TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
RAMAZAN ŞEN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/231)
Karar Tarihi: 15/6/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Hasan Tahsin GÖKCAN
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör Yrd.
Tuğba YILDIZ
Başvurucu
Ramazan ŞEN
Vekili
Av. Mahmut ERTEK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör örgütü üyeleri tarafından döşenen mayının patlaması neticesinde eşi ve çocuğu öldüğü hâlde bu durum dikkate alınmaksızın 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvurunun reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma ve mülkiyet haklarının, ret işlemine karşı açılan davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/1/2014 tarihinde Siirt Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 29/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Siirt ili Eruh ilçesi Erenkaya köyünde ikamet etmekte iken terör nedeniyle yaşadığı köyün boşaltıldığını, ayrıca eşi ve çocuğunun terör örgütü mensupları tarafından döşenen mayının patlaması neticesinde17/9/1994 tarihinde öldüğünü, bu özel durumundan kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle köyünü terk etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
7. Başvurucu 3/6/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Siirt Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
8. Komisyon 15/1/2009 tarihli ve 2009/2-4333 sayılı kararında "...müracaatçıya; yığma kargir ev için 5.710,50 TL, yığma kargir ahır için 3.280,50 TL, bağ için 7.128,00 TL, meyve ağaç için 72,00 TL malvarlığına ulaşamama nedeniyle oluşan; toplam 16.191,00 TL ödenmesine..." karar vermiştir.
9. Komisyonun mal varlığı zararına ilişkin belirlediği tazminat miktarının az olduğu gerekçesiyle başvurucu tarafından Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.
10. Diyarbakır 2. İdare Mahkemesinin 13/1/2010 tarihli ve E.2009/548, K.2010/83 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“...Dava dosyasının incelenmesinden, davacının Siirt İli, Eruh İlçesi, Erenkaya Köyü'nde meydana gelen terör olayları nedeniyle zarar gördüğünü belirten davacının uğramış olduğu zararın 5233 sayılı Yasa uyarınca tazmini talebiyle davalı idareye başvurduğu, bu başvurunun Siirt Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Komisyonu’nun 15.01.2009 tarih ve 2009/2-4333 sayılı işlemi ile 16.191,00-TL ödenmesine karar verilmesi üzerine ödenen miktarı kabul etmeyen davacı tarafından anılan işlemin iptali ve toplam 24.450,90-TL zararın yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelere göre, Erenkaya Köyü'nde Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre 1985 yılında 461, 1990 yılında 485, 1997 yılında 187, 2000 yılında ise 600, kişinin yaşadığı, köyün boşalan veya boşaltılan köylerden olmadığı, köyde geçici köy koruculuğu sisteminin getirildiği, köy korucuları dışında da yaşayan kişilerin bulunduğu görülmüştür.
Bu nedenle, aralarında davacının da bulunduğu Erenkaya Köyü halkının bir kısmının, güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmelerinden dolayı uğradıklarını ileri sürdükleri zararın, 5233 sayılı Yasa hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmamaktadır.
Bu durumda, dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir...”
11. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 15/11/2012 tarihli ve E.2011/3267, K.2012/10988 sayılı ilamı ile kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek onanmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucunun karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 18/9/2013 tarihli ve E.2013/10507, K.2013/5872 sayılı ilamı ile reddedilmiştir. Karar düzeltme kararı, başvurucuya 12/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 6/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-28).
15. 5233 sayılı Kanun’un 25/4/2013 tarihli ve 6462 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik 9. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın;
a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre,
b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar,
c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar,
d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar,
e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında,
Nakdî ödeme yapılır.
…
Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 15/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu, 1990 ile 1994 yıllarında terör örgütüne yönelik operasyonların arttığını, oluşan terör olayları nedeniyle köyün boşaltıldığını, uğradığı zararların karşılanması amacıyla yaptığı başvuru sonucunda zararların eksik hesaplandığını, tespitlerin yerinde olmadığından bahisle işlemin iptali için açılan davadansonuç alamadığını, eşini ve çocuğunu kaybetmesine ilişkin hususun yargılama organlarınca dikkate alınmayarak köyde yaşayan nüfus miktarı, imam kadrosunun varlığı, seçim ve sayım işlemlerinin yapıldığı gibi hususların dikkate alınarak tazminat talebinin reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18.Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptığı başvurunun ve açtığı davanın eşi ve çocuğunun PKK tarafından yola döşenen mayının patlaması neticesinde ölmesi noktasındaki özel durumu dikkate alınmaksızın kendisine yönelik bir terör tehdidi ya da saldırısının bulunmaması gerekçesiyle reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
19. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
21. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.
22. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
23. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).
24. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi,bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, § 19).
25. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, § 20).
26. Başvuru konusu olayda başvurucunun dava dilekçesi, temyiz talebi ve karar düzeltme talebi incelendiğinde başvurucunun dava dilekçesinde eşi ve çocuğunun ölümüne dair herhangi bir husustan bahsetmediği, davasını mal varlığı zararının eksik hesaplandığını iddia ettiği Komisyon kararına karşı açtığı tespit edilmiştir. Sadece temyiz ve karar düzeltme aşamasında başvurucunun eşi ve çocuğunun öldüğünü ileri sürmesi yeterli görülmeyerek anılan iddia hakkında herhangi bir dava açmamış olması neticesinde iddiaların Anayasa Mahkemesince incelenmesi, bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği mümkün değildir.
27. Açıklanan nedenlerle anılan ihlal iddialarının başvuru yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
28. Başvurucu, Komisyonca verilen kararın akabinde açtığı davadan sonuç alamadığını, göç etmeye mecbur kalması nedeni ile mal varlığına ulaşamadığını, tarım, hayvancılık ve diğer köy geçim kaynaklarından mahrum kaldığını, anılan zararlara köy boşaltma eylemleri ile sebebiyet verilmiş olmasına rağmen zararlarının tazmin edilmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuş; yargılama sürecinde yapılan incelemeler ve lehine olmayan yargı kararı temeline dayandırıldığı tespit edilen bu iddiaların Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
29. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
30. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
31. Başvurucu, maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri neticesinde zararının eksik hesaplandığını ve davasının reddedildiğini, bu kapsamda Derece Mahkemesince delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğunu belirtmekte olup başvurucunun iddialarının özünün Derece Mahkemesince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
32. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelere göre Erenkaya köyünde genel nüfus sayımı sonuçlarına göre 1985 yılında 461, 1990 yılında 485, 1997 yılında 187, 2000 yılında ise 600 kişinin yaşadığı; köyün boşalan veya boşaltılan köylerden olmadığı, köyde geçici köy koruculuğu sisteminin bulunduğu, köy korucuları dışında da yaşayan kişilerin olduğunun görüldüğü, bu nedenle aralarında başvurucunun da bulunduğu Erenkaya köyü halkının bir kısmının güvenlik kaygısıyla da olsa köyden göç etmesinden dolayı uğradıklarını ileri sürdükleri zararın 5233 sayılı Kanun hükümlerine göre idarece karşılanmasına hukuki olanak bulunmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucunun iddiaları, temyiz merciince de incelenip reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme kararı onanmış, karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir. Başvurucunun anılan iddialarına yönelik olarak bu çerçevede Derece Mahkemesinin kararında açık bir keyfîlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 15/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.