TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RAMAZAN YILDIZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2354)
|
|
Karar Tarihi: 16/10/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Ramazan YILDIZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmed KAYA
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, uyuşturucu madde
ihraç etme suçundan yargılandığı davanın Yargıtayca
zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmesi ve yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmaması nedenleriyle Anayasa’nın 2., 5., 10. ve 36. maddelerinde
tanımlanan anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve “düşme” kararının hukuka aykırılığının
tespiti talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 7/2/2014 tarihinde
Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 16/5/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
27/6/2014 tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular
ile başvurunun bir örneği görüş için 27/6/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 25/7/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 18/8/2014 tarihinde
bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 22/9/2014 tarihinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu hakkında “teşekkül oluşturarak uyuşturucu eroin maddesi ihraç
etme” suçundan İstanbul Devlet Güvenlik Cumhuriyet Başsavcılığının
3/3/2000 tarih ve E.2000/240 sayılı iddianamesiyle kamu davası açılmıştır.
9. Başvurucu, İstanbul 5 No.lu
Devlet Güvenlik Mahkemesinin (DGM) 26/4/2002 tarih ve E.2000/79, K.2002/75
sayılı kararıyla 8 yıl 4 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir.
10. Anılan kararın temyizi
üzerine, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 12/12/2002 tarih ve E.2002/27276,
K.2002/26536 sayılı ilamıyla başvurucu hakkındaki hükmün bozulmasına karar
verilmiştir.
11. Bozma ilâmına uyulması
üzerine yapılan yargılama sonucunda, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin
6/12/2011 tarih ve E.2003/31, K.2011/206 sayılı kararıyla başvurucu, atılı
suçtan beraat etmiştir.
12. Söz konusu kararın temyiz
edilmesi üzerine, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 7/10/2013 tarih ve E.2013/8669,
K.2013/8701 sayılı ilamıyla başvurucu hakkındaki kamu davasının zamanaşımı
nedeniyle düşürülmesine karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şu şekildedir:
“…Sanık [Başvurucu] hakkında
Belçika'da P. isimli kişide 30.01.1996 tarihinde ve Hollanda'da A. isimli
kişide 07.05.1998 tarihinde ele geçirilen eroinleri ihraç ettiği iddiasıyla
kamu davası açılmış olup, sabit olduğunda 765 sayılı TCK'nın 403. maddesinin 2.
fıkrasında tanımlanan ihraç suçlarının en geç 30.01.1996 ve 07.05.1998
tarihlerinde işlenmiş olacağı; belirtilen tarihlerden inceleme tarihine kadar
765 sayılı TCK’nın 102. maddesinin 3. fıkrası ile 104. maddesinin 2. fıkrasında
öngörülen 15 yıllık dava zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşıldığından; diğer
yönleri incelenmeksizin hükmün BOZULMASINA; 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesinin
1. fıkrası ve 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddelerinin
verdiği yetkiye dayanılarak, 5271 sayılı CMK’nın 223.
maddesinin 8. fıkrası gereğince sanık hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle DÜŞMESİNE, 07.10.2013
tarihinde oybirliğiyle karar verildi…”
13. Nihai karar, başvurucu
vekili tarafından 13/1/2014 tarihinde öğrenilmiştir.
14. Başvuru, 7/2/2014 tarihinde
yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
15. 23/3/2005 tarih ve 5320
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un
8. maddesi, 4/4/1929 tarih ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanunu’nun 305 ilâ 326. maddeleri, 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı mülga Türk Ceza
Kanunu'nun 403. maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 16/10/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 7/2/2014 tarih ve 2014/2354
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, 2000 yılından
beri hakkında sürmekte olan davanın 7/10/2013 tarihinde Yargıtay tarafından
düşürüldüğünü, yargılamanın yaklaşık on dört yıl sürdüğünü ve bu sürenin makul
olmadığını, derhal beraat kararı verilebilecek hallerde düşme kararı
verilemeyeceğini, beraat kararının esasa ilişkin karar olduğunu ve toplumda
kişinin aklanmasını sağladığını, aklanma hakkının kendisine tanınmadığını,
ayrıca yargılamada haksız yere tutuklu kaldığını belirterek, Anayasa’nın 2.,
5., 10. ve 36. maddelerinde tanımlanan anayasal haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve “düşme” kararının
hukuka aykırılığının tespiti talebinde bulunmuştur.
A. Değerlendirme
18. Başvuru
formu ve ekleri incelendiğinde; başvurunun, kovuşturmaya konu eylemden dolayı yapılan
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı ve Yargıtayca
beraat kararının onanması yerine dava zamanaşımı nedeniyle hakkındaki kamu
davasının düşürülmesine karar verilerek, mahkemeye erişim hakkının ihlali
iddiası ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların gerçekliğinin hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu nedenle
başvurucunun tüm iddiaları “mahkemeye
erişim” ve “makul sürede
yargılanma” hakları ile ilişkili görülerek bu kapsamda
değerlendirilmiştir.
19. Bakanlık görüşünde,
başvurucunun haksız tutuklamadan da şikâyet ettiği belirtilip bu hususta da
yapılacak değerlendirmede Anayasa Mahkemesince “zaman
bakımından yetkisizlik kararı verilmesi” gerektiği belirtilmiş ise
de, başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun haksız tutuklama
hususuna sadece aklanma hakkının nasıl ihlal edildiğine dair açıklamalarında
değindiği, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlaline yönelik herhangi bir
şikâyette bulunmadığı anlaşıldığından, bu hak yönünden bir değerlendirme
yapılmamıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Mahkemeye
Erişim Hakkı Yönünden
20. Başvurucu, beraat ettiği
halde bu kararın onanması yerine Yargıtay tarafından düşme kararı verildiğini
belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Başvurucu, İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesinin 6/12/2011 tarih ve E2003/31, K.2011/206 sayılı kararıyla
atılı suçtan beraat etmiştir. Beraat hükmünün temyizi üzerine Yargıtay 10. Ceza
Dairesince başvurucu hakkında atılı suçtan açılan kamu davasının dava
zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiştir.
22. Ceza muhakemesinde amaç,
adil yargılama ilkelerine uyularak, maddi gerçeğin araştırılması ve
bulunmasıdır. Maddi gerçeğin araştırılmasının sebebi ise, suçsuz olan sanığın
aklanmasına, suçlu olan sanığın ise cezalandırılmasına karar vermeye dönük bir
vicdani kanaate ulaşma çabasıdır. 17/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) “Duruşmanın sona
ermesi ve hüküm” kenar başlıklı 223. maddesinde, “hüküm”ler; beraat, ceza verilmesine yer olmadığı,
mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararları
olarak düzenlemiştir.
23. Beraat hükmü, sanık
üzerindeki suç şüphesini kaldıran esasa ilişkin kararlardandır. CMK’da belirtilen beraat nedenlerinin bir kısmında sanık
tam olarak aklanmakta, diğer bir kısmında ise sanık, şüpheden yararlandırılarak
cezaya hükmedilmemektedir.
24. Anayasa'nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
25. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma
hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. .”
26. Adil yargılanma hakkının en
temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel
unsurlarından biri olarak kabul etmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34).
27. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36.
maddesinde de herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı ve davalı kimliğiyle sav ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
28. Herkes, kişisel hak ve
yükümlülüklerinin karara bağlanması için bir mahkemeye erişme ya da dava açma
hakkına sahiptir. AİHM’e göre mahkemeye erişim hakkı, suç isnadı altındaki veya
medeni haklarını icra etmesine yapılan müdahalenin keyfi olduğunu savunulabilir
şekilde öne süren ve bu şikayetini Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının sağladığı güvencelere sahip bulunan bir mahkeme nezdinde öne
süremediğini iddia eden herkese açıktır (bkz. özellikle, Roche/Birleşik Krallık [BD], B. No: 32555/96, 19/10/2005, § 117; Stanev/Bulgaristan, [BD], B. No: 36760/06, 17/1/2012, § 229).
29. Mahkemeye erişme hakkı,
cezai olaylarda da uygulanabilir bir haktır. Bu bağlamda mahkemeye erişme
hakkı, hakkında suç isnadı bulunan bir kimsenin, bu isnat hakkında bir mahkeme
tarafından bu isnadın yerinde olduğu ya da olmadığı yönünde bir karar
verilmesini isteme hakkıdır (B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49). Ancak, suç
ithamlarıyla ilgili karar elde etme hakkı mutlak değildir (Kart/Türkiye, [BD], B. No: 8917/05, § 113).
30. Diğer taraftan mahkemeye
erişim hakkı, suçlanan kişiye davasının mutlaka devam etmesini isteme hakkı
anlamına gelmez; suçlanan kişiye hakkındaki isnadın bir hâkim bir mahkeme
tarafından karara bağlanmasını isteme hakkı anlamına gelir (Deweer/Belçika, [BD], B. No: 6903/75, §§ 48-49). Bu bakımdan Sözleşme’nin 6. maddesi, ceza davalarının mutlaka
bir mahkûmiyet ya da beraat hükmü ile sonuçlandırılmasını isteme hakkını
içermez.
31. Başvurucu, beraat ettiği
halde bu kararın onanması yerine Yargıtay tarafından düşme kararı verilmesini
şikâyet etmektedir. 765 sayılı mülga Kanun'un 117. maddesi uyarınca,
gerek dava ve gerek ceza zamanaşımı resen tatbik olunur ve bundan ne sanık ve
ne de mahkûm vazgeçemezler. Benzer hüküm, 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun 72. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da yer almaktadır. Kanun
koyucu, ilk derece mahkemelerinin iş yükünün artmaması için sanıklara
zamanaşımını ret hakkı tanımamıştır. Ayrıca, başvurucu hakkında verilen “düşme” kararı, herhangi bir suçlayıcı
veya cezai ifade barındırmamakta ve başvurucunun adli siciline işlenmemektedir.
Kararın keyfiliğinden de bahsedilemez.
32. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun, “mahkemeye erişim hakkının”
ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürdüğü yargılama işlemlerinde açık ve
görünür bir ihlal saptanmadığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkı Yönünden
33. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
34. Başvurucu, hakkında
yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlanmaması
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
35. Bakanlıkça, başvurunun bu
kısmına yönelik görüş sunulmasına gerek görülmemiştir.
36. Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında,
ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan
makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve
mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
37. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
38. Anayasa’nın 36. ve
Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile
ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının
makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir
kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup,
kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının
tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun
gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının
değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç
olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları
uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil
yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625,
9/1/2014, § 31).
39. Başvuru konusu olayda,
İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2000 tarih ve
E.2000/240 sayılı iddianamesi ile, teşekkül oluşturarak uyuşturucu eroin
maddesi ihraç etmek suçundan başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.
Başvurucu hakkında isnat olunan suçlar hapis cezasını gerektirir şekilde
tanımlanmıştır (bkz. § 15). Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına
dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği
konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
40. Cezai alanda yöneltilen suç
isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili
makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama
veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu
tarih, -başvurunun derecatından anlaşıldığı
kadarıyla- başvurucunun bahse konu suç kapsamında mahkemede savunmasını yaptığı
16/4/2002 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai
kararın verildiği tarihtir. Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından
sürenin bitiş tarihinin, başvurucu hakkındaki suç isnadına ilişkin olarak
verilen düşme kararının kesinleşme tarihi olan 7/10/2013 tarihi olduğu
anlaşılmaktadır.
41. Başvurucunun savunmasını
yaptığı 16/4/2002 tarihinden İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/12/2011
tarihli kararı arasında 9 yıl 7 ay 20 günlük bir sürenin geçtiği görülmektedir.
İki sanığın yargılandığı dava, bozmadan sonra dahi 26 celse sonra
tamamlanabilmiştir. Başvurucu savunmasını mahkeme önünde 16/4/2002 tarihinde
yapmıştır. Davanın kanun yolu (temyiz) aşaması ise 1 yıl 4 ay 21 gün sürmüştür.
42. Başvuruya konu davada
sanıklara isnat edilen eylemin uluslararası niteliği ve davanın mahiyeti
nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın
karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında,
somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön
bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık on bir yılı aşkın yargılama sürecinde makul
olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
44. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas
inceleme sonunda ihlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş olup,
yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
45. Başvuruda Anayasa'nın 36. maddesinin
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu tazminat talebinde
bulunmamıştır.
46. Başvurucu tarafından yapılan
206,10 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35
TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği yönündeki iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
16/10/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.