logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Dalbay Taş İmalatı Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. [2.B.], B. No: 2014/3210, 16/6/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

DALBAY TAŞ İMALATI SANAYİ VE TİCARET LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/3210)

 

Karar Tarihi: 16/6/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Selami ER

Başvurucu

:

Dalbay Taş İmalatı Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.

Temsilcisi

:

Kadir DALBAY

Vekili

:

Av. Yusuf DABAN

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, mutlak koruma alanında olduğu gerekçesiyle iptal edilen ruhsata konu işletme alanının mutlak koruma alanından çıkarılarak ihale edilecek alanlardan gösterilmesi sonrasında yeniden ruhsat alma talebiyle açılan davanın kazanılmış hak gözetilmeden ve idari işlemle ilişki kurulmadan reddedilmesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 11/3/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanınca 22/2/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlığın 21/3/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen bir kabul edilebilirlik kararının bulunmadığı gerekçesiyle görüş bildirilmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. İstanbul ili Gaziosmanpaşa ilçesi Cebeci köyü civarında başvurucu Şirkete ait İR:2443 ve İR:1206 sayılı maden işletme ruhsatları başvurucunun 26/9/1988 tarihli talebi üzerine birleştirilerek başvurucuya TR:2692 sayılı yeni bir ruhsat verilmiştir.

8. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünce (İSKİ) bu ruhsatlardan İR:1206 sayılı işletme ruhsatı sahasındaki faaliyetler nedeniyle oluşan atık maddelerin Alibeyköy Barajı'nı alüvyon ile doldurduğunun tespit edildiği, bu nedenle ruhsatın iptal edilmesi, 1/10/1990 tarihli yazıyla Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından istenmiştir. Bakanlığın cevap vermemesi üzerine İSKİ Genel Müdürlüğünce Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı aleyhine İstanbul 1. İdare Mahkemesinde dava açılmış, anılan Mahkemenin 21/1/1993 tarihli ve E.1992/791, K.1993/59 sayılı kararıyla dava konusu taş ocağının Alibeyköy Barajı'nın su toplama havzasında mevcut derelerin mutlak koruma alanı içinde kalmasından dolayı muhafazasının mümkün olmadığı gerekçesiyle iptal kararı verilmiş; bu karar Danıştay tarafından onanarak kesinleşmiştir.

9. Bunun üzerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından daha önce birleştirilmiş ruhsat alanından İR:1206 sayılı ruhsat alanı çıkarılmak suretiyle başvurucuya yeni bir ruhsat verilmiştir.

10. Başvurucu Şirket, mutlak koruma alanı sınırlarının değiştirilmesi sonrasında yargı kararıyla iptal edilen İR:1206 sayılı ruhsat alanının Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından mermer işletilmek üzere ihaleye çıkarıldığını öğrenmiş ve 19/7/2005 tarihli dilekçeyle ihaleye çıkarılan maden alanının kendi ruhsat alanı olduğunu, bu yüzden ihalenin iptal edilerek ihale konusu alanın kendi ruhsatına ilave edilmesini talep etmiştir.

11. Başvurucunun bu talebi"İSKİ Genel Müdürlüğü'ne içme ve kullanma suyu temin edilen mutlak koruma alan sınırları ve İSKİ Baraj Koruma alan sınırları sorulmuş olup gelecek cevaba göre işlem tesis edilecektir." yönündeki 20/9/2005 tarihli ve 39714/152772 sayılı işlemin iptali istemiyle İstanbul 6. İdare Mahkemesinde (mahkeme) dava açmıştır.

12. Mahkeme, 30/4/2007 tarihli ve E.2005/2912, K.2007/1119 sayılı kararıyla Alibeyköy Barajı su toplama havzası içinde ve koruma havzasında mevcut derelerin mutlak koruma alanında kaldığı Mahkeme kararıyla sabit olan taşınmaz için davalı idarece tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Bu kararın temyizi üzerine Danıştay Sekizinci Dairesi, 30/4/2007 tarihli ve E.2005/2912, K.2007/1119 sayılı kararıyla2577 sayılı Kanun'un 3. maddesi hükmüne uygun bulunmayan dava dilekçesinin reddedilmesi gerekirken, işin esasına girilerek davanın reddi yönünde verilen mahkeme kararında yasal isabet bulunmadığı gerekçesiyle Mahkeme kararını bozmuştur.

13. Daha sonra başvurucunun iddiaları tefrik edilerek iki farklı dava halinde yargılama sürecine devam edilmiştir.

14. Başvurucunun alanın ihaleye çıkartılmasına ilişkin işlemin iptali isteminin görüldüğü davada Mahkeme, 30/6/2010 tarihli ve E.2009/640, K.2010/1209 sayılı kararıyla, 1. İdare Mahkemesinin 21/1/1993 tarihli kararına atıfla uyuşmazlık konusu alanın, Alibeyköy Barajının su toplama havzasında, mevcut derelerin mutlak koruma alanı içinde kaldığı, bu alanın ihale yoluyla yeniden aramaya açılacak alan olarak belirlenmesinin mümkün bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar vermiştir. Bu kararın temyizi üzerine Danıştay Sekizinci Dairesi, 27/3/2013 tarihli ve E.2010/9638, K.2013/2357 sayılı kararıyla; uyuşmazlık konusu alanın İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 21/1/1993 tarihli kararının verildiği tarihte mutlak koruma alanı içinde kalmasına rağmen daha sonra kısa mesafeli koruma alanı içine alındığını; bu durumdaİstanbul 6. İdare Mahkemesince bu alanın mutlak koruma alanı içinde kaldığını tespit eden mahkeme kararı gerekçe gösterilerek davanın reddedilmesinde hukuki isabet görülmediğini; ancak ilgili mevzuatta, kısa mesafeli koruma alanında madencilik faaliyetinde bulunulmasının son derece sıkı şartlara bağlanması ve dava konusu alanın bu istisnai şartlardan hiçbirini taşımaması karşısında İdare Mahkemesince verilen kararın sonucu itibarıyla yerinde bulunduğunu belirtilerek onamıştır.

15. Başvurunun başvuruya konu ettiği ruhsat sahasından bölünen alanın ruhsatına ilave edilmesi yönündeki talebi hakkında görülen devada ise Mahkemesinin 30/6/2010 tarihli ve E.2009/451, K.2010/1208 sayılı kararıyla, "olayda, davacı şirket uhdesinde bulunan İR:2692 sayılı ruhsattan bölünen alanın, Alibeyköy Barajının su toplama havzasında, mevcut derelerin mutlak koruma alanı içinde kaldığı, bu nedenle de Yüzeysel Su Kaynaklarının Kirlenmeye Karşı Korunması Hakkında Yönetmeliğin 4/A maddesinin 5. bendi gereğince taş, kum, kil ve maden ocağı açılmasına izin verilmeyecek yerlerden olduğunun İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 21/1/1993 tarih ve E.1992/791, K.1993/59 sayılı kararıyla açıkça belirlenmesi karşısında, söz konusu alan 3213 sayılı Maden Kanunu uyarınca madencilik faaliyeti yapılacak alanlardan olamayacağından, bu alanın davacı şirketin halen mevcut ruhsatına ilave edilmesi mümkün bulunmamaktadır." gerekçesiyle dava reddedilmiştir.

16. Anılan karar Danıştay Sekizinci Dairesinin 27/3/2013 tarihli ve E.2010/8516, K.2013/2355 sayılı kararıyla; uyuşmazlık konusu alanın İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 21/1/1993 tarihli kararının verildiği tarihte mutlak koruma alanı içinde kalmasına rağmen daha sonra kısa mesafeli koruma alanı içine alındığı; bu durumdaİstanbul 6. İdare Mahkemesince bu alanın mutlak koruma alanı içinde kaldığını tespit eden mahkeme kararı gerekçe gösterilerek davanın reddedilmesinde hukuki isabet görülmediği; ancak ilgili mevzuatta, kısa mesafeli koruma alanında madencilik faaliyetinde bulunulmasının son derece sıkı şartlara bağlanması ve dava konusu alanın bu istisnai şartlardan hiçbirini taşımaması karşısında İdare Mahkemesince verilen kararın sonucu itibarıyla yerinde bulunduğu belirtilerek onanmıştır.

