TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ONUR CİNGİL BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2014/2976)
|
|
Karar Tarihi: 9/5/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat ŞEN
|
Başvurucu
|
:
|
Onur CİNGİL
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Gezi Parkı olayları sırasında polisin biber gazı ile
orantısız müdahalede bulunmasının insan haysiyeti ile bağdaşmayacak muamele
yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/3/2014 tarihinde yapılmıştır. Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde tespit edilen eksikler
tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4.Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Bakanlık görüşü başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu,
Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu kamuoyunda Gezi Parkı olayları olarak bilinen
süreçte protesto eylemlerine katılmıştır (Gezi Parkı olaylarına ilişkin özet
bilgi için bkz. Yonca Verdioğlu Şık,
B. No: 2014/17177, 19/4/2018, § 8; Özge
Özgürengin, B. No: 2014/5218, 19/4/2018, § 10).
9. Başvurucu, anılan olaylar esnasında polisin aşırı güç
kullanımına ve Hükûmetin bu duruma kayıtsız kalmasına tepki göstermek amacıyla
30/5/2013 ile 15/6/2013 tarihleri arasında protesto gösterilerine katıldığını
belirtmiştir.
10. Başvurucu; Gezi Parkı olaylarına ve katıldığı protesto
gösterisinde karşılaştığı polis müdahalesine ilişkin olarak Başbakan, İçişleri
Bakanı, İstanbul Valisi, İstanbul İl Emniyet Müdürü ve soruşturma sonucunda
ortaya çıkacak diğer sorumlular hakkındaİstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına
28/6/2013 tarihli şikâyet dilekçesi vermiştir.
11. Başvurucu şikâyet dilekçesinde, genel olarak Gezi Parkı
olayları sürecinde polisin davranışlarına neden olarak gördüğü Başbakanın
açıklamalarından bahsetmiştir. Bu açıklamaların suç oluşturduğu iddiası ile bu
suça iştirak ettiğini ileri sürdüğü diğer kişilerin de cezalandırılmasını talep
etmiştir. Başvurucu, olaylara ilişkin olarak polis tarafından atılan biber
gazına maruz kaldığını ve polisin toplumsal olaylara müdahale aracını (TOMA)
üzerine sürdüğünü ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca sığındığı otele polis
tarafından biber gazı, tazyikli su ve copla çok sert müdahale edildiğini iddia
etmiştir. Başvurucu şikâyet dilekçesine ek olarak bir adet DVD ile olaya
ilişkin haberler ve fotoğrafları İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına vermiştir.
Başvurucu, kendisine yapılan müdahaleye ilişkin olarak herhangi bir sağlık
raporu sunmadığı gibi dilekçede muayene talebinde de bulunmamıştır.
12. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gezi Parkı olaylarına
ilişkin şikâyetleri ve aynı hususta diğer Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından
yetkisizlikle gönderilen dosyaları 2013/89430 Soruşturma sayılıdosyada
birleştirmiştir. Başvurucunun anılan şikâyeti de bu dosyada birleştirilmiştir.
13. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı; başvurucunun şikâyetlerini
de içeren soruşturma dosyasında Başbakan, İçişleri Bakanı, Orman ve Su İşleri
Bakanı,Çevre ve Şehircilik Bakanı, Kültür ve Turizm Bakanı, Başbakan Yardımcısı
ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında 15/8/2013 tarihinde işlemden
kaldırma kararı vermiştir.
14. Anılan kararda, soruşturma usul ve yöntemlerinin farklı
olması sebebiyle İstanbul Valisi ve İstanbul İl Emniyet Müdürü hakkındaki
şikâyetlerin tefrik edilerek 2013/113461 Soruşturma sayılı dosyaya kaydedildiği
belirtilmiştir. Ayrıca anılan kişiler hakkındaki soruşturmanın 2/12/1999
tarihli ve 4483 sayılı sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin
Yargılanması Hakkında Kanun kapsamındaki suçlar olması nedeniyle anılan
Kanun'un 12. maddesi gereğince dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderildiği ifade edilmiştir.
15. Öte yandan olaylar esnasında polisin göstericileri dağıtmak
için orantısız güç kullandığına ilişkin iddialar hakkında İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı Memur Suçları Bürosunda ayrıca soruşturma yürütüldüğü
belirtilmiştir.
16. Kararda ayrıca, Başbakan ve diğer bakanlar hakkındaki
iddialara ilişkin olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı Genel
Sekreterliğinin 17/11/1997 tarihli ve 9427/13887 sayılı yazısında belirttiği
hususlara atıfta bulunulmuştur. Buna göre görevde bulunan veya görevden ayrılan
Başbakan ve bakanlar hakkında Bakanlar Kurulunun genel siyaseti ve
bakanlıkların görevleri ile ilgili olarak yapılan şikâyet ve ihbarlar, ancak
Anayasa’nın 100. maddesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İçtüzüğü’nün
107. maddesinde belirtilen şartlar oluştuğunda TBMM'ye intikal
ettirilebilecektir. Başsavcılık, haklarında şikâyette bulunulan kişilerin olay
tarihindeki görevleri gözetilerek anılan hükümlerde belirtilen şartlar
oluşmadığından işlemden kaldırma kararı verildiğini belirtmiştir.
17. Başvurucunun anılan karara yapmış olduğu itiraz, Bakırköy 9.
Ağır Ceza Mahkemesinin 16/12/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Karar,
başvurucuya 4/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 6/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. Anayasa’nın 100. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Başbakan
veya bakanlar hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az
onda birinin vereceği önerge ile, soruşturma açılması istenebilir. Meclis, bu
istemi en geç bir ay içinde görüşür ve gizli oyla karara bağlar."
20. TBMM İçtüzüğü’nün 107. maddesi şöyledir:
"Görevde
bulunan veya görevinden ayrılmış olan Başbakan ve bakanlar hakkında Meclis
soruşturması açılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda
birinin vereceği bir önerge istenebilir.
Bu önergede; Bakanlar Kurulunun genel
siyasetinden veya bakanlıkların görevleriyle ilgili işlerden dolayı hakkında
soruşturma açılması istenen Başbakan veya bakanın cezai sorumluluğu gerektiren
fiillerinin görevleri sırasında işlendiğinden bahsedilmesi, hangi fiillerinin
hangi kanun ve nizama aykırı olduğunun gerekçe gösterilmek ve maddesi de
yazılmak suretiyle belirtilmesi zorunludur."
21. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşleri Kanunu’nun 3. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes,
önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız
olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkına sahiptir."
22. 2911 sayılı Kanun’un 6. maddesinin 2/3/2014 tarihli ve 6529
sayılı Kanun ile değişiklik yapılmadan önceki hâli şöyledir:
"Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, tüm il
veya ilçe sınırları içerisinde aşağıdaki hükümlere uyulmak şartıyla her yerde
yapılabilir.
Şehir ve kasabalarda ve gerekli görülen diğer
yerlerde hangi meydan ve açık yerlerde veya yollarda toplantı veya yürüyüş
yapılabileceği ve bu toplantı ve yürüyüş için toplanma ve dağılma yerleri ile
izlenecek yol ve yönler vali ve kaymakamlarca kararlaştırılarak alışılmış
araçlarla önceden duyrulur. Bu yerler hakkında sonradan yapılacak değişiklikler
duyurudan onbeş gün sonra geçerli olur. Toplantı yerlerinin tespitinde gidiş
gelişi, güvenliği bozmayacak ve pazarların kurulmasına engel olmayacak biçimde,
toplantıların genel olarak yapıldığı, elektrik tesisatı olan yerler tercih
edilir."
23. 2911 sayılı Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"(Değişik
fıkra: 3/8/2002 tarih ve 4771 sayılı Kanun’un 5. md.) Toplantı yapılabilmesi
için, düzenleme kurulu üyelerinin tamamının imzalayacakları bir bildirim,
toplantının yapılmasından en az kırksekiz saat önce ve çalışma saatleri içinde,
toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya kaymakamlığa
verilir."
24. 2911 sayılı Kanun’un 22. maddesi şöyledir:
"Genel
yollar ile parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve
bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kilometre
uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz ve şehirlerarası karayollarında
gösteri yürüyüşleri düzenlenemez.
Genel meydanlardaki toplantılarda, halkın ve
ulaşım araçlarının gelip geçmesini sağlamak üzere valilik ve kaymakamlıklarca
yapılacak düzenlemelere uyulması zorunludur."
25. 2911 sayılı Kanun’un 23. maddesi şöyledir:
"a) 9 ve 10 uncu madde
hükümlerine uygun biçimde bildirim verilmeden veya toplantı veya yürüyüş için
belirtilen gün ve saatten önce veya sonra;
b)
(Değişik bent: 30/7/1998 tarih ve 4378 sayılı Kanun’un 1 md.) Ateşli silahlar
veya patlayıcı maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa,
demir ve lastik çubuklar, boğma teli veya zincir gibi bereleyici ve boğucu
araçlar veya yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü
zehirler veya her türlü sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve
topluluklara ait amblem ve işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri
üzerinde bulunduran üniformayı andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini
gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek
toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik
taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu
nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak,
c) 7 nci madde hükümleri gözetilmeksizin,
d) 6 ve 10 uncu maddeler gereğince belirtilen
yerler dışında,
e) 20 nci maddedeki yöntem ve şartlara ve 22
nci maddedeki yasak ve önlemlere uyulmaksızın,
f) 4 üncü madde ile Kanun kapsamı dışında
bırakılan konularda kendi amaç, kural ve sınırları dışına çıkılarak,
g) Kanunların suç saydığı maksatlar için,
h) Bildirimde belirtilen amaç dışına
çıkılarak,
i) Toplantı ve yürüyüşün 14, 15, 16, 17 ve 19
uncu maddelere dayanılarak yasaklanması veya ertelenmesi halinde tespit edilen
erteleme veya yasaklama süresi sona ermeden,
j) (Değişik bent: 2/3/2014 tarih ve 6529
sayılı Kanun’un 9. md) 12 nci madde gereğince toplantının dağılmasına karar
verilmesi hâlinde,
k) 21 inci madde hükmüne aykırı olarak,
l) 3 üncü maddenin 2 nci fıkrası hükmüne
uyulmadan, Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı
sayılır."
B. Uluslararası Hukuk
1. Kötü Muamele Yasağı
Yönünden
26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi
şöyledir:
"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da
onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."
27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM) Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğu vurgulanmıştır. Terörizmle ya da organize suçla mücadele
gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin güvenlik güçlerini, mağdurların
davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza
veya işlemlerden men ettiği belirtilmiştir. Sözleşme'nin 15. maddesinde
belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi kötü
muamele yasağının hiçbir istisnasına yer verilmediği içtihatlarda
hatırlatılmıştır (Selmouni/Fransa [BD],
B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya
[BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
28. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu
söyleyebilmek için eylemin minimum ağırlık
eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya,
B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan
Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007, §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05,
1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik
Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30). Değerlendirmeye alınacak
bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93,
18/12/1996, § 64; Eğmez/Kıbrıs,
B. No: 30873/96, 21/12/2000, § 78; Krastanov/Bulgaristan,
B. No: 50222/99, 30/9/2004, § 53). Ayrıca kötü muamelenin heyecanın ve duyguların
yükseldiği bağlamda meydana gelip gelmediğinin tespiti de (Selmouni/Fransa, § 104) dikkate alınması
gereken diğer faktörlerdir.
29. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul
şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının (Klaas/Almanya, B. No: 15473/89, 22/9/1993,
§ 30; Tepe/Türkiye, B. No:
31247/96, 21/12/2004, § 48; İrlanda/Birleşik
Krallık [GK], B. No: 5310/71, 18/1/1978, § 161; Labita/İtalya, § 121) etkin biçimde
soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131).
2. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkı Yönünden
30. Sözleşme’nin
"Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü" kenar başlıklı 11.
maddesi şöyledir:
"1.Herkes barışçıl olarak toplanma ve
dernek kurma hakkına sahiptir. Bu hak, çıkarlarını korumak amacıyla
başkalarıyla birlikte sendikalar kurma ve sendikalara üye olma hakkını da
içerir.
2. Bu hakların kullanılması, yasayla öngörülen
ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması,
kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar
dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler, kolluk
kuvvetleri veya devlet idaresi mensuplarınca yukarda anılan haklarını
kullanılmasına meşru sınırlamalar getirilmesine engel değildir."
31. AİHM, Sözleşme'nin 11. maddesinde düzenlenen barışçıl
toplanma özgürlüğünün geniş anlamda örgütlenmeyi, yürüyüş veya gösteriye
katılmayı (Irkçılığa ve Faşiszme Karşı
Hristiyanlar/Birleşik Krallık (k.k.), B. No: 8440/78, 16/7/1980),
hareketsiz toplanmaları ve oturma eylemlerini (G./Almanya
(k.k.), B. No: 13079/87, 6/3/1989), resmî veya gayriresmî özel veya
herkese açık organizasyonları kapsadığını kabul etmektedir.
32. Sözleşme'nin 11. maddesi barışçıl
toplanmaları koruma altına almaktadır. 11. maddenin kapsamının bu temel
sınırlaması, şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya
düzenlediği gösterileri barışçıl toplanma kavramı dışında bırakmaktadır (Stankov ve Birleşik Makedonya Örgütü
Ilinden/Bulgaristan, B. No: 29221/95 ve 29225/95, 2/10/2001, § 77; Birleşik Makedonya Örgütü Ilinden ve
Ivanov/Bulgaristan, B. No: 44079/98, 20/10/2005, § 99).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 9/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu; Gezi Parkı olayları sırasında yapılan gösterilere
Başbakan ve İçişleri Bakanının polis vasıtasıyla insanlık dışı ve sert
müdahalelerde bulunduklarını, gösteriler esnasında yapılan müdahalelerden
Başbakanın beyanları ile bizzat sorumlu olduğunu, kendisinin de katıldığı bir
protesto esnasında polisin orantısız bir şekilde gazlı müdahalelerine maruz
kaldığını, bir otele sığınmasına rağmen polisin müdahalelerine devam ettiğini,
yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle bu süreçte avukatlık görevini yapamadığını,
başta Başbakan ve İçişleri Bakanı olmak üzere sorumlular hakkında İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığına yapmış olduğu şikâyetin işleme koymama kararı ile
sonuçsuz bırakıldığını belirterek Anayasa'nın 13., 17., 19., 23. ve 34.
maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş;
ihlalin tespiti ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun yukarıda ayrıntılı olarak
belirtilen iddialarının özü, Gezi Parkı olayları kapsamında 15/6/2013 tarihinde
katıldığı protesto gösterisinde polisin toplumsal olaylara müdahale araçlarını
ölçüsüz kullanması sonucu biber gazına maruz kalınması nedeniyle insan
haysiyeti ile bağdaşmayacak muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. Bu kapsamda başvurucunun iddiaları
yukarıda açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
tanımlanan insan haysiyeti ile bağdaşmayacak muamele yasağı ve Anayasa’nın 34.
maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı çerçevesinde
incelenmiştir.
36. Öte yandan başvurucunun başvuru formunda somut olarak neden
şikâyet ettiğinin açık bir şekilde tespiti gerekir. Başvurucu, başvuru formunda
Gezi Parkı olaylarında kendisinin bulunduğunu belirtmediği tüm olayları da
kapsayacak şekilde hak ihlali olduğunu ileri sürmüş ve Cumhuriyet
Başsavcılığının siyasilerle ilgili şikâyetini işleme koymama kararından sonra
bireysel başvuruda bulunmuştur. Anılan karar esas olarak siyasiler hakkında
yapılan şikâyetler üzerine verilmiştir. Bu bağlamda şikâyetin hangi olaylarla
ilgili olduğunun ve bu olaylarda siyasilerin sorumluluğu ile sınırlı olup
olmadığının belirlenmesi, incelemenin kapsamını belirlemek için zorunludur.
37. Gezi Parkı olaylarına katıldığını beyan eden başvurucu
Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 28/6/2013 tarihli şikâyet dilekçesinde
öncelikle protestolar sürecinde İstanbul'da meydana gelen olaylardan
bahsetmiştir. Daha sonra dilekçesinde iki ana başlık altında iddialarını ileri
sürmüştür. İlk başlık "T.C. Başbakanı
Recep Tayyip Erdoğan'ın Bizzat Kendisinin ve Diğer Şüphelilerle Birlikte
İştirak Halinde İşlediği Suç Maddeleri", ikinci başlık ise "Diğer Şüphelilerin Ayrı Ayrı ve Birlikte
İştirak Hâlinde İşlediği Suç Maddeleri" şeklindedir.
38. İlk başlık altında başvurucu olaylar esnasında işlendiğini
iddia ettiği tüm suçların Başbakanın emri ile gerçekleştiğini ve bu nedenle
bizzat yargılanması gerektiğini ileri sürmüştür. İkinci başlıkta ise İçişleri
Bakanı başta olmak üzere İstanbul Valisi ve İl Emniyet Müdürünün verilen
emirleri yerine getirerek ve ölçüsüz müdahale yapılmasına rağmen sessiz kalarak
suç işledikleri iddia edilmiştir. Bu bağlamda başvurucu kendisi gibi birçok
kişinin yoğun kimyasal gaza ve suya maruz kaldığını ileri sürmüştür. Ancak
başvurucu maruz kaldığını iddia ettiği olaya ilişkin olarak sadece 15/6/2013
akşamı Gezi Parkı'na sert bir müdahale yapıldığı, bu esnada gazla ve TOMA'ların
üzerine sürülmesi suretiyle öldürülmeye çalışıldığını belirtmiştir. Başvurucu,
Gezi Parkı olayları sürecinde meydana gelen tüm yaralamalar ve ölümlerden
anılan siyasilerin ve üst düzey bürokratların sorumlu olduğunu iddia etmiştir.
39. Başvurucu, şikâyet dilekçesine olaylar esnasında
yaralandığına dair herhangi bir rapor eklemediği gibi muayene talebinde de
bulunmamıştır. Başvurucu, şikâyet dilekçesine ek olarak Gezi Parkı olaylarına
ilişkin olarak oluşturulmuş bir DVD, gazete haberleri ve fotoğraflar sunmuştur.
Bireysel başvuru dosyasına da eklenen belgelerde temel olarak internet
sitelerinde ve gazetelerde Gezi Parkı olayları hakkında yayımlanan haberler
bulunmaktadır. Başvurucunun olaylar esnasında yaralandığına dair herhangi bir
haber ve görüntü paylaşılmamıştır. Başvurucunun Mahkememize sunduğu DVD'de
genel olarak bir internet sitesinden ve bir televizyon kanalından alınmış
görüntüler ve fotoğraflara yer verilmiştir. Bu görüntü ve fotoğraflarda
başvurucunun olup olmadığı ve varsa kişilerden hangisinin başvurucu olduğu da
başvuru formu ve eklerinden belirlenememiştir.
40. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının işlemden kaldırma
kararına karşı başvurucunun Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesine sunduğu itiraz
dilekçesinde de yukarıda belirtilen şikâyet dilekçesindekine benzer hususlar
dile getirilmiştir.
41. Gezi Parkı olaylarının çıkışının ve tüm ülkeye yayılmasının
sebepleri, göstericileri harekete geçiren amaçlar ve bir bütün olarak olayların
ulaştığıboyutunbireysel başvurunun inceleme kapsamında olduğu söylenemez.
Bireysel başvurularda başvurucuların kamu gücünden kaynaklanan hak ihlali
iddialarının bizatihi maruz kaldıkları olaylar çerçevesinde değerlendirilmesi
gerekmektedir. Aksi hâlde bireysel başvurunun kapsamı ve amacı aşılarak
başvurucuların olaylara ilişkin genel iddialarının da değerlendirilmesi
sonucuna varılır ki bu durum başvurucunun menfaatinden öte toplumun menfaatini
korumayı amaçlayan halk davası (actio popularis) olarak isimlendirilen
başvurularda söz konusudur(Mahmut Tanal,
B. No: 2014/11368, 23/7/2014, §§ 19, 20; Liberal
Demokrat Parti, B. No: 2014/11268, 23/7/2014, §§ 17, 18).
Dolayısıyla başvurucunun iddialarının, Gezi Parkı olayları esnasında kendisinin
içinde yer almadığı tüm olaylar için değil sadece kendisinin içinde bulunduğunu
iddia ettiği olaylar kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
42. Öte yandan başvurucu, katıldığı protestolar esnasında gaza
maruz kaldığını iddia etmişse de bunun dışında polisin müdahalesi ile
yaralandığına dair herhangi bir iddiada bulunmamıştır. Başvurucu, İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği dilekçedekine benzer hususları bireysel
başvuruda da ileri sürmüştür. Bu bağlamda başvurucu genel olarak Gezi Parkı
olayları sürecinde polisin yaptığı müdahalelere ilişkin olarak sorumlu olduğu
iddia edilen siyasilerin ve üst düzey bürokratların yaptıkları açıklamalar ve
verdikleri emirler nedeniyle yaşananların insan haysiyeti ile bağdaşmayan
muamele yasağı ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğini
belirtmiştir. Başvurucunun gazdan etkilenme dışında yaralandığına ve buna
ilişkin yaptığı şikâyetin sonuçsuz kaldığına yönelik bir şikâyeti
bulunmamaktadır. Başvurucunun şikâyeti doğrudan eylemi gerçekleştiren
polislerden öte sorumlu olduğunu iddia ettiği siyasiler ve üst düzey
bürokratların eylemlerinin hak ihlali oluşturduğu yönündedir. Bu nedenle
başvurucunun iddialarının İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının işlemden kaldırma
kararı kapsamında siyasilere yönelik olduğunun kabul edilmesi gerektiği
değerlendirilmiştir. Öte yandan üst düzey bürokratlara ilişkin şikâyetlerin
tefrik edilerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına görevsizlikle gönderilmesi
ve başvurucunun bu hususa ilişkin olarak herhangi bir iddiada bulunmadığı
gözetilerek İstanbul Valisi ve İl Emniyet Müdürüne ilişkin işlemler ayrıca
incelenmemiştir.
43. Bu kapsamda değerlendirilmesi gereken diğer bir konu,
başvuru ile ilgili Bakanlık görüşünde belirtilen, olaylara müdahale esnasında
başvurucunun biber gazına maruz kalmasına ilişkin olarak doğrudan eylemde
bulunan polisler hakkında devam eden bir soruşturma olmadığı hususudur.
Başvurucu, başvuru formunda bu iddialara hiç yer vermemesine rağmen Bakanlık
görüşüne karşı beyanında polisler hakkında etkin bir soruşturma yapılmadığını
ileri sürmüştür.
44. Öte yandan başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında
"her ne kadar kolluk güçleri hakkında
ayrı bir suç duyurusu dilekçesi verilmemiş gibi gözükse de"
diyerek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının başvurucunun suç duyurusuna ilişkin
değerlendirmelerini doğrular nitelikte beyanda bulunmuştur. Bununla birlikte
başvurucunun, başvuru formunda da siyasiler dışında haklarında doğrudan
soruşturma yapılabilecek kolluk mensuplarına ilişkin herhangi bir iddiada
bulunmadığı gibi eylemi doğrudan gerçekleştiren kolluk görevlileri hakkında
hâlâ şikâyette bulunma imkânı olduğu gözetildiğinden başvurunun genişletilmesi
niteliğindeki kolluk görevlileri hakkında etkin soruşturma yapılmadığına
yönelik iddiaları ayrıca değerlendirilmemiştir.
1. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
45. Başvurucu, kendisinin de katıldığı Gezi Parkı olayları
kapsamında siyasilerin yaptığı açıklamalar nedeniyle polisin sert tutumundan
sorumlu olduklarına dair şikâyetinin işlemden kaldırma kararı verilerek
sonuçsuz bırakılmasının insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağını ihlal
ettiğini ileri sürmüştür.
46. Bakanlık, başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin olarak
müdahaleyi gerçekleştiren polisler hakkında başvurucunun müdahil olduğu bir
soruşturma bulunmadığını hatırlatarak başvuru yollarının tüketilmediği
konusunun değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
47. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı Gezi Parkı olayları
esnasında meydana gelen olaylar ve polisin bu olaylara ölçüsüz müdahaleleri ile
ilgili olarak devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında Anayasa hükümlerine ve
milletvekili dokunulmazlıklarına dayanarak soruşturma yapılmasının
engellenmesinin Sözleşme'nin ruhuna aykırı olduğunu belirtmiştir.
48. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddî ve manevî
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz."
49. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da
kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya
muameleye tabi tutulamayacağı belirtilmiştir (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
50. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin vücut ve ruh sağlığını korumadan kaynaklanan negatif
ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri,
§ 81). Diğer taraftan devletin pozitif bir yükümlülük olarak yetki alanında
bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal
makamların ve diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden
kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet,
bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten
korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).
51. Öte yandan kötü muamele konusundaki iddialar, uygun
delillerle desteklenmelidir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 95). İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek
için her türlü şüpheden uzak makul kanıtların varlığı gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95). Bu
nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi
ispat edilemeyen bir takım karinelerden de oluşabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).
52. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı
kapsamında sahip olduğu bu pozitif yükümlülüğün bir de usule ilişkin boyutu
bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü
fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve
gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma
yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı söz konusu
saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve
kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların
sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır
(Cezmi Demir ve diğerleri, §
110).
53. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka
aykırı olarak ve Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye
tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde
Anayasa'nın 17. maddesi "Devletin temel
amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddedeki genel
yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını
gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu olanaklı olmazsa bu madde,
sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet
görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan
kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 111; Tahir Canan, § 25).
54. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma
türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin
yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak
tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana
gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa'nın 17. maddesi
gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların
tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai
soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 112; Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,§ 55).
55. Somut olayda başvurucu, Gezi Parkı protestolarında meydana
gelen olaylar nedeniyle olayların şiddetlenmesinden ve katıldığı olaylara
polisin müdahalesi esnasında biber gazına maruz kalmasından dolayı sorumlu
olduğunu iddia ettiği siyasilere karşı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına
şikâyet dilekçesi vermiştir. Şikâyet dilekçesinde Gezi Parkı olaylarının
gelişimi ve bu bağlamda siyasilerin açıklaması üzerinde durulmuştur. Başvurucu,
Gezi Parkı olayları esnasında polisin ölçüsüz müdahalede bulunmasının
sorumlularının Başbakan ve İçişleri Bakanı olduğunu ileri sürmüş ve
cezalandırılmalarını talep etmiştir.
56. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Gezi Parkı olaylarına
ilişkin olarak yapılan birçok başvuruyu usul ekonomisi açısından tek bir
dosyada birleştirmiştir. Daha sonra Başsavcılık, Başbakan ve İçişleri Bakanı
hakkında yapılan şikâyetlere ilişkin olarak Anayasa'nın 100. maddesi ve TBMM
İçtüzüğü'nün 107. maddesinde belirtilen şartların oluşmadığı gerekçesiyle
işlemden kaldırma kararı vermiştir.
57. Somut olayda öncelikle belirtilmesi gereken husus,
başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası temelindeki iddialarının
özü Gezi Parkı olayları esnasında meydana gelen olaylarla ve kendisinin gaza
maruz kalmasıyla ilgili olarak sorumlu olduğunu ileri sürdüğü siyasilerin
cezalandırılmamasıdır.
58. Türkiye İnsan Hakları Kurumu tarafından Ekim 2014'te
yayımlanan Gezi Parkı Olayları Raporu'nda yer alan tespitler kapsamında Gezi
Parkı olayları Türkiye'nin geneline yayılmış protesto eylemlerini içermektedir.
Bu eylemler esnasında istenmeyen birçok olay meydana gelmiştir. Olaylara
ilişkin olarak birçok adli soruşturma açıldığı gibidevam eden yargılamalar da
mevcuttur. Bu olayların başlangıcında ve devam eden sürecinde ceza hukuku kapsamında
ileri sürülen iddialar yetkili ve görevli Cumhuriyet Başsavcılıkları tarafından
değerlendirilmiş veya değerlendirilmektedir. Bu bağlamda kolluğun ölçüsüz
müdahalesi olarak değerlendirilen olaylara ilişkin olarak Cumhuriyet
Başsavcılıkları gerekli adli süreci işletmişlerdir. Nitekim başvuru konusu
olayda da kolluk tarafından yapılan müdahale sonucunda yaralananların
şikâyetleri ayrı bir soruşturma numarasına kayıt edilerek ayrıca yürütülmüştür.
Öte yandan başvurucunun doğrudan içinde bulunmadığı olaylara ilişkin olarak
ileri sürdüğü iddiaların incelenmesi de söz konusu değildir.
59. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen
insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağı kapsamında devletin negatif ve
pozitif yükümlülükleri söz konusudur. Devletin negatif yükümlülüğü kapsamında
bireylerin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muamele ve/veya cezaya maruz
kalmaması gerekmektedir. Bu bağlamda pozitif yükümlülük olarak bireyleri
korumak için devlet etkin bir hukuk mekanizması sağlamak ve bireyin böyle bir
duruma maruz kaldığının tespiti hâlinde sorumluları tespit edecek etkin bir
soruşturma yapma zorunluluğu bulunmaktadır.
60. Somut olayda başvurucunun kolluğun ölçüsüz müdahalesi sonucu
biber gazına maruz kaldığı iddiasını ortaya koyabilecek herhangi bir belge,
rapor veya kabul edilebilir bir delil sunduğu tespit edilememiştir.
Başvurucunun böyle bir durumu ortaya koyabilecek delilleri sunması hâlinde dahi
iddialarının incelenebilmesi için müdahaleyi gerçekleştiren kolluk görevlileri
hakkında yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyetçi olunması gerekir. Buna
rağmen başvurucu Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği dilekçede esas olarak Gezi
Parkı olayları esnasında siyasilerin takındığı tutumdan ve verdiği beyanlardan
dolayı cezalandırılmasını talep etmiştir. Bu bağlamda başvurucunun iddiaları
eylemi doğrudan gerçekleştiren kişiler dışındaki siyasilerin cezalandırılmasına
yöneliktir. Başvurucunun gaza maruz kalmasından dolayı yaralanması ile
siyasiler arasında ceza hukuku kapsamında illiyet bağının olmadığı açıktır. Öte
yandan somut olayda ceza hukuku bağlamında sorumluluğundan bahsedilemeyecek
siyasiler hakkında işlemden kaldırma kararı verilmesi de etkili soruşturma
yükümlülüğünün yerine getirilmediği şeklinde yorumlanamaz.
61. Başvuru temelinde yukarıda belirtilen açıklamalar, Gezi
Parkı olaylarının genelinde meydana gelen durumlar için de söz konusudur.
Başvurucunun Gezi Parkı protestoları sürecinde kolluğun orantısız güç
kullanması nedeniyle siyasilerin cezalandırılması gerektiği şikâyetleri de dayanaktan
yoksundur. Nitekim siyasilerin aldıkları kararlar sonucunda meydana gelen
olaylar nedeniyle cezai sorumluluklarından bahsedilmesi ancak Anayasa'nın 100.
maddesi ve TBMM İçtüzüğü'nün 107. maddesi kapsamında mümkündür. Somut olay
açısından Gezi Parkı protestoları sürecinde meydana gelen ve Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında değerlendirilebilecek olan olaylar
açısından siyasilerin her türlü kararından dolayı soruşturulması gerektiği
şeklinde bir pozitif yükümlülüğün olduğu söylenemez. Zira ceza hukuku
bağlamında insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağına aykırı fiillerin
cezalandırılması için illiyet bağının ortaya konması gerekmektedir. Aksi hâlde
ortaya çıkan durum Başbakan ve bakanların uyguladıkları genel siyasetin ve
bakanlıkların görevleri ile ilgili şikâyetlerin Cumhuriyet Başsavcılıkları
tarafından incelenmesi sonucuna yola açar ki bu görev TBMM'nin yetki alanında
olduğundan mümkün değildir.
62. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasının ihlaline ilişkin iddialarının açık ve görünür bir ihlal
olmadığından açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
63. Başvurucu, Gezi Parkı olaylarında protesto gösterilerine
katıldığını, ancak haklı nedenlerle yapılan bu gösterilere karşı polisin
orantısız bir şekilde gazlı müdahalede bulunmasından dolayıtoplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
64. Bakanlık görüşünde, AİHM'in toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkına ilişkin başvurular açısından başvurucuların toplanma hakkını
tehlikeye düşüren bir cezai takibatın olmadığı durumlarda başvuru süresini
ihtilaf konusu eylemin tarihinden başlattığını belirtmiştir. Bu bağlamda
başvuru konusu eylemin 15/6/2013 tarihinde bireysel başvuru tarihinin
ise6/3/2014 tarihinde olduğunun gözetilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
65. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvurunun süresinde
yapıldığını ileri sürmüştür.
66. Başvurucu, Gezi Parkı olayları sürecinde katıldığı bir
protesto esnasında kolluk tarafından ölçüsüz şekilde kullanılan biber gazına
maruz kaldığı ve TOMA'nın üzerine sürüldüğü iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı nezdinde şikâyetçi olmuştur. Buna ilişkin olarak Cumhuriyet
Başsavcılığı şikâyet edilen kişilere göre Anayasa ve 4483 sayılı Kanun
kapsamında dosyayı tefrik etmiştir (bkz. § 15). Daha sonra Cumhuriyet Başsavcılığının
Başbakan ile İçişleri Bakanı hakkında verdiği işleme koymama kararının
kesinleşmesinden sonra bireysel başvuruda bulunulmuştur. Tefrike konu İstanbul
Valisi ile Emniyet Müdürü hakkındaki incelemenin akıbetine ilişkin olarak dosya
kapsamında herhangi bir belge veya bulgu tespit edilememiştir. Diğer taraftan
başvurucu, başvuru formunda, doğrudan soruşturma yapılabilecek kolluk
mensuplarına ilişkin herhangi bir iddiada bulunmamıştır.
67. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3)
numaralı fıkrası şöyledir:
"(3) Başvuru dilekçesinde başvurucunun ve
varsa temsilcisinin kimlik ve adres bilgilerinin, işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa
hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin
aşamaların, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarih ile varsa uğranılan zararın belirtilmesi gerekir. Başvuru
dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem
veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin
eklenmesi şarttır."
68. 6216 sayılı Kanun’un“Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Bireysel başvuru hakkında kabul
edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen
şartların taşınması gerekir.
(2)
Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının
ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli
bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
kabul edilemezliğine karar verebilir."
69. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün (İçtüzük) bireysel
başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel
başvuru formu ve ekleri” kenar başlıklı
59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer
alır:
…
ç) Kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia
edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti.
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere
ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel
hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
…
h) Başvurucunun talepleri.
…
(3) Başvuru formuna aşağıdaki belgeler ya da
onaylı örnekleri eklenir:
…
e) Dayanılan belgelerin asılları ya da onaylı
örnekleri.
…
(4) Başvurucu ihlal iddiasına dayanak
gösterdiği üçüncü fıkradaki belgelere herhangi bir nedenle erişememesi hâlinde
bunun gerekçelerini belirtir. Mahkeme gerekli gördüğü takdirde bu bilgi ve
belgeleri resen toplar.
…"
70. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzük'ün 59. maddesinin ilgili
fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün
kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda bulunarak hukuki
iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer.
71. 6216 sayılı Kanun ve İçtüzük'te belirtilen koşullar yerine
getirilmediği takdirde başvuruyu açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle
kabul edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan yoksun olmadığı konusunda
Anayasa Mahkemesinde yeterli kanaat oluşması, başvurucu tarafından ileri
sürülen iddiaların niteliğine bağlıdır. Başvurucunun başlangıçta, başvuru
hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesini önlemek için başvuru formu ve
eklerinde iddialarını destekleyici belgeleri sunması ve gerekli açıklamaları
yapması zorunludur.
72. Somut başvuruda başvurucu, Gezi Parkı olaylarına katıldığını
ve polisin müdahalesinden etkilendiğini ileri sürmüştür. Başvurucu bu
iddialarını desteklemek için Anayasa Mahkemesine başvuru formuna ek olarak bir
adet DVD ile Gezi Parkı olaylarına ilişkin haberler ve fotoğrafları sunmuştur.
Bireysel başvuru dosyasına da eklenen anılan belgelerde temel olarak internet
sitelerinde ve gazetelerde Gezi Parkı olayları hakkında yayımlanan haberler
bulunmaktadır. Başvurucunun olaylar esnasında yaralandığına dair herhangi bir
haber ve görüntü paylaşılmamıştır. Başvuru formu ekindeki DVD'de genel olarak
bir internet sitesinden ve bir televizyon kanalından alınmış görüntüler ve
fotoğraflara yer verilmiştir. Bu görüntü ve fotoğraflarda başvurucunun olup
olmadığı ve varsa kişilerden hangisinin başvurucu olduğu da başvuru formu ve
eklerinden belirlenememiştir (bkz.§ 39).
73. Öte yandan başvurucu Gezi Parkı olaylarına katıldığını ileri
sürmüş ise de yukarıda beliritlenler dışında gösterilere katılmasından
kaynaklanan herhangi bir sağlık raporu, adli ve/veya idari soruşturmadan
bahsetmemiştir. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda
başvurucuların başvurularını takip etme yükümlülükleri vardır. Bu yükümlülüğün
bir gereği olarak başvuru formu titizlikle doldurulmalı, ihlal iddiasının
dayanağı olan tüm olaylar gösterilmeli, başvuruyu aydınlatacak ve hükmün
esasını etkileyecek argümanları destekleyici tüm belgeler başvuru dilekçesine
eklenmelidir. Şayet bir belge elde edilememişse bunun da nedenleri
açıklanmalıdır. Somut başvuruda başvurucu bu koşulları yerine getirmeyerek
iddialarını temellendirmediğinden başvurusunun esasının incelenmesi imkânı
bulunmamaktadır.
74. Açıklanan gerekçelerle başvurucu tarafından ileri sürülen
ihlal iddialarının başvurucu tarafından temellendirilememiş olması nedeniyle
başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açılanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.