Başkan
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Denizhan HOROZGİL
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Cihan KIRAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Yasemin DORA ŞEKER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sorgulanmasına imkân tanınmayan gizli tanığın
beyanlarının mahkûmiyete belirleyici olarak esas alınması nedeniyle tanık
sorgulama hakkının; yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle makul
sürede yargılanma hakkının; özel yetkili mahkemelerce yargılama yapılması
nedeniyle bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının; yöneticisi
olduğu siyasi partinin bazı faaliyetlerine katılmasının terör örgütüne üye olma
suçundan mahkûmiyetinde değerlendirilmesi nedeniyle örgütlenme özgürlüğünün;
iletişiminin uzun süre dinlenmesi nedeniyle de haberleşme özgürlüğünün ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1971 doğumlu olup olayların meydana geldiği tarihte
Adana'da ikamet etmekte ve Barış ve Demokrasi Partisinde (BDP) Çukurova ilçe
başkan yardımcılığı yapmaktadır.
9. Başvurucu; PKK terör örgütüne üye olma suçundan 8/9/2011 tarihinde gözaltına
alınmış, 10/9/2011 tarihinde tutuklanmış ve 8/12/2011 tarihinde tahliye
edilmiştir. Başvurucu hakkında aynı suçtan Adana Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK
250. madde ile görevli) 21/12/2011 tarihli iddianamesiyle (kapatılan) Adana 8.
Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açılmıştır.
10. Başvurucu hakkında soruşturma evresinde bir gizli tanık
ifade vermiştir. Mahkemece bu gizli tanığın celse arasında belirlenecek bir
günde dinlenilmesine ve sanık müdafilerinin gizli tanığa sorulmasını
istedikleri hususları on gün içinde Mahkemeye bildirmelerine karar verilmiştir.
Gizli tanık; celse arasında Mahkemece ve Cumhuriyet savcısı huzurunda, sanıklar
ve müdafileri hazır bulunmaksızın dinlenilmiş ve Cumhuriyet Başsavcılığında
verdiği ifadeyi aynen tekrar ettiğini beyan etmiştir.
11. Mahkeme 17/1/2013 tarihinde başvurucunun PKK/KCK silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla mahkûmiyetine karar
vermiştir.
12. Mahkeme, gerekçeli kararına iddianame ve sanık savunmalarını
özetleyerek başlamış; daha sonra kesinleşmiş yargı kararlarına göre PKK terör
örgütüne bağlı bir örgüt olan KCK'nın yapısını ve işleyişini kısaca
açıklamıştır.
13. Mahkemenin gerekçeli kararında özetle;
i. Başvurucu hakkında soruşturma evresinde dinlenen gizli
tanığın Cumhuriyet savcısı huzurunda alınan ifadesinin başvurucuya ilişkin
kısmı şu şekilde aktarılmıştır:
"KCK Kandil odaklı
şehirlerdeki PKK yapılanmasının illegal sivil uzantısıdır... KCK bir devlet
modeli gibi faaliyet göstermektedir, yani yasama, yürütme ve yargı güçleri
bulunmaktadır. Yasama, Kandilde KONGRA-GEL denen Halk Kongresi eliyle yürütülür
ve alınan kararlar yürütme organı eliyle gerçekleştirilir. Yürütmenin altında
kent konseyi, kent konseyinin altında il ve ilçe konseyleri, il ve ilçe
konseylerinin altında mahalle komiteleri, mahalle komitelerinin altında sokak
komiteleri, sokak komitelerinin altında hane komiteleri vardır. Yargı, Halk
Mahkemeleri adıyla yürütülmektedir. Halk arasında meydana gelen olaylara bu
mahkeme bakar, bu mahkeme kişilere ceza verme yetkisine sahiptir. KCK, Türkiye
yapılanmasında 5 ayrı bölgeye ayrılmıştır. Bu bölgelerden bir tanesi de
Çukurova bölgesinde Adana, Mersin, Malatya, K.Maraş, Hatay, G.Antep illeri
dahildir. Adana’da KCK faaliyetleri kapsamında Yürütmeye bağlı olarak siyasi
alan altında faaliyet yürüten siyasi parti komitesinde; 1-) [M.Z.K.], 2-) [M.T.Y.], 3-) [E.E.], 4-) [S.M.], 5-) [R.B.], 6-) [M.İ.], 7-) Mehmet
Cihan Kıran, 8-) [D.U.]
bulunmaktadır."
ii. KCK terör örgütünün ve bazı yayın organlarının somut biçimde
referandumun boykot edilmesi kararı ve çağrısı doğrultusunda "oy kullanan vatandaşların hain olarak ilan edilmesi,
onlarla her türlü ticari ilişkilerin kesilmesi, cebir uygulanması"
gibi çeşitli tehditlerle oy kullanılmasının engellenmesi yönünde faaliyetler
gerçekleştirildiği, başvurucu ile A.A. arasında 12/9/2010 tarihinde yapılan bir
telefon görüşmesine göre başvurucu tarafından da oy kullanan vatandaşların
isimlerinin belirlenmeye çalışıldığı ve terör örgütünün yapmış olduğu bu
çağrıya uyulduğu ifade edilmiştir. Başvurucunun bu yönde yaptığı telefon
görüşmeleri gerekçeli kararda şöyle aktarılmıştır:
"[A.A.]: Valla biz
ailelere söyledik, bayram günü şeyin evinde konuşma da yaptık. Dedik ki namusu
ve şerefi olan insan sandığa gitmez dedik
Mehmet Cihan Kıran :
He valla ağzına sağlık
[A.A.]: Şerefi haysiyeti
olan gitmez, eğer şerefsizse gider, gidip oy kullanan da namussuzdur
Mehmet Cihan Kıran :
Kardeşim sadece kim gidiyor, kim gitmiyor bunlara dikkat edin, akşamda
tutanağınızı alın gelin
[A.A.]: tamam tamam
Mehmet Cihan Kıran :
Oldu kendine iyi bak görüşürüz"
iii. Başvurucunun yapmış olduğu bir telefon görüşmesi kapsamında
silahlı çatışma neticesinde öldürülen örgüt üyelerinin cenazelerine sahip
çıktığı ve PKK/KCK terör örgütünün sosyal alan yapılanması kapsamında hareket
ederek taziyeleri organize ettiği ifade edilerek başvurucunun bu yönde yaptığı
bazı telefon görüşmelerine yer verilmiştir.
iv. Başvurucunun yaptığı başka bir telefon görüşmesi kapsamında
KCK yapılanması kapsamında oluşturulan "Mahalle
Komisyonunda" görevli ve sorumlu olduğu, bu çerçevede mahallede
meydana gelen olayları ve uyuşmazlıkları çözmeye çalıştığı, bu doğrultuda,
kırsala gitmek isterken yakalandığı anlaşılan Z. isimli kadının hastanede
yattığı ve hastaneden başvurucuyu telefonla aradığı, kendisinin hain iş birlikçi olmadığını, buna karşın mahallede
bu doğrultuda hakkında dedikodu çıkartıldığını, bunun hesabının sorulması
gerektiğini başvurucuya söylediği belirtilmiştir. Aynı şekilde telefonu Z.den
alan annesinin de başvurucuya, kızlarını kendilerinin gerilla olarak yolcu ettiklerini söyleyerek
bu tür dedikodu çıkaranlardan hesap sorulması gerektiğini belirttiği,
başvurucunun söz konusu görüşmenin sonunda bu tür konuları telefonda
görüşmemeleri gerektiğini belirterek telefonu kapattığı ifade edilmiştir.
v. Başvurucunun yapmış
olduğu bir diğer telefon görüşmesi kapsamında Yüksek Seçim Kurulunun (YSK) on
iki milletvekili adayını veto etmesini savaş, ayaklanma ve halkı isyana çağırma
olarak nitelendirdiği belirtilerek YSK'nın anılan kararı sonrasında ve terör
örgütünün çağrıları doğrultusunda Adana'nın da aralarında bulunduğu birçok ilde
çok sayıda şiddet içerikli gösteri yapıldığına vurgu yapılmıştır. Başvurucunun
bu yöndeki telefon görüşmelerine şu şekilde yer verilmiştir:
"[Z.D.] : Efendim
Mehmet Cihan Kıran :
Başkanım merhaba
[Z.D.] : Merhaba merhaba
nasılsın
Mehmet Cihan Kıran :
İyidir sağol başkanım haberleri izliyor musun
[Z.D.] : Yok valla
Mehmet Cihan Kıran :
E başkanım 12 tane milletvekili adayımızı YSK milletvekili olamaz kararı
çıkarmış
[Z.D.] : Hep bizim
Mehmet Cihan Kıran :
He hepsi bizim
[Z.D.] : Halla halla
Mehmet Cihan Kıran :
Gülten Kışanak, Sebahat Tuncel, Hatip Dicle, Leyla Zana, Tuğrul Kürkçü bunlar
beş kişi açıklanmış 12 kişi ötekiler de sonra açıklanacakmış
[Z.D.] : Neye dayanak ne
gerçi...Anlaşılamıyor
Mehmet Cihan Kıran :
Açıklama yok sadece olamaz diye 12 kişi olduğunu 5 kişinin ismini vermişler
[Z.D.] : E neyse görüşelim
Mehmet Cihan Kıran :
Yani bu bu artık nedir neyin nesidir bilmiyoruz çok kötü bi durum
[Z.D.] : Çok kötü ki kötü
kötü kötüsü mü var yani
Mehmet Cihan Kıran :
He
[Z.D.] : Yani
Mehmet Cihan Kıran :
Bi de ötekiler kim
[Z.D.] : Yani bi nevi halkı
isyana davet etmedir ha
Mehmet Cihan Kıran :
Aynen öyle savaş kararıdır yani şu anda Nevin Keskin de söylüyor bu bir savaş
kararıdır diye Selattin Demirtaş başkanımız da aynı şeyi söylüyor ve bizim de
fikrimiz düşüncemiz o
[Z.D.] : Aynı ayaklanmadır ha
isyana çağırmadır
Mehmet Cihan Kıran :
Aynen öyle
[Z.D.] : E neyse telefonla
konuşuyoruz
Mehmet Cihan Kıran :
Tamam başkanım tamam
[Z.D.] : Tamam görüşürüz"
vi. Başvurucudan yardım isteyen ve oğlunun esrarkeşlerle
çalıştırıldığını söyleyen bir kadının şikâyeti üzerine başvurucunun M.T. isimli
şahısla yüz yüze bir görüşme yaptığı, bu görüşmeden sonra başvurucunun bir
kadınla telefonla görüştüğü, bu telefon görüşmesinde başvurucunun M.T.ye “Bu aile kahramanca, militanca partisine mücadelesine
sahip çıkmış bir aile... Düşün yani o kadar” şeklinde beyanlarda bulunduğu ifade
edilerek başvurucunun PKK/KCK terör örgütünün mahalle yapılanması kapsamında
kişiler arasındaki uyuşmazlıklara baktığı ve çözüm üretmeye çalıştığı
belirtilmiştir.
14. Hükmün temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin
29/11/2013 tarihli kararı ile mahkûmiyet hükmü onanmıştır.
15. Başvurucu, Yargıtay ilamından 3/3/2014 tarihinde yapılan
tebligatla haberdar olduğunu belirtmiştir.
16. Başvurucu 6/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Metin Birdal (GK), B. No: 2014/15440, 22/5/2019, §§ 28-39.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 13/2/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adil Yargılanma Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Bağımsız ve Tarafsız
Bir Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; bağımsızlığı ve tarafsızlığı tartışmalı olan özel
yetkili mahkemelerce yargılandığını, anılan mahkemelerin adil yargılama
yapmadıklarını, bu sebeple Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
b. Değerlendirme
20. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3), 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu
gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre
özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal
edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§§ 19, 20).
21. Somut olayda başvuruya konu yargılamayı yapan mahkemenin
bağımsızlığını ve tarafsızlığını ihlal eden hususlara ya da kendisine isnat
edilen ve derece mahkemesince sabit görülen fiilleri, bu fiillere dayanılarak
yapılan işlemlerin sıhhatini etkilediğine ilişkin somut ve hukuken kabul
edilebilir herhangi bir açıklama başvurucu tarafından yapılmamıştır. Bu
itibarla başvurucu, ihlal iddiasına ilişkin delillerini sunma ve temel hak ile
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma yönündeki
yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri
sürülen bu iddianın temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.
22. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tanık Sorgulama
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; gizli tanığın mahkemece gizli bir oturumda,
kendisi ve müdafii hazır bulunmaksızın dinlenildiğini, bu şekilde kendisini
savunma ve tanık beyanının doğruluğunu tartışma olanağından yoksun kaldığını ve
gizli tanığın bu beyanının hükme esas alınması sonucunda tanık sorgulama
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak
da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Anayasa'nın 36. maddesine "... adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının
(d) bendinde bir suç ile itham edilen herkesin iddia tanıklarını sorguya çekme
hakkının olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının tanık
sorgulama hakkını da kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Serdar Batur, B. No: 2014/15652,
24/5/2018, § 41).
25. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü
başvurulara ilişkin olarak birçok kararında tanık
sorgulama hakkı ile ilgili ilkeleri belirlemiştir (Baran Karadağ, B. No: 2014/12906,
7/5/2015; AZ. M., B. No:
2013/560, 16/4/2015; Atila Oğuz Boyalı,
B. No: 2013/99, 20/3/2014). Buna göre bir sanığın kendisi hakkında
gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru yöneltebilmesi,
onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına
sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir.
Böylelikle sanık, aleyhindeki tanık beyanlarının zayıf/itibar edilmez
noktalarını ortaya koyup çelişmeli yargılama ilkesine uygun olarak onların
güvenilirliğini huzurda sınayabilecek (test edebilecek), tanığın inandırıcılığı
ve güvenilirliği bakımından sorduğu sorularla kendi lehine sonuçlar ortaya
çıkarabilecek ve yargılama makamının uyuşmazlık konusu olayı sadece iddia
makamının ileri sürdüğü şekliyle değil savunmanın argümanlarıyla da
algılamasını sağlayabilecektir (AZ. M.,
§ 55).
26. Ancak bazı olaylarda tanığın kim olduğunun sanıklar
tarafından bilinmesi, tanığın kendisi veya yakınları için tehlike doğurabilir.
Tanıklık yapacak olanların misillemeye uğramaktan korkmak için haklı sebepleri
bulunabilir. Ayrıca örgütlü suçla mücadelede tanığın kimliğinin gizli tutulması
hafife alınamaz. Örgütlü suçlardaki artış, bazı tedbirlerin alınmasını
gerektirebilir. Bununla birlikte bir tanığın kimliği bu nedenle saklı
tutulmuşsa savunma tarafının ceza yargılamalarında normal koşullarda bulunmayan
zorluklarla karşı karşıya kalabileceği de gözönünde bulundurulmalıdır (Baran Karadağ, § 57).
27. Bu durumda ilk olarak tanığın kimliğini gizlemek için makul
gerekçelerin olup olmadığının ve ikinci olarak gizli tanık ifadesinin verilecek
hükmün dayandığı tek veya belirleyici temel olup olmadığının değerlendirilmesi
gerekir. Gizli tanık beyanının mahkeme kararının dayandığı belirleyici delil
olduğu bu şekilde tespit edildikten sonra üçüncü olarak savunma tarafına
dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği de
belirlenmelidir. Hükmün büyük ölçüde veya yalnızca gizli tanığın ifadesine
dayanması durumunda yargılama detaylı incelemelere tabi tutulmalıdır. Eğer
sanık veya müdafii tarafından güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması
amacıyla sorgulanmamış tanık delili, mahkeme kararının dayandığı esas veya
belirleyici delilse ve dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemişse
adil yargılanma hakkının ihlali söz konusu olabilir (Baran Karadağ, §§ 68, 72).
28. Başvuru konusu somut olayda gerekçeli karar incelendiğinde
gizli tanık anlatımlarının mahkûmiyet için yegâne veya belirleyici delil
niteliğinde olmadığı görülmektedir. Nitekim mahkûmiyet kararında Mahkeme;
özellikle iletişimin denetlenmesine ilişkin kayıtlara dayalı olarak
başvurucunun KCK terör örgütü tarafından verilen terör örgütü üyesi
cenazelerini sahiplenme talimatlarını yerine getirdiğini, terör örgütünün
referandumu boykot kararı ve bu doğrultudaki somut çağrıları doğrultusunda
vatandaşların oy kullanmalarının engellenmesi yönünde faaliyetlerde bulunduğunu
ve oy kullanan vatandaşların isimlerinin belirlenmesi yönünde talimatlar
verdiğini tespit etmiştir. Yine Mahkeme başvurucunun, YSK'nın seçim sürecinde
bazı milletvekili adaylarının adaylıklarını veto etmesini, isyana, savaşa ve
ayaklanmaya davet olarak yorumlamasını da değerlendirmiştir. Ayrıca Mahkeme,
başvurucunun, kırsal alana gitmek isterken yakalanan ve ikamet ettiği mahallede
kendisinden hain ve iş birlikçi
şeklinde bahsedilmesinden rahatsızlık duyan bir şahsın sorunlarını çözmeye
çalıştığına da değinmiştir. Bu kapsamda gizli tanık anlatımlarının mahkûmiyet
için yegâne veya belirleyici delil niteliğinde olmadığı, gizli tanık beyanına
dayanılmasının yargılamanın bir bütün olarak adilliğine zarar vermediği ve
bunun tanık sorgulama hakkına aykırılık oluşturmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
29. Açıklanan gereklerle başvurunun bu kısmının da, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
3. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun iddiaları
30. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
31. Anayasa'nın 36. ve 141. maddeleri bağlamında medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması
gerektiğine dair temel ilkeler Anayasa Mahkemesince daha önce incelenmiş ve bu
konuda kararlar verilmiştir (Güher Ergun ve
diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013; Güher Ergun ve Tosun Tayfun Ergun, B. No: 2012/12,
17/9/2013). Başvuru konusu olayda bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir husus
bulunmamaktadır.
32. Somut olayda başvurucunun 8/9/2011 tarihinde gözaltına
alınmasıyla başlayan yargılama süreci 29/11/2013 tarihinde Yargıtay tarafından
verilen onama kararı ile sonlanmıştır.
33. Başvuruya konu yargılama süreci incelendiğinde davanın iki dereceli bir yargılama sisteminde toplam
2 yıl 2 ay 21 gün sürdüğü, yargılama sürecinin bütünü dikkate alındığında
başvurucunun haklarını ihlal edecek bir gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
34. Açıklanan gereklerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Örgütlenme
Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu; yöneticisi olduğu siyasi partinin faaliyetleri
kapsamında taziye ziyaretine veya cenaze törenine katılma, seçimi boykot etme
gibi bazı yasal eylemlerinin terör örgütüne üye olma suçundan mahkûmiyetinde
değerlendirilmesinin örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüşünde, ceza muhakemesi hukukunda yer alan delil
serbestliği ilkesi de gözönünde bulundurulduğunda ilk derece mahkemesinin
mahkûmiyete ilişkin kararında başvurucunun gizli tanık beyanları ile hakkındaki
iletişimin tespiti ve kayda alınması tedbiri sonucu elde edilen görüşme
içeriklerinin birbirleriyle uyuştuğu ve başvurucunun PKK/KCK silahlı terör
örgütü içerisindeki konumuna dair tespitlere yer verildiği ifade edilmiştir.
37. Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvurucu, Adana BDP ilçe
yönetiminde görev alması nedeniyle gerçekleştirdiği bazı faaliyetlerin gerçek
dışı şekilde terör örgütü üyeliğine delil olarak gösterildiğini belirterek
temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğini ifade etmiş ve genel itibarıyla
başvuru formu içeriğini tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
38. Katıldığı veya organize ettiği toplantıların ya da
gerçekleştirdiği bazı etkinliklerin terör örgütüne üye olma suçundan verilen
mahkûmiyet kararının delili olarak kullanılması başvurucunun örgütlenme
özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki doğurabilir. Dolayısıyla başvurucunun Anayasa'nın
33. maddesinde koruma altına alınan hakkına müdahalede bulunulduğu kabul
edilmelidir (Metin Birdal, § 48).
39. Başvuru konusu müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde
öngörülen kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı ve Anayasa'nın 33. maddesinin
üçüncü fıkrasında yer alan millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması meşru
amaçları kapsamında kaldığı anlaşılmıştır (Metin
Birdal, §§ 52, 53). Bu
nedenle başvuru konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun olup olmadığı değerlendirilecektir.
a. Müdahalenin Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
40. Temel hak ve özgürlüklerin koruması altında bulunan bir
eylemin terör örgütüne üye olma suçunun mahkûmiyetinde delil olarak
kullanılması suretiyle temel hak ve özgürlüklere yapılan bir müdahalenin
demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılaması gerekir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan bir
müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (zorunlu
toplumsal ihtiyaç testine ilişkin açıklamalar için bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151,
4/6/2015, §§ 51, 53-55, 57; Mehmet Ali Aydın
[GK], B. No:2013/9343, 4/6/2015, § 68;Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, §§ 45, 46; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128,
7/7/2015, § 51).
b. Somut Olayın
Değerlendirilmesi
41. Terör örgütüne üye olma suçu, üye ve hatta örgüt henüz bir
suç işlememiş olsa dahi örgütün toplum için yarattığı tehlikeyi cezalandıran ve
bu yönüyle bir yandan da örgüt faaliyetleri kapsamında suç işlenmesini
engelleme amacı taşıyan bir suç türüdür (Metin
Birdal, §§ 60, 61).
42. Bireysel başvuru yolunda Anayasa Mahkemesinin görevi bir
yargılamanın sonucu itibarıyla adil olup olmadığını değerlendirmek değildir.
Dolayısıyla başvurucu hakkında isnat edilen terör örgütünün üyesi olma suçunun
sübuta erip ermediği veya toplanan delillerin suçun sübutu için yeterli olup
olmadığı meselesi, ilkesel olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı dışındadır (Metin Birdal, § 47; ayrıca bkz. Yılmaz
Çelik [GK], B. No: 2014/13117, 19/7/2018, § 45; krş. Ferhat Üstündağ, § 65). Bundan başka bir
ceza yargılamasında hangi delillerin hükme esas alınabileceği meselesi de esas
itibarıyla Anayasa Mahkemesinin görev alanının dışındadır (Türk ceza muhakemesi
hukuku uygulamasına ilişkin bazı değerlendirmeler için bkz. Metin Birdal, §§ 67-71).
43. Bir kişinin henüz başka bir suç işlemeden yalnızca terör
örgütüne üye olması nedeniyle cezalandırılabilmesi için yargılama makamlarının
o kişinin terör örgütüyle olan bağlarını ortaya koyması gerekir. Henüz ceza
kanunlarında tanımlanan bir suçu işlememiş olsa bile bir terör örgütü ile örgüt üyeliği olarak kabul edilecek
kuvvette bir bağın varlığının araştırılması bireylerin fikirlerinin, bağlı
oldukları toplumsal grupların ve ideolojilerinin, davranışlarının anlamlarının
ve bunların altında yatan saiklerin de değerlendirilmesini gerektirebilir.
Böyle bir değerlendirmenin örgütlere üye olmak, toplantılara katılmak veya
düşünce açıklamaları yapmak gibi kişilerin anayasal haklar kapsamında koruma
altında bulunan eylemlerini de kapsadığı durumlarda başta ifade, örgütlenme,
din ve vicdan özgürlükleri ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
olmak üzere temel haklar üzerinde ciddi bir baskı oluşturabilecek potansiyele
sahip olduğu açıktır (Metin Birdal,
§§ 63, 64).
44. Kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan
faaliyetlerinin terör örgütünün üyesi olma suçundan verilen mahkûmiyet
kararlarının delili olarak kullanılmasının temel haklar üzerinde yaratacağı
caydırıcı etki nedeniyle -devletin toplumu terör örgütlerinin faaliyetlerine
karşı koruma şeklindeki pozitif yükümlülüğünün bir sonucu olarak- insanların
terörsüz bir ortamda yaşama hakkı ile bu süreçte bireylerin potansiyel olarak
etkilenebilecek temel hakları arasında adil bir denge kurulmalıdır (Metin Birdal, § 65).
45. Söz konusu dengenin sağlandığının kabul edilebilmesi için
derece mahkemelerinin kişilerin anayasal hak ve özgürlükler kapsamında kalan
faaliyetlerini terör örgütünün üyesi olma suçundan verilen mahkûmiyet
kararlarında delil olarak kullanmalarının zorunlu bir ihtiyacı karşıladığını
göstermeleri gerekir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin benzer başvurulardaki
denetimi temel haklara bu şekilde yapılan müdahalenin zorunlu bir ihtiyacı
karşıladığının ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterilip gösterilemediği ile
sınırlı olacaktır (Metin Birdal,
§ 72).
46. Dolayısıyla incelenen başvuruda başvurucunun toplantı ve
ifade özgürlüklerine yapılan müdahalelerin gerçekten toplumsal bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediği sorusuna
cevap bulunacaktır.
47. Başvuru konusu olayda ilk derece mahkemesi süreklilik,
çeşitlilik ve yoğunluk gösterdiği kabul edilen eylem ve davranışlarıyla şiddeti
ve demokratik olmayan yöntemleri benimseyen başvurucunun PKK terör örgütünün
üyesi olduğu kanaatine ulaşmıştır.
48. Başvurucu tarafından sunulan bilgi ve belgeler ile derece
mahkemelerince başvurucunun mahkûm edilmesi için benimsenen gerekçeler yukarıda
yer verilen ilkeler uyarınca bir bütün olarak ve dikkatle incelenmiş ve somut
olayın koşullarında ilk derece mahkemesinin başvurucuyu suç oluşturmadığı ve
anayasal hakların kullanımından ibaret olduğu ileri sürülen eylemleri nedeniyle
mahkûm ettiği kabul edilmemiştir. İlk derece mahkemesi diğer bazı deliller yanında
PKK/KCK'nın talimatları doğrultusunda başvurucunun gerçekleştirdiği eylemleri
örgüt üyeliğini açıklayan ve eylemlerinin sürekliliğini gösteren deliller
olarak kullanmıştır (krş. Metin Birdal,
§ 76).
49. Nitekim ilk derece mahkemesi, mahkûmiyet kararında başvurucu
hakkında bir gizli tanık beyanına ve özellikle başvurucunun yaptığı telefon
görüşmelerine dayanmıştır. Mahkeme, iletişimin denetlenmesine ilişkin kayıtlar
kapsamında başvurucunun KCK terör örgütünün talimatlarını yerine getirdiğini,
şiddeti ve demokratik olmayan yöntemleri benimseyen konuşmalar yaptığını tespit
etmiştir (bkz. §§ 13, 28). Mahkeme, başvurucunun şikâyetine konu eylemlerinin
onun PKK terör örgütünün hiyerarşik yapılanmasına kendi isteğiyle ve bilerek
dâhil olduğuna dair bilgileri doğrular ve tamamlar nitelikte olduğunu ikna
edici biçimde ortaya koymuştur. Bu bağlamda ilk derece mahkemesi, başvurucunun
söz konusu eylemlerinin delil olarak kullanılmasının bir toplumsal ihtiyacı
karşıladığını ilgili ve yeterli bir gerekçe ile göstermiştir.
50. Sonuç olarak başvurucunun örgütlenme özgürlüğüne yapılan
müdahale demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı bir müdahale olarak
değerlendirilemez.
51. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda müdahalenin meşru olduğu açık
olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334,
17/9/2013, § 24).
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun örgütlenme özgürlüğünün
ihlal edildiğine dair başvurusunun bir ihlal bulunmadığı açık olduğundan açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.
C. Haberleşme
Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
53. Başvurucu, gizli olarak ve çok uzun süreyle telefonunun
dinlenildiğini belirterek haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
2. Değerlendirme
54. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendisine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği, buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Sabah
Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim
Şirketi [GK], B. No: 2014/12727, 25/5/2017, § 19; Veli Özdemir, §§ 19, 20; Ünal Yiğit, B. No: 2013/1075, 30/6/2014,
§§ 18, 19).
55. Somut olayda başvurucu, haberleşme özgürlüğünün ihlal
edildiği iddiaları yönünden ihlal iddialarının konusunu belirtir şekilde
iletişimin dinlenmesine esas alınan derece mahkemesi veya hâkim kararları ile
ilgili somut bilgi, belge ve kanıt sunmadan soyut bir şekilde dinlemenin iki
yıla yakın bir süre devam ettiği iddiasında bulunmuştur.
56. Bu kapsamda başvuruya konu ihlal iddialarıyla ilgili
deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını kanıtlama ve bu suretle hukuki
iddialarını ortaya koyma yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen başvurucu
tarafından yerine getirilmemiştir.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun bu kapsamda kalan
iddialarının temellendirilmemiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
13/2/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.