TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BAKİ ZAZA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2881)
|
|
Karar Tarihi: 8/11/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Volkan
ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Baki ZAZA
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; maaş alacaklarından mahrum kalınması nedeniyle
mülkiyet hakkının; alacakların dava konusu edildiği yargılama sürecinin makul
sürede tamamlanmaması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Halk Bankası bünyesinde şube müdürü olarak görev
yapmakta iken Vakıflar Genel Müdürlüğüne müfettiş olarak atanmıştır. Başvurucu;
mevcut görevi ile daha önce bulunduğu müdürlük görevi arasındaki parasal hak
farklarının ödenmesinde eski görevine ait parasal hakları belirlenirken aylık,
ek gösterge, ikramiye, her türlü zam ve tazminatın güncel değerleri üzerinden,
ek tazminat ve bankacılık tazminatının ise Vakıflar Genel Müdürlüğüne atandığı
tarihteki tutarlar üzerinden hesaba katılması ve atandığı tarihten bu yana
yoksun kaldığı maaş farklarının yasal faiziyle ödenmesi için idari başvuruda
bulunmuştur. Söz konusu talebin reddi üzerine başvurucu ret işlemi ile
22/12/2003 tarihli ve 25324 sayılı Resmi Gazetede
yayımlanan Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliği'nin (Seri No.156) ilgili
kısımlarının iptali ve işlem nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararın tazmini
istemiyle 12/1/2005 tarihinde dava açmıştır.
9. Danıştay Beşinci Dairesi 27/1/2006 tarihli ilamıyla davanın
reddine hükmetmiştir. Daire kararının gerekçesi şöyledir:
"Davacının 4046 sayılı Yasa gereğince atanarak davalı idarede
göreve başladıktan sonra kendisine eksik ödeme yapıldığından bahisle 2.11.2004
tarihinde yaptığı başvuruyla atandığı tarihten bu güne
kadar eksik ödenen kısmın yasal faizi ile birlikte kendisine ödenmesini
istediği, bu başvuruya verilen 26.11.2004 tarihli ret cevabının 8.12.2004
tarihinde kendisine tebliği üzerine 12.1.2005 tarihinde bu davayıaçtığıdosyanın
incelenmesinden anlaşılmıştır.
Davacı, kendisine eksik olduğunu ileri sürdüğü çok sayıda aylık ödemesindenitibaren 2577 sayılı Kanunun 12. maddesi
uyarınca süresi içinde tam yargı davası açmayarak, sözkonusu
tarihlerde yapılan eksik ödemelerden doğan zararlar yönünden dava süresini geçirmiş
bulunmaktadır.
15.10.2004tarihi ile daha sonraki eksik ödemelerden doğan zararlar
yönünden ise davacının,2577sayılı Kanunun11.maddesikapsamındaki başvurusuna
göre, davanın süresindeaçılmışolduğuanlaşılmışolup, bundanöncekidönemeait zararlar yönünden davada süre aşımı
bulunduğu açıktır.
...
...Davacı, 4046 sayılı Yasa gereğince başka kuruma ilk kez 2002 yılında
araştırmacı olarak atandığını, bu göreve başladıktan sonra, bu atama işlemi
hakkında Danıştay Beşinci Dairesi'nce verilen yürütmenin durdurulması kararı
üzerine 2004 yılında, bu kez Vakıflar Genel Müdürlüğüne ve müfettiş unvanıyla
atandığını, bu nedenle 4046 sayılı Yasanın 22.maddesinde 4971 sayılı Yasa ile
yapılan değişiklikle getirilen ve hak daraltıcı nitelikte olduğu ileri sürülen
kurallar yerine, kendisine ilk atandığı tarihte yürürlükte olan ve yorumu
Danıştay Beşinci Dairesinin çeşitmli kararlarında
yapılan kuralların uygulanması gerektiğini ileri sürmektedir.
Ancak memur hukukunda,memurlara
parasal haklar sağlayan düzenlemelerin bu kişilere geleceğe dönük kazanılmış
haklar sağlamayacağı, memurlara mevcut hukuksal düzenlemelerin gerektirdiği
ödemelerin yapılacağı, bu kişilerin belli parasal hakların bir süre kendilerine
ödenmesine dayanılarak görevleri boyunca bu ödemelere hak kazanamayacakları
yargısal tartışmalarda kabul edilmektedir.
Bu nedenle davacının bu savı isabetli bulunmamıştır.
Dava konusu Genel Tebliğin "I-399 sayılı KHK'ye Ekli 1 Sayılı
Cetvelde Belirtilen Personelle İlgili Açıklamalar" başlığı altındaki
bölümünde de aynı yönde açıklamalara yer verilmiştir.
Buna göre dava konusu Genel Tebliğin iptali istenilen kısmında ve buna
dayanılarak davacının başvurusunun reddinde Yasaya aykırılık
bulunmamaktadır."
10. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu söz konusu kararı
27/5/2010 tarihli kararı ile onamış ve karar düzeltme istemi aynı Kurulun
7/11/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
11. Başvurucu, nihai kararı 27/1/2014 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 26/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 8/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
13. Başvurucu her ne kadar Danıştay Beşinci Dairesinin 17/6/2003
tarihli ve E.2002/5109 sayılı yürütmenin durdurulması isteminin kısmen kabülüne dair kararının gereği gibi uygulanmadığını ileri
sürmekte ise de söz konusu iddia başvurucunun müfettiş olarak atamasının
yapılmamasına ve Devlet Personel Başkanlığına iadesine ilişkin işleme karşı açılandavada verilen bir karara yöneliktir. Söz konusu
iddia, özlük haklarına dayalı olarak açılan ve Danıştay Beşinci Dairesinin
E.2005/202 sayılı dosyasına kayıtlı davaya ilişkin yargı süreci temel alınarak
yapılan işbu bireysel başvuruda değerlendirilecek bir iddia niteliğinde değildir.
14.Başvurucu, uyuşmazlık konusu işlemler nedeniyle özlük
haklarını gerektiği gibi elde edemediğini ve bu mahrumiyetin süregeldiğini
belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvurucu
ayrıca yargılama sürecinde gerekçesiz karar verildiğini, mevzuatın hatalı
yorumlandığını, kazanılmış haklarının dikkate alınmadığını ileri sürmektedir.
15. Bakanlık, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) içtihatları uyarınca mülkiyet hakkı yönünde irdeleme
yapılabilmesi için kişinin meşru bir beklentisi olmasının şart olduğunu
belirterek mevcut içtihatlar çerçevesinde karar verilmesi gerektiğini
vurgulamıştır. Yargılama sürecinde hiçbir keyfîlik
emaresi görülmediğini, başvurucunun iddialarının yargı makamlarınca değerlendirildiğini,
başvurucunun da tüm iddialarını sunma imkânı bulduğunu ileri süren Bakanlık
yargı sürecinde yer alan ilamların yeterli gerekçe içerdiğini belirterek mevcut
içtihatlar çerçevesinde karar verilmesi gerektiği yönünde görüş bildirmiştir.
B. Değerlendirme
16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Maaş farklarının ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun
reddi üzerine açılan davanın gerekçesiz kararlarla hukuka aykırı olarak
reddedildiği yönündeki şikâyetin, özünde mülkiyet hakkına yapıldığı iddia
edilen müdahaleye ilişkin olduğundan mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
17. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir."
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan
maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve
parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda, mülk olarak
değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar
ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikri hakların yanı
sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir
(Mahmut Duran ve diğerleri, B.
No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
18. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut
mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi
olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne
kadar güçlü olursa olsun Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir.
Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer"
veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti"
Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru
beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın
doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma
ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan,
yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma
beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın
varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, § 36, 37).
19. Anayasa’nın 35. maddesi kapsamındaki hakkının ihlal
edildiğini ileri süren başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak
zorundadır (Cemile Ünlü, B. No:
2013/382, 16/4/2013, § 26). Anayasa'nın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkının kamu görevlilerine farklı
kadrolar arasındaki maaş farklarının belirli katsayılar üzerinden ödenmesinoktasında bir güvence sağlamadığı açıktır. Bununla
birlikte bireyler ancak özlük haklarının ödenmesi konusunda kanuni düzenleme
veya içtihatlarda yeterli dayanağın olması hâlinde bu yöndeki talepleri
mülkiyet hakkı kapsamında kabul edilerek sağlanan güvencelerden
yararlandırılabilir. Bu aşamada önemli olan husus, başvurucunun iddiasının
kanuni düzenlemeler veya yargısal içtihatlar ile desteklenip desteklenmediği,
böylece başvurucunun iddiasının Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki güvence
hükmüne uygulama alanı sağlayacak yeterlilikte meşru beklenti oluşturup
oluşturmadığıdır.
20. Kamu görevlilerinin özlük haklarına ilişkin kazanılmış
hakları bulunup bulunmadığını takdir etme, mevzuatı yorumlama ve değerlendirmegörev ve yetkisi derece mahkemelerine aittir.
Anayasa Mahkemesince derece mahkemelerinin yerine geçilerek mevzuatın nasıl
uygulanması gerektiğinin saptanması bireysel başvurunun ikincilliği ilkesiyle
bağdaşmaz.
21. Yargı makamları önünde özlük haklarına ilişkin olarak tesis
edilen işlemlerin hukuka aykırı olduğunu ortaya koyamayan başvurucu, özlük
haklarına dair iddiasını belirli bir kanun hükmüne ya da istikrarlı bir
içtihada dayanmak suretiyle sunamamıştır.Dolayısıyla
başvurucunun, meşru beklenti olarak nitelendirmeye yetecek somutlukta bir
mülkün varlığını ispat yükümlülüğünü yerine getirdiğinden söz edilemeyeceğinden
Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan
yararlandırılmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
22. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesi
kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunmadığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları
çerçevesinde karar verilmesi gerektiğini belirterek bu kısma ilişkin görüş
sunulmayacağını bildirmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
25. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, §§ 45, 47).
26. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
27. Anılan ilkeler, Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar ve somut başvuruya konu yargılama sürecinin niteliği dikkate
alındığında yaklaşık 8 yıl 10 aylık yargılama süresinin makul olmadığısonucuna varmak gerekir.
28. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
30. Başvurucu 75.763 TL maddi ve 15.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
31. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
32. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığındabaşvurucuya net 9.600 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
33. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun
uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet
bağı bulunmalıdır. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlali ile maddi
zarar arasında illiyet bağı kuracak herhangi bir belge sunmamış olduğundan
maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
34. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 9.600 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Danıştay Beşinci Dairesine (E.2005/202,
K.2006/174) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.