logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Muhammed Sabih Demir [2.B.], B. No: 2014/2159, 16/10/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUHAMMED SABİH DEMİR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/2159)

 

Karar Tarihi: 16/10/2014

R.G. Tarih-Sayı: 10/1/2015-29232

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Şükrü DURMUŞ

Başvurucu

:

Muhammed Sabih DEMİR

Vekili

:

Av. Mehmet Sami SELÇUK

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, tutukluluğun Kanun’da öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle hukuka aykırı hale geldiğini, ayrıca makul süreyi aştığını ileri sürerek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 11/2/2014 tarihinde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 25/4/2014 tarihinde başvurunun Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 27/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir

5. Başvuru konusu olay ve olgular 27/6/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, 30/6/2014 tarihli yazısı ile başvuruya ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 18/9/2008 tarihinde gözaltına alınmış, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/9/2008 tarih ve 2008/91 Sorgu sayılı kararıyla “suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma ve yağma” suçlarını işlediğinden bahisle tutuklanmıştır.

8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 27/1/2009 tarih ve E.2009/100 sayılı iddianame ile başvurucu ve diğer şüpheliler hakkında "suç işlemek için örgüt kurmak, bu örgüte üye olmak, silahlı yağma, örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapmak, hırsızlık, 6136 sayılı Kanuna muhalefet etmek " suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır.

9. Davanın görüldüğü İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 16/12/2013 tarih ve E.2009/47, K.2013/214 sayılı kararıyla başvurucunun suç işlemek için kurulan örgüte üye olmak ve 6136 sayılı Kanuna muhalefet etmek suçlarından beraatına, yağma suçlarından ise toplam 25 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına hükmetmiştir.

10. Bu karar, başvurucunun yüzüne karşı tefhim edilmiştir.

11. Temyiz üzerine, dosya Yargıtay’a gönderilmiş olup, dava hâlen temyiz aşamasında derdesttir.

12. Başvurucu 20/12/2013 tarihli dilekçeyle mahkûmiyet kararı ile birlikte verilen tutukluluğun devamına ilişkin karara itiraz etmiş, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 6/1/2014 tarih ve E.2009/47 sayılı ara karar ile söz konusu kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle itirazı merciye göndermiş, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 10/1/2014 tarih ve 2014/39 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun itirazını reddetmiştir.

13. Bu karar, başvurucuya 11/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu, 11/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. UYAP sisteminde başvurucu ile ilgili olarak yapılan araştırmada hakkında kesinleşmiş ve infaz edilmiş başkaca mahkûmiyet ilamları tespit edilmekle, başvurucunun İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2009/47 sayılı dosyasında tutuklu kaldığı sürenin tespiti amacıyla Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan yazıya verilen 22/7/2014 tarihli yazı cevabı ekindeki belgede; “Muhammed Sabih DEMİR'in Silahla Yağma/Birden Fazla Kişi Tarafından Birlikte Yağma/ Suç Örgütüne Yarar Sağlamak Maksadıyla Yağma/Suç İşlemek Amacıyla Kurulan Örgüte Üye Olma suçundan İstanbul(Kapatılan) 13. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. Madde İle Görevli)'nin 22/09/2008 tarih ve 2008/773 sayılı tevkif müzekkeresi ile tutuklandığı ve tutuklu kaldığı süreler içerisinde başka kesinleşmiş cezalara ait ilamları infaz ettiği anlaşılmış olup, İstanbul(Kapatılan) 13. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. Madde İle Görevli)'nin 22/09/2008 tarih ve 2008/773 sayılı tevkif müzekkeresini 22/09/2008-07/09/2009,07/09/2009-22/05/2013,21/01/2014-24/04/2014 tarihleri arası infaz etmiş olduğu ve 27/04/2014 tarihinden itibaren halen İstanbul(Kapatılan) 13. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. Madde İle Görevli)'nin 22/09/2008 tarih ve 2008/773 sayılı tevkif müzekkeresini infaz ettiği” belirtilmiştir.

B. İlgili Hukuk

16. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 8. ve 9. maddeleri şöyledir:

“Bağlantı kavramı

Madde 8 – (1) Bir kişi, birden fazla suçtan sanık olur veya bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunursa bağlantı var sayılır.

(2) Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı suç sayılır.

Davaların birleştirilerek açılması

Madde 9 – (1) Bağlantılı suçlardan her biri değişik mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle yüksek görevli mahkemede dava açılabilir.”

