logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Necmettin Keskin [2.B.], B. No: 2014/288, 22/6/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NECMETTİN KESKİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/288)

 

Karar Tarihi: 22/6/2015

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör Yrd.

:

Gökçe GÜLTEKİN

Başvurucu

:

Necmettin KESKİN

Vekili

:

Av. Fatih TEPEAŞAN

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, oğlunun kullandığı traktörün köprüden geçerken dere yatağına düşmesi sonucu hayatını kaybetmesinden dolayı uğradığı zararın tazmini istemiyle 29/7/2008 tarihinde Ankara 5. İdare Mahkemesinde açtığı tam yargı davasında yargılamanın halen devam ettiğini ve makul sürede sonuçlanmadığını, İlk Derece Mahkemesi kararıyla aleyhine hükmedilen yargılama giderlerinin tahsili amacıyla doğrudan gelir desteği ödemesine haciz konulması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek ihlalin tespitiyle meydana gelen zararının tazminini ve tahsil edilen harcın iade edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 8/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 27/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 12/6/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 9/7/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucunun oğlu, 8/9/2008 tarihinde kullanmakta olduğu traktörle köprüden geçmekte iken aracı yolda tutamaması üzerine dere yatağına düşmesi sonucu hayatını kaybetmiştir.

8. Başvurucu ve eşi kendi adlarına asaleten, diğer çocukları adına da velayeten, olayın meydana gelmesinde köprünün bakım ve gözetiminden sorumlu İdarenin kusuru olduğundan bahisle uğradıkları maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle Ankara Valiliği aleyhine 29/7/2008 tarihinde Ankara 5. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmışlardır.

9. Mahkemenin 25/2/2010 tarihli ve E.2009/202, K.2010/257 sayılı kararıyla, Ankara Adli Tıp Kurumuna yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda, kazanın oluşumuna tamamen sürücünün dikkatsiz ve tedbirsiz davranışlarının neden olduğunun, yolun bakım ve onarımından sorumlu idari kuruluşun kusurunun bulunmadığının belirtildiği, bu haliyle zarardan dolayı İdarenin sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

10. Temyiz üzerine, Danıştay Sekizinci Dairesinin 21/12/2010 tarihli ve E.2010/8364, K.2010/7139 sayılı ilâmıyla "dosya içeriğindeki bilgi ve belgelerden kazanın meydana geldiği tarihte köprüde araçların dere yatağına düşmesini engelleyici herhangi bir koruyucu önlemin alınmamış olduğu görülmektedir. Mahkemenin temyize konu kararına dayanak teşkil eden Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı raporunda ise yolda bariyer gibi koruyucu önlemin alınmamış olmasına ilişkin herhangi bir değerlendirmeye gidilmeksizin kusur tespiti yapılmıştır. Olayda, sürücünün kusurunun varlığı idarenin hizmet kusurunu ortadan kaldırmayacağından, ek bilirkişi incelemesi yaptırılarak idarenin hizmet kusurunun ortaya konulması gerekmektedir. Bu durumda, köprüdeki eksiklikler değerlendirilmeksizin salt sürücünün kusuruna dayalı olarak maddi ve manevi tazminat isteminin reddine ilişkin Mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir." gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesinin kararı bozulmuştur.

11. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılamada, 14/5/2012 tarihli ve E.2011/395, K.2012/869 sayılı kararla; ek bilirkişi raporunun alındığı, buna göre olayda başvurucunun oğlunun kusur oranının %75, idarenin kusur oranının ise %25 olduğunun belirtildiği, bu oran dikkate alınmak suretiyle hesap bilirkişisi tarafından hesaplanan miktarlar uygun bulunarak başvurucu için 2.972,00 TL maddi, başvurucunun eşi için 3.282,00 TL maddi tazminatın ödenmesine; manevi tazminat yönünden ise başvurucuya 8.000,00 TL, başvurucunun eşi için 5.000,00 TL ve vefat edenin kardeşi için 5.000,00 TL’nin ödenmesine karar verilmiş, fazlaya ilişkin faiz, maddi ve manevi tazminat istemleri reddedilmiş ve 2.315,90 TL yargılama giderinin davanın sonuçlanış biçimine göre takdiren 2.123,00 TL’sinin davanın adli yardım talepli olması nedeniyle davacılara tamamlattırılmasına karar verilmiştir.

12. Başvurucu, 7/6/2013 tarihinde Ankara 5. İdare Mahkemesine sunduğu dilekçeyle adli yardım talepli olarak görülen davada ödenmeyen harç alacağının aleyhine tahakkuk ettirilmesinden vazgeçilmesini talep etmiş, Mahkemece 21/6/2013 tarihli kararla talep konusu hususun temyiz incelemesinde ileri sürülecek hususlardan olduğu, başvurucunun isteminin yerine getirilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir.

13. Başvurucu, 8/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

14. Kararın temyizi üzerine, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 26/2/2015 tarihli ve E.2013/7677, K.2015/1167 sayılı ilamıyla; incelenen kararın usul ve yasaya uygun olduğu, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenlerin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek hüküm onanmıştır.

15. Başvurucu, 22/5/2015 tarihinde karar düzeltme isteminde bulunulmuş olup, yargımla süreci halen devam etmektedir.

B. İlgili Hukuk

16. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun “Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Vergi Usul Kanununun uygulanacağı haller” kenar başlıklı 31. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygunlanır. (Ek cümle: 5/4/1990 - 3622/11 md.; Değişik:10/6/1994-4001/14 md.) Ancak, davanın ihbarı ve bilirkişi seçimi Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re'sen yapılır.”

17. 2577 sayılı Kanun’un 52. maddesi şöyledir:

“1. (Değişik: 5/4/1990 - 3622/21 md.) Temyiz veya istinaf yoluna başvurulmuş olması, hakim, mahkeme veya Danıştay kararlarının yürütülmesini durdurmaz. Ancak, bu kararların teminat karşılığında yürütülmesinin durdurulmasına temyiz istemini incelemeye yetkili Danıştay dava dairesi, kurulu veya istinaf başvurusunu incelemeye yetkili bölge idare mahkemesince karar verilebilir. (Ek Cümle: 10/6/1994 - 4001/22 md.) Davanın reddine ilişkin kararlara karşı temyiz ya da istinaf yoluna başvurulması halinde, dava konusu işlem hakkında yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi 27 nci maddede öngörülen koşulun varlığına bağlıdır. (3)

2. İptal davalarında teminat istenmeyebilir.

3. İdareden ve adli yardımdan yararlaranlardan teminat alınmaz.

4. Kararın bozulması, kararın yürütülmesini kendiliğinden durdurur.”

18. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Yargılama giderlerinden sorumluluk” kenar başlıklı 326. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:

 “(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.

 (3) Aleyhine hüküm verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu tutulmalarına da karar verebilir.”

19. 2577 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası, 49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi (bkz. B. No: 2013/8905, 8/9/2014, §§ 10-13).

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 22/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/1/2014 tarih ve 2014/288 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu, oğlunun kullandığı traktörün köprüden geçerken dere yatağına düşmesi sonucu hayatını kaybetmesinden dolayı uğradığı zararın tazmini istemiyle 29/7/2008 tarihinde Ankara 5. İdare Mahkemesinde açtığı tam yargı davasında İlk Derece Mahkemesi kararı kesinleşmediği halde eksik harç tamamlama gerekçesiyle doğrudan gelir desteği ödemesine haciz konulduğunu, yargılamanın halen devam ettiğini ve makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

22. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun, 29/7/2008 tarihinde Ankara 5. İdare Mahkemesinde açtığı tam yargı davasında İlk Derece Mahkemesinin kararı kesinleşmediği halde eksik harç tamamlama gerekçesiyle doğrudan gelir desteği ödemesine haciz konulduğunu, yargılamanın halen devam ettiğini ve makul sürede sonuçlanmadığını, belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar. Anılan ihlal iddiaları, yargılama sürecinin adil olmadığına ilişkin olduğundan, başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında nitelendirilmiştir. Başvurucunun, makul sürede yargılama yapılmadığı yönündeki iddiası ise ayrıca incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

23. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

24. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir"

25. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.

26. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.

27. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).

28. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).

29. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).

30. Somut olayda, başvurucunun, oğlunun kullandığı traktörün köprüden geçerken dere yatağına düşmesi sonucu hayatını kaybetmesinden dolayı uğradığı zararın tazmini istemiyle 29/7/2008 tarihinde Ankara 5. İdare Mahkemesinde açtığı tam yargı davasında İlk Derece Mahkemesince, 14/5/2012 tarihli kararla davanın kısmen reddine ve 2.315,90 TL yargılama giderinin davanın sonuçlanış biçimine göre takdiren 2.123,00 TL’sinin davanın adli yardım talepli olması nedeniyle başvurucuya tamamlattırılmasına karar verilmiş, başvurucunun kararı temyiz ettiği, İlk Derece Mahkemesi kararının yürütmesinin durdurulması isteminde bulunmadığı, kararın onanmasına karar verildiği, başvurucunun karar düzeltme isteminde bulunduğu, yargılama sürecinin halen devam ettiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla, Derece Mahkemesince verilen kararın icrasına başlanması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucunun bu iddialarının temyiz incelemesinde karşılanması imkânı bulunduğu ve başvurucunun 2577 sayılı Kanun’un 52. maddesi uyarınca bu konuda temyiz dilekçesinde herhangi bir talepte bulunmadığı anlaşıldığından, anılan iddiaların Anayasa Mahkemesince incelenmesi, bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği mümkün değildir.

31. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun, Derece Mahkemesince verilen kararın icrasına başlanması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının, başvuru yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Yargılamanın Süresinin Makul Olmadığı İddiası

32. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

33. Başvurucu, oğlunun kullandığı traktörün köprüden geçerken dere yatağına düşmesi sonucu hayatını kaybetmesinden dolayı uğradığı zararın tazmini istemiyle 29/7/2008 tarihinde Ankara 5. İdare Mahkemesinde açtığı tam yargı davasında yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

34. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

35. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

36. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan, ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda, belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın, başvurucunun oğlunun geçirdiği kaza sonucunda hayatını kaybetmesi üzerine olayın meydana gelmesinde İdarenin hizmet kusurunun olduğu iddiasıyla uğranılan zararın tazmini istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu görülmekle, somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).

37. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, 29/7/2008 tarihidir.

38. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).

39. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, başvurucunun, oğlunun kullandığı traktörün köprüden geçerken dere yatağına düşmesi sonucu hayatını kaybetmesinden dolayı uğradıkları zararın tazmini istemiyle eşi ve çocuklarıyla birlikte 29/7/2008 tarihinde Ankara 5. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açtığı, Mahkemece 25/2/2010 tarihli kararla olayın meydana gelmesinde İdarenin kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiği, temyiz üzerine Danıştay Sekizinci Dairesinin 21/12/2010 tarihli ilâmıyla, ek bilirkişi incelemesi yaptırılarak İdarenin hizmet kusurunun ortaya konulması gerektiği belirtilerek İlk Derece Mahkemesi kararının bozulduğu, Mahkemece bozmaya uyularak 14/5/2012 tarihli kararla davanın kısmen kabulüne karar verildiği, kararın temyiz edildiği, Danıştay Onbeşinci Dairesinde temyiz incelemesinin halen devam ettiği anlaşılmıştır.

40. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 19).

41. Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM kararlarında yer verilmiş olup, özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 54-60).

42. Başvuruya konu davaya bir bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, yargılamaya ilişkin üç yılı aşkın bir sürenin temyiz incelemesinde geçtiği ve söz konusu yaklaşık yedi yıldır devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

43. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

44. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle 2.445,00 TL maddi, 20.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep etmiştir.

45. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

46. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık yedi yıldır devam eden yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

47. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

48. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının "başvuru yollarının tüketilmemesi" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

 3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. Başvurucuya net 5.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

E. Kararın bir örneğinin Danıştay Onbeşinci Dairesine gönderilmesine,

22/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Necmettin Keskin [2.B.], B. No: 2014/288, 22/6/2015, § …)
   
Başvuru Adı NECMETTİN KESKİN
Başvuru No 2014/288
Başvuru Tarihi 8/1/2014
Karar Tarihi 22/6/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, oğlunun kullandığı traktörün köprüden geçerken dere yatağına düşmesi sonucu hayatını kaybetmesinden dolayı uğradığı zararın tazmini istemiyle 29/7/2008 tarihinde Ankara 5. İdare Mahkemesinde açtığı tam yargı davasında yargılamanın halen devam ettiğini ve makul sürede sonuçlanmadığını, İlk Derece Mahkemesi kararıyla aleyhine hükmedilen yargılama giderlerinin tahsili amacıyla doğrudan gelir desteği ödemesine haciz konulması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek ihlalin tespitiyle meydana gelen zararının tazminini ve tahsil edilen harcın iade edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal Manevi tazminat
Mülkiyet hakkı Sosyal güvenlik Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 1
14
20
49
60
31
52
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 326
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi