TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM KIZILKAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2517)
|
|
Karar Tarihi: 5/4/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 23/5/2017-30074
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Akif
YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim
KIZILKAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Aziz
URFİOĞLU
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, mahkûmiyet kararının onanmasına ilişkin görüş içeren
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinin
tebliğ edilmemesi ve haksız olarak mahkûmiyete karar verilmiş olması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyleolaylar
özetle şöyledir:
8. Van Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen S.2010/1243 sayılı
soruşturma neticesinde KCK-TM Van yapılanmasında il sorumlusu olduğu iddiasıyla
ve örgüt üyesi olma suçundan cezalandırılması istemiyle 18/7/2010 tarihinde
başvurucu hakkında dava açılmıştır.
9.Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun müsnet
suçtan 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.
10.Kararın temyizi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından hazırlanan onama istemli tebliğnamenin
başvurucuya veya müdafiine tebliğ edildiğine dair
herhangi bir bilgi veya kayda rastlanmamıştır. Tebliğnamede,
mahkûmiyet kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle onanması talep
edilmiştir.
11. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12/12/2013 tarihli ve
E.2013/4819, K.2013/15435 sayılı ilamıyla İlk Derece Mahkemesinin kararı
onanmıştır.
12. Başvurucu, nihai karardan 29/1/2014 tarihinde haberdar
olmuştur.
13. Başvurucu 25/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca 4/4/1929
tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 316. maddesinin
üçüncü fıkrası karar tarihinde yürürlükte bulunduğu şekliyle şöyledir:
“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname,
hükmü temyiz etmeleri veya aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi
halinde sanık veya müdafii ile müdahil, şahsi davacı
veya vekillerine dairesince tebliğ olunur. İlgili taraf tebliğden itibaren yedi
gün içinde yazılı olarak cevap verebilir.”
B. Uluslararası Hukuk
15. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 1/6/2010
tarihinden geçerli olmak üzere 14. Protokol'le değişik 35. maddesinin (3)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Aşağıdaki hallerde Mahkeme, 34. madde uyarınca sunulan bireysel
başvuruları kabul edilemez bulur:
a) Başvurunun konu bakımından Sözleşme veya Protokollerinin
hükümleriyle bağdaşmaması, açıkça dayanaktan yoksun veya bireysel başvuru
hakkının kötüye kullanılması niteliğinde olması veya;
b) Başvurucunun önemli bir zarar görmemiş olması; meğer ki Sözleşme ve
Protokolleri ile güvence altına alınan insan haklarına saygı ilkesi başvurunun
esastan incelenmesini gerektirsin. Ancak ulusal bir mahkeme tarafından gereği
gibi incelenmemiş hiçbir dava bu gerekçe ile reddedilemez."
16. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 35.
maddesine 14. Protokol'le eklenerek 1/6/2010 tarihinde yürürlüğe giren önemsiz
zarar kriterine ilişkin içtihadında bu yeni kriterin, Sözleşme ve protokolleri
ile güvence altına alınan hakların Avrupa düzeyinde hukuksal açıdan korunmasını
sağlama yönündeki temel görevine yoğunlaşması için önemsiz başvuruları
ivedilikle inceleme olanağı vermesi amacıyla oluşturulduğunu belirtmektedir (Stefanescu/Romanya (k.k.),
B. No: 11774/04, 12/4/2011, § 35). Deminimis non curat praetor prensibine göre yeni kabul edilebilirlik
şartının -bir hak ihlali ne denli gerçek olursa olsun- uluslararası bir mahkeme
tarafından incelenmeyi gerektirecek asgari bir ağırlık düzeyine ulaşması
gerektiği görüşüne dayanır (Korolev/Rusya (k.k.),
B. No: 25551/05, 1/7/2010). Bu kriterin incelenmesinde ihlal edildiği iddia
edilen hakkın mahiyetini, ihlal iddiasının ciddiyeti ve/veya ihlalin başvuranın
kişisel durumu üzerinde oluşturacağı olası sonuçları da gözönünde
bulundurmak gerekir (Giusti/İtalya, B. No: 13175/03, 18/10/2011, §
34).
17. AİHM, söz konusu kriteri uygularken Sözleşme ve
protokollerinin güvence altına aldığı insan haklarına saygının başvurunun
esastan incelenmesini gerektirip gerektirmediği hususunu da incelemektedir. Bu
kapsamda AİHM, önem kriteri getirilmeden önce deönüne
gelmiş olan Sözleşme ile ilgili hususta açık ve çokça uygulanmış olan bir
içtihadın bulunması durumunda bu incelemenin yapılmasının gerekli olmadığına
hükmettiğini (Van Houten/Hollanda
(kayıttan düşürme), B. No: 25149/03, 29/9/2005, §§ 33-38; Kavak/Türkiye (k.k.),
B. No: 34719/04 ve 37472/05, 19/5/2009) hatırlatarak mahkeme içtihatlarını
genişletebilecek veya bunlara katkı sağlayabilecek nitelikteolmayan
başvuruları incelememektedir (Tayfun
Görgün/Türkiye (k.k.), B. No: 42978/06,
16/9/2014).
18. AİHM, Danıştay savcısının görüşünün tebliğ edilmemesi
nedeniyle çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkin
şikâyeti incelemiş; Danıştay savcısının görüşünde başvurucunun yorum yapmasını
gerektirecek yeni herhangi bir argümanın ileri sürülmediği, Danıştayın
başvurucunun temyiz başvurusunu reddetmek için söz konusu görüşe dayanmadığı ve
ilgililerin söz konusu görüşe cevap olarak davanın incelenmesi için yeni ve
uygun belgeler ileri sürdüklerini kanıtlayamadıkları saptamasında bulunarak
yukarıda belirtilen kriter kapsamında kabul edilemezlik kararı vermiştir (Aysel Kılıç ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 33162/10).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 5/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Silahların Eşitliği ve
Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinin kendisine veya müdafiine
tebliğ edilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
21.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi”
kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, Anayasanın
uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının
belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara
uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir."
22. Başvurucunun ileri sürdüğü ihlal iddialarının niteliği
nazara alınarak başvurunun kabul edilebilirlik kriterlerinden olan anayasal ve
kişisel önemden yoksun olma kriteri yönünden incelenmesi gerekir.
a. Anayasal ve Kişisel
Önemden Yoksun Olma Kriterine İlişkin Genel İlkeler
23. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasında herkesin
bireysel başvuru hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Buna karşılık yukarıda
yer verilen Kanun maddesinde (bkz. § 21) anayasal ve kişisel önemi düşük olan
veya bulunmayan başvuruların esastan incelenmeksizin reddedilebileceği hüküm
altına alınmıştır. Anılan düzenlemenin kaynağı, hâkimin küçük/önemsiz işlerle
uğraşmaması gerektiğini ifade eden kadim De minimis non curat
praetor ilkesidir. Bu ilkenin temelinde
yatan düşüncelerden biri mahkemelerin asıl işlevlerine odaklanmalarını sağlamak
ve buna engel teşkil edecek olan önem derecesi düşük davaların ve başvuruların
iş yükü oluşturmasını önlemektir (K.V.
[GK], B. No: 2014/2293,
1/12/2016, § 47).
24. Anılan hükümle anayasal ve kişisel önemden yoksun
başvuruların esastan incelenmemesine imkân tanıyan ek bir kabul edilebilirlik
kriteri getirilmiştir. Dolayısıyla diğer tüm kabul edilebilirlik kriterlerini
taşısa hatta esas hakkında incelemeye geçildiğinde ihlal kararı verilebilecek
nitelikte olsa bile Kanun’da belirtilen nitelikteki bir başvuru kabul edilemez
bulunabilecektir (K.V., § 55).
Kanun’da anayasal ve kişisel önemden yoksun başvuruların kabul edilemez bulunabilmesi
için iki koşul öngörülmüştür: “Anayasal önem” olarak adlandırılabilecek olan
birinci koşul "başvurunun Anayasa’nın uygulanması ve yorumlanması veya
temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem
taşımaması”, “kişisel önem” olarak adlandırılabilecek olan ikinci koşul ise
“başvurucunun önemli bir zarara uğramaması”dır (K.V., § 57).
25. Anayasal önem koşulunun uygulanmasıyla ilgili olarak kanun
koyucu “Anayasa’nın uygulanması açısından önem taşıma”, “Anayasa’nın
yorumlanması açısından önem taşıma” ve “temel hakların kapsamının ve
sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşıma” şeklinde üç unsur belirlemiş
olmakla birlikte temel hak ve özgürlüklerle ilgili Anayasa hükümlerinin
yorumlanması -işin doğası gereği- temel hak ve özgürlüklerin kapsamının ve
sınırlarının belirlenmesini de içermektedir. Bu nedenle anayasal önemin, temel
hak ve özgürlüklere ilişkin Anayasa hükümlerinin “yorumlanması” ve
“uygulanması” açısından önem taşıma şeklinde ifade edilebilecek iki unsurunun
bulunduğunu kabul etmek gerekir (K.V.,
§ 61).
26. İşin doğası ve kanun metni dikkate alındığında bir
başvurunun anayasal öneminin bulunduğu sonucuna varılabilmesi için onun bu iki
unsurdan biri açısından önem taşımasının yeterli olduğu anlaşılmaktadır (K.V., § 62). Anayasa hükümlerinin
yorumlanması açısından önem taşıma unsurunun başta Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuru yoluyla daha önce yorumlamadığı meseleleri kapsadığında kuşku
bulunmamaktadır. Bununla birlikte mahkeme, bir meseleyle ilgili olarak daha
önce Anayasa’nın ilgili hükümlerini yorumlamış olsa bile değişen durumları
dikkate alarak yeniden yorumlama ihtiyacı duyabilir. Bu durumda da o meseleye
ilişkin başvurunun anayasal öneminin bulunduğunu kabul etmek gerekir(K.V., § 63).
27. Anayasa’nın uygulanması açısından önem taşıma unsuru ise
özellikle mahkemenin Anayasa hükümleriyle ilgili yorumu ile kamu makamları ve
derece mahkemelerinin uygulamaları arasındaki farklılıkta kendisini gösterir.
Ancak her uygulama farklılığı, başvurunun Anayasa’nın uygulanması açısından
“önemli” olduğu anlamına gelmez. Anayasa hükümlerinin uygulanması açısından
başvurunun önem taşıdığının söylenebilmesi için kamu makamları ve derece
mahkemelerinin belli bir meseleye ilişkin uygulamalarının Anayasa Mahkemesi
yorumlarından farklı olması ve bu farklılığın da önemli olması gerekir (K.V., § 64).
28. Kişisel önemin bulunmaması koşulu, başvurucunun önemli bir
zarara uğramamış olmasını ifade eder. Bu koşul, somut olayın başvurucunun
kişisel durumu üzerindeki olumsuz etkisinin derecesiyle ilgilidir. Somut olayda
ortaya çıkan kişisel zararın önemli olup olmadığını başvurucunun subjektif algısı belirlemez. Bu husus başvurucunun içinde
bulunduğu koşullar da dâhil olmak üzere her olayın kendine özgü koşulları
dikkate alınarak ve objektif verilerden hareket edilerek Anayasa Mahkemesi
tarafından değerlendirilir (K.V.,
§§ 66, 67).
29. Zararın parayla ölçülüp ölçülememesi, onun önemini
değerlendirme bakımından belirleyici değildir. Parayla ölçülmesi mümkün olmayan
zararlar yönünden de anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriterinin
uygulanması mümkündür. Öte yandan parayla ölçülebilen zararlar yönünden her
başvurucu için geçerli olacak ve kişisel önem koşulunun belirlenmesinde esas
alınacak belli bir meblağ belirlenmesi mümkün değildir. Belli bir meblağ,
başvurucuların içinde bulundukları kişisel koşullara göre farklı önem
derecesine sahip olabilir (K.V.,§
68).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
i. Anayasal Önem Yönünden
30. Başvurucu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinin kendisine veya müdafiine
tebliğ edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür. Başvurucunun bu iddiası, adil yargılanma hakkı kapsamındaki
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine ilişkindir.
31. Anayasa Mahkemesi, önüne gelen iddialara ilişkin birçok
başvuruda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin kapsam ve
içeriğini belirlemiştir. Bu kapsamda;
- Askeri Yüksek İdare Mahkemesi başsavcısının görüşünün (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013, §§ 32-37; Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, §§
42-48; Ramazan Tosun, B. No:
2012/998, 7/11/2013, §§ 34-42; Muharrem
Keserci, B. No: 2012/575, 8/5/2014, §§ 43-55),
- Danıştay Başsavcılığı görüşünün (Ahmet Teyit Keşli, B. No: 2013/2237,
18/9/2014, §§ 55-65; Abdulselam Tunç, B. No: 2013/6986, 5/11/2014, §§
56-66; Zeki Güngör, B. No:
2013/8491, 31/3/2016, §§ 46-57; Fahri
Gösteriş, B. No: 2013/1297, 13/4/2016, §§ 27-37),
- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinin
(Gürhan Nerse,
B. No: 2013/5957, 30/12/2014, §§ 33-40;
Zekayi Çelebi, B. No: 2014/5633, 18/5/2016, §§ 25-30; Özgür Murat Engin, B. No: 2014/7806, 21/9/2016, §§ 38-44),
- Cumhuriyet savcısından alınan görüşün (Laleş Çeliker, B.
No: 2013/8413, 21/9/2016, §§
24-31) taraflara tebliğ edilmemesine ilişkin şikâyetlerin Anayasa Mahkemesi
tarafından incelendiği; somut başvuruda dile getirilen şikâyetlere benzer
şekilde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkin başvurularda ilgili Anayasa kurallarının yorumlandığı
anlaşılmaktadır.
32. Anılan başvurularda başvurucunun yargılama mercileri
önündeki başarı şansını zedeleyen her türlü mütalaadan haberdar edilme hakkına
sahip olduğu ve bu nitelikteki mütalaalara karşı başvuruculara yazılı görüş
bildirme olanağının tanınmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerini ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Her ne kadar başvurucunun
şikâyetine konu uygulamanın Anayasa Mahkemesinin yukarıda yer verilen
içtihatlarında benimsediği yorumlardan farklı olduğu ileri sürülebilirse de bu
farklılığın genel bir soruna işaret etmediği anlaşılmaktadır.
33. Buna göre Mahkemenin sıklıkla uygulanmış açık bir
içtihadının bulunduğusilahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin başvurunun genel bir soruna
işaret etmediği gibi Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel
hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından da önem taşıdığının
ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.
ii. Kişisel ÖnemYönünden
34. Başvurucu, onama istemli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinin kendisine veya müdafiine
tebliğ edilmediğini ileri sürmektedir.
35. Anılan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesi,
sanık (başvurucu) tarafından ileri sürülen temyiz nedenlerinin yerinde
olmadığına ve temyiz başvurusunun reddedilmesi gerektiğine ilişkindir. Tebliğnamede esasen başvurucunun yorumlarını gerektirecek
daha önce tartışılmayan konulara ilişkin yeni herhangi bir argüman ileri
sürülmemektedir. Tebliğnamenin esaslı
değerlendirmeler ya da başvurucunun bilgisi dâhilinde olmayan ek açıklamalar
içermediği, usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle hükmün onanmasının talep
edildiği görülmektedir. Diğer taraftan Yargıtay, onama kararının gerekçesinde tebliğnameye kesinlikle atıf yapmamaktadır.
36. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinin
tebliğ edilmemesinin kendisine ciddi anlamda zarar verdiği ve kendisi için ne
denli önemli olduğu hususunda başvurucunun herhangi bir açıklamasının olmadığı
da gözetildiğinde başvurunun bu kısmı açısından önemli bir zarar olduğu
kanaatine ulaşılamamıştır.
iii. Sonuç
37. Yukarıda açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının
Anayasa'nın yorumlanması ve uygulanması açısından önem taşımadığı gibi
başvurucunun da önemli bir zarara uğramadığı sonucuna varılmaktadır.
38. Açıklanan gerekçelerle anayasal ve kişisel önemden yoksun
olduğu anlaşılan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
39. Başvurucu; yasal bir partinin seçim çalışmalarında görev
aldığını, çoğu lehe yorumlanabilecek telefon görüşmesi içeriklerinin dışında
aleyhinde başkaca delil bulunmadığını ve haksız olarak mahkûmiyetine karar
verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
40. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması
bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya
açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu
kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
41. Somut olayda Mahkemece, başvurucunun mahkûmiyetine dayanak
teşkil eden telefon görüşmeleri ile hakkında önceden verilmiş mahkûmiyet
hükmüne gerekçeli kararda yer verilmek suretiyle başvurucunun Van ilinde
örgütsel çalışmalarda bulunduğu, bu kapsamda örgütsel toplantılara, zaman zaman
da yasa dışı toplumsal olaylara katıldığı sabit görülerek terör örgütü üyesi
olma suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir. Başvurucunun anılan
iddialarının esas itibarıyla derece mahkemelerince delillerin
değerlendirilmesinde isabet bulunmadığına ve dolayısıyla kararın sonucuna
ilişkin olduğu görülmektedir. Yapılan incelemede, mahkemenin ve Yargıtayın kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilmemiştir.
42. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının
yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin
ihlal edildiğine ilişkin iddianın anayasal
ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
C. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
5/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.