TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FAHRETTİN AKPINAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3018)
|
|
Karar Tarihi: 8/6/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Fahrettin
AKPINAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Osman
ORHAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, istirdat ve alacak davasında usul ve kanuna aykırı
karar verilmesi ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8.Başvurucu ile Boğaziçi Elektirik
Dağıtım A.Ş. (BEDAŞ) arasında 1/8/2000 tarihinde Güngören-Sefaköy-Avcılar-Kumburgaz
İşletme Müdürlükleri bölgelerinde havai hatların bakım onarım ve revizyon
işlerinin yapılmasına ilişkin sözleşme imzalanmıştır.
9. Başvurucu, 21/8/2001 tarihinde BEDAŞ'a
başvurarak 12/6/2001 tarihli Bakanlar Kurulu Kararının geçici 17. maddesi
çerçevesinde taahhüdü altında bulunan işin tasfiyesini talep etmiş, BEDAŞ
26/2/2002 tarihli yazısında sözleşmenin anılan Bakanlar Kurulu Kararı
kapsamında olmadığını bildirmiştir.
10. BEDAŞ Yönetim Kurulu 31/2/2003 tarihli kararında başvurucunun
taahhüdünü yerine getirmediğini belirterek sözleşmeyi feshetmiş, kesin teminat
mektubunun irat olarak kaydedilmesine karar vermiştir.
11. Başvurucu, BEDAŞ ile aralarında imzalanan sözleşmenin haksız
olarak feshedildiğini belirterek 2003 yılında İstanbul 3. İdare Mahkemesinde
açtığı iptal davasının Mahkemenin yargı yolu bakımından görevsizliği nedeniyle
reddedilmesi üzerine 25/4/2003 tarihinde Beyoğlu 2. Asliye Ticaret Mahkemesinde
açtığı davada, sözleşmenin feshi ile kesin teminat mektubunun irad kaydedilmesine ilişkin Yönetim Kurulu Kararının iptali
ve teminatın iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
12. Mahkemenin 16/7/2004 tarihli kararında, taraflar arasında
imzalanan sözleşmenin konusunun bakım onarım ve revizyon işleri olduğu,
12/6/2001 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında olmadığı, yapılan ihtarlara
rağmen başvurucunun sözleşme ile yapmayı taahhüt ettiği işleri yerine
getirmediği, sözleşmenin feshedilmesinde ve kesin teminat mektubunun irat
kaydedilmesinde hukuka aykırılığın bulunmadığı belirtilerek davanın reddine
karar verilmiştir.
13. Temyiz üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 13/3/2006
tarihli kararında, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin, bakım onarım ve
revizyon işleri ile ilgili olduğu, eser sözleşmesi kapsamında kaldığı, 12/6/2001
tarihli Bakanlar Kurulu Kararının 5. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre
ilgili Bakanlar Kurulu Kararının geçici 17. maddesi kapsamında tasfiye isteme
hakkının başvurucuya tanınması gerektiği, idarenin tasfiye talebini reddetme
imkânının bulunmadığı, bilirkişi raporu alınarak tasfiye kesin hesabının
çıkartılması ve buna göre karar verilmesi gerektiği belirtilerekkarar
bozulmuştur.
14. Bozma kararına uyan Mahkemece verilen 4/6/2008 tarihli
kararda, talep iki kısımda değerlendirilmiş olup tasfiye alacağı yönünden BEDAŞ
Yönetim Kurulunun sözleşmenin feshedilmesine ilişkin kararının hukuka aykırı
olduğu, başvurucunun dava dilekçesinde davalının sözleşmenin feshine ilişkin
kararının iptalini istediği ve tasfiye kesin hesabı ile ilgili olarak miktar belirtmediği
ve faiz talebinde bulunmadığı, başvurucunun tasfiye kesin hesabına bağlı
alacağının 2006 yılı itibarıyla hesaplanıp hüküm altına alındığı, başvurucunun
31/10/2007 tarihli dilekçeyle bilirkişiler tarafından hesaplanan alacağın 2006
yılı alacağı olduğunu belirterek 2007 yılından itibaren ticari faiz talep
ettiği, başvurucunun hak ediş alacağının 1/1/2007 tarihinden itibaren işleyen
avans faizi ile birlikte başvurucuya ödenmesi gerektiği, kesin teminat mektubu
alacağı yönünden ise haksız fesih nedeniyle idarenin nakte
çevirdiği teminatı iade etmekle yükümlü olduğu, alacağın dava tarihinden
itibaren işleyen faizi ile birlikte başvurucuya ödenmesi gerektiği belirtilerek
davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
15. Temyiz üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 9/6/2009
tarihli kararında, yüklenicinin makul sürede işin tasfiyesi ve alacağın tahsili
için dava açması gerekirken söz konusu davanın 25/4/2003 tarihinde açıldığı,
tasfiye kesin hesabı alacağının ise daha sonra ıslahla talep edildiğinin
anlaşıldığı, davacı yüklenicinin kendi eylemi sonucu zararın artmasına neden
olamayacağından davacının tasfiye kesin hesabı alacağının 2002 yılı fiyatları
ile çıkarılması ve bu şekilde tahsil kararı verilmesinin gerektiği, 2006 yılı
fiyatları ile çıkarılan tasfiye kesin hesabı alacağının tahsiline karar verilmesinindoğru olmadığı, davacı yüklenicinin 29/5/2008
tarihinde verdiği dilekçe ile tasfiye kesin hesabı alacağının tahsilini
istediği, bu dilekçede davacı yüklenici vekili faizden söz etmiş ise de cinsini
açıklamadığı, daha önce davacı yüklenici tarafından davalı idarenin temerrüde
düşürüldüğüne ilişkin bir belgenin dosyada bulunmadığı, bu durumda karar altına
alınan tasfiye kesin hesabı alacağına 29/5/2008 tarihinden itibaren değişen
oranlarda dikkate alınarak yasal faiz uygulanmak suretiyle tahsil kararı
verilmesi gerektiği, bilirkişiden 2002 yılı fiyatları ile tasfiye kesin
hesabının çıkarılması konusunda ek rapor alınarak tespit edilecek alacağa
29/5/2008 tarihinden itibaren değişen oranlarda dikkate alınarak yasal faiz
uygulanmak suretiyle tahsil kararı verilmesi gerektiği belirtilerek hüküm
bozulmuştur.
16.Beyoğlu 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu (HSYK) kararı ile kapatılması üzerine davaya İstanbul 50. Asliye
Ticaret Mahkemesinde devam edilmiş, Mahkemece bozmaya uyularak yapılan
yargılama sonucu verilen 31/5/2012 tarihli kararda belirtilen "...Davacı tarafından BEDAŞ'a
gönderilen dilekçede,açıkça sadece asıl alacakla
ilgili olarak davadan vazgeçekleri hususunun yazılı
olması, bu dilekçenin aynen BEDAŞ İşletme ve Bakım Müdürlüğünün tasfiye kesin
hak ediş raporunda da geçmesi nedeniyle, davacı tarafın 22/4/1926 tarihli ve
818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 113. maddesine göre asıl alacakla ilgili
ödemeyi almasına rağmen faiz talebinden vazgeçmediği sonucuna varılmaktadır.
Davacı taraf 1/1/2003 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi istemiş ise de,Yargıtay bozma ilâmında açıkça
davacı alacağına 29/5/2008 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanması gerektiği
belirtilmiş ve Mahkememizce bu hususa uyulmakla, davacının talep edebileceği
faizin türünün yasal faiz, başlangıç tarihinin ise 29/5/2008 olarak hüküm
kurmak gerekmiştir. Davacı tarafın talebi 29/5/2008 tarihli ıslah dilekçesi de
dikkate alınarak; davalı tarafça paraya çevrilen teminat mektubu bedeli olan
25.866,00 TL ve 287.083,23 TL hak ediş alacağı toplamı olmak üzere toplam
312.949,23 TL'nin davalıdan tahsiline yöneliktir. Mahkememizce 4/6/2008 tarihli
kararda 25.866,00 TL teminat mektubunun nakte
çevrilmesinden doğan bedelin davalıdan alınıp davacıya verilmesini karar
verilmiş, bu hüküm bozma dışında kalarak kesinleşmiştir. Taraflar yargılamanın
devamı sırasında hak ediş alacağı konusunda anlaşmışlar, davalı, davacıya
181.574,15 TL ödemiştir. Gerçekleşen bu ödeme nedeniyle bu miktar yönünden dava
konusuz kalmış, yukarıda açıklandığı üzere davacı faiz talebinden
vazgeçmediğinden, ödenen 181.574,15 TL alacağa 29/5/2008 tarihinden ödeme
tarihi olan 2/2/2012 tarihine kadar değişen oranda yasal faiz uygulanmasına
karar vermek gerekmiş, ayrıca hak ediş alacağı yönünden davacının ziyade talebi
reddedilmiştir..." gerekçe ile dava kısmen kabul edilmiştir.
17. Temyiz üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 14/3/2013
tarihli kararıyla hüküm onanmıştır.
18.Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 26/12/2013 tarihli
kararıyla onanmıştır.
19. Ret kararı başvurucuya 6/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiş,
7/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
20. Bu arada HSYK kararı ile İstanbul 50. Asliye Ticaret
Mahkemesi kapatılmış, dosya İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesine
devredilmiştir.
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 8/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına
İlişkin İddia
22. Başvurucu, Mahkemenin kesin hakedişler
için hesaplanacak faizin davanın açıldığı tarihten itibaren hesapanması
gerektiği halde 29/5/2008 tarihinden itibaren faiz yürütüldüğünü, davanın
açıldığı tarih ile faizin başlangıcı kabul edilen tarih arasındaki faiz alacağı
yönünden zarara uğradığını, yine ticari işlerde avans faiz orarının
uygulanması geretiğini, Mahkemenin yasal faize
hükmettiğini, faiz talebini geç dile getirmesi hususunda kusurunun
bulunmadığını, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle bu durumun gerçekleştiğini
belirterek Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesindegüvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal
edildiği iddiasının, istirdat ve alacak davasının koşulları açısından mahkemece
yapılan değerlendirmelerin sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmış, bu nedenle
iddiaların adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna
ulaşılmıştır.
24. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
25. Başvurucunun ihlal iddialarının, yukarıda belirtilen içtihat
kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Somut olayda Mahkeme, başvurucu
ve davalı tarafın iddia ve savunmalarını incelemiş, ilgili Kanun hükümlerini
somut olay çerçevesinde değerlendirmek (bkz. § 14) suretiyle davanın kısmen
kabulüne karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından hukuk
kurallarının ve delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
26. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
27.Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
29. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
30. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
31. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda Beyoğlu 2. Asliye Ticaret
Mahkemesinde 25/4/2003 tarihinde açılan ve bu Mahkemenin kapatılmasıyla
İstanbul 50. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen istirdat ve alacak davası ile
ilgili Mahkemece verilen kararın 26/12/2013 tarihinde kesinleşerek yargılama
sürecinin tamamlandığı anlaşılmıştır. Bu nedenle yargılamanın bu kadar süre
uzamasını gerektirecek karmaşık niteliği bulunmayan ve başvurucunun
yargılamanın uzamasında önemli bir etkisinin de tespit edilmediği başvuru
konusu davada yaklaşık 10 yıl 8 aylık yargılama süresinin makul olmadığı
sonucuna varmak gerekir.
32. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
33.30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
34. Başvurucu331.322 TL maddi ve 50.000 TL tazminata karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
35. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
36. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 14.400 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
37. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 14.400 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesine
(İstanbul 50. Asliye Ticaret Mahkemesinden devredilen E.2011/61, K.2012/146
sayılı dosya) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.