yanında mevki ve
şartlar sadece değerlendirmeye alınacak alanın il veya ilçe düzeyinde olmasıyla
bağlantılı olmayıp toprağın yapısı, arazinin sulanıp sulanmadığı, arazinin
eğimi gibi pek çok faktör, mevki ve şartlar kavramı çerçevesinde
değerlendirmeye tabi tutulmaktadır (Tahsin
Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, §§ 64, 65-70).
43. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 25/5/2006 tarihli ve E.2006/3897,
K.2006/4360 sayılı kararıyla, Ermenek ilçesinde Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının 10/4/2002 tarihinde onaylanan proje kapsamında Ermenek’te baraj,
HES tesisleri ve göl sahası inşaatı yapımı ilan edildikten sonraki dönemde
tarım ilçe müdürlüğünün önceki yıllarda sabit bir seyir izleyen tarımsal getiri
verilerini günlük hayatın olağan akışıyla bağdaşmayacak şekilde ve
anlaşılamayacak derecede artırdığını dile getirerek 2003 yılı sonrasında
kamulaştırmalarda bu ilçe verileri yanında çevre ilçeler ile Karaman ilinin
kullanıma uygun verilerinin ortalamasının bedel tespitinde kullanılmasını
içtihat olarak benimsemiştir.
44. 2006 yılından beri istikrarlı olarak uygulanan bu yöntem
bireyler için erişilebilir ve bilinebilir olup başvuru konusu olayda 2010
yılında açılan kamulaştırma bedelinin tespiti davasında başvurucu açısından
bahsedilen yerleşik içtihat öngörülebilir durumdadır.
45. Başvurucular, taşınmazlarının kuru tarım arazisi değil sulu
tarım arazisi olduğunu savunmuş ve net gelirin buna uygun olarak hesaplanması
gerektiğini öne sürmüşlerdir. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu
düzenlenen raporda, taşınmazın 3. sınıf kuru tarım arazisi olduğunu
saptanmıştır. Başvurucular, uzman bilirkişiler tarafından yapılan bu tespitin
aksini ortaya koyacak herhangi bir bilgi ve belge dosyaya sunamadıklarından bu
iddiaya itibar edilmesi mümkün görülmemiştir.
46. Açıklanan nedenlerle başvurucuların bedel tespitiyle ilgili
şikâyetler yönünden mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarının açık ve
görünür bir ihlalin bulunmaması nedeniyle açıkça
dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kamulaştırma Bedeline
Faiz Ödenmemesi Şikâyeti
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
47. Başvurucular, uygulanması gerekli faizin düşük
hesaplandığından şikayet etmişlerdir.
48. Bakanlık, enflasyon nedeniyle değer kaybının toplam
kamulaştırma bedeline oranının %13,15 olduğunu belirtikten sonra AİHM'in Dökmeci/Türkiye
kararını Anayasa Mahkemesinin dikkatine sunmuştur.
2. Değerlendirme
49. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
50. Anayasa'nın 46. maddesi şöyledir:
"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu
yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla,
özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan
artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun
uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla
gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme
süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan
doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde
ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları
için öngörülen en yüksek faiz uygulanır. "
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
51. Başvurucuların kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi
nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının
ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olmadığına, başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
52.Olayda başvurucuların taşınmazının acele kamulaştırılmasına
karar verilmiştir. Başvuruculara ait taşınmazın mülkiyetinin devletin üstün
buyurma gücüne dayanılarak Hazineye geçmiş olmasının mülkiyet hakkına müdahale
teşkil ettiği açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
53. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir.
54. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
55. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya
uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması
ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir.
(1) Kanunilik
56. Kamulaştırmanın usul ve esasları 2942 sayılı Kanun'da
düzenlenmiştir. Somut olayda başvurucuların taşınmazının Ermenek Barajı ve HES
yapılması amacıyla DSİ kararıyla kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin
2942 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda
mülkiyetten yoksun bırakmanın kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.
(2) Meşru Amaç
57. Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu
yararı amacıyla sınırlanabilir. Somut olayda başvurucuların taşınmazı Ermenek
Barajı ve HES yapılması amacıyla kamulaştırılmıştır. Baraj yapılmasında kamu
yararı bulunduğu hususunda duraksama söz konusu değildir.
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
58.Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
“gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını
yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
“orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM,
E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012;
E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15,
K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/49,
29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015;
E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
59. Bir eşyanın devir tarihindeki bedelinin daha sonra ödenmesi
durumunda arada geçen sürede enflasyon nedeni ile paranın değerinde oluşan
hissedilir aşınma ile mülkiyetin gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin
tasarruf veya yatırım aracı olarak getirisinden yararlanmak imkânı da
bulunmamaktadır. Bu şekilde kişiler mülkiyet haklarından mahrum edilerek
haksızlığa uğratılmaktadır (AYM, E.2008/58, K.2011/37, 10/2/2011).
60. Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ayrıca
ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen
dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle taşınmazın hissedilir derecede değer
kaybetmemiş olması gerekir (Mehmet Akdoğan
ve diğerleri, § 59). Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden
arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi
arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz
uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesini
önleyebilecek bir araçtır (Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, § 42).
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
61. Anayasa’nın 46. maddesindeki düzenlemeye göre kamulaştırma
bedeli nakden ve peşin olarak ödenmelidir. Ancak tarım reformunun uygulanması,
büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi,
yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla
kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenmesi taksitlendirilebilmektedir.
Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hâllerde ve herhangi bir sebeple
ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde devlet alacaklarına uygulanan en yüksek
faiz işletilebilir. Yargıtayın istikrar kazanan
içtihatlarına göre de Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen faiz oranı ancak
kesinleşip de ödenmeyen kamulaştırma bedelleri için işletilebilir (Yargıtay 18.
Hukuk Dairesi, E.2002/7971, K.2002/9752, 15/10/2002). Dolayısıyla dava sonunda
tespit edilen kamulaştırma bedelinin dava tarihinden itibaren devlet
alacaklarına uygulanan en yüksek faizle ödenmesi talebinin yasal bir dayanağı
veya yargı kararlarıyla oluşmuş ve istikrar kazanmış bir uygulaması
bulunmamaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
§ 50).
62. 2942 sayılı Kanun’un 10. ve 11. maddeleri gereğince
tarafların kamulaştırma kararı sonrasında bedel hususunda anlaşamamaları
hâlinde taşınmazın bedeli adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde dava tarihi
itibarıyla mahkemece tespit edilmelidir. Değer tespitinin dava tarihine göre
yapılması, Kanun gereği olduğu gibi dava sürecinde taşınmazın değerinde meydana
gelecek artış veya azalışların bedele etki etmemesi ve bu şekilde bedel
tespitine belirlilik kazandırmanın da gereğidir. Aksi hâlde taşınmazın değeri
uzun süren davalarda artabileceği gibi azalabileceğinden bu durumun idare veya
vatandaşlara olumsuz etkisi olabilir. Ancak bu durum taşınmazın gerçek
değerinin enflasyon karşısında korunması için dava tarihine göre belirlenen
bedele faiz işletilmesine mani değildir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 52).
63. Nitekim kanun koyucu, bahsedilen husustaki yasal eksikliği
gidermek ve kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında davanın zamanında
sonuçlandırılamaması halinde yargılama sürecinde kamulaştırma bedelinin
enflasyon etkisiyle uğrayacağı değer kaybını telafi ederek benzer
mağduriyetlerin önlenmesi maksadıyla 6459 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle 2942
sayılı Kanun’un 10. maddesine ek fıkra ekleyerek “Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde
sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden
itibaren kanuni faiz işletilir.” hükmünü getirmiş ve zamanında
tamamlanamayan kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında ödemenin yapıldığı
tarihe kadar kamulaştırma bedeline faiz ödenmesi imkânını tanımıştır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 53).
64. Somut başvuruya konu kamulaştırma işleminde ise dava,
bahsedilen kanun hükmünün yürürlüğe giriş tarihinden önce sonuçlandığından
yasal faiz ödemesi yapılmamıştır. Bu durumda kamulaştırma sürecinde kamu
yararına ulaşılması için kullanılan yöntemler ile izlenen amaç arasında makul
bir orantılılığın ve mülkünden mahrum bırakılan başvurucuların üzerine
orantısız ve aşırı bir yük yüklenip yüklenmediğinin araştırılması
gerekmektedir.
