TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET AKCAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3130)
|
|
Karar Tarihi: 24/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
Raportör
|
:
|
Bahadır
YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet AKCAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; yargılamanın yenilenmesi taleplerinin reddedilmesi
nedeniyle maddi ve manevi varlığının korunması, mülkiyet ve adil yargılanma
hakları ile seyahat özgürlüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/3/2014 tarihinde Sakarya Vergi Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 17/7/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu tarafından, ortağı olduğu şirkete ait hisselerini
devrettiği tarihten sonraki döneme ilişkin vergi borçlarından dolayı hakkında
ödeme emirleri ile haciz ve yurt dışına çıkış yasağı işlemleri tesis edildiği
ifade edilmiştir.
6. Başvurucunun anılan işlemlerin iptali istemiyle 10/4/2009
tarihinde açtığı davada Sakarya Vergi Mahkemesi 20/4/2009 tarihli ve E.2009/332,
K.2009/290 sayılı kararı ile dilekçede eksiklikler bulunduğu ve her bir işleme
karşı ayrı dava açması gerektiği gerekçesiyle dilekçenin reddine karar
vermiştir.
7. Başvurucunun 17/7/2006 tarihli ve 2006/24350 sayılı ödeme
emrinin iptali istemiyle açtığı dava, Sakarya Vergi Mahkemesinin 22/10/2009
tarihli ve E.2009/519, K.2009/842 sayılı kararı ile süre aşımı yönünden
reddedilmiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
"Dava dosyasının incelenmesinden;
davacının Çağdaş Zirai Ürünler Tic. San.Ltd. Şti'nin eski ortağı ve müdürü olduğu, şirketteki
hisselerini 08.08.1995 tarihli Ticaret Sicili Gazetesinde tescil ve ilan
edildiği şekilde sattığı, anılan şirketin vergi borçlarının şirketten
tahsilinin olanaksız hale geldiği, davacının ortak olduğu döneme ilişkin vergi
borçlarının davacıdan tahsili amacıyla 17.07.2006 gün ve 2006/24350 ve 24352
takip nolu ödeme emirleri düzenlenerek 07.11.2006
tarihinde bizzat davacıya tebliğ edildiği, dava dilekçesinde tebliğ
alındısındaki imzanın davacıya ait olmadığının ve müvekkilinin A. K. Bankasına
gönderilen haciz bildirisi ile olaya muttali olduğunun iddia edildiği, bu defadavacı vekilince 13.02.2009 tarihinde müvekkili
hakkında yapılan işlemlerinin bildirilmesi istemiyle davalı idareye yaptığı
başvuru üzerine idarece11.03.2009 gün ve 6813 sayılı yazı ile davacı Ahmet
Akcan adına 17.07.2006 tarih ve 2006/24350-24352 sayılı ödeme emirlerinin
düzenlendiğinin bildirildiği, bu yazının 13.03.2009 tarihinde dava dilekçesinde
debelirtildiği gibi davacı vekiline tebliğ edildiği,
davacı vekilince amme alacağının kesinleşmediği iddialarıyla ve ödeme emrinin
iptali istemiyle ilk defa 10.04.2009 Mahkememiz kayıtlarına giren dilekçeyle
(Mahkememizin E:2009/332, K:2009/290 sayılı Dilekçe Ret kararı verilen dava
dosyası) dava açıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda anılan düzenlemeler uyarınca ödeme
emirlerine karşı tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde dava açılması zorunlu
olup uyuşmazlıkta; 07.11.2006 tarihinde davacıya yapılan tebliğ veyaA. K. Bankasına gönderilen ve örneği E:2009/332 sayılı
dava dosyasında bulunan 27.03.2008 tarihli haciz bildirisi esas alındığında
davanın yedi günlük yasal sürede açılmadığı görülmektedir.
Diğer taraftan, tebliğ alındısındaki imzanın
davacıya ait olmadığı iddia edilmişse de, davacı vekilince, müvekkili hakkında
yapılan işlemlerinin bildirilmesi istemiyle davalı idareye yapılan başvuru
üzerine idarece, Ahmet Akcan adına 17.07.2006 tarih ve 2006/24350-24352 sayılı
ödeme emirlerinin düzenlendiğini bildiren 11.03.2009 gün ve 6813 sayılı yazının
tebliğ edildiği 13.03.2009 tarihi esas alındığında da, muttali olunan ödeme
emirlerine karşı bu tarihten itibaren 7 gün içinde en geç 20.03.2009 tarihinde
dava açılması gerekli ve zorunlu iken bu süreler geçirilerek ilk defa
10.04.2009 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle incelenmesi olanağı
bulunmadığı ve davanın süreden reddi gerektiği sonucuna varılmıştır."
8. Bu karara karşı yapılan temyiz başvurusu da Danıştay Üçüncü
Dairesinin 26/4/2011 tarihli ve E.2010/17, K.2011/1359 sayılı kararıyla
reddedilerek İlk Derece Mahkemesinin kararı onanmıştır.
9. Başvurucunun, banka hesabı üzerine konulan haczin
kaldırılması istemiyle açtığı davada Sakarya Vergi Mahkemesi 29/12/2009 tarihli
ve E.2009/516, K.2009/1094 sayılı kararıyla davanın reddine karar vermiştir.
Karar gerekçesi şöyledir:
"Uyuşmazlıkta, dava konusu haciz
kararının dayanağı olan ödeme emirlerine karşı açılan davalarda; Mahkememizin
22.10.2009 tarih ve E:2009/518, K2009/841 ile E:2009/519, K:2009/8402 sayılı kararları
ile davaların süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Bu durumda, davacının süresi içinde ödeme
emirlerine karşı dava açmadığı görüldüğünden kesinleşen amme alacağının cebren
tahsili için davacının banka hesaplarına uygulanan haciz işleminde hukuka
aykırılık bulunmamaktadır."
10. Bu karara karşı kanun yolu başvurusu yapılmamıştır.
11.Diğer taraftan başvurucu, ödeme emirlerinin kendisine tebliğ
edilmediği ile ilgili olarak posta memuru hakkında suç duyurusunda bulunmuş;
Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonucunda ödeme
emirlerine konu tebligat alındısındaki imzanın başvurucuya ait olmadığının
tespiti üzerine posta memuru hakkında 16/8/2012 tarihli iddianame üzerinden
görevi kötüye kullanma suçunun işlendiğinden bahisle ceza davası açılmıştır.
12. Başvurucu; şirketteki hissesini devrettiği dönemden
sonrasına ait borçları nedeniyle sorumlu tutulamayacağı, sahte fatura
düzenlemesinin mümkün olmadığı, ödeme emrinin kendisine tebliğ edilmediğine
dair belgeler bulunduğu, tebliğ alındısı üzerinde imzası bulunan kişi hakkında
suç duyurusunda bulunduğu gerekçesiyle ödeme emrinin iptali istemiyle açılan ve
Sakarya Vergi Mahkemesinin 22/10/2009 tarihli ve E.2009/519, K.2009/842 sayılı
davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair karara yönelik olarak yargılamanın
yenilenmesi talebinde bulunmuştur.
13. Sakarya Vergi Mahkemesi 9/5/2012 tarihli ve E.2012/350,
K.2012/404 sayılı kararıyla yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar
vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
"Dava dosyasının incelenmesinden, adına
düzenlenen 17.07.2006 gün ve 200607171000024350 sayılı ödeme emrine karşı açmış
olduğu davada Mahkememizce 22.10.2009 gün ve E:2009/519,K:2009/842 sayılı karar
ile "davacı vekilinin başvurusu üzerine davacı adına 17.07.2006 günlü ödeme
emirlerinin düzenlendiğini bildiren 11.03.2009 gün ve 6183 sayılı yazının
tebliğ edildiği 13.03.2009 tarihinden itibaren süresi içinde açılmayan davanın
süre yönünden incelenemeyeceği" gerekçesi ile davanın süre yönünden
reddine karar verildiği ve kararın temyizi üzerine Danıştay Danıştay
3. Daire'nin 26.04.2011 gün ve E:2010/17,K:2011/1359 sayılı kararı ile temyiz
istemi reddedilerek kararın onandığı ve davacı iddialarının ve dosyaya ibraz
ettiği belgelerin ise ödeme emirlerinin tebliğ alındısındaki imzanın kendisine
ait olmadığı yönünde olduğu görülmektedir.
Bu durumda, davacı iddialarının Mahkememizce
verilen 22.10.2009 gün ve E:2009/519, K:2009/842 sayılı kararda
değerlendirildiğinden yukarıda anılan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 53.maddesinde düzenlenen yargılanmanın yenilenmesi nedenlerinin
oluşmadığı sonucuna ulaşılmıştır."
14. Bu karara karşı yapılan temyiz başvurusu da Danıştay Üçüncü
Dairesinin 25/11/2013 tarihli ve E.2012/2586, K.2013/5396 sayılı kararıyla
reddedilerek İlk Derece Mahkemesi kararı onanmıştır.
15. Başvurucunun, banka hesabı üzerine konulan haczin
kaldırılması istemiyle açtığı davada verilen Sakarya Vergi Mahkemesinin
29/12/2009 tarihli ve E.2009/516, K.2009/1094 sayılı davanın reddine dair
kararına yönelik olarak yaptığı yargılamanın yenilenmesi talebi de aynı
Mahkemenin 12/10/2012 tarihli ve E.2012/750, K.2012/830 sayılı kararıyla
reddedilmiştir.
16. Bu karara karşı yapılan temyiz başvurusu da Danıştay Üçüncü
Dairesinin 25/11/2013 tarihli ve E.2012/4914, K.2013/5395 sayılı kararıyla
reddedilerek İlk Derece Mahkemesi kararı onanmıştır.
17. Danıştay kararları başvurucuya 25/2/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 10/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
19. Diğer taraftan posta memuru hakkında açılan ceza davasında
Sakarya 2. Sulh Ceza Mahkemesi 22/1/2013 tarihli ve D. No: 2012/548, K.2013/35
sayılı kararı ile posta memuru hakkında görevi ihmal sureti ile kötüye kullanma
suçunun sübut bulduğu sonucuna ulaşılmış ve posta memuru hakkında hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilmiştir.
B. İlgili Hukuk
20. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun “Yargılamanın yenilenmesi”
başlıklı 53. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi
mahkemelerinden verilen kararlar hakkında, aşağıda yazılı sebepler dolayısıyla
yargılamanın yenilenmesi istenebilir.
a) Zorlayıcı sebepler dolayısıyla veya lehine
karar verilen tarafın eyleminden doğan bir sebeple elde edilemeyen bir belgenin
kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması,
b) Karara esas olarak alınan belgenin,
sahteliğine hükmedilmiş veya sahte olduğu mahkeme veya resmi bir makam
huzurunda ikrar olunmuş veya sahtelik hakkındaki hüküm karardan evvel verilmiş
olup da, yargılamanın yenilenmesini isteyen kimsenin
karar zamanında bundan haberi bulunmamış olması,
c) Karara esas olarak alınan bir ilam
hükmünün, kesinleşen bir mahkeme kararıyla bozularak ortadan kalkması,
d) Bilirkişinin kasıtla gerçeğe aykırı beyanda
bulunduğunun mahkeme kararıyla belirlenmesi,
e) Lehine karar verilen tarafın, karara etkisi
olan bir hile kullanmış olması,
f) Vekil veya kanuni temsilci olmayan kimseler
ile davanın görülüp karara bağlanmış bulunması,
g) Çekinmeye mecbur olan başkan, üye veya hakimin katılmasıyla karar verilmiş olması,
h) Tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir
dava hakkında verilen karara aykırı yeni bir kararın verilmesine neden
olabilecek kanuni bir dayanak yokken, aynı mahkeme yahut başka bir mahkeme
tarafından önceki ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş bulunması.
ı) Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri
Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 24/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; 1995 yılında devrettiği şirketin devir sonrasında
ortaya çıkan vergi borçlarının şirketten tahsil edilememesi nedeniyle 2006
yılında adına düzenlenen ödeme emirleri kendisine tebliğ edilmeksizin 2008
yılında banka hesaplarına haciz konduğunu ve hakkında yurt dışına çıkma yasağı
uygulandığını, bu sebeple hakkında yürütülen işlemlerle ilgili bilgi isteği
üzerine Gelir İdaresi Başkanlığınca gönderilen 11/3/2009 tarihli yazıya
istinaden açılan davaların, ödeme emrinin usulüne uygun olarak tebliğ edildiği
kabul edilerek süre aşımı gerekçesiyle reddedildiğini, bunun üzerine tebligat
memuru hakkında suç duyurusunda bulunduğunu, Savcılığın kamu davası açılması
yolundaki kararı üzerine açtığı bazı davalarla ilgili olarak yargılamanın
yenilenmesi talebinde bulunduğunu, bu taleplerinin İlk Derece Mahkemesince
reddine ilişkin kararları temyiz ettiğini ve tebliğ memuru hakkındaki ceza
davası çerçevesinde ödeme emri tebligatına ilişkin alındı belgesindeki imzanın
kendisine ait olmadığının tespit edildiğini ve davanın sürmekte olduğunu, buna
karşın İlk Derece Mahkemesi kararlarının onandığını belirterek Anayasa'nın 17.
maddesinde düzenlenen maddi ve manevi varlığının korunması hakkının,23.
maddesinde düzenlenen seyahat özgürlğünün, 35.
maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkının ve 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkınınihlal edildiğini ileri sürmüş ve
tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu; yargılamanın yenilenmesi
isteminin reddedilmesi nedeniyle maddi ve manevi varlığının korunması hakkının,
seyahat özgürlüğünün, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür. Bu iddialar, söz konusu kararın adil olup olmadığı hususu ile
ilgili olduğundan ve başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması hakkı,
seyahat özgürlüğü ve mülkiyet hakkıyla ilgili iddiaları İlk Derece Mahkemesinin
yargılamanın yenilenmesi istemini kabul etmiş olması hâlinde incelenebileceğinden
başvuru, yalnızca yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin kararlarla
ilgili olarak adil yargılanma hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir.
24. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
26. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında bireysel
başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların
incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
27. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel
başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede
kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz
takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa
Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
28. Adil yargılanma hakkı, bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil; yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun; yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediği, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya
da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının
oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya
da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge
sunmuş olması gerekir (Nadi Karakoç,
B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
29. Başvuruya konu olayda, başvurucunun ortağı olduğu şirketin
vergi borçlarını ödememesi üzerine başvurucu hakkında ödeme emirleri, yurt
dışına çıkış yasağı ve haciz işlemleri tesis edilmiş; başvurucu tarafından
ödeme emirlerine karşı açılan davalarda, ödeme emrine karşı tebliğ tarihinden
itibaren yedi gün içinde dava açılması gerektiği, başvurucuya yapılan tebligat
üzerine süresinde dava açılmadığı belirtilmiş, diğer yandan tebliğ
alındısındaki imzanın başvurucuya ait olmadığı iddiası da değerlendirilerek
başvurucu vekilince müvekkili hakkında yapılan işlemlerinin bildirilmesi
istemiyle idareye yapılan başvuru üzerine idare tarafından başvurucu adına
ödeme emirlerinin düzenlendiğini bildiren 11/3/2009 tarihli yazının 13/3/2009
tarihinde vekile tebliğ edildiği, bu tarihten itibaren de en geç 20/3/2009
tarihine kadar dava açılması gerekirken 10/4/2009 tarihinde açılan davada süre
aşımı bulunduğu sonucuna varılmıştır.
30. Başvrucunun haciz işleminin iptali
istemiyle açılan dava ise "davacının
süresi içinde ödeme emirlerine karşı dava açmadığı görüldüğünden kesinleşen
amme alacağının cebren tahsili için davacının banka hesaplarına uygulanan haciz
işleminde hukuka aykırılık bulunmamaktadır." gerekçesiyle
reddedilmiştir.
31. Başvurucu, ödeme emirlerine konu tebligat alındısındaki
imzanın kendisine aitolmadığı ve posta memuru
hakkında suç duyurusunda bulunduğu gerekçeleriyle ödeme emrine konu Sakarya
Vergi Mahkemesinin 2009/350 esasına ve haczin kaldırılmasına konu 2009/516
esasına açılan davalarda verilen kararlara yönelik yargılamanın yenilenmesi
talebinde bulunmuş; İlk Derece Mahkemesi ise ödeme emrinin iptali istemiyle
açılan davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin karardaki tek gerekçenin
ödeme emirlerinin tebliğ tarihinin olmadığını, başvurucu vekilinin daha sonra
idareye yaptığı başvuru üzerine idarenin ödeme emirlerini bildirdiği 11/3/2009
tarihli yazının tebliğ tarihi olan 13/3/2009 tarihinden itibaren de yedi günlük
dava açma süresini geçirdiği gerekçesine yer verdiğini belirterek yargılamanın
yenilenmesi taleplerinin reddine karar verdiği ve bu kararların Danıştay Üçüncü
Dairesince onandığı anlaşılmıştır.
32. Bu durumda başvurucu tarafından, ödeme emirlerinin tebligat
alındılarındaki imzanın kendisine ait olmadığı gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesi
taleplerinde bulunulmuş ise de İlk Derece Mahkemesi kararlarında dava açma
süresinin başlangıcı olarak tek gerekçenin ödeme emirlerinin tebliği tarihi
olmadığı, bunun yanında başvurucu vekili tarafından yapılan talep üzerine ödeme
emirleri hakkında bilgi veren idare yazısının tebliği edildiği tarihten
itibaren de dava açma süresinin geçirildiği gerekçesine yer verildiği
görülmektedir.
33. İdari yargılama usulünde kesinleşen hükümlere karşı
yargılamanın yenilenmesi 2577 sayılı Kanun'un 53. maddesinde yazılı sebeplerle
sınırlı olarak istenebilmektedir. Başvurucunun, söz konusu düzenleme gereğince
yapılan yargılamalardaki hak ihlallerini bireysel başvuru yoluyla Anayasa
Mahkemesine getirmesi mümkündür. Ancak Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal
edilmediği sürece ya da derece mahkemelerinin kararları açık keyfîlik içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar
bireysel başvuru kapsamında ele alınamaz. Bu kapsamda derece mahkemelerinin
delilleri takdirinde bariz şekilde keyfîlik
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Keskinkılıç Gıda Sanayi ve Ticaret A.Ş., B. No:
2013/4413, 21/11/2013, § 34).
34. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde iddiaların özünün, derece Mahkemesi tarafından delillerin ve
mevzuatın değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas
itibarıyla yargılamanın sonucunun hukuka aykırılık teşkil ettiğine ilişkin
olduğu görülmektedir.
35. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya
da kanıt sunmadığı gibi Sakarya Vergi Mahkemesinin yargılamanın yenilenmesi
taleplerini yukarıda yer verilen gerekçeler ile reddetmesinde bariz takdir hatası
veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da
tespit edilmemiştir.
36. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının
bariz takdir hatası veya açıkkeyfîlik de içermediği
anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılamaya giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
24/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.