TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ARİF ALTIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2170)
|
|
Karar Tarihi: 10/1/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 6/2/2018-30324
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Yücel ARSLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Arif ALTIN
|
Vekili
|
:
|
Av. Cemil ÖZBİLGİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Yargıtay Cumhuriyet başsavcısına gönderilen
elektronik postadaki (e-posta) sözlerden dolayı ceza verilmesi nedeniyle ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 18/3/2008 tarihinde saat 06.12'de o dönem görevde
olan Yargıtay Cumhuriyet başsavcısına (mağdur) bir e-posta göndermiştir. Söz
konusu e-postadaki ifadeler şöyledir:
“Sayın [Y.] ben vatandaş olarak ilk seçimde yine AKP'ye oy
vereceğim, dolayısı ile benim hakkımda da vatandaşlıktan çıkarılma dava açar
mısınız?
Siz Abdullah Öcalan'ı bile asmaya cesaret edemeyen bir yargı sisteminin
savcısı olarak ben ve benim gibi sıradan bir vatandaşın gözünde sıfır itibara
sahipsiniz. Sizin savunduğunuz çalışmayan yargı sisteminiz çökmüş durumda.
Dogmalarla yapılmış, kokuşmuş batının kanunları beni yönetmeye yetmez.
Benim aslım Doğu Uygarlığıdır. Ben Türk'üm ve Müslüman'ım. Yüzüm,
değerlerini İslam Kültüründen alan Doğu Uygarlığına dönmüştür. Yüzde yüz
onaylamamakla beraber şeriat ile yönetilseydik, o sistem bile tereddüt etmeden
Öcalan'ı asardı. Senin kanunların bile şeriat kadar güçlü değil.
Atatürk ilkelerine gelince;bugünümüzü
ona borçluyuz. Çok değerli bir asker. Hz. Muhammed'in neferi. Ancaaaak, bütün ilkeleri yeniden tanımlanmalı. Her
söylediği çağa uygun değil.
Benim gibi düşünen vatandaşların oranını merak ediyorsanız, sokağa
çıkınız, vatandaşla konuşuz. Siz konuşmazsanız, bir gün emekli olduğunuzda,
dokunulmazlığınız kalktığında, onlar sizi bulup, sizinle konuşurlar. Kolay
gelsin."
10. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkında
soruşturma başlatmış ve kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçunu
işlediği iddiasıyla Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır.
11. Mahkeme, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret
suçundan başvurucunun 12.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar
vermiştir. Kararda ayrıca, başvurucu hakkında yeniden suç işlemeyeceği kanaati
oluşmadığından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine gerek
olmadığı da ifade edilmiştir.
12. Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesinin kararının gerekçesinde;
başvurucunun gönderdiği e-postada "
...siz Abdullah Öcalan'ı asmaya cesaret edemeyen bir yargı sisteminin savcısı
olarak ben ve benim gibi sıradan bir vatandaşın gözünde sıfır itibara
sahipsiniz ..." gibi ifadeler kullanarak kamu görevlisine hakarette
bulunduğu, düşünce açıklama özgürlüğünün dışına çıkarak Yargıtay Cumhuriyet
başsavcısı sıfatıyla görev yapan A.Y.nin itibarsız
bir kişi olduğunu belirttiği hususlarına yer vermiştir.
13. Temyiz üzerine Yargıtay 21/10/2013 tarihli ilamı ile ilk
derece mahkemesinin kararını onamıştır.
14. Başvurucu; onama kararının kendisine tebliğ edilmediğini,
kararın kesinleştiğiniödeme emrinden öğrendiğini
belirtmiştir. Ödeme emri, muhtara teslim edilmek suretiyle 31/1/2014 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucunun sunduğu belgelerden ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim
Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan inceleme neticesinde adli para cezasının
başvurucu tarafından ödenmiş olduğu anlaşılmıştır.
16. Başvurucu 19/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17.26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" kenar başlıklı 125.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek
nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir
kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar
hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır...
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir
iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,...
İşlenmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz."
B. Uluslararası Hukuk
18. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kamuya mal olmuş
kişilerin şöhret ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde 10.
maddenin (2) numaralı fıkrasında yer alan "başkalarının... haklarının korunması" ifadesine
müracaat etmektedir. AİHM Büyük Dairesi 7/2/2012 tarihinde verdiği iki kararda - Von
Hannover/Almanya (No. 2), B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012 ve Axel Springer AG/Almanya, B. No:
39954/08, 7/2/2012- ifade
hürriyeti ve özel hayata saygı hakkının dengelenmesinde kullanılan ilkeleri
sistematik olarak açıklamış ve uygulamıştır. Bunlar ifade özgürlüğüne konu
açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı (Von Hannover/Almanya (2), § 109),ilgili
kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin
niteliği, haber veya makalenin konusu (Von
Hannover/Almanya (2), § 110; Von
Hannover/Almanya, B. No:59320/00, 24/09/2004, §§ 63-66; kamu
tarafından tanınan kişiler için korumanın daha esnek olacağına ilişkin bir
karar için bkz. Minelli/İsviçre (k.k.), B. No: 14991/02, 14/6/2005), ilgili kişinin daha
önceki davranışları (Von Hannover/Almanya (2), § 111), yayının
içeriği, şekli ve etkileri (Von Hannover/Almanya (2), § 112), bilgilerin
elde edilme koşulları ve gerçekliği (Axel Springer AG/Almanya, § 93; Von Hannover/Almanya (2), § 113) ve uygulanan
yaptırımın niteliğidir (Axel Springer AG/Almanya, §
95).
19. İfade özgürlüğü ile başkalarının şöhret ve itibarlarının
korunmasının çatışması hâlinde eğer şöhreti söz konusu olan kişi kamu görevlisi
ise dengeleme sırasında bu kişinin üstlendiği kamu görevi de gözönüne alınmalıdır. Bununla birlikte kamu görevlilerinin
siyasetçilerde olduğu gibi her türlü söylemlerini yakın denetime açtıkları da
söylenemez. Kamu görevlilerinin görevlerini hakkıyla yerine getirebilmeleri için
kamu güvenine sahip olmaları gerekir ki bu da ancak onları asılsız suçlamalara
karşı korumakla sağlanabilir (Lesnik/Slovakya,
B. No: 35640/97, 11/6/2003, § 53; Raichinov/Bulgaristan,
B. No: 47579/99, 20/4/2006, § 48).
20. AİHM'e göre, kamu görevlilerinin görevlerini yerine
getirirken performanslarını etkilemeyi ve kamuoyunun bu kişilere olan güvenine
zarar vermeyi amaçlayan aşağılayıcı ve hakaret içerikli saldırılara karşı
korunmaları zorunludur (Busuioc/Moldova, B. No: 61513/00, 21/12/2004, §
64). Bununla birlikte AİHM, kendilerine idari yetkiler verilmiş kamu
görevlilerine de kamusal konum doktrininin uygulanmasını uygun görmüş; belirli
yetkileri kullanan kamu görevlilerinin söz ve eylemlerine getirilen
eleştirilere daha fazla hoşgörü göstermeleri gerektiğini belirtmiştir (Steur/Hollanda, B. No: 39657/98, 28/10/2003, §
40).
21. AİHM, bir kararında yargının toplumdaki rolüne dikkat
çekmiş; hukuk devletinde adaletin teminatı olan yargının görevini en iyi
şekilde yapmak için kamunun güveninden yararlanması gerektiğini, dolayısıyla
temelsiz ve zararlı saldırılara karşı korunmasının temininin gerektiğini
belirtmiştir. Özellikle bu teminat, eleştirilen hâkimlerin kendilerini cevap
vermekten alıkoyan ketum olma yükümlülüğüne bağlı oldukları gerçeği gözönünde bulundurulduğunda daha da gereklidir (Prager ve Oberschlick/Avusturya,