17. Aynı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”

18. Anılan Kanun’un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.”

19. 26/9/2004 tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 149. Maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 Yağma suçunun;

 a) Silahla,

 b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle,

 c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

 d) (Değişik: 18/6/2014-6545/64 md.) Yol kesmek suretiyle ya da konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde,

 e) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

 f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

 g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,

 h) Gece vaktinde,

İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 16/10/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 11/2/2014 tarih ve 2014/2159 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

 A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu, 22/9/2008 tarihinden beri tutuklu bulunduğunu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme), Anayasa ve kanunlara göre uzun tutukluluk halinin hak ihlali olarak düzenlediğini, CMK’da düzenlenen beş yıllık sürenin aşılmış olmasının bariz hak ihlali olduğunu ileri sürmüş, tahliyesinin sağlanması ile 3.000, 00TL. manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

 B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

22. Başvurucunun iddiaları dayanaktan yoksun olmadığı, ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas İnceleme

23. Başvurucu, tutukluluk süresinin Kanunda öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle kanuni olmadığından ve uzun bir süredir tutuklu olduğundan şikâyet etmektedir.

24. Anayasa’nın 19. maddesi şöyledir:

“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.

Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hakim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.

Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırk sekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hakim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir.

Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir.

Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.

Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.

Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.

25. Başvurucunun azami tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin şikâyetinin Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü, tutukluluk süresinin makullüğü ile ilgili şikâyetinin ise yedinci fıkrası açısından değerlendirilmesi gerekir.

a. Anayasa’nın 19. Maddesinin Üçüncü Fıkrasının İhlal Edildiği İddiası

26. Başvurucu, öncelikle, Kanun’daki azami tutukluluk süresinin aşılması nedeniyle tutulmasının hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir.

27. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu olabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

28. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa’nın 19. maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine dair kural ile uyumludur (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 43).

29. Kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler esas ve usule ilişkin hukuk kurallarına uymakla yükümlüdürler. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı bireyi keyfi bir şekilde özgürlüğünden alıkoymaya karşı korumak olup, maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun olması ve keyfi uygulamaya yol açmaması gerekir. Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince, başvurucunun tutukluluk durumunun “kanuni” dayanağının bulunup bulunmadığının, kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin verdiği hâllerde ise, hukuk devleti ilkesi gereği, keyfiliği önlemek için, uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 44).

30. Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre, (a) şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa, (b) şüpheli veya sanığın davranışları; 1) delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2) tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması halinde tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlar bir liste halinde belirtilmiştir.

31. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır.

32. Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse, bu kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen “hükme bağlı olarak tutma” haline dönüşmektedir. Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirmesinde göz önünde bulundurulamaz (B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41).

33. Başvurucu, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2009/47 sayılı dosyasında tutukluluğu devam etmekte iken, İstanbul 46. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2008/35, K.2009/183 sayılı ilamı ile 1 yıl 8 ay hapis, 375,00 TL. adli para cezası ve Bakırköy 9. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2012/664, K. 2012/716 sayılı ilamı ile 10 ay 25 gün ve 5 ay hapis cezalarını infaz etmiştir. Başvuruya konu İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/9/2008 tarih ve 2008/91 sorgu sayılı tutuklama müzekkeresinin, 22/09/2008-22/5/2013, 21/1/2014-24/4/2014 tarihleri arası ve 27/4/2014 tarihinden itibaren infaz edildiği görülmektedir (Bkz.§ 15)

34. Bu aşamada, bireysel başvuruya konu yargılaması devam eden başvurucunun diğer yargılamaları neticesinde aldığı cezaları nedeniyle özgürlüğünden mahrum kaldığı sürelerin başvuruya konu yargılamadaki tutukluluk süresinden indirilip indirilemeyeceğinin tespiti gerekir.

35. Bir kişinin hukuki durumu, yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmesi üzerine “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni “ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma” haline dönüşmektedir.

36. Başvuru konusu yargılama kapsamında 18/9/2008 tarihinde gözaltına alınan, 22/9/2008 tarihinde ise tutuklanan başvurucu, işlediği üç ayrı suçtan dolayı hakkında verilen hükümler nedeniyle toplam 1 yıl 23 ay 25 gün hapis ve 375,00 TL. adli para cezası ile cezalandırılmış ve bu cezalar başvuru konusu yargılama sırasında tutuklu bulunduğu süre içerisinde infaz edilmiştir (Bkz: § 33). Başvurucu, gözaltında kaldığı 18/9/2008-22/9/2008 ve tutuklu kaldığı 22/9/2008-22/5/2013 tarihleri arasında bir “suç isnadına bağlı olarak”, 23/5/2013-21/1/2014 tarihleri arasındaki sürede ise “ilk derece mahkemesince verilen mahkûmiyet hükmü”nün infazı anlamında özgürlüğünden mahrum bırakılmıştır. Somut olayda başvurucunun tutuklu bulunduğu sırada infaz edilen bu hükümler çerçevesinde görevli ve yetkili mahkemeler tarafından verilip kesinleşmiş mahkûmiyet kararlarına istinaden özgürlüğünden mahrum bırakıldığı anlaşılmıştır.

37. Bu çerçevede başvuru konusu yargılaması devam ettiği sırada, başvurucunun 18/9/2008 tarihinde başlayan tutulma hali, başka derece mahkemelerince verilen iki farklı kararın infaz edildiği dönemlerde kesintiye uğramıştır. Bir tutukluluk kararı ile mahkûmiyet kararının kesişmesi durumunda, mahkûmiyet kapsamında infaz edilen cezalara ilişkin süreler toplam tutukluluk süresinin hesabına dâhil edilmez (B. No: 2012/348, 4/12/2013, § 49).

38. Buna göre, başvurucunun başvuru konusu yargılama kapsamında “suç isnadına bağlı olarak” tutulma süresi, 18/9/2008 tarihinde gözaltına alınması ile başlamış ilk derece mahkemesinin 16/12/2013 tarihli kararı ile sona ermiştir. Bu süre toplam olarak 5 yıl 2 ay 28 gündür. Ancak bu süre zarfında başvurucunun kesinleşmiş başka cezaları nedeniyle toplam 6 ay 23 gün hapis yattığı anlaşılmıştır. Bu durumda başvurucunun toplam tutukluluk süresi 4 yıl 8 ay 5 gündür.

39. Başvurucunun, bir suç isnadına bağlı olarak tutulduğu süre ilk derece mahkemesinin kararını verdiği 16/12/2013 tarihi itibarıyla 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen beş yıllık azami süreyi aşmamıştır.

40. Açıklanan gerekçelerle, başvuru kapsamında Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresinin aşılması iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

b. Anayasa’nın 19. Maddesinin Yedinci Fıkrasının İhlal Edildiği İddiası

41. Başvurucu tutukluluk süresinin uzunluğundan da şikâyet etmiştir.

42. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.

43. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61).

44. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 62).

45. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63).

46. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 64).

47. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 65).

48. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).

49. Somut olayda başvurucu 18/9/2008 tarihinde gözaltına alınmış, 22/9/2008 tarihinde ise tutuklanmış ve İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/12/2013 tarihli kararı ile hapis ve adli para cezası ile cezalandırılmıştır. Buna göre başvurucu yaklaşık 4 yıl 8 ay 5 gün boyunca bir suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden mahrum kalmıştır (Bkz: § 38).

50. Somut olayda İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/4/2011 tarihli tensip zaptında “tutuklu sanıklar … ve Muhammed Sabih Demir’in üzerlerine atılı suçun niteliği, mevcut delil durumu, tutuklulukta geçen süreleri, henüz sorgularının yapılmamış olması ve CMK.nun 100 maddesindeki şartların devam etmesi” gerekçesiyle, 25/3/2009, 22/4/2009, 22/5/2009, 8/7/2009, 5/8/2009, 4/9/2009, 2/10/2009, 20/11/2009, 18/12/20091, 15/1/2010, 12/2/2010, 2/4/2010, 30/4/2010, 28/5/2010, 21/7/2010, 20/8/2010, 17/9/2010, 15/10/2010, 12/11/2010, 29/12/2010 tarihlerinde dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu verilen kararlarda “tutuklu sanıklar … ve Muhammed Sabih Demir’in üzerlerine atılı suçu işledikleri hususunda kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların bulunması, suçun niteliği, delil durumu, tutuklu kaldıkları süreler ve CMK.nun 100 maddesindeki şartlar göz önüne alınarak” gerekçesiyle, 25/2/2011, 25/3/2011, 22/4/2011, 10/6/2011, 4/11/2011, 02/12/2011, 28/12/2011, 27/1/2012, 14/3/2012, 13/4/2012, 11/5/2012, 13/6/2012 tarihlerinde dosya üzerinde yapılan incelemelerde “tutuklu sanıklar … ve Muhammed Sabih Demir’in üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu ve tutuklulukta geçen sürelere nazaran CMK.nun 100 maddesindeki şartlarda göz önüne alınarak” gerekçesiyle, 13/7/2012 ve 10/8/2012 tarihli kararlarla “ sanıkların üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, müşteki beyanları, teşhis tutunakları, sanıkların üzerlerine atılı suçların ve sayısı, mevcut delil durumu ve tutuklulukta geçen sürelere nazaran CMK.nun 100 maddesindeki şartlar da göz önüne alınarak” gerekçesiyle, 4/10/2012, 5/11/2012, 13/12/2012, 11/1/2013, 6/3/2013, 30/4/2013, 30/5/2013, 10/78/2013, 5/9/2013 ve 29/11/2013 tarihli kararlarla “ tutuklu sanıklar … ın üzerlerine atılı suçu işledikleri hususunda olay ve yakalama tutanakları, müşteki ifade ve teşhisleri, kamera kayıtları, iletişimin tespitine dair tutunak içerikleri ve tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesini gösteren olgular bulunması, suçların niteliği, delil durumu, atılı suçların CMK. 100/3 maddesinde sayılan katolog suçlardan sayılması, tutuklama tarihleri ve CMK 100 maddesindeki şartların devam etmesine binaen” gerekçesiyle başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.

51. Başvurucu, 31/10/2013 tarihli celsede 5 yıllık tutukluluk süresinin dolduğunu belirterek tahliye talebinde bulunmuştur. Mahkeme, “sanıklar … üzerlerine atılı suçu işledikleri hususunda olay ve yakalama tutunakları, müşteki ifade ve teşhisleri, kamera kayıtları, iletişimin tespitine dair tutanak içerikleri ve tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların bulunması, suçların niteliği, delil durumu, atılı suçların CMK 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan sayılması, tutuklama tarihleri ve CMK 100 maddesindeki şartların devam etmesine binaen tutukluluk hallerinin devamına” karar vermiştir. Mahkeme, 16/12/2013 tarihli celsede ise başvurucunun suç işlemek için kurulan örgüte üye olmak ve 6136 sayılı Kanuna muhalefet etmek suçlarından beraatine, yağma suçlarından ise toplam 25 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve “sanıklar hakkında hükmolunan ceza miktarları ve tutuklu kaldıkları süreler dikkate alınarak tutukluluk hallerinin devamına” karar vermiştir.

52. Başvurucu 20/12/2013 tarihli dilekçeyle mahkûmiyet kararı ile birlikte verilen tutukluluğun devamına ilişkin karara uzun tutukluluk şikayetiyle itiraz etmiş, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 6/1/2014 tarih ve E.2009/47 sayılı ara karar ile söz konusu kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle itirazı merciye göndermiş, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 10/1/2014 tarih ve 2014/39 Değişik İş sayılı kararı ile “atılı suçun vasıf ve mahiyeti, gerektirdiği ceza miktarı, kuvvetli suç şüphesinin bulunması, mevcut delil durumu ve tutuklulukta geçirdiği süre göz önüne alınarak mahkemesince verilen tutukluluk halinin devamına dair kararda herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı" gerekçesiyle başvurucunun itirazını reddetmiştir.Ret kararı 11/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

53. Dava toplam 16 sanık hakkında çok sayıda suç isnadına dayalı olarak görülmüştür. Yargılama boyunca 21 duruşma yapılmıştır. Bu itibarla davanın nispeten karmaşık olduğu söylenebilir.

54. Ancak, kuvvetli suç şüphesi ile birlikte devamını gösteren haklı nedenlerin gösterilmesi şartıyla soruşturma veya kovuşturmanın tutuklu sürdürülmesi mümkün olabilir. Somut olayda, derece mahkemelerince verilen tutukluluğun devamı ve tutukluluğa itirazın reddine dair kararların gerekçeleri incelendiğinde, bu gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olmadığı ve aynı hususların tekrarı niteliğinde olduğu görülmektedir. Somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçelerin ilgili ve yeterli olduğu söylenemez. İlgili ve yeterli olmayan gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında söz konusu tutukluluk süresi makul olarak değerlendirilemez.

55. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun “tutukluluk süresinin makul olmadığı” yönündeki şikâyeti yönünden Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesinin Uygulanması

56. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş; ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

57. Başvuruda Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu, 3.000,00 TL tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucunun özgürlük ve güvenlik hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararı karşılığında somut olayın özellikleri ve başvurucunun talebi de dikkate alarak başvurucuya takdiren net 3.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

58. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

 V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Başvurucunun,

1.Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresinin aşılması” iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

2.Tutukluluğun makul süreyi aşmış olması” nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 3.000,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

F. Kararın bir örneğinin yargılamayı yapan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine,

16/10/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Muhammed Sabih Demir [2.B.], B. No: 2014/2159, 16/10/2014, § …)
   
Başvuru Adı MUHAMMED SABİH DEMİR
Başvuru No 2014/2159
Başvuru Tarihi 11/2/2014
Karar Tarihi 16/10/2014
Resmi Gazete Tarihi 10/1/2015 - 29232

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, tutukluluğun Kanun’da öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle hukuka aykırı hale geldiğini, ayrıca makul süreyi aştığını ileri sürerek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (süre) İhlal Manevi tazminat
İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 8
9
102
104
5237 Türk Ceza Kanunu 149
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi