TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TURAN BİLEM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası:2014/2807)
|
|
Karar Tarihi: 5/7/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Turan BİLEM
|
Vekili
|
:
|
Av. Fırat
AYDINKAYA
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun makul süreyi ve kanunda öngörülen azami
süreyi aştığı gerekçesiyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın
makul sürede tamamlanmadığı gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen
soruşturma kapsamında 4/11/2007 tarihinde gözaltına alınmış ve 5/11/2007
tarihinde tutuklanmıştır.
9. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 29/11/2007 tarihli
iddianamesi ile devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan ve İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığının 25/12/2007 tarihli iddianamesi ile silahlı terör
örgütü yöneticisi olma suçundan başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.
10. Başvurucu hakkında İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde (CMK
mülga 250. madde ile görevli) ve İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde (CMK mülga
250. madde ile görevli) görülmekte olan her iki kamu davasının
birleştirilmesine karar verilmiş ancak görevli yargı yeri hususunda uyuşmazlık
çıkmıştır.
11. Uyuşmazlık, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 9/3/2010 tarihli
ilamı ile giderilmiş; yargılamanın İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2007/451 sayılı dosyasında sürdürülmesine karar verilmiştir.
12. Yargılama sonucunda İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi
13/11/2012 tarihli kararı ile başvurucunun tehlikeli maddeleri izinsiz olarak
bulundurma ve el değiştirme suçundan 5 yıl 6 ay 20 gün hapis ve 3.320 TL adli
para cezası, görevi yaptırmamak için direnme suçundan 10 ay hapis cezası,
devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan müebbet hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
13. Başvuru formu ve eklerinden başvurucunun hükümle birlikte
verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz ettiği anlaşılamadığı gibi
başvurucu tarafından bu konuda herhangi bir bilgi ve/veya belge de
sunulmamıştır. Başvurucu hüküm verildikten sonraki aşamada 9/7/2013,
12/12/2013, 27/1/2014 tarihlerinde yaptığı tahliye taleplerine ilişkin
dilekçeleri Anayasa Mahkemesine ibraz etmiştir.
14. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi 28/3/2014 tarihli
ilamı iledevletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma
suçundan verilen hükmün bozulmasına, diğer suçlardan verilen hükümlerin
onanmasına karar vermiştir.
15. Bozma kararı sonrasında İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2014/123 sayılı dosyasında yargılamaya başlanmıştır. 11/6/2014 tarihli
tensiple başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. 2/7/2014
tarihinde başvurucu tahliye edilmiştir.
16. İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi 13/2/2015 tarihli kararıyla
başvurucunun silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçundan 10 yıl hapis cezası
ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Bu hüküm Yargıtay 16. Ceza
Dairesinin9/9/2015 tarihli ilamıyla onanmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 5/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu; tutukluluğun makul süreyi ve kanunda öngörülen
azami süreyi aştığını, tutukluğun devamına ilişkin gerekçelerin şablon ve soyut
nitelikte olduğunu, Yargıtaya yapmış olduğu tahliye
taleplerinin dikkate alınmadığını, talepleri hakkında bir karar verilmediğini
belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
19. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5)
numaralı fıkrasının birinci şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
20. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) “Başvuru süresi ve mazeret” kenar
başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile
İçtüzük’ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca, bireysel başvuruların, başvuru yollarının tüketildiği tarihten,
başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt dışı
temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir.
22. Bireysel başvurunun, başvuru yolu öngörülmüş olması hâlinde
bu yolun tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerektiği belirtilmekle beraber başvuru süresinin
başlangıç tarihinin belirlenmesi hususunda başvurucunun nihai karardan
yeterince bilgi sahibi olması aranacaktır. Bu noktada nihai kararın tebliğinin
öngörüldüğü hâllerde tebliğ tarihinin, tebliğ şartı öngörülmeyen hâllerde ise
başvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması
gerekir (Taner Kurban, B. No:
2013/1582, 7/11/2013, § 21).
23. Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de başvuru
süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul
hükmüdür (Yasin Yaman, B. No:
2012/1075, 12/2/2013, § 18).
24. Kişi, serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla kişinin
tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu “bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru
incelemesi açısından tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi
arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla
isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği
kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya
hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir
tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir. Bu açıdan
mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini
tutukluluk olarak nitelendirmemektedir (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 33). Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk
süresinin değerlendirmesinde dikkate alınmaz. Ancak bozma kararı sonrasında
bireyin durumu, tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece
mahkemesi önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303,
21/11/2013, § 42).
25. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukta geçen sürenin
başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu
tarih; doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu
ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince
hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman,
B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66). Bu kapsamda “bir suç isnadına bağlı olarak
tutuklu olma” durumunda tutukluluk süresinin kanuni süreyi veya makul süreyi
aştığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece yargılaması devam
ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları
tüketildikten sonra veya serbest bırakılmadan itibaren başvuru süresi içinde
yapılması gerekir (Mehmet Emin Kılıç, B.
No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28).
26. Somut olayda başvurucu 2/11/2007 tarihinde gözaltına
alınmış, 5/11/2007 tarihinde tutuklanmıştır. Tutuklu olarak devam eden
yargılama sonucunda İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/11/2012 tarihli
kararı ile başvurucunun mahkûmiyetine ve başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar verilmiş; anılan mahkûmiyet hükmü, temyiz incelemesi sonucunda
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 28/3/2014 tarihli ilamı ile bozulmuştur.
27. Dolayısıyla başvurucunun bir suç isnadına bağlı olarak
özgürlüğünden yoksun bırakılması, İlk Derece Mahkemesinin mahkûmiyet kararını
verdiği 13/11/2012 tarihinde sona ermiştir. Bu karar, başvurucunun yüzüne karşı
tefhim edilmiştir. Anılan mahkûmiyet hükmü,temyiz
incelemesi sonucunda bozulmuş ve başvurucunun tutulmasının niteliği tekrar bir
suç isnadına bağlı tutmaya dönüşmüş olsa da bu durumun, bireysel başvurunun
süresinde yapılması gerektiği yönündeki kural üzerinde bir etkisi
bulunmamaktadır.
28. Bu belirlemeler karşısında bir suç isnadına bağlı olarak
tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun ilk derece
mahkemesince hüküm ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz
edilmemiş ise kararın verildiği tarihten itibaren, itiraz edilmiş ise itiraz
merciince verilen kararın öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekmektedir. Somut olayda başvurucu tarafından İlk Derece
Mahkemesince hüküm ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz
edildiğine yönelik bir bilgi ve/veya belge bulunmamaktadır (bkz. § 13). Bu
nedenle başvurunun İlk Derece Mahkemesinin nihai kararını verdiği 13/11/2012
tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 28/2/2014 tarihinde
yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle kararın öğrenilmesinden itibaren otuz
gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun bu kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
32. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
33. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken
yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili
makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
34. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 7 yıl 10 ay 7 günlük
yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
36. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
37. Başvurucu, 82.467 TL maddi ve 80.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
38. Somut olayda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
39. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 6.300 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
40. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
41. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın süre aşımı
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 6.300 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesine
(E.2014/123, K.2015/28) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
5/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.