TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
FATMA MÜGE TEKİN VE ÖZGE TEKİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/2504)
Karar Tarihi: 20/3/2019
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yıldız SEFERİNOĞLU
Raportör
Hüseyin KAYA
Başvurucular
1-Fatma Müge TEKİN
2-Özge TEKİN
Vekili
Av. Selin DEVİREN TAHTABİÇEN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluk süresinin makul süreyi ve kanunda öngörülen azami süreyi aşması nedeni ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, hastalığa rağmen ceza infaz kurumunda tutulma nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/2/2014 tarihinde Muzaffer Tekin tarafından yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
7. Başvurucu 1/4/2015 tarihinde ölmüştür.
8. Anayasa Mahkemesi 29/6/2016 tarihinde başvurucunun vârislerinden bireysel başvuruya devam edip etmeyeceklerini bildirmelerini istemiştir.
9. Başvurucunun vârisleri 20/7/2016 tarihli dilekçeleriyle bireysel başvuruya mirasçı sıfatı ile devam etmek istediklerini bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
10. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
11. Başvurucu (Muzaffer Tekin) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı) yürütülen bir soruşturma kapsamında İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/6/2007 tarihli ve S.2007/80 sayılı kararıyla silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek suçundan tutuklanmıştır.
12. Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianamenin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) kabul edilmesiyle başvurucu ve diğer şüpheliler hakkında kamu davası açılmıştır. Mahkemece E.2009/191 sayılı kovuşturma dosyasında yapılan yargılama sonucunda 5/8/2013 tarihinde karar verilmiştir. Bu kararda, başvurucunun Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek, beş kez kasten öldürme suçuna azmettirmek, tehlikeli maddelerin bulundurulması veya el değiştirilmesi, genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması, yasaklanan bilgileri temin etmek, verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme, silahlı terör örgütü yöneticisi olmak suçlarından sonuç olarak iki kez ağırlaştırılmış müebbet ve 117 yıl 2 ay hapis cezalarıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına hükmedilmiştir.
13. Başvurucu yaşadığı sağlık problemleri nedeniyle 23/8/2013 tarihinden 11/3/2014 tarihine kadar birçok kez farklı sağlık kuruluşlarında muayene edilmiş, tahlil ve tedavi hizmeti almıştır.
14. Başvurucu 26/12/2013 tarihli dilekçeyle tahliye talebinde bulunmuştur. Başvurucu söz konusu tahliye talebinde uzun tutukluluk süresinin kanuni sınırları aştığından ve henüz tanısı konulamasa da tıbbi raporlara göre kanser hastalığı riski taşıdığından bahsederek yaşam hakkının tehlike altında olduğundan yakınmıştır. Mahkeme 30/12/2013 tarihli kararıyla "davanın kovuşturma aşamasının 5/8/2013 tarihinde sona erdiği, bu tarihte verilen kararlara itiraz süresinin ise 12/8/2013 tarihinde dolduğu, bu nedenle itiraz süresinin geçtiği ayrıca kararda usul ve yasaya aykırı herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı" gerekçesiyle başvurucunun talebini reddetmiştir.
15.Başvurucu, Mahkemenin ret kararı üzerine itirazda bulunmuş ve bu kez sadece tutukluluk süresinin kanuni sınırlamanın ötesine geçtiği şikâyetini yineleyerek itirazda bulunmuştur. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi 20/1/2014 tarihli kararıyla "tahliye talebinin reddi kararının ve gerekçesinin usul ve yasaya uygun olduğu, herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı" gerekçesiyle başvurucunun itirazını reddetmiştir. Bu karar 10/2/2014 tarihinde başvurucunun vekiline tebliğ edilmiştir.
16. Bu ret kararı üzerine başvurucu 26/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Başvurucunun yapılan birçok tıbbi tetkiki sonucunda 10/2/2014 tarihinde 3. evre pankreas kanseri olduğu tespit edilmiştir. Anılan hastalığın tedavisi amacıyla başvurucu 11/2/2014 tarihinde İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi (Hastane) Genel Cerrahi Polikliniğine sevk edilmiş ve burada yatışlı hasta olarak tedavisine devam edilmiştir.
18. Öte yandan başvurucunun 12/2/2014 tarihinde Mahkemeye tekrar tahliye talepli bir dilekçe sunduğu UYAP aracılığıyla yapılan kontrolden anlaşılmıştır. Bu dilekçede başvurucu; ekte sunduğu sağlık raporlarına göre ileri derece pankreas kanseri olduğunu, hastalığının tedavisinde hijyen koşulları ve özel bakımın son derece önemli olduğunu, ceza infaz kurumu koşullarında bunun mümkün olmaması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Mahkeme başvurucunun bu talebine ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığından görüş istemiştir. Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun hastalığının ceza infaz kurumu koşullarında yaşaması hâlinde yaşamı ve sağlığı üzerindeki olası etkilerinin tespiti için çok ivedi şekilde Adli Tıp Kurumundan rapor alınması ile bu rapor sonucuna göre tahliye talebinin değerlendirilmesi yönünde görüş sunmuştur. Anılan görüş doğrultusunda Mahkemece 14/2/2014 tarihinde verilen ara kararda, başvurucunun tedavi gördüğü hastaneden temin edilecek sağlık raporları ile İstanbul Adli Tıp Kurumundan -başvurucunun cezaevinde kalmasının hayatı üzerinde kesin bir tehlike teşkil edip etmediği hususunda- rapor alınmasına karar verilmiştir. Söz konusu ara kararın yerine getirilmesi için ise Mahkeme 17/2/2014 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazmıştır. Ayrıca Mahkeme aynı tarihte Silivri 1 No.lu L Tipi Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu) müzekkere yazarak başvurucunun hastalığı ile ilgili olarak Ceza İnfaz Kurumu idaresince ne gibi işlemlerin yapıldığını da sormuştur.
20. Başvurucu hakkında Adli Tıp Kurumundan alınan adli bir rapora dosya kapsamından erişilemediği gibi başvurucu tarafından da bu yönde bir bilgi ya da belge sunulmamıştır.
21. Ceza İnfaz Kurumu idaresince 18/2/2014 tarihinde Mahkemeye verilen cevapta, başvurucuya 23/8/2013 tarihinden 18/2/2014 tarihine kadar muayene, tahlil ve tetkiklerden oluşan toplam otuz dokuz farklı işlemin yapıldığı belirtilmiştir. Buna göre altı farklı sağlık kuruluşunda yapılan muayene işlemlerinde başvurucu; kulak burun boğaz, dahiliye, genel cerrahi, endokrinoloji, üroloji, fizik tedavi, diyetisyen, gastroenteroloji ve onkoloji polikliniklerinde sağlık hizmeti almıştır. Bu kapsamda gastroskopi, efor, BT (bilgisayarlı tomografi), ODYO (odyometri), USG (ultrasonografi), PSA (prostat spesifik antijen), trus biyopsi, MR (manyetik rezonans), endoskopi, PET-CT (bilgisayarlı pozitron emisyon tomografisi) tetkikleri için işlem yapılmıştır. Ayrıca -ivedi şekilde çıkması için Ceza İnfaz Kurumu idaresinin girişimde bulunmasıyla- 10/2/2014 tarihinde alınan biyopsi tetkiki sonuçlarına göre başvurucuda 3. evre pankreas kanseri tespit edildiği, kanserin yayılım göstermediği, üniversite hastanelerinde ameliyat edilebilir durumda olduğu, bu nedenle 11/2/2014 tarihinde başvurucunun Hastaneye sevkinin gerçekleştirildiği bilgilerine de anılan cevap yazısında yer verilmiştir.
22. Ceza İnfaz Kurumu tarafından Mahkemeye gönderilen 14/3/2014 tarihli yazıda ise başvurucunun hastalığı nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında bulunmasının yaşam ve sağlığı üzerindeki etkileri hususunda Hastane tarafından 11/3/2014 tarihinde düzenlenen sağlık konseyi raporuna yer verilmiştir. Bu raporun ilgili kısmı şöyledir:
"...Muzaffer TEKİN [Başvurucu] isminde ki erkek hastanın fizik muayenesi yapılmış ve tetkikleri incelenmiştir. Evre IV (Akciğer ve abdominal lenf ganglionlarında yaygın metastaz) Pankreas adenokanseri teşhisi aşikardır.
Bu evredeki bir pankreas kanseri hastasının sürvisi literatür bilgilerine göre kısadır. Bu nedenle kalan ömrünü cezaevi koşullarında geçirmesi hayati tehlike arz eder.
..."
23. Diğer yandan yapılan bir yasal değişikle (21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun) terör suçlarına bakan özel yetkili ağır ceza mahkemeleri kaldırılmıştır. Başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı veren mahkemenin de bu şekilde görevine son verildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle 7/3/2014 tarihinde tekrar tahliye isteminde bulunan başvurucunun talebi İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından değerlendirilmiş ve kanunda öngörülen azami tutukluluk süresinin aşıldığı gerekçesiyle 10/3/2014 tarihinde tahliye kararı verilmiştir.
24. Ceza İnfaz Kurumu idaresince başvurucunun 10/3/2014 tarihinde tahliye edildiği bilgisi Mahkemeye 11/3/2014 tarihinde bildirilmiştir.
25. Öte yandan başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet hükmü temyiz incelemesinde Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 21/4/2016 tarihli ilamı ile bozulmuştur. Bozma ilamından sonra İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yargılamaya devam edilen dosyada başvurucu hakkındaki davaların ayrılmasına karar verilmiş ve ayrılan dava dosyasında 4/7/2017 tarihinde başvurucunun ölümü nedeniyle düşme kararı verilmiştir. Temyiz edilmeyen karar 17/7/2017 tarihinde kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları" kenar başlıklı 9. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, iç ve dış güvenlik görevlilerine sahip, firara karşı teknik, mekanik, elektronik ve fizikî engellerle donatılmış, oda ve koridor kapıları sürekli kapalı tutulan, ancak mevzuatın belirttiği hâllerde aynı oda dışındaki hükümlüler arasında ve dış çevre ile temasların geçerli olduğu sıkı güvenlik rejimine tâbi hükümlülerin bir veya üç kişilik odalarda barındırıldıkları tesislerdir. Bu kurumlarda bireysel veya grup hâlinde iyileştirme yöntemleri uygulanır.
(2) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm olanlar ile süresine bakılmaksızın, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya bu örgütün faaliyeti çerçevesinde,
Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
b) Kasten öldürme suçlarından (madde 81, 82),
e) Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlardan (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
Mahkûm olanların cezaları, bu kurumlarda infaz edilir.
27. 5275 sayılı Kanun'un "Tutukluların yükümlülükleri" kenar başlıklı 116. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunun; yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi, ... hastalık nedeniyle nakil, ... muayene ve tedavi istekleri, ... muayene ve tedavileri, sağlık denetimi, hastaneye sevk, infazı engelleyecek hastalık hâli, ... 9, 16, ... 55 ilâ 62, 66 ilâ 76 ve 78 ila 88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir."
28. 5275 sayılı Kanun'un "Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi" kenar başlıklı 16. maddesinin (2) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Diğer hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.
(6) (Ek: 24/1/2013-6411/3 md.) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir."
29. 5275 sayılı Kanun'un "Hastalık nedeniyle nakil" kenar başlıklı 16. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Hastaneye sevki zorunlu görülen hükümlü, bulunduğu yere en yakın tam teşekküllü Devlet veya üniversite hastanesinin hükümlü koğuşuna yatırılır.
(2) Bu hastanelere gönderilen hükümlülerin başka yerlerdeki hastanelere sevki, sağlık kurulu raporuyla, acil ve yaşamsal tehlikesi bulunması hâlinde, varsa biri hastalığın uzmanı olmak üzere iki uzman hekim tarafından verilip, başhekim tarafından onaylanan ve hastalığın sebebi, tedavinin hangi sebeple bulunduğu hastanede gerçekleştirilemediği, hastaya nerede ve ne tür bir tedavi gerektiğini açıkça belirten bir raporla mümkündür. Bu durumda da en yakın ve hükümlü koğuşu bulunan Devlet veya üniversite hastaneleri tercih edilir."
30. 5275 sayılı Kanun'un "Hükümlünün muayene ve tedavi istekleri" kenar başlıklı 71. maddesi şöyledir:
"Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir."
31. 5275 sayılı Kanun'un "İnfazı engelleyecek hastalık hâli" kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:
"Kurum hekimi veya görevli hekim tarafından yapılan muayene ve incelemeler sonucunda hükümlünün cezasını yerine getirmesine engel olabilecek hastalığı saptanırsa durum, kurum yönetimine bildirilir."
B. Uluslararası Hukuk
32. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.”
33. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değerlerinden biri olduğunu vurgulamıştır. Terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiği belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (birçok karar arasından bkz. Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
34. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunun söylenebilmesi için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (birçok karar arasından bkz. Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35; Gäfgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).
35. AİHM, tutuklu ve hükümlülerle ilgili olarak onların korunmasız ve zayıf durumda olduklarını ve devlet yetkililerinin bu kişileri korumakla yükümlü olduklarını, özellikle ölüm hâlinde bu yükümlülüğün arttığını belirtmiştir (Keenan/Birleşik Krallık, B. No. 27229/95, 3/4/2001, § 91; Tarariyeva/Rusya, B. No: 4353/03, 14/12/2006, § 73; Vladimir Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, § 57).
36. AİHM; hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan onuruna uygun tutukluluk koşullarına sahip olma hakkı bulunduğunu, alınan tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi sıkıntıya ya da tutukluluğa bağlı kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması gerektiğini vurgulamaktadır (Kudla/Polonya [BD], B. No: 30210/96, 26/10/2000, § 94).
37. AİHM'e göre özellikle özgürlüğünden yoksun kişiler söz konusu olduğunda 3. madde, ilgili devletlere bu kişilerin insan onuru ile bağdaşır koşullarda tutulmalarını sağlama ve infaz ile ilgili uygulamaların bu kişileri ceza infaz kurumunda kalmadığı için zorunlu olarak ortaya çıkan sıkıntı ve üzüntü seviyesinden daha fazla bir ızdıraba maruz bırakmama pozitif yükümlülüğünü yüklemektedir. Bu sebeple maddi de olsa, manevi de olsa doğal olarak ortaya çıkan bir hastalığa bağlı acı tek başına -eğer yetkililerin sorumlu tutulabilecekleri tutulma şartları ile daha da katlanıyorsa veya katlanma riski varsa- 3. maddenin uygulama alanına girebilir. Bir mahkûmun sağlığı ve rahatlığı -hapsedilmenin pratik gerekleri de dikkate alınarak ve özellikle gerekli tedavilerin uygulanması yoluyla- uygun tedbirler alınarak sağlanmalıdır. Nitekim hasta bir kişinin uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulması kural olarak 3. maddeye aykırı bir muamele olarak kabul edilebilir (Gülay Çetin/Türkiye,B. No: 44084/10, 5/3/2013, § 101).
38. AİHM ayrıca Sözleşme’nin tutuklu bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir genel zorunluluk getirmediğini ancak doğal olarak ortaya çıkan fiziksel ya da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma riski bulunması hâlinde bu durumun Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamına girebileceğini belirtmektedir (Mouisel/Fransa, B. No: 67263/01, 14/11/2002, §§ 38-40; Ürfi Çetinkaya/Türkiye, B. No; 19866/04, 23/7/2013, § 88).
39. Bu tür davalarda AİHM, sağlık durumunun endişeye sebep olduğu durumlarda başvurucunun alıkonulmasına devam edilmesinin sağlık durumu açısından uygun olup olmadığının değerlendirilmesinde özellikle üç etkenin dikkate alınmasının gerektiğini belirtmiştir. Bunlar hükümlü/tutuklunun tutulma koşulları, sağlanan bakımın kalitesi ve sağlık durumu açısından başvurucunun tutulmasına devam edilmesinin gerekip gerekmediğidir (Zarzycki/Polonya, B. No: 15351/03, 12/3/2013, § 103).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
40. Mahkemenin 20/3/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurunun İncelenmesine Devam Edilip Edilemeyeceği Sorunu
41. UYAP aracılığı ile yapılan kontrolde nüfus kayıtlarına göre başvurucunun 1/4/2015 tarihinde öldüğü anlaşılmaktadır. Dolayısıyla öncelikle başvuru hakkında düşme kararı verilip verilmeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
42. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) "Düşme kararı" kenar başlıklı 80. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Bölümler ya da Komisyonlarca yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:
ç) Bölümler ya da Komisyonlarca saptanan herhangi bir başka gerekçeden ötürü, başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir neden görülmemesi.
(2) Bölümler ya da Komisyonlar; yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam edebilir."
43. Anayasa Mahkemesi Asya Oktay ve diğerleri (B. No: 2014/3549, 22/3/2017) içtihadından önceki dönemde, bireysel başvuru devam ederken başvurucunun ölmesi durumunda 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ilgili hükümlerini gözeterek ölenin mirasçılarına başvuruya devam edip etmeyecekleri hususunda bildirimde bulunma yönünde bir uygulama gerçekleştirmekte; bu bildirimi tebellüğ eden mirasçıların Anayasa Mahkemesine başvurarak başvuruya devam etmek istediklerini bildirmeleri hâlinde başvuruları incelemeye devam etmekte; buna karşılık mirasçıların başvuruyu takip etmek istediklerini belli bir süre içinde bildirmemeleri hâlinde ise düşme kararı vermektedir (detaylı açıklama için bkz. T.G., B. No: 2017/21163, 9/1/2019, §§ 17, 18).
44. Anayasa Mahkemesi Asya Oktay ve diğerleri kararında başvurucunun bireysel başvurunun yapıldığı tarihten sonra ölmesi durumunda başvurunun incelenmesine devam edilip edilemeyeceğine ilişkin ilkelerini gözden geçirmiş ve değiştirmiştir (aynı kararda bkz. §§ 18-21). Buna göre Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâller gibi başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varıldığı durumlarda başvurucunun vefat etmesi hâlinde başvuruya devam edilmesinin sağlanması yönünden öncelikli yükümlülüğün başvuruya devam etme hakları olan şahıslarda bulunduğu kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi aynı kararda, başvuru tarihinden sonra ölen başvurucunun yakınlarının makul bir süre içinde söz konusu başvuruyu devam ettirmek yönündeki iradelerini Anayasa Mahkemesine bildirmeleri gerektiğine de karar vermiştir.
45. Anayasa Mahkemesi Asya Oktay ve diğerleri içtihadından sonraki dönemde, bireysel başvuru devam ederken başvurucunun ölmesi durumunda ölenin mirasçılarına başvuruya devam edip etmeyecekleri hususunda bildirimde bulunma yönünde bir uygulama gerçekleştirmemiş, ölüm tarihinden sonra makul bir süre içinde kendiliğinden Anayasa Mahkemesine başvurarak başvuruya devam etmek istediğini bildiren mirasçıların -menfaatlerinin bulunup bulunmadığını da gözeterek- başvurularını incelemiştir (örnek kararlar için bkz. Ayten Yeğenoğlu, B. No: 2015/1685, 23/5/2018 -ölümden yaklaşık üç ay sonra-; Fatma Ülker Akkaya, B. No: 2014/18979, 22/2/2018 -ölümden iki ay sonra-).
46. Anayasa Mahkemesi, T.G. kararında bireysel başvuru yapıldıktan sonra ölen başvurucuların mirasçılarının başvuruyu devam ettirme yönündeki taleplerini Anayasa Mahkemesine iletebilecekleri makul süreyi -haklı mazeretler saklı kalmak kaydıyla- ölüm tarihinden itibaren dört ay olarak tespit etmiştir(T.G., § 20). Anılan kararda Anayasa Mahkemesi ölen başvurucunun mirasçılarının ölüm tarihinden itibaren dört ay geçtikten sonra başvuruya devam etmek istediklerine ilişkin taleplerini Anayasa Mahkemesine iletmeleri nedeniyle başvuru hakkında düşme kararı vermiştir (T.G., § 21).
47. Somut olayda başvurucunun vârislerinin başvurucunun ölümünden yaklaşık on altı ay sonra başvuruya devam etmek istediklerini Anayasa Mahkemesine bildirdikleri görülmektedir (bkz. § 9). Ancak somut olayın koşullarının T.G. kararından farklı olduğu anlaşılmaktadır. Eldeki başvuruda Anayasa Mahkemesi Asya Oktay ve diğerleri kararından önce uygulayageldiği usul uyarınca başvurucunun vârislerine bireysel başvuruya devam edip etmeyeceklerini 29/6/2016 tarihinde sormuş, başvurucunun vârisleri de makul bir süre içinde (20/7/2016 tarihinde) bireysel başvuruya devam edeceklerini bildirmişlerdir. Oysa T.G. kararına konu olayda başvurucu, Asya Oktay ve diğerleri içtihadından sonraki bir dönemde ölmüştür. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi Asya Oktay ve diğerleri içtihadında geliştirdiği ilkeleri T.G. başvurusuna da uygulamıştır. Buna karşılık Asya Oktay ve diğerleri içtihadıyla geliştirilen ilkelerin bu karardan önceki bir döneme uygulanması hukuki güvenlik ve hakkaniyet ilkelerine uygun düşmeyeceğinden somut olayda ölenin vârislerinin başvuruyu takip etme noktasında gerekli özeni gösterdiklerinin kabulü gerekecektir.
48. Bireysel başvurudan sonra ölen başvurucunun vârislerinin başvuruyu devam ettirebilmek için dört ay içinde Anayasa Mahkemesine müracaat etmeleri gerekli ise de Anayasa Mahkemesinin vârislerin bu talebini kabul edebilmesi bakımdan bu koşulun sağlanması yeterli değildir. Bunun yanında ayrıca başvurucuların başvuruyu takip etmede yeterli menfaatleri de bulunmalıdır.
49. Somut olayda vârislerin ölen başvurucunun tutukluluğunun kanuni süreyi aşıp aşmadığının ve Ceza İnfaz Kurumunda kötü muameleye maruz kalıp kalmadığının tespitinde meşru bir menfaatlerinin bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Dolayısıyla vârislerin başvuruyu takip edebileceklerinin kabulü gerekir. Bununla birlikte kolaylık sağlaması bakımından kararın ilerleyen bölümlerinde başvurucu kavramı, ölen Muzaffer Tekin'i ifade etmek üzere kullanılmaya devam edilecektir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
50. Başvurucu, yapılan yargılamada azami tutukluluk süresi olan beş yıl dolmuş olmasına rağmen tahliye edilmemesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
2. Değerlendirme
52. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir."
53. Başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
54. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
55. İçtüzük'ün "Başvuru süresi ve mazeret" kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
56. Bireysel başvuruların 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
57. Başvurunun süresinde yapılmış olması, her aşamada dikkate alınması gereken usule ilişkin şarttır (Yasin Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013, § 18).
58. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma durumunda tutukluluk süresinin kanunda öngörülen azami süreyi ya da makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra, başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28).
59. Bu bağlamda bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı kararı sonrasında yapılması hâlinde tutukluluğun devamı kararına itiraz edilmemiş ise kararın verildiğinin öğrenildiği tarihten itibaren, itiraz edilmiş ise itiraz merciince verilen kararın öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir (Fırat İşgören, B. No: 2014/6425, 17/11/2016, § 34).
60. Somut olayda başvurucu, ilk derece mahkemesince 5/8/2013 tarihindeki hükümle birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz ettiğine yönelik bir bilgi ve/veya belge sunmamıştır. Bu nedenle başvurunun ilk derece mahkemesinin nihai kararı tefhim ettiği 5/8/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Başvurucunun sonradan tahliye talebinde bulunmasının ve bu talebin sonuçsuz kalmasının -bu şikâyet yönünden- bireysel başvuru süresi üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır (Osman Kılıç, B. No: 2014/12837, 26/2/2015, § 28; Fırat İşgören, § 35). Buna göre 26/2/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır. Öte yandan başvurucu 19/6/2007 tarihinde tutuklanmış ve 10/3/2014 tarihinde ise tahliye edilmiş olmakla yaklaşık altı yıl dokuz ay tutuklu kalmıştır. Buna göre Anayasa Mahkemesi kanunda öngörülen beş yıllık azami tutukluluk süresinin başvuru konusu olayda aşılmış olduğunu görmekle birlikte yukarıda belirtilen içtihadından ayrılmayı gerektiren bir durum olmaması nedeni ile bu hususta daha ileri bir inceleme yapmayı gerekli görmemiştir.
61. Açıklanan gerekçelerle kararın öğrenilmesinden itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
62. Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet hükmünden kısa bir zaman sonra sağlık problemleri yaşamaya başladığını, bu nedenle beş aya yakın bir zaman içinde birçok sağlık kuruluşunda muayene olmak, tahlil, tetkik ve tedavi görmek durumunda kaldığını belirtmektedir. Başvurucu bu kapsamda 11/2/2014 tarihinde kendisine 4. evre pankreas kanseri teşhisi konulduğunu, Hastanenin aynı tarihli raporunda hastalığının yayılma ihtimali bulunduğundan bahisle yaşamsal tehlikesinin mevcut olduğunu iddia etmektedir. Başvurucu hastalığı nedeniyle yaşamsal tehlike içinde bulunmasına rağmen tahliye edilmemesi nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
63. Bakanlık görüşünde; ilk olarak hasta bir kişinin uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulmasının kural olarak kötü muamele yasağına aykırı bir durum ortaya çıkarabileceğine, tedavisi imkânsız bir hastalığa yakalanmanın devlete tutukluyu serbest bırakma yönünde genel bir yükümlülük getirmediğine dair ilgili AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilmiştir. Bakanlık, ikinci olarak başvurucunun tutuklu kaldığı ceza infaz kurumu koşulları hususunda sayısal bazı verilere değinmiş ve başvurucunun Ceza İnfaz Kurumunda yararlanabildiği sosyal imkânlara, açık-kapalı görüş imkânlarına ve beslenme kalitesine vurgu yapmıştır. Bakanlık ayrıca Ceza İnfaz Kurumunun her gün düzenli olarak temizliğinin yapıldığından bahisle gerekli hijyen koşullarının da sağlandığını belirtmiştir.
64. Bakanlık, ceza infaz kurumundaki sağlık hizmetine erişim imkânları konusunda başvurucunun kaldığı Ceza İnfaz Kurumunda her türlü tıbbi destekten faydalandığını ve yaşam hakkının korunması için gereken tedbirlerin devlet tarafından alındığını savunmuştur. Bakanlık bu kapsamda başvurucunun kaldığı Ceza İnfaz Kurumunda aile hekimi ve diş doktorunun, 112 Acil Servis biriminin, Ceza İnfaz Kurumu içinde tam teşekküllü devlet hastanesinin bulunduğunu belirtmiştir. Ayrıca ileri tetkik ve tedavi gereken durumlarda ilgili hastanelere sevk işleminin yapılabildiği, bu hastanelerdeki muayene, tahlil, tetkik ve tedavi için başvurucunun naklinin Ceza İnfaz Kurumunca sağlanabildiği de Bakanlık tarafından vurgulanmıştır. Bakanlık ayrıca Ceza İnfaz Kurumunda yirmi dört saat sıcak su imkânın sağlandığını da belirtmiş ve tüm bu koşullar dikkate alındığında Ceza İnfaz Kurumundaki yaşam koşullarının başvurucunun hastalığını etkileyecek bir duruma sebebiyet vermediğini belirtmiştir.
65. Bakanlık başvurucuya sağlanan sağlık hizmeti hususunda başvurucunun çeşitli sağlık problemleri ile ilgili olarak birçok kez sağlık kuruluşlarına sevkinin sağlandığını, bu doğrultuda 11/2/2014 tarihinde kanser rahatsızlığının tespit edilmesinin akabinde başvurucunun kısa süre içinde tedavi için hastaneye sevk edildiğini, tedavisine başlanan başvurucunun 10/3/2014 tarihinde tahliye edildiğini belirtmiştir. Bakanlık son olarak başvurucunun kanser rahatsızlığının Ceza İnfaz Kurumundaki tutulma koşullarına bağlı olarak ortaya çıktığına veya bu koşullar yüzünden daha da kötüye gittiğine dair herhangi bir tıbbi evrakın bulunmadığına da değinerek başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu hususundaki kanaatini bildirmiştir.
66. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
67. Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumlarının fiziki ve tıbbi imkânlarının sağlık durumuna uygun olmamasına dayalı şikâyetleri istikrarlı bir şekilde kötü muamele yasağı kapsamında incelemektedir (Mete Dursun, B. No: 2012/1195, 18/11/2015; Serdar Öztürk, B. No: 2013/7532, 4/2/2016; Sabri Kaya, B. No: 2014/8482, 29/6/2016; Ergin Aktaş, B. No: 2014/14810, 21/9/2016; Hayati Kaytan, B. No: 2014/19527, 16/11/2016; İmam Çelikdemir, B. No: 2014/20289, 5/12/2017).
68. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı çerçevesinde bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
69. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.” şeklindeki kural, hükümlü ve tutuklulara yönelik uygulamalar için de geçerlidir. Bu husus 5275 sayılı Kanun'un "İnfazda temel ilke" kenar başlıklı 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasında "Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz." ve yine Kanun'un 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde "Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddi ve manevi koşullar altında çektirilir." şeklinde düzenleme ile açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla tutuklamaya veya hapis cezasına mahkûmiyete ilişkin bir kararın yerine getirilmesi için sağlanacak şartlar, insan onuruna saygıyı koruyacak nitelikte olmalıdır (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 36).
70. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahkûmları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir. Ceza infaz kurumunda tutulmanın pratik gerekleri çerçevesinde mahkûmların sağlık ve esenlikleri gibi hususların yeterli bir şekilde güvence altına alınması ve mahkûmlara gerekli tıbbi yardımın sağlanması da insan onuruna yakışır koşulların sağlanması için gereklidir (Turan Günana, § 39). Bu çerçevede hasta bir kişinin uygun olmayan fiziki ve tıbbi koşullarda tutulması da Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı bir muamele olarak kabul edilebilir (Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, § 65).
71. Hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan onuruna uygun tutma koşullarına sahip olma hakkı bulunduğunu, alınan tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi tutukluluğa bağlı kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması gerektiğini kabul etmek gerekir (Fatih Hilmioğlu, B. No: 2014/648, 18/9/2014, § 65). Ayrıca Anayasa'nın tutuklu bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir genel zorunluluk getirmediğini ancak doğal olarak ortaya çıkan fiziksel ya da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma riski bulunması hâlinde bu durumun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girebileceğini belirtmek gerekir (Fatih Hilmioğlu, § 66).
72. Özgürlüğünden yoksun bırakılan kişilerin hasta olmaları durumunda devletin kontrolü altında tuttuğu bu kişilere gerekli tıbbi yardımı sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülüğün hiç veya gerektiği gibi yerine getirilmemesi sonucunda kişinin yaşamı veya vücut bütünlüğü bakımından tehlike arz eden acil bir duruma, ağır veya uzun süreli bir acı çekmesine sebebiyet verilmiş olması, belirtilen sonuçlar ortaya çıkmamakla birlikte kişinin tıbbi yardımdan mahrum kalmış olması nedeniyle yaşadığı stres, huzursuzluk veya aşağılanma hissinin -olayın kendine has koşulları çerçevesinde- insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele düzeyine ulaşacak ciddiyette olması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiği kabul edilebilir. Bu kapsamdaki değerlendirmede kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasına bağlı dezavantajlı konumunun da dikkate alınması gerekir (Hayati Kaytan, § 44).
73. Somut olayda, başvurucunun tutuklu olarak bulunduğu Ceza İnfaz Kurumunda yaşadığı sağlık problemleri ile ilgili olarak birçok kez sağlık kuruluşlarına sevkinin sağlandığı, bu kapsamda gerekli muayene, tahlil, tetkik ve tedavi hizmetlerinin verildiği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 13, 21). Esasen başvurucunun da Ceza İnfaz Kurumunda kaldığı süre içinde devletin kendisine gerekli sağlık hizmetini temin etmediği noktasında özel bir şikâyeti bulunmamaktadır. Başvurucu, sağlık sorunları ve daha özel olarak kanser hastalığı ile ilgili olarak kendisine uygulanan muayene, tahlil, tanı ve tedavinin yeterli olmadığına ilişkin de herhangi bir delil ortaya koymamıştır. Bununla birlikte başvurucu rahatsızlığının ceza infaz kurumu şartları veya yetkililerin uygulamalarından kaynaklanan bazı nedenlerle kötüleştiğini, bu nedenle özgürlüğünden yoksun bırakılma nedeniyle ortaya çıkan olağan elemin ötesinde bir ızdırap ve/veya acıya maruz bırakıldığını da somut olgularla desteklememektedir. Ayrıca başvurucunun kanser rahatsızlığına ilişkin tedavi veya kontrollerinin ihmal edilmesi nedeniyle hastalığının daha hızlı bir şekilde ilerlediğine ilişkin tıbbi bir tespit de bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucu kanser hastalığına rağmen tutukluluk hâlinin devam ettirilmesinin yaşam ve sağlığı üzerindeki etkisini somut olarak ortaya koymadan soyut bir şikâyet ileri sürmüştür.
74. Öte yandan 10/2/2014 tarihinde 3. evre pankreas kanseri teşhisi konulmasından bir gün sonra gerekli tedavi için başvurucunun Hastaneye sevkinin sağlandığı (bkz. § 17), başvurucunun sağlık gerekçesiyle 12/2/2014 tarihinde yaptığı tahliye talebine ilişkin olarak Mahkemenin ivedi şekilde Adli Tıp Kurumundan rapor alınması sürecini başlattığı görülmektedir (bkz. § 19). Bu süreçte yapılan bir yasal değişiklikle Mahkemenin görevine son verildiği ve yargılamaya bakmakla görevlendirilen İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun kanunda belirlenen azami tutukluluk süresinin aşıldığı gerekçesiyle 10/3/2014 tarihinde tahliye edildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 23). Buna göre başvurucuya kanser teşhisi konulmasından bir ay sonra başvurucunun -her ne kadar gerekçesi farklı olsa da- tahliye edildiği anlaşılmaktadır.
75. Başvurucunun kanser hastalığı nedeniyle ceza infaz kurumunda kalmasının yaşamını tehlikeye soktuğuna ilişkin sağlık raporunun ise başvurucunun tahliye edilmesinden bir gün sonra (11/3/2014) düzenlendiği görülmektedir (bkz. § 22). Sonuç olarak başvurucunun kanser hastalığı nedeniyle ceza infaz kurumunda tutulmasının yaşamı üzerinde olumsuz bir etki yaratması ihtimaline karşı devletin gerekli özeni göstererek hızlı bir reaksiyon verdiği görülmektedir. Ayrıca -her ne kadar başka bir gerekçe ile tahliye edilmiş olsa da- başvurucunun şikâyet ettiği tutukluluk durumu, hastalığının teşhisinden sonra kısa bir süre içinde son bulmuştur. Bu tespitler kapsamında başvurucunun kanser hastalığına rağmen tutukluluk hâlinin devam ettirilmesi nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.
76. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/3/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.