logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ebubekir Keskin [2.B.], B. No: 2014/2430, 29/6/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

 

 

ANAYASA MAHKEMESİ

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

EBUBEKİR KESKİN BAŞVURUSU

 

(Başvuru Numarası: 2014/2430)

Karar Tarihi: 29/6/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Aydın ŞİMŞEK

Başvurucu

:

Ebubekir KESKİN

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi ve kanunda öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/2/2014 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 27/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 24/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 20/8/2014 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK mülga 250. madde ile görevli) 2007/636 Soruşturma sayılı dosyası ile yürütülen soruşturma kapsamında 10/3/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250. Madde ile görevli) 14/3/2008 tarihli ve 2008/50 Sorgu sayılı kararı ile yağma, kasten öldürme, tehdit, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından tutuklanmıştır.

8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 19/6/2008 tarihli ve E.2008/851 sayılı iddianamesiyle başvurucunun kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme, yağma, tehdit, kasten öldürme, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, basit yaralama, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma, taşıma veya bulundurma, resmî belgede sahtecilik suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır.

9. Davaya bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi E.2008/190 sayılı dosya üzerinden yürütülen yargılamada 13/12/2013 tarihli celsede başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiştir.

10. Başvurucu 20/12/2013 tarihinde karara itiraz etmiş; İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/12/2013 tarihli ve 2013/700 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir.

11. Başvurucu, anılan kararı 15/1/2014 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.

12. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/12/2013 tarihli ve E.2008/190, K.2013/221 sayılı kararı ile başvurucunun suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçundan 1 yıl 10 ay 6 gün hapis, kasten öldürme suçundan 13 yıl 4 ay hapis, (iki ayrı) yağma suçundan toplam 15 yıl 15 ay hapis, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan 2 yıl 1 ay hapis, (iki ayrı) resmi belgede sahtecilik suçundan toplam 4 yıl 2 ay hapis, ruhsatsız silah taşıma suçundan 1 yıl 3 ay hapis ve 375 TL adli para cezaları ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Mahkeme hüküm ile birlikte "hükmolunan ceza miktarları ve tutuklu kaldıkları sürelere göre" başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiştir.

13. Anılan karar, başvurucuya ve başvurucunun müdafiine duruşmada tefhim edilmiştir.

14. Başvuru formu ve eklerinde, hüküm ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına karşı itiraz yoluna gidildiğine dair bilgi ve/veya belge sunulmamıştır. UYAP üzerinden yapılan incelemede de başvurucunun hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına yönelik itiraz yoluna başvurduğuna ilişkin bir kayda rastlanmamıştır.

15. Başvurucu, hakkında verilen mahkûmiyet hükmünü 30/12/2013 tarihinde temyiz etmiştir.

16. Başvurucu 14/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 19/11/2015 tarihli ve E.2015/4214, K.2015/5591 sayılı ilamı ile başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına karar verilmiştir.

B. İlgili Hukuk

18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten öldürme" kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:

"Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. "

19. 5237 sayılı Kanun'un "Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" kenar başlıklı 109. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. "

20. 5237 sayılı Kanun'un "Nitelikli yağma" kenar başlıklı 149. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Yağma suçunun;

a) Silahla,

...

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) (Değişik: 18/6/2014-6545/64 md.) Yol kesmek suretiyle ya da konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde,

...

f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,

...

İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur."

21. 5237 sayılı Kanun'un "Resmî belgede sahtecilik" kenar başlıklı 204. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

22. 5237 sayılı Kanun'un "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" kenar başlıklı 220. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. "

23. 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanun'un 13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ateşli silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar veya bulunduranlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunur."

24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."

25. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklulukta geçecek süre" kenar başlıklı 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 29/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

27. Başvurucu, tutukluluğun makul süreyi ve kanunda ağır cezalık suçlar için öngörülen beş yıllık azami süreyi aştığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliyesine karar verilmesi ile birlikte tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Somut olayda öncelikle başvuruda süre aşımının bulunup bulunmadığı belirlenmelidir.

29. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma durumunda, tutukluluk süresinin kanuni süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra veya serbest bırakılmadan itibaren başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28).

30. Başvurucu 10/3/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve 14/3/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Tutuklu olarak devam eden yargılama sonunda, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/12/2013 tarihli kararı ile başvurucunun suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, kasten öldürme, yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, resmî belgede sahtecilik ve ruhsatsız silah taşıma suçlarından toplam 36 yıl 35 ay 6 gün hapis ve 375 TL adli para cezaları cezalandırılmasına karar verilmiştir. Anılan karar ile başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet hükümleri, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 19/11/2015 tarihli ilamı ile onanmış ve bu tarih itibarıyla kesinleşmiştir. Tutuklu olarak devam eden yargılamada İlk Derece Mahkemesinin mahkûmiyet kararının açıklandığı 26/12/2013 tarihinde, başvurucunun tutukluluk hâli bu anlamda sona ermiştir.

31. Kural olarak bir suç isnadına bağlı tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun, ilk derece mahkemesince hüküm ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz edilmemiş ise kararın verildiği tarihten itibaren itiraz edilmiş ise itiraz merciince verilen kararın öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.

32. Bununla birlikte başvurucunun yargılandığı davada, Mahkeme 13/12/2013 tarihli celsede başvurucunun tutukluluğunun devamına karar vermiş; başvurucunun anılan karara yönelik itirazı, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/12/2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

33. Başvurucu, bireysel başvuru konusu ettiği İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/12/2013 tarihli itirazın reddi kararını 15/1/2014 tarihinde öğrendiğini bildirmiştir.

34. Dolayısıyla hüküm ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz etmeyen başvurucu, İlk Derece Mahkemesinin mahkûmiyet kararının verildiği 26/12/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmamış ise de başvurunun yargılama aşamasında verilen tutukluluğun devamı kararına yönelik (olağan kanun yolu olan) itiraz yolu tüketildikten sonra itirazın sonucuna ilişkin kararın öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde (14/2/2014 tarihinde) yapıldığının anlaşılması nedeniyle başvuruda süre aşımının bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

35. Başvurucunun şikâyetleri, açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başkaca bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

1. Esas Yönünden

a. Kanuni Tutukluluk Süresinin Aşıldığına İlişkin İddia

36. Başvurucu kanunda öngörülen azami tutukluluk süresinin aşıldığını ileri sürmüştür.

37. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

38. Başvurucunun kanuni tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin şikâyetinin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.

39. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir."

40. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa'nın 19. maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine ilişkin kural ile uyumludur (Murat Narman, § 43).

41. Anayasa'nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun olması gerekir. Bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince başvurucunun tutukluluk durumunun "kanuni" dayanağının bulunup bulunmadığının, kanunun hürriyetten yoksun kılmaya izin verdiği hâllerde ise kanunun -hukuk devleti ilkesi gereği- keyfîliği önlemek için uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir (Murat Narman, § 44).

42. 5271 sayılı Kanun'un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hâllerde gerekçe gösterilerek uzatılabileceği ancak uzatma süresinin toplam üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 40). Öte yandan bireyler hakkındaki birden fazla suça ilişkin soruşturma ve kovuşturmaların bir dosya üzerinden yürütülmesi veya bir dosyada birleştirilmiş olması halinde bu soruşturma ve kovuşturmaların belli bir bütünlük içinde yürütüleceği göz önüne alındığında, uygulanan bir tutuklama tedbirinin soruşturma ve kovuşturmaların tamamı açısından sonuç doğuracağı açıktır. Bu nedenle azami tutukluluk süresinin kişinin yargılandığı dosya kapsamındaki tüm suçlar açısından en fazla beş yıl olması gerektiği anlaşılmaktadır (Burak Döner, B. No: 2012/521, 2/7/2013 § 48).

43. Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma hâline dönüşmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemekte ve temyiz aşamasında geçen süreyi tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır Aynı yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da benimsenmiş ve temyizde geçen sürenin tutukluluk süresine dâhil edilmeyeceğine hükmedilmiştir (Hamit Kaya, § 41).

44. Somut olayda başvurucu 10/3/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve 14/3/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında tutuklu olarak sürdürülen yargılamada İlk Derece Mahkemesinin 26/12/2013 tarihli kararı ile başvurucunun suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, kasten öldürme, yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, resmî belgede sahtecilik ve ruhsatsız silah taşıma suçlarından toplam 36 yıl 35 ay 6 gün hapis ve 375 TL adli para cezaları cezalandırılmasına karar verilmiş, anılan karar Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 19/11/2015 tarihli ilamı ile onanarak bu tarih itibarıyla kesinleşmiştir.

45. Bu belirlemelere göre başvurucu 10/3/2008 - 26/12/2013 tarihleri arasında bir suç isnadına bağlı olarak hürriyetinden yoksun bırakılmıştır. Başvurucunun 22/9/2014 tarihinden sonraki hürriyetinden yoksun kalması ise mahkûmiyet kararına bağlı olarak gerçekleşmiştir. Başvurucu, bir suç isnadına bağlı olarak 10/3/2008 ile 26/12/2013 tarihleri arasında 5 yıl 9 ay 16 gün süreyle hürriyetinden yoksun bırakılmıştır. Bu itibarla başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak tutulduğu süre, 5271 sayılı Kanun'un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ağır cezalık işler için öngörülen beş yıllık azami tutukluluk süresini aşmıştır. Başvurucunun beş yıllık azami tutukluluk süresinin dolduğu 10/3/2013 tarihinden sonra tutuklu bulundurulmasının hukuki dayanağı bulunmadığından, bu tarihten sonraki tutukluluk, Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen "kanuni"lik şartını taşımamaktadır.

46. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia

47. Başvurucu tutukluluğun makul süreyi aştığını ileri sürmüştür.

48. Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır (Murat Narman, § 60).

49. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan somut bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, § 61).

50. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (Murat Narman, § 62).

51. Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin kararlarda, tutuklama nedenlerinin devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler "ilgili" ve "yeterli" görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Murat Narman, § 63).

52. Dolayısıyla Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı dikkate alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirtinin ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, §§ 64, 65).

53. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, § 66).

54. Somut olayda başvurucunun tutukluluk süresi 5 yıl 9 ay 16 gün ise de (bkz.§ 45) bu sürenin beş yılı aşan kısmının kanunda öngörülen şekil ve şartlara uygun olmadığına karar verildiğinden makul sürenin beş yıl üzerinden değerlendirilmesi gerekmektedir.

55. Başvurucunun yargılandığı davada İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 26/3/2009, 30/7/2009, 8/12/2009, 1/4/2010, 19/8/2010, 22/2/2011, 28/6/2011, 29/11/2011, 20/3/2012, 21/6/2012 tarihli celselerde "üzerlerine atılı suçu işledikleri hususunda kuvvetli suç şüphesini gösteren olgular bulunması, suçun niteliği, delil durumu, tutuklama tarihleri ve CMK 100 maddesindeki şartların devam etmesi" gerekçeleriyle tutukluluğunun devamına karar verilmiştir. Mahkemenin 20/9/2012 ve 20/12/2012 tarihli celselerde daha önceden açıkladığı gerekçelere ilaveten "üzerlerine atılı suçu işledikleri hususunda olay ve yakalama tutanakları, müşteki ifade ve teşhisleri, tanık anlatımları, ekspertiz raporları, iletişimin tespitine dair görüşme kayıtları içerikleri ve tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesini gösteren olgular bulunması"na dayanarak tutukluluğun devamına karar verdiği anlaşılmıştır.

56. Başvurucunun tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi aştığını belirterek yapmış olduğu tahliye talebi, Mahkemece 7/5/2013 tarihli celsede reddedilmiştir. Mahkemenin ret gerekçesi şöyledir:

"üzerlerine atılı suçu işledikleri hususunda olay ve yakalama tutanakları, müşteki ifade ve teşhisleri, tanık anlatımları, ekspertiz raporları, iletişimin tespitine dair görüşme kayıtları içerikleri ve tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesini gösteren olgular bulunması, atılı suçların CMK 100/3 maddesinde gösterilen tutukluma nedenlerinin bulunduğu, ayrıca tutuklama nedenlerine göre de adli kontrol hükümlerinin uygulanması yetersiz kalacağı ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu anlaşılmakla; yine CMK.nun 102 maddesinde Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren işlerde tutuklu süresinin en çok 2 yıl olduğu, bu sürenin zorunlu hallerde gerekçesi gösterilmek suretiyle 3 yıl daha uzatılabileceği, diğer suçlarda tutuklama süresinin 1 yıl olduğu, zorunlu hallerde 6 ay daha uzatılabileceği düzenlendiği,sanıklara atılı suçlar gerek 765 Sayılı gerek 5237 Sayılı TCK'nunlarında bağımsız olarak düzenlenmiş, her biri subutu halinde ayrı cezayı gerektirdiği, Ceza Muhakemesi Kanununa göre her suç ayrı bir kamu davasına konu olup, kişisel, hukuki ve fiili bağlantılar nedeniyle kamu davalarının birleştirilerek görülmesi mümkün bulunduğu,dosyamızda da sanıklara atılı suçlar fiili, kişisel ve hukuki bağlantı nedeniyle birlikte kamu davasına konu edilmiş ve aynı dosyada da yargılamaları sürdürüldüğü, davaların birleştirilmesi halinde de suçlar bağımsızlıklarını koruduğundan her suç için tutukluluk süresinin bağımsız olarak değerlendirilmesi gerektiği kabul edilerek bu nedenle sanıkların birden çok Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçlardan tutuklanmış olmaları ve kamu davasının kapsamı, sanık sayısı dikkate alınarak yargılamanın alacağı zaman nedeniyle kanunda belirtilen tutukluluk sürelerinin uzatılmasında zorunluluk bulunması, her suç yönünden gerekli olan tutukluluk sürelerinin dolmamış olması nedeniyle ..."

57. Her ne kadar bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekse de özellikle belli bir süre geçtikten sonra tutuklamanın devamına karar verilirken davanın genel durumu yanında, tahliyesini talep eden kişinin özel durumunun dikkate alınması ve bu anlamda tutukluluk gerekçelerinin kişiselleştirilmesi bir zorunluluktur (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 84).

58. Dava dosyasının incelenmesi neticesinde Mahkemece başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin kararların gerekçelerinde genel olarak kuvvetli suç şüphesinin bulunduğuna, isnat edilen suçların niteliğine, adli kontrolün yetersiz kalacağına ve tutuklamanın ölçülü olduğuna ayrıca (her bir suç yönünden ayrı ayrı hesaplanan) tutukluluk süresinin kanunda öngörülen azami süreyi aşmadığına değinildiği; anılan tutuklama nedenlerinin kişiselleştirilmeksizin tüm celselerde tekrarlandığı görülmektedir. Mahkemece verilen tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçeler, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte değildir. Somut olaydaki tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin beş yıllık tutukluluk süresi yönünden ilgili ve yeterli olduğu söylenemez.

59. Öte yandan başvurucunun yargılandığı davada, başvurucu ile birlikte otuz yedi sanık hakkında yargılama yapıldığı, on iki katılanın bulunduğu görülmektedir. Yargılama "suç işlemek amacıyla örgüt kurup yönetme, kurulan örgüte üye olma, kasten öldürme, suç örgütlerinin isimlerini kullanarak tehditte bulunma, birden fazla kişi ile tehdit, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, cebir tehdit veya hile kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla birden fazla kişi tarafından birlikte silahla ve var olan suç örgütlerini oluşturdukları korkutucu güçten yararlanarak yağma, örgüte bilerek isteyerek yardım etme" suçları temelinde yürütülmüş olup sekiz ayrı olayın yargılamaya konu edildiği anlaşılmıştır. Bu itibarla davanın karmaşık nitelikte olduğu söylenebilir. Ancak, yargılamayı yapan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/3/2012 tarihli celsede esas hakkındaki mütalaasını sunması için dosyanın Cumhuriyet savcısına tevdiine karar verdiği; devam eden 21/6/2012, 20/9/2012, 20/12/2012, 7/3/2013, 7/5/2013, 16/7/2013 tarihli celselerde duruşmaya katılan Cumhuriyet savcılarının mütalaayı sunmak üzere süre talep ettikleri, Mahkemenin de bu celselerde "dosyanın mütalaasını hazırlaması için Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine" karar verdiği görülmektedir. Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki mütalaasını 19/7/2013 tarihinde yazılı olarak Mahkemeye sunmuş ve mütalaa 22/8/2013 tarihli celsede okunmuştur. Birleşen davadaki bir sanık yönünden ise esas hakkındaki mütalaanın 13/12/2013 tarihli celsede sunulduğu anlaşılmıştır. Bu itibarla iddia makamının başvurucunun da aralarında olduğu asıl davada yargılanan sanıklar yönünden esas hakkındaki mütalaasını Mahkemeye bildirmesi yaklaşık 1 yıl 4 ay sürmüştür. Bu tarihten sonra yargılamanın sanıkların ve sanık müdafilerinin esas hakkındaki savunmalarının alınması, birleşen davadaki bir sanık yönünden Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını sunması, sanık müdafilerinin mazeretlerinin kabulü nedeniyle yaklaşık beş ay süreyle ertelendiği ve hükmün ancak 26/12/2013 tarihinde verildiği, yargılama sürecinde ortalama üç dört aylık aralıklarla duruşma yapıldığı görülmektedir. Bu nedenlere bağlı olarak ilk derece yargılamasının sonuçlanmasının geciktiği ve başvurucunun bu gecikmeye neden olacak bir tutum içinde olmadığı anlaşıldığından tutuklu olarak devam eden yargılamanın süratle sonuçlandırılması konusunda gereken özenin gösterilmediği sonucuna varılmıştır.

60. İlgili ve yeterli olmayan gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı ve yargılama sürecinde yargılamanın süratle sonuçlandırılması konusunda gereken özenin gösterilmediği dikkate alındığında beş yılı aşan söz konusu tutukluluk süresi makul olarak değerlendirilemez.

61. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

63. Başvurucu, tahliyesine karar verilmesiyle birlikte 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

64. Başvuruda, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının; tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucu hakkında İlk Derece Mahkemesince mahkûmiyet kararı verilmekle (bkz. § 12) tutukluluk hâli sona ermiş, anılan mahkûmiyet hükmü temyiz merciince onanarak kesinleşmiştir. Bu durumda tazminat dışında ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.

65. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 17.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

66. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 17.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 206,10 TL harçtan ibaret yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Ebubekir Keskin [2.B.], B. No: 2014/2430, 29/6/2016, § …)
   
Başvuru Adı EBUBEKİR KESKİN
Başvuru No 2014/2430
Başvuru Tarihi 14/2/2014
Karar Tarihi 29/6/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutukluluğun makul süreyi ve kanunda öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (süre) İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 149
81
204
109
6136 Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanun 13
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 101
102
5237 Türk Ceza Kanunu 220
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi