TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CEMAL ŞALİŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3316)
|
|
Karar Tarihi: 10/5/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
YusufŞevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Elif
ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Cemal ŞALİŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Çetin
BİNGÖLBALI
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucunun atanma talebi hakkında karar verilmemesi
nedeniyle vefat eden kızının yanında bulunamamasından dolayı aile hayatına
saygı hakkının; idarenin ayrımcı uygulamasına maruz kalmasından ötürü eşitlik
ilkesinin; açtığı tam yargı davası yargılamasının uzun sürmesi nedeniyle makul
sürede yargılanma hakkının ve yargılama sırasında Danıştay savcısının görüşünün
kendisine tebliğ edilmemesi nedeniyle çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, başvuru tarihinde Mardin İl Emniyet Müdürlüğünde
görevli polis memurudur.
9. 2008 yılında Erzincan ilinde görev yaparken görev süresini
doldurması nedeniyle genel atama dönemine tabi olup Mardin iline atanmayı talep
etmiştir.
10. Başvurucunun talebinin ardından, rahatsızlanan 2/4/2008
doğumlu kızı (E.S.), Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Sağlığı Ana
Bilim Dalı (Hastane) tarafından tedavi edilmeye başlanmıştır. Hastane
tarafından 14/5/2008 tarihinde sağlık kurulu raporu düzenlenmiştir. Rapora göre
başvurucunun kızının pediatrik kardiyoloji ve kalp damar cerrahisi merkezinde
izlenmesi ve bazı ilaçların devamlı kullanması gerekmektedir.
11. Başvurucu, anılan sağlık raporunu da ekleyerek 2/6/2008
tarihinde Mardin iline atanma talebinden vazgeçtiğini ve sağlık mazereti
nedeniyle İzmir iline atanmak istediğini belirttiği talep dilekçesini İçişleri
Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğüne (İdare) iletmiştir.
12. Yaklaşık iki ay sonra başvurucunun talebi hakkında olumlu
veya olumsuz bir karar verilmemiş olmasından dolayı başvurucu, İdareden bilgi
edinme hakkı kapsamında atanma talebinin akıbetini yazılı olarak sormuş,
İdarenin 4/8/2008 tarihli cevabında talebin değerlendirmeye alındığı ve atanma
işlemlerinin devam ettiği bildirilmiştir.
13. 10/9/2008 tarihinde başvurucunun kızı vefat etmiştir.
14. Başvurucu, 21/10/2008 tarihinde "yasal olarak hakkı
olmasına rağmen tayin işleminin yapılmamasında ağır hizmet kusuru
bulunduğu" iddiasına dayanarak manevi tazminat talebiyle İdareye
başvurmuştur.
15. İdare, 3/11/2008 tarihli cevabıyla "talep edilen tazminatın ödenmesine ilişkin yargı
kararı bulunmadığından ödeme yapılması hususunda yapılacak bir işlem
bulunmamaktadır." şeklinde başvurucunun tazminat talebini reddetmiştir.
16. Ayrıca bu arada İdare, 10/11/2008 tarihli başvurucuya hitap
yazısında, başvurucunun çocuğunun tedavi olabileceği aynı hizmet bölgesinin bir
alt bölgesinde bulunan yerlerin Elazığ, Malatya ve
Erzurum illeri olarak başvurucuya telefonla bildirildiğini ancak başvurucunun
İzmir ili talebinde ısrarcı olup alt bölge illeri de düşüneceğini beyan
ettiğini, bu süre zarfında da kızının vefat ettiğini açıklamıştır.
17. Başvurucu, 23/12/2008 tarihinde, Ankara 7. İdare
Mahkemesinde tam yargı davası açarak "tayininin
yapılmaması nedeniyle kızının tedavi sürecinde ve ölümü esnasında yanında
olamamaktan kaynaklı" manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
18. Ankara 7. İdare Mahkemesinin 30/12/2008 tarihli yetkisizlik
kararıyla dosya Mardin İdare Mahkemesine (Mahkeme) gönderilmiştir.
