TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KEMAL GÖZLER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/5232)
|
|
Karar Tarihi: 19/4/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Dr. Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Kemal GÖZLER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, internet ortamında yayımlanan kitabın bazı bölümleri
hakkında içeriğe erişimin engellenmesi kararı verilmesinin ifade özgürlüğünü
ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Başvurucu, anayasa ve idare hukuku alanında akademisyendir.
10. Başvurucu, 2004 yılının Nisan ayından beri faaliyette olan
“Türk Anayasa Hukuku Sitesi” (www.anayasa.gen.tr)
ile “Türk İdare Hukuku Sitesi”nin (www.idare.gen.tr)
kurucusu ve editörüdür.
11. Başvurucu, 2013 yılının Mart ve Mayıs aylarında bir
profesörün iki kitabında usulsüz alıntılar bulunduğu iddiasıyla iki ayrı
eleştiri kitabı yayımlamıştır. Başvurucu, kendi ifadesi ile "usulsüz
alıntı sorunu ile giriştiği mücadele"sinin bir parçası olarak bu kez 2013
yılının Kasım ayında başvuruya konu "Örnekleriyle Usulsüz Alıntı
Sorunu" başlıklı üçüncü kitabını (kitap) basılı olarak ve internet
ortamında yayımlamıştır. Başvuruya konu bu üçüncü kitapta başvurucu, iyi
bilinen beş akademisyen ve bir üst düzey bürokrat ile müstear isimle kitap
yazan dört kişiye ait telif kitapları ele almıştır.
12. Başvurucu, kitabın girişinde usulsüz alıntı sorununun
ülkemizde kaygı verici boyutlara ulaştığını ileri sürmüş ve usulsüz alıntının
böylesine yaygın olduğu bir ülkede bir yazarın yazdığı cümleleri birkaç ay
sonra başka bir yazarın kitabında görecekse kitap yazmasının anlamsız olduğunu
ifade etmiştir. Kitabın birinci bölümünde "Bu Kitabı Neden Yazdım"
başlığı altında usulsüz alıntı ile neden mücadele ettiğine dair açıklamalarda
bulunmuştur. Başvurucu ayrıca usulsüz alıntı ile mücadelenin kamu yararı
üzerindeki önemine değinmiştir. Başvurucuya göre eserleri usulsüz alıntılanan
ve başkaları tarafından sahiplenilen bir yazar bir daha eser vermek
istemeyecektir. Başvurucu, eser sahiplerinin korunmadığı bir ülkede bilimin de,
sanatın da gelişmeyeceğini belirtmiştir.
13. Başvurucu daha sonra başvuruya konu kitapta usulsüz alıntı
sorunu ile mücadele yollarını tek tek ele almıştır. Başvurucu, hukuk, ceza ve
disiplin yollarının yetersizliğine ilişkin kimi kaygılarını dile getirmiş ve bu
yollara başvuran kişilerin karşılaşacakları zorlukları kendi bakış açısından
ifade etmiştir. Başvurucu son olarak usulsüz alıntı ile mücadele için
kendisinin tercih etmek zorunda kaldığı yayın yolu ile mücadeleyi anlatmıştır.
Başvurucu, usulsüz alıntıya kurban giden fikrin gerçek sahibinin kim olduğunun
söylenmesinin, bunun kamuya ilan edilmesinin bir fikrin gerçek sahibini tatmin
edebileceğini savunmuştur.
14. Başvurucu, kitaplarından yapılan usulsüz alıntı sorunlarına
ilişkin başvurduğu hukuk yollarında çektiği sıkıntılara da değinmiş ve
Türkiye'de fikirlerin korunmadığını ve bundan sonra tamamlamayı tasarladığı
bazı projelerinden bu sebeple vazgeçtiğini belirtmiştir.
15. Somut olayda başvuruya konu kitabın bir bölümü, müştekinin
aynı zamanda doktora tezi olan idare hukuku alanına ait ve tam yargı
davalarının konu edildiği bir kitapla ilgilidir. Başvurucu, müştekinin doktora
tezinde bir akademisyenin yüksek lisans tezinden usulsüz alıntı yaptığı
iddiasını desteklemeye matuf örnekler sunmakta ve müştekiyi şiddetli bir
şekilde eleştirmektedir.
16. Başvurucu, müştekinin kitabına 110 sayfa ayırmıştır. Müşteki
ile ilgili bölümde müştekinin kısa özgeçmişi ile mesleki ve akademik kariyerine
ilişkin bilgiler bulunmaktadır. Müştekinin yüksek lisans ve doktora
derecelerine ilişkin kimi açıklamalardan sonra müşteki ile tezinden usulsüz
alıntı yapıldığı iddia edilen akademisyen arasındaki hukuk davasına ilişkin
bazı bilgilere de yer verilmiştir. Başvurucu daha sonra müştekinin doktora
tezine dayanarak yayımladığı kitabı ile usulsüz alıntı yapıldığı iddia edilen
yüksek lisans tezini ele almıştır.
17. Kitabın internet ortamında yayımlanmasını müteakip müşteki,
Ankara Sulh Ceza Mahkemesine başvurarak söz konusu internet yayınının
engellenmesini talep etmiştir. Ankara 21. Sulh Ceza Mahkemesi 16/1/2014 tarihli
kararı ile talebin kabulüne ve kitabın anayasa.gen.tr,
idare.gen.tr ve books.google.com.tr sitelerinden
kaldırılmasına karar vermiştir. İlk derece mahkemesinin gerekçesi şöyledir:
"Cevap ve düzeltme talebinde bulunan...
vekili[nin] ... 14/01/2014 havale tarihli dilekçesi ile www.anayasa.gen.tr,
www.idare.gen.tr ve books.google.com internet adreslerindeki yayının
kaldırılması ile cevap ve düzeltme metninin yayımlanması talebinde bulunmuştur.
Mahkememizce incelenen evrak kapsamına, talep
eden tarafından sunulan bilgi ve belgelere göre; tekzibi talep edilen
www.anayasa.gen.tr, www.idare.gen.tr ve boks.google.com internet adreslerindeki
yazı içerikleri nazara alındığında cevap ve düzeltme talebinde bulunan [...]
hakkında usulsüz alıntı yaptığını tespit eder bir mahkeme veya kurum kararı
bulunmadığı, bu durumda da usulsüz alıntı yapıldığına dair iddiaların bu
aşamada soyut nitelikte kaldığı, herhangi bir yasal dayanağının bulunmadığı
anlaşılmakla ilgili internet sitelerinde ve Örnekleriyle Usulsüz Alıntı Sorunu
başlıklı kitap dayanak gösterilerek yayınlanan yazıların talep eden [...]'e
yönelik mesleki kariyerini, kişilik haklarını, toplum içerisindeki konumunu eleştiri
sınırlarını aşacak şekilde rencide edici şekilde ifade ve ibareler taşıdığı
anlaşılmakla Örnekleriyle Usulsüz Alıntı Sorunu başlıklı kitap dayanak
yapılarak internet sitelerinde talep eden [...] ile ilgili isminin geçtiği tüm
yazı içeriklerinin 5651 sayılı Kanunun 9. maddesi gereğince ilgili İnternet
sitelerinden çıkarılmasına ve ayrıca aynı Kanun maddesi gereğince talep eden
tarafından yayınlanması talep edilen cevap ve düzeltme metninin 7 gün süre ile
ilgili İnternet sitelerinde yayımlanmasına karar vermek gerekmiştir."
18. Mahkeme kararının kendisine tebliğ edilmesi üzerine
başvurucu 19/2/2014 tarihinde dava konusu bölüme erişimi engellemiştir.
Başvurucunun söz konusu karara yaptığı itiraz, Ankara 25. Asliye Ceza
Mahkemesinin 10/3/2014 tarihli herhangi bir gerekçe içermeyen kararı ile
reddedilmiştir.
19.Anılan karar 5/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucu 10/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
21. 4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan
Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele
Edilmesi HakkındaKanun’un "İçeriğin
yayından çıkarılması ve erişimin engellenmesi" kenar başlıklı
9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) İnternet ortamında
yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden
gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna
ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin
yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine
başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de isteyebilir.
(2) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği
nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden kişilerin talepleri,
içerik ve/veya yer sağlayıcısı tarafından en geç yirmi dört saat içinde
cevaplandırılır.
(3) İnternet ortamında yapılan yayın içeriği
nedeniyle kişilik hakları ihlal edilenlerin talepleri doğrultusunda hâkim bu
maddede belirtilen kapsamda erişimin engellenmesine karar verebilir.
(4) Hâkim, bu madde kapsamında vereceği
erişimin engellenmesi kararlarını esas olarak, yalnızca kişilik hakkının
ihlalinin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak (URL, vb.
şeklinde) içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle verir. Zorunlu olmadıkça
internet sitesinde yapılan yayının tümüne yönelik erişimin engellenmesine karar
verilemez. Ancak, hâkim URL adresi belirtilerek içeriğe erişimin engellenmesi
yöntemiyle ihlalin engellenemeyeceğine kanaat getirmesi hâlinde, gerekçesini de
belirtmek kaydıyla, internet sitesindeki tüm yayına yönelik olarak erişimin
engellenmesine de karar verebilir.
(5) Hâkimin bu madde kapsamında verdiği
erişimin engellenmesi kararları doğrudan Birliğe gönderilir.
(6) Hâkim bu madde kapsamında yapılan
başvuruyu en geç yirmi dört saat içinde duruşma yapmaksızın karara bağlar. Bu
karara karşı 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
hükümlerine göre itiraz yoluna gidilebilir.
(7) Erişimin engellenmesine konu içeriğin
yayından çıkarılmış olması durumunda hâkim kararı kendiliğinden hükümsüz kalır.
(8) Birlik tarafından erişim sağlayıcıya
gönderilen içeriğe erişimin engellenmesi kararının gereği derhâl, en geç dört
saat içinde erişim sağlayıcı tarafından yerine getirilir.
(9) Bu madde kapsamında hâkimin verdiği erişimin
engellenmesi kararına konu kişilik hakkının ihlaline ilişkin yayının (…) başka
internet adreslerinde de yayınlanması durumunda ilgili kişi tarafından Birliğe
müracaat edilmesi hâlinde mevcut karar bu adresler için de uygulanır.
(10) Sulh ceza hâkiminin kararını bu maddede
belirtilen şartlara uygun olarak ve süresinde yerine getirmeyen sorumlu kişi,
beş yüz günden üç bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır."
B. Uluslararası Hukuk
1. İfade Özgürlüğünün Demokratik Toplumdaki
Önemi
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ifade özgürlüğü
demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. AİHM, ifade
özgürlüğüne ilişkin kararlarında, ifade özgürlüğünün, toplumun ilerlemesi ve
bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini
yinelemektedir. AİHM'e göre 10. maddenin ikinci paragrafı saklı tutulmak üzere
ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören veya zararsız veya ilgisiz
kabul edilen "bilgi" ve "fikirler" için değil incitici,
şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. Bu,
yokluğu hâlinde "demokratik bir toplum"dan söz edemeyeceğimiz
çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. AİHM, 10. maddede
güvence altına alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi olduğunu ancak bu
istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici
olması gerektiğini vurgulamıştır (Handyside/Birleşik
Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976 § 49; Von Hannover/Almanya (No. 2), B. No: 40660/08 ve 60641/08,
7/2/2012, § 101).
2. İfade Özgürlüğü ve İtibarın Korunmasını
İsteme Hakkı Arasındaki İlişki
23. AİHM, bir gazete makalesinde hakaret içerdiği iddia edilen
beyanlara karşı bir kimsenin itibarının korunması hakkını özel yaşam kapsamında
görmektedir (White/İsveç, B. No:
42435/02, 19/12/2006, §§19, 30). AİHM'e göre kamusal bir tartışma bağlamında ve
yayımlanan yazılar nedeniyle eleştirilmiş olsa bile bir kişinin itibarı,
kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur (Pfeifer/Avusturya, B. No: 12556/03, 15/11/2007,
§ 35; Axel Springer AG/Almanya [BD],
B. No: 39954/08, 7/2/2012, § 83).
24. AİHM, kamuya mal olmuş kişilerin şöhret ve itibarı ile ifade
özgürlüğünün çatışması hâlinde 10. maddenin (2) numaralı fıkrasında yer alan
"başkalarının... haklarının korunması"
ifadesine müracaat etmektedir. AİHM Büyük Dairesi 7/2/2012 tarihinde verdiği
iki kararda - Von Hannover/Almanya (2)
ve Axel Springer AG/Almanya [BD]
- ifade hürriyeti ve özel hayata saygı hakkının dengelenmesinde kullanılan
ilkeleri sistematik olarak açıklamış ve uygulamıştır. Bunlar ifade özgürlüğüne
konu açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı (Von Hannover/Almanya (2), § 109),ilgili
kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin
niteliği, haber veya makalenin konusu (Von
Hannover/Almanya (2), § 110; Von
Hannover/Almanya, B. No:59320/00, 24/09/2004, §§ 63-66; kamu
tarafından tanınan kişiler için korumanın daha esnek olacağına ilişkin bir
karar için bkz. Minelli/İsviçre (k.k),
B. No: 14991/02, 14/6/2005), ilgili kişinin daha önceki davranışları (Von Hannover/Almanya (2), § 111), yayının
içeriği, şekli ve etkileri (Von
Hannover/Almanya (2), § 112), bilgilerin elde edilme koşulları ve
gerçekliği (Axel Springer AG/Almanya,
§ 93; Von Hannover/Almanya (2), §
113) ve uygulanan yaptırımın niteliğidir (Axel
Springer AG/Almanya, § 95).
3. Gazeteci ve Yazarlara
İddialarını Gerekçelendirebilecek Bir Savunma Yapma Olanağı Verilmesi
Zorunluluğu
25. AİHM; Castells/İspanya (B.
No: 11798/85, 23/4/1992, §§ 47, 48) ve
Colombani ve diğerleri/Fransa (B.
No: 51279/99, 25/6/2002, § 66) başvurularında, şikâyet konusu beyanda bulunan
kişinin aleyhine açılmış olan davaya yanıt verme konusunda aşılmaz güçlüklerle
karşı karşıya bırakılması hakkındaki endişelerini dile getirmiştir. Castells/İspanya davasında, ulusal
yargılamaları yürüten yüksek mahkemeye göre millî kurumları karalamakla
suçlanan bir kişinin gerçeği ispat hakkı bulunmamaktadır. AİHM, başvurucunun
kendisi hakkında açılan söz konusu hakaret davasında gerçeği ispatlamasına ve
iyi niyetini ortaya koymasına izin verilmediğine dikkat çekmiştir. AİHM'e göre
başvurucu tarafından ileri sürülen olgusal iddiaların birçoğunun gerçekte olup
olmadığı yerel mahkemelerin atacağı adımlarla ortaya çıkarılabilir ve başvurucu
makul bir çerçevede iyi niyetini ortaya koymaya çalışabilir. AİHM, başvurucu
hakkındaki mahkûmiyet kararının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme)10. maddesini ihlal ettiği sonucuna varmıştır.
26. AİHM, Colombani ve
diğerleri/Fransa davasında hakaret suçundan yapılan yargılama
sırasında gazeteci olan başvuruculara iddialarını gerekçelendirebilecek bir
savunma yapma olanağı verilmemiş olmasını eleştirmiştir:
"... [M]evcut başvuruda
başvurucuların suçlanmasının sebebi Fas Kralının itibarının ve haklarına zarar
veren bu makaledir. Hakaret suçunu düzenleyen olağan hukuk kurallarının aksine,
yabancı bir devlet başkanına hakaret suçlamasından kurtulabilmeleri için
başvuruculara, iddialarını gerekçelendirebilecekleri bir savunma yapma olanağı
verilmemişti. Başvuruculara savunma yapma olanağının tanınmaması, kişinin
haklarının ve itibarının korunması ihtiyacı karşısında - söz konusu kişi bir
devlet veya hükumet başkanı olsa dahi- orantısız bir önlem oluşturacaktır."
4. Akademik Özgürlükler
27. AİHM'in yakın tarihli Mustafa
Erdoğan/Türkiye (B. No: 346/04 ve 39779/04,27/5/2014) davası,
anayasa hukuku profesörü başvurucu Mustafa Erdoğan tarafından Liberal Düşünce
dergisinin 2001 yılındaki bir sayısında “Fazilet Partisini Kapatma Kararı
Işığında Türkiye’nin Anayasa Mahkemesi Sorunu" başlıklı bir makalede
açıkladığı düşüncelerinden dolayı dönemin Anayasa Mahkemesi üyelerinin
açtıkları davalar hakkındadır. Söz konusu davalarda yerel mahkemeler bu
kişilere değişen miktarlarda tazminatlar ödenmesine hükmetmiş, Yargıtay ise bu
kararları onamış ve karar düzeltme başvurularını reddetmiştir. AİHM dava konusu
ifadelerin şikâyetçi üç yargıca karşı gereksiz kişisel saldırı niteliğinde
olduğunun söylenemeyeceğine, ayrıca bu yazının popüler bir gazetede değil bir
hukuk dergisinde yayımlandığına dikkat çekmiştir. AİHM, diğerlerinin yanında
akademik özgürlüklere ilişkin şu değerlendirmelerde bulunmuştur:
"... Mahkeme ayrıca, akademik özgürlüğün
(örneğin bkz. Sorguç / Türkiye, B. No: 17089/03, 23/6/2009, § 35 ve yukarıda
anılan Sapan / Türkiye, B. No: 44102/04, 8/ 6/2010, § 34) ve akademik
çalışmaların önemini vurgulamıştır (bkz. Aksu / Türkiye [BD], B. No: 4149/04 ve
41029/04, 15/3/ 2012, § 71 ve Hertel / İsviçre, B. No: 25181/94, 25/8/1998, § 50,
Hüküm ve Karar Derlemeleri 1998-VI). Bu bağlamda, araştırma ve eğitimde
akademik özgürlüğün, ifade ve eylem özgürlüğü, bilgi yayma özgürlüğü, araştırma
yapma ve bilgiyi ve gerçeği kısıtlama olmaksızın kitlelere iletme özgürlüğünü
güvence altına alması gerekmektedir (bkz. Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisi’nin 1762 (2006) sayılı Tavsiye Kararı). Dolayısıyla, akademisyenlerin
araştırma yapma ve bulgularını yayımlama özgürlüğüne getirilen kısıtlamaların
dikkatli bir incelemeye tabi tutulması Mahkemenin içtihadıyla tutarlıdır (bkz.
yukarıda anılan Aksu/Türkiye [BD], § 71). Ancak bu özgürlük, akademik veya
bilimsel araştırmayla sınırlı olmayıp, aynı zamanda akademisyenlerin araştırma,
mesleki uzmanlık ve yeterlilik alanlarındaki görüş ve fikirlerini -söz konusu
görüş ve fikirler tartışmalı olsa veya rağbet görmese dahi- ifade etme
özgürlüğünü de kapsamaktadır..."
28. AİHM, Hasan Yazıcı /
Türkiye (B. No: 40877/07,15/4/2014) kararında eldeki başvuruya
benzer bir olay hakkında değerlendirmelerde bulunmuştur.
i. Tanınmış bir gazeteci olan başvurucu 29/10/1981 tarihinde
Cumhuriyet gazetesinde bir makale yayımlayarak önde gelen bir öğretim üyesinin
yazmış olduğu "Annenin El Kitabı" isimli kitap ve Benjamin Spock’un
"Baby and Childcare" (Bebek Bakımı ve Çocuk Eğitimi) kitabı
arasındaki benzerliklere dikkat çekmiştir. Başvurucu, alaycı bir üslupla
Benjamin Spock’un anılan öğretim üyesinin eserinden aşırma yaptığını dile
getirmiştir. Başvurucu, makalede diğer ifadelerin yanı sıra bilim ahlakından
sapmanın en ilkel ve tehlikeli biçiminin başkasının eserini kendinin eseri gibi
sunmak olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucuya göre “aşırmaya” Batı toplumlarında
çok kötü gözle bakılmakta ve aşırma eylemini gerçekleştirenler adi suçlu
muamelesi görmektedirler. Başvurucu, Türkiye'de yaratıcı düşünce ve ürünlerinin
uygar ülkelerdeki gibi dokunulmazlığa henüz kavuşmadığını dile getirmiştir. Bu
bağlamda başvurucu, makalenin yayımlandığı tarihte doçent adaylarının
yayınlarının bilim ahlakına uyup uymadığının incelenmesi amacıyla YÖK’ün bir
etik komitesi kurmaya karar vermesini olumlu bir gelişme olarak
değerlendirmiştir. Başvurucu sözü edilen öğretim üyesinin özür dilemesi
çağrısında bulunmuştur.
ii. Anılan öğretim üyesi, bu iddiaların kişilik haklarına
saldırı oluşturduğu iddiası ile başvurucu aleyhine tazminat davası açmıştır.
Bir dizi yargılama sonucunda mahkeme, dava dosyasındaki delillere atıfta
bulunarak davacı tarafından yazılmış olan kitabın Dr. Spock tarafından yazılmış
olan kitabın bir kopyası niteliğinde olmadığına, özgün bir yayın olduğuna ve
dolayısıyla başvuranın iddiasının doğru olmadığına kanaat getirmiştir. Mahkeme
bu bağlamda davacının kişilik haklarına ve bilimsel kariyerine yapılan
müdahalenin hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir. Temyiz incelemesi Yargıtay
Hukuk Genel Kurulunun önüne kadar gitmiştir. Yargıtay, gazetede yayımlanan
makalenin, bilirkişi raporlarına göre doğru olmadığını, makalenin gündeme
ilişkin olmadığını ve makalede belirtilen görüşlerin eleştiri sınırlarını
aştığını ve davacıyı aşağıladığını not etmiştir. Bununla beraber iki muhalif
üye; diğer mevcut davada kamu menfaati, aktüellik ve doğruluk koşullarının
karşılanmış olduğunu ve başvuranın kamuoyunda tanınan bir kişi ve akademisyen
olan davacıyı eleştirirken başvurduğu üslubun ve kullandığı kelimelerin hukuka
aykırı olmadığını değerlendirmiştir.
iii. Başvuruya konu olayları bu şekilde ortaya koyan AİHM, diğer
değerlendirmeleri yanında (elimizdeki mevcut başvuruyla ilişkili olduğu
değerlendirilen) şu değerlendirmelerde bulunmuştur:
a. AİHM; başvuranın, Türkiye Bilimler Akademisi Bilim Ahlakı
Komitesinin eski başkanı olduğuna dikkat çekmiştir. Bu bağlamda AİHM, akademik
personelin çalıştığı üniversite ve sistem hakkındaki düşüncelerini özgürce
ifade etme ve sınırlama olmaksızın bilgilerini ve gerçekleri yayma özgürlüğünü
bünyesinde bulunduran akademik özgürlüğün önemini vurgulamıştır (bkz. § 50).
b. AİHM, davacının Yükseköğretim Kuruluna 1981 ve 1992 yılları
arasında başkanlık ederek eğitim alanında önemli bir toplumsal görev üstlenen,
oldukça tanınmış bir akademisyen olduğunu ve Türkiye’de iki önemli
üniversitenin kurucusu olduğunu hatırlatmıştır. Dolayısıyla makalenin
yayımlanma tarihinde davacı tanınmış bir kişidir. Bu sebeple de davacıdan,
özellikle dava konusu mesele kapsamında diğer bir özel kişiye kıyasla onuru ve
şöhreti üzerinde olumsuz bir etkisi olabilecek olsa dahi kamu nezdinde daha
büyük ölçüde incelenmeyi hoş görmesi beklenmiştir (bkz. § 51).
c. AİHM, başvurucunun Yükseköğretim Kurulunun eski başkanı
tarafından yapılan intihali ele almadığı takdirde çabalarının verimsiz olacağı
doğrultusundaki görüşü de dâhil olmak üzere söz konusu makalenin konusunun ve
başvurucunun davacı tarafından yapıldığını iddia ettiği intihal suçlamasının
toplum menfaati ile ilgili olduğunu ifade etmiştir. Bu kapsamda AİHM, toplum
menfaati ile ilgili meselelere ilişkin getirilecek kısıtlamalara, Sözleşme’nin
10. maddesinin (2) numaralı fıkrası kapsamında fazla bir imkân verilmediğini
vurgulamıştır (bkz. § 52). d. Bundan sonra AİHM, iddiasını ispat etmek için
başvurucuya yeterli fırsat verilip verilmediği meselesine eğilmiştir. AİHM,
başvurucu tarafından yapılan beyanların davacının "Annenin El Kitabı"
isimli kitabında Dr. Spock’un "Bebek ve Çocuk Bakımı" kitabından intihal
yaptığına ilişkin suçlamayla ilgili kısmının açık bir şekilde gerçeklere dayalı
bir suçlama olduğunu, değer yargılarının bulunmadığını ve dolayısıyla
kanıtlanmaya elverişli olduğunu belirtmiştir. AİHM, kamunun menfaatine olan bir
konuda yaptıkları yorumlar sonucunda hakkında dava açılan kişilere, iyi niyetle
davrandıkları ve iddialarının gerçeklere dayalı ve doğru olduğunu ortaya
koyarak kendilerini sorumluluktan kurtarmalarına fırsat verilmesi gerektiğini
vurgulamıştır (bkz. §§ 56-58).AİHM, yargılamanın bütününe bakıldığında alınan
bilirkişi raporları ile başvurucunun iddiaları ve başvurucu tarafından
savunmasının bir parçası olarak sunulan özel bilirkişi raporlarının yeterince
değerlendirilmediğini gözlemlemiştir (bkz. §§ 59-62).
e. AİHM, ayrıca Yargıtay Genel Kurulu kararının iç hukuk ve
uygulama uyarınca intihalin ne olarak değerlendirildiği ve yerel mahkemelerin
Türk hukuku uyarınca bu tür suçlamaların yerel mahkemeler önünde kanıtlanması
için gereken kanıt standardı hususlarında açık olmadığı kanaatini de ifade
etmiştir (bkz. § 61).
f. AİHM; başvurucunun davacı aleyhine önceden benzer
suçlamalarda bulunduğu gerçeğine yeterli ağırlığın verilmediğini, bu durumun
başvurucunun Yükseköğretim Kurulunun eski başkanının kitaplarından birinde
intihal yaptığına yönelik suçlamasının makalenin konusuyla yani akademik
dünyada intihali ele almak üzere Yükseköğretim Kurulu tarafından bir ahlak
komitesi kurulmasıyla yakın bağlantılı ve dolayısıyla konuyla ilgili olduğu
görüşüne ulaşmıştır.
g. Sonuç olarak AİHM, başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan
şikâyet konusu müdahalenin demokratik bir toplumda başkalarının şöhret ve
haklarının korunması için gerekli olduğunu ortaya koyan yeterli gerekçelere
dayanmadığı sonucuna ulaşmıştır.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 19/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
30.Başvurucu;
i. Bilimsel eleştirilerini içeren ve basılı hâli serbest olan
kitabının internetteki bir bölümüne erişimin mahkeme kararıyla süresiz olarak
engellendiğini, anılan kitabın erişimi engellenen bölümlerinde hakaret ya da
hukuka aykırı bir fiil bulunmadığını, erişimi engellenen 110 sayfanın tamamının
hakaret ya da hukuka aykırı fiil oluşturmasının mümkün olmadığını ileri
sürmüştür.
ii. Söz konusu mahkeme kararının, kendisinin karşı iddiaları ve
savunması alınmadan verildiğini belirtmiştir.
iii. Anayasa’nın 26., 27., 29. ve 36. maddelerinde tanımlanan
düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün, bilim hürriyetinin, süresiz yayın
hakkının ve hak arama hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin
tespiti ile ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması taleplerinde
bulunmuştur.
31. Bakanlık görüşünde, ifade özgürlüğünün demokratik bir toplum
için vazgeçilmez önemine karşın basının "başkalarının şöhret veya
haklarının, özel veya aile hayatlarının" korunması için konulmuş olan
sınırlamalara uyması gerektiği ifade edilmiştir. Bakanlığa göre 5651 sayılı
Kanun'un 9. maddesi, devletin kişilerin şeref ve itibarlarını koruma pozitif
yükümlülüğünün bir gereği olarak kabul edilmiş ve somut olayda derece
mahkemeleri müştekinin itibarına saldırı olduğunu tespit etmiştir. Bakanlık,
internet sitesinde yayımlanan kitabın tamamına değil yalnızca belirli bir
kısmına erişimin engellenmesi kararı verilmesinin de müdahalenin ölçülü
olduğunu gösterdiğini belirtmiştir.
B. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesi internet erişiminin
engellenmesine ilişkin daha yeni tarihli bir kararında (Ali Kıdık, B. No: 2014/5552, 26/10/2017)
bir internet haber sitesinde yayımlanan haber ve makalelere erişimin
engellenmesine ilişkin şikâyeti ifade ve basın özgürlükleri çerçevesinde
incelemiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez internet
haberciliğinin -basının temel işlevini yerine getirdiği sürece- basınözgürlüğü
kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir (Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş.,
B. No: 2013/2623, 11/11/2015, §§ 36-42; Önder
Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 39; Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, §
45; Ali Kıdık, § 44). Eldeki
başvuruda ise başvurucunun başvuruya konu kitabını aynı zamanda internet
sitesinde de yayımlamasının basının temel işlevleri kapsamında
değerlendirilmeyeceği kanaatine ulaşılmıştır. Bu sebeple eldeki başvurunun
Anayasa’nın “Bilim ve sanat hürriyeti”
kenar başlıklı 27. maddesinin ışığında ve Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
33. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla
tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet
resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek
serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının
şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
34. Anayasa’nın “Bilim ve
sanat hürriyeti” kenar başlıklı 27. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, bilim ve sanatı
serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü
araştırma hakkına sahiptir."
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
36. Başvurucunun internet sitesinde yayımladığı kitabın bir
bölümüne erişimin engellenmesine karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme
kararları ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
37. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler,
... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak
ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum
düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
38. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan
kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında
belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum
düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun
olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
39. Kanunilik ölçütüne ilişkin bir şikâyette bulunulmamıştır.
Mevcut başvurunun koşullarında 5651 sayılı Kanun 'un 9. maddesinin “kanunla
sınırlama” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
40. Başvuruya konu haber ve köşe yazılarına erişimin
engellenmesine ilişkin kararların "başkalarının şöhret veya haklarının
korunması"na yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç
taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplum
Düzeninin Gerekleri Kavramı
41. Anayasa Mahkemesi "demokratik toplum düzeninin
gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez
açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, toplumsal
bir ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır.
Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine
uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Bekir
Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343,
4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan,
B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Derece mahkemelerinin böyle bir ihtiyacın
bulunup bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır.
Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri
[GK], B. No: 2014/620, 25/5/2017, § 73).
(b)Ölçülülük
42. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir
sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte-
temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde
olup olmadığının da incelenmesi gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No:
2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun §§
53, 54; ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409,
25/6/2014, §§ 96-98; Tansel Çölaşan,
§§ 54, 55;Mehmet Ali Aydın, §§
70-72). Bu sebeple mevcut başvuruda hükmedilen erişimin engellenmesi tedbirinin
müştekinin maruz kaldığı düşünülen zararıyla makul bir ölçülülük ilişkisi
içinde olması gerekir.
(c) İnternet Özgürlüğü
43. İnternet üzerinden düşünce ve kanaatlerini açıklayanlar
yönünden ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilen internet özgürlüğü,
internete erişenler yönünden ise Anayasa tarafından korunan ve ifade
özgürlüğünün özünde yer alan haber veya fikir almak özgürlüğü olarak mütalaa
edilmektedir (Ali Kıdık, § 44).
44. İfade özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemi
daha önce vurgulanmıştır (Bekir Coşkun,
§§ 34-36). İfade özgürlüğü yalnızca bilgilerin içeriğini değil bu bilgilerin
dağıtım araçlarını da ilgilendirmektedir. Dolayısıyla internet sitelerine veya
internet sitelerinde yer alan açıklamalara erişimin engellenmesi biçiminde
getirilen her türlü kısıtlama, bilgi alma ve verme özgürlüğüne dokunmaktadır.
İnternet ortamının kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesinin bunlara
ilişkin bir kanaat oluşturması imkânını sağladığı açıktır (Ali Kıdık, § 45).
(d)İfade Özgürlüğünün Kapsamı
45.Öte yandan Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrası, ifade
özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemiştir. İfade özgürlüğü
siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her
türlü ifadeyi kapsamına almaktadır (Ergün
Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 37; Önder Balıkçı, § 40). Bu itibarla bir
internet sitesinde yayımlanan yazılar ve bu yazılarda yer alan bilgiler,
başkaları açısından “değersiz” veya “yararsız” görülse bile kişilerin subjektif
değerlendirmelerinden bağımsız olarak ifade özgürlüğünün korumasındadır(Ali Kıdık, § 46).
(e) İfade Özgürlüğünün Kullanımında Ödev ve
Sorumlulukları
46. İfade özgürlüğünün demokratik bir toplumdaki yaşamsal
önemine rağmen Anayasa'nın 26. maddesi tamamen sınırsız bir ifade özgürlüğünü
garanti etmemiştir. Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere
karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." biçimindeki
ikinci fıkrası, kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken
ödev ve sorumluluklarına da gönderme yapmaktadır. 26. maddenin ikinci
fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün
kullanımına herkes için geçerli olan bazı "görev ve sorumluluklar"
getirmektedir (basının görev ve sorumluluklarına ilişkin bkz. Orhan Pala, § 46; Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş.,
B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih
Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 67; Önder Balıkçı, § 43).
(f) Bireyin Şeref ve
İtibarının Korunması
47. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade
özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden biri de başkalarının şöhret veya
haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi
bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasının korumasından faydalanır (İlhan
Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44). Devlet, bireyin
şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemekle ve üçüncü kişilerin
saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün
Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123,
2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, §
45; Önder Balıkçı, § 44;Ali Kıdık, § 51).
(g) Çatışan Haklar
Arasında Dengeleme
48. Bu sebeplerle Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda, içeriğe
erişimin engellenmesi nedeniyle başvurucunun müdahale edilen ifade özgürlüğü
ile internet sitesinde yayımlanan düşünce ve kanaat açıklamaları nedeniyle
müdahale edilen şeref ve itibar hakkının korunması arasında adil bir dengenin
gözetilip gözetilmediğini değerlendirmiştir Anayasa Mahkemesinin bu
değerlendirmesi soyut bir değerlendirme değildir (Nilgün Halloran, § 27; İlhan
Cihaner (2), § 39; Ali Kıdık,
§ 52).
49. Çatışan haklar arasında dengeleme yapılabilmesi için mevcut
olaya uygulanabilecek olan kriterlerin bazıları şu şekilde sayılabilir:
i.Söz konusu yayının gerçek olup olmadığı
ii.Yayında kamu yararı bulunup bulunmadığı, genel yarara ilişkin
bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı
iii. Toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı
iv. Haber verilirken özle biçim arasındaki dengenin korunup
korunmadığı
v.Haber veya makalenin yayımlanma şartları
vi. Haber veya makalenin konusu, kullanılan ifadelerin türü,
yayımın içeriği, şekli ve sonuçları
vii. Habere yönelik kısıtlamaların niteliği ve kapsamı
viii. Haberde yer alan ifadelerin kim tarafından dile
getirildiği
ix. Hedef alınan kişinin kim olduğu,ünlülük derecesi ile ilgili
kişinin önceki davranışları
x. Kamuoyu ile diğer kişilerin, kullanılan ifadeler karşısında
sahip oldukları hakların ağırlığı
50. Anayasa Mahkemesi başvurunun koşullarına göre bazıları
yukarıda sayılan kriterlerin gerektiği gibi değerlendirilip
değerlendirilmediğini denetler. Bunun için başvurucu tarafından yayımlanan
yazıların tamamının -yayımlandığı bağlamdan kopartılmaksızın- olayın
bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün
Halloran, § 41, 52; Ergün Poyraz
(2), § 56; Kadir Sağdıç,
§§ 58-66; İlhan Cihaner, §§
66-73; Ali Kıdık, §§54, 69-90; Önder Balıkçı, § 45).
(h)İfade Özgürlüğüne Yapılan Müdahalenin
Gerekçesi
51. Başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin
temel ekseni, idarenin ve derece mahkemelerinin müdahaleye neden olan kararlarında
dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik
toplum düzeninin gerekleri”ne ve “ölçülülük” ilkelerine uygun olduğunu
inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Bekir Coşkun, § 56; Abdullah Öcalan,§ 98; Tansel Çölaşan § 56; Ahmet Temiz (6), B. No: 2014/10213,
1/2/2017, § 34). İfade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince
ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler
Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edecektir.
(2) 5651 Sayılı Kanun'un
9. Maddesine Dayanan Erişimin Engellenmesi Kararı Hakkında Bazı Tespitler
52. Anayasa Mahkemesi Ali
Kıdık kararında 5651
sayılı Kanun'un 9. maddesine dayanan erişimin engellenmesi kararı hakkında şu
tespitlerde bulunmuştur:
"56. İnternet ortamında düşüncelerin
açıklanması ve yayılması, basılı yayınlara oranla daha kolay, ucuz, hızlı ve
yaygındır. İnternet sitelerine erişim de kolaydır. İnternet sitelerinin büyük
miktarda veriyi muhafaza etme ve yayma imkânı vardır. Bu sebeplerle İnternet
siteleri kamuoyunun güncel meselelere erişiminin iyileştirilmesine ve bilginin
iletilmesinin kolaylaştırılmasına önemli derecede katkıda bulunmaktadır. Aynı
sebeplerle İnternet ortamında yapılan yayınlarla bazı suçlar daha kolay
işlenebilmekte, özellikle de kişilik hakları ve özel hayat hakları herkes
tarafından kolay, maliyetsiz ve hızlı bir şekilde ihlal edilebilmektedir. Kanun
koyucu, İnternet ortamında işlenen suçlarla mücadelenin daha etkin
yapılabilmesi, özel hayatın ve kişilik haklarının hızlı ve etkili bir şekilde
korunması ihtiyacı nedeniyle genel dava veya savcılığa şikâyet usulünün yanında
özel ve hızlı bazıusuller öngörmüştür.Söz konusu usullerden biri de 5651 sayılı
Kanun ile getirilen ve sulh ceza hâkiminin çelişmeli olmayan bir usulle veya Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) başkanının daha sonra sulh ceza
hâkiminin onayına sunulmak üzere verdiği içeriğin yayından çıkarılması ve
yayına erişimin engellenmesi kararlarıdır.
57. 5651 sayılı Kanun'un "Erişimin
engellenmesi kararı ve yerine getirilmesi" kenar başlıklı 8. maddesinde
sulh ceza mahkemelerince verilen erişimin engellenmesi veya içeriğin
çıkarılmasına dair kararların birer "koruma tedbiri kararı" olduğu
açıkça belirtilmiştir. Aynı Kanun'un "Özel hayatın gizliliği nedeniyle
içeriğe erişimin engellenmesi" kenar başlıklı 9/A maddesinde ise kararın
bir "tedbir" olduğundan bahsedilmiştir. Anayasa Mahkemesi Genel
Kurulu da 2/10/2014 tarihli kararında erişimin engellenmesine ilişkin
kararların demokratik ülkelerde çocuk pornografisi, çocukların cinsel istismarı
ve ırkçılık gibi ağır suçlar için konulan ve yargılama sürecinin bir parçası
olarak uygulanan zorunlu ve istisnai bir yargısal tedbir olduğunu belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesi 5651 sayılı Kanun’daki erişim engelleme kararlarının cezai ve
idari yaptırım niteliğinde olmayıp tedbir niteliğinde olduğuna işaret etmiştir
(AYM, E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014).
58. Koruma tedbirleri, uygulandığı an
itibarıyla henüz hakkında hüküm verilmemiş kişilerin temel bir hakkını
sınırlamaktadır. Bu nedenle tedbir uygulandığı anda fiilin işlenip işlenmediği,
işlendiyse şüpheli veya sanık tarafından işlenip işlenmediği veya
gerçekleştirilen fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, üçüncü kişilere tedbir
uygulanmasını meşru gösteren olguların gerçek olup olmadığı henüz hukuki
kesinliğe kavuşmamıştır. Bu kesinlik ancak hükmün kesinleşmesi ile ortaya
çıkacaktır. Dolayısıyla koruma tedbiri, tatbik edildiği anda hukuki kesinlik
ölçüsünde bir haklılık içermez. Tedbirin hukuka uygun olup olmadığı, ancak
tesis edilecek hükümde tedbirin dayandığı olgu ve hukuki kanaatin yerinde
olduğunun ortaya konması ile mümkündür. Aksi takdirde tatbik edilen tedbirin
hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşılacaktır.
59. Kişilik haklarının ihlal edildiği
durumlarda başvurulan 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesine göre İnternet ortamında
yapılan yayın nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek
ve tüzel kişiler içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer
sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını
isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin
engellenmesini de isteyebilmektedir. Zikredilen talebi alan hâkim, yirmi dört
saat içinde talep hakkında duruşma yapmaksızın bir karar vermek zorundadır.
Birlik tarafından erişim sağlayıcıya gönderilen içeriğe erişimin engellenmesi
kararının gereği derhâl ve en geç dört saat içinde erişim sağlayıcı tarafından
yerine getirilmek zorundadır (bkz. § 22).
60. 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde
İnternet erişiminin engellenmesi kararından sonra failler hakkında adli
soruşturma açılıp açılmayacağı belirsizdir. Kişilik haklarına müdahale
nedeniyle soruşturma açıldığı takdirde soruşturma veya kovuşturmanın sonucuna
göre yargı mercileri, erişimin engellenmesi tedbirinin akibeti hakkında bir
karar verebilir. Buna karşılık bir soruşturma açılmadığı takdirde erişimin
engellenmesine ilişkin söz konusu tedbir İnternet kullanıcılarını, engellenen
içeriğe belirsiz bir süreyle erişmekten alıkoyacaktır.
61. Görüldüğü üzere erişimin engellenmesi
talebi üzerine sulh ceza hâkimi talep sahibinin sunduğu evrak üzerinden
inceleme yapmaktadır. Dolayısıyla ilgili yayın organı ve sorumlular, yapılan
başvurudan haberdar olmamaktadır. Dahası aleyhlerine erişimin engellenmesi
talep edilen İnternet sitesinin ilgilileri, duruşma açılmayacağı için nizalı
davalardaki gibi duruşmada hazır bulunamamaktadır.Hâkim de kararını yirmi dört
saat içinde vermek zorunda olduğu için karşı tarafa tebligatta bulunup
diyeceklerini yazılı olarak sunmasını da karşı taraftan isteyememektedir. Karşı
taraf da kendisini savunamamakta; hâkimin kararını etkilemek amacıyla sunulan
delil, mütalaa ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamamakta ve bunlar hakkında
yorum yapamamaktadır.
62. 5651 sayılı Kanun'da öngörülen erişimin
engellenmesi yolu çekişmesiz bir yargı yolu olduğundan, başka bir deyişle karşı
taraf bulunmadığından karardan etkilenecek basın organının temsilcileri ile
sorumlu kişiler silahların eşitliği ilkesinden faydalanamamakta; talepte
bulunanın iddialarına karşı delil sunmak da dâhil olmak üzere savunmalarını
ortaya koymak için makul ve kabul edilebilir olanaklara sahip
olamamaktadır.Özet olarak hâkim, kararını dosya üzerinden, yani talepte
bulunanın sunduğu bilgi ve belgelere göre vermekte; bu yargılamada karşı tarafın
görüşleri alınamamaktadır.
63. Bu sebeplerle genel olarak koruma
tedbirlerinin ve özel olarak da başvuruya konu İnternet yayınına erişimin
engellenmesi tedbirinin alınmasının haklılığı, ancak bir görünüşte haklılık
veya "ilk bakışta" (prima facia) haklılık olarak nitelendirilebilir.
Başka bir deyişle mevcut başvuruya konu erişimin engellenmesi kararının
dayanağı olan 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde öngörülen sulh ceza hâkiminin
yirmi dört saat içinde duruşma yapmaksızın, karşı tarafı dinlemeksizin, delil
toplamaksızın, talepte bulunan tarafından kendisine sunulan delillerle sınırlı
bir inceleme sonunda erişimin engellenmesine karar vermesi usulünün istisnai
olduğunun kabul edilmesi gerekir. Bu usul ancak İnternet yayınının kişilik
haklarını apaçık bir şekilde ihlal ettiğinin daha ilk bakışta anlaşıldığı
durumlarda işletilebilir. Bir kimsenin çıplak resimlerinin veya video
görüntülerinin yayımlanması gibi kişilik haklarının ihlal edildiğinin daha
ileri bir inceleme yapmaya gerek olmaksızın ilk bakışta anlaşılabildiği
hâllerde 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde öngörülmüş olan istisnai usul
işletilebilir.
64. İlk bakışta ihlal doktrini, derece
mahkemelerinin verecekleri İnternet'e erişimin yasaklanmasına ilişkin karara
itirazda da uygulanır. Nitekim 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde bir İnternet
sayfasına erişimin kısıtlanmasına ilişkin bir tedbire itiraz yöntemlerine dair
özel bazı hükümler bulunmakla birlikte itiraz incelemesi sonucunda verilen
karar, çelişmeli yargılama sonucu verilen ve uyuşmazlığı esastan çözen bir
karar değil, sulh ceza hâkiminin erişimin engellenmesi kararının prima facie
gerekliliği ile sınırlıdır. Böyle durumlarda "ilk bakışta ihlal
doktrini" İnternet ortamında yapılan yayınlara karşı kişilik haklarının
hızlı bir şekilde korunması ihtiyacıyla ifade hürriyeti arasında adil bir denge
sağlayacaktır."
(3) Şeref ve İtibara
Yapılan Müdahalelerde Başvurulabilecek Diğer Hukuki Yollar
53. Anayasa Mahkemesi Ali
Kıdık kararında şeref
ve itibara yapılan müdahalelerde 5651 sayılı Kanun kapsamındaki internete
erişimin engellenmesi kararından başka hukuk sistemimizde yer alan ve
başvurulabilecek diğer hukuki yollara da değinmiştir:
"65. Üçüncü
kişilerce kişilik haklarına yapılan müdahaleler için ülkemizde hem cezai hem de
hukuki koruma yolları öngörülmüştür. Kişilik haklarına İnternet ortamında
yapılan bir yayınla saldırıda bulunulan kişi, 5651 sayılı Kanun'un 9.
maddesindeki usulle sulh ceza hâkimine başvurarak "ilk bakışta ihlal"
durumu var ise hızlı bir koruma elde edebilir. Aynı kişi daha fazla tatmin elde
etmek amacıyla diğer yollara da başvurabilir.Özel hukuk davaları yoluyla
örneğin 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 24. ve 25.
maddelerine dayanılarak müdahalenin önlenmesi, durdurulması veya devam eden
müdahaleye son verilmesi, müdahalenin hukuka aykırılığının saptanması,
mahkemenin alacağı kararın veya cevap ve düzeltme metninin yayımlanması ya da
üçüncü kişilere bildirilmesi istenebilir; maddi veya manevi tazminat davaları
açılabilir. Gecikmesinde sakınca bulunan ve ciddi bir zararın doğacağı
anlaşılan hâllerde tehlike veya zararın önlenmesi için hâkimden gereken
tedbirlere karar vermesi istenebilir. Bu kapsamda talep edildiği takdirde
12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu uyarınca
gecikmesinde sakınca bulunan ya da gecikmesi durumunda önemli zarar oluşacağı
hâllerde tehlike veya zararı önlemek için ihtiyati tedbir kararı verilebilir.
Bunlardan başka, basın yoluyla kişilik haklarına müdahalede bulunulan
kişi,açıklamalarından dolayı sebepsiz yere zenginleşen kişi aleyhine sebepsiz
zenginleşme davası açabilir veya yayın nedeniyle elde ettiği kazancın
vekâletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine ödenmesini isteyebilir.
66. İnternet yolu ile kişilik haklarına yönelik
bir saldırı ceza kanunlarına göre suç oluşturuyor ise müşteki yalnızca veya
aynı zamanda failin cezalandırılmasını da isteyebilir ve bu durumda ceza
soruşturması ve kovuşturması için Cumhuriyet savcılığına da başvurabilir. Zaten
suç şikâyete tabi olmayan suçlardan ise Cumhuriyet savcısının resen soruşturma
başlatması kanuni bir zorunluluktur. Bir ceza kovuşturması açıldığı takdirde
4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223. maddesinin (6)
numaralı fıkrasına göre hâkim mahkûmiyet kararı verdiği takdirde güvenlik
tedbirlerine de hükmedeceği için İnternet erişiminin engellenmesi tedbiri
hakkında da bir karar verilmiş olacaktır.
67. Bundan başka 5651 sayılı Kanun'un 9.
maddesine göre ortada ilk bakışta ihlal bulunmadığı gerekçesiyle istediği
korumayı elde edemeyen kişi de kişilik haklarının korunması için genel hukuk
yoluna her hâlde başvurabilir. Sulh ceza hâkiminin ilk bakışta ihlalin olduğuna
veya olmadığına karar vermesi uyuşmazlığın tümüyle çözümlendiği anlamına
gelmez. Zira prima facie verilmiş kararlar, hiçbir zaman normal bir dava için
maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez.
68. Bu kapsamda son olarak 5651 sayılı
Kanun'un 9. maddesindeki usulde ortada ilk bakışta ihlal durumunun bulunmadığı
hâllerde talep başka bir inceleme yapılmaksızın reddedilir. Genel mahkemelerde
görülen davalarda ise talebin kabul edilebilmesi için ihlal iddiasının
ispatlanması gerekir. Böyle durumlarda genel mahkemeler ilk bakışta ihlal
bulunmadığını belirterek talebin reddine karar veremez. İhlalin olup olmadığı,
bilirkişi dâhil mümkün olan bütün delillerle ispatlanmalıdır."
(4) İlkelerin Olaya Uygulanması
54. Ali Kıdık
kararında açıklandığı gibi 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde öngörüleninternet
yayınına erişimin engellenmesi yolu ancak kişilik haklarına hukuka aykırı
olarak müdahale edilen hâllerde başvurulan, bireyin şeref ve itibarına yönelik
müdahaleleri gecikmeksizin bertaraf edebilmesi amacını taşıyan bir yoldur.
İnternet yayınına erişimin engellenmesi tedbirinin amacı ifade özgürlüğü ile
kişilik hakkı arasında gerekli hassas dengenin kurulmasını sağlamak, bireylere
haksız olarak zarar veren, onlar hakkında gerçek dışı bilgiler yayan, şeref ve
itibarlarını ihlal eden internet sitelerinin ilgili yayınlarına ulaşılmasını
engelleyerek kişilik haklarına devam etmekte olan ve ilk bakışta anlaşılan
müdahaleyi durdurmaktır. Anayasa Mahkemesi Ali
Kıdık kararında, 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde öngörülen yolun
basın özgürlüğünün ve basın mensuplarının haber verme ve eleştiri haklarının
özüne dokunmayacak, aynı zamanda hak sahibinin çıkarlarını koruyacak şekilde
kullanılması gerektiğini ifade etmiştir (Ali
Kıdık, § 69). Eldeki başvuru akademik özgürlüklere ilişkin olduğuna
göre 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde öngörülen yolun aynı zamanda bilim ve
sanat özgürlüğünü de zedelemeyecek şekilde kullanılması gerektiği açıktır (bkz.
§§ 27, 28).
55. Başvuruya konu kitapta genel olarak Türk akademi dünyasında
büyük zahmetlerle yeni düşünceler üretenlerin düşüncelerinin başkaları
tarafından sahiplenildiği, özgün eserler üretenlerin eserlerinin korunmadığı
ileri sürülmüştür. Başvurucu, "usulsüz alıntı sorunu" adını verdiği
mesele halledilmeden Türkiye'de bilimsel gelişmenin mümkün olmadığını ifade etmiştir.
Uzunca bir süre kendi kitaplarından yapılan usulsüz alıntılarla mücadele
ettiğini ve diğer mücadele yöntemlerinde başarı elde edemediği için kitap
yazdığını belirtmiştir. Daha sonra başvurucu, müştekinin kitabında bir
akademisyene ait yüksek lisans tezinden usulsüz alıntılar yaptığını ileri
sürmüştür (bkz. §§ 15-16).
(a)İlk Derece Mahkemesinin Kararının
Değerlendirilmesi
56. İlk derece mahkemesi anayasa.gen.tr,
idare.gen.tr ve books.google.com.tr sitelerinde yayımlanan
kitaptaki iddialardan dolayı müştekinin usulsüz alıntı yaptığını gösterir bir
mahkeme kararı veya idari bir karar bulunmadığını belirtmiş, bu nedenle de
iddiaların soyut kaldığını kabul etmiştir. Mahkeme, başvurucunun başvuru konusu
kitabı yayımlarken yasal bir dayanağının bulunmadığını da ifade etmiştir.
Mahkemeye görekitaptamüştekinin mesleki kariyerini, kişilik haklarını, toplum
içindeki konumunu eleştiri sınırlarını aşacak şekilde rencide edici ifadeler
bulunmaktadır (bkz. § 18).
57. Bununla beraberbaşvurucunun gerçekleri değiştirerek veya müştekinin
eleştiriye konu olan kitabı hakkında gerçek dışı beyanlarda bulunduğu,
başvurucunun açıkladığı bilginin elde edilme yönteminin kabul edilemez olduğu
iddia edilmemiş; derece mahkemeleri de kararlarında böyle bir değerlendirmede
bulunmamıştır. Müştekinin yayımladığı kitabı hakkında olumsuz değerlendirmeler
yapılmasını istememesi anlaşılabilir bir durumdur. Belirtilmelidir ki başvuruya
konu kitapta dile getirilenler, bireylerin subjektif değerlendirmelerinden
bağımsız olarak (bkz. § 22, 27) ifade özgürlüğünün koruması altındadır.
58. Anayasa Mahkemesi basın alanına ilişkin olarak Orhan Pala kararında, gazetecilerden bir
beyanın doğruluğunu kanıtlamakla yükümlü savcı gibi hareket etmelerini
beklemenin aşırı bir ispat külfeti getireceğini ve böyle bir mükellefiyetin
onların sanık veya davalı olarak yargılandıkları davalarda hakkaniyete uygun
düşmeyen sonuçlara ulaşılmasına neden olabileceğini ifade etmiştir (Orhan Pala, § 51). Anayasa Mahkemesi daha
sonra aleyhe yargı kararı olmadanbir kimse hakkında iddialar içeren bir yayın
yapılamayacağına karar veren derece mahkemesi kararını incelediği Ali Kıdık kararında da düşünce ve
kanaatlerin açıklanmasında bu düzeyde bir kesinlik sınırının kabul edilmesinin
ifade özgürlüğünün tümüyle ortadan kaldırılması sonucunu doğuracağına karar
vermiştir (Ali Kıdık, §§ 73, 74).
Eldeki somut olayda da ilk derece mahkemesinin başvurucunun kitabındaki
değerlendirmeleri yapabilmesi için müştekinin usulsüz alıntı yaptığını gösterir
bir mahkeme kararı veya idari bir karar bulunması şartını araması, akademik
özgürlüklerin ve dolayısıyla ifade özgürlüğünün kullanılmasına söz konusu
özgürlüklerle bağdaşmayan ve bunların kullanılmalarını imkânsız hâle getiren
bir engel oluşturacaktır.
59. Başvurucunun anayasa ve idare hukuku alanında Türkiye'nin
bilinen akademisyenlerinden ve yazarlarından biri olduğu açıktır. Başvurucunun
sahibi ve yayın yönetmeni olduğu internet sitelerinde anayasa hukuku ve idare
hukuku başta olmak üzere hukuk ve sosyal bilimlerin diğer alanlarına ilişkin
akademik ve güncel makaleler yayımladığı gözönüne alındığında hukuk ve sosyal
bilimler alanındaki her tür gelişmenin başvurucunun ilgi alanında olduğuna da
kuşku bulunmamaktadır. Başvurucunun başvuruya konu kitapta müştekinin kitabında
benimsediği yazım usulünü akademik anlamda kabul edilemez bulduğu
anlaşılmaktadır. Başvurucu, kitabın müştekiye ilişkin bölümünde kendi bakış
açısından müştekinin kaleme aldığı kitaba karşı oldukça ağır eleştiriler
yöneltmiştir.
60. Söz konusu kitap, olayların geçtiği dönemde ve hâlen hukuk
alanında Türkiye'nin tanınmış bir yazarının bir eseri ile ilgilidir. Aynı
şekilde söz konusu yazıların inkâr edilemez bir tanınırlık derecesine sahip
şikâyetçinin fikir ve tutumları ile akademi alanındaki faaliyetlerinin
keşfedilmesi ve bunlara ilişkin kanaat oluşturulması işlevini gördüğü açıktır.
Bir makalenin kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz
konusu makalenin yayımlanmasına o kadar çok boyun eğmesi gerekir (İlhan Cihaner (2), § 74; Kadir Sağdıç, § 67; Ali Kıdık, § 76).
61. Eldeki mevcut başvurunun Anayasa'nın 27. maddesinde koruma
altında bulunan bilim özgürlüğünün farklı bir görünümü olan akademik
özgürlüklerle de yakından ilgisi bulunmaktadır. Bir akademisyenin araştırma
yapmasının ve bulgularını yayımlamasının akademik özgürlüğün bir parçası
olduğunda kuşku yoktur. Buna ilave olarak Anayasa Mahkemesi, AİHM'in akademik
özgürlüklerin akademisyenlerin araştırma, mesleki uzmanlık ve yeterlilik
alanlarındaki görüş ve fikirlerini -söz konusu görüş ve fikirler tartışmalı
olsa veya rağbet görmese dahi- ifade etme özgürlüğünü de kapsadığı düşüncesine
katılmaktadır.
62. Şüphesiz akademisyenlerin her söylediklerinin mutlak anlamda
doğru olduğu söylenemez. Bununla beraber birbirlerinden farklı, alternatif
bakışların herkes için daha doğru düşünme imkânı yarattığı üzerinde uzlaşılmış
bir gerçektir. Dolayısıyla akademisyenlerin en kritik ve hassas meselelerde en
güçlü görüşlere bile karşı çıkabilmesi, bir toplum ve ülke için hayati derecede
önemlidir.
63.Söz konusu kitap, hukuk alanında makale yazan bazı
akademisyen ve yazarların kaleme aldıkları eserleri eleştirmektedir.
Dolayısıyla kitap, dar bir akademik çevreye hitap etmektedir. Bununla birlikte
kamu menfaatine ilişkin bulunduğu ve bilgilendirme değerinin de çok yüksek
olduğu tartışmasızdır. Buradan çıkan sonuca göre kitapta müşteki ile ilgili
bazı iddiaların yayımlanmasının kamusal faydası yüksek bir tartışmaya katkı
sunduğunda kuşku bulunmamaktadır. Bahse konu kitapta yer alan bazı cümlelerde
müştekinin sert bir şekilde eleştirildiği hatta abartıya kaçıldığı kabul
edilebilir. Bununla birlikte bu tür başvurularda bir akademisyenin veya bir
kitabın yazarının yerine geçip belli bir durumda kullanılacak makale yazma
şeklinin ne olacağını belirlemek yargı mercilerinin görevi değildir. Aksine
tutumlar düşünmeyi ve sorgulamayı engelleyecektir.
64. Kitapta yer alan makalenin internette yayımlanmasının
müştekinin hayatına kayda değer bir etkisi olduğu da gösterilmemiştir.
Makalenin onun özel hayatı ile ilgisinin olmadığı, kaba hakaret içermediği ve
keyfî kişisel saldırı boyutuna da ulaşmadığı gözetildiğinde geriye başvurucunun
makalesini kaleme alırken polemik içeren agresif usulü kalmaktadır. Bu noktada
ifade özgürlüğünün sadece düşünce açıklamalarının içeriğini korumadığı, onların
iletilme usulünü de koruduğu gözetilmelidir (benzer yaklaşımlar için bkz. Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş.,
§§ 41, 42; Ergün Poyraz (2), §
77; İlhan Cihaner (2), §§ 59, 86;
Kadir Sağdıç, §§ 52, 76). Bu
noktada başvurucunun söz konusu kitabı yalnızca internet ortamında
yayımlamadığı, ayrıca basılı eser hâline getirerek Türkiye'deki tüm üniversite
kütüphaneleri ile diğer kütüphanelere ve hukuk alanında çalışan akademisyenlere
gönderdiği de unutulmamalıdır. Kitabın basılı versiyonu için herhangi bir
yasaklama kararı bulunmadığı ve kitaba serbestçe ulaşılabildiği de
gözetilmelidir.
65. Müşteki, hukuk alanında bilinen bir kişidir. Bir yazar
olarak müştekinin kendi görüşlerini de ilgililere iletmek bakımından kimi
avantajları olduğu açıktır. Dolayısıyla müştekiye yönelik eleştirinin
sınırlarının diğer insanlara göre daha geniş olduğunu kabul etmek gerekir.
Akademik bir kitap kaleme alarak tanınmış bir yayınevinde yayımlanmasını
sağlayan müştekinin söz konusu kitabın diğer akademisyen ve yazarlarca veya
hukuk alanında bulunan başka kişilerce de okunacağını, hakkında
değerlendirmeler yapılacağını, ağır eleştirilerde bulunulabileceğini öngörmesi
ve demokratik çoğulculuk açısından bunlara daha fazla tahammül etmesi gerekir.
(b)5651 Sayılı Kanun’un 9. Maddesinin Somut
Uyuşmazlıkta Uygulanmasının Değerlendirilmesi
66. Ceza kanunlarında yaptırıma bağlanan suçların internet
ortamında işlenmesi hâlinde yaptırımsız bırakılması düşünülemez. Bu sebeple
erişimin engellenmesi bazı hâllerde hukuk sistemi açısından bir zorunluluktur.
Bununla beraber internetin sağladığı zemin; bilgiye ulaşma, kişilerin bilgi ve
düşüncelerini açıklama, paylaşma ve bilginin yayılması için vazgeçilmez
niteliktedir. İnternet, kamusal sorunlara ilişkin tartışma ve eylemlere katılım
konusunda asli vasıtaları barındırması, bireylerin ifade ve bilgi özgürlüğünü
kullanmaları bakımından günümüzde en etkili ve yaygın yöntemlerden biri hâline
gelmiştir (Ali Kıdık, § 81).
67. 5651 sayılı Kanun’un 9. maddesinin (9) numaralı fıkrasının
iptaline ilişkin inceleme sırasında Anayasa Mahkemesi, bireylerin hak ve
hürriyetlerini kullanırken devletin müdahalesine uğrayacakları endişesi
taşımalarının, bireylerin bu hak ve hürriyetlerini serbestçe kullanmalarını
engellediği ve onların demokratik toplum düzeninin temellerini inşa etme
fonksiyonunu geri dönülmez biçimde zedelediği tespitini yapmıştır. Anayasa
Mahkemesi bahsi geçen kararda bireylerin interneti Anayasa’da tanımlanan birçok
hak ve hürriyetin kullanılması noktasında araçsallaştırdığını, örneğin
haberleşme özgürlüğünün, düşünce ve ifadeyi yayma özgürlüğü ile bu kapsamda
haber veya fikir alma özgürlüğünün, eğitim ve öğrenim hürriyetinin, haber alma
hürriyetinin, iktisadi girişim hürriyetinin internet yoluyla kullanılabildiği
tespitini yapmıştır (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 8/12/2015, § 166).
68. Dolayısıyla başta ifade ve basın özgürlüğü olmak üzere
internet özgürlüğü ile bağlantılı diğer hak ve özgürlüklerin demokratik bir
toplumdaki yaşamsal önemi (bkz. § 43) nazara alındığında internet konusunda
kamu gücünü kullanan makamların ve mahkemelerin çok hassas davranmaları
gerektiği açıktır (AYM, E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014; internetin
vazgeçilmez niteliğine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. AYM, E.2014/87,
K.2015/112, 8/12/2015, § 116). İnternete erişimin engellenmesi tedbiri en son
başvurulacak çare olmalıdır. İnternet ortamında bulunan zararlı içeriklerle
diğer başka usullerle mücadele etmek mümkünse ya da erişimin engellemesi ile
korunan menfaate karşılık daha büyük bir zarar doğmuşsa böyle bir durumda erişimin
engellenmesi kararı, ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalini teşkil edecektir (Ali Kıdık, § 83).
69. Türk hukuk sisteminde internet yolu ile kişilik haklarına
müdahale edildiği durumlarda kişilik haklarının korunmasının yollarından biri
olan 5651 sayılı Kanun'un 9. maddesinde düzenlenmiş ve somut başvuruda
kullanılmış bulunan sulh ceza hâkimliklerindeki çekişmesiz yargı yolu, yukarıda
zikredildiği gibi (bkz. § 51), karardan etkilenecek olan yayın organının
ilgililerine yargılanma hukukunun usulüne ilişkin güvencelerinin
kullandırılamadığı, dolayısıyla çatışan haklar arasında dengelemenin
yapılmasının zorlaştığı bir yoldur. İçeriğe erişimin engellenmesi kararı,
yapılmış bir haberin kişilerin şeref ve itibarlarına saldırı oluşturduğunu
kamuya bildirme işlevine sahiptir. Çekişmesiz bir dava sonucunda bu kararı
verebilmenin, ancak hukuka aykırılığın ve kişilik haklarına müdahalenin ilk
bakışta anlaşılacak kadar belirgin olduğu ve zararın süratle giderilmesinin
zaruri olduğu hâllerde mümkün olduğu hatırlanmalıdır.
70. Üstelik somut olaydaki gibi daha sonra bir ceza soruşturması
ve kovuşturması açılmayan ve dolayısıyla tedbir hakkında yeniden bir karar
verilmeyen durumlarda kısıtlama sürekli hâle gelmektedir. Bu şekilde süresiz
kısıtlamaların ifade özgürlüğü için büyük tehlikeler arz ettiği açıktır. Bu
sebeplerle bireyin şeref ve itibarının korunması için hukuk düzenindeki diğer
yollara göre oldukça dar bir alanda etkili bir yol olduğu kabul edilmelidir.
71. İlk derece mahkemesi, başvuruya konu kitabın müştekinin
kişilik haklarına müdahale oluşturduğuna hükmetmiş ve 5651 sayılı Kanun’un 9.
maddesi uyarınca içeriğe erişimin engellenmesi kararını vermiştir. Fakat söz
konusu kitap nedeniyle müştekinin şeref ve itibarına hukuka aykırı olarak
yapıldığına karar verilen müdahalenin çekişmeli bir yargılama yapılmadan,
gecikilmeksizin ve süratle bertaraf edilmesi ihtiyacı derece mahkemesince
ortaya konabilmiş değildir (Ali Kıdık, §
86).
72. İnternet mecralarında yer alan fikir ve kanaat açıklamaları
nedeniyle bireylerin şeref ve itibar hakkına hukuka aykırı olarak
gerçekleştirilen müdahalelerde mağdurun asıl gayesinin, zararının telafi
edilmesi olduğu nazara alındığında, özellikle somut başvuruya konu benzer
uyuşmazlıklar açısından koşullara göre diğer ceza veya hukuk yollarının daha
yüksek başarı şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları
olduğu anlaşılmaktadır. Dahası müşteki, açacağı çekişmeli bir hukuk davasında
içeriğe erişimin engellenmesi talebini ileri sürme imkânına da sahiptir (Ali Kıdık, § 87).
(c) Sonuç
73. Sonuç olarak başvurunun bütün koşulları gözönünde
tutulduğunda şikâyet edilen internete erişimin engellenmesi kararı ile
Anayasa'nın 26. maddesinde koruma altında olan ifade özgürlüğü ile onun özel
bir yönü olan Anayasa'nın 27. maddesinde bilim ve sanat özgürlüğüne yapılan
müdahalenin daha ağır basan bir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmediği sonucuna
varılmıştır. Başvurucu hakkında verilen erişimin engellenmesi kararı için
gösterilen gerekçeler yeterli kabul edilemez. Başvuru konusu internete erişimin
engellenmesi kararı müştekinin itibarının korunması için demokratik bir
toplumda gerekli değildir.
74. Demokratik bir hukuk devletinde -güdülen amaç ne olursa
olsun- sınırlamalar özgürlüğün kullanılmasını ölçüsüz biçimde ortadan kaldıracak
düzeyde olamaz. Somut olayda başvuruya konu kitabın ilgili bölümü belirsiz bir
süre için engellenmiş görünmektedir. Dolayısıyla uyuşmazlık konusu kısıtlamanın
belirli bir yazıya ilişkin olduğu ve sınırlı etkileri olduğu iddia edilse bile
müdahalenin önemi azalmamaktadır. Bir soruşturma veya dava sonuçlanıncaya kadar
kişilik haklarına yapılan müdahalenin geçici olarak durdurulması amacıyla bir
internet yayınına erişimin engellenmesi kabul edilebilse bile somut olayın
koşullarında ilgili ve yeterli gerekçe olmadan tedbir mahiyetinde alınan bir
kararın süresiz olarak etki göstermesi ölçülü olarak da nitelendirilemez.
75. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence
altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Muammer TOPAL bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
76. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
77. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi talebinde bulunmuştur.
78. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 21.
Sulh Ceza Hâkimliğine (2014/32 Değişik İş) gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
79. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206.10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade
özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE Muammer TOPAL'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 21. Sulh Ceza
Hâkimliğine(2014/32 Değişik İş) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/4/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
Başvuru, internet ortamında yayımlanan "Örnekleriyle
Usulsüz Alıntı Sorunu" başlıklı kitabın, müşteki ile ilgili kısmına
erişimin engellenmesine yönelik yerel mahkeme kararının düşünceyi açıklama ve yayma
özgürlüğünü, bilim hürriyetini, süresiz yayın hakkını ve hak arama hürriyetini
ihlâl ettiği iddiası hakkındadır.
Başvurucu, söz konusu
kitabı usulsüz alıntı sorunu ile mücadele amacıyla yayımlamış, konunun
boyutları, zararları, kamu yararı üzerindeki etkileri hakkında bilgiler vermiş;
sorunla mücadele yollarını açıklamıştır. Başvurucu kitabında, müştekinin
kitabına 112 sayfa ayırmış; 105 sayfasında adını en az bir kez zikretmiştir.
Müşteki ile ilgili bölümde, müştekinin özgeçmişi ile mesleki ve akademik
kariyerine ilişkin bilgilere; ayrıntılı bir biçimde mesleği gereği içinde
bulunduğu bazı olaylara ve bu olaylarla ilgili iddialara, müştekinin yüksek
lisans ve doktora derecelerine ilişkin bazı açıklamalardan sonra müşteki ile
tezinden usulsüz alıntı yapıldığı iddia edilen akademisyen arasındaki hukuk
davası ile, ilgili akademisyenin davadan neden ve nasıl feragat etmiş
olabileceğine ilişkin yorumlara; son bölümde de müştekinin doktora tezine
dayanarak yayımladığı kitabı ile usulsüz alıntı yapıldığı iddia edilen yüksek
lisans tezine karşılaştırmalı olarak yer vermiştir. (bkz. § 11 ilâ 16)
Başvuruya konu yerel
mahkeme kararında, müştekinin mesleki kariyerini, kişilik haklarını, toplum
içerisindeki konumunu, eleştiri sınırlarını aşacak şekilde ve rencide edici
biçimde ifade ve ibareler taşıdığı gerekçesiyle, söz konusu kitap dayanak
yapılarak internet sitelerinde müştekinin isminin geçtiği tüm yazı
içeriklerinin, 5651 sayılı Kanunun 9. maddesi gereğince ilgili internet
sitelerinden çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karardan sonra, müştekinin
ismi 112 sayfanın hemen tamamında geçtiği için, başvurucunun, müştekiye
ayırdığı bölümün tamamı internet sitelerinden çıkartılmıştır.
Başvurucu, başvuruya konu
kitapta usulsüz alıntı sorunu ile mücadele yollarını tek tek ele almış; hukuk,
ceza ve disiplin yollarının yetersizliğine ilişkin gözlemlerini dile getirmiş
ve bu yollara başvuran kişilerin karşılaşacakları zorlukları kendi bakış
açısından ifade etmiştir. Son olarak usulsüz alıntı ile mücadele için kendisinin
tercih etmek zorunda kaldığı yayın yolu ile mücadeleyi anlatmış (bkz. § 13) bu
mücadeleyi yerine getirmek için de, kitabın başında, kitabın parayla
satılamayacağını, isteyenlere ücretsiz olarak gönderileceğini; ücretsiz olarak,
hukuk fakültesi kütüphanelerine, hukuk fakültelerinin kamu hukuku bölümlerinde
çalışan öğretim üyelerine gönderileceğini; kitapla ilgilenen herkesin kendi
mail adresine e-posta göndererek kitabın kâğıt nüshasını isteyebileceğini
belirterek konuyu usulsüz alıntı sorunu ile ilgili akademik dünyanın ve
herkesin dikkatine sunmaya çalışmıştır.
Sonuç olarak başvurucu
usulsüz alıntı sorunu ile dava yoluyla mücadele etmenin güçlüğünden bahsederek,
içinde müştekinin de bulunduğu on kişinin yazdığı kitaplarda usulsüz alıntı
bulunduğunu iddia etmekte, müşteki ile ilgili bölümde, müştekinin adını hemen
her sayfada belirterek ve ayrıntılı bir biçimde mesleği gereği içinde bulunduğu
bazı olaylara ve bu olaylarla ilgili iddialara, müşteki ile ilgili akademisyen
arasındaki hukuk davası ile ilgili yorumlara yer vererek müştekiyi okuyucu ve
ilgili kamuoyu nezdinde küçük düşürmeye, rencide etmeye çalışmakta, adeta yargı
yerine geçerek kendisi cezalandırmaktadır. Ancak başvurunun konusu
"Usulsüz Alıntı Sorunu"nun bu haliyle kitap olarak yayımlanması değil,
kitabın internet ortamında kamuoyuna sunulmasıdır.
Kararda da belirtildiği
gibi, internet yayınına erişimin engellenmesi tedbirinin amacı ifade özgürlüğü
ile kişilik hakları arasında gerekli hassas dengenin kurulmasını sağlamak,
bireylere haksız olarak zarar veren, onlar hakkında gerçek dışı bilgiler yayan,
şeref ve itibarlarını ihlal eden internet sitelerinin ilgili yayınlarına
ulaşılmasını engelleyerek kişilik haklarına devam etmekte olan ve ilk bakışta anlaşılan
müdahaleyi durdurmaktır. (bkz. § 54)
Başvuruda ifade özgürlüğü
ile kişilik hakları arasında denge kurulması gerekir. Başvurucu
"Örnekleriyle Usulsüz Alıntı Sorunu" adlı kitabını yayımlamakla, kamu
yararına ve genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkıyı sağlamıştır. Üstelik
kitabı ücretsiz olarak ilgili kurum ve kişilere göndererek ulaşabileceği en
fazla kamu yararını elde ettiği düşünülmektedir. Kitabın internette
yayınlanmasıyla, kamu yararı ile kişilik hakları arasındaki dengenin ikincisi
aleyhine geliştiğini kabul etmek gerekir.
Anayasa Mahkemesi Genel
Kurulu bir kararında; internet ortamının sağladığı ulaşılabilirlik, yaygınlık,
haber ve fikirlerin depolanmasındaki ve muhafazasındaki kolaylık dikkate
alındığında, yayımlandığı tarihte belirli ağırlık eşiğini aşmayan veya kişinin
kendi eylemlerinden kaynaklanan haberlerin internet ortamında uzun süre
erişilebilir kalmasının kişilerin şeref ve itibarını zedeleyebileceğini
belirtmiştir (N.B.B., B.No: 2013/5653, 3/3/2016, § 37).
Anılan kararda ayrıca,
internet ortamının, arşivde kalmış ve sadece araştırmacıların veya meraklıların
özel çabası ile tespit edilebilecek haberleri kolaylıkla ulaşılabilir hale
getirdiği, (N.B.B, § 45); ulaşılabilirliği, haber ve fikirlerin saklanma süresi
ve kapasitesi ile hacimce büyük haber ve fikirleri iletme imkanı gözetildiğinde
internetin, herhangi bir sınırlama gözetilmeksizin herkesin haber ve fikirlere
ulaşması ile fikirlerini yayma noktasında çok önemli bir imkan sağladığı, bu
durumun ifade özgürlüğü açısından da çok geniş bir alan yarattığı
vurgulanmıştır (N.B.B., § 57).
Başvuruya konu olayda,
internette yayını söz konusu olan, güncelliğini koruyan bir haber değil,
yayıncısının ulaştırabileceği en uzak muhatabına kadar ulaşması sağlanan bir
kitaptır. Kitabın yayınlanmasıyla gerekli kamu yararı sağlanmıştır. İnternette
kısa süreli yayınının bile kişilik haklarını zedelemeyi göze alacak derecede
fayda sağlayabileceği düşünülmemektedir. Ayrıca başvurucunun bir yazar, bir
akademisyen ve bir yayıncı olarak muhatabına ulaşabileceği tek yol internet
değildir. Bu noktada çoğunluk kararında belirtilen Ali KIDIK kararından
ayrılmak gerekmiştir. Başvurucu taşıdığı sıfatlarla usulsüz alıntı sorununu
konuya yakın kamuoyunun ilgisine sunmuştur. Bu aşamada ilgili kitabını internette
yayınlaması, kitap yerel mahkemece belirtildiği gibi müştekinin mesleki
kariyerini kişilik haklarını, toplum içerisindeki konumunu eleştiri sınırlarını
aşacak şekilde rencide edici ifade ve ibareler içerdiğinden, müştekinin kişilik
haklarını zedelemektedir. Diğer taraftan, başvurucu kitabının hemen her
sayfasında müştekinin adını vererek, müştekiyi övmemekte, aksine kendince
cezalandırdığı kişinin okuyucunun gözünden kaçmasını engellemektedir. Bu
yönüyle de başvurucunun, erişimin engellendiği 112 sayfanın tamamının hakaret
ya da hukuka aykırı fiil oluşturmasının mümkün olmadığı yönündeki iddiasında
isabet bulunmamaktadır.
Sonuç olarak, internet
ortamının sağladığı kolaylıklar gözetildiğinde müştekinin şeref ve itibarının
korunması için kitabın müşteki ile ilgili bölümünün kararda sözü edilen
internet sitelerinden kaldırılması yönündeki yerel mahkeme kararında anayasal
çerçevede hak ve özgürlükler yönünden bir hukuka aykırılık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki karara katılmadım.