65. Başvuru konusu davanın açıldığı 5/5/2010 tarihi değerlerine
göre tespit edilen 8.066,20 TL kamulaştırma bedelinin 993,30 TL'si daha önce
21/4/2009 tarihinde acele el koyma kararı ile ödenmiştir. Acele el koyma kararı
sonrası ödenen 993,30 TL mahsup edildikten sonra bakiye 7.072,90 TL’nin
başvuruculara ödenmesine 10/12/2013 tarihli kararla hükmedilmiştir.
66. Yapılan incelemede başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için Mahkemece
tespit edilen gerçek değer ile başvuruculara yapılan ödemelerin enflasyon
etkisi arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek
istenen kamu yararı ile başvurucuların mülkünden mahrum kalması arasında makul
dengenin sağlanıp sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit
etmede önemli olan, yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı
üzerinden başvurucuların maruz kaldığı yükü belirlemektir.
67. Bedel tespiti sonrası, el koyma kararıyla ödenmiş olan bedel
mahsup edilerek ödenen 7.072,90 TL’nin dava tarihi ile ödeme tarihi arasındaki
enflasyon nedeniyle değer kaybı %19,31'dir. Başvuruculara dava tarihine göre
belirlenerek ödenen kamulaştırma bedelinin ödeme tarihinde Merkez Bankası
verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı
8.438,68 TL’dir. Bir diğer ifadeyle kamulaştırma bedelinin uğradığı değer
kaybını telafi edecek fark 1.365,78 TL’dir.
68. Yukarıdaki unsurlara bakarak kamulaştırma bedelinin davanın
açıldığı tarihteki değeri ile ödendiği tarihteki değeri arasında gözlemlenen
farkın kamulaştırma bedeline faiz eklenmemesinden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır. Ödenmeyen bu fark, bireyin mülkiyet hakkının korunması ile
kamu yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozmakta; Anayasa’da yer alan
ölçülülük ilkesine aykırı bir şekilde başvurucu üzerine orantısız ve aşırı bir
yük binmesine sebep olarak başvurucuların mülkiyet hakkını ihlal etmektedir.
69. Belirtilen nedenlerle kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi
nedeniyle başvurucuların Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
70. Başvurucular, lehlerine hükmedilen tazminatın bir bölümünü
vekâlet ücreti olarak ödemek zorunda kalmalarından şikâyet etmişlerdir.
71. Bakanlık, bu konuda görüş beyan etmemiştir.
2. Değerlendirme
72. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
73. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların, vekâlet ücretine ilişkin
şikâyetlerinin mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
74. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı
organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu olarak da
iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel
hak niteliği taşımasının ötesinde Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca diğer temel
hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2011/33, K.2012/54, 11/4/2012;
AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108, K.2013/64, 22/5/2013;
E.2013/64, K.2013/142, 28/11/2013; E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014;
E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 18).
75. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almaktadır (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144,
2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B.
No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç.,
B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).
76. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık
kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde
karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Mahkemeye erişim hakkı,
hak arama özgürlüğünün bir gereği olmakla birlikte hak arama özgürlüğünün
varlığının kabulü için tek başına yeterli bulunmamaktadır. Mahkemeye erişimi
etkisiz kılacak ya da yargı yoluna başvurmayı önemli ölçüde zorlaştırıcı veya
caydırıcı nitelikte (AYM, E.2013/40, K.2013/139, 28/11/2013), kişinin mahkemeye
başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını (Özkan
Şen, § 52) ya da kişinin bizatihi mahkemeye başvurmuş olmasını
anlamsız hâle getiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (İbrahim Can Kişi, B. No: 2012/1052,
23/7/2014, § 31).
77. Vekâlet ücreti yargılama gideri olup bununla davacı veya
davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata
ödedikleri ücretin telafisi amaçlanmaktadır (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014). Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli
olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile
ilişkilidir (Serkan Acar, B. No:
2013/1613, 2/10/2013, § 38).
78. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre
kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine vekâlet ücretine
hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil
etmektedir (Serkan Acar, § 39; Muhbet Adanır ve diğerleri, B, No: 2014/10261,
8/12/2016, § 101)
79. Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi
bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde
sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Anayasa
Mahkemesi kararlarında, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve
özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin, özel sınırlama sebebi gösterilmemiş
hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM,
E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108, K.2013/64, 22/5/2013; E.2013/95,
K.2014/176, 13/11/2014; E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015; Hüseyin Dayan, B. No: 2013/5033,
13/4/2016, § 46).
