TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İSA TURAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/2962)
|
|
Karar Tarihi: 12/11/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Denizhan HOROZGİL
|
Başvurucu
|
:
|
İsa TURAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Yasemin DORA ŞEKER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucu hazır bulunmaksızın dinlenen gizli tanık beyanının
hükme esas alınmasının ve yargılamanın uzun sürmesinin adil yargılanma hakkını;
farklı tarihlerde belirli bir gruba cuma namazı kıldırmasının ve cuma
hutbesindeki sözlerinin terör örgütü üyeliği suçundan mahkûmiyetinde delil
olarak kullanılmasının din ve vicdan özgürlüğünü; iletişiminin uzun süre
dinlenmesinin de haberleşme özgürlüğünü ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. 1957 doğumlu olan başvurucu, olayların meydana geldiği
tarihte Adana'da ikamet ettiğini ve fahri
imam olarak görev yaptığını beyan etmiştir.
8. Başvurucu, PKK/KCK terör örgütüne üye olma suçunu işlediği
gerekçesiyle 8/9/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve 11/9/2011 tarihinde
serbest bırakılmıştır. Daha sonra başvurucu hakkında, Adana Cumhuriyet
Başsavcılığının 21/12/2011 tarihli iddianamesiyle PKK/KCK terör örgütüne üye
olma, terör örgütü propagandası yapma ve birden fazla kişi ile tehdit suçundan Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinde
(Mahkeme) kamu davası açılmıştır.
9. Başvurucu hakkında bir gizli tanık ifade vermiştir. Mahkemece
bu gizli tanığın celse arasında belirlenecek bir günde dinlenmesine ve sanık
müdafilerinin gizli tanığa sorulmasını istedikleri hususları on gün içinde
Mahkemeye bildirmelerine karar verilmiştir. Gizli tanık celse arasında
Mahkemece ve Cumhuriyet savcısı huzurunda, sanıklar ve müdafileri hazır
bulunmaksızın dinlenmiş ve Mahkemeye bildirilen sorular gizli tanığa
sorulmuştur.
10. Mahkeme 17/1/2013 tarihinde başvurucunun PKK/KCK silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay, tehdit suçundan 3 yıl 9 ay hapis
cezasıyla mahkûmiyetine, terör örgütü propagandası yapma suçundan ise
kovuşturmanın ertelenmesine hükmetmiştir.
11. Mahkeme, gerekçeli kararına iddianame ve sanık savunmalarını
özetleyerek başlamış; daha sonra kesinleşmiş yargı kararlarına göre PKK terör
örgütüne bağlı bir örgüt olan KCK'nın yapısını ve
işleyişini kısaca açıklamıştır.
12. Mahkeme tarafından, PKK terör örgütünün amaçları
doğrultusunda yayın yapan bazı internet sitelerinde terör örgütü lideri
Abdullah Öcalan'ın "demokratik çözüm
çadırı" adı altında çadırlar kurulması talimatı verdiği ve bu
doğrultuda 22/3/2011 tarihinde Adana'nın Şakirpaşa-Ova
Mahallesi içinde çadır kurulduğu belirtilmiştir. Yine PKK terör örgütünün amacı
doğrultusunda yayın yapan bazı internet sitelerinde 2011 yılının Mart ve Nisan
aylarında yayımlanan iki haberde terör örgütü lideri Abdullah Öcalan tarafından
verilen talimat üzerine sivil itaatsizlik eylemlerine başlanıldığı ve bu
kapsamda cami, okul, hastane gibi kamu kurum ve kuruluşlarına alternatif olarak
"sivil cuma namazı",
"sivil 23 Nisan",
"sivil sağlık taraması"
vb. eylemler yapıldığı ifade edilmiştir.
13. Mahkemenin gerekçeli kararında başvurucuya ilişkin yapılan
değerlendirmeler ise özetle şöyledir:
i. Başvurucu hakkında soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı,
kovuşturma evresinde ise Mahkeme tarafından gizli tanık dinlenmiştir. Dinlenen
gizli tanığın Cumhuriyet savcısı huzurunda alınan ifadesinin başvurucuya
ilişkin kısımları şu şekildedir:
"KCK Kandil odaklı
şehirlerdeki PKK yapılanmasının illegal sivil uzantısıdır... KCK bir devlet
modeli gibi faaliyet göstermektedir, yani yasama, yürütme ve yargı güçleri
bulunmaktadır. Yasama, Kandilde KONGRA-GEL denen Halk Kongresi eliyle yürütülür
ve alınan kararlar yürütme organı eliyle gerçekleştirilir. Yürütmenin altında
kent konseyi, kent konseyinin altında il ve ilçe konseyleri, il ve ilçe
konseylerinin altında mahalle komiteleri, mahalle komitelerinin altında sokak
komiteleri, sokak komitelerinin altında hane komiteleri vardır. Yargı, Halk
Mahkemeleri adıyla yürütülmektedir. Halk arasında meydana gelen olaylara bu
mahkeme bakar, bu mahkeme kişilere ceza verme yetkisine sahiptir. KCK, Türkiye
yapılanmasında 5 ayrı bölgeye ayrılmıştır. Bu bölgelerden bir tanesi de
Çukurova bölgesinde Adana, Mersin, Malatya, K.Maraş,
Hatay, G.Antep illeri dahildir. Adana’da KCK
faaliyetleri kapsamında Yürütmeye bağlı olarak... İnanç Komitesinde; 1-) M.B.,
2-) M.K., 3-) A.E., 4-) M.E.O., 5-) H.G., 6-) İsa Turan bulunmaktadır... Bana
burada (23) rakamı ile gösterilen şahıs İsa Turan'dır. Kendisi sivil
itaatsizlik adı altında müzahir kitleye namaz kıldırır. Camiye inanç komitesi
tarafından imam olarak atanmıştır. MELE olarak bilinir. İnanç komitesinde yer
alır halkı devlete karşı kışkırtır. Gülbahçe
Mahallesinde bulunan Hicret Camii sorumlusudur."
ii. Gizli tanık kovuşturma evresinde, Cumhuriyet savcılığında
verdiği ifadeyi aynen tekrar ettiğini beyan etmiştir.
iii. Başvurucu hakkında iletişimin dinlenmesi ve kayda alınması
tedbiri uygulanmıştır. Mahkeme, başvurucu ile M.K. arasında 6/8/2011 tarihinde
yapılan bir görüşmede Hicret Camisi'ne resmî olarak atanan imamın derhâl
gönderilmesi gerektiğinin konuşulduğunu tespit etmiştir.
iv. Hicret Camisi imamı A.Y. 11/8/2011 tarihinde polis merkezine
başvurarak başvurucunun da içinde bulunduğu bazı şahıslar hakkında şikâyetçi
olmuştur. Müşteki imam şikâyetinde Hicret Camisi'nde imamlık yapmaması ve
camiyi terk etmesi için tehdit edildiğini, kendisinin yerine başvurucunun
imamlık yapacağının söylendiğini ifade etmiştir. Müşteki imam ayrıca devlet
tarafından kendisine tahsis edilen cami lojmanına da aynı kişilerce el
konulmaya çalışıldığını beyan etmiştir. Müşteki, kovuşturma evresinde ise
şikâyetlerinden vazgeçmiştir.
v. Başvurucunun 12/8/2011
tarihinde "sivil teravih namazı" kıldırdığı; ayrıca Adana Gülbahçesi Mahallesi'nde bulunan Hicret Camisi'nde
19/8/2011 tarihinde yaklaşık 400 kişilik bir gruba, 2/9/2011 tarihinde ise
yaklaşık 600 kişilik bir gruba "sivil
cuma namazı" kıldırdığı tespit edilmiştir.
vi. Başvurucunun "sivil
cuma namazı" kıldırdığı 19/8/2011 tarihinde PKK terör örgütünün
amacı doğrultusunda yayın yapan bir haber sitesinde “Cuma'da operasyona tepki” başlığıyla bir haber yapılmıştır.
Haberin ilgili kısmı şu şekildedir:
“Adana Merkez Seyhan İlçesi Gülbahçe Mahallesi
Hicret Camii'nde bir araya gelen yüzlerce kişi, Sivil Cuma namazını kıldı.
Namaz öncesi Mele Mehmet İsa Turan Kürtçe hutbe okudu. Turan, askeri ve siyasi
operasyonlara değinerek, 'İslam dininde mazlum halka inkar, imha ve katliamlar
uygulanması meşru değildir. Bu meşru olmayan uygulamaları yüce Allah kitabında
yasaklıyor. Ama bu mübarek günler ve ay devletin uygulamaları nedeniyle
gencecik insanlar ölüyor. Yeter artık kimseler ölmesin. Bu yangının sönmesi gerek
yoksa bu yangın hepinizi yakar. Onun için bu mübarek ayın hürmetine bu yangın
söndürülsün' dedi.”
vii. Mahkeme, inanç komitesinde görevlendirildiğini tespit
ettiği M.K. ile M.B. arasında yapılan bir telefon görüşmesinde başvurucunun
Hicret Camisi'ne görevlendirildiğinin ve maaşının ödenebilmesi için para
topladıklarının ancak mahalle komisyonu tarafından bu paraya el konulduğunun
konuşulduğunu ifade etmiştir.
viii. Başvurucu ile M.K. arasında 29/8/2011 tarihinde yapılan
bir telefon görüşmesinde ise 30/8/2011 tarihinde kutlanacak Ramazan Bayramı ile
ilgili olarak sivil bayram namazı
eylemi organize ettikleri tespit edilmiştir.
14. Mahkeme netice itibarıyla başvurucunun PKK/KCK
yapılanmasının inanç komitesinde yer aldığını, örgüt içinde aldığı bu görev
doğrultusunda başlatılan sivil itaatsizlik eylemleri kapsamında "sivil imam" olarak görev yaptığını,
bu çerçevede terör örgütünün propagandasını içeren vaaz ve hutbeler verdiğini
belirtmiştir. Mahkeme ayrıca Gülbahçesi Mahallesi'nde
bulunan Hicret Camisi'ne sözleşmeli imam olarak atanan mağdurun camiyi terk
etmesi ve lojmanı boşaltması konusunda başvurucunun da içinde bulunduğu
sanıklar tarafından tehdit edildiğini, daha sonra terör örgütü PKK tarafından
bu camide imam olarak başvurucunun görevlendirildiğini ve bu görev kapsamında
12/8/2011, 19/8/2011 ve 2/9/2011 tarihlerindeki "sivil cuma namazlarında" imamlık
yaptığını tespit etmiştir. Mahkeme, başvurucunun maaşının ise cemaatten
toplanan paralar ile terör örgütü tarafından verildiğini belirtmiştir. Bu
şekilde Mahkeme, başvurucunun terör örgütünün hiyerarşisine dâhil olup
görevlendirmesi doğrultusunda hareket ederek organik bağ oluşturmak suretiyle
terör örgütü üyesi olma suçunu işlediği sonucuna varmıştır.
15. Mahkemece sanık hakkında verilen mahkûmiyet hükmü, Yargıtay
9. Ceza Dairesi tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucu 29/11/2013
tarihinde onanarak kesinleşmiştir.
16. Başvurucu, Yargıtay ilamından 3/3/2014 tarihinde haberdar
olduğunu belirtmiştir.
17. Başvurucu 6/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
18. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Metin Birdal ([GK], B. No: 2014/15440,
22/5/2019, §§ 28-39) ve Levon Berç Kuzukoğlu
ve Ohannes Garbis Balmumciyan ([GK], B. No: 2014/17354, 22/5/2019, §§ 46-48)
başvuruları hakkında verilen kararlar.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 12/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tanık Sorgulama
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu; bir gizli tanığın Mahkemece dinlenmesi esnasında kendisinin
duruşmada hazır edilmediğini ve bu nedenle silahların eşitliği ilkesi gereği
tanığa soru sorma hakkını kullanamadığını, ayrıca gizli tanığın beyanlarının
tutarsız ve akla aykırı olması nedeniyle delil olarak kullanılamayacağını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi Baran
Karadağ (B. No: 2014/12906, 7/5/2015) kararında gizli tanıkların
sorgulanması ile ilgili ilkelerini belirlemiştir. Buna göre ilk olarak tanığın
kimliğini gizlemek için makul gerekçelerin olup olmadığının ve ikinci olarak
gizli tanık ifadesinin verilecek hükmün dayandığı tek veya belirleyici temel
unsuru olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Üçüncü olarak hükmün büyük
ölçüde veya yalnızca gizli tanığın ifadesine dayanması durumunda yargılama
detaylı incelemelere tabi tutulmalıdır. Eğer sanık veya müdafii
tarafından güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla sorgulanmamış
tanık delili, mahkeme kararının dayandığı esas veya belirleyici delil ise ve
dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemiş ise adil yargılanma
hakkının ihlali söz konusu olabilecektir (Baran
Karadağ, § 68).
22. Mahkemece tanığın kimliğinin hangi nedenle gizlendiğine
ilişkin bir açıklama yapılmamış ise de gerekçeli karar incelendiğinde başvurucu
hakkındaki mahkûmiyet kararı, gizli tanık beyanının yanı sıra iletişim tespit
kayıtlarına, PKK terör örgütünün talimatları doğrultusunda başvurucunun "sivil cuma namazları" kıldırması
eylemlerine, resmî olarak atanan cami imamının başvurucu tarafından tehdit
edilmiş olmasına ve PKK terör örgütünün amacı doğrultusunda yayın yapan
internet sitelerinde yer alan somut haberlere dayandırılmıştır. Bu kapsamda
gizli tanık anlatımlarının mahkûmiyet için yegâne veya belirleyici delil
niteliğinde olmadığı, gizli tanık beyanına dayanılmasının yargılamanın bir
bütün olarak adilliğine zarar vermediği ve bunun adil yargılanma hakkına
aykırılık oluşturmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
23. Açıklanan gereklerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun iddiaları
24. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
25. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması
gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu
konuda kararlar verilmiştir (Güher Ergun ve
diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013; Güher Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, B. No: 2012/12,
17/9/2013). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus
bulunmamaktadır.
26. Somut olayda başvurucunun 8/9/2011 tarihinde gözaltına
alınmasıyla başlayan yargılama süreci 29/11/2013 tarihinde Yargıtay tarafından
verilen onama kararı ile sonlanmıştır.
27. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde davanın iki dereceli bir yargılama sisteminde toplam
2 yıl 2 ay 21 gün sürdüğü, yargılama sürecinin bütünü dikkate alındığında
başvurucunun haklarını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
28. Açıklanan gereklerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Din ve Vicdan
Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu; İslam dininin Şafii mezhebine mensup olduğunu,
yıllardır bu mezhebe mensup kişilere fahri imam olarak namaz kıldırdığını, bazı
cuma namazlarını havanın uygun olduğu günlerde açık alanda kıldırdığını, burada
hutbeler verdiğini belirtmiştir. Başvurucu bahse konu hutbelerde kimi zaman
siyasi iktidarın toplum düzeniyle ilgili yanlış uygulamalarını da eleştirel bir
bakışla dile getirdiğini, toplulukla birlikte açık veya kapalı alanda namaz
kılmak fiilinin ancak bir ibadet olarak değerlendirilebileceğini, kendisinin
ise bu fiil nedeniyle cezalandırıldığını iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca,
hiçbir şiddet eylemi içermeyen ibadet, eylem ve düşünce açıklamasının suç
vasfına dönüştürülemeyeceğini ifade ederek din ve vicdan özgürlüğünün ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
30. Anayasa Mahkemesi Metin
Birdal kararında, kişilerin
anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan faaliyetlerinin mahkûmiyet
kararlarında delil olarak kullanılmasının bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükler üzerinde caydırıcı etki yaratabileceğini, dolayısıyla bu konunun
Anayasa Mahkemesinin ilgi alanında kaldığını ifade etmiştir (Metin Birdal, § 48). Bu kapsamda başvurucunun "sivil cuma namazı" kıldırmış
olmasının terör örgütüne üye olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünde delil
olarak kullanılması da din ve vicdan özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki
doğurabileceğinden başvurucunun Anayasa'nın 24. maddesinde koruma altına alınan
hakkına bir müdahalede bulunulduğu kabul edilmelidir.
31. Somut olayda, başvurucunun "sivil
cuma namazı" kıldırmış olmasının terör örgütüne üye olmak
suçundan verilen mahkûmiyet hükmünde delil olarak kullanılmasının, kamu
güvenliği ve suçların önlenmesine yönelik çalışmaların bir parçası olduğu
açıktır. Bu anlamda, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı ile
maddi ve manevi varlığın korunması hakkı din ve vicdan özgürlüğünün doğal
sınırlarını oluşturmaktadır (bkz. Esra Nur
Özbey, B. No: 2013/7443, 20/5/2015, §§ 69-75). Sonuç olarak somut
olayda din ve vicdan özgürlüğüne yapılan müdahalenin Anayasa’nın kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığının korunmasına ilişkin 17. maddesinin
birinci fıkrası kapsamında kişilerin yaşamının, maddi ve manevi varlığının
korunması meşru amaçlarını taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bundan sonra başvuru
konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı
değerlendirilecektir.
a. Müdahalenin Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
32. Temel hak ve özgürlüklerin koruması altında bulunan bir
eylemin terör örgütüne üye olma suçunun mahkûmiyetinde delil olarak
kullanılması suretiyle temel hak ve özgürlüklere yapılan bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılaması gerekir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan bir
müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir
(zorunlu toplumsal ihtiyaç testine ilişkin açıklamalar için bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 51, 53-55, 57; Mehmet Ali Aydın
[GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68;Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45, 46; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128,
7/7/2015, § 51).
b. Somut Olayın
Değerlendirilmesi
33. Terör örgütüne üye olma suçu, üye ve hatta örgüt henüz bir
suç işlememiş olsa dahi örgütün toplum için yarattığı tehlikeyi cezalandıran ve
bu yönüyle bir yandan da örgüt faaliyetleri kapsamında suç işlenmesini
engelleme amacı taşıyan bir suç türüdür (Metin
Birdal, §§ 60, 61).
34. Bireysel başvuru yolunda Anayasa Mahkemesinin görevi bir
yargılamanın sonucu itibarıyla adil olup olmadığını değerlendirmek değildir.
Dolayısıyla başvurucu hakkında isnat edilen terör örgütünün üyesi olmak suçunun
sübuta erip ermediği veya toplanan delillerin suçun sübutu için yeterli olup
olmadığı meselesi, ilkesel olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır (Metin Birdal, § 47; ayrıca bkz. Yılmaz
Çelik [GK], B. No: 2014/13117, 19/7/2018, § 45; krş. Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428,
17/7/2018, § 65). Bundan başka bir ceza yargılamasında hangi delillerin hükme
esas alınabileceği meselesi de esas itibarıyla Anayasa Mahkemesinin görev
alanının dışındadır (Türk Ceza Muhakemesi Hukuku uygulamasına ilişkin bazı değerlendirmeler
için bkz. Metin Birdal, §§ 67-71).
35. Bir kişinin henüz başka bir suç işlemeden yalnızca terör
örgütüne üye olması nedeniyle cezalandırılabilmesi için yargılama makamlarının
o kişinin terör örgütüyle olan bağlarını ortaya koyması gerekir. Henüz ceza
kanunlarında tanımlanan bir suçu işlememiş olsa bile bir terör örgütü ile örgüt üyeliği olarak kabul edilecek
kuvvette bir bağın varlığının araştırılması bireylerin sahip olduğu fikirlerin,
bağlı oldukları toplumsal grupların ve ideolojilerinin, davranışlarının
anlamlarının ve bunların altında yatan saiklerin de
değerlendirilmesini gerektirebilir. Böyle bir değerlendirmenin örgütlere üye
olmak, toplantılara katılmak veya düşünce açıklamaları yapmak gibi kişilerin
anayasal haklar kapsamında koruma altında bulunan eylemlerini de kapsadığı
durumlarda başta ifade, örgütlenme, din ve vicdan özgürlükleri ile toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı olmak üzere temel haklar üzerinde ciddi bir
baskı oluşturabilecek potansiyele sahip olduğu açıktır (Metin Birdal, §§ 63, 64).
36. Kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan
faaliyetlerinin terör örgütü üyesi olma suçundan verilen mahkûmiyet
kararlarının delili olarak kullanılmasının temel haklar üzerinde yaratacağı
caydırıcı etki nedeniyle -devletin toplumu terör örgütlerinin faaliyetlerine
karşı korumak şeklindeki pozitif yükümlülüğünün bir sonucu olarak- insanların
terörsüz bir ortamda yaşama hakkı ile bu süreçte bireylerin potansiyel olarak
etkilenebilecek temel hakları arasında adil bir denge kurulmalıdır (Metin Birdal, § 65).
37. Söz konusu dengenin sağlandığının kabul edilebilmesi için
derece mahkemelerinin kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan
faaliyetlerini terör örgütünün üyesi olmak suçundan verilen mahkûmiyet kararlarında
delil olarak kullanılmalarının zorunlu bir ihtiyacı karşıladığını göstermeleri
gerekir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin benzer başvurulardaki denetimi temel
haklara bu şekilde yapılan müdahalenin zorunlu bir ihtiyacı karşıladığının
ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilip gösterilemediği ile sınırlı
olacaktır (Metin Birdal, § 72).
38. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruda başvurucunun
din ve vicdan özgürlüğüne yapılan müdahalenin gerçekten toplumsal bir ihtiyaca cevap verip vermediği
sorusuna cevap bulacaktır.
39. Başvuru konusu olayda ilk derece mahkemesi; süreklilik,
çeşitlilik ve yoğunluk gösterdiği kabul edilen eylem ve davranışlarıyla şiddeti
ve demokratik olmayan yöntemleri benimseyen başvurucunun PKK terör örgütünün üyesi
olduğu kanaatine ulaşmıştır. Anayasa Mahkemesi başvurucu tarafından sunulan
bilgi ve belgeler ile derece mahkemelerince başvurucunun mahkûm edilmesi için
benimsenen gerekçeleri yukarıda yer verilen ilkeler uyarınca bir bütün olarak
ve dikkatle incelemiştir.
40. Somut olayın koşullarında ilk derece mahkemesinin
başvurucuyu suç oluşturmadığı ve anayasal hakların kullanımından ibaret olduğu
ileri sürülen eylemleri nedeniyle mahkûm ettiği kabul edilmemiştir. İlk derece
mahkemesi diğer bazı deliller yanında "sivil
cuma namazı" adı altında birden fazla kez namaz kıldırmış
olmasını ve hutbede söylediklerini başvurucunun örgüt üyeliğini açıklayan ve
eylemlerinin sürekliliğini gösteren deliller olarak kullanmıştır (krş. Metin Birdal, § 76).
41. Nitekim ilk derece mahkemesi; mahkûmiyet hükmünde bir gizli
tanığın başvurucu hakkındaki ifade ve teşhisine, iletişimin dinlenmesi
kayıtlarına ve PKK terör örgütü yanlısı yayınlar yapan bazı internet
sitelerindeki haber ve yazılara da dayanmıştır. Başvurucunun Abdullah Öcalan'ın
talimatlarıyla 2011 yılının Ağustos ve Eylül aylarındaki birçok "sivil cuma namazında" imamlık yaptığı
ve hutbe okuduğu tespit edilmiş, camiye resmî olarak atanan imamı camiyi ve
lojmanı terk etmesi için tehdit ettiği belirtilmiştir. Yine PKK terör örgütünün
amaçları doğrultusunda yayın yapan internet siteleri, başvurucunun kıldırdığı
"sivil cuma namazlarını"
propaganda hâline getirerek haberleştirmiştir.
42. Bu itibarla ilk derece mahkemesi başvurucunun KCK
yapılanması içindeki inanç komitesi faaliyetlerinin ve "sivil cuma namazları" kıldırma
eylemlerinin onun PKK terör örgütünün hiyerarşik yapılanmasına kendi isteğiyle
ve bilerek dâhil olduğuna dair bilgileri doğrular ve tamamlar nitelikte
olduğunu ilgili ve yeterli biçimde ortaya koymuştur. Bu şekilde Mahkeme,
başvurucunun şikâyetine konu eylemlerinin mahkûmiyet hükmünde delil olarak
kullanılmasının acil bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını göstermiştir.
43. Sonuç olarak başvurucunun din ve vicdan özgürlüğüne yapılan
müdahale demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı bir müdahale olarak
değerlendirilemez.
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda müdahalenin
meşru olduğu açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
45. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun din ve vicdan
özgürlüğünün ihlal edildiğine dair başvurusunun bir ihlal bulunmadığı açık
olduğundan açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
C. Haberleşme
Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
46. Başvurucu, gizli olarak ve çok uzun süreyle telefonunun
dinlendiğini iddia ederek haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
2. Değerlendirme
47. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendisine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No: 2013/1075, 30/6/2014,
§§ 18, 19).
48. Somut olayda başvurucu, haberleşme özgürlüğünün ihlal
edildiği iddiaları yönünden ihlal iddialarının konusunu belirtir şekilde
iletişimin dinlenmesine esas alınan derece mahkemesi veya hâkim kararları ile
ilgili somut bilgi, belge ve kanıt sunmadan soyut bir şekilde dinlemenin iki
yıla yakın bir süre devam ettiği iddiasında bulunmuştur.
49. Bu kapsamda başvuruya konu ihlal iddialarıyla ilgili
deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını kanıtlamak ve bu suretle hukuki
iddialarını ortaya koymak yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucu
tarafından yerine getirilmemiştir.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun bu kapsamda kalan
iddialarının temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Din ve vicdan özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
12/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.