B. No: 15974/90, 26/4/1995, § 34).
22. Savcılar da yargı temsilcisi olarak adalet sisteminin düzgün
işlemesi için görev yapan kamu görevlilerinden olup diğer kamu görevlileri gibi
kamunun güvenine sahip olmalıdırlar. Bu sebeple adalet sisteminde görev alan
savcılarla birlikte hâkimleri ve diğer yargı çalışanlarını asılsız
suçlamalardan korumak devletin görevlerindendir (Benzer bir karar için bkz. Saday/Türkiye, B. No: 32458/96, 30/3/2006, §
33; adaletin yönetilmesini eleştiren avukata verilen disiplin cezası
niteliğindeki para cezası ile suçlamanın üslubu dikkate alınarak adil bir
dengenin kurulduğuna ilişkin karar için bkz. Schöpfer/İsviçre, B. No: 56/1997/840/1046, 20/5/1998, §§ 29, 33; hâkim
veya savcı gibi kişilere yönelik ifadelerin açıkça küçük düşürücü ve hakaret
içerikli olması hâlinde değerlendirmenin kullanılan ifadelerin doğruluğunun
kanıtlanıp kanıtlanamamasına göre yapılacağına dair karar için bkz. Perna/İtalya, B. No: 48898/99, 6/5/2003, §§ 13,
47; mahkeme başkanına yazılan mektuptaki ifadelerin aşağılayıcı olarak kabul
edilmesine rağmen verilen cezanın orantısız bulunmasına dair karar için bkz. Skalka/Polonya, B. No:43425/98, 27/5/2003,§§ 41,
42).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 10/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu; o dönem görevde olan Yargıtay Cumhuriyet
başsavcısına gönderdiği e-postada kullandığı "Sıfır itibara sahipsiniz." ifadesinin hakaret olarak
kabul edilemeyeceğini, hakaret kastı bulunmadığını, bu şekilde düşüncesini
belirtmesinin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığını ileri sürmüştür. Başvurucu,
ilk derece mahkemesi kararında belirtilen "itibarsız" kelimesini kullanmadığını, mahkemenin
genişletici yorum yaptığını, Yargıtay Cumhuriyet başsavcısına "sayın" kelimesini kullanarak hitap
ettiğini ve hitabında saygı göstermesinin kanıtı olarak ikinci çoğul şahıs eki
kullandığını belirtmiştir.
25. Başvurucuya göre e-postada yer alan ve suça konu ifadeleri,
güncelliğini koruyan ve toplumu ilgilendiren bir konuda düşünce ve eleştiri
içermekte olup ağır tenkit niteliğinde olan sözleri düşünceyi açıklama
özgürlüğü kapsamında kalmaktadır. Ayrıca başvurucu; ifade özgürlüğü
kapsamındaki bu sözleri nedeniyle cezalandırılmasının muhatabın salt yargı
mensubu olması nedeniyle ceza verilmesi sonucunu doğuracağını, bunun da
demokratik toplumda gereklilik ve ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil edeceğini
ve bu suretle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlık görüşünde, Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen
bireyin şeref ve itibarının korunması hakkı ile 26. maddesinde düzenlenen ifade
özgürlüğü arasında demokratik toplumun gerekleri dikkate alınarak adil bir
denge kurulması gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca Anayasa
Mahkemesi ile AİHM içtihatlarından örnekler verilerek yapılacak değerlendirmede
başvurucunun kullandığı sözlerin eleştiri sınırlarını aşıp aşmadığı, gerçekten
muhatabı küçük düşürme ve aşağılama kastının bulunup bulunmadığı, muhatabın
tanınmışlık düzeyi ve 2010 yılı itibarıyla verilen 12.000 TL adli para
cezasının sarf edilen sözlerle orantılı olup olmadığının belirtilen kararlarda
yer alan ilkelerle birlikte gözönüne alınması
gerektiği ifade edilmiştir.
27. Başvurunun esası hakkındaki Bakanlık görüşüne karşı
başvurucu, başvuru dilekçesindeki beyanlarını tekrar etmiştir.
B. Değerlendirme
28. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın
26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla
tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet
resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek
serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,...
başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla
sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak
şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
Başvurucu, ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiası dışında hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi, alt sınırdan uzaklaşılarak
mahkûmiyete hükmedilmesi ve indirim nedenlerinin uygulanmaması nedenleriyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini de ileri sürmüştür. Başvurucunun
iddialarının özü, e-postadaki ifadeleri nedeniyle cezalandırılmasına
ilişkindir. Bu nedenle söz konusu iddialarının ifade özgürlüğü kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
31.Başvurucu hakkında o dönem görevde olan Yargıtay Cumhuriyet
başsavcısına gönderdiği e-postada kullandığı ifadeler nedeniyle 12.000 TL adli
para cezasına hükmedilmiştir. Söz konusu Mahkeme kararı ile başvurucunun ifade
özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
32. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler,
... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak
ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum
düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
33. Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya
uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma,demokratik toplum
düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun
olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
34. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesinin “kanunla sınırlama”
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
35. Başvurucunun adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin
kararın "başkalarının şöhret veya haklarının korunması"na
yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine
Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
36. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade
özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun
ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini
oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; Ergün Poyraz (2) [GK], B: No: 2013/8503,
27/10/2015, §§ 33, 34; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 34-36; Kemal Kılıçdaroğlu,
B. No: 2014/1577, 25/10/2017, §§ 50-52).
37. Yine Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrası, ifade
özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemiştir. İfade özgürlüğü
siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her
türlü ifadeyi kapsamına almaktadır (Ergün
Poyraz (2), § 37; Önder Balıkçı, B.
No: 2014/6009, 15/2/2017, § 40; Kemal Kılıçdaroğlu,
§ 52). Bu itibarla sade bir vatandaşın e-posta ile kanaatini ifade etmesi de
dâhil her türlü ifade, başkaları açısından “değersiz” veya “yararsız” görülse
bile kişilerin subjektif değerlendirmelerinden
bağımsız olarak ifade özgürlüğünün korumasındadır.
38. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade
özgürlüğü, başkalarının şöhret ve haklarının korunması amacıyla sınırlanabilir.
Bununla birlikte sınırlamanın ifade özgürlüğünün ihlaline yol açmaması için
"demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun" ve "ölçülü"
olması gerekir (Bekir Coşkun, §§
51, 53-54; Mehmet Ali Aydın, §§
68, 70-72; Tansel Çölaşan, B. No:
2014/6128, 7/7/2015, §§ 51, 54, 55; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 50, 51). Diğer taraftan devlet,
bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin
saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan
Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Kemal Kılıçdaroğlu,
§ 54).
39. Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi siyasetçilerin,
kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri
işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve
bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman
vurgulamıştır (Siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2), § 58 ve Kemal
Kılıçdaroğlu, § 61; kamusal yetki kullanan
görevlilerle ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran, § 45; tanınan bir Cumhuriyet
başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014,§ 82;
tanınan ve siyasete hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42).
40. Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda, başvurucunun
cezalandırılmasına ilişkin derece mahkemelerinin kararlarında başvurucunun
ifade özgürlüğü ile başkalarının şöhret veya haklarının korunması arasında adil
bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirir. Bu, soyut bir
değerlendirme olmayıp Anayasa Mahkemesi başvurucunun kullandığı ifadelerin
türünün kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik
kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile
getirildiğinin, kime yöneldiğinin ve kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan
ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının gerektiği gibi
değerlendirilip değerlendirilmediğine bakar. Bunun için Anayasa Mahkemesi,
başvurucu tarafından yapılan düşünce açıklamalarının tamamının söylendiği
bağlamdan kopartılmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirilip
değerlendirilmediğini, başvuru konusu olan müdahalenin “gözetilen meşru amaçla
orantılı” olup olmadığını ve bunu haklı göstermek için ulusal makamlar
tarafından ortaya konan gerekçelerin “ilgili ve yeterli” görünüp görünmediğini
inceleyecektir (Nilgün Halloran,
§§ 27, 41, 52; Ergün Poyraz (2),
§ 56; Kemal Kılıçdaroğlu,
§§ 56-58).
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
41. Somut başvuruda çatışan hakların dengelenmesinde öncelikle
ifade özgürlüğünü kullanan başvurucu ile şeref ve itibarına saygı hakkı
korunması gereken mağdurun kimlikleri ve konumları, ikinci olarak da ifadelerin
içeriği, ne şekilde ve hangi bağlamda ifade edildiği dikkate alınmalıdır.
42. Başvuruya konu e-postayı gönderen başvurucu sade bir
vatandaştır. Başvurucunun da herkes gibi görüşlerini dile getirirken
Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünden
yararlanacağı konusunda şüphe bulunmamaktadır. Demokratik bir toplumda
bireylere, yargı sistemi ve ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve
onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmıştır. Ancak bu eleştirilerin kişilerin
şeref ve itibarlarının korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta
ulaşmaması gerekir (İlhan Cihaner (2), § 84).
43. Eldeki başvuruda mağdur, o dönem görevde bulunan ve yargı
erkinin en önemli temsilcilerinden birisi olan Yargıtay Cumhuriyet
başsavcısıdır. Cumhuriyet savcıları, hukuk devletinde adaletin teminatı olan
yargının temsilcileri olarak adalet sisteminin düzgün işlemesi için görev yapan
kamu görevlileridir. Savcılar da diğer kamu görevlileri gibi kamunun güvenine
sahip olmalıdırlar. Bu sebeple savcılarla birlikte hâkimleri ve diğer yargı
çalışanlarını asılsız suçlamalardan korumak devletin görevlerindendir. Ayrıca
yargı mensuplarının eleştirilerekarşılık vermek
bakımından imkâna sahip olmamaları da özellikle dikkate alınmalıdır (bkz. §
21).
44. Somut olayda mağdur, hem yürüttüğü
görevi itibarıyla hem de görevinin e-posta içeriğindeki ifadelerin bağlamıyla
doğrudan ilişkili olması nedeniyle kamuoyunun ilgisini çeken bir konuda
tanınmış bir kişidir. Bu nedenle sade vatandaşlara nazaran eleştirilere daha
hoşgörülü olmak durumundadır. Zira somut olayda olduğu gibi ifadelerin
dayandığı eleştiri konusu olgular, yargıda önemli konumlarda bulunan
görevlileri kamuoyunda bilinir hâle getirmekte; siyasetçiler kadar olmasa da
eleştiriye daha fazla tahammül etmelerini gerektirmektedir (bkz. §§ 20, 39).
45. Müdahalenin
demokratik toplumda gerekliliği konusunda bu başvurudaki diğer kriterler ise
ifadelerin içeriği, iletilme şekli ve bağlamıdır. Başvurucu tarafından dile
getirilen ifadeler mağdura e-posta olarak iletilmiştir. Bu çerçevede ifadelerin
muhatabına doğrudan gönderilmesi, sadece muhatap tarafından okunabilmesi ve
aleniyet kazanmamış olması önemlidir. Dolayısıyla söz konusu ifadelerin kamu
görevlisinin görevini ifa ettiği sırada -örneğin yargı faaliyetleri sırasında
adaletin düzgün işleyişini etkileyecek surette- ortaya konulmamış olduğu,
sadece e-postayla sınırlı olarak ifade edildiği ve herhangi bir yerde
yayımlanmadığı da dikkate alınmalıdır.
46. Bu noktada şu husus özellikle belirtilmelidir: Kişiler kamu
ile ilgili dilek ve şikâyetlerini dile getirebilmek için Türkiye Büyük Millet
Meclisine ve idari makamlara dilekçe hakkı kapsamında başvuru
yapabilmektedirler. Bu kapsamda elektronik olarak başvuru yapılabilen -olay
tarihinde mevcut olan- BİMER (Başbakanlık İletişim Merkezi) ve -2016 yılından
itibaren- CİMER (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi) gibi resmî platformlar
mevcuttur. Söz konusu platformlar, kişiler ile devlet arasındaki iletişim
kanallarını açık tutarak müracaatların her zaman ve her yerden yapılabilmesini
mümkün kılmaktadır. Bahsedilen platformlar üzerinden idareye somut
başvurudakine benzer talepler de dâhil birçok konuda başvuru ve talep
iletilmektedir. Başvurucunun ise bu gibi platformlar aracılığıyla da ifade
edebileceği hususları ve devlete yöneltmek istediği şikâyetini e-posta ile
yüksek yargı temsilcisine iletmeyi tercih ettiği, eleştiri ve şikâyetini bu
şekilde dile getirdiği görülmektedir.
47. E-posta içeriğine bakıldığında ise ifadelerin Abdullah
Öcalan'ın idam edilmemesi olgusuna dayanan değer yargılarından oluştuğu
görülmektedir. Abdullah Öcalan PKK terör örgütünün kurucularından biri ve
yöneticisi olup aynı zamanda Türkiye’nin bir kısmında görülen vahim nitelikli
şiddet ve terör olaylarının, can ve mal kayıplarının meydana gelmesinde temel
aktörlerdendir. Ülkemiz uzun yıllardır adı geçen terör örgütü ile mücadele
etmektedir. Dolayısıyla başvurucu, devletten beklentisini e-postadaki ifadeleri
ile devletin üç erkinden biri olan yargıya ve onun üst düzey temsilcilerinden
birine yöneltmiş ve Abdullah Öcalan'a verilen cezanın yetersiz olduğuna ilişkin
kanaatini ifade etmiştir. Başvurucunun mahkûmiyet kararına esas ifadeleri,
terör örgütü lideri Abdullah Öcalan hakkında verilen hükümle ilgili veidam edilmesi gerektiğine ilişkin toplumda tartışılagelen
hususlara dayanmaktadır. İfadeler, mağdurun şahsından ziyade bir anlamda
devletin temsil edildiği konumuna yöneltilmiştir. Söz konusu ifadeler bağlamı
ile birlikte bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu ifadelerin eleştirelnitelikte olduğu görülmektedir.
48.Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru incelemesinde bireylerin
anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu
olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz. Ancak
somut olayda ilk derece mahkemesi, başvurucunun "...sıfır itibara sahipsiniz..."
sözlerini Yargıtay Cumhuriyet başsavcısının itibarsız bir kişi olduğunu
belirttiği şeklinde yorumlamıştır. Söz konusu ifadeleri bağlamı içinde ele
almak yerine yazının yukarıda zikredilen kısmını esas alarak değerlendirmiştir.
Dolayısıyla ilk derece mahkemesinin başvurucu tarafından gönderilen e-postadaki
ifadeleri yazıldığı bağlamdan kopartmaksızın olayın bütünselliği içinde
değerlendirdiği söylenemez. Yine Mahkemenin gerekçesinde mağdurun yargıdaki rolünü,
konumunu ve tanınmışlık düzeyini de gözönünde
bulundurmadığı görülmektedir.
49. Sonuç olarak ilk derece mahkemesinin kararından başvurucunun
ifade özgürlüğü ile mağdurun şeref ve itibarına saygı hakkı arasında denge
kurmaya yönelik bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle
Mahkemenin gerekçesi başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahale için
ilgili ve yeterli sayılamaz. Dolayısıyla söz konusu müdahalenin demokratik
toplumda gerekli ve ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence
altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
52. Başvurucu, ihlalin tespiti ile ilk derece mahkemesi
kararının kesinleşmiş olması nedeniyle adli para cezasının başvuru tarihi
itibarıyla ödenmeyen kısmının infazının durdurulması talebinde bulunmuş olup
tazminat talep etmemiştir.
53. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
54. İfade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere mahkûmiyet kararını
veren (kapatılan) Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesinin ilgili dosyasının
devredildiği mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186.10 TL
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
mahkûmiyet kararını veren Ankara (Kapatılan) 2. Sulh Ceza Mahkemesine
(E.2009/1066 ve K.2010/81) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186.10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına
başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması
hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için
yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/1/2018
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.