TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İSMAİL HAKKI BULUNMAZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/2960)
Karar Tarihi: 4/10/2017
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Özgür DUMAN
Başvurucu
İsmail Hakkı BULUNMAZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, belediyeye bağlı bir kuruluşta çalışmaya başlandığı gerekçesine dayalı olarak yaşlılık aylığının kesilmesi üzerine açılan davanın reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucunun yaşlılık aylığı tahsis talebini değerlendiren Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından (SGK) başvurucuya 1/1/1995 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı tahsis edilmiştir.
10. Başvurucu 16/6/2003 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünde (İZSU) avukat olarak çalışmaya başlamıştır. Başvurucunun yaşlılık aylığı almaya başladıktan sonra tekrar çalışmaya başladığı dönemde SGK tarafından başvurucuya yaşlılık aylığı ödenmesine devam edilmiştir.
11. 1/1/2005 tarihinde yürürlüğe giren 28/12/2004 tarihli ve 5277 sayılı 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunu’nun 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci paragrafıyla herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların, kanunda sayılan kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalışmaları durumunda emeklilik veya yaşlılık aylıklarının kesilmesini zorunlu kılan yasal düzenleme yapılmıştır.
12. İZSU tarafından başvurucunun yaşlılık aylığı almakta olduğu ve kurumlarında görev yaptığı 14/1/2005 tarihinde SGK'ya bildirilmiştir. Bunun üzerine SGK, 10/2/2005 tarihli yazı ile başvurucunun aylığının 2005 yılı Mart ayı itibarıyla kesildiğini başvurucunun çalıştığı kuruma bildirmiştir.
13. Öte yandan SGK 1/1/2005-17/3/2005 tarihleri arasına ilişkin olarak başvurucuya ödenen yaşlılık aylıklarının tahsili istemiyle İzmir 9. İcra Müdürlüğünün 2005/9665 sayılı dosyasında icra takibi başlatmıştır. Başvurucu, 20/10/2005 tarihinde İcra Müdürlüğüne "böyle bir borcunun olmadığını" belirterek takibe itiraz dilekçesi vermiştir.
14. SGK tarafından başvurucu aleyhine 4/8/2006 tarihinde İzmir 3. İş Mahkemesinde itirazın iptali davası açılmıştır. Mahkeme 18/6/2007 tarihinde davanın kısmen kabulü ile takibin 1.293,02 TL alacağa takip tarihinden itibaren yasal faiz işletilmek suretiyle devamına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun yaşlılık aylığı almakta iken çalışmasını sürdürdüğü ve 5277 sayılı Kanun'un 25. maddesine göre başvurucuya 1/1/2005 tarihinden sonra 1.293,02 TL yaşlılık aylığı ödendiği belirtilmiştir.
15. Temyiz edilen hüküm, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 10/11/2008 tarihli ilamıyla bozulmuştur. Daire, söz konusu kanun hükmünün, SGK'ya aylık kesme yükümü getirmeyip, diğer kuruluşlara aylığı kesilmemiş kişileri çalıştırmama yükümlülüğünü öngördüğü gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Mahkeme 2/3/2009 tarihinde bozma ilamına uymuş ve davanın reddine karar vermiştir. Bu karar da temyiz edilmiş, Dairenin 11/5/2009 tarihli ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.
16. Bu sırada söz konusu düzenlemenin bütçe kanunuyla ilgisinin bulunmadığı gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine itiraz yoluna başvurulmuş ancak Anayasa Mahkemesince henüz iptal istemi hakkında bir karar verilmeden 21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 29. maddesiyle mezkur düzenleme yürürlükten kaldırılarak söz konusu hükümler aynı Kanun'un 30. maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Anayasa Mahkemesince sonradan verilen 28/12/2005 tarihli ve E.2005/146, K.2005/105 sayılı kararla kanun koyucu tarafından yürürlükten kaldırılan 5277 sayılı Kanun'un 25. maddesinin ilgili kısmı, bütçe kanunuyla düzenlenmesi yasak olan konuları içerdiği gerekçesiyle iptal edilmiştir.
17. 5335 sayılı Kanun'un ilgili düzenlemeyi içeren 30. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için tekrar Anayasa Mahkemesine başvurulmuş, ancak Anayasa Mahkemesinin 3/4/2007 tarihli ve E.2005/52, K.2007/35 sayılı kararıyla düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olmadığı belirtilerek iptal istemi reddedilmiştir.
18. Başvurucu kesilen yaşlılık aylığının bağlanması istemiyle SGK aleyhine Ankara 3. İdare Mahkemesinde 22/2/2006 tarihinde dava açmıştır. Ancak Mahkeme 14/2/2007 tarihinde uyuşmazlığın çözümü bakımından adli yargı yerlerinin görevli olduğunu belirterek davanın görev yönünden reddine karar vermiştir.
19. Başvurucu bu defa yaşlılık aylığı kesilmesi işleminin iptali istemiyle 10/4/2009 tarihinde İzmir 10. İş Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme 10/2/2010 tarihinde davanın kabulü ile başvurucunun 1/3/2005 tarihinden itibaren yaşlılık aylığının kesilmesine ilişkin işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, 5277 sayılı Kanun'un 25. ve 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesindeki hükümlerin, SGK'ya aylık kesme yükümlülüğü getirmediği belirtilmiştir. Mahkemeye göre anılan hükümler ile diğer kuruluşların aylığı kesilmemiş kişileri çalıştırmama yükümlülüğü bulunmaktadır. Kararda ayrıca başvurucunun 2005 yılı Mart dönemine kadar ödenen yaşlılık aylıkları konusunda başlatılan icra takibine itirazın iptali davasının reddine ilişkin kesinleşmiş hükme ve bu davadaki Yargıtay ilamlarına da atıfta bulunulmuştur.
20. SGK tarafından hüküm temyiz edilmiştir. Dairenin 15/7/2010 tarihli ilamıyla hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Bozma ilamında, yapılan kanun değişikliklerine göre herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan yaşlılık veya emeklilik aylığı alanların, bu aylıkları kesilmeksizin, 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesinde açıklanan nitelikte çalıştırılamayacakları ve görev yapamayacakları vurgulanmıştır. Daire, emredici bu kanuni düzenlemeye aykırı biçimde çalışanların, fiilen çalışılan döneme ait yaşlılık veya emeklilik aylıklarının SGK tarafından kesilip yersiz ödenen aylıkların geri alınmasının zorunlu olduğunu belirtmiştir. Bozma ilamında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (Genel Kurul) 27/5/2009 tarihli ilamında da aynı yaklaşım ve görüşün benimsendiğine dikkati çekmiştir. Daire ayrıca kesin hükmün ancak konusunu oluşturan husus hakkında geçerli olduğunu belirterek itirazın iptali davasında verilen hükmün eldeki dava bakımından kesin hüküm niteliğini taşımadığını açıklamıştır.
21. Bozma ilamına uyan Mahkeme, 29/12/2010 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Temyiz edilen hüküm Dairenin 26/12/2013 tarihli ilamıyla onanmıştır. Onama ilamında, İZSU'nun 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesinin ikinci fıkrası sayılan kurumlardan olduğuna vurgu yapılmıştır.
22. Nihai karar başvurucu vekiline 18/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu 5/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat Hükümleri
24. 5277 sayılı Kanun'un 25. maddesinin (f) fıkrasının mülga ikinci paragrafı şöyledir:
“Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar. ”
25. Anayasa Mahkemesinin 14/11/2006 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 28/12/2005 tarihli ve E.2005/146, K.2005/105 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Bu durumda, diğer yasalarla düzenlenmesi gereken konuların bütçe yasasıyla düzenlenmesi Anayasa'nın 87., 88., 89., 161. ve 162. maddelerine aykırılık oluşturduğundan itiraz konusu kuralların iptali gerekir.
VI-SONUÇ
28.12.2004 günlü, 5277 sayılı '2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu'nun 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragraflarının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 28.12.2005 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi."
26. 5335 sayılı Kanun’un 29. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...
c) 28.12.2004 tarihli ve 5277 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin (f) fıkrası ile 30 uncu maddesi ve 37 nci maddesinin (e) ve (i) fıkraları,
...
Yürürlükten kaldırılmıştır."
27. 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesinin ikinci fıkrası ve dördüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar.
Bu maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri;
f) Yaş haddini aşmamış olmaları kaydıyla her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında ders ücreti karşılığı ders görevi verilenler (üniversitelerde ders ücreti karşılığı ders görevi verilenler hakkında yaş haddini aşmamış olmaları kaydı aranmaz.),
Hakkında uygulanmaz. ”
2. Yargısal İçtihatlar
28. Anayasa Mahkemesinin 3/4/2007 tarihli ve E.2005/52, K.2007/35 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
Dava konusu kural, emekli veya yaşlılık aylığı almakta olan kişinin kendini çalışma gücüne sahip görerek kendi isteği ile kuralda belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlaması durumunda emekli aylığının kesilmesine ilişkindir.
Buna göre, kişinin sosyal güvenlik hakkı ortadan kaldırılmamakta ve emeklilik statüsü zarar görmemektedir. Kural, sadece belirtilen yerlerde çalışıldığı ve karşılığında gelir elde edildiği sürece emekli aylığının kesilmesini öngörmektedir. Bu durumda da sosyal güvenliğin sosyal riskler karşısında asgari yaşam düzeyinin sağlanması amacı ortadan kalkmamaktadır. Kişi, yaşlılık dolayısıyla çalışamama riski karşılığında sosyal güvenlik sisteminin sağladığı emekli veya yaşlılık aylığından, belirtilen kurumlarda çalışarakdaha iyibir yaşam elde etmedüşüncesiyle kendi isteği ile vazgeçmektedir.
Anayasa'nın 49. maddesinde, çalışmanın herkesin hakkı ve ödevi olduğu belirtilmiş, Devlete, çalışanların yaşam düzeyini yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı denetlemek ve işsizliği gidermeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli önlemleri almak ödevi verilmiştir. Devlet, kişinin çalışma hakkını kullanabilmesi için iş alanında gerekli önlemleri alacak ve sınırlamaları kaldırarak görevini yerine getirecek, birey de çalışarak topluma yük olmaktan kurtulacaktır.
Devletin herkese iş verme, herkesi işe yerleştirme zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak, Devlet olanakları ölçüsünde, yeterli örgütler kurarak iş bulmayı kolaylaştırıp sağlamak için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. İşsizliği önlemek amacıyla yapacağı çalışmalarla Devlet, öncelikle kamu sektöründe iş vermek yolunu izleyecek, bu nedenle de yasal düzenlemeler yapacaktır. Buna göre, Devlet işsizlere de iş imkanı sağlayacak istihdam tedbirlerini almak zorundadır. Sosyal güvenlik kurumlarından emekli veya yaşlılık aylığı almakta iken kendi isteği ile belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlayanların emekli veya yaşlılık aylıkların kesilmesinin, özellikle öğrenimlerini tamamlayıp iş arayan gençlere iş bulma amacı dikkate alındığında daha büyük sorunların çözümüne yönelik düzenlemeler olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, sosyal güvenlik kurumundan emekli veya yaşlılık aylığı almakta olanların, kuralda sayılan kurum ve kuruluşlarda kendi istekleri ile yeniden çalışmaya başlamaları ve karşılığında aylık almaları nedeniyle, yaşlılık veya emekli aylıklarının kesilmesini öngören dava konusu kural, Anayasa'nın 2., 49. ve 60. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir."
29. Genel Kurulun 27/5/2009 tarihli ve E.2009/21-168, K.2009/218 sayılı ilamının ilgili kısımları şöyledir:
"Açıklanan yasal süreç karşısında somut olayın değerlendirilmesine gelince;
Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların, bu aylıkları kesilmeksizin belediyelerde herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamayacakları ve görev yapamayacaklarına, dair düzenlemenin 01.01.2005 tarihinden başlamak suretiyle yürürlükte olduğu belirgindir.
Davacının, dava dışı Belediye ile imzaladığı sözleşmeler uyarınca 01.01.2005 ile 31.05.2006 tarihleri arasında avukat olarak çalıştığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Davacı ile Belediye arasında düzenlenen sözleşmenin, 5393 sayılı Kanunun 49. maddesine dayalı olarak düzenlendiği ve davacının anılan madde kapsamında sözleşme ile çalıştığı ve bu çalışmanın ise yukarıda da dayanakları açıklandığı üzere sözleşmeye konu 01.01.2005- 31.05.2006 tarihlerine yürürlükte bulunan 5277 ve 5335 sayılı kanun ile getirilen yasal düzenlemeye aykırı olduğu açıktır.
Şu durumda; yerel mahkemenin davacının çalıştığı dönemin tamamı yönünden verilen, davanın kabulüne ilişkin kararı usule ve açıklanan yasal düzenlemelere aykırıdır."
B. Uluslararası Hukuk
30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin, kural olarak mülkiyeti edinme hakkını içermediğini kabul etmektedir (Stec ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 65731/01-65900/01, 12/4/2006, § 53). Bununla birlikte AİHM, modern demokratik devletlerde birçok bireyin, yaşamlarını sürdürebilmek için hayatlarının tamamı ya da bir bölümünde, sosyal güvenlik ve sosyal yardım ödemelerine bağımlı olduklarını belirtmektedir. AİHM bu sebeple birçok hukuk sisteminin, bireylerin belli bir derecede belirlilik ve güvenliğe ihtiyaç duyduklarını kabul ederek onlara birtakım imkânlar sağladığını ve bu çerçevede, öngörülen bazı koşulların yerine getirilmesi şartıyla bu bireylere çeşitli ödemeler yapılması yolunda hak tanıyan düzenlemelere yer verdiğini hatırlatmaktadır. AİHM bu bağlamda ister önceden kişilerin katkı yapma şartına bağlı olsun ister olmasın, iç hukuka göre sosyal yardım alma hakkının bulunduğu durumlarda, bu ekonomik menfaatlerin 1 No.lu ek Protokol'ün 1. maddesi kapsamında olduğu sonucuna varmıştır (Moskal/Polonya, B. No: 10373/05, 15/9/2009, §§ 38-39).
31. AİHM'e göre mülkiyet hakkına konu bir menfaatin sonradan ortadan kaldırılması, en azından ortadan kaldırıldığı ana kadar bu menfaatin, 1 No.lu ek Protokol'ün 1. maddesi kapsamında mülk olarak değerlendirilmesini engellemez (Beyeler/İtalya, B. No: 33202/96, 5/1/2000, § 105). Öte yandan AİHM, uyuşmazlık konusu menfaate hak kazanmanın şarta bağlandığı ancak bu şartın yerine getirilmediği durumlarda ise söz konusu menfaatin 1 No.lu ek Protokol'ün 1. maddesi anlamında mülk olarak değerlendirilemeyeceği görüşündedir (Lihtenştayn Prensi Hans-Adam II/Almanya [BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, §§ 82-83).
32. AİHM, sosyal güvenlik sisteminin düzenlenmesi ve bu kapsamda hangi yardımların veya ödemelerin yapılacağı ya da ne kadar yapılacağı hususunda devletlerin geniş bir takdir yetkileri olduğunu kabul etmektedir (Stec ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 53).
33. AİHM, Fabian/Macaristan ([BD], B. No: 78117/13, 5/9/2017) kararında yaşlılık aylığının kesilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiştir. Ayrımcılık yasağı kapsamında mülkiyet hakkının değerlendirildiği bu başvuru, bir kamu kuruluşundan emekli olan başvurucunun yeniden çalışmaya başlaması nedeniyle yaşlılık aylığının kesilmesine ilişkindir. AİHM kararında özel ve kamu sektörlerinden emekli olanlar ile kamu sektöründen emekli olanların kendi aralarında farklı uygulama yapılarak kamu sektöründen emekli olan bazı kişilerin yaşlılık aylıklarından kesinti yapılmasının, müdahalenin taşıdığı meşru amaç dikkate alındığında ölçüsüz olmadığı sonucuna varılmıştır (Fabian/Macaristan, §§ 112-134).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 4/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu, 11 yıldır almakta olduğu yaşlılık aylığının, yapılan kanun değişikliğine dayalı olarak İZSU'da avukat olarak çalıştığı gerekçesiyle 2005 yılı Mart ayından itibaren kesildiğini belirtmiştir. Başvurucu ilk olarak söz konusu kanun değişikliği tarihinden sonra çalışmaya başlayanlar yönünden yaşlılık aylığının kesilebileceğini ifade etmiştir. Başvurucu ikinci olarak belediyeye bağlı bir kuruluş olan İZSU'nun 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesinde sayılan kurum ve kuruluşlardan olmadığını belirtmiştir. Başvurucu son olarak daha önce itirazın iptali davasında aynı konuda lehine karar verildiğine dikkati çekmiştir. Başvurucu bunlara rağmen SGK tarafından kanun hükümlerinin hatalı yorumuyla yaşlılık aylığının kesildiğinden yakınmaktadır. Başvurucu bu sebeplerle sosyal güvenlik hakkı ile kazanılmış haklara saygı ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık, 1/1/2005 tarihinden beri yürürlükte olan düzenlemelere göre herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan yaşlılık veya emeklilik aylığı alanların, bu aylıkları kesilmeksizin 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 30. maddesinde açıklanan nitelikte çalıştırılamayacaklarının ve görev yapamayacaklarının öngörüldüğünü bildirmiştir. Görüş yazısında, bu konuya ilişkin Genel Kurul içtihatlarının da aynı yönde olduğu ve başvurucunun görev yaptığı İZSU'nun anılan kanun maddesi kapsamında bir kuruluş olduğu ifade edilerek müdahalenin kanuni olduğu belirtilmiştir.
37. Başvurucu cevap dilekçesinde, başvuru formundaki beyan ve iddialarını yinelemiştir.
B. Değerlendirme
38. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
40. Öncelikle başvurucunun daha önce ödenen yaşlılık aylıklarının geri istenilmesinden kaynaklanan bir şikâyetinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Zira başvurucunun bu şikâyeti derece mahkemelerince incelenmiş ve bu bakımdan süreç, başvurucu lehine sonuçlanmıştır. Başvurucunun bireysel başvuruya konu temel şikâyeti, yaşlılık aylığının kesilmesine yöneliktir. Başvurucu bu şikâyeti kapsamında sosyal güvenlik hakkının ve kazanılmış haklara saygı ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak başvurucunun belirtilen şikâyetinin, özü itibarıyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki sosyal güvenlik hakkı, Anayasa’nın 60. maddesinde güvence altına alınmış olmakla birlikte Sözleşme ve buna ek olarak Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında bulunmamaktadır (Mehmet Hadi Tunç, B. No: 2013/1958, 7/7/2015, § 28). Bu nedenle başvurucunun söz konusu iddialarının mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
42. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikri hakların yanı sıra, icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
43. Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve ekonomik değerleri koruyan bir temel haktır. Kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun mülkiyet kavramı içinde değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 36). Ayrıca gelecekte elde edileceği iddia edilen bir gelirin mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir (Sultan Tokay ve diğerleri, B. No: 2013/1122, 26/6/2014, § 42). Buna karşılık mülkiyet hakkı, bireylere bir tür sosyal güvenlik ödemesi alma hakkı içermemekle birlikte, yürürlükteki mevzuatta, önceden prim ödeme şartıyla veya şartsız olarak sosyal yardım alma hakkı şeklinde bir ödeme yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili mevzuatın aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına giren bir menfaatinin doğduğu kabul edilmelidir (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 36). Ayrıca mülkiyet hakkının belli şartlar altında ortadan kaldırılması, onun en azından ortadan kaldırılıncaya kadar "mülk" olarak kabul edilmesine engel teşkil etmez (Bülent Akgül, B. No: 2013/3391, 16/9/2015, § 56).
44. Somut olayda SGK tarafından başvurucunun yaşlılık aylığı tahsis talebi kabul edilerek başvurucuya 1/11/1998 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere aylık tahsisi yapılmıştır. Ancak başvurucunun almakta olduğu yaşlılık aylığı, başvurucunun belediyeye bağlı bir kuruluş olan İZSU bünyesinde avukat olarak çalışması nedeniyle 5277 ve 5335 sayılı Kanun hükümleri uyarınca kesilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun almakta olduğu yaşlılık aylığının Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk olduğunun kabulü gerekir (benzer yönde AİHM kararları için bkz. §§ 29-32).
b. Müdahalenin Varlığı ve Türü
45. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme olanağı veren bir haktır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin, mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması, mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
46. Somut olayda başvurucuya ödenmekte olan yaşlılık aylığının kesilmesinin başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale teşkil ettiği açıktır.
47. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle "mülkten barışçıl yararlanma hakkı"na yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenmekle aynı zamanda "mülkten yoksun bırakma"nın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).
48. Somut olayda başvurucunun yeniden çalışmaya başlamasıyla yaşlılık aylığı kesilmekle birlikte, mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilecek sosyal güvenlik yardımı bütünüyle ortadan kaldırılmamakta ve emeklilik statüsü zarar görmemektedir. Müdahaleyle sadece belirtilen yerlerde çalışıldığı ve karşılığında gelir elde edildiği sürece yaşlılık aylığının kesilmesi öngörülmektedir. Üstelik mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin türü belirlenirken sonucu yanında ayrıca müdahalenin amacının da dikkate alınması gerekmektedir. Buna göre başvuru konusu müdahale, mülkiyeti kaybettirme amacı taşımamaktadır. Sosyal güvenlik sisteminin korunması amacıyla kamu kurumlarında çalışanların emeklilik aylığı alması yasaklanarak bu alan düzenlenmiştir. Bu durumda, söz konusu müdahalenin "mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolü veya düzenlenmesi" biçimindeki üçüncü kural kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
i. Kanunilik
(1) Genel İlkeler
49. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi de "hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini" temel bir ilke olarak benimsemiştir (Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 69). Dolayısıyla Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine göre mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt, kanuna dayalı olma ölçütüdür.
50. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebilecekleri kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 56).
51. Öte yandan ilgili mevzuatın ilk defa yorumlanmasında, yetki alanları ve görevleri farklı olan mahkemeler arasında farklılıklar oluşması doğaldır. Diğer bir deyişle değişik yargı kademelerinde görev alan hâkimlerin tamamının ilk defa uygulanan bir kuralı aynı şekilde yorumlamaları mümkün olmayabilir. Böyle bir durumda mahkemelerin uygulamaları arasındaki uyumu ve içtihat birliğini sağlamaya yönelik mekanizmalar önem taşımaktadır (İslam Şahin, B. No: 2014/7280, 21/1/2016, § 54; Uğur Çelik, B. No: 2015/20244, 15/6/2016, § 53).
52. Yüksek mahkemelerin oynaması gereken rollerden biri de yargı kararlarında doğabilecek içtihat farklılıklarına bir çözüm getirmektir. Bununla birlikte yeni kabul edilmiş bir yasanın yorumlanmasında olduğu gibi bazı hâllerde içtihadın müstekar hâle gelmesinin belirli bir zamanı gerektirdiği açıktır (Türkan Bal [GK], B. No: 2013/6932, 6/1/2015, § 56).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
53. Başvuru konusu olayda ihtilaf konusu, başvurucunun büyükşehir belediyesine bağlı kamu tüzel kişiliğini haiz kuruluşta avukat olarak çalışmaya başlaması nedeniyle kendisine ödenmekte olan yaşlılık aylığının kesilip kesilemeyeceği hususuna ilişkindir.
54. 5277 sayılı Kanun'un 25. maddesinin (f) fıkrasının mülga ikinci paragrafında, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların bu aylıkları kesilmeksizin genel bütçeye dâhil daireler ve katma bütçeli idareler ile maddede sayılan diğer kurum ve kuruluşlarda çalıştırılamayacakları ve görev yapamayacakları hüküm altına alınmıştır. Anayasa Mahkemesince bu hüküm iptal edilmekle birlikte 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesinin ikinci fıkrası ile aynı hükme yeniden yer verilmiştir. Bu hükmün Anayasa'ya aykırılığı talebi ise Anayasa Mahkemesinin 3/4/2007 tarihli ve E.2005/52, K.2007/35 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
55. Başvurucu ilk olarak söz konusu kanun değişikliğinin, 1/1/2005 tarihinden sonra çalışmaya başlayanlar yönünden uygulanabileceğini ileri sürmektedir. Başvurucunun bu iddiasına karşın gerek 5277 ve gerekse de 5335 sayılı Kanun hükümlerinde buna ilişkin açık bir hüküm mevcut olmayıp aksine 1/1/2005 tarihi itibarıyla bu kanun değişikliklerinin uygulanmaya başlandığı görülmektedir.
56. Başvurucu ikinci olarak, çalıştığı İZSU'nun 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesi kapsamında sayılan kurum ve kuruluşlardan olmadığını belirtmektedir. Ancak anılan kanun maddesi incelendiğinde, belediyeler ile bağlı kuruluşların da bu madde kapsamında sayıldığı görülmektedir.
57. Bu kapsamda başvurucu ayrıca 2005 yılı Mart ayına kadar yapılan yaşlılık aylığı ödemelerinin iadesine ilişkin itirazın iptali davası lehine sonuçlandığı hâlde sonraki dönemlere ait yaşlılık aylıklarının kesilmesi işleminin iptali davasının reddedilmesinin çelişki oluşturduğundan yakınmaktadır. Gerçekten de itirazın iptali davasında derece mahkemeleri, 5277 sayılı Kanun'un 25. maddesiyle getirilen düzenlemenin yalnızca ilgili kuruluşlara yaşlılık aylığı kesilmemiş kişileri çalıştırmama yükümlülüğü öngördüğü gerekçesine dayanmışlardır. Ancak daha sonra açılan kurum işleminin iptali davasında derece mahkemeleri bu defa5277 ve 5335 sayılı Kanun hükümlerini farklı yorumlamış ve yapılan kanun değişikliklerine göre herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan yaşlılık veya emeklilik aylığı alanların, bu aylıkları kesilmeksizin, belirtilen nitelikte çalıştırılamayacakları ve görev yapamayacakları sonucuna varmışlardır.
58. Bu durumda somut olay bakımından yaşlılık aylığı almakta olan kişilerin hukuksal durumlarıyla ilgili olarak ilk defa 2005 yılında olmak üzere çeşitli tarihlerde yapılan kanun değişikliklerinin mahkemelerce ilk defa yorumlanması söz konusudur.
59. Başvuru konusu olayda Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 15/7/2010 tarihli bozma ilamında başvurucunun hukuksal durumunun ayrıntılı olarak tartışıldığı görülmektedir. Daire öncelikle itirazın iptali davasının konusu ile kurum işleminin iptali davasının farklı dönemlere ilişkin olmakla konuları farklı olduğundan daha önce verilen kararın kesin hüküm teşkil etmeyeceğine vurgu yapmıştır. Daire ayrıca Genel Kurulun 27/5/2009 tarihli ilamıyla da uyuşmazlığın hukuki mahiyetinin tartışıldığını belirterek bu yaklaşım doğrultusunda, kanun değişikliğiyle getirilen hükümlerde belirtilen kurum ve kuruluşlarda çalışan kişilerin yaşlılık aylıklarının kesilebileceği sonucuna vardığını açıklamıştır.
60. Dolayısıyla yaşlılık aylığı almakta olanların yeniden çalışmaya başlamaları durumunda hukuksal statüleri ile ilgili olarak yeni kabul edilen kanun hükümlerinin yorumlanması bakımından yüksek mahkemelerin kararları ile yargısal içtihatların geliştirilerek farklılığın giderilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu içtihatlar kararlılık kazandığı takdirde somut olayda olduğu gibi derece mahkemeleri nezdindeki farklı yorumların ve uygulamaların ortadan kalkacağı ancak bunun, yargı sisteminin işleyişi gereği belirli bir zaman alabileceği kuşkusuzdur. Nitekim itirazın iptali davasından sonra konu Genel Kurulda tartışılmış ve yargısal uygulama, Genel Kurulun 15/7/2010 tarihli kararı yönünde gelişmiştir. Bu durumda somut olayda yeni kabul edilmiş bir kanunun yorumlanmasında yargısal içtihatların zamanla geliştirildiği ve uyumlaştırıldığı görülmektedir (benzer bir yorum için bkz. İslam Şahin, § 56; Uğur Çelik, § 56).
61. Kaldı ki bireysel başvurunun ikincil doğası gereği Anayasa Mahkemesinin görevi, sosyal güvenlik hukukuna ilişkin olguların değerlendirilmesi ve buna ilişkin hukuk kurallarının yorumlanması değildir. Bu görev, esas itibarıyla derece mahkemelerine ait olup bu kapsamda delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması, açık bir keyfîliğe veya bariz bir takdir hatasına yol açılmadığı sürece derece mahkemelerinin takdirindedir.
62. Somut olayda başvurucu söz konusu iddialarını derece mahkemeleri önünde de dile getirmiştir. Ancak Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 15/7/2010 tarihli bozma ilamında, başvurucunun dava konusu dönemde yaptığı çalışmaların 5277 ve 5335 sayılı Kanun hükümleri kapsamında olduğu kabul edilmiştir. İlk derece mahkemesi de bozma ilamına uymuş ve 29/12/2010 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale, 5277 ve 5335 sayılı Kanun hükümlerine dayanmaktadır. Bu Kanun hükümlerinin ise belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir olduğu açık olduğundan müdahalenin kanuni bir dayanağı bulunmaktadır.
ii. Meşru Amaç
63. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunması gerekmektedir.
64. Kamu yararı, doğası gereği geniş bir kavramdır. Yasama ve yürütme organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına olduğunu belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Kamu yararı konusunda bir uyuşmazlığın çıkması hâlinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz yargılaması yapan mahkemelerin uyuşmazlığı çözme konusunda daha iyi konumda oldukları açıktır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde kararların açıkça dayanaktan yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararının tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü, bunu iddia edene aittir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, §§ 34-36).
65. Anayasa'nın 5. maddesinde kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Anayasa'nın 49. maddesine göre devlet, çalışanların yaşam düzeyini yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı denetlemek ve işsizliği gidermeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli önlemleri almakla yükümlü tutulmuştur. Anayasa'nın 60. maddesinde ise devletin sosyal güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alma ve teşkilatı kurma yükümlülüğü mevcuttur.
66. Devletin iktisadi ve sosyal ödevlerine bir sınır çizen Anayasa'nın 65. maddesinde ise devletin, sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getireceği ifade edilmiştir. Bu maddenin gerekçesinde, mali kaynakların yeterliliğinin "Devletin kaynaklarını zorlamadan tabii bir sınır" olduğu vurgulanmaktadır. Gerekçede, bu kaynakların zorlanması durumunda ekonomik istikrarın bozulacağı, bunun da en fazla bu haklardan yararlananlara zarar vereceği ifade edilmektedir. Anayasa koyucu, Anayasa'daki sosyal ve ekonomik hakların kişilere bir "talep hakkı" vermekten ziyade, devlete mali gücüyle sınırlı bir "ödev" yüklediğini belirtmiştir. Nitekim 65. maddenin gerekçesine göre madde, hiç kimseye devletten sosyal ve ekonomik hakları gerçekleştirmesini isteme hakkı vermediğini, bu hakların devlete yüklenen ödevlerden ibaret olduğunu belirlemektedir.
67. Devletin mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde sosyal güvenliği sağlayacak tedbirleri kurma yükümlülüğü, kamu kaynakları yanında sistemden yararlanacak bireylerin katkılarını da gerektirir. Sosyal güvenlik sistemine yapılan bu malitransferlerin doğru ve etkin bir şekilde yönetiminde kamu yararının bulunduğu kuşkusuzdur. Öte yandan devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında çalışma hayatına müdahale ederek istihdam seviyesinin yükseltilmesini ve işsizliğin azaltılmasını sağlayacak tedbirleri alabileceğinde de şüphe bulunmamaktadır. Genç nüfusun kamuda istihdamının artırılmasını sağlamak için sosyal güvenlik hakkı kazanmış kişilerin yeniden kamu sektöründe çalışmaya karar vermeleri durumunda sosyal güvenlik hakkı kapsamında yapılan ödemelerden çalıştıkları süre boyunca yararlanamayacaklarının öngörülmesi sınırlı kamu kaynaklarının etkin bir biçimde yönetim ve kullanımının bir tezahürüdür. Bu yolla devlet, çalışma hayatını geliştirme ve çalışanlar ile işsizleri koruma yükümlülüğü ile sosyal güvenlik sisteminin etkin bir biçimde işlemesini sağlayacak tedbirleri alma yükümlülüğü arasında bir dengelemeye gitmekte, bu görevlerin amaçlarına uygun öncelikleri gözeterek sınırlı mali kaynakların toplumun huzur ve refahını sağlayacak şekilde kullanılmasını sağlamak için bir tedbir almakta ve nihayet kamu yararının gerçekleştirilmesini hedeflemektedir. Bu durumda başvuruya konu müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacı içerdiği anlaşılmaktadır.
iii. Ölçülülük
68. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenilen amaç ve bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.
69. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği, kişilerin mülkiyet haklarına getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmaması ve ulaşılmak istenen kamu yararı ile bireyin sınırlandırılan hakkı arasında adil bir dengenin kurulması gerekir. Bu adil denge, mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle bireye, şahsi olarak aşırı ve olağandışı bir külfetin yüklenmesi durumunda bozulmuş olur. Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi, bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır.
70. Ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, “gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin, maliki, ulaşılmak istenen kamu yararı karşısında olağandışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez.(AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
71. Başvuru konusu olayda başvurucuya 1/1/1995 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Başvurucu, yaşlılık aylığı almaya başladıktan sonra tekrar çalışmaya başlamış ve 16/6/2003 tarihinden itibaren İZSU bünyesinde avukat olarak çalışmaya devam etmiştir. SGK tarafından, yaşlılık aylığı bağlandığı tarihten sonra tekrar çalışmaya başladığı dönemde de başvurucuya yaşlılık aylığı ödenmesi sürdürülmüştür. Başvurucunun İZSU bünyesinde çalıştığının SGK tarafından 10/2/2005 tarihinde tespiti üzerine 2005 yılı Mart ayından itibaren yaşlılık aylığı ödemeleri durdurulmuştur. Ayrıca düzenlemenin yürürlüğe girdiği 1/1/2005 tarihinden başvurucunun çalıştığının tespit edildiği döneme kadar ödenen yaşlılık aylıklarının tahsili amacıyla başvurucu hakkında icra takibi başlatılmıştır. Ancak başvurucu bu takibe itiraz etmiş, SGK tarafından açılan itirazın iptali davası ise 2/3/2009 tarihli ilamla reddedilmiş ve bu hüküm Dairenin 11/5/2009 tarihli ilamıyla onanmıştır.
72. Başvurucu bu defa yaşlılık aylıklarının kesilmesi işleminin iptali istemiyle İzmir 10. İş Mahkemesinde dava açmış, ancak yargılama sonucunda Mahkemenin 19/12/2010 tarihli kararı ile davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucu tarafından temyiz edilen hüküm Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 26/12/2013 tarihinde onanmıştır.
73. Somut olayda yaşlılık aylığı almakta olan başvurucunun kendini çalışma gücüne sahip görerek kendi isteği ile kanunda belirtilen bir kurumda yeniden çalışmaya devam etmesi nedeniyle yaşlılık aylığı kesilmiştir. Ancak başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilecek sosyal güvenlik yardımı bütünüyle ortadan kaldırılmamakta ve emeklilik statüsü zarar görmemektedir. Müdahaleyle sadece belirtilen yerlerde çalışıldığı ve karşılığında gelir elde edildiği sürece yaşlılık aylığının kesilmesi öngörülmektedir. Bu durumda, başvurucunun elde ettiği sosyal güvenlik hakkı çerçevesinde sosyal riskler karşısında asgari yaşam düzeyinin sağlanması amacı ortadan kalkmamaktadır. Buna göre Anayasa Mahkemesinin yukarıda değinilen kararında da ifade edildiği üzere (bkz. § 28) başvurucu, yaşlılık dolayısıyla çalışamama riski karşılığında sosyal güvenlik sisteminin sağladığı yaşlılık aylığından, belirtilen kurumlarda çalışarak daha iyibir yaşam elde etme düşüncesiyle kendi isteği ile vazgeçmektedir.
74. Öte yandan müdahalenin dayandığı kanun hükmünün, kamu ve özel sektör ayrımı yapılmaksızın yaşlılık veya emeklilik aylığı alanların tamamını kapsadığı ve bu düzenlemenin öngörülemez ve keyfî bir nitelik taşımadığı da açıktır. Ayrıca müdahalenin özellikle gençlerin işsizliği sorununa çözüm bulma ve istihdamın sağlanması şeklindeki meşru amacının dayandığı kamu yararının ağırlığı da dikkate alınmalıdır. Buna göre başvurucunun yeniden çalışmaya başlaması nedeniyle yaşlılık aylığının kesilmesi yönündeki müdahalenin, içerdiği meşru amacın dayandığı kamu yararı ile karşılaştırıldığında, başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağandışı bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla söz konusu müdahaleyle kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengenin bozulmadığı sonucuna varılmıştır.
75. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 4/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.