TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FATMA MÜGE TEKİN VE ÖZGE TEKİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2504)
|
|
Karar Tarihi: 20/3/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin KAYA
|
Başvurucular
|
:
|
1-Fatma Müge
TEKİN
|
|
:
|
2-Özge TEKİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Selin
DEVİREN TAHTABİÇEN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluk süresinin makul süreyi ve kanunda öngörülen
azami süreyi aşması nedeni ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, hastalığa
rağmen ceza infaz kurumunda tutulma nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/2/2014 tarihinde Muzaffer Tekin tarafından
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
7. Başvurucu 1/4/2015 tarihinde ölmüştür.
8. Anayasa Mahkemesi 29/6/2016 tarihinde başvurucunun
vârislerinden bireysel başvuruya devam edip etmeyeceklerini bildirmelerini
istemiştir.
9. Başvurucunun vârisleri 20/7/2016 tarihli dilekçeleriyle
bireysel başvuruya mirasçı sıfatı ile devam etmek istediklerini bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
10. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
11. Başvurucu (Muzaffer Tekin) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
(Cumhuriyet Başsavcılığı) yürütülen bir soruşturma kapsamında İstanbul 9. Ağır
Ceza Mahkemesinin 19/6/2007 tarihli ve S.2007/80 sayılı kararıyla silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek
suçundan tutuklanmıştır.
12. Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamenin İstanbul
13. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) kabul edilmesiyle başvurucu ve diğer
şüpheliler hakkında kamu davası açılmıştır. Mahkemece E.2009/191 sayılı
kovuşturma dosyasında yapılan yargılama sonucunda 5/8/2013 tarihinde karar verilmiştir.
Bu kararda, başvurucunun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya
görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek, beş kez
kasten öldürme suçuna azmettirmek, tehlikeli maddelerin bulundurulması veya el
değiştirilmesi, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması, yasaklanan
bilgileri temin etmek, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme,
silahlı terör örgütü yöneticisi olmak suçlarından sonuç olarak iki kez
ağırlaştırılmış müebbet ve 117 yıl 2 ay hapis cezalarıyla cezalandırılmasına ve
tutukluluk hâlinin devamına hükmedilmiştir.
13. Başvurucu yaşadığı sağlık problemleri nedeniyle 23/8/2013
tarihinden 11/3/2014 tarihine kadar birçok kez farklı sağlık kuruluşlarında
muayene edilmiş, tahlil ve tedavi hizmeti almıştır.
14. Başvurucu 26/12/2013 tarihli dilekçeyle tahliye talebinde
bulunmuştur. Başvurucu söz konusu tahliye talebinde uzun tutukluluk süresinin
kanuni sınırları aştığından ve henüz tanısı konulamasa da tıbbi raporlara göre
kanser hastalığı riski taşıdığından bahsederek yaşam hakkının tehlike altında
olduğundan yakınmıştır. Mahkeme 30/12/2013 tarihli kararıyla "davanın kovuşturma aşamasının 5/8/2013 tarihinde sona
erdiği, bu tarihte verilen kararlara itiraz süresinin ise 12/8/2013 tarihinde
dolduğu, bu nedenle itiraz süresinin geçtiği ayrıca kararda usul ve yasaya
aykırı herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı" gerekçesiyle
başvurucunun talebini reddetmiştir.
15.Başvurucu, Mahkemenin ret kararı üzerine itirazda bulunmuş ve
bu kez sadece tutukluluk süresinin kanuni sınırlamanın ötesine geçtiği
şikâyetini yineleyerek itirazda bulunmuştur. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi
20/1/2014 tarihli kararıyla "tahliye
talebinin reddi kararının ve gerekçesinin usul ve yasaya uygun olduğu, herhangi
bir isabetsizlik bulunmadığı"
gerekçesiyle başvurucunun itirazını reddetmiştir. Bu karar 10/2/2014
tarihinde başvurucunun vekiline tebliğ edilmiştir.
16. Bu ret kararı üzerine başvurucu 26/2/2014 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
17. Başvurucunun yapılan birçok tıbbi tetkiki sonucunda
10/2/2014 tarihinde 3. evre pankreas kanseri olduğu tespit edilmiştir. Anılan
hastalığın tedavisi amacıyla başvurucu 11/2/2014 tarihinde İstanbul
Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi (Hastane) Genel Cerrahi Polikliniğine sevk
edilmiş ve burada yatışlı hasta olarak tedavisine
devam edilmiştir.
18. Öte yandan başvurucunun 12/2/2014 tarihinde Mahkemeye tekrar
tahliye talepli bir dilekçe sunduğu UYAP aracılığıyla yapılan kontrolden
anlaşılmıştır. Bu dilekçede başvurucu; ekte sunduğu sağlık raporlarına göre
ileri derece pankreas kanseri olduğunu, hastalığının tedavisinde hijyen
koşulları ve özel bakımın son derece önemli olduğunu, ceza infaz kurumu
koşullarında bunun mümkün olmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
19. Mahkeme başvurucunun bu talebine ilişkin olarak Cumhuriyet
Başsavcılığından görüş istemiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun
hastalığının ceza infaz kurumu koşullarında yaşaması hâlinde yaşamı ve sağlığı
üzerindeki olası etkilerinin tespiti için çok ivedi şekilde Adli Tıp Kurumundan
rapor alınması ile bu rapor sonucuna göre tahliye talebinin değerlendirilmesi
yönünde görüş sunmuştur. Anılan görüş doğrultusunda Mahkemece 14/2/2014
tarihinde verilen ara kararda, başvurucunun tedavi gördüğü hastaneden temin
edilecek sağlık raporları ile İstanbul Adli Tıp Kurumundan -başvurucunun
cezaevinde kalmasının hayatı üzerinde kesin bir tehlike teşkil edip etmediği
hususunda- rapor alınmasına karar verilmiştir. Söz konusu ara kararın yerine
getirilmesi için ise Mahkeme 17/2/2014 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına
müzekkere yazmıştır. Ayrıca Mahkeme aynı tarihte Silivri 1 No.lu L Tipi Ceza
İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) müzekkere yazarak başvurucunun hastalığı ile
ilgili olarak Ceza İnfaz Kurumu idaresince ne gibi işlemlerin yapıldığını da
sormuştur.
20. Başvurucu hakkında Adli Tıp Kurumundan alınan adli bir
rapora dosya kapsamından erişilemediği gibi başvurucu tarafından da bu yönde
bir bilgi ya da belge sunulmamıştır.
21. Ceza İnfaz Kurumu idaresince 18/2/2014 tarihinde Mahkemeye
verilen cevapta, başvurucuya 23/8/2013 tarihinden 18/2/2014 tarihine kadar
muayene, tahlil ve tetkiklerden oluşan toplam otuz dokuz farklı işlemin
yapıldığı belirtilmiştir. Buna göre altı farklı sağlık kuruluşunda yapılan
muayene işlemlerinde başvurucu; kulak burun boğaz, dahiliye, genel cerrahi,
endokrinoloji, üroloji, fizik tedavi, diyetisyen, gastroenteroloji ve onkoloji
polikliniklerinde sağlık hizmeti almıştır. Bu kapsamda gastroskopi, efor, BT
(bilgisayarlı tomografi), ODYO (odyometri), USG
(ultrasonografi), PSA (prostat spesifik antijen), trus
biyopsi, MR (manyetik rezonans), endoskopi, PET-CT (bilgisayarlı pozitron
emisyon tomografisi) tetkikleri için işlem yapılmıştır. Ayrıca -ivedi şekilde
çıkması için Ceza İnfaz Kurumu idaresinin girişimde bulunmasıyla- 10/2/2014
tarihinde alınan biyopsi tetkiki sonuçlarına göre başvurucuda 3. evre pankreas
kanseri tespit edildiği, kanserin yayılım göstermediği, üniversite
hastanelerinde ameliyat edilebilir durumda olduğu, bu nedenle 11/2/2014
tarihinde başvurucunun Hastaneye sevkinin gerçekleştirildiği bilgilerine de
anılan cevap yazısında yer verilmiştir.
22. Ceza İnfaz Kurumu tarafından Mahkemeye gönderilen 14/3/2014
tarihli yazıda ise başvurucunun hastalığı nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında
bulunmasının yaşam ve sağlığı üzerindeki etkileri hususunda Hastane tarafından
11/3/2014 tarihinde düzenlenen sağlık konseyi raporuna yer verilmiştir. Bu
raporun ilgili kısmı şöyledir:
"...Muzaffer TEKİN [Başvurucu] isminde ki erkek hastanın fizik muayenesi yapılmış
ve tetkikleri incelenmiştir. Evre IV (Akciğer ve abdominal
lenf ganglionlarında yaygın metastaz) Pankreas adenokanseri teşhisi aşikardır.
Bu evredeki bir pankreas kanseri hastasının sürvisi literatür bilgilerine göre kısadır. Bu nedenle
kalan ömrünü cezaevi koşullarında geçirmesi hayati tehlike arz eder.
..."
23. Diğer yandan yapılan bir yasal değişikle (21/2/2014 tarihli
ve 6526 sayılı Kanun) terör suçlarına bakan özel yetkili ağır ceza mahkemeleri
kaldırılmıştır. Başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı veren mahkemenin de bu
şekilde görevine son verildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle 7/3/2014 tarihinde
tekrar tahliye isteminde bulunan başvurucunun talebi İstanbul 3. Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından değerlendirilmiş ve kanunda öngörülen azami tutukluluk
süresinin aşıldığı gerekçesiyle 10/3/2014 tarihinde tahliye kararı verilmiştir.
24. Ceza İnfaz Kurumu idaresince başvurucunun 10/3/2014
tarihinde tahliye edildiği bilgisi Mahkemeye 11/3/2014 tarihinde
bildirilmiştir.
25. Öte yandan başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet hükmü
temyiz incelemesinde Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 21/4/2016 tarihli ilamı ile
bozulmuştur. Bozma ilamından sonra İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
yargılamaya devam edilen dosyada başvurucu hakkındaki davaların ayrılmasına
karar verilmiş ve ayrılan dava dosyasında 4/7/2017 tarihinde başvurucunun ölümü
nedeniyle düşme kararı verilmiştir. Temyiz edilmeyen karar 17/7/2017 tarihinde
kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Yüksek
güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları" kenar başlıklı 9.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Yüksek güvenlikli
kapalı ceza infaz kurumları, iç ve dış güvenlik görevlilerine sahip, firara
karşı teknik, mekanik, elektronik ve fizikî engellerle donatılmış, oda ve
koridor kapıları sürekli kapalı tutulan, ancak mevzuatın belirttiği hâllerde
aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış çevre ile temasların geçerli
olduğu sıkı güvenlik rejimine tâbi hükümlülerin bir veya üç kişilik odalarda
barındırıldıkları tesislerdir. Bu kurumlarda bireysel veya grup hâlinde
iyileştirme yöntemleri uygulanır.
(2)
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olanlar ile süresine
bakılmaksızın, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu örgütün
faaliyeti çerçevesinde,
Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
b) Kasten öldürme suçlarından (madde 81, 82),
...
e) Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine
karşı suçlardan (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
Mahkûm olanların cezaları, bu kurumlarda infaz
edilir.
..."
27. 5275 sayılı Kanun'un "Tutukluların
yükümlülükleri" kenar başlıklı 116. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunun; yüksek
güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, hapis cezasının infazının hastalık
nedeni ile ertelenmesi, ... hastalık nedeniyle nakil, ... muayene ve tedavi
istekleri, ... muayene ve tedavileri, sağlık denetimi, hastaneye sevk, infazı
engelleyecek hastalık hâli, ... 9, 16, ... 55 ilâ 62, 66 ilâ 76 ve 78 ila 88
inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte
olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir."
28. 5275 sayılı Kanun'un "Hapis
cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi" kenar
başlıklı 16. maddesinin (2) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Diğer
hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan
bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun
hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı
iyileşinceye kadar geri bırakılır.
(6)
(Ek: 24/1/2013-6411/3 md.) Maruz kaldığı ağır bir
hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını
yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike
oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada
belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir."
29. 5275 sayılı Kanun'un "Hastalık
nedeniyle nakil" kenar başlıklı 16. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Hastaneye sevki
zorunlu görülen hükümlü, bulunduğu yere en yakın tam teşekküllü Devlet veya
üniversite hastanesinin hükümlü koğuşuna yatırılır.
(2) Bu
hastanelere gönderilen hükümlülerin başka yerlerdeki hastanelere sevki, sağlık
kurulu raporuyla, acil ve yaşamsal tehlikesi bulunması hâlinde, varsa biri
hastalığın uzmanı olmak üzere iki uzman hekim tarafından verilip, başhekim
tarafından onaylanan ve hastalığın sebebi, tedavinin hangi sebeple bulunduğu
hastanede gerçekleştirilemediği, hastaya nerede ve ne tür bir tedavi
gerektiğini açıkça belirten bir raporla mümkündür. Bu durumda da en yakın ve
hükümlü koğuşu bulunan Devlet veya üniversite hastaneleri tercih edilir."
30. 5275 sayılı Kanun'un "Hükümlünün
muayene ve tedavi istekleri" kenar başlıklı 71. maddesi
şöyledir:
"Hükümlü, beden ve ruh
sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi
olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için
hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya
üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir."
31. 5275 sayılı Kanun'un "İnfazı
engelleyecek hastalık hâli" kenar başlıklı 81. maddesi
şöyledir:
"Kurum hekimi veya
görevli hekim tarafından yapılan muayene ve incelemeler sonucunda hükümlünün
cezasını yerine getirmesine engel olabilecek hastalığı saptanırsa durum, kurum
yönetimine bildirilir."
B. Uluslararası Hukuk
32. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur
kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.”
33. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değerlerinden biri olduğunu vurgulamıştır. Terörle ya da organize
suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin mağdurların
davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza
veya işlemlerden men ettiği belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin
15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde
dahi hiçbir istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (birçok karar
arasından bkz. Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999,
§ 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, §
119).
34. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunun
söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık
eşiğini aşması beklenir (birçok karar arasından bkz. Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997,
§ 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B.
No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35; Gäfgen/Almanya
[BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, §
30).
35. AİHM, tutuklu ve hükümlülerle ilgili olarak onların
korunmasız ve zayıf durumda olduklarını ve devlet yetkililerinin bu kişileri
korumakla yükümlü olduklarını, özellikle ölüm hâlinde bu yükümlülüğün arttığını
belirtmiştir (Keenan/Birleşik Krallık,
B. No. 27229/95, 3/4/2001, § 91; Tarariyeva/Rusya,
B. No: 4353/03, 14/12/2006, § 73; Vladimir Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, §
57).
36. AİHM; hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin
insan onuruna uygun tutukluluk koşullarına sahip olma hakkı bulunduğunu, alınan
tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi sıkıntıya ya da tutukluluğa bağlı
kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması
gerektiğini vurgulamaktadır (Kudla/Polonya [BD],
B. No: 30210/96, 26/10/2000, § 94).
37. AİHM'e göre özellikle özgürlüğünden yoksun kişiler söz
konusu olduğunda 3. madde, ilgili devletlere bu kişilerin insan onuru ile
bağdaşır koşullarda tutulmalarını sağlama ve infaz ile ilgili uygulamaların bu
kişileri ceza infaz kurumunda kalmadığı için zorunlu olarak ortaya çıkan sıkıntı
ve üzüntü seviyesinden daha fazla bir ızdıraba maruz
bırakmama pozitif yükümlülüğünü yüklemektedir. Bu sebeple maddi de olsa, manevi
de olsa doğal olarak ortaya çıkan bir hastalığa bağlı acı tek başına -eğer
yetkililerin sorumlu tutulabilecekleri tutulma şartları ile daha da
katlanıyorsa veya katlanma riski varsa- 3. maddenin uygulama alanına girebilir.
Bir mahkûmun sağlığı ve rahatlığı -hapsedilmenin pratik gerekleri de dikkate
alınarak ve özellikle gerekli tedavilerin uygulanması yoluyla- uygun tedbirler
alınarak sağlanmalıdır. Nitekim hasta bir kişinin uygun olmayan fiziki ve tıbbi
koşullarda tutulması kural olarak 3. maddeye aykırı bir muamele olarak kabul
edilebilir (Gülay Çetin/Türkiye,B. No: 44084/10, 5/3/2013, § 101).
38. AİHM ayrıca Sözleşme’nin tutuklu bir kimsenin sağlık
gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir genel
zorunluluk getirmediğini ancak doğal olarak ortaya çıkan fiziksel ya
da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının yetkililerin sorumlu
tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma riski
bulunması hâlinde bu durumun Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamına girebileceğini
belirtmektedir (Mouisel/Fransa, B. No: 67263/01, 14/11/2002, §§
38-40; Ürfi Çetinkaya/Türkiye, B. No; 19866/04,
23/7/2013, § 88).
39. Bu tür davalarda AİHM, sağlık durumunun endişeye sebep
olduğu durumlarda başvurucunun alıkonulmasına devam edilmesinin sağlık durumu
açısından uygun olup olmadığının değerlendirilmesinde özellikle üç etkenin
dikkate alınmasının gerektiğini belirtmiştir. Bunlar hükümlü/tutuklunun tutulma
koşulları, sağlanan bakımın kalitesi ve sağlık durumu açısından başvurucunun
tutulmasına devam edilmesinin gerekip gerekmediğidir (Zarzycki/Polonya, B. No: 15351/03, 12/3/2013, § 103).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
40. Mahkemenin 20/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurunun
İncelenmesine Devam Edilip Edilemeyeceği Sorunu
41. UYAP aracılığı ile yapılan kontrolde nüfus kayıtlarına göre
başvurucunun 1/4/2015 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır. Dolayısıyla öncelikle
başvuru hakkında düşme kararı verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi
gerekmektedir.
42. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) "Düşme kararı" kenar başlıklı 80.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Bölümler ya da
Komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı
verilebilir:
...
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden
ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.
(2)
Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir
başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların
kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli
kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir."
43. Anayasa Mahkemesi Asya
Oktay ve diğerleri (B. No: 2014/3549, 22/3/2017) içtihadından önceki
dönemde, bireysel başvuru devam ederken başvurucunun ölmesi durumunda 12/1/2011
tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ilgili hükümlerini
gözeterek ölenin mirasçılarına başvuruya devam edip etmeyecekleri hususunda
bildirimde bulunma yönünde bir uygulama gerçekleştirmekte; bu bildirimi
tebellüğ eden mirasçıların Anayasa Mahkemesine başvurarak başvuruya devam etmek
istediklerini bildirmeleri hâlinde başvuruları incelemeye devam etmekte; buna
karşılık mirasçıların başvuruyu takip etmek istediklerini belli bir süre içinde
bildirmemeleri hâlinde ise düşme kararı vermektedir (detaylı açıklama için bkz.
T.G., B. No: 2017/21163, 9/1/2019,
§§ 17, 18).
44. Anayasa Mahkemesi Asya
Oktay ve diğerleri kararında başvurucunun bireysel başvurunun
yapıldığı tarihten sonra ölmesi durumunda başvurunun incelenmesine devam edilip
edilemeyeceğine ilişkin ilkelerini gözden geçirmiş ve değiştirmiştir (aynı
kararda bkz. §§ 18-21). Buna göre
Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve
sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâller
gibi başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı
kanaatine varıldığı durumlarda başvurucunun vefat etmesi hâlinde başvuruya
devam edilmesinin sağlanması yönünden öncelikli yükümlülüğün başvuruya devam
etme hakları olan şahıslarda bulunduğu kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi aynı
kararda, başvuru tarihinden sonra ölen başvurucunun yakınlarının makul bir süre
içinde söz konusu başvuruyu devam ettirmek yönündeki iradelerini Anayasa
Mahkemesine bildirmeleri gerektiğine de karar vermiştir.
45. Anayasa Mahkemesi Asya
Oktay ve diğerleri içtihadından sonraki dönemde, bireysel başvuru
devam ederken başvurucunun ölmesi durumunda ölenin mirasçılarına başvuruya
devam edip etmeyecekleri hususunda bildirimde bulunma yönünde bir uygulama
gerçekleştirmemiş, ölüm tarihinden sonra makul bir süre içinde kendiliğinden
Anayasa Mahkemesine başvurarak başvuruya devam etmek istediğini bildiren
mirasçıların -menfaatlerinin bulunup bulunmadığını da gözeterek- başvurularını
incelemiştir (örnek kararlar için bkz. Ayten
Yeğenoğlu, B. No: 2015/1685, 23/5/2018 -ölümden yaklaşık üç ay
sonra-; Fatma Ülker Akkaya, B.
No: 2014/18979, 22/2/2018 -ölümden iki ay sonra-).
46. Anayasa Mahkemesi, T.G.
kararında bireysel başvuru yapıldıktan sonra ölen başvurucuların mirasçılarının
başvuruyu devam ettirme yönündeki taleplerini Anayasa Mahkemesine
iletebilecekleri makul süreyi -haklı mazeretler saklı kalmak kaydıyla- ölüm
tarihinden itibaren dört ay
olarak tespit etmiştir(T.G., § 20). Anılan kararda Anayasa Mahkemesi ölen
başvurucunun mirasçılarının ölüm tarihinden itibaren dört ay geçtikten sonra
başvuruya devam etmek istediklerine ilişkin taleplerini Anayasa Mahkemesine
iletmeleri nedeniyle başvuru hakkında düşme kararı vermiştir (T.G., § 21).
47. Somut olayda başvurucunun vârislerinin başvurucunun
ölümünden yaklaşık on altı ay sonra başvuruya devam etmek istediklerini Anayasa
Mahkemesine bildirdikleri görülmektedir (bkz. § 9). Ancak somut olayın
koşullarının T.G. kararından
farklı olduğu anlaşılmaktadır. Eldeki başvuruda Anayasa Mahkemesi Asya Oktay ve diğerleri kararından önce
uygulayageldiği usul uyarınca başvurucunun vârislerine bireysel başvuruya devam
edip etmeyeceklerini 29/6/2016 tarihinde sormuş, başvurucunun vârisleri de
makul bir süre içinde (20/7/2016 tarihinde) bireysel başvuruya devam
edeceklerini bildirmişlerdir. Oysa T.G.
kararına konu olayda başvurucu, Asya Oktay
ve diğerleri içtihadından sonraki bir dönemde ölmüştür. Dolayısıyla
Anayasa Mahkemesi Asya Oktay ve diğerleri içtihadında
geliştirdiği ilkeleri T.G.
başvurusuna da uygulamıştır. Buna karşılık Asya
Oktay ve diğerleri içtihadıyla geliştirilen ilkelerin bu karardan
önceki bir döneme uygulanması hukuki güvenlik ve hakkaniyet ilkelerine uygun
düşmeyeceğinden somut olayda ölenin vârislerinin başvuruyu takip etme
noktasında gerekli özeni gösterdiklerinin kabulü gerekecektir.
48. Bireysel başvurudan sonra ölen başvurucunun vârislerinin
başvuruyu devam ettirebilmek için dört ay içinde Anayasa Mahkemesine müracaat
etmeleri gerekli ise de Anayasa Mahkemesinin vârislerin bu talebini kabul
edebilmesi bakımdan bu koşulun sağlanması yeterli değildir. Bunun yanında
ayrıca başvurucuların başvuruyu takip etmede yeterli menfaatleri de
bulunmalıdır.
49. Somut olayda vârislerin ölen başvurucunun tutukluluğunun
kanuni süreyi aşıp aşmadığının ve Ceza İnfaz Kurumunda kötü muameleye maruz
kalıp kalmadığının tespitinde meşru bir menfaatlerinin bulunduğu sonucuna
ulaşılmaktadır. Dolayısıyla vârislerin başvuruyu takip edebileceklerinin kabulü
gerekir. Bununla birlikte kolaylık sağlaması bakımından kararın ilerleyen
bölümlerinde başvurucu kavramı,
ölen Muzaffer Tekin'i ifade etmek üzere kullanılmaya devam edilecektir.
B. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
50. Başvurucu, yapılan yargılamada azami tutukluluk süresi olan
beş yıl dolmuş olmasına rağmen tahliye edilmemesi nedeniyle Anayasa'nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasında güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu
kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
2. Değerlendirme
52. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin yedinci
fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin,
makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest
bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama
süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak
için bir güvenceye bağlanabilir."
53. Başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
54. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
55. İçtüzük'ün "Başvuru süresi ve mazeret"
kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
56. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin
(1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru
yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekmektedir.
57. Başvurunun süresinde yapılmış olması, her aşamada dikkate
alınması gereken usule ilişkin şarttır (Yasin
Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013, § 18).
58. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma durumunda
tutukluluk süresinin kanunda öngörülen azami süreyi ya da makul süreyi aştığı
iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece yargılaması devam ederken
tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten
sonra, başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28).
59. Bu bağlamda bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukla
ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun hükümle birlikte verilen
tutukluluğun devamı kararı sonrasında yapılması hâlinde tutukluluğun devamı
kararına itiraz edilmemiş ise kararın verildiğinin öğrenildiği tarihten
itibaren, itiraz edilmiş ise itiraz merciince verilen kararın öğrenildiği
tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir (Fırat İşgören,
B. No: 2014/6425, 17/11/2016, § 34).
60. Somut olayda başvurucu, ilk derece mahkemesince 5/8/2013
tarihindeki hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz
ettiğine yönelik bir bilgi ve/veya belge sunmamıştır. Bu nedenle başvurunun ilk
derece mahkemesinin nihai kararı tefhim ettiği 5/8/2013 tarihinden itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Başvurucunun sonradan tahliye
talebinde bulunmasının ve bu talebin sonuçsuz kalmasının -bu şikâyet yönünden-
bireysel başvuru süresi üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır (Osman Kılıç, B. No: 2014/12837, 26/2/2015,
§ 28; Fırat İşgören,
§ 35). Buna göre 26/2/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre
aşımı olduğu sonucuna varılmıştır. Öte yandan başvurucu 19/6/2007 tarihinde
tutuklanmış ve 10/3/2014 tarihinde ise tahliye edilmiş olmakla yaklaşık altı
yıl dokuz ay tutuklu kalmıştır. Buna göre Anayasa Mahkemesi kanunda öngörülen
beş yıllık azami tutukluluk süresinin başvuru konusu olayda aşılmış olduğunu
görmekle birlikte yukarıda belirtilen içtihadından ayrılmayı gerektiren bir
durum olmaması nedeni ile bu hususta daha ileri bir inceleme yapmayı gerekli
görmemiştir.
61. Açıklanan gerekçelerle kararın öğrenilmesinden itibaren otuz
gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
62. Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet hükmünden kısa bir
zaman sonra sağlık problemleri yaşamaya başladığını, bu nedenle beş aya yakın
bir zaman içinde birçok sağlık kuruluşunda muayene olmak, tahlil, tetkik ve
tedavi görmek durumunda kaldığını belirtmektedir. Başvurucu bu kapsamda
11/2/2014 tarihinde kendisine 4. evre pankreas kanseri teşhisi konulduğunu, Hastanenin
aynı tarihli raporunda hastalığının yayılma ihtimali bulunduğundan bahisle
yaşamsal tehlikesinin mevcut olduğunu iddia etmektedir. Başvurucu hastalığı
nedeniyle yaşamsal tehlike içinde bulunmasına rağmen tahliye edilmemesi
nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan
yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
63. Bakanlık görüşünde; ilk olarak hasta bir kişinin uygun
olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulmasının kural olarak kötü muamele
yasağına aykırı bir durum ortaya çıkarabileceğine, tedavisi imkânsız bir
hastalığa yakalanmanın devlete tutukluyu serbest bırakma yönünde genel bir
yükümlülük getirmediğine dair ilgili AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına yer
verilmiştir. Bakanlık, ikinci olarak başvurucunun tutuklu kaldığı ceza infaz
kurumu koşulları hususunda sayısal bazı verilere değinmiş ve başvurucunun Ceza
İnfaz Kurumunda yararlanabildiği sosyal imkânlara, açık-kapalı görüş
imkânlarına ve beslenme kalitesine vurgu yapmıştır. Bakanlık ayrıca Ceza İnfaz
Kurumunun her gün düzenli olarak temizliğinin yapıldığından bahisle gerekli
hijyen koşullarının da sağlandığını belirtmiştir.
64. Bakanlık, ceza infaz kurumundaki sağlık hizmetine erişim
imkânları konusunda başvurucunun kaldığı Ceza İnfaz Kurumunda her türlü tıbbi
destekten faydalandığını ve yaşam hakkının korunması için gereken tedbirlerin
devlet tarafından alındığını savunmuştur. Bakanlık bu kapsamda başvurucunun
kaldığı Ceza İnfaz Kurumunda aile hekimi ve diş doktorunun, 112 Acil Servis
biriminin, Ceza İnfaz Kurumu içinde tam teşekküllü devlet hastanesinin
bulunduğunu belirtmiştir. Ayrıca ileri tetkik ve tedavi gereken durumlarda
ilgili hastanelere sevk işleminin yapılabildiği, bu hastanelerdeki muayene,
tahlil, tetkik ve tedavi için başvurucunun naklinin Ceza İnfaz Kurumunca
sağlanabildiği de Bakanlık tarafından vurgulanmıştır. Bakanlık ayrıca Ceza
İnfaz Kurumunda yirmi dört saat sıcak su imkânın sağlandığını da belirtmiş ve
tüm bu koşullar dikkate alındığında Ceza İnfaz Kurumundaki yaşam koşullarının başvurucunun
hastalığını etkileyecek bir duruma sebebiyet vermediğini belirtmiştir.
65. Bakanlık başvurucuya sağlanan sağlık hizmeti hususunda
başvurucunun çeşitli sağlık problemleri ile ilgili olarak birçok kez sağlık
kuruluşlarına sevkinin sağlandığını, bu doğrultuda 11/2/2014 tarihinde kanser
rahatsızlığının tespit edilmesinin akabinde başvurucunun kısa süre içinde
tedavi için hastaneye sevk edildiğini, tedavisine başlanan başvurucunun
10/3/2014 tarihinde tahliye edildiğini belirtmiştir. Bakanlık son olarak
başvurucunun kanser rahatsızlığının Ceza İnfaz Kurumundaki tutulma koşullarına
bağlı olarak ortaya çıktığına veya bu koşullar yüzünden daha da kötüye
gittiğine dair herhangi bir tıbbi evrakın bulunmadığına da değinerek başvurunun
açıkça dayanaktan yoksun olduğu hususundaki kanaatini bildirmiştir.
2. Değerlendirme
66. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve
eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tabi tutulamaz."
67. Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumlarının fiziki ve tıbbi
imkânlarının sağlık durumuna uygun olmamasına dayalı şikâyetleri istikrarlı bir
şekilde kötü muamele yasağı kapsamında incelemektedir (Mete Dursun, B. No: 2012/1195, 18/11/2015; Serdar Öztürk, B. No: 2013/7532, 4/2/2016;
Sabri Kaya, B. No: 2014/8482,
29/6/2016; Ergin Aktaş, B. No:
2014/14810, 21/9/2016; Hayati Kaytan,
B. No: 2014/19527, 16/11/2016; İmam Çelikdemir, B. No: 2014/20289, 5/12/2017).
68. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetleri bir bütün olarak
değerlendirildiğinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan kötü muamele yasağı çerçevesinde bir inceleme yapılması gerektiği
değerlendirilmiştir.
69. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya
muameleye tabi tutulamaz.” şeklindeki kural, hükümlü ve tutuklulara
yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus 5275 sayılı Kanun'un "İnfazda temel ilke" kenar başlıklı 2. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında "Ceza ve güvenlik
tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda
bulunulamaz." ve yine Kanun'un 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (b) bendinde "Hürriyeti
bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının
korunmasını sağlayan maddi ve manevi koşullar altında çektirilir." şeklinde
düzenleme ile açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla tutuklamaya veya hapis
cezasına mahkûmiyete ilişkin bir kararın yerine getirilmesi için sağlanacak
şartlar, insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, B.
No: 2013/3550, 19/11/2014, § 36).
70. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların
mahkûmları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem
seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir.
Ceza infaz kurumunda tutulmanın pratik gerekleri çerçevesinde mahkûmların
sağlık ve esenlikleri gibi hususların yeterli bir şekilde güvence altına
alınması ve mahkûmlara gerekli tıbbi yardımın sağlanması da insan onuruna
yakışır koşulların sağlanması için gereklidir (Turan
Günana, § 39). Bu çerçevede hasta bir
kişinin uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulması da Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muamele olarak kabul edilebilir (Murat Karabulut, B. No: 2013/2754,
18/2/2016, § 65).
71. Hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan
onuruna uygun tutma koşullarına sahip olma hakkı bulunduğunu, alınan
tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi tutukluluğa bağlı kaçınılmaz üzüntü
seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması gerektiğini kabul etmek
gerekir (Fatih Hilmioğlu, B. No:
2014/648, 18/9/2014, § 65). Ayrıca Anayasa'nın tutuklu bir kimsenin sağlık
gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir genel
zorunluluk getirmediğini ancak doğal olarak ortaya çıkan fiziksel ya
da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının yetkililerin sorumlu
tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma riski
bulunması hâlinde bu durumun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamına girebileceğini belirtmek gerekir (Fatih
Hilmioğlu, § 66).
72. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin hasta olmaları
durumunda devletin kontrolü altında tuttuğu bu kişilere gerekli tıbbi yardımı
sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülüğün hiç veya gerektiği gibi
yerine getirilmemesi sonucunda kişinin yaşamı veya vücut bütünlüğü bakımından
tehlike arz eden acil bir duruma, ağır veya uzun süreli bir acı çekmesine
sebebiyet verilmiş olması, belirtilen sonuçlar ortaya çıkmamakla birlikte
kişinin tıbbi yardımdan mahrum kalmış olması nedeniyle yaşadığı stres,
huzursuzluk veya aşağılanma hissinin -olayın kendine has koşulları
çerçevesinde- insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele düzeyine ulaşacak
ciddiyette olması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal
edildiği kabul edilebilir. Bu kapsamdaki değerlendirmede kişinin özgürlüğünden
yoksun bırakılmasına bağlı dezavantajlı konumunun da dikkate alınması gerekir (Hayati Kaytan, § 44).
73. Somut olayda, başvurucunun tutuklu olarak bulunduğu Ceza
İnfaz Kurumunda yaşadığı sağlık problemleri ile ilgili olarak birçok kez sağlık
kuruluşlarına sevkinin sağlandığı, bu kapsamda gerekli muayene, tahlil, tetkik
ve tedavi hizmetlerinin verildiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 13, 21). Esasen
başvurucunun da Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı süre içinde devletin kendisine
gerekli sağlık hizmetini temin etmediği noktasında özel bir şikâyeti
bulunmamaktadır. Başvurucu, sağlık sorunları ve daha özel olarak kanser
hastalığı ile ilgili olarak kendisine uygulanan muayene, tahlil, tanı ve
tedavinin yeterli olmadığına ilişkin de herhangi bir delil ortaya koymamıştır.
Bununla birlikte başvurucu rahatsızlığının ceza infaz kurumu şartları veya
yetkililerin uygulamalarından kaynaklanan bazı nedenlerle kötüleştiğini, bu
nedenle özgürlüğünden yoksun bırakılma nedeniyle ortaya çıkan olağan elemin ötesinde
bir ızdırap ve/veya acıya maruz bırakıldığını da
somut olgularla desteklememektedir. Ayrıca başvurucunun kanser rahatsızlığına
ilişkin tedavi veya kontrollerinin ihmal edilmesi nedeniyle hastalığının daha
hızlı bir şekilde ilerlediğine ilişkin tıbbi bir tespit de bulunmamaktadır.
Dolayısıyla başvurucu kanser hastalığına rağmen tutukluluk hâlinin devam
ettirilmesinin yaşam ve sağlığı üzerindeki etkisini somut olarak ortaya
koymadan soyut bir şikâyet ileri sürmüştür.
74. Öte yandan 10/2/2014 tarihinde 3. evre pankreas kanseri
teşhisi konulmasından bir gün sonra gerekli tedavi için başvurucunun Hastaneye
sevkinin sağlandığı (bkz. § 17), başvurucunun sağlık gerekçesiyle 12/2/2014
tarihinde yaptığı tahliye talebine ilişkin olarak Mahkemenin ivedi şekilde Adli
Tıp Kurumundan rapor alınması sürecini başlattığı görülmektedir (bkz. § 19). Bu
süreçte yapılan bir yasal değişiklikle Mahkemenin görevine son verildiği ve
yargılamaya bakmakla görevlendirilen İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesince
başvurucunun kanunda belirlenen azami tutukluluk süresinin aşıldığı
gerekçesiyle 10/3/2014 tarihinde tahliye edildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 23).
Buna göre başvurucuya kanser teşhisi konulmasından bir ay sonra başvurucunun
-her ne kadar gerekçesi farklı olsa da- tahliye edildiği anlaşılmaktadır.
75. Başvurucunun kanser hastalığı nedeniyle ceza infaz kurumunda
kalmasının yaşamını tehlikeye soktuğuna ilişkin sağlık raporunun ise
başvurucunun tahliye edilmesinden bir gün sonra (11/3/2014) düzenlendiği
görülmektedir (bkz. § 22). Sonuç olarak başvurucunun kanser hastalığı nedeniyle
ceza infaz kurumunda tutulmasının yaşamı üzerinde olumsuz bir etki yaratması
ihtimaline karşı devletin gerekli özeni göstererek hızlı bir reaksiyon verdiği
görülmektedir. Ayrıca -her ne kadar başka bir gerekçe ile tahliye edilmiş olsa
da- başvurucunun şikâyet ettiği tutukluluk durumu, hastalığının teşhisinden
sonra kısa bir süre içinde son bulmuştur. Bu tespitler kapsamında başvurucunun
kanser hastalığına rağmen tutukluluk hâlinin devam ettirilmesi nedeniyle kötü
muameleye maruz kaldığı yönündeki iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu
sonucuna varılmıştır.
76. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın süre aşımı
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.