TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ASIM YÖNEMLİ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/8591)
|
|
Karar Tarihi: 6/4/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Nahit GEZGİN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Asım
YÖNEMLİ
|
|
|
2. Cansu
YÖNEMLİ
|
|
|
3. Kamile
YÖNEMLİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Nedim
ERKUŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen ve
yakınlarının yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan silahlı saldırı olayının etkili
soruşturulmaması nedeniyle yaşama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular Nevşehir'de ikamet etmektedirler. Başvurucular
Asım Yönemli ve Kamile Yönemli'nin
oğlu, diğer başvurunun ise kardeşi olan 1990 doğumlu Ahmet Yönemli
15/1/2012 tarihinde uğradığı silahlı bir saldırı sonucu yaşamını yitirmiştir.
8. Nevşehir Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı)
olay hakkında soruşturma açmış ve 18/4/2012 tarihinde şüpheli E.G. hakkında
tasarlayarak öldürme suçundan Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesinde (Ağır Ceza
Mahkemesi) kamu davası açmıştır.
9. Bu davaya katılan Cumhuriyet Savcısının esas hakkındaki
mütalaasında, her ne kadar sanık hakkında tasarlayarak öldürme suçundan iddianame
düzenlenerek kamu davası açılmış ise de yargılama sırasında toplanan delillere
göre olayda tasarlamanın unsurlarının oluşmadığı, bu nedenle sanığın kasten
öldürme suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Kamu davasına katılan ve bir vekille temsil edilen başvurucular ise sanığın
tasarlayarak öldürme suçundan cezalandırılmasını ve haksız tahrik hükümlerinin
uygulanmamasını talep etmişlerdir.
10. Ağır Ceza Mahkemesi 7/12/2012 tarihinde,sanığınkasten öldürme suçundan neticeten 18
yıl hapis cezası ile mahkûmiyetine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili
bölümü şöyledir:
"Sanık E... G...Nevşehir
de oturmakta olup, geçimini esnaflık yaparak sağlamaktadır. Maktul Ahmet ile
E... G... olay tarihinden yaklaşık iki ay önce tanışmışlardır.
...
Olay tarihinde, saat 20:35 sıralarında, sanık
E... G... maktul Ahmet Yönemli
ile birlikte Nevşehir D... Oteli'nin arka tarafında kalan boş araziye silahla
atış yapmak için gitmişlerdir. Daha önceden aralarında var olan araç alım
satımından kaynaklanan alacak-verecek ilişkisi ve yaşadıkları maddi
problemlerin de etkisiyle aralarında tartışmaya başlamışlardır. Tartışma
esnasında aralarında küfürleşmeler olmuştur. Ancak önce kimin küfür ettiği
saptanamamıştır. Tartışma sonucunda sanık, ekspertiz raporuna göre6136 sayılı
Yasa kapsamında kalan ve yasak silahlardan olduğu belirtilen tüfek ile ense
kısmından tek ve bitişik atış suretiyle vurarak Ahmet'i öldürmüştür. Sanık,
olay gününün gecesi ve ertesi gün öğleden sonra yeniden olay mahalline
gitmiştir. Maktulü, kazdığı çukurun içine gömmüştür. Sanığın kiraladığı
anlaşılan 50 ...plaka sayılı H... marka beyaz renkli
araca ait GPRS araç takip sistemi kayıtları üzerinden emniyet birimleri
tarafından gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda maktul bulunmuştur.
...
Sanık yargılama aşamasındaki savunmalarında,
kendisini korumak amacıyla ateş ettiğini ve Ahmet'i öldürmek ya da yaralamak
gibi bir amacının bulunmadığını belirterek yüklenen suçlamaları kabul
etmemiştir. Sanığın aşamalardaki savunmalarının birbiriyle çelişkili olması, maktüldeki öldürücü yaranın bulunduğu yer ve niteliği,
yapılan atışın bitişik atış olması, eylemin sonrasında maktülü
gömmek için gösterdiği çaba ve olayın soruşturma görevlilerinin titiz çalışması
sonucunda ortaya çıkarılması karşısında sanığın savunmalarının cezadan
kurtulmak amacına yönelik olduğu kanaatine varılmış ve itibar edilmemiştir
Sanığın eylemini tasarlayarak gerçekleştirdiği
iddiasıyla kamu davası açılmış vekatılan taraf,
sanığın eyleminin canavarca hisle ya da eziyet çektirerek ve tasarlayarak adam
öldürme suçunu oluşturduğunu iddia etmiştir.
