TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NECMETTİN KESKİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/288)
|
|
Karar Tarihi: 22/6/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Necmettin KESKİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Fatih TEPEAŞAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, oğlunun
kullandığı traktörün köprüden geçerken dere yatağına düşmesi sonucu hayatını
kaybetmesinden dolayı uğradığı zararın tazmini istemiyle 29/7/2008 tarihinde
Ankara 5. İdare Mahkemesinde açtığı tam yargı davasında yargılamanın halen
devam ettiğini ve makul sürede sonuçlanmadığını, İlk Derece Mahkemesi kararıyla
aleyhine hükmedilen yargılama giderlerinin tahsili amacıyla doğrudan gelir
desteği ödemesine haciz konulması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek ihlalin tespitiyle meydana gelen zararının tazminini
ve tahsil edilen harcın iade edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 8/1/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 27/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
12/6/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 9/7/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun oğlu, 8/9/2008
tarihinde kullanmakta olduğu traktörle köprüden geçmekte iken aracı yolda
tutamaması üzerine dere yatağına düşmesi sonucu hayatını kaybetmiştir.
8. Başvurucu ve eşi kendi
adlarına asaleten, diğer çocukları adına da velayeten,
olayın meydana gelmesinde köprünün bakım ve gözetiminden sorumlu İdarenin
kusuru olduğundan bahisle uğradıkları maddi ve manevi zararlarının tazmini
istemiyle Ankara Valiliği aleyhine 29/7/2008 tarihinde Ankara 5. İdare
Mahkemesinde tam yargı davası açmışlardır.
9. Mahkemenin 25/2/2010 tarihli
ve E.2009/202, K.2010/257 sayılı kararıyla, Ankara Adli Tıp Kurumuna yaptırılan
bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda, kazanın oluşumuna tamamen
sürücünün dikkatsiz ve tedbirsiz davranışlarının neden olduğunun, yolun bakım
ve onarımından sorumlu idari kuruluşun kusurunun bulunmadığının belirtildiği,
bu haliyle zarardan dolayı İdarenin sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın
reddine karar verilmiştir.
10. Temyiz üzerine, Danıştay
Sekizinci Dairesinin 21/12/2010 tarihli ve E.2010/8364, K.2010/7139 sayılı
ilâmıyla "dosya içeriğindeki bilgi ve
belgelerden kazanın meydana geldiği tarihte köprüde araçların dere yatağına
düşmesini engelleyici herhangi bir koruyucu önlemin alınmamış olduğu
görülmektedir. Mahkemenin temyize konu kararına dayanak teşkil eden Ankara Adli
Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı raporunda ise yolda bariyer gibi
koruyucu önlemin alınmamış olmasına ilişkin herhangi bir değerlendirmeye
gidilmeksizin kusur tespiti yapılmıştır. Olayda, sürücünün kusurunun varlığı
idarenin hizmet kusurunu ortadan kaldırmayacağından, ek bilirkişi incelemesi
yaptırılarak idarenin hizmet kusurunun ortaya konulması gerekmektedir. Bu
durumda, köprüdeki eksiklikler değerlendirilmeksizin salt sürücünün kusuruna
dayalı olarak maddi ve manevi tazminat isteminin reddine ilişkin Mahkeme
kararında hukuki isabet görülmemiştir." gerekçesiyle İlk Derece
Mahkemesinin kararı bozulmuştur.
11. Mahkemece bozmaya uyularak
yapılan yargılamada, 14/5/2012 tarihli ve E.2011/395, K.2012/869 sayılı
kararla; ek bilirkişi raporunun alındığı, buna göre olayda başvurucunun oğlunun
kusur oranının %75, idarenin kusur oranının ise %25 olduğunun belirtildiği, bu
oran dikkate alınmak suretiyle hesap bilirkişisi tarafından hesaplanan
miktarlar uygun bulunarak başvurucu için 2.972,00 TL maddi, başvurucunun eşi
için 3.282,00 TL maddi tazminatın ödenmesine; manevi tazminat yönünden ise
başvurucuya 8.000,00 TL, başvurucunun eşi için 5.000,00 TL ve vefat edenin
kardeşi için 5.000,00 TL’nin ödenmesine karar verilmiş, fazlaya ilişkin faiz,
maddi ve manevi tazminat istemleri reddedilmiş ve 2.315,90 TL yargılama
giderinin davanın sonuçlanış biçimine göre takdiren
2.123,00 TL’sinin davanın adli yardım talepli olması nedeniyle davacılara
tamamlattırılmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucu, 7/6/2013
tarihinde Ankara 5. İdare Mahkemesine sunduğu dilekçeyle adli yardım talepli
olarak görülen davada ödenmeyen harç alacağının aleyhine tahakkuk
ettirilmesinden vazgeçilmesini talep etmiş, Mahkemece 21/6/2013 tarihli kararla
talep konusu hususun temyiz incelemesinde ileri sürülecek hususlardan olduğu,
başvurucunun isteminin yerine getirilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle
talebin reddine karar verilmiştir.
13. Başvurucu, 8/1/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. Kararın temyizi üzerine,
Danıştay Onbeşinci Dairesinin 26/2/2015 tarihli ve
E.2013/7677, K.2015/1167 sayılı ilamıyla; incelenen kararın usul ve yasaya
uygun olduğu, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenlerin kararın bozulmasını
gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek hüküm onanmıştır.
15. Başvurucu, 22/5/2015
tarihinde karar düzeltme isteminde bulunulmuş olup, yargımla süreci halen devam
etmektedir.
B. İlgili
Hukuk
16. 6/1/1982 tarihli ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun “Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu ile Vergi Usul Kanununun uygulanacağı haller”
kenar başlıklı 31. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet,
üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri,
feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti,
yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların
mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak
hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygunlanır. (Ek cümle:
5/4/1990 - 3622/11 md.;
Değişik:10/6/1994-4001/14 md.) Ancak, davanın ihbarı
ve bilirkişi seçimi Danıştay, mahkeme veya hakim
tarafından re'sen yapılır.”
17. 2577 sayılı Kanun’un 52.
maddesi şöyledir:
“1. (Değişik: 5/4/1990 - 3622/21 md.) Temyiz veya istinaf yoluna başvurulmuş olması, hakim, mahkeme veya Danıştay kararlarının yürütülmesini
durdurmaz. Ancak, bu kararların teminat karşılığında yürütülmesinin
durdurulmasına temyiz istemini incelemeye yetkili Danıştay dava dairesi, kurulu
veya istinaf başvurusunu incelemeye yetkili bölge idare mahkemesince karar
verilebilir. (Ek Cümle: 10/6/1994 - 4001/22 md.) Davanın reddine ilişkin kararlara karşı temyiz ya da
istinaf yoluna başvurulması halinde, dava konusu işlem hakkında yürütmenin
durdurulması kararı verilebilmesi 27 nci
maddede öngörülen koşulun varlığına bağlıdır. (3)
2. İptal davalarında teminat istenmeyebilir.
3. İdareden ve adli yardımdan yararlaranlardan
teminat alınmaz.
4. Kararın bozulması, kararın yürütülmesini kendiliğinden
durdurur.”
18. 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Yargılama
giderlerinden sorumluluk” kenar başlıklı 326. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
“(2) Davada iki
taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini
tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.
(3) Aleyhine hüküm
verilenler birden fazla ise mahkeme yargılama giderlerini, bunlar arasında
paylaştırabileceği gibi, müteselsilen sorumlu
tutulmalarına da karar verebilir.”
19. 2577 sayılı Kanun'un 1.
maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları,
20. maddesinin (5) numaralı fıkrası, 49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile
60. maddesi (bkz. B. No: 2013/8905, 8/9/2014, §§ 10-13).
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 22/6/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/1/2014 tarih ve 2014/288
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, oğlunun
kullandığı traktörün köprüden geçerken dere yatağına düşmesi sonucu hayatını
kaybetmesinden dolayı uğradığı zararın tazmini istemiyle 29/7/2008 tarihinde Ankara
5. İdare Mahkemesinde açtığı tam yargı davasında İlk Derece Mahkemesi kararı
kesinleşmediği halde eksik harç tamamlama gerekçesiyle doğrudan gelir desteği
ödemesine haciz konulduğunu, yargılamanın halen devam ettiğini ve makul sürede
sonuçlanmadığını belirterek, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
22. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun, 29/7/2008 tarihinde Ankara 5. İdare Mahkemesinde açtığı
tam yargı davasında İlk Derece Mahkemesinin kararı kesinleşmediği halde eksik
harç tamamlama gerekçesiyle doğrudan gelir desteği ödemesine haciz konulduğunu,
yargılamanın halen devam ettiğini ve makul sürede sonuçlanmadığını, belirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı
olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar. Anılan ihlal iddiaları, yargılama sürecinin adil olmadığına
ilişkin olduğundan, başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkının ihlali
iddiası kapsamında nitelendirilmiştir. Başvurucunun, makul sürede yargılama
yapılmadığı yönündeki iddiası ise ayrıca incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
23. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır."
24. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da
ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir"
25. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden
olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının tüketilmiş olması gerekir.
26. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
27. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları
ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak
ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda
başvurulabilir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).
28. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi
zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği
şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun
olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu
makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek
için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
29. Bireysel başvurunun ikincil
niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler
önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu
edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de
Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
30. Somut olayda, başvurucunun,
oğlunun kullandığı traktörün köprüden geçerken dere yatağına düşmesi sonucu
hayatını kaybetmesinden dolayı uğradığı zararın tazmini istemiyle 29/7/2008
tarihinde Ankara 5. İdare Mahkemesinde açtığı tam yargı davasında İlk Derece
Mahkemesince, 14/5/2012 tarihli kararla davanın kısmen reddine ve 2.315,90 TL
yargılama giderinin davanın sonuçlanış biçimine göre takdiren
2.123,00 TL’sinin davanın adli yardım talepli olması nedeniyle başvurucuya
tamamlattırılmasına karar verilmiş, başvurucunun kararı temyiz ettiği, İlk
Derece Mahkemesi kararının yürütmesinin durdurulması isteminde bulunmadığı,
kararın onanmasına karar verildiği, başvurucunun karar düzeltme isteminde
bulunduğu, yargılama sürecinin halen devam ettiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla,
Derece Mahkemesince verilen kararın icrasına başlanması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucunun bu iddialarının
temyiz incelemesinde karşılanması imkânı bulunduğu ve başvurucunun 2577 sayılı
Kanun’un 52. maddesi uyarınca bu konuda temyiz dilekçesinde herhangi bir
talepte bulunmadığı anlaşıldığından, anılan iddiaların Anayasa Mahkemesince
incelenmesi, bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği mümkün değildir.
31. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun, Derece Mahkemesince verilen kararın icrasına başlanması nedeniyle
adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasının, başvuru yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel
başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “başvuru yollarının
tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Yargılamanın Süresinin Makul Olmadığı İddiası
32. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
33. Başvurucu, oğlunun
kullandığı traktörün köprüden geçerken dere yatağına düşmesi sonucu hayatını kaybetmesinden
dolayı uğradığı zararın tazmini istemiyle 29/7/2008 tarihinde Ankara 5. İdare
Mahkemesinde açtığı tam yargı davasında yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
34. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
35. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
36. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer
alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu
hukuku” alanına dâhil olan, ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki
haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan
davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması
kapsamına girmektedir. Bu anlamda, belirtilen düzenlemelerde yer verilen
güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın
iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın,
başvurucunun oğlunun geçirdiği kaza sonucunda hayatını kaybetmesi üzerine
olayın meydana gelmesinde İdarenin hizmet kusurunun olduğu iddiasıyla uğranılan
zararın tazmini istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu görülmekle, somut
yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama
olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).
37. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih,
29/7/2008 tarihidir.
38. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 52).
39. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, başvurucunun, oğlunun kullandığı traktörün köprüden
geçerken dere yatağına düşmesi sonucu hayatını kaybetmesinden dolayı
uğradıkları zararın tazmini istemiyle eşi ve çocuklarıyla birlikte 29/7/2008
tarihinde Ankara 5. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açtığı, Mahkemece
25/2/2010 tarihli kararla olayın meydana gelmesinde İdarenin kusurunun
bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiği, temyiz üzerine Danıştay Sekizinci
Dairesinin 21/12/2010 tarihli ilâmıyla, ek bilirkişi incelemesi yaptırılarak
İdarenin hizmet kusurunun ortaya konulması gerektiği belirtilerek İlk Derece
Mahkemesi kararının bozulduğu, Mahkemece bozmaya uyularak 14/5/2012 tarihli kararla
davanın kısmen kabulüne karar verildiği, kararın temyiz edildiği, Danıştay Onbeşinci Dairesinde temyiz incelemesinin halen devam
ettiği anlaşılmıştır.
40. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları
nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif
maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 19).
41. Hukuk sistemimizde idari
yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama
süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM kararlarında yer verilmiş olup,
özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz
ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal
kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı
makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de göz
önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde
karar verilmiştir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 54-60).
42. Başvuruya konu davaya bir
bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi
bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, yargılamaya ilişkin üç yılı aşkın
bir sürenin temyiz incelemesinde geçtiği ve söz konusu yaklaşık yedi yıldır
devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
44. Başvurucu, makul sürede
yargılanma hakkının ihlali nedeniyle 2.445,00 TL maddi, 20.000,00 TL manevi
tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
45. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık yedi yıldır devam eden yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
47. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
48. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının "başvuru yollarının
tüketilmemesi" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin Danıştay Onbeşinci
Dairesine gönderilmesine,
22/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.