logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ayşe Torun [2.B.], B. No: 2014/2150, 20/7/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYŞE TORUN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/2150)

 

Karar Tarihi: 20/7/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Yakup MACİT

Başvurucu

:

Ayşe TORUN

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1.Başvuru, hizmet tespiti davasında usul ve kanuna aykırı karar verilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/2/2014 tarihinde yapılmıştır.

3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5.Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9.Başvurucu, 1984-2007 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Konya, Seydişehir ve Selçuklu Halk Eğitim Merkezlerinde belirli aralıklarla ücretli usta öğretici olarak görev yapmıştır.

10. Başvurucu 7/2/2008 tarihinde Konya 2. İş Mahkemesine (Mahkeme) açtığı davada, Halk Eğitim Merkezlerinde görev yaptığı dönemde tam süreli çalıştığını, aylık 30 gün üzerinden sigorta primlerinin yatırılması gerektiği hâlde Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) eksik bildirimde bulunulduğunu, yine kursların sona erdiği dönemlerde yapılan sergilerde görevlendirildiğini ancak buna ilişkin herhangi bir ücret ödenmediği gibi primlerinin de SGK'ya bildirilmediğini belirterek sigorta primine esas hizmet sürelerinin tespitini talep etmiştir.

11. Mahkeme 11/11/2010 tarihli kararında, yasalarda haftalık çalışma süresinin 45 saat olarak belirlendiğini, haftalık 30 saatin altında bir çalışma süresinin tespiti durumunda kısmi süreli iş sözleşmesinin kabul edileceğini, davacıya ait Seydişehir ve Selçuklu ilçeleri Halk Eğitim Merkezi Müdürlükleri tarafından işyeri kayıtları ve puantaj kayıtlarının getirtildiğini, yapılan bilirkişi incelemesi ile resmî kayıtlara göre haftalık 30 saati aşan sürelerde davacının tam süreli olarak çalıştığı kabul edilerek eksik bildirilen sürelerin hesaplandığını ayrıca ibraz edilen belgelere göre davacının sene sonlarında yapılan sergilerde ortalama 3 gün çalıştığını ve bu sürelerin Kuruma bildirilmediğini belirterek davacının, Konya Seydişehir Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğüne ait iş yerinde Kuruma bildirilen süreler dışında 1/11/1981-30/4/1986 ve 10/6/1986-30/6/1989 tarihleri arasında toplam 544 gün, Selçuklu Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğüne ait iş yerinde Kuruma bildirilen süreler dışında 21/10/1991-1/1/1992, 15/1/2004-22/6/2004, 15/1/2005-16/6/2005 ve 17/1/2007-22/6/2007 tarihleri arasında toplam 322 gün süreyle çalıştığının tespitine karar vermiştir.

12. Davalı tarafın temyizi üzerine karar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 21/3/2011 tarihli kararıyla bozulmuştur. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...

Bu konuda ortaya çıkan uyuşmazlık sonucu Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca verilen 17/9/2008 tarihli ve E.2008/10-555, K.2008/530 sayılı kararda da; “dinlenen tanıkların da aynı davacı gibi başka köylerde usta öğretici olarak çalışan kişiler olduğu, resmi belgeler ve davacının imzasını taşıyan belgelerle çelişkili tanık beyanlarınaitibaredilemeyeceğianlaşıldığından;tamgünesasıveaylıkkarşılığı olmayan çalışmaların, günlük çalışma saatine göre ve kısmi zamanlı çalışma olması nedeniyle bu çerçevede değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmek gerektiği” belirtilmiş olup, bu şekildeki bir çalışma ilişkisinde, tam süreli çalışmaya ilişkin hakların doğduğunu kabule olanak yok ise de; yasa ve sözleşmelerde belirtilen sınırlamalara aykırı, tam süreli hizmet sözleşmesinin unsurlarının gerçekleştiği bir çalışma durumunun, eylemli olarak oluştuğunun iddia edilip kanıtlanması olanak dahilinde bulunmaktadır. Ancak, bu yöndeki iddia, hizmet tespiti davalarının kamu düzenine ilişkin niteliği gözetilerek kanıtlanmalı; işverenin resmi Kurum niteliği, ücret ödemelerinin kayıtlara dayalı olma gerekleri dikkate alınarak, Kurum kayıtlarına yansıyan bilgilerin aksinin kanıtlanmasına yönelik kanıtların hüküm kurmaya elverişli olup olmadığı, sosyal güvenlik hakkının yaşama geçirilmesine yönelik davanın özelliklerinin gerektirdiği duyarlılık uyarınca denetlenmelidir.

Dava konusu bir kısım dönemlerde davacının, resmi belgelerde belirtilen ders saatlerinden sonra kursta kalmasının haklı bir gerekçesinin bulunduğu, tam süreli ve ayda 30 gün süreyle çalıştığı sonucuna varılırken, bilirkişinin kişisel kanaatine dayanılmış olup; anılan dayanak, davanın yukarıda sıralanan nitelikleri uyarınca iddianın kanıtlanması açısından gerekli olan araştırma ilkelerini karşılamaktan uzak olup; eksik araştırma ve yetersiz kanıtlardan hareketle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

..."

13. Bozma kararına uyan Mahkeme 11/9/2012 tarihli kararında; dava dilekçesi, davaya verilen cevap, davacının şahsi sicil dosyası, kurum kayıtları ve dosyaya sunulan bilirkişi raporu; Yargıtay bozma ilamına göre davacının 1990 yılından 2007 yılına kadar her yıl mayıs ayında SGK'ya bildirilen çalışmasının 3 gün daha fazla olduğunu, toplam 17 yıl boyunca 51 iş günü eksik bildirildiğini belirterek bu süre üzerinden hizmet tespitine karar vermiştir.

14. Davalı tarafın temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 18/3/2013 tarihli kararında, davalı işverenin resmî kurum niteliği,ücret ödemelerinin kayıtlara dayalı olma gerekleri dikkate alındığında Kurum kayıtlarına yansıyan bilgilerin aksinin ispatlanamadığını belirterek hükmü bozmuştur.

15. Bozma kararına uyan Mahkeme 25/6/2013 tarihli kararında Yargıtay bozma kararındaki gerekçeyi (bkz. § 14) tekrarlayarak davayı reddetmiştir.

16. Başvurucunun temyizi üzerine karar Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 7/10/2013 tarihli kararıyla onanmıştır. Onama kararının ilgili kısmı şöyledir:

 "...

Dosyadaki yazılara, hükmün uyulan önceki Yargıtay bozma ilâmına uygun biçimde verilmiş olmasına, bozma ile kesinleşen ve karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin yeniden incelenmesine hukukça ve yasaca cevaz bulunmamasına göre, yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA,

..."

17. Onama kararı 23/1/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş ve başvurucu 18/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

18.Mahkemenin 20/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddialar

1. Mahkemenin 11/9/2012 Tarihli Kararında Hükmün Kabul Edilen Kısmına (Mahkemenin 25/6/2013 Tarihli Ret Kararına) Yönelik İhlal İddiaları Yönünden

19. Başvurucu, sigorta tespit davalarına yönelik araştırma yönteminin Yargıtay içtihatlarında belirtildiğini, buna uygun olarak davalı iş yerinde çalışan tanıklarını yargılama sırasında dinlettiğini ancak tanık beyanlarının dikkate alınmadığını, karara esas alınan yönetmeliğin kanuna aykırı olduğunu, davalı işverence tutulan kayıtların eksik olduğunun ilk bilirkişi raporuylatespit edildiği hâlde bu durumun gözönüne alınmadığını, hükme esas alınan raporun objektif delillere dayanmadığını ve bilimsellikten uzak olduğunu, kendisiyle aynı durumda olan kişilerin farklı mahkemelere açtıkları davaların kabul edildiğini, kararların Yargıtay 21. Hukuk Dairesi tarafından onandığını, Yargıtay Daireleri arasındaki içtihat farklılığının eşitlik ilkesine ve hak arama özgürlüğüne aykırı olduğunu, Mahkemenin ret kararının angarya yasağını ortadan kaldırdığını belirterek Anayasa'nın 2., 10., 35., 36. ve 60. maddelerinde düzenlenen hakların ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 2., 10., 35. ve 60. maddelerinde güvence altına alınan sendikal haklarının ihlal edildiği iddiasının, hizmet tespiti davasında Mahkemece yapılan değerlendirmelere ilişkin olduğu anlaşılmış, bu nedenle iddiaların adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

21.Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

22. Başvurucunun ihlal iddiaları, yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Somut olayda Mahkeme, başvurucu ve davalı tarafın iddia ve savunmalarını incelemiş, ilgili Kanun hükümlerini somut olay çerçevesinde değerlendirmek suretiyle davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından hukuk kurallarının ve delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

23. Bunun yanında başvurucu, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin başvuru konusu davada verdiği bozma ve onama kararlarının, benzer davalara bakan Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin kararlarıyla çeliştiği, kendisi ile aynı durumda olan ve temyiz incelemesini Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin yaptığı dosyaların davacılar lehine sonuçlandığını, çelişkili içtihat nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

24. Benzer konularda aynı derecedeki yargı mercileri arasındaki içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi derece mahkemeleri veya temyiz mercilerinin, uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri arasındaki yorum farklılıkları da tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Miraş Mümessillik İnş. Taah. Reklam. Paz. Yay. San. Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 36).

25. Somut olayda esasen Yargıtay 10. ve 21. Hukuk Dairelerinin bu nitelikteki davalarda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarına atıfta bulunarak benzer ilkeleri benimsedikleri, somut davada Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin bozma kararlarının bu genel ilkeler doğrultusunda verildiği ve bu çerçevede başvuru konusu olaya özgü değerlendirme yapılarak yeterli gerekçe ile sonuca ulaşıldığı anlaşılmıştır. Bu açıdan başvurucunun çelişkili içtihat kapsamında ileri sürdüğü iddiaların esas itibariyle Derece Mahkemesince hukuk kurallarının yorumlanması, somut olaya uygulanması ve delillerin değerlendirilmesi hususuna ilişkin olduğu anlaşılmıştır.

26. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.

2. Mahkemenin 11/11/2010 ve 11/9/2012 Tarihli Kararlarında Hükmün Reddedilen Kısımlarına Yönelik İhlal İddiaları Yönünden

27. Başvurucu, kararın usul ve kanuna aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 17).

29. Somut olayda Konya 2. İş Mahkemesinin E.2013/219 sayılı dosyasında, ihlal iddiasına konu 11/11/2010 ve 11/9/2012 tarihli kararların başvurucu vekiline tefhim edildiği, başvurucu tarafından kararların temyiz edilmemesi nedeniyle davanın reddedilen kısımlarının başvurucu açısından 22/11/2010 ve 19/9/2012 tarihlerindekesinleştiği anlaşılmıştır. Buna göre başvuru konusu davanın bu kısımlarının 23/9/2012 tarihinden önce kesinleştiği görüldüğünden başvuru Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında kalmaktadır.

30. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

31.Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

33. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemeleri nezdinde açılan davalarda yargılama süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak davanın açıldığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak, yargılamanın sona erdiği (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 69), yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Mehmet Salih Ayyıldız, B. No: 2012/397, 17/11/2014, § 25).

34. İş mahkemeleri nezdinde görülen davalarda yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Nesrin Kılıç, § 58).

35. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydayaklaşık 5 yıl 3 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

36. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

37. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”

38. Başvurucu, yeniden yargılama yapılması, 100.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi taziminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

39. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

40. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. Bununla birlikte ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 4.800 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

41. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A.1. a) Mahkemenin 11/9/2012 tarihli kararında, hükmün kabul edilen kısmına yönelik ihlal iddiaları yönünden açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

   b) Mahkemenin 11/11/2010 ve 11/9/2012 tarihli kararlarında hükmün reddedilen kısımlarına yönelik ihlal iddiaları yönünden zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 4.800 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Konya 2. İş Mahkemesine (E.2013/219, K.2013/481) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Ayşe Torun [2.B.], B. No: 2014/2150, 20/7/2017, § …)
   
Başvuru Adı AYŞE TORUN
Başvuru No 2014/2150
Başvuru Tarihi 18/2/2014
Karar Tarihi 20/7/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, hizmet tespiti davasında usul ve kanuna aykırı karar verilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Zaman Bakımından Yetkisizlik
Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi