TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
LÜTFİ DAĞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2770)
|
|
Karar Tarihi: 12/6/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Lütfi DAĞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat
AĞAÇHANLI
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması
nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 71.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca başvurunun içtihadın oluştuğu alana
ilişkin olduğu değerlendirilerek Bakanlık cevabı beklenmeden incelenmesine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 4/4/2006 tarihinde,
İstanbul'da işlenen çeşitli suçlardan dolayı yürütülen bir soruşturma
kapsamında başvurucu hakkında yakalama emri çıkarılması talep edilmiş ve
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesince 25/12/2009 tarihinde bu talep kabul edilerek
başvurucu hakkında yakalama kararı verilmiştir.
9. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesince (CMK mülga 250. madde
ile görevli) 30/1/2010 tarihinde, bir başka suçtan Diyarbakır Ceza İnfaz
Kurumunda tutuklu bulunan başvurucu hakkında mahkemesinde hazır edilmek üzere
yol tutuklama müzekkeresi düzenlenmiştir.
10. Başvurucu, sorgusunun ardından İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesince (CMK mülga 250. madde ile görevli) 30/3/2010 tarihinde devletin
birliğini ve bütünlüğünü bozma, tehlikeli maddeleri izinsizolarak
bulundurma veya el değiştirme ve kamu malına zarar verme suçlarından tutuklanmıştır.
11. Yapılan soruşturma sonucunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
30/4/2010 tarihli iddianamesi ile başvurucu hakkında "örgütün faaliyeti çercevesinde
tehlikeli maddeleri bulundurma veya el değiştirme, yangın, su baskını, tahrip,
batırma, bombalama ya da nükleer, biyolojik, kimyasal silah kullanarak öldürme,
tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el değiştirme, terör örgütü
propagandası yapmak, mala zarar verme, toplantı ve yürüyüşlere silah veya 23.
maddede. belirtilen aletlerle katılma, devletin birligini ve ülke bütünlüğünü bozma"
suçlarından kamu davası açılmıştır. İddianamede başvurucu ile birlikte on iki
sanık bulunmaktadır.
12. Dava, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine (CMK mülga 250.
madde ile görevli) tevzi edilmiş ve E.2010/231 sayılı dosya üzerinden
kovuşturma aşaması başlamıştır.
13. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesince 16/1/2014 tarihli
duruşmada başvurucunun tutukluluğunun devamına karar verilmiştir. Kararda
ayrıca kararın verildiği tarihten itibaren yedi gün içinde İstanbul 11. Ağır
Ceza Mahkemesine itirazda bulunulabileceği belirtilmiştir.
14. Karar, başvurucu tarafından aynı tarihte öğrenilmiştir.
15. Başvuru 7/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
16. Başvurucu hakkındaki dava, İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde ile görevli) kapatılması üzerine Bakırköy 7.
Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiştir.
17. Başvurucu 24/12/2014 tarihinde tahliye edilmiştir.
18. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla
Bakırköy 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/116 sayılı esasında derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
19. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama kararı" kenar
başlıklı 101. maddesinin (1), (2) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki
bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
...
(5) Bu madde ile 100 üncü
madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 12/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; tutukluluğun devamı kararlarına yapılan itiraz ve
tahliye taleplerinin somut bulgulara yer verilmeden, şablon gerekçeler
yazılarak ve kişiselleştirme yapılmadan reddedildiğini, 4 yıl 11 aydır devam
eden tutukluluk süresinin makul süreyi aştığını belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
22. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
24. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
25. Somut olayda başvurucu tarafından başvuru formuna ek olarak
sunulan ve ihlal iddiasına dayanak olarak gösterilen İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesinin 16/1/2014 tarihli kararı ile duruşmada yapılan inceleme sonucunda
başvurucunun tahliye talebi kabul edilmemiş ve tutukluluk hâlinin devamına
karar verilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 101. maddesinin (5) numaralı fıkrası
uyarınca anılan karara karşı itiraz yolu açık olup (bkz. § 19) bu husus kararda
da ifade edilmiştir.
26. Başvurucu tarafından tutukluluğun devamına ilişkin bu karara
itiraz edilmeden bireysel başvuruda bulunulduğu görülmektedir (bkz. § 13).
27. Tüketilmesi gereken başvuru yollarının ulaşılabilir olması
yanında telafi kabiliyetini haiz olması ve tüketildiğinde başvurucunun
şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı tanıması gerekir. Dolayısıyla
mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına yeterli olmayıp uygulamada da
etkili olduğunun gösterilmesi ya da en azından etkili olmadığının kanıtlanmamış
olması gerekir (Ramazan Aras, B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 29). Özellikle daha önce birçok kez tutukluluğun
devamı kararlarına itiraz edilmiş ve sonuç alınamamışsa somut olayın koşulları
gözetilerek en son verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz edilmediği,
dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmediği gerekçesiyle başvurunun
reddedilmemesi de mümkündür (Serdar Ziriğ, B. No: 2013/7766, 2/7/2015, § 27).
28. Başvuru konusu olay dikkate alındığında bireysel başvuruda
bulununcaya kadar yargılamayı yapan mahkemece verilen tutukluluğun devamı
kararlarından birine karşı itiraz yoluna gittiği tespit edilemeyen başvurucu
yönünden başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren
bir durumun olmadığı görülmektedir.
29. Açıklanan gerekçelerle yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, hakkında yürütülen yargılamanın beş yıldır devam
ettiğini ve tutuklu kaldığı süre dikkate alındığında makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
32. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34)
33. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
34. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
yaklaşık 8 yıl 2 ayı aşan
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı ve devam etttiği
görülmektedir.
35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
36. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
37. Başvurucu 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
38. Başvuruda, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
39. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
-yargılamadaki sanık sayısı ve başvurucunun kendi kusuru da dikkate alınarak-
başvurucuya net 4.000 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tutukluluğun
makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Bakırköy 7. Ağır Ceza
Mahkemesine (E. 2014/116) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.