80. Mutlak olmayan ve sınırlandırılabilen mahkemeye erişim
hakkına ilişkin sınırlandırmaların kanuni olması, hakkın özünü zedeleyecek şekilde
hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, § 38; İbrahim Can Kişi, § 36).
81. Başvuru konusu olayda 6100 sayılı Kanun’un 323. maddesi ve
659 sayılı KHK'nın 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası ile 2012 yılı AAÜT
uyarınca başvurucular aleyhine, reddedilen kısım üzerinden vekâlet ücretine
hükmedilmiştir. Dolayısıyla müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu
anlaşılmaktadır.
82. İdare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesinin amacının
gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece kamu
kaynaklarının etkili, verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde
kullanılmasının sağlanması olduğu ifade edilebilir. Kamu kaynaklarının etkili,
verimli ve usul ekonomisine uygun bir şekilde kullanılmasının teminine yönelik
düzenleme yapılması da hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup bu sebeple
yapılan müdahalenin meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır (Murat Kara ve diğerleri, B. No: 2014/6042,
9/3/2017, § 70).
83. Bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların
reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı
tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları
çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız
kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda davanın özel koşulları çerçevesinde
masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari
sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen,
§ 54).
84. Başvuru konusu olayda, Mahkemece dava kısmen kabul edilerek
başvurucular lehine 7.072,90 TL maddi tazminata hükmedilmiş; reddedilen kısım
için davalı idare lehine 2012 yılı AAÜT'si uyarınca
1.200 TL maktu vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Davanın kısmen reddedilmesi
nedeniyle başvurucular aleyhine hükmedilen 1.200 TL maktu vekâlet ücretinin
ölçüsüz olduğu söylenemez. Bu nedenle mahkemeye erişim hakkına yönelik açık bir
ihlalin bulunmadığı anlaşılmıştır.
85. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
D. Makul Sürede
Yargılanma Hakkı Yönünden
86. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
87. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
88. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
89. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 3 yıl 7 aylık
yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir.
90. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Başvurucuların Diğer
İddiaları
91. Başvurucular, özel yaşama saygı ve konut dokunulmazlığı
haklarının ihlal edildiğini öne sürmekte iseler de somut başvurunun konut
dokunulmazlığı ve özel yaşama saygı hakkıyla bir ilgisi görülmediğinden bu
haklar yönünden bir inceleme yapılmamıştır.
F. 6216 Sayılı Kanunun
50. maddesi Yönünden
92. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
93. Başvurucular, kamulaştırılan taşınmazlarının bedelinin dava
tarihi esas alınarak belirlenmesi ve faize hükmedilmemesi nedenleriyle
15.641,14 TL maddi; 20.000 TL de manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
94. Hükmedilen kamulaştırma bedeli için davanın açıldığı tarih
ile kararın verildiği tarih arasındaki döneme ilişkin olarak faize
hükmedilmemesi nedeniyle başvurucuların mülkiyet hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır.
95. Başvuruculara dava dilekçesinin verildiği tarihe göre
belirlenen kamulaştırma bedelinin 3 yıl 7 ay süren dava sonunda faiz
işletilmeden ödenmesi sonucu kamulaştırma bedelinde bu sürede toplam bedele
oranla %19,31 oranında enflasyon nedeniyle ciddi bir değer kaybı oluştuğu, bu
durumun başvurucular üzerinde idarenin ulaşmak istediği meşru kamu yararı ile
haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yüke neden olduğu dikkate
alınarak bahsedilen maddi değer kaybının telafi edilebilmesi için kamulaştırma
bedeline enflasyon oranında faiz işletilerek başvuruculara 1.365,78 TL maddi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.
96. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. 1. Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Bedel tespitiyle ilgili şikâyetler yönünden mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Başvurucular aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle Anayasa’nın
35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle Anayasa’nın
35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların diğer iddialarının İNCELENMESİNE GEREK
OLMADIĞINA,
D. Toplam 1.365,78 TL maddi tazminatın başvuruculara müştereken
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E.206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesine
(E.2010/367) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.