TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CİHAN KARABAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2906)
|
|
Karar Tarihi: 8/11/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Cihan
KARABAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Sinan
ZİNCİR
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk ve
tutukluluğa ilişkin itiraz incelemelerinin duruşmasız olarak yapılması ve bu
incelemeler sırasında alınan savcılık görüşünün bildirilmemesi nedenleriyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK mülga
250. maddeyle görevli bölümü) yürütülen bir soruşturma kapsamında 3/1/2012
tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga
250. maddeyle görevli) 7/1/2012 tarihli kararı ile silahlı terörörgütüne üye
olma suçundan tutuklanmıştır.
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 8/3/2012 tarihli
iddianamesi ile başvurucunun "suçu ve suçluyu övme, silahlı terör örgütüne
üye olma, terör örgütü propagandası yapma, kanuna aykırı toplantı ve gösteri
yürüyüşleri düzenleme, yönetme, bunların hareketlerine katılma" suçlarını
işlediğinden bahisle cezalandırılması istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde
kamu davası açılmıştır.
9. Dava, İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250.
madde ile görevli) E.2012/45 sayılı dosyası üzerinden başvurucu bakımından
tutuklu olarak görülmüştür.
10. Mahkemece 21/1/2014 tarihinde yapılan duruşmaya, başvurucu
ve müdafii birlikte katılmış; başvurucu müdafii, tahliye talebini duruşma
sırasında sözlü olarak mahkemeye bildirmiştir. Mahkeme, tahliye talebini kabul
etmeyerek başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
11. Başvurucu 23/1/2014 tarihinde karara itiraz etmiştir. İtiraz
mercii olan İstanbul17. Ağır Ceza Mahkemesi 29/1/2014 tarihinde, Cumhuriyet
savcısından görüşünü yazılı olarak bildirmesini istemiştir. Savcılık "kararda usul ve yasaya aykırılık
görülmediğinden sanıklar müdafiinin vaki itirazının reddine karar verilmesi
kamu adına talep ve mütalaa olunur." şeklindeki yazılı görüşünü
aynı gün mahkemeye bildirmiştir. Mahkeme dosya üzerinden yaptığı inceleme
sonunda 6/2/2014 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir.
12. Başvurucu, anılan kararı 4/3/2014 tarihinde öğrendiğini
bildirmiştir.
13. Başvurucu 5/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. Öte yandan 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 1.
maddesi ile CMK mülga 250. maddeyle görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin
kaldırılması üzerine İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/3/2014 tarihli
kararı ile dosya, Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/102)
devredilmiştir.
15. Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi, 25/3/2014 tarihinde yapılan
tensip incelemesinde başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Başvurucunun
anılan tahliye kararı üzerine serbest bırakıldığı anlaşılmıştır.
16. Mahkeme 5/5/2015 tarihinde, başvurucunun "silahlı terör
örgütü üyesi olma" suçundan altı yıl üç ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına, "terör örgütü propagandası yapma, yasa dışı gösteri
yürüyüşüne katılma, suç ve suçluyu övme" suçlarından açılan davanın ise
ertelenmesine karar vermiştir.
17. Anılan mahkûmiyet kararı başvurucu tarafından temyiz edilmiş
olup dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla temyiz incelemesi
için Yargıtaydadır.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama kararı" kenar
başlıklı 101. maddesinin (2) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına
veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir."
"(5) Bu madde ile 100 üncü madde
gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir."
19. 5271 sayılı Kanun'un "Şüpheli
veya sanığın salıverilme istemleri" kenar başlıklı 104.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin
devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına
itiraz edilebilir."
20.5271 sayılı Kanun'un "Usul" kenar başlıklı 105.
maddesi şöyledir:
"103 ve 104 üncü maddeler uyarınca
yapılan istem üzerine, merciince Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya
müdafiin görüşü alındıktan sonra, üç gün içinde istemin kabulüne, reddine veya
adlî kontrol uygulanmasına karar verilir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/23 md.)
103 üncü maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca yapılan istemler
hariç olmak üzere örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından bu
süre yedi gün olarak uygulanır. (Ek cümle: 11/4/2013-6459/15 md.) Duruşma
dışında bu karar verilirken Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık veya müdafiinin
görüşü alınmaz. Bu kararlara itiraz edilebilir."
21. 5271 sayılı Kanun'un
"Tutukluluğun incelenmesi" kenar başlıklı 108. maddesi
şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri
göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar
verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi,
yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan
sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya
koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen
süre içinde de re'sen karar verir. "
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
24. 5271 sayılı Kanun'un "İtiraz
olunabilecek kararlar" kenar başlıklı 267. maddesi şöyledir:
"Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği
hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."
25. 5271 sayılı Kanun'un "Karar"
kenar başlıklı 271. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kanunda yazılı olan hâller saklı kalmak
üzere, itiraz hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli
görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 8/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu, iki yılı aşkın bir süredir tutuklu olduğunu ve
tutukluluğunun makul süreyi aştığını, tutukluluğunun devamına dair mahkeme
kararlarının gerekçelerinin matbu cümlelerin tekrarından ibaret olup ilgili ve
yeterli olmadığını, anılan kararlarda kişiselleştirme yapılmadığını belirterek
Anayasa'nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
28. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
30. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe
Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
31. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
32. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 25/3/2014
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak
davada incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre
başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucu lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolu, başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yoludur ve bu olağan başvuru
yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesi bireysel başvurunun
"ikincillik niteliği" ile bağdaşmamaktadır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi
aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel
başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Tutukluluk ve
Tutukluluğa İtiraz İncelemelerinin Duruşmasız Yapıldığına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu, hakkındaki davanın görüldüğü İstanbul 15. Ağır
Ceza Mahkemesince yapılan tutukluluk incelemeleri sırasında duruşma
açılmadığını ve tutukluluğun dosya üzerinden yapılan incelemeler sonucunda
verilen kararlarla devam ettirildiğini, ayrıca 21/1/2014 tarihli tutukluluğun
devamı kararına yönelik itiraz incelemesi sırasında itirazını inceleyen
İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesince duruşma yapılmadığını ve itirazın dosya
üzerinden gerçekleştirilen inceleme sonunda reddedildiğini, böylelikle
tutukluluk ve tutukluluğa itiraz incelemeleri sırasında silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkelerine riayet edilmediğini belirterek Anayasa'nın 19.
maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
35. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
36. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Genel İlkeler
37. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca
hürriyeti kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini
ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını
sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı bulunmaktadır.
Burada belirtilen bir yargı merciine başvurma hakkı, suç isnadıyla
hürriyetinden yoksun bırakılan kimseler bakımından tahliye talebinin yanı sıra
tutuklama, tutukluluğun devamı ve tahliye talebinin reddi kararlarına karşı
yapılan itirazların incelenmesi sırasında da uygulanması gereken bir güvencedir
(Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, §§ 122-123).
38. Bununla birlikte 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesine göre
şüpheli veya sanığın istemi olmaksızın tutukluluğun resen incelenmesi
durumunda, hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine başvurma hakkı
kapsamında bir değerlendirme yapılmadığından, bu incelemeler Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamına dâhil değildir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 32; Faik Özgür Erol ve diğerleri, B. No:
2013/6160, 2/12/2015 § 24).
39. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, serbest
bırakılmayı sağlamak amacıyla başvurulacak yerin bir yargı mercii olması
öngörülmüş olduğundan işin doğası gereği burada yapılacak incelemenin yargısal
bir niteliği bulunmaktadır. Yargısal nitelikteki bu inceleme sırasında adil
yargılanma hakkının tutmanın niteliğine ve koşullarına uygun güvencelerinin
sağlanması gerekir. Bu bağlamda tutukluluk hâlinin devamının veya serbest
bırakılma taleplerinin incelenmesinde "silahların eşitliği" ve
"çelişmeli yargılama" ilkelerine riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B. No: 2013/1279, 30/12/2014, §§ 29-30).
40. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usul
hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir.
Çelişmeli yargılama ilkesi ise taraflara dava dosyası hakkında bilgi sahibi
olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, bu nedenle tarafların yargılamanın
bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir (Bülent Karataş, B.
No: 2013/6428, 26/6/2014, §§ 70-71).
41. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasından kaynaklanan
temel güvencelerden biri de tutukluluğa karşı itirazın hâkim önünde yapılan
duruşmalarda etkin olarak incelenmesi hakkıdır. Zira hürriyetinden yoksun
bırakılan kimsenin, bu duruma ilişkin şikâyetlerini, tutuklanmasına dayanak
olan delillerin içeriğine veya nitelendirilmesine yönelik iddialarını, lehine
ve aleyhine olan görüş ve değerlendirmelere karşı beyanlarınıhâkim/mahkeme
önünde sözlü olarak dile getirebilme imkânına sahip olması, tutukluluğa
itirazını çok daha etkili bir şekilde yapmasını sağlayacaktır. Bu nedenle kişi,
bu haktan düzenli bir şekilde yararlanarak makul aralıklarla dinlenilmeyi talep
edebilmelidir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 66; Devran
Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 88).
42. Öte yandan 5271 sayılı Kanun'un 101. maddesinin (5) numaralı
fıkrası ile 267. maddesine göre resen ya da talep üzerine tutukluluk hakkında
verilmiş tüm kararlar, mahkeme önünde itiraza konu olabilmektedir (Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No:
2015/9756, 16/11/2016, § 269). Tutukluluğa ilişkin kararların itiraz incelemesi
bakımından, aynı Kanun'un 271. maddesinde itirazın kural olarak duruşma
yapılmaksızın karara bağlanacağı, ancak gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı
ve sonra müdafi veya vekilin dinlenebileceği düzenlemesine yer verilmiştir.
Buna göre tutukluluk incelemelerinin ya da tutukluluğa ilişkin itiraz
incelemelerinin duruşma açılarak yapılması hâlinde şüpheli, sanık veya
müdafiinin dinlenilmesi gerekmektedir (Devran
Duran, § 89).
43. Bununla birlikte tutukluluğa ilişkin her kararın itirazının
incelenmesinde veya her tahliye talebinin değerlendirilmesinde duruşma
yapılması ceza yargılaması sistemini işlemez hâle getirebilecektir. Bu nedenle
Anayasa'da öngörülen inceleme usulüne ilişkin güvenceler, duruşma yapmayı
gerektirecek özel bir durum olmadığı sürece tutukluluğa karşı yapılacak
itirazlar için her durumda duruşma yapılmasını gerektirmez (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 73; Devran Duran, § 90 ).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
i. Tutukluluk
İncelemeleri Yönünden
44. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendisine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvuru
dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da
ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği,
buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19-20).
45. Somut olayda başvurucu, genel olarak davanın görüldüğü
mahkemece yapılan tutukluluk incelemeleri sırasında duruşma yapılmadığını ileri
sürmekte ise de hangi tutukluluk incelemesi veya incelemeleri sırasında duruşma
açılmadığını açıkça belirtmemiştir. UYAP üzerinden yapılan incelemede başvurucu
hakkındaki yargılamayı yürüten İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/6/2012,
5/11/2012, 28/2/2013, 21/5/2013, 27/8/2013, 21/11/2013 ve 21/1/2014
tarihlerinde yapılan duruşmalarda tutukluluk incelemesi yaparak tutukluluğun
devamına karar verdiği; başvurucunun da anılan duruşmalara katıldığı
görülmektedir. Bu nedenle başvurucunun davanın görüldüğü mahkeme kararlarına
ilişkin şikâyetinin resen dosya üzerinden yapılan tutukluluk incelemelerine
yönelik olduğu sonucuna varılmıştır.
46. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılama boyunca 5271
sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca yirmi iki kez resen dosya üzerinden
tutukluluk incelemesi yaparak başvurucunun da aralarında olduğu tutuklu
sanıkların tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir. Bununla birlikte
anılan incelemeler, talep üzerine gerçekleştirilmediğinden bu incelemeler
Anayasa'nın 19. maddesinin kapsamına dâhil değildir (bkz. § 37).
47. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluk incelemelerinin
duruşmasız olarak yapıldığı iddiasının konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Tutukluluğa İtiraz
İncelemesi Yönünden
48. Başvurucu, İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen
davada 21/1/2014 tarihinde yapılan duruşmaya müdafii ile birlikte bizzat
katılmış; başvurucu müdafii, tutukluluğa ilişkin itirazlarını ve tahliye
talebini sözlü olarak mahkemeye bildirmiştir. Duruşma sonunda tahliye talebi
kabul edilmeyerek başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiş;
anılan karara yönelik itiraz, İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesince dosya
üzerinden yapılan inceleme sonunda 6/2/2014 tarihinde verilen kararla
reddedilmiştir.
49. Dolayısıyla İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından
başvurucunun ve müdafiinin katıldığı, tahliyeye ilişkin beyan ve taleplerinin
sözlü olarak alındığı, başvurucunun yüzüne karşı tutukluluğun devamına karar
verildiğinin açıklandığı tarih (21/1/2014) ile İstanbul 17. Ağır Ceza
Mahkemesince başvurucunun tutukluluğa yönelik itirazının duruşmasız olarak
incelendiği tarih (6/2/2014) arasında yalnızca on altı günlük bir zaman dilimi
bulunmaktadır.
50. Anayasa Mahkemesi, daha önce verdiği kararlarda tutukluluğa
itiraz incelemesinin başvurucuların dinlenilmesinden bir ay iki gün sonra(Hikmet Yayğın, § 35); bir ay yirmi sekiz gün sonra (Mehmet Haberal, § 128) duruşmasız olarak yapılmasının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrasını ihlal etmediği sonucuna varmıştır.
51. Resen ya da talep üzerine tutukluluk hakkında verilmiş tüm
kararların bir başka mahkeme önünde itiraza konu edilebildiği ceza usul
sisteminde, başvuruya konu dava bakımından tüm itirazların duruşmalı
incelenmesi tutukluluk bakımından yargılamanın itiraz merciinde tekrar edilmesi
anlamına gelecektir. Bu durumda başvurucunun ve müdafiinin sözlü olarak
dinlenilmesinden ve tutukluluğun devamına ilişkin kararın tefhim edilmesinden
on altı gün sonra yapılan itiraz incelemesinin duruşmasız olmasının silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerini ihlal ettiği söylenemez.
52. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluğa itiraz
incelemesinin duruşmasız olarak yapıldığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin
bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Tutukluluk ve
Tutukluluğa İtiraz İncelemelerinde Alınan Savcılık Görüşünün Bildirilmediğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
53. Başvurucu, davanın görüldüğü İstanbul 15. Ağır Ceza
Mahkemesince yapılan tutukluluk incelemeleri sırasında ve yine 21/1/2014
tarihli tutukluluğun devamı kararına yönelik itirazının incelemesi sırasında
alınan savcılık görüşünün kendisine veya avukatına bildirilmediğini,
dolayısıyla bu görüşleri değerlendirme imkânından yoksun bırakıldığını;
böylelikle tutukluluk ve tutukluluğa itiraz incelemeleri sırasında silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine riayet edilmediğini belirterek
Anayasa'nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
54. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin sekizinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Tutukluluk İncelemeleri
Yönünden
55. Başvurucu, davanın görüldüğü mahkemece yapılan tutukluluk
incelemeleri sırasında alınan savcılık görüşünden haberdar edilmediğini ileri
sürmekte ise de mahkemece yapılan hangi tutukluluk incelemesi veya incelemeleri
sırasında savcılıktan görüş alındığını ve bunun kendisine tebliğ edilmediğini
belirtmemiştir. Başvurucunun tutuklulukla ilgili kararların verildiği
duruşmalara katıldığı anlaşılmakla davanın görüldüğü mahkeme kararlarına
ilişkin şikâyetinin resen yapılan tutukluluk incelemelerine yönelik olduğu
sonucuna varılmıştır (bkz. § 44).
56. 5271 sayılı Kanun'un 108. maddesi uyarınca İstanbul 15. Ağır
Ceza Mahkemesi tarafından resen yapılan tutukluluk incelemeleri, Anayasa'nın
19. maddesinin kapsamına dâhil değildir (bkz. §§ 37, 45).
57. Açıklanan nedenlerle başvurucunun tutukluluk incelemeleri
sırasında alınan savcılık görüşünden haberdar edilmediği iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Tutukluluğa İtiraz
İncelemesi Yönünden
58. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve
yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi
açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı
başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar
verebilir."
59. Başvurucunun anılan karara ilişkin olarak ileri sürdüğü
ihlal iddiasının niteliği nazara alınarak başvurunun bu bölümünün öncelikle
kabul edilebilirlik kriterlerinden olan anayasal ve kişisel önemden yoksun olma
kriteri yönünden incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
60. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasında herkesin
bireysel başvuru hakkına sahip olduğu belirtilmekle birlikte 6216 sayılı
Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında anayasal ve kişisel önemi düşük
olan veya bulunmayan başvuruların esastan incelenmeksizin reddedilebileceği
hüküm altına alınmıştır (K.V.
[GK], B. No: 2014/2293, 1/12/2016, § 47). Anılan Kanun'da anayasal ve kişisel
önemden yoksun başvuruların kabul edilemez bulunabilmesi için iki koşul
öngörülmüştür: "Anayasal önem" olarak adlandırılabilecek olan birinci
koşul başvurunun Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların
kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımaması,
"kişisel önem" olarak adlandırılabilecek olan ikinci koşul ise
başvurucunun önemli bir zarara uğramamasıdır (K.V.,
§ 57).
61. Anayasal önemin, temel hak ve özgürlüklere ilişkin Anayasa
hükümlerinin "yorumlanması" ve "uygulanması" açısından önem
taşıma şeklinde ifade edilebilecek iki unsurunun bulunduğunu kabul etmek
gerekir. Anayasa hükümlerinin yorumlanması açısından önem taşıma unsurunun
başta Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yoluyla daha önce yorumlamadığı
meseleleri kapsadığında kuşku bulunmamaktadır. Bununla birlikte Mahkeme, bir
meseleyle ilgili olarak daha önce Anayasa'nın ilgili hükümlerini yorumlamış
olsa bile değişen durumları dikkate alarak yeniden yorumlama ihtiyacı
duyabilir. Bu durumda da o meseleye ilişkin başvurunun anayasal öneminin
bulunduğu kabul edilmelidir (K.V.,
§§ 61-63).
62. Anayasa'nın uygulanması açısından önem taşıma unsuru ise
özellikle Mahkemenin Anayasa hükümleriyle ilgili yorumu ile kamu makamları ve
derece mahkemelerinin uygulamaları arasındaki farklılıkta kendisini gösterir.
Ancak her uygulama farklılığı, başvurunun Anayasa'nın uygulanması açısından
"önemli" olduğu anlamına gelmez. Anayasa hükümlerinin uygulanması
açısından başvurunun önem taşıdığının söylenebilmesi için kamu makamları ve
derece mahkemelerinin belli bir meseleye ilişkin uygulamalarının Anayasa
Mahkemesi yorumlarından farklı olması ve bu farklılığın da önemli olması
gerekir (K.V., § 64).
63. Kişisel önemin bulunmaması koşulu, başvurucunun önemli bir
zarara uğramamış olmasını ifade eder. Bu koşul, somut olayın başvurucunun
kişisel durumu üzerindeki olumsuz etkisinin derecesiyle ilgilidir. Somut olayda
ortaya çıkan kişisel zararın önemli olup olmadığını başvurucunun subjektif
algısı belirlemez. Bu husus başvurucunun içinde bulunduğu koşullar da dâhil
olmak üzere her olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak ve objektif
verilerden hareket edilerek Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilir.
Zararın parayla ölçülüp ölçülememesi, onun önemini değerlendirme bakımından
belirleyici değildir. Parayla ölçülmesi mümkün olmayan zararlar yönünden de
anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriterinin uygulanması mümkündür (K.V., §§ 66-68).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
64. Başvurucu, tutukluluğa ilişkin itiraz incelemesi sırasında
alınan savcılık görüşünden haberdar edilmediğini ileri sürmüştür.
65. Anayasa Mahkemesi, tutukluluk ve/veya tutukluluğa itiraz
incelemeleri sırasında alınan savcılık görüşünün şüpheli/sanık veya müdafiine
bildirilmemiş olmasının, Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasının
ihlaline sebebiyet verdiğini birçok kararında belirtmiştir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, §§ 76-80; Hikmet Yayğın, §§ 39-42). Buna göre Anayasa Mahkemesinin
sıklıkla uygulanmış açık bir içtihadının bulunduğu tutukluluk ve/veya
tutukluluğa itiraz incelemeleri sırasında alınan savcılık görüşünün
şüpheli/sanık veya müdafiine bildirilmemiş olması nedeniyle silahların eşitliği
ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin başvurunun, genel
bir soruna işaret etmediği gibi Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya
temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından da önem
taşıdığının ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır (Devran Duran, § 117).
66. Öte yandan başvurucunun iddiasında dile getirdiği, 21/1/2014
tarihli duruşmada verilen tutukluluğun devamı kararına yönelik itirazı
inceleyen İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesine Cumhuriyet savcısı tarafından
bildirilen yazılı görüşün içeriği, yalnızca "kararda usul ve yasaya
aykırılık görülmediğinden (itirazın) reddedilmesi" şeklindedir. Anılan
görüş yazısında, başvurucunun ayrıca cevap vermesini gerektiren daha önce ileri
sürülmemiş herhangi yeni bir olgudan bahsedilmemiş, hatta hiçbir olguya veya
gerekçeye yer verilmemiştir. Öte yandan başvurucu, görüş yazısında cevap
vermesini gerekli kılan ve daha önceden haberdar olmadığı yeni bir olgunun
bulunduğunu ileri sürmediği gibi bu hususta herhangi bir açıklama da
yapmamıştır. Son olarak, itirazın reddine ilişkin mahkeme kararında, Cumhuriyet
savcısının görüşünün "itirazın reddi" yönünde olduğu ve hükmün
savcılık görüşüne uygun olduğu belirtilmişse de savcılık görüşünde yer alan
hiçbir olguya atıf yapılmamış veya bu görüşe dayanılmamıştır.
67. Tutukluluğa ilişkin itiraz incelemesi sırasında alınan
savcılık görüşünün kendisine bildirilmemesi nedeniyle ciddi anlamda zarar
gördüğü, bu görüşün kendisi için ne denli önemli olduğu hususunda başvurucunun
herhangi bir açıklamasının bulunmadığı da gözetildiğinde başvurunun bu kısmı
açısından önemli bir zararın olmadığı anlaşılmıştır (benzer yöndeki bir
değerlendirme için bkz. Devran Duran,
§ 120).
68. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın yorumlanması ve uygulanması
açısından önem taşımadığı gibi başvurucunun da önemli bir zarara uğramadığı
anlaşılmakla başvurunun bu kısmının anayasal
ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. 1. Tutukluluğun makul
süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluk
incelemelerinin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Tutukluluğa itiraz
incelemesinin duruşmasız olarak yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutukluluk
incelemeleri sırasında alınan savcılık görüşünün bildirilmemesi nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Tutukluluğa itiraz
incelemesi sırasında alınan savcılık görüşünün bildirilmemesi nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın anayasal ve kişisel önemden yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi
mağduriyetine neden olacağından başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten
TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 8/11/2017 tarihinde tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.