19. Mahkemenin 25/2/2010 tarihli kararıyla dava
"başvurucunun kızının ölümüyle idarenin işlemi arasında illiyet bağı
kurulamadığından idarenin manevi tazminat ödemekle yükümlü tutulması gereken
ağır bir hizmet kusurunun bulunmadığı" gerekçesine
istinaden oy çokluğuyla reddedilmiştir. Muhalefet şerhinde; başvurucunun,
kızının sağlık durumu sebebiyle atanma talebinde bulunabilmesinin mümkün olduğu
değerlendirmesine yer verilerek İdare tarafından mümkün olan en kısa sürede
başvurucunun durumuna uygun bir şekilde yer değişimi yapılması gerektiği
belirtilmiştir. Fakat olayda uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen talep
hakkında herhangi bir işlem yapılmadığı tespiti yapılmıştır. Bu durumun ise
İdarenin yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetin hiç işlememesi sonucunu
doğuran ağır bir hizmet kusuru olarak değerlendirilmesi gerektiğinin altı
çizilerek ağır hizmet kusurundan dolayı manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği
görüşü bildirilmiştir.
20. Başvurucunun temyiz ettiği Mahkeme kararı, Danıştay Beşinci Dairesince
(Daire) onanmıştır. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 10/1/2014 tarihli
kararıyla reddedilmiştir.
21. Nihai karar başvurucuya 24/2/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
22. Başvurucu 11/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun
72. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile 76. maddesi, 25/6/1983 tarihli
ve 18088 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe giren Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına
İlişkin Yönetmelik'in 1. ve 4. maddeleri.
24. 11/9/1992 tarihli ve 21342 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren ve başvuru konusu olay tarihinde yürürlükte olan
Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği'nin
(Yönetmelik) "Atama ve Yer Değiştirme
İşlemlerine İlişkin Esas ve Usuller" bölümünün "Öncelik sırası" kenar başlıklı
12. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Hizmetin aksatılmadan yürütülebilmesi
için, bu Yönetmelikte belirtilen bölgelere yapılacak atama ve yer
değiştirmelerde asagıdaki esaslara sıra ile uyulur.
a) Hizmet bölümlerine ve ihtiyaca uygun kadro
ve rütbeler,
b) İdari veya asayisle
ilgili sebepler,
c) Personelin, esinin ve çocuklarının hayati
önemi haiz saglık durumları, ..
yerler."
25. Yönetmelik'in "Atama
işlemlerinin zamanı ve bildirme" kenar başlıklı 18. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"Atamalar kanuni zorunluluk halleri
dışında her yıl Haziran ayında topluca bu Yönetmelikte
gösterilen esaslara göre bilgisayardan yaralanılarak
yapılır.
İkinci bölgeye atanacakların isimleri emniyet
müdürü ve emniyet amiri rütbesindeki personel hariç Genel Müdürlükçe en geç Subat ayı sonuna kadar ilgili birimlere bildirilir. Bu
personelin sayısı, ikinci bölge hizmetlerini o yıl tamamlayacak olanların en az
% 50 fazlasıyla tespit edilir.
Personel Daire Baskanlıgı,
her yıl Nisan ayı sonuna kadar o yılın yer değiştirme planlarını
hazırlar".
26. Yönetmelik'in "Zaman
dışı atama" kenar başlıklı 19. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"Aşağıdaki yazılı hallerde 18 inci
maddedeki genel atama ve yer değiştirme zamanına baglı
kalınmaksızın ve atama istek formu istenmeksizin her zaman atama ve yer
değiştirme yapılabilir. ..
c) Personelin veya es ve çocuklarının hastalıgı nedeniyle bulundugu yer
görev yapamayacağının tam tesekküllü Devlet
hastanesinden verilecek saglık kurulu raporu ile
belgelenmesi, ..."
27. Yönetmelik'in "Sağlık
sebepleriyle yer değiştirme" kenar başlıklı 37. maddesi
şöyledir:
"Personelden, görevli bulunduğu hizmet
bölgesinde kalmasının kendisini veya esini ya da çocuklarından birinin sağlık
durumunu tehlikeye sokacagını, tam tesekküllü bir devlet hastanesinden veya üniversite
hastanesinden, özel üniversite hastanesi hariç, alınacak saglık
kurulu raporu ile belgeleyenler yer degistirme
isteğinde bulunabilirler.
Başka sağlık müesseselerinden alınan raporlar
geçerli sayılmaz ve işleme konulmaz.
Bu raporlar Genel Müdürlük Sağlık İşleri Daire
Başkanlığı'nın uygun görüşü alındıktan sonra, raporda " acil " kaydı
olanların en kısa sürede, " acil " kaydı olmayanların da genel atama
zamanında yer değişimi yapılır. Bu yer degisiminde
öncelikle, aynı hizmet bölgesinde rapora uygun bir alt bölge seçilir. Bu bölge
içinde raporda belirtilen sağlık şartlarına uygun alt bölge bulunmadıgı
takdirde, personel diger hizmet bölgesine
atanır."
B. Uluslararası Hukuk
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin(Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar
başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1)
Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi
hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu
makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir
toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin
korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının
hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz
konusu olabilir."
29. AİHM, bir aile bağının varlığının tespit edildiği durumlarda
devletin kural olarak bu bağın sürdürülmesini sağlamaya uygun şekilde davranmak
zorunda olduğunu belirtmektedir. Ebeveyn ve çocuk arasındaki karşılıklı ilişki,
aile hayatının temel bir unsurunu teşkil eder ve kamu makamlarının bunu
engelleyen tedbirleri ise Sözleşme’nin 8. maddesince korunan aile hakkına
yönelik bir müdahale oluşturur (Monory/Romanya ve
Macaristan, B. No: 71099/01, 5/4/2005, § 70; K. ve T./Finlandiya [BD], B. No: 25702/94,
12/7/2001, § 151).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 10/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Aile Hayatına Saygı
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucu, sağlık raporuyla belgelenen kızının rahatsızlığı
nedeniyle mazeretinin kabul edilerek atanma talebinin hemen kabul edilmesi gerekirkenyaklaşık üç ay atamasının yapılmamasından şikâyet
etmektedir. İdarenin kendisine verilen yetki ve sorumluluğu çerçevesinde keyfî
bir şekilde uygulama yaparak eşitlik ilkesine aykırı davrandığını iddia
etmiştir. Atama sürecinde vefat eden kızının ve eşinin yanında olamamaktan
dolayı aşırı acı ve elem duyduğunubeyan etmiştir. Söz
konusu bu manevi kaybın giderimi için açtığı tam yargı davasının
reddedilmesiyle Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi
varlığının korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes,
özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."
33. Anayasa'nın 41. maddesi şöyledir:
"Aile,
Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin
huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile
planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır,
teşkilatı kurar. Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına
açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve
sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı
çocukları koruyucu tedbirleri alır."
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
35. Aile hayatına saygı hakkı, Anayasa’nın 20. maddesinin
birinci fıkrasında güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın 41. maddesinin ise
Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, aile hayatına saygı hakkına ilişkin
pozitif yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında gözönünde
bulundurulması gerekmektedir (Murat Atılgan,
B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 36).
Bu kapsamda şikâyet, atamasının yapılmaması nedeniyle başvurucunun vefat eden
kızının yaşamının son günlerinde onun ve eşinin yanında olamamasına ilişkin
olduğundan başvuru, Anayasa'nın 20. maddesinde güvenceye alınanaile
hayatına saygı hakkı kapsamında ele alınmıştır.
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
37. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir
kavram olup "bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi"kavramı,
özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alınmaktadır. Bu
yönü ile değerlendirildiğinde bahsi geçen hak, ilişki kurmak ve geliştirmek
üzere çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir. Söz konusu
olan kişilerin içine aile fertlerinin de dâhil olduğunda kuşku bulunmamaktadır
ve aile ilişkilerinin normal bir şekilde sürdürülebilmesi, aile fertlerinin
birbiriyle zaman geçirebilmesi de özel hayata saygı hakkının konusu kapsamındadır
(Taner Alır, B. No: 2014/14400,
21/11/2017, § 21).
38. Aile yaşamının temel unsuru, aile ilişkilerinin normal bir
şekilde gelişebilmesi ve bu bağlamda aile fertlerinin birlikte yaşama hakkıdır.
Bu hakkın kapsamının aile yaşamına saygı yükümlülüğünden ayrı düşünülmesi
mümkün değildir (Murat Atılgan, §
24; Marcus Frank Cerny,§ 38).
39. Kamu görevlisi olan başvurucunun İdareden talepte bulunduğu
husus, dört aylık kızının sağlık mazeretine istinaden tedavi gördüğü ve eşinin
de refakatte bulunduğu şehre atamasının yapılmasıdır.
40. Kişinin kamu görevlisi olması, kendisine sağladığı birtakım
ayrıcalıklar ve avantajların yanında birtakım külfet ve sorumluluklara
katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı birtakım sınırlamalara tabi olmayı
gerektirmektedir. Kişi, kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün
gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş
sayılmakta olup kamu hizmetinin kendine has özellikleri, bu avantaj ve
sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan
Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).
41. Bazı kamu görevlilerinin hizmetin niteliği gereği belirli
aralıklarla başka yerlere atanmaları, bazılarının ise başka yer veya kurumlara
atanmamaları zorunlu olabilir. Bu konuda idareye, belirli bir takdir alanı
tanınması makul karşılanmalıdır. Kişilerin birtakım mazeretler çerçevesinde
başka yere atanma konusunda talep hakları var ise de atamaya ilişkin
mazeretlerini değerlendirip karara bağlayacak olan idarenin kendi mevzuatı
çerçevesinde ifa edilen kamu hizmetinin gerekleri, insan kaynaklarının verimli
kullanılması, teşkilat yapısının elverişliliği ve benzeri faktörleri dikkate
alması kaçınılmazdır. Zira kamu hizmetinin sağlıklı ve kesintisiz bir şekilde
yerine getirilmesi için gerekli tedbirleri almak, ilgili idarenin öncelikli
görevi ve sorumluluğudur (İhsan Asutay, §
39).
42. Ülke çapında güvenliğin ve asayişin sağlanması ve
korunmasında üstlendiği görev dikkate alındığında kamu hizmetinin etkin şekilde
yürütülmesinin ve mesleki disiplinin sağlanması amacıyla Emniyet Genel
Müdürlüğü personelinin diğer kişilerin tabi olmadığı bazı sınırlamalara tabi
olmaları bir zorunluluktur. Dolayısıyla emniyet hizmetleri sınıfında istihdam
edilen personelin nitelikleri ve yükümlülükleri konusunda idarenin daha geniş
bir takdir yetkisine sahip olduğuna kuşku yoktur. Bunun yanı sıra yukarıda
belirtilen ilgili mevzuatta emniyet hizmetleri sınıfına mensup personelin
zorunlu atama işlemleri gerçekleştirilirken zorunlu görev sürelerinin il ve
ilçelere göre açık olarak belirlendiği, personelin eş durumu, sağlık durumu
gibi mazeretlerinin hangi durumlarda dikkate alınacağının ayrıntılı şekilde
düzenlenmiş olduğu görülmektedir (Raziye Koçaş, B. No: 2014/16794, 12/1/2017, § 46) .
43. Erzincan ilinde polis memuru olan başvurucu, genel atama
dönemine tabi olduğundan Mardin iline atamasının yapılması talebinde
bulunmuştur. Ardından kızının rahatsızlanarak İzmir ilinde tedavi görmeye
başlaması üzerine sağlık mazeretini bildirerekatanma
talebini İzmir ili olarak değiştirmiştir. İdare tarafından başvurucunun talebi
değerlendirmeye alınmıştır. Talep değerlendirme aşamasındayken başvurucunun
kızı vefat etmiştir.
44. Başvuruya konu süreç incelendiğinde, başvurucunun atanma
talebinin İdarece reddedilmediği bilakis değerlendirmeye alınarak yukarıda yer
verilen Yönetmelik gereği (bkz.§ 27) öncelikle alt bölge olan Elazığ, Malatya ve Erzurum illerine atamasının yapılması
hususunda kendisiyle şifahi olarak görüşüldüğü, ancak başvurucunun bu öneriyi
kabul etmeyerek aynı koşullardaki başka illeri düşüneceğini bildirdiği İdarenin
10/11/2008 tarihli yazısıyla anlaşılmaktadır. Söz konusu görüşmenin
yapılmadığına dair bir bilgi veya başvurucunun beyanı başvuru dosyasına
yansımamıştır. Bu durumda, başvurucunun sağlık mazereti talebiyle ilgili
işlemlerin başlatıldığı ve mevzuat gereği atamasının yapılabileceği bölgenin
belirlenmesi aşamasındayken E.S.nin vefat ettiği
görülmektedir.
45. E.S. hakkında düzenlenen sağlık raporunda; çocuğun pediatrik
kardiyoloji ve kalp damar cerrahisi bulunan bir hastanenin takibi altında belli
ilaçların kullanımıyla tedavi sürecine devam etmesi gerektiği
değerlendirmesinin yapıldığı gözlemlenmektedir. Dolayısıyla raporda belirtilen
şartlara haiz bir hastanenin bulunduğu ve yönetmelik gereği alt bölge olan
İzmir ili dışında herhangi bir şehre başvurucunun atamasının yapılabilmesi
mümkündür. Diğer yandan Yönetmelik'te, sağlık raporunda "acil" kaydı
olanların atamalarının mümkün olan en kısa sürede, bu kaydın bulunmadığı
durumlarda genel atama dönemlerinde atamaların yapılacağı belirtilmiş olup
başvuruya konu sağlık raporunda "acil" kaydının bulunmadığı
görülmektedir. Açıklanan şartlar altında başvurucunun atamasının genel atama
döneminde yapılması düzenleme gereğidir. Genel atama döneminin, her yılın Haziran ayı olduğu ve İdare tarafından yer değiştirme
planlarının aynı yılın Nisan ayı sonuna kadar hazırlanması gerekliği
Yönetmelik'te açıkça yer almaktadır.