Canavarca hisle öldürme, sırf öldürmüş olmak
için öldürme ve ölenin acı çekmesinden zevk duymak için öldürmektir. Eziyet
çektirerek öldürmede ise, eylemin ölümü meydana getirme bakımından zorunlu
olmayan ve ölüme takaddüm eden vahşice hareketlerle gerçekleştirilmesi ve
sanığın öldürme kastının yanında işkence ya da eziyet çektirme kastının da
bulunması gerekmektedir. Somut olayda, sanığın canavarca hisle ya da eziyet
çektirerek öldürdüğüne ilişkin şüpheden uzak, kesin delil bulunmamaktadır.
Kasten öldürme suçunun işlenmesinde
tasarlamanın oluşması için dört koşul birlikte gerçekleşmelidir. Bu koşullar;
a-) failin bir kimseye karşı belirli bir suç işlemeye sebatla ve koşulsuz
olarak karar vermesi, b-) bu kararın hemen verilip uygulanmaması, c-) suç
işleme kararı ile fiilin icrası arasında bir süre geçmesi d-) ve bu sürede
failin soğukkanlılık ve sukünetle düşündükten sonra
ulaştığı ruhi sukünete rağmen bu kararından
vazgeçmeyip fiilini işlemekte ısrar etmesidir. Tasarlayarak kasten adam öldürme
suçlarında doktirinde tasarlamayı açıklama bakımından
iki görüş mevcuttur. Soğukkanlılık teorisine göre, tasarlayarak adam öldüren
şahısta anormal bir soğukkanlılık olmalıdır. Bu kişininbaşkasını
öldürürken hiç heyecan duymamış olması, ayrıca fail öldürme kararını önceden
almış olmasına ve araya zaman girmiş olmasına karşı soğukkanlılığını korumuş ve
bu karardan vazgeçmemesi gereklidir. Planlama teorisine göre de;
tasarlama ile işlenen adam öldürme suçlarında suç önceden kararlaştırılmış ve
hazırlanıp planlanmıştır. Bu hazırlık pusu kurmak, mağduru hile ile öldüreceği
yere getirmek, mağduru arayıp bulmak veya mağdur ile arkadaş olmak biçiminde
olabilecektir. Burada fail önceden aldığı suç işleme kararını gerçekleştirmek
için suçta kullanacağı araçları, seçip temin etmekte ve bu suçu nasıl
işleyeceği konusunda plan yapmaktadır. Her iki teoride de ortak olan, faildeki
suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında belirli bir sürenin geçmesi
gerektiğidir. Somut olayda, sanık E... olay günü
arkadaşı olan maktül ile atış yapmak için boş araziye
gitmiştir. Atış sırasında aralarında tartışma geçmiş ve E...
tüfeği ile maktülü ensesinden o anlık karar ile
vurmuştur. Tanıklar S... U... ve H... A..., olay tarih ve saatinde olay yerine yakın bir yerde
kaybolan köpeklerini aradıkları esnada, birkaç el silah sesi ile bağrışma ve
küfürleşme sesleri duyduklarını, ancak olayın oluşunu görmediklerini
belirtmişlerdir. Bu tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere, suça konu
öldürme olayının öncesinde sanık ve maktül arasında
tam olarak bilinemeyen sebepten dolayı tartışma çıkmış ve bu tartışma üzerine
sanık verdiği ani kararla maktulü öldürmüştür.
... Bu yüzden, mahkememizce sanığın eyleminin
kasten insan öldürme suçu kapsamında kaldığı kanaatine varılmıştır.
...
... Sanık savunmalarında, aralarında tartışma
yaşandığını ve maktül tarafından kendisine hakaret
edildiğini belirtmiştir. Bir kısım tanıklar da olay yerinden küfür ve bağrışma
seslerinin geldiğini doğrulamışlardır. Hakaret eyleminin önce kim tarafından
başlatıldığı kanıtlanamadığından ve sanığın ölenin kendisine hakaret ettiğine
ilişkin savunmasının aksine delil bulunmadığından, sanığın Ahmet'ten
kaynaklanan haksız hareketin şiddetli elem ve hiddetinin etkisi altında suçu
işlediğinin kabulünde zorunluluk olmuş ve sanık lehine haksız tahrik hükümleri
uygulanmıştır. Tahrike konu haksız eylemin niteliğine göre 5237 sayılı TCK’nın
29. maddesi uyarınca takdiren alt sınırdan indirim
yapılmıştır.
...
İddia, sanık savunması, tanık anlatımları,
otopsi raporu, diğer ekspertiz raporları, Adli Tıp Kurumu raporu, olay yeri
tespit tutanağı ve diğer tutanaklar, yargılama sırasında toplanan diğer
deliller ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın olay tarihinde, Ahmet Yönemli'den kaynaklanan haksız tahrikin de etkisiyle onu
öldürmek suretiyle 5273 sayılı TCK'nın 81. maddesinde düzenlenen kasten öldürme
suçunu ... işlediği sabit olduğundan cezalandırılması yönüne gidilmiştir. ...
Sanığın kasten adam öldürme eylemini maktülden
kaynaklanan haksız hareketin etkisiyle işlemiş olduğu kabul edildiğinden lehine
haksız tahrik hükümleri uygulanmıştır. Sanığın, hükmün açıklanmasının geri
bırakılması kapsamında kalsa da adli sicil kaydının bulunması, eyleminden sonra
olay yerine tekrar giderek maktülü gömmek suretiyle
suçunu gizlemeye çalışması şeklinde ortaya çıkan fiilden sonraki davranışları
göz önüne alınarak sanık hakkında TCK 62. maddesi uygulanmamıştır.
(...)"
11. Başvurucuların ve sanığın temyizi üzerine söz konusu karar,
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 17/3/2014 tarihli kararı ile onandığından aynı
tarihte kesinleşmiştir. Başvurucular temyiz dilekçelerinde, sanığın tasarlayarak
öldürme suçundan cezalandırılması gerekirken kasten öldürme suçundan
cezalandırıldığını ayrıca olayda haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasının da
mümkün olmadığını ileri sürmüşler; ayrıca temyiz incelemesinin duruşmalı olarak
yapılmasını talep etmişlerdir.
12. 1. Ceza Dairesi, temyiz incelemesini sanığın talebi
nedeniyle duruşmalı olarak gerçekleştirmiştir. Bu duruşmaya sanığın müdafii katılmış, başvurucuların duruşmalı inceleme talebi
ise Daire tarafından hak ve yetkilerinin bulunmadığı gerekçesiyle kabul
edilmemiştir. Onama kararının ilgili bölümü şöyledir:
"1-a) Katılanların hak
ve yetkisi bulunmadığından, katılanlar vekilinin duruşmalı inceleme isteminin CMUK'nun 318. maddesi gereğince reddine karar verilmiştir.
...
2- Toplanan deliller karar yerinde incelenip,
sanığın 'kasten öldürme ve 6136 sayılı Yasaya muhalefet' suçlarının sübutu
kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin,
kasten öldürme suçu yönünden tahrike ilişen cezayı azaltıcı sebebin nitelik ve
derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle değerlendirilmiş,
incelenen dosyaya göreverilen hükümlerde isabetsizlik
görülmemiş olduğundan, sanık ve müdafiilerinin temyiz
dilekçesinde ve duruşmalı incelemede, meşru savunmaya, suçun niteliğine,
tahrikin derecesine, TCK'nın 62, 50, 51 ve CMK’nın
231 maddelerinin uygulanması gerektiğine vesaireye, katılanlar vekilinin suçun
niteliğine, haksız tahrik hükümlerinin uygulanmaması gerektiğine vesaireye
yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, kısmen resen de
temyize tabi olan hükümlerin tebliğnamedeki düşünce
gibi [ONANMASINA]"
13. Nihai karar, başvurucular tarafından 15/5/2014 tarihinde
öğrenilmiş olup yasal süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
14. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Haksız tahrik" kenar başlıklı
29.maddesi şöyledir:
“ (1)
Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında
suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve
müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde
verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.”
15. 5237 sayılı Kanun'un "Kasten
öldürme" kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:
"(1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile
cezalandırılır."
16. 5237 sayılı Kanun'un "Nitelikli
hâller" kenar başlıklı 82. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
" (1) Kasten öldürme suçunun;
a) Tasarlayarak,
(...)
İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
cezalandırılır."
17. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un "Temyiz ve karar düzeltme" kenar başlıklı 8. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
" (1) Bölge adliye mahkemelerinin,
26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî
Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna
başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci
ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı
maddeleri uygulanır. "
18. 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu'nun"Ağır Ceza Hükümlerinin Tetkikinde Duruşma"
kenar başlıklı 318. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Ağır
cezaya mütaallik hükümlerde Temyiz Mahkemesi
tetkikatını maznunun temyiz istidasındaki talebi üzerine veya dilerse resen
duruşma icrası suretiyle yapar. Duruşma gününden maznuna veya talebi üzerine müdafiine haber verilir. Maznun duruşmada hazır olabileceği
gibi kendisini vekaletnameyi haiz bir müdafi ile de temsil ettirebilir.
(...)."
19. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
"Duruşmalı inceleme"
kenar başlıklı 299. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) On yıl veya daha fazla hapis
cezasına ilişkin hükümlerde, Yargıtay, incelemelerini sanığın veya katılanın
temyiz başvurusundaki istemi üzerine veya re'sen
duruşma yoluyla yapar. Duruşma gününden sanığa, katılana, müdafi ve vekile
haber verilir. Sanık, duruşmada hazır bulunabileceği gibi, kendisini bir müdafi
ile de temsil ettirebilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 6/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
21. Başvurucular, yakınlarının yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan
silahlı saldırı olayı hakkında görülen davada;
i. Eylemin birden fazla kişi tarafından gerçekleştirildiğine
ilişkin iddialarının soruşturulmadığını,
ii. Sanık hakkında tasarlayarak öldürme suçundan ve haksız
tahrik hükümleri uygulanmaksızın hüküm kurulması gerekirken suçun niteliğinde
ve haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasında yanılgıya düşülerek eksik ceza
tayin edildiğini,
iii.Mahkûmiyet ve onama kararlarının gerekçeden
yoksun olduğunu,
iv. Temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması taleplerinin
Yargıtay tarafından reddedilip sadece sanığın hazır bulunduğu duruşma
sonrasında karar verildiğini belirterek Anayasa'nın 10. ve 36. maddelerinde
güvence altına alınan eşitlik ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş; yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
22. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir."
23. Anayasa’nın "Devletin
temel amaç ve ödevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
bölümü şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının özü,
yakınlarının doğal olmayan ölümüyle ilgili olarak yürütülen soruşturmanın
etkili olmadığıdır. Bu nedenle başvurucuların söz konusu iddiaları, Anayasa'nın
17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkı kapsamında incelenmiştir.
25. Yaşama hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden
kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle
ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41).
26. Başvuru konusu olayda başvurucular Asım Yönemli
ve Kamile Yönemli, müteveffa Ahmet Yönemli'nin sırasıyla babası ve annesi; başvurucu Cansu Yönemli ise kardeşidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti
açısından bir eksiklik bulunmamaktadır. Başvuru ehliyeti bakımından bir
eksiklik bulunmamakla birlikte başvurunun kabul edilebilirlik açısından da
değerlendirilmesi gerekmektedir.
27. Bu noktada devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif
yükümlülüklerinin usule ilişkinyönünün de bulunduğu
ve bu usul yükümlülüğünün doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının
belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir
soruşturma yürütmeyi gerektirdiği belirtilmelidir. Bu soruşturmanın temel
amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu
görevlilerinin müdahalesiyle veya onların sorumlulukları altında meydana gelen
veya diğer bireylerin filleriyle gerçekleşen ölümler nedeniyle ilgililerin
hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri,§
54).
28. Diğer taraftan yaşama hakkına ilişkin ceza soruşturmasının
etkililiği için diğer şartların yanında her olayın kendine özgü şartlarında
değerlendirme yapılmak koşuluyla yaşamı tehlikeye soktuğu açık olan eylemler
ile maddi ve manevi varlığa yönelik ağır saldırıların cezasız kalmaması (Filiz Aka, B. No: 2013/8365, 10/6/2015, §
32) ve fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu
denetimine açık olması gerekir. Ayrıca her olayda, ölen kişinin yakınlarının
meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları
sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§
58).
29. Başvurucular, olay hakkında etkili bir soruşturma
yürütülmediği iddiasına ilişkinolarak delillerin
hatalı değerlendirilmesi nedeniyle suçun niteliğinin belirlenmesinde ve haksız
tahrik hükümlerinin uygulanmasında yanılgıya düşülüp olayın failinin gerektiği
gibi cezalandırılmadığını ve olaya başka kişilerinde karışıp karışmadığının
araştırılmadığını ileri sürmüşlerdir. Başvurucular, Ağır Ceza Mahkemesi ve Yargıtay
ilgili Dairesince verilen kararların bu yönleriyle gerekçeden yoksun olduğundan
da şikâyet etmektedirler.
30. Somut olayda başvurucuların yakını, 15/1/2012 tarihinde
gerçekleştirilen bir silahlı saldırıda yaşamını yitirmiştir. Olay hakkında
yürütülen soruşturma sonucunda fail yakalanmış ve Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından hakkında tasarlayarak öldürme suçundan kamu davası açılmıştır.Bu davaya Cumhuriyet
Başsavcılığını temsilen katılan Cumhuriyet Savcısı, yargılama sonucunda elde
edilen delilere göre eylemin tasarlayarak işlenmediği yönünde görüş bildirmiş;
yargılamayı yürüten Ağır Ceza Mahkemesi de olayda tasarlayarak öldürme suçunun
oluşması için aranan yasal koşulların gerçekleşmediğine karar vermiştir.
Başvurucuların suçun niteliğine ilişkin temyiz itirazları da Yargıtay ilgili
Dairesi tarafından reddedilmiştir (bkz. §§ 10-12).
31. Öte yandan başvurucular, temyiz başvurularında, eylemin
tasarlanarak gerçekleştirildiğini iddiaetmişler, ancaksanık tarafından tek başına gerçekleştirilmediğini,
olaya başka kişilerin de karıştığını ileri sürmemişlerdir (bkz. § 11).
32. Bu noktada Anayasa Mahkemesinin doğrudan ilgili soruşturma
ve yargılama makamlarının yerine geçecek şekilde delillerin değerlendirmesini
kendisinin yapmasının veya yürütülmesi gerekli olan soruşturma işlemlerini
belirlemesinin söz konusu olamayacağı belirtilmelidir. Başka bir ifadeyle
Anayasa Mahkemesinin görevi, bu makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları
değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır Öztürk ve Dilif
Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2014, § 58). Bu konuda asıl sorumlu
ve yetkili olanlar ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari
mercilerdir. Bunun aksine bir durum, ancak olaya ilişkin kesin ikna edici
nitelikte bulguların varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319,
16/7/2014, § 58).
33. Bununla birlikte soruşturma makamlarınca olayın sebebinin
objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde
edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması
da gerekmektedir (Cemil Danışman,
§ 99).
34. Başvuru bu bağlamda değerlendirildiğinde soruşturmada,
başvurucuların iddiasının aksine olayın sebebinin objektif bir
değerlendirmesinin yapılmadığını ve elde edilen delillerin kapsamlı, nesnel ve
tarafsız bir analizine dayalı olarak sonuca ulaşılmadığını söyleyebilmeyi
mümkün kılan bir durum söz konusu değildir. Bu konuda başvurucuların aksi
yöndeki iddiaları doğrultusunda kesin ikna edici nitelikte bir bulgu elde
edilememiştir.
35. Başvuruya konu soruşturma sonucunda verilen kararda, olayın
gerçekleşme koşullarının, eylemin hukuki niteliğinin ve haksız tahrik
hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağının ayrıntılı bir şekilde tartışıldığı;
Yargıtay incelemesi aşamasında da başvurucuların ileri sürdükleri temyiz
sebeplerinin değerlendirilip bu değerlendirme sonucunda İlk Derece Mahkemesince
suçun niteliğinin soruşturmanın sonuçlarına uygun şekilde tayin edildiğinin ve
haksız tahrike ilişkin cezayı azaltıcı sebebin niteliği ve derecesinintakdir
edildiğinin belirtildiği anlaşılmıştır.
36.Dolayısıyla soruşturmada başvurucuların, yakınlarına yönelik
eylemin yeterli bir ceza ile yaptırım altına alınmadığı ve olaya başka
kişilerin de karıştığı iddialarına ilişkin yetkili makamlardan kaynaklanan bir
eksiklik bulunmamaktadır. Öte yandan olayın kendine özgü şartlarında
değerlendirme yapıldığında failin benzer yaşama hakkı ihlalleri bakımından
caydırıcı nitelikte olan uzun süreli hürriyeti bağlayıcı ceza ile
cezalandırıldığı görülmektedir bkz. §§ 10, 11).
37. Başvurucular, ikinci olarak temyiz aşamasındaki duruşma
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle soruşturmaya etkili katılımlarının
sağlanmadığından şikâyet etmektedirler.
38. Öncelikle ilgili mevzuat hükümlerinde, temyiz incelemesinin
yapıldığı tarihe ilişkin olarak başvurucuların
incelemenin duruşmalı olarak yapılmasını talep edebilmelerine olanak sağlayan
bir düzenlemenin bulunmadığı görülmektedir (bkz. §§ 17-19).
39. Diğer taraftan bu husus bir yana bırakılacak olsa bile
başvurucuların bireysel başvuru formunda; taleplerinin kabul edilmesi ve
duruşmaya katılımlarının sağlanması durumunda sanığın katılımıyla
gerçekleştirilen bu süreçte gerçekleştirilen hangi işleme ne gibi bir
gerekçeyle itiraz edeceklerine, edememeleri nedeniyle soruşturmanın seyrinin ne
şekilde değiştiğine ve Ilk Derece Mahkemesinde
yapılan duruşmalarda talep ettiklerinden farklı olarak hangi taleplerde
bulunacaklarına ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmadıkları görülmüştür.
40. Kaldı ki başvurucuların İlk Derece Mahkemesi tarafından
yürütülen yargılamaya etkili katılımlarının sağlanmadığı yönünde bir iddiaları
bulunmamaktadır ve başvuru dosyasında söz konusu aşamada etkili katılımlarının
sağlanmadığının kabul edilmesini gerektirecek bir bilgi veya bulgu da mevcut değildir.Etkili katılımları sağlanarak yürütülen bu
yargılama sonucunda verilen kararın temyiz incelemesinin yapıldığı sırada
gerçekleştirilen duruşmaya katılımlarının yasal düzenleme gereği söz konusu
olamamasının başlı başına başvurucuların aleyhine bir sonucun ortaya çıkmasına
sebep olduğu da -temyiz incelemesinin niteliği dikkate alındığında- söylenemez.
41. Bu nedenle somut olayda, başvurucuların meşru menfaatlerinin
korunması için gerekli olduğu ölçüde soruşturmaya etkili katılımlarının
sağlanmadığının söylenemeyeceği kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla tüm bu
değerlendirmeler ışığında başvuruda açık ve görünür bir ihlalin olmadığı
sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
6/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.