TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
CEMAL ŞALİŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/3316)
Karar Tarihi: 10/5/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
YusufŞevki HAKYEMEZ
Raportör
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
Başvurucu
Cemal ŞALİŞ
Vekili
Av. Çetin BİNGÖLBALI
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucunun atanma talebi hakkında karar verilmemesi nedeniyle vefat eden kızının yanında bulunamamasından dolayı aile hayatına saygı hakkının; idarenin ayrımcı uygulamasına maruz kalmasından ötürü eşitlik ilkesinin; açtığı tam yargı davası yargılamasının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ve yargılama sırasında Danıştay savcısının görüşünün kendisine tebliğ edilmemesi nedeniyle çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, başvuru tarihinde Mardin İl Emniyet Müdürlüğünde görevli polis memurudur.
9. 2008 yılında Erzincan ilinde görev yaparken görev süresini doldurması nedeniyle genel atama dönemine tabi olup Mardin iline atanmayı talep etmiştir.
10. Başvurucunun talebinin ardından, rahatsızlanan 2/4/2008 doğumlu kızı (E.S.), Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Sağlığı Ana Bilim Dalı (Hastane) tarafından tedavi edilmeye başlanmıştır. Hastane tarafından 14/5/2008 tarihinde sağlık kurulu raporu düzenlenmiştir. Rapora göre başvurucunun kızının pediatrik kardiyoloji ve kalp damar cerrahisi merkezinde izlenmesi ve bazı ilaçların devamlı kullanması gerekmektedir.
11. Başvurucu, anılan sağlık raporunu da ekleyerek 2/6/2008 tarihinde Mardin iline atanma talebinden vazgeçtiğini ve sağlık mazereti nedeniyle İzmir iline atanmak istediğini belirttiği talep dilekçesini İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğüne (İdare) iletmiştir.
12. Yaklaşık iki ay sonra başvurucunun talebi hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olmasından dolayı başvurucu, İdareden bilgi edinme hakkı kapsamında atanma talebinin akıbetini yazılı olarak sormuş, İdarenin 4/8/2008 tarihli cevabında talebin değerlendirmeye alındığı ve atanma işlemlerinin devam ettiği bildirilmiştir.
13. 10/9/2008 tarihinde başvurucunun kızı vefat etmiştir.
14. Başvurucu, 21/10/2008 tarihinde "yasal olarak hakkı olmasına rağmen tayin işleminin yapılmamasında ağır hizmet kusuru bulunduğu" iddiasına dayanarak manevi tazminat talebiyle İdareye başvurmuştur.
15. İdare, 3/11/2008 tarihli cevabıyla "talep edilen tazminatın ödenmesine ilişkin yargı kararı bulunmadığından ödeme yapılması hususunda yapılacak bir işlem bulunmamaktadır." şeklinde başvurucunun tazminat talebini reddetmiştir.
16. Ayrıca bu arada İdare, 10/11/2008 tarihli başvurucuya hitap yazısında, başvurucunun çocuğunun tedavi olabileceği aynı hizmet bölgesinin bir alt bölgesinde bulunan yerlerin Elazığ, Malatya ve Erzurum illeri olarak başvurucuya telefonla bildirildiğini ancak başvurucunun İzmir ili talebinde ısrarcı olup alt bölge illeri de düşüneceğini beyan ettiğini, bu süre zarfında da kızının vefat ettiğini açıklamıştır.
17. Başvurucu, 23/12/2008 tarihinde, Ankara 7. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açarak "tayininin yapılmaması nedeniyle kızının tedavi sürecinde ve ölümü esnasında yanında olamamaktan kaynaklı" manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
18. Ankara 7. İdare Mahkemesinin 30/12/2008 tarihli yetkisizlik kararıyla dosya Mardin İdare Mahkemesine (Mahkeme) gönderilmiştir.
19. Mahkemenin 25/2/2010 tarihli kararıyla dava "başvurucunun kızının ölümüyle idarenin işlemi arasında illiyet bağı kurulamadığından idarenin manevi tazminat ödemekle yükümlü tutulması gereken ağır bir hizmet kusurunun bulunmadığı" gerekçesine istinaden oy çokluğuyla reddedilmiştir. Muhalefet şerhinde; başvurucunun, kızının sağlık durumu sebebiyle atanma talebinde bulunabilmesinin mümkün olduğu değerlendirmesine yer verilerek İdare tarafından mümkün olan en kısa sürede başvurucunun durumuna uygun bir şekilde yer değişimi yapılması gerektiği belirtilmiştir. Fakat olayda uzun bir zaman geçmiş olmasına rağmen talep hakkında herhangi bir işlem yapılmadığı tespiti yapılmıştır. Bu durumun ise İdarenin yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetin hiç işlememesi sonucunu doğuran ağır bir hizmet kusuru olarak değerlendirilmesi gerektiğinin altı çizilerek ağır hizmet kusurundan dolayı manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği görüşü bildirilmiştir.
20. Başvurucunun temyiz ettiği Mahkeme kararı, Danıştay Beşinci Dairesince (Daire) onanmıştır. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 10/1/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
21. Nihai karar başvurucuya 24/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 11/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 72. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile 76. maddesi, 25/6/1983 tarihli ve 18088 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelik'in 1. ve 4. maddeleri.
24. 11/9/1992 tarihli ve 21342 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ve başvuru konusu olay tarihinde yürürlükte olan Emniyet Hizmetleri Sınıfı Mensupları Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) "Atama ve Yer Değiştirme İşlemlerine İlişkin Esas ve Usuller" bölümünün "Öncelik sırası" kenar başlıklı 12. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Hizmetin aksatılmadan yürütülebilmesi için, bu Yönetmelikte belirtilen bölgelere yapılacak atama ve yer değiştirmelerde asagıdaki esaslara sıra ile uyulur.
a) Hizmet bölümlerine ve ihtiyaca uygun kadro ve rütbeler,
b) İdari veya asayisle ilgili sebepler,
c) Personelin, esinin ve çocuklarının hayati önemi haiz saglık durumları, ..
yerler."
25. Yönetmelik'in "Atama işlemlerinin zamanı ve bildirme" kenar başlıklı 18. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Atamalar kanuni zorunluluk halleri dışında her yıl Haziran ayında topluca bu Yönetmelikte gösterilen esaslara göre bilgisayardan yaralanılarak yapılır.
İkinci bölgeye atanacakların isimleri emniyet müdürü ve emniyet amiri rütbesindeki personel hariç Genel Müdürlükçe en geç Subat ayı sonuna kadar ilgili birimlere bildirilir. Bu personelin sayısı, ikinci bölge hizmetlerini o yıl tamamlayacak olanların en az % 50 fazlasıyla tespit edilir.
Personel Daire Baskanlıgı, her yıl Nisan ayı sonuna kadar o yılın yer değiştirme planlarını hazırlar".
26. Yönetmelik'in "Zaman dışı atama" kenar başlıklı 19. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Aşağıdaki yazılı hallerde 18 inci maddedeki genel atama ve yer değiştirme zamanına baglı kalınmaksızın ve atama istek formu istenmeksizin her zaman atama ve yer değiştirme yapılabilir. ..
c) Personelin veya es ve çocuklarının hastalıgı nedeniyle bulundugu yer görev yapamayacağının tam tesekküllü Devlet hastanesinden verilecek saglık kurulu raporu ile belgelenmesi, ..."