BİRİNCİ
BÖLÜM
KARAR
Başkan : Burhan
ÜSTÜN
Üyeler : Nuri
NECİPOĞLU
Hasan
Tahsin GÖKCAN
Kadir
ÖZKAYA
Yusuf
Şevki HAKYEMEZ
Raportör : Murat
ŞEN
Başvurucu : Elif
KAYA
Vekili : Av.
Ali AYDIN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklunun ceza infaz
kurumuna yerleştirilmeden önce kurum personeli tarafından şiddet ve tacize
maruz bırakılarak zorla çıplak aranması nedeniyle işkence ve kötü muamele
yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/12/2013 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurucunun adli yardım
talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği
bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü
sunmuştur.
8. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve ekleri ile
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisistemi (UYAP) aracılığıyla Aliağa Cumhuriyet
Başsavcılığından temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
10. Başvurucu 20/6/2013 tarihinde
kolluk kuvvetlerince gözaltına alınmış vesilahlı terör örgütüne üye olmak
suçundan İzmir 2 No.lu Hâkimliğinin (TMK 10. madde ile görevli) 23/6/2013
tarihli kararı ile tutuklanmıştır.
11. Başvurucu, tutuklama kararı
üzerine İzmir Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Ceza İnfaz Kurumu)
götürülmüştür. Ceza İnfaz Kurumuna kabulü sürecinde infaz koruma memurları
başvurucuyu aramak istemişler ve başvurucuyu arama odasına almışlardır.
12. İnfaz koruma memurlarının beyanı
kapsamında başvurucu, gözaltı esnasında kolluk tarafından arandığını belirterek
arama yapılmasına izin vermemiştir. Başvurucu ise infaz koruma memurlarının
çıplak arama yapmak istemesi üzerine bunun insanlık onuruna aykırı olduğunu
belirterek arama yapılmasına karşı çıkmıştır.
13. Başvurucunun karşı koyması üzerine
Kurum İkinci Müdürüne haber verilmiş ve Müdür sabaha karşı saat 05.00
sıralarında Ceza İnfaz Kurumuna gelmiştir. Başvurucunun arama yapılmasına karşı
olmasına rağmen mevzuat hükümleri gereğince araması yapılmıştır. İnfaz koruma
memurları aramanın çıplak olarak yapılmadığını ve zor kullanma yetkisinin
aşılmadığını belirtmişlerdir.
14. Başvurucu vekili, ertesi gün
başvurucuyu ziyarete gelmiş ve olaylar hakkında bilgi sahibi olmuştur.
Başvurucu vekili, başvurucunun çıplak aramaya karşı koyması üzerine infaz
koruma memurlarının tacize varacak tutum ve davranışlarla çıplak arama
yaptığını belirterek 5/8/2013 tarihinde Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığına
şikâyetçi olmuştur.
15. Öte yandan başvurucu hakkında
aramaya karşı çıktığından bahisle disiplin soruşturması açılmıştır.
16. Aliağa Cumhuriyet Başsavcılığının
yürüttüğü soruşturma kapsamında olay günü aramaya katılan infaz koruma
memurlarının şüpheli sıfatıyla beyanları alınmış ve soruşturma sonucunda
11/10/2013 tarihinde müsnet suçun unsurlarının oluşmadığı belirtilerek
şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
17. Başsavcılık kararında ceza infaz
kurumuna alınan tutuklu ve hükümlülerin onuru rencide olmayacak şekilde mevzuat
uyarınca arama yapılması gerektiği, olayda da kadın başvurucunun kadın infaz
koruma memurları tarafından kapalı odada usule uygun şekilde arandığı, olayda çıplak
aramanın söz konusu olmadığı belirtilmiştir.
18. Kovuşturma yapılmasına yer
olmadığına dair karara yapılan itiraz, İzmir 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 6/3/2014
tarihli kararı ile reddedilmiştir.
19. Başvurucu hakkında yapılan
disiplin soruşturması sonucunda Disiplin Kurul Başkanlığının 1/7/2013 tarihli
kararı ile başvurucunun aramaya karşı çıktığından bahisle başvurucuya bir ay
süre ile ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezası verilmiştir.
20. Başvurucu, Disiplin Kurulu
kararına karşı itirazda bulunmuş; Karşıyaka İnfaz Hâkimliğinin 25/10/2013
tarihli kararı ile 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 43. maddesinin 2. fıkrasının (b) bendi
uyarınca kurum görevlilerine karşı uygunsuz söz sarf etmek veya davranışta
bulunmak eylemi nedeni ile disiplin cezası verildiğinden bahisle itiraz istemi
reddedilmiştir.
21. Hâkimlik, duruşmalı olarak yaptığı
yargılamada başvurucunun ve tanık sıfatıylabazı infaz koruma memurlarının
beyanı alınmıştır. Bununla birlikte olaya ilişkin kamera kayıtları getirilerek
Hâkimlik tarafından incelenmiştir. Kararın gerekçesinde Hâkimlik, öncelikle
ceza infaz kurumlarında aramaya ilişkin mevzuatı incelemiştir. Buna göre ceza
infaz kurumlarında hükümlü ve tutukluların kuruma ilk geldiklerinde ya da
koğuştan çıkış ve girişlerinde aranmalarının bir zorunluluk olduğu, aksinin
kabulü hâlinde ceza infaz kurumuna sokulması yasak eşyaların sokulmasının
mümkün hâle geleceği ifade edilmiştir. Hâkimlik ayrıca yasak eşyaların
sokulması hâlinde de ceza infaz kurumunda bulunan hükümlü ve tutuklular ile
infaz koruma memurlarının can güvenliklerinin ve sağlıklarının tehlikeye
gireceğini, kurumda disiplin ve düzeninin sağlanmasının imkânsız hâle
geleceğini vurgulamıştır.
22. Hâkimlik, gerekçesinin devamında
kamera kayıtlarının incelemesi sonucunda bazı tanıkların çelişkili beyanları
olsa da çıplak arama yapılmadığı kanaatine varmıştır. Özellikle başvurucunun
çıplak aranması için zor kullanılması hâlinde kıyafetlerinde olması beklenen
yırtıklık, yamukluk veya dağınıklık gibi durumların olmadığı belirtilmiştir.
23. İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı
başvurucu tarafından yapılan itiraz, Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
8/11/2013 tarihli kararı ile reddedilmiş; karar, başvurucuya 19/11/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
24. 18/12/2013 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
IV.İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
25. 5275 sayılı Kanun'un 43. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Ziyaretçi kabulünden yoksun
bırakma cezası, hükümlünün bir aydan üç aya kadar ziyaretçi görüşüne
çıkarılmamasıdır.
(2) Ziyaretçi kabulünden yoksun
bırakma cezasını gerektiren eylemler şunlardır:
...
b) Aramaya karşı çıkmak.
...
(3) Resmî ve yetkili merciler ile
avukatlar ve yasal temsilcilerle görüşmelerde bu madde hükmü uygulanmaz."
26. 4/6/2006 tarihli ve 26131 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve
Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (İnfaz Tüzüğü) “Arama,
güvenlik tatbikatı ve sayım” kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:
“…
(2) Hükümlünün üzerinde, kuruma
sokulması veya bulundurulması yasak madde veya eşya bulunduğuna dair makul ve
ciddi emarelerin varlığı ve kurum en üst amirinin gerekli görmesi hâlinde,
çıplak olarak veya beden çukurlarında aşağıda belirtilen usullere göre arama
yapılabilir.
a) Çıplak arama, hükümlünün utanma
duygusunu ihlal etmeyecek şekilde ve kimsenin görmemesini sağlayacak tedbirler
alınarak gerçekleştirilir,
b) Arama sırasında önce bedenin üst
kısmındaki giysiler çıkarttırılır, bedenin alt kısmındaki giysiler üst
kısmındaki giysiler giyildikten sonra çıkarttırılır. Bu giysiler de mutlaka
aranır,
c) Çıplak arama sırasında bedene
dokunulmaması için gerekli özen gösterilir. Aranan kişinin beden çukurlarında
bir şeyin bulunduğuna dair makul ve ciddi emarelerin bulunması hâlinde
öncelikle, hükümlüden madde veya eşyanın kendisi tarafından çıkartılması
istenir, aksi hâlde bunun zor kullanılarak gerçekleştirileceği bildirilir.
Beden çukurlarındaki arama, cezaevi tabibi tarafından yerine getirilir,
d) Çıplak olarak arama, mümkün olan
en kısa süre içinde bitirilir.
(3) Beden ve üst aramaları aynı
cinsiyetten güvenlik ve gözetim görevlileri tarafından yapılır.
…
(9) Arama ve sayımlar sırasında insan
onuruna saygı esastır.”
B. Uluslararası Hukuk
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme)
3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı
ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.”
28. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), tutuklu ve hükümlülerle ilgili olarak onların
korunmasız ve zayıf durumda olduklarını, en zor şartlarda dahi yetkililerin bu
kişilerin fiziksel esenliklerini korumakla sorumlu olduklarını belirtmiştir (Keenan/Birleşik
Krallık, B. No: 27229/95, 3/4/2001, § 91; Tarariyeva/Rusya, B. No:
4353/03, 14/12/2006, § 73; Vlademir/Romanov/Rusya, B. No: 41461/02,
24/7/2008, § 57).
29. AİHM,
cezaevi güvenliği sağlamak, suç işlenmesini ya da düzenin bozulmasını
engellemek amacıyla çıplak arama yapılmasının gerekli olabileceğini kabul
etmiştir (Van Der Ven/Hollanda, B. No: 50901/99, 4/2/2003, § 60)Ancak
somut olayın şartları açısından bu uygulamanın üzüntü ve aşağılama duygusunu
artırabileceği, bu yönüyle kamu otoritelerinin hükümlü/tutukluların onurunu
zedelemeyecek şekilde uygun davranmaları gerektiği değerlendirilmektedir (Van
Der Ven/Hollanda, §§ 61-62; Valašinas/Litvanya, B. No: 44558/98,
24/7/2001, § 117; Iwanczuk/Polonya, B. No: 25196/94, 15/11/2001, § 59; Frerot/Fransa,
B. No: 70204/01, 12/6/2007, §§ 38-47; Pawel Pawlak/Polonya, B. No:
13421/03, 30/10/2012, § 141).
30. AİHM;
tamamen duyusal yalıtma ile birlikte bütünüyle sosyal yalıtmanın kişiliği
tahrip edeceğini, güvenlik veya başka gerekçelerle haklı gösterilmeyecek bir
insanlık dışı muamele biçimi oluşturacağını belirtmiştir. Diğer taraftan
mahkûmların diğer mahkûmlarla görüşmesinin yasaklanmasının güvenlik, disiplin
veya önleyici tedbirlerin gerektirdiği koşullarda Sözleşme'nin 3. maddesinin
ihlali olarak değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir. (Öcalan/Türkiye, B.
No: 46221/99, 12/5/2005, § 191). Ayrıca güvenliği sağlama, tutulan kişiyi diğer
tutulanlardan koruma, devam eden yargılamada sanıkların hileli iş birliği
yapmalarını veya tutulan kişinin dışarıdakilerle suç için iş birliği
yapmalarını önleme gibi amaçlarla tek başına tutma tedbirinin uygulanması da
mümkündür. Başka bir ifade ile sıkı güvenlik rejimine ilişkin bir tedbir olan
tek başına tutma kendiliğinden Sözleşme'nin 3. maddesine aykırı bir müdahale
sayılmaz (Van der Ven/Hollanda, § 50). Uzun süre başkalarından ayrı
tutmanın Sözleşme'nin 3. maddesi kapsamında bir ihlal oluşturup oluşturmayacağı
değerlendirirken olayın içinde bulunduğu özel koşullara, tedbirin
zorunluluğuna, süresine, izlenen amaca ve ilgili kişi üzerindeki etkilerine
bakılması gerekir (Rohde/Danimarka, B. No: 69332/01, 21/7/2005, § 93).
V. İNCELEME
VE GEREKÇE
31. Mahkemenin
6/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İşkence
ve Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucu;
tutuklanması üzerine sevk edildiği İzmir Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunun
mahkûm kabul bölümünde Kurum personeli tarafından çıplak kalacak şekilde
soyularak arama yapılmasını reddetmesi üzerine şiddet ve tacize maruz kalarak
kendisinin zorla çıplak aramasının yapıldığını, çıplak aramanın insanlık
onuruna aykırı olduğunu, aramayı kabul etmediği için verilen disiplin cezasının
mahiyeti nedeniyle adeta tecrit içinde tecrit yaşadığını belirterek Anayasa’nın
17. ve 19. maddelerinde tanımlanan işkence ve kötü muamele yasağı ile kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, Anayasa'nın 19.
maddesinde düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
şikâyetlerinin özünü aldığı disiplin cezası oluşturmaktadır. Başvurucunun bir
ay süre ile ziyaretçiden yoksun bırakılmasının -tutuklu olarak cezaevinde
bulunması nedeniyle kişi özgürlüğünün zaten kısıtlı olduğu gözetildiğinde-
Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında değil Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında düzenlenen kötü muamele yasağı çerçevesinde incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
34. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi
ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
35. Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin maddi ve
manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmıştır. Maddenin
üçüncü fıkrasında kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muamele”ye tabi tutulamayacağı
düzenlenmiştir. Anılan fıkrayla özel olarak insan onurunun korunması
amaçlanmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, §
80).
36. Bu bağlamda Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasında öngörülen işkence, eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir
cezaya veya muameleye tabi tutulma yasağı mutlak bir nitelik taşımakta olup bu
kapsamda öncelikle kamusal yetkiyle güç kullanan görevlilerin hiçbir şekilde
kişilerin beden ve ruh bütünlüğüne zarar vermemelerini gerektirir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 81).
37. Anayasa’nın 17. maddesi
cezaevinde tutulan bir hükümlü veya tutuklunun içinde bulunduğu şartların insan
onuruna yakışır bir şekilde olmasını da koruma altına almaktadır. İnfazın
yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahkûmları, özgürlükten mahrum
kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı
veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir. Cezaevinde tutulmanın pratik
gerekleri çerçevesinde mahkûmların sağlık ve esenlikleri gibi hususların
yeterli bir şekilde güvence altına alınması ve mahkûmlara gerekli tıbbi
yardımın sağlanması da insan onuruna yakışır koşulların sağlanması için
gereklidir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 39).
38. Bu bağlamda işkence ve kötü muamele
konusundaki iddialar, uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların
gerçekliğini tespit etmek için her türlü şüpheden uzak, makul kanıtların
varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden
ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu
koşulların tespiti hâlinde kötü bir muamelenin varlığından bahsedilebilir (C.D.,
B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28).
39. Öte yandan bireysel başvurulara ilişkin şikâyetlerin
incelenmesinde Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil niteliktedir.
Ancak Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı ve kötü
muamele yasağı ihlali ile ilgili iddialarda bulunulduğu zaman Anayasa
Mahkemesi, bu konu hakkında tam bir inceleme yapmalıdır. Soruşturma ve
kovuşturma aşamasında delilleri değerlendirmek kural olarak Cumhuriyet
savcıları ve derece mahkemelerin işi olduğundan Anayasa Mahkemesinin görevi, bu
makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi
değerlendirmesini koymak değildir. Bu nedenle öncelikle yapılması gereken
bireysel başvuru dosyasındaki iddiaların maddi boyutu açısından soruşturma
ve/veya kovuşturma dosyasındaki değerlendirmede ortaya konulan delillerin
yeterli olup olmadığını değerlendirmektedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin
cezai sorumluluk bağlamında suça ya da masumiyete ilişkin bir bulguya ulaşma
görevi bulunmamaktadır. Diğer taraftan derece mahkemelerinin bulgularının
Anayasa Mahkemesini bağlamamasına rağmen normal şartlar altında bu mahkemelerin
maddi olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için de kuvvetli
nedenlerin var olması gerekir.
40. Çıplak arama yapılması, hükümlü ve
tutuklular açısından tek başına kötü muamele yasağını ihlal eden bir durum
olarak değerlendirilemez. Nitekim ceza infaz kurumlarının güvenliğinin
sağlanması, hükümlü ve tutukluların kurum içinde kendilerine, diğer
hükümlü/tutuklara ve infaz koruma memurlarına zarar verecek veya suç
oluşturacak uyuşturucu maddelerin, kesici ve delici aletlerin sokulmasının
engellenmesini amaçlamaktadır. Nitekim İnfaz Tüzüğü'nün 46. maddesinde de bu
husus düzenlenerek çıplak aramanın hukuki dayanağı ortaya konmuştur.
41. Öte yandan çıplak arama usulü ve
sıklığı kötü muamele yasağının ihlali sonucunu doğurabilir. Özellikle ceza
infaz kurumunda güvenlik, düzenin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi
amacını aşacak ve hükümlü/tutuklular yönünden insan onurunu zedeleyecek
nitelikte bir uygulamaya dönüşmesi kötü muamele yasağı yönünden gözönünde
bulundurulması gereken hususlardır. Bu bağlamda hükümlü/tutukluların aynı
cinsiyetten personel tarafından aranması, çok sık arama yapılarak aramanın
rencide etme uygulamasına dönüşmemesi, başkalarının karşısında yapılmaması
gerekmektedir.
42. Somut olayda başvurucunun şiddet
ve tacize varan bir çıplak arama olduğu iddialarına yönelik olarak başvurucunun
savunulabilir ve her türlü makul şüpheden uzak bir delili bulunmamaktadır.
Başvurucu, şiddete maruz kaldığına dair herhangi bir sağlık raporu sunmadığı
gibi buna ilişkin bir talebi olduğundan da bahsetmemiştir. Başvurucu vekilinin
olayın ertesi günü ziyarette bulunduğu gözetildiğinde başvurucu vekilinin de
şiddete yönelik iddiaları delillendirmek için sağlık raporu talep etme
imkânının olduğu açıktır. Ancak başvurucu vekilinin de bu yönde bir talebi
olmamıştır. İnfaz Hâkimliğinin kamera kayıtlarında yaptığı incelemede de
başvurucunun görüntülerinde herhangi bir zorlama tespit edilmemiştir.
Dolayısıyla başvurucunun çıplak aranmaya yönelik iddialarının dayanağı olduğu
söylenemez (Turan Günana (5), B. No: 2013/5545, 15/12/2015, §§ 64-66).
43. Öte yandan başvurucu, çıplak arama
yapılmasına yönelik olarak çıplak aramanın sıklığı, uygulanması açısından
mevzuatta beliritilen standartlar dışında onurunu zedeleyecek bir usulde yapıldığına
yönelik bir iddia dile getirmemiştir.
44. Başvurucunun verilen disiplin
cezası nedeniyle tecrit edildiğine ilişkin iddiaları yönünden ise tek başına
tutma veya tecrit olarak adlandırılabilecek bir yalnızlaştırmadan bahsedebilmek
için kişin ziyaretten yoksun bırakılmasından öte mahkûmun diğer tüm iletişim
imkânlarının da elinden alınması gereklidir. Dolayısıyla diğer
hükümlü/tutuklularla görüşme, haberleşme araçlarından yararlanma ve sadece bir
ay süre ile ziyaretçiden yoksun bırakılma gözetildiğinde başvurucunun uzun süre
veya süresiz bir şekilde tek başına tutulma veya sosyal yalnızlaştırılmaya
maruz kaldığından bahsetmek mümkün değildir (Turan Günana, B. No:
2013/3550, 19/11/2014, §§ 39-49).
45. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
46. Başvurucu; cezaevinde bir hükümlü
ile kavga ettiğinden bahisle beş gün hücre cezası ile tecziyesine karar verildiğini,
kamera kayıtlarının incelenmesi sonucu çıplak aramanın yapıldığının açıkça
görülebilir olmasına ve tanık beyanlarının birbiri ile çelişkili olmasına
rağmen disiplin cezasına karşı yapmış olduğu itirazda İnfaz Hâkimliğinin
vakıaları ve delilleri yanlış değerlendirdiğini, sanık pozisyonunda yer alan
kişilerin tanık sıfatı ile dinlenildiğini, kamera kayıtlarının yer aldığı
görüntülerde dokuz gardiyanın fiile iştirak ettiğinin açık olmasına rağmen
sadece tutanak mümzileri dinlenmek suretiyle eksik incelemeye dayalı olarak
karar verildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
47. Başvurucu hakkındaki hücre hapsi
cezası, haberleşme veya iletişim araçlarından ve ziyaretçi kabulünden yoksun
bırakılma sonucunu ortaya çıkaracağından ve bu durumda başvurucunun kişisel
hakları etkilendiğinden bu bağlamdadisiplin cezasına ilişkin uyuşmazlığın
“medeni hak" ile ilgili olduğu kabul edilmelidir (Cihan Yeşil, B.
No: 2013/8635, 6/5/2015). Dolayısıyla başvurucunun disiplin cezasına
çarptırılmasından dolayı yaptığı şikâyetin İnfaz Hâkimliği tarafından
incelenmesinin "medeni hak" kapsamında kaldığının ve Anayasa'nın 36.
maddesinin uygulanmasının mümkün olduğunun kabul edilmesi gerekir. Başvurucunun
tanık dinlenmemesi ve bilirkişi raporu alınmamasına ilişkin şikâyetleri
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlali iddiası
kapsamında değerlendirilmiştir.
48. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme
hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi, adil
yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği
ilkesi kapsamında kabul edilmektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 38). Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının
usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan
birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve
savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip
olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, §
32).
49. Delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen
delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisinin esasen derece
mahkemelerine ait olduğu, derece mahkemelerinin dava konusuna, elde edilen
delillerin ağırlığına ve iddia ilesavunmalara göre tanık beyanı, keşif icrası
ve bilirkişi incelemesi gibi delilleri toplamama veya incelememe konusunda
takdir yetkisine sahip olduğu dikkate alındığında (İlker Erdoğan, § 25),
tanık dinlenmemesine ve bilirkişi incelemesi yaptırılmamasına ilişkin ileri
sürülen hususun silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerini ihlal
etmediği sonucuna varılmıştır.
50. Öte yandan Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda
ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların
kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel
başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere
müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve
sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351,
18/9/2013, § 42).
51. Başvurucu tarafından ileri sürülen diğer
iddialar, Derece Mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk
kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup Mahkeme kararında bariz takdir hatası
veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında
ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
52. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
C. Özel Hayatın Gizliliği
ve Haberleşme Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
53. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumunda çıplak
aranması nedeniyle bir ay süreyle ziyaretçi kabulünden yoksun bırakılmasına
dair disiplin cezası verildiğini, verilen disiplin cezasının mahiyeti nedeni
ile haberleşme özgürlüğü ve ailesi ile ilişki kurma hakkının kısıtlandığını
belirterek Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerinde tanımlanan özel hayatın
gizliliği ve haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Başvurucunun disiplin cezasının süresi,
ailesiyle haberleşmesinin tamamen kesilmemesi, ziyaret dışındaki haberleşme
imkânlarının kısıtlandığına dair bir iddiasının olmaması nedeniyle açık ve
görünür bir ihlalin olmadığı değerlendirilmiştir.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. İşkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Özel hayatın gizliliği ve haberleşme
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil
edilmesi mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini
ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 6/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.