17.Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 20/11/2013 tarihli ve E.2013/9437, K.2013/8450 sayılı kararıyla reddedilerek karar kesinleşmiş ve 10/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 11/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

19. 4/6/1985 tarihli ve 3213 sayılı Maden Kanunu'nun 26/5/2004 tarihli ve 5177 sayılı Kanun'la değişik 7. maddesi şöyledir:

 “Orman, muhafaza ormanı, ağaçlandırma alanları, kara avcılığı alanları, özel koruma bölgeleri,milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtı, tabiatı koruma alanı,tarım, mera, sit alanları, su havzaları, kıyı alanları ve sahil şeritleri, karasuları, turizm bölgeleri, alanları ve merkezleri ile kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri, askerî yasak bölgeler ve imaralanları ile mücavir alanlarda madencilik faaliyetlerinin çevresel etki değerlendirmesi, gayri sıhhî müesseseler ile ilgili hususlardahil hangi esaslara göre yürütüleceği ilgili bakanlıkların görüşü alınarak Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.

İlgili bakanlıkların mevzuatı gereği yapacakları inceleme ve denetimlerde; ruhsat alanlarında bu yönetmelik esaslarına uygun çalışılmadığının tespiti halinde, mevzuat çerçevesinde yapılacak işlemler Genel Müdürlüğe bildirilir. Çevre ve insan sağlığına zarar verdiği tespit edilen madencilik faaliyetleri gerekli önlemler alınıncaya kadar durdurulur.

Çevresel etki değerlendirmesi işlemleri Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından,diğer izinlere ilişkin işlemler de ilgili bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca çevresel etki değerlendirmesi sürecinde en geçüç ay içinde bitirilir. Bakanlık ve diğer bakanlıkların mevzuatının gerektirdiği maddî yükümlülükler ruhsat sahibi tarafındankarşılanır.

İmar alanları içinde kalan madencilik faaliyetleri, ilgili yerel merciden izin alınarak yapılır. Ruhsat alındıktan sonra imar alanları içine alınan maden sahalarına bu hüküm uygulanmaz.

Kamu hizmeti veya umumun yararınaayrılmış yerlere ve bu tür tesislere 60 metre mesafe dahilinde madencilik faaliyetleri Bakanlığın, binalara 60 metre, özel mülkiyete konu araziye 20 metremesafe dahilinde ise mülk sahibinin iznine bağlıdır. Bu mesafeler, ihtiyaç halinde madencilik faaliyetlerinin boyutu, emniyet tedbirleri ve arazinin yapısı dikkate alınarak Bakanlıkça artırılabilir. Mesafeler yatay olarak hesaplanır.

Maden arama faaliyetleri, bu Kanunda sayılanlar dışında herhangi bir izne tâbi değildir. İşletme faaliyetleri ise, bu Kanuna göre Bakanlıkça çıkarılacak yönetmeliğe göre yürütülür.

Maden işletme faaliyeti ile Devlet ve il yolları, havaalanı, liman vebaraj gibi kamu yatırımlarının birbirlerini engellemesi, kamu kurum ve kuruluşlarının uygulamalarından dolayı maden işletme faaliyetinin yapılamaz hale gelmesi, kamu ve özel yatırım için başka alternatif alanların bulunamaması durumunda, madencilik faaliyeti ve yatırımla ilgili karar, Başbakanlık Müsteşarı başkanlığındaoluşturulacak bir kurul tarafından verilir.

Kurulun teşkili, çalışma usulü, karar alma şekli ve diğer hususlar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

Kamu yatırımları nedeniyle kurul kararı ile faaliyeti kısıtlanan maden işletmecisinin yatırım giderleri lehine karar verilen tarafça tazmin edilir.

Madencilik faaliyetleri ve/veya bu faaliyetlere bağlı tesisler için verilmiş izinler, ruhsat hukuku devam ettiği sürece geçerlidir.

Bu madde hükümlerine aykırı faaliyette bulunulduğunun tespiti halinde, ruhsat teminatı irad kaydedilerek bu alandaki faaliyet durdurulur. Beş yıl içinde üç kez bu maddenin ihlâli halinde teminatın tamamı iradkaydedilerek ruhsat iptal edilir.”

20. 3213 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ilk fıkrasının güncel hâli şöyledir:

 “Madencilik faaliyetlerinin yapılması ve ruhsatlandırma işlemlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak yeni verilecek ruhsat alanlarına maden işletme yöntemi, faaliyetin yapıldığı bölge, madenin cinsi, yapılacak yatırımın çevresel etkileri, şehirleşme ve benzeri hususlar dikkate alınarak, temdit talepleri dahil ruhsat verilen alanlarda kazanılmış haklar korunmak kaydıyla, ilgili kurumların görüşleri alınarak Bakanlık tarafından kısıtlama getirilebilir. İlk müracaat veya ihale yolu ile yapılacak ruhsatlandırmalarda müracaatın yapılacağı alanlar diğer kanunlar ile getirilen kısıtlamalar gözönüne alınarak Bakanlıkça ruhsat müracaatına kapatılabilir. Kısıtlama gerekçesi ortadan kalkan alanlar ihale yoluyla aramalara açılır. Bu Kanun dışında madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak yapılacak her türlü kısıtlama ancak kanun ile düzenlenir.

21. 3213 sayılı Kanun'un 30. maddesinin 5177 sayılı Kanun'la değişik hâli şöyledir:

 “Herhangi bir sebeple hükümden düşmüş, terk edilmiş veya taksir edilmiş alanlar ihale yolu ile aramalara açılır. İhale ilânı Resmi Gazetede yayımlanır.

 İlan süresi içinde müracaat olmaması halinde alan başka bir işleme gerek kalmadan aramalara açık hale gelir. (Ek cümle: 10/06/2010-5995 S.K/13.mad.) Ancak, işletme ruhsat safhasında hukuku sona eren sahalar ile Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü tarafından görünür rezervi belirlenerek Genel Müdürlüğe devredilen sahalara bu hüküm uygulanmaz.

 Ruhsat alanları arasında olup en uzak iki noktası arasında 50 metreden az mesafe olan alanlara ruhsat verilmez. Bu alanlar bitişik ruhsat sahipleri arasında ihale edilir.

 Mülga 6309 sayılı Maden Kanunu hükümleri uyarınca verilmiş olan ve bu Kanuna göre ruhsat hukuku devam eden çakışmalı işletme ruhsat sahalarında yeni bir maden bulunması halinde, çakışmalı alandaki maden hakkı bu ruhsat sahipleri arasında ihale edilerek ruhsatlandırılır.

 Sahalarının ihalesinden elde edilen gelirler genel bütçeye özel gelir ve Bakanlık bütçesine özel ödenek kaydedilir.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 16/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu, daha önce aldığı ruhsatın iptal gerekçesinin ortadan kalktığını, bu durumda ruhsatın kendisine tekrar verilmesi gerektiğini, ancak talebinin reddiyle 3213 sayılı Kanun'un 7. ve 30. maddelerine göre kazanılmış hakkının ortadan kaldırıldığını, İdare Mahkemesinde yapılan yargılamada, söz konusu işletme alanının mutlak koruma alanından çıkarıldığı, bu sebeple Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından ihaleye açıldığı hususları hiç dikkate alınmadan, sadece önceki tarihli yargı kararına atıfta bulunulmak suretiyle karar verildiğini, Danıştay tarafından da bu gerekçenin uygun olmadığı belirtilmesine rağmen kararın bozulmadığını, yetkili İSKİ Genel Müdürlüğü yerine geçilerek idari işlem niteliğinde karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun ruhsat iptaline sebep olan durumun ortadan kalkması nedeniyle kendisine tekrar ruhsat verilmesi gerektiği yönündeki iddiası mülkiyet hakkı kapsamında meşru beklentisi bulunup bulunmadığı yönünden, mahkeme kararlarının gerekçesine yönelik şikâyetinin ise gerekçeli karar hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

25. Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında meşru beklentisinin yani yeniden ruhsat isteme konusunda kazanılmış hakkının olup olmadığı yargılamanın sonucuna bağlı olduğundan öncelikle adil yargılama hakkı kapsamında gerekçeli karar yönünden inceleme yapılacaktır.

1. Gerekçeli Karar Hakkının İhlaline İlişkin İddia

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeninin de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

27. Başvurucu, İdare Mahkemesinde yapılan yargılamada geçerliliği kalmayan geçmiş somut hukuki durum üzerinden karar verildiğini, Danıştay tarafından da bu gerekçenin uygun olmadığı belirtilmesine rağmen kararın bozulmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

28. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

29. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır."

30. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda, Anayasa'nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

31. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan ve 141. maddesinde devlete bir yükümlülük olarak getirilen gerekçeli karar hakkı, mahkeme kararlarında kararların dayandığı hukuki gerekçenin yeterli açıklıkta gösterilmesini gerektirir (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 33). Mahkemelerin hükümleri için gerekçe yazmaları gerekmekle birlikte bu, tarafların tüm iddialarına detaylı yanıt vermek zorunluluğu şeklinde anlaşılmamalıdır.Gerekçe yazma yükümlülüğünün ileri sürülen iddiaların davanın sonucuna etkisi yönünden her davanın şartları çerçevesinde değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir. Bu kapsamda ileri sürülen iddianın kabulü hâlinde davanın sonucuna etkili olması bekleniyor ise mahkemelerin bu iddiayı değerlendirmeleri gerekebilir (Mustafa Ünlü, B. No: 2013/735, 17/9/2014, § 45).

32. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), derece mahkemelerinin kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmadığını ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkemelerin bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabileceğini, böyle bir durumda dahi ileri sürülen iddiaların zımnen reddinin yeterli olabileceğini belirtmiştir (Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27).

33. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

34. Somut başvuruya konu olayda İSKİ tarafından açılan dava sonucu başvurucuya ait iki ruhsattan biri olan İR:1206 sayılı işletme ruhsatı su toplama havzasının mutlak koruma alanı içinde kaldığı gerekçesiyleİstanbul 1. İdare Mahkemesinin 21/1/1993 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. Başvurucu, mutlak koruma alanı sınırlarının değiştirilmesi sonrasında iptal edilen İR:1206 sayılı ruhsat alanının, Bakanlık tarafından mermer işletilmek üzere ihaleye çıkarıldığını öğrenerek 19/7/2005 tarihli dilekçeyle ihale konusu alanın kendi ruhsatına ilave edilmesini ve ihaleye çıkartılmasına yönelik idari işlemin iptalini talep ederek dava açmıştır. Daha sonra bu davalar tefrik edilerek ihalenin iptali ayrı bir dava, alanın ruhsata ilavesi ayrı bir dava olarak görülmüştür. Başvurucunun başvuruya konu ettiği dava alanın ruhsata ilave edilmesi talebinin incelendiği davadır. İnceleme bu dava üzerinden yapılacaktır.

35. Başvurucu, ruhsat iptaline sebep olan ve kendisinden kaynaklanmayan hususta değişiklik yapılarak alanın mutlak koruma alanından çıkarıldığını, bu nedenle alanın kendi ruhsatına ilave edilmesi konusunda 3213 sayılı Kanun'un 7. ve 30. maddelerine göre kazanılmış hakkının bulunduğu ve Kanun'da geçen hükümden düşmüş alanın ruhsat sahibinin kusurundan ileri gelmeyen düşmeleri kapsadığını iddia etmektedir.

36. Başvurucunun başvuruya konu ettiği dava, mutlak koruma alanından çıkarılan maden sahasının tekrar ruhsatına ilavesi talebiyle açılmıştır. Uyuşmazlığın esasını, daha önce başvurucuya ait birleştirilmiş ruhsat alanının bir kısmının mutlak koruma alanında olduğu gerekçesiyle ruhsat kapsamından çıkarıldıktan sonra mutlak koruma alanı sınırlarının değiştirilmesi ve söz konusu alanın yeniden madencilik faaliyetine açılması üzerine oluşan yeni hukuki durumda başvurucunun korunması gerekli bir hakkının olup olmadığı oluşturmaktadır.

37.İstanbul 6. İdare Mahkemesince 30/6/2010 tarihinde verilen kararda, söz konusu işletme alanının mutlak koruma alanından çıkarıldığı hususu ile başvurucunun iddiaları dikkate alınmaksızın ve bu konuda bir gerekçeye dayanılmaksızın söz konusu alanın 21/1/1993 tarihindeki eski statüsü gerekçe gösterilerek dava reddedilmiştir. Bu durumda İdare Mahkemesince verilen kararda, somut uyuşmazlıkta mevcut durumun ele alındığından, başvurucunun esasa etkili iddialarının değerlendirilerek yanıt verildiğinden ve/veya başvurucunun temel şikâyetinin incelendiğinden söz edilemez.

38. Davanın temyiz incelemesinde ise Danıştay tarafından İdare Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararında davanın reddedilmesinde hukuki isabet görülmediği belirtilmesine rağmen kararın bozulması yoluna gidilmeyerek, somut olay ve iddialar değerlendirilmeden sadece kısa mesafeli koruma alanında madencilik faaliyetinde bulunulmasının son derece sıkı şartlara bağlanması ve dava konusu alanın bu istisnai şartlardan hiçbirini taşımaması gerekçeleriylekararın onandığı anlaşılmaktadır.

39. Somut davanın temyiz incelemesinde de başvurucunun mutlak koruma alanından çıkarılan alanın ruhsatına ilavesi konusunda ileri sürdüğü temel iddiası tartışılmadığı gibi kısa mesafeli koruma alanıyla ilgili hangi şartların taşınmadığının da izahı yapılmamıştır.

40. Sonuç olarak başvurucunun mutlak koruma alanından çıkarılan alanın ruhsatına ilavesi talebini dayandırdığı temel iddiası incelenmediği gibi İlk Derece Mahkemesi, kararın gerekçesini somut gerçekliği değişmiş bir hukuki durum üzerine bina etmiş; temyiz incelemesinde ise bu durum fark edildiği hâlde gerekçe kısmen değiştirilerek ancak somut davanın koşulları yeterince gerekçelendirilmeden onama hükmü kurulmuştur.

41. Açıklanan nedenlerle başvurucunun esasa etkili olduğu açık olan iddiası karşılanmaksızın ve somut gerçekliğe uygun olmayan hukuki duruma dayanılarak hüküm kurulmasıyla başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

2. Mülkiyet Hakkının İhlaline İlişkin İddia

42. Başvurucu; daha önce aldığı ruhsatın iptal gerekçesinin ortadan kalktığını, bu durumda ruhsatın kendisine tekrar verilmesi gerektiğini ancak talebinin reddiyle 3213 sayılı Kanun'un 7. ve 30. maddelerine göre kazanılmış hakkının ortadan kaldırıldığını, dava konusu maden alanının aynı Kanun'un 30. maddesinde geçen "hükümden düşürülmüş alan" olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını; zira kendi kusuru ile ruhsatın iptal edilmediğini iddia ederek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

43. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanıma mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 38). Bu nedenle öncelikle başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir.

44.Somut başvuruya konu davada başvurucunun mutlak koruma alanından çıkarılan sahanın ruhsatına ilave edilmesi talebini dayandırdığı temel iddiası Mahkemece incelenmemiş ve Mahkeme kararın gerekçesini somut gerçekliği değişmiş bir hukuki durum üzerine bina etmiştir. Temyiz incelemesinde ise bu durum fark edildiği hâlde gerekçe kısmen değiştirilerek ancak somut davanın koşulları yeterince gerekçelendirilmeden onama hükmü kurulmuştur. Bu nedenle başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Gerekçeli karar hakkı güvencesine uygun olmayan bir yargılama sonrası verilen ret kararı üzerinden başvurucunun iddia ettiği kazanılmış hak ve/veya meşru beklenti iddiasının var olduğu ya da olmadığı sonucuna ulaşılması mümkün değildir. Bu durumda önce başvurucunun iddiasının yeterince incelenerek esastan görüşüldüğü adil bir yargılamada tartışılarak sonuca bağlanması ve bu karar üzerinden temyiz incelemesinin yapılması, daha sonra Anayasa Mahkemesi önünde dile getirilmesi gerekmektedir.

45. Açıklanan nedenlerle, adil olmayan bir yargılamanın sonucundan hareketle mülkiyet iddiası tartışılamayacağından mülkiyet hakkına yönelik şikâyet konusunda bu aşamada karar verilmesine gerek görülmemiştir.

4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

47. Başvurucu haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.

48. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

49. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan, başvurucunun iddialarını karşılanarak ve somut hukuki durumun koşulları dikkate alınarak karar verilmesini teminen kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 6. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

50. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkına ilişkin şikâyet için bu aşamada KARAR VERİLMESİNE GEREK OLMADIĞINA,

D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 6. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,

16/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Dalbay Taş İmalatı Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. [2.B.], B. No: 2014/3210, 16/6/2016, § …)
   
Başvuru Adı DALBAY TAŞ İMALATI SANAYİ VE TİCARET LTD. ŞTİ.
Başvuru No 2014/3210
Başvuru Tarihi 11/3/2014
Karar Tarihi 16/6/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, mutlak koruma alanında olduğu gerekçesiyle iptal edilen ruhsata konu işletme alanının mutlak koruma alanından çıkarılarak ihale edilecek alanlardan gösterilmesi sonrasında yeniden ruhsat alma talebiyle açılan davanın kazanılmış hak gözetilmeden ve idari işlemle ilişki kurulmadan reddedilmesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (idare) İhlal Yeniden yargılama

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 3213 Maden Kanunu 7
30
5177 Maden Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 3
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi