logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mehmet Emin Sarıgül [2.B.], B. No: 2015/2281, 12/11/2019, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET EMİN SARIGÜL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/2281)

 

Karar Tarihi: 12/11/2019

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Recep KÖMÜRCÜ

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Engin GÜNDÜZ

Başvurucu

:

Mehmet Emin SARIGÜL

Vekili

:

Av. Çiğdem KİRİŞ TANKURT

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, zamanında teşhis konulmaması yüzünden hastalığın ilerlediği iddiasıyla açılan tazminat davasında yeterli giderim sağlanmaması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/2/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık, başvuru hakkında görüş bildirmeyeceğini belirtmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. 1972 doğumlu olan başvurucu dalgıçlık mesleği için gerekli olan yeterlilik belgesini almak amacıyla İstanbul Liman Başkanlığına başvurmuştur. Liman Başkanlığı başvurucuyu sağlık muayenesini yaptırmak üzere İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp Ana Bilim Dalı Kliniğine (Klinik) sevk etmiştir. Burada yapılan klinik, radyolojik ve laboratuvar muayeneleri sonucunda düzenlenen 20/7/2005 tarihli belgede başvurucunun profesyonel dalgıç/balık adam olmasına engel bir durumunun bulunmadığı belirtilmiş, hipertansiyon açısından takip ve tedavisinin gerektiği yönünde not eklenmiştir. Bunun üzerine İstanbul Liman Başkanlığınca başvurucuya 21/7/2005 tarihli dalgıç/balık adam aday belgesi verilmiştir.

8. Başvurucunun özel bir firma tarafından düzenlenen hizmet belgelerinden 21/7/2005-9/12/2005 tarihleri arasında ön arıtma tesisi ve deniz deşarjı projesinde, 12/1/2007-6/7/2007 tarihleri arasında ise liman kapasite geliştirme projesinde dalgıç olarak çalıştığı anlaşılmıştır.

9. Başvurucu ilgili mevzuatı gereğince iki yıl geçerli olan raporunu yenilemek üzere 2007 yılı Temmuz ayında özel bir tedavi merkezine başvurmuş, yapılan tetkikler neticesinde sağ omuzunda disbarik osteonekroz (kemik yapısında bozulmaya neden olan bir hastalık) teşhisi konularak bir süre oksijen tedavisi uygulanmıştır.

10. Başvurucu bu gelişmeler üzerine 1/8/2007 tarihinde Kliniğe başvurmuştur. Burada da disbarik osteonekroz tanısı konularak İntraartriküler Enjeksiyon ve Hiperbarik Oksijen Tedavisi önerilmiştir. Ancak Klinikteki hasta yoğunluğu ve tedavinin acilen yapılma zorunluluğu nedeniyle başvurucunun başka bir tedavi kurumuna sevki uygun görülmüş, hastalığı nedeniyle başvurucuya mesleği için gerekli olan yeterlilik belgesi verilmemiştir.

11. Başvurucu 2005 yılında çekilen röntgen filmlerinde hastalığına dair belirtiler bulunduğu hâlde Klinik tarafından gerekli teşhis ve tedavinin yapılmadığı ve sağlam raporu verildiği, dolayısıyla hastalığın ilerlemesi ve kolunu kullanamamasında idarenin hizmet kusurunun bulunduğu iddiasıyla 25/9/2007 tarihinde İstanbul Üniversitesi Rektörlüğüne (Rektörlük) tazminat istemiyle başvuruda bulunmuştur. Rektörlük 15/10/2007 tarihli işlemiyle talebi reddetmiştir.

12. Başvurucu 19/11/2007 tarihinde Rektörlük aleyhine İstanbul 3. İdare Mahkemesinde 300.000 TL maddi, 300.000 TL manevi tazminat ödenmesi istemiyle dava açmıştır. Dava dilekçesinde; 2005 yılında çekilen röntgen filminden hastalığın başlangıç aşamasında olduğunun anlaşıldığı, buna rağmen röntgeni inceleyen doktorun hastalığı fark etmediği ve tedaviye başlamadığı, hastalığın zamanla ilerlediği, sonradan yapılan tedavi işe yaramadığından başvurucunun %60 oranında sürekli iş gücü kaybına uğradığı, kolunu kullanamaması nedeniyle işini kaybettiği, bundan dolayı maddi ve manevi zarara uğradığı ifade edilmiştir.

13. Mahkeme konu hakkında bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar vermiş ve başvurucuya ait tıbbi kayıt ve belgeleri davalı idareden talep etmiştir. Davalı idare söz konusu bilgi ve belgelerin arşiv kaydında bulunmadığını bildirmiştir. Bununla birlikte başvurucu 19/7/2005 tarihli röntgen filmlerinin CD kayıtlarını dava dosyasına sunmuştur. Mahkeme başvurucunun muayene edilerek rahatsızlığının tespiti ile iki yıl boyunca dalış yaptığı da gözönüne alındığında omzundaki rahatsızlığın davalı idarece verilen rapor tarihi olan 20/7/2005 tarihi itibarıyla mevcut olup olmadığı, o tarihte bu durumun tespit edilip edilemeyeceği, bu çerçevede davacıya profesyonel su adamı olur raporunun verilmesinde geçerli tetkiklerin yapılıp yapılmadığı, olayda idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı hususlarında Adli Tıp Kurumu Başkanlığından (ATK) tıbbi görüş istemiştir. ATK konu hakkında değerlendirme yapabilmek için 20/7/2005 tarihli sağlık raporuna esas muayene sonucu ve radyolojik tetkiklerin aslına ihtiyaç duyduğunu Mahkemeye bildirmiştir. Mahkeme yaptığı yazışmalar sonucunda tıbbi belgelerin aslını temin edemeyeceği kanaatine varmış, netice olarak dava dosyasında mevcut bilgi ve belgeler ile başvurucunun muayene bulguları doğrultusunda kanaat bildirmesini ATK'dan istemiştir.

14. ATK 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunca hazırlanan 30/4/2010 tarihli bilirkişi raporunda; dosyada mevcut grafilerin radyoloji uzmanı tarafından incelenmesinde humerus büyük tüberkül lokalizasyonunda medüller kemik yapıda düzensiz, silik kontürlü radyolüsensin dikkati çektiği, bu radyolojik görünümü ile klinik bulgu yok ise nonspesifik kabul edilebileceği, iki yıl sonra tespit edilen kemik infarktının inisyal lezyonu ile uyumlu olduğu, sonuç olarak klinik hiçbir şikayet olmadan kontrol amaçlı çekilen grafilerde görülen silik radyolüsen görüntünün klinik bir bulgu desteği olmaksızın 20/7/2005 tarihli sağlam raporu için anlamlı kabul edilmeyebileceği, hekimlerin uygulamasının tıp kurallarına uygun olduğu yönünde kanaat bildirilmiştir.

15. Mahkeme 20/1/2011 tarihli kararla davanın kısmen kabulü ile başvurucuya 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine, maddi tazminat istemi ile fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin reddine hükmetmiştir. Kararın maddi tazminata ilişkin gerekçesinde; uyuşmazlığın çözümü için gerekli olan belgelerin (özellikle grafilerin) davalı idarece ibraz edilemediği, en son dosyadaki bilgi ve belgeler ışığında bir rapor hazırlanmasının istenilmesi üzerine ATK tarafından hazırlanan raporda idarenin kusurunun bulunmadığının belirtildiği, davalı idarenin gerekli dikkat ve özeni göstermediği hususunu kanıtlayacak bilgi ve belge sunulamadığından illiyet bağının kurulamadığı, buna göre davalı idarenin maddi tazminat sorumluluğunu gerektirir hizmet kusurunun bulunmadığı belirtilmiştir. Kararın manevi tazminata ilişkin gerekçesinde ise; başvurucuya ait grafilerin gerekli şekilde muhafaza edilmemesi ve dosyanın kaybedilmesinin, idari hizmetin işletilmesine ilişkin hizmet kusuru teşkil ettiği, diğer taraftan idarece tıbbi kayıt ve belgelerin ibraz edilememesinin meydana gelen zarar nedeniyle idarenin sorumluluğunun bulunup bulunmadığının yargısal denetimini de engellediği açık olduğundan meydana gelen manevi zararın idarece tazmini gerektiği ifade edilerek takdiren 50.000 TL tazminata hükmedilmiş fazlaya ilişkin talep reddedilmiştir.

16. Temyiz edilen karar Danıştay Onbeşinci Dairesinin 8/4/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Bu kararın düzeltilmesi istemi ise Dairenin 30/10/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Karar 7/1/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 6/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

18. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:

 “İdari dava türleri şunlardır:

...

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

...”

B. Uluslararası Hukuk

1. Uluslararası Sözleşmeler

19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Özel ve aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir."

20. 3/12/2003 tarihli ve 5013 sayılı Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi: İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile onaylanması uygun bulunan Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan Haysiyetinin Korunması Sözleşmesi'nin (İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi) 3. maddesi şöyledir:

''Taraflar, sağlığa duyulan ihtiyaçları ve kullanılabilir kaynakları gözönüne alarak, kendi egemenlik alanlarında, uygun nitelikteki sağlık hizmetlerinden adil bir şekilde yararlanılmasını sağlayacak uygun önlemleri alacaklardır.''

21. İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi'nin 4. maddesi şöyledir:

''Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahelenin, ilgili meslekî yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.''

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin korunması, kendilerine uygulanan tedaviye dâhil olmaları, bu hususta rıza göstermeleri ve maruz kaldıkları sağlık risklerini değerlendirmelerine yardımcı olan bilgilere erişimlerinin Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamında yer aldığını kabul etmektedir (Trocellier v. Fransa (k.k.), B. No: 75725/01, 5/10/2006; İclal Karakoca ve Hüseyin Karakoca/Türkiye (k.k.),B. No: 46156/11, 21/5/2013).

23. AİHM kararlarına göre devletler sağlık hizmetlerini -ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin- hastaların yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Vo/Fransa [BD], 53924/00, 8/7/2004, § 90; Calvelli ve Ciglio/İtalya [BD], 32967/96, 17/1/2002, § 51).

24. AİHM'e göre taraf devletler, uygulanması planlanan tıbbi işlemin öngörülebilir sonuçları hakkında doktorların hastalara önceden bilgi vermelerini sağlayacak gerekli düzenleyici tedbirleri almak zorundadır. Bunun bir sonucu olarak hastanın önceden bilgilendirilmesi söz konusu olmadan öngörülebilir nitelikte bir riskin ortaya çıkması durumunda ilgili devlet, hastaya bilgi verilmemesinden doğrudan sorumlu tutulabilmektedir (Şerif Gecekuşu/Türkiye (k.k.), B. No: 28870/05, 25/5/2010).

25. Tıbbi bir hatanın ve hastane hizmetlerindeki eksikliklerin sorumluluğunun Sözleşme'nin 8. maddesi kapsamında doğrudan devlete atfedilmesi için yeterli olup olmaması hususunda AİHM, farklı tıbbi bilirkişi raporlarında ve hatta iç yargı organlarının kararlarında her türlü tıbbi hata ve ihmalin ihtimal dışı bırakılan bir davada (Yardımcı/Türkiye, B. No: 25266/05, 5/1/2010, § 59 ) her halükârda bu sonuçları sorgulamanın veya sahip olduğu tıbbi bilgilerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında tahminlere dayalı olarak fikir yürütmenin görevleri arasında olmadığına işaret etmiştir (Tysiac/Polonya, B. No: 5410/03,20/3/2007, § 119; Yardımcı/Türkiye, § 59).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 12/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

27. Başvurucu; idarenin röntgen filmlerinde görülen hastalığı fark etmemesi ve tıbbi kayıtları kaybederek yargısal denetimi engellemesinin ağır hizmet kusuru oluşturduğunu, bu nedenle maddi ve manevi tüm zararlarının karşılanması gerekirken sadece bir miktar manevi tazminata hükmedilmesinin yeterli bir giderim sağlamadığını belirterek sağlık hakkı, eşitlik ilkesi ile kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

28. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

29. Anayasa’nın 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Devletin temel amaç ve görevleri, …kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; ...insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

30. Anayasa'nın 56. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler."

31. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, kasıt söz konusu olmaksızın hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelemiştir (Melahat Sönmez, B. No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet Sevim, B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017).

32. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda, başvurucunun tıbbi ihmale ve kayıtların muhafaza edilmemesine dayalı tüm şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir.

33. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, esas olarak bireylerin maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin önlenmesidir. Bunun yanı sıra devletin tıbbi müdahaleler nedeniyle kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili olarak koruma ve maddi ve manevi varlığına saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (Ahmet Acartürk, B. No: 2013/2084, 15/10/2015, § 49). Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde de belirtildiği üzere pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 44).

34. Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlıklarını koruma hakkı kapsamında ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin sağlık hizmetlerini hastaların yaşamları ile maddi ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Ahmet Acartürk,§ 51).

35. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).

36. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018, § 47). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015 § 44).

37. Somut olayda idarenin iki tür yükümlülüğü öne çıkmaktadır. Birincisi tanı ve tedavinin zamanında ve doğru şekilde yapılması, diğeri ise tanı ve tedavi sürecine ilişkin tıbbi bulguların ve yapılan işlemlerin kayıt altına alınarak muhafazasının sağlanmasıdır. Başvurucu her iki yükümlülüğün de idarece yerine getirilmediğinden şikâyet etmekte, muhafaza yükümlülüğüne ilişkin kusurun, tanı ve tedavi sürecindeki kusur tespitini imkânsız hale getirmesi nedeniyle olaydan kaynaklanan tüm zararlarının tazminini talep etmektedir.

38. İdarenin başvurucuya ait tıbbi kayıtları temin edip İdare Mahkemesinin ve ATK'nın incelemesine sunma yükümlülüğünü yerine getirmediği tartışmasızdır. Bu nedenle dava dosyasında mevcut belgeler incelenmek suretiyle kusur araştırması yapılmış, bu kapsamda oluşturulan bilirkişi raporunda ise idarenin 2005 yılında düzenlediği sağlam raporunun hatalı olduğu, dolayısıyla olayda hizmet kusurunun bulunduğu yönünde bir tespit yapılamadığı belirtilmiştir. Bu noktada Mahkeme, hastalığın 2005 yılındaki muayene sırasında mevcut olduğu ve bu durumun tetkiklerden anlaşılabildiği, dolayısıyla başvurucunun kolunun sakatlanması ve işini kaybetmesinin hastalığın o tarihte fark edilmemesinin bir sonucu olduğu şeklinde ileri sürülen iddianın objektif biçimde ortaya konulamadığı sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme, idarenin tıbbi hizmete yönelik eylemi ile başvurucunun kolunun sakat kalması sonucu meydana gelen zarar arasında nedensellik bağı bulunmadığından bahisle maddi tazminat istemini reddetmiştir.

39. Buna karşılık Mahkeme, başvurucuya ait tıbbi kayıtların gerektiği gibi muhafaza edilmemesini idari hizmetin işletilmesine yönelik bir kusur olarak nitelemiş, başvurucunun iddiasını ispat etme imkânının idarenin eylemi nedeniyle ortadan kalkmış olmasını ise manevi zarar içinde değerlendirmiştir. Mahkeme tespit ettiği hizmet kusuru nedeniyle başvurucuya 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.

40. Olayda derece mahkemelerinin, başvurucunun sakatlanmasına yol açacak nitelikte bir kusur tespitinde bulunamaması nedeniyle maddi tazminat istemini reddettiği, diğer taraftan başvurucuya ait tıbbi kayıtların muhafazasında idarenin hizmet kusurunu tespit ederek bu duruma ilişkin manevi zararın giderilmesi yönünde karar aldığı anlaşılmaktadır. Derece mahkemeleri ayrıca başvurucunun, tıbbi kayıtların tam olarak muhafaza ve ibraz edilmemesi şeklinde gerçekleşen hizmet kusuru ile maddi zarar arasında nedensellik bağı bulunduğu iddiasını reddetmiştir.

41. Öncelikle belirtmek gerekir ki Anayasa Mahkemesi, başvurucunun maddi zarar iddiasına derece mahkemesince getirilen yorumda bariz bir takdir hatası veya keyfilik içeren bir yön bulunmadığı görüşündedir. Başvurucunun, hükmedilen manevi tazminatın yeterli olmadığı iddiasına gelince bariz takdir hatası veya keyfilik bulunmadığı sürece Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarının belirlenmesi konusunda derece mahkemelerinin takdir yetkisine müdahalesinin söz konusu olamayacağı, somut olayda belirlenen tazminat miktarı ile davanın koşulları ve başvurucunun uğradığı zarar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 45; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 87).

42. Bu durumda başvuruya konu davada hükmedilen tazminatın, müdahalenin sonuçlarının giderilmesi bakımından yetersiz olmadığı kanaatine varıldığından kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Cavide Sevinç ve diğerleri, B. No: 2014/10703, 5/10/2017, § 41; Özlem Korkut ve diğerleri, B. No: 2014/14571, 4/4/2018, § 43).

43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 12/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Mehmet Emin Sarıgül [2.B.], B. No: 2015/2281, 12/11/2019, § …)
   
Başvuru Adı MEHMET EMİN SARIGÜL
Başvuru No 2015/2281
Başvuru Tarihi 6/2/2015
Karar Tarihi 12/11/2019

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, zamanında teşhis konulmaması yüzünden hastalığın ilerlediği iddiasıyla açılan tazminat davasında yeterli giderim sağlanmaması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Fiziksel ve ruhsal bütünlük (şiddet, kazalar vs) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 2
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi