TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
RAMAZAN YILDIZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/2354)
Karar Tarihi: 16/10/2014
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Akif YILDIRIM
Başvurucu
Ramazan YILDIZ
Vekili
Av. Ahmed KAYA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, uyuşturucu madde ihraç etme suçundan yargılandığı davanın Yargıtayca zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle Anayasa’nın 2., 5., 10. ve 36. maddelerinde tanımlanan anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve “düşme” kararının hukuka aykırılığının tespiti talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 7/2/2014 tarihinde Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 16/5/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 27/6/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için 27/6/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 25/7/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 18/8/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 22/9/2014 tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu hakkında “teşekkül oluşturarak uyuşturucu eroin maddesi ihraç etme” suçundan İstanbul Devlet Güvenlik Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2000 tarih ve E.2000/240 sayılı iddianamesiyle kamu davası açılmıştır.
9. Başvurucu, İstanbul 5 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin (DGM) 26/4/2002 tarih ve E.2000/79, K.2002/75 sayılı kararıyla 8 yıl 4 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir.
10. Anılan kararın temyizi üzerine, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 12/12/2002 tarih ve E.2002/27276, K.2002/26536 sayılı ilamıyla başvurucu hakkındaki hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
11. Bozma ilâmına uyulması üzerine yapılan yargılama sonucunda, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/12/2011 tarih ve E.2003/31, K.2011/206 sayılı kararıyla başvurucu, atılı suçtan beraat etmiştir.
12. Söz konusu kararın temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 7/10/2013 tarih ve E.2013/8669, K.2013/8701 sayılı ilamıyla başvurucu hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şu şekildedir:
“…Sanık [Başvurucu] hakkında Belçika'da P. isimli kişide 30.01.1996 tarihinde ve Hollanda'da A. isimli kişide 07.05.1998 tarihinde ele geçirilen eroinleri ihraç ettiği iddiasıyla kamu davası açılmış olup, sabit olduğunda 765 sayılı TCK'nın 403. maddesinin 2. fıkrasında tanımlanan ihraç suçlarının en geç 30.01.1996 ve 07.05.1998 tarihlerinde işlenmiş olacağı; belirtilen tarihlerden inceleme tarihine kadar 765 sayılı TCK’nın 102. maddesinin 3. fıkrası ile 104. maddesinin 2. fıkrasında öngörülen 15 yıllık dava zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşıldığından; diğer yönleri incelenmeksizin hükmün BOZULMASINA; 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin 1. fıkrası ve 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak, 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinin 8. fıkrası gereğince sanık hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE, 07.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi…”
13. Nihai karar, başvurucu vekili tarafından 13/1/2014 tarihinde öğrenilmiştir.
14. Başvuru, 7/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
15. 23/3/2005 tarih ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 8. maddesi, 4/4/1929 tarih ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 305 ilâ 326. maddeleri, 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 403. maddesi.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 16/10/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 7/2/2014 tarih ve 2014/2354 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, 2000 yılından beri hakkında sürmekte olan davanın 7/10/2013 tarihinde Yargıtay tarafından düşürüldüğünü, yargılamanın yaklaşık on dört yıl sürdüğünü ve bu sürenin makul olmadığını, derhal beraat kararı verilebilecek hallerde düşme kararı verilemeyeceğini, beraat kararının esasa ilişkin karar olduğunu ve toplumda kişinin aklanmasını sağladığını, aklanma hakkının kendisine tanınmadığını, ayrıca yargılamada haksız yere tutuklu kaldığını belirterek, Anayasa’nın 2., 5., 10. ve 36. maddelerinde tanımlanan anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve “düşme” kararının hukuka aykırılığının tespiti talebinde bulunmuştur.
A. Değerlendirme
18. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde; başvurunun, kovuşturmaya konu eylemden dolayı yapılan yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı ve Yargıtayca beraat kararının onanması yerine dava zamanaşımı nedeniyle hakkındaki kamu davasının düşürülmesine karar verilerek, mahkemeye erişim hakkının ihlali iddiası ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların gerçekliğinin hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu nedenle başvurucunun tüm iddiaları “mahkemeye erişim” ve “makul sürede yargılanma” hakları ile ilişkili görülerek bu kapsamda değerlendirilmiştir.
19. Bakanlık görüşünde, başvurucunun haksız tutuklamadan da şikâyet ettiği belirtilip bu hususta da yapılacak değerlendirmede Anayasa Mahkemesince “zaman bakımından yetkisizlik kararı verilmesi” gerektiği belirtilmiş ise de, başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun haksız tutuklama hususuna sadece aklanma hakkının nasıl ihlal edildiğine dair açıklamalarında değindiği, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlaline yönelik herhangi bir şikâyette bulunmadığı anlaşıldığından, bu hak yönünden bir değerlendirme yapılmamıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Mahkemeye Erişim Hakkı Yönünden
20. Başvurucu, beraat ettiği halde bu kararın onanması yerine Yargıtay tarafından düşme kararı verildiğini belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Başvurucu, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/12/2011 tarih ve E2003/31, K.2011/206 sayılı kararıyla atılı suçtan beraat etmiştir. Beraat hükmünün temyizi üzerine Yargıtay 10. Ceza Dairesince başvurucu hakkında atılı suçtan açılan kamu davasının dava zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiştir.
22. Ceza muhakemesinde amaç, adil yargılama ilkelerine uyularak, maddi gerçeğin araştırılması ve bulunmasıdır. Maddi gerçeğin araştırılmasının sebebi ise, suçsuz olan sanığın aklanmasına, suçlu olan sanığın ise cezalandırılmasına karar vermeye dönük bir vicdani kanaate ulaşma çabasıdır. 17/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) “Duruşmanın sona ermesi ve hüküm” kenar başlıklı 223. maddesinde, “hüküm”ler; beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararları olarak düzenlemiştir.
23. Beraat hükmü, sanık üzerindeki suç şüphesini kaldıran esasa ilişkin kararlardandır. CMK’da belirtilen beraat nedenlerinin bir kısmında sanık tam olarak aklanmakta, diğer bir kısmında ise sanık, şüpheden yararlandırılarak cezaya hükmedilmemektedir.
24. Anayasa'nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. .”
26. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul etmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
27. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde de herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı kimliğiyle sav ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
28. Herkes, kişisel hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanması için bir mahkemeye erişme ya da dava açma hakkına sahiptir. AİHM’e göre mahkemeye erişim hakkı, suç isnadı altındaki veya medeni haklarını icra etmesine yapılan müdahalenin keyfi olduğunu savunulabilir şekilde öne süren ve bu şikayetini Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının sağladığı güvencelere sahip bulunan bir mahkeme nezdinde öne süremediğini iddia eden herkese açıktır (bkz. özellikle, Roche/Birleşik Krallık [BD], B. No: 32555/96, 19/10/2005, § 117; Stanev/Bulgaristan, [BD], B. No: 36760/06, 17/1/2012, § 229).
29. Mahkemeye erişme hakkı, cezai olaylarda da uygulanabilir bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye erişme hakkı, hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin, bu isnat hakkında bir mahkeme tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar verilmesini isteme hakkıdır (B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49). Ancak, suç ithamlarıyla ilgili karar elde etme hakkı mutlak değildir (Kart/Türkiye, [BD], B. No: 8917/05, § 113).
30. Diğer taraftan mahkemeye erişim hakkı, suçlanan kişiye davasının mutlaka devam etmesini isteme hakkı anlamına gelmez; suçlanan kişiye hakkındaki isnadın bir hâkim bir mahkeme tarafından karara bağlanmasını isteme hakkı anlamına gelir (Deweer/Belçika, [BD], B. No: 6903/75, §§ 48-49). Bu bakımdan Sözleşme’nin 6. maddesi, ceza davalarının mutlaka bir mahkûmiyet ya da beraat hükmü ile sonuçlandırılmasını isteme hakkını içermez.
31. Başvurucu, beraat ettiği halde bu kararın onanması yerine Yargıtay tarafından düşme kararı verilmesini şikâyet etmektedir. 765 sayılı mülga Kanun'un 117. maddesi uyarınca, gerek dava ve gerek ceza zamanaşımı resen tatbik olunur ve bundan ne sanık ve ne de mahkûm vazgeçemezler. Benzer hüküm, 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 72. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da yer almaktadır. Kanun koyucu, ilk derece mahkemelerinin iş yükünün artmaması için sanıklara zamanaşımını ret hakkı tanımamıştır. Ayrıca, başvurucu hakkında verilen “düşme” kararı, herhangi bir suçlayıcı veya cezai ifade barındırmamakta ve başvurucunun adli siciline işlenmemektedir. Kararın keyfiliğinden de bahsedilemez.
32. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun, “mahkemeye erişim hakkının” ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürdüğü yargılama işlemlerinde açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkı Yönünden
33. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
34. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
35. Bakanlıkça, başvurunun bu kısmına yönelik görüş sunulmasına gerek görülmemiştir.
36. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
37. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
38. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
39. Başvuru konusu olayda, İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2000 tarih ve E.2000/240 sayılı iddianamesi ile, teşekkül oluşturarak uyuşturucu eroin maddesi ihraç etmek suçundan başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suçlar hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır (bkz. § 15). Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
40. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu tarih, -başvurunun derecatından anlaşıldığı kadarıyla- başvurucunun bahse konu suç kapsamında mahkemede savunmasını yaptığı 16/4/2002 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucu hakkındaki suç isnadına ilişkin olarak verilen düşme kararının kesinleşme tarihi olan 7/10/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
41. Başvurucunun savunmasını yaptığı 16/4/2002 tarihinden İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/12/2011 tarihli kararı arasında 9 yıl 7 ay 20 günlük bir sürenin geçtiği görülmektedir. İki sanığın yargılandığı dava, bozmadan sonra dahi 26 celse sonra tamamlanabilmiştir. Başvurucu savunmasını mahkeme önünde 16/4/2002 tarihinde yapmıştır. Davanın kanun yolu (temyiz) aşaması ise 1 yıl 4 ay 21 gün sürmüştür.
42. Başvuruya konu davada sanıklara isnat edilen eylemin uluslararası niteliği ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık on bir yılı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
44. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş olup, yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
45. Başvuruda Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu tazminat talebinde bulunmamıştır.
46. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
16/10/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.