46. Kamu hizmetinin etkin yürütülmesi amacıyla İdareden beklenilen,
idarenin pozitif yükümlülüğü kapsamında, ayrıntılı olarak düzenlenen ilgili
mevzuat çerçevesinde sahip olduğu geniş takdir yetkisini kullanarak hakkaniyete
uygun bir atama işlemi gerçekleştirmesidir. Tüm ülke genelinde yapılan söz
konusu atamalarda karmaşıklığa yol açmamak ve hakkaniyeti sağlayarak kamu
hizmetinin en verimli şekilde sunulabilmesi için atama işlemlerinde belirli bir
süreye ve planlamaya ihtiyaç duyulması olağan karşılanmalıdır.
47. Başvurucunun atanma talebiyle kızının ölümü arasında
yaklaşık üç aylık bir zaman dilimi mevcuttur. Başvurucu, acil kaydı bulunmayan
sağlık raporuna dayanarak Nisan ayı sonuna kadar yapılan genel atama
planlamasından sonra atama talebini değiştirmesi nedeniyle planlama kapsamına
alınamadığı, buna karşın İdare tarafından talep değişikliğine dair işlemlerin
hızlı bir şekilde yürütülmeye çalışıldığı, hatta bu amaç doğrultusunda yazışma
yapılmasından kaçınılarak başvurucuyla telefon aracılığıyla iletişime geçildiği
anlaşılmaktadır. Öte yandan İdareye sunulan sağlık raporundaki veriler
itibarıyla başvurucunun sağlık mazeretinin aciliyeti
hususunda İdarenin öngörüde bulunmasının beklenemeyeceği muhakkaktır. Kaldı kiE.A.nın sağlık durumunun kısa
sürede böylesine vahim bir neticeye ulaşacağı ihtimaline dair uzmanlarca
herhangi bir tespitin yapılmadığı da dikkate alındığında, atama işleminin
karmaşık niteliği karşısında üç aylık sürenin başvurucunun atanma işleminin
tamamlanamaması bakımından makul karşılanması gerektiği değerlendirilmiştir. Bu
durumda somut olayda devletin üzerine düşen pozitif yükümlülüğüne aykırı
hareket ettiğini söylemek güçtür. Dolayısıyla başvurucunun aile hayatına saygı
hakkının ihlal edilmediğinin açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B.Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Çelişmeli Yargılama
İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
49. Başvurucu, Danıştay savcısının görüşünün kendisine tebliğ
edilmemesi nedeniyle çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
50. Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli
yargılama ilkesi, taraflara dava konusu ve deliller hakkında bilgi sahibi olma
ve yorum yapma hakkının tanınmasını, dolayısıyla tarafların yargılamanın
bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780,
20/3/2014, § 25). Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
kapsamında yapılacak inceleme, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak
adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel
Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).
51. Somut olayda, Danıştay savcısının düşüncesi, başvurucuya
temyiz yargılaması aşamasında tebliğ edilmemiş olsa da karar düzeltme
aşamasında başvurucu tarafından öğrenilmiş ve başvurucu, buna yönelik
görüşlerini sunma imkânı bulmuştur. Bu nedenle çelişmeli yargılama ilkesine
yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
53. Başvurucu, davanın açıldığı 23/12/2008 tarihinden karar
düzeltme talebinin reddedildiği 10/1/2014 tarihine kadar yargılamanın sürmesi
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
55. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, §§ 45-47).
56. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
57. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyete konu edilen tam yargı davasının başlangıç tarihi
23/12/2008; sona erdiği tarih ise Danıştay tarafından başvurucunun karar
düzeltme talebinin reddedildiği 10/1/2014 tarihi esas alınmalıdır.
58. Yukarıda yer verilen ilkeler, Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar ve somut başvuruya konu yargılama sürecinin niteliği dikkate alındığındatoplam 5 yıl 18 gün yargılama süresinin makul
olmadığı sonucuna varılmıştır.
59. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
60. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1)numaralı fıkrası
şöyledir:
"Esas
inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir."
61. Başvurucu 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
62. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
63. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net5.400 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. 1. Aile hayatına saygı
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Çelişmeli yargılama
ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.400 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme
olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre
için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Mardin İdare Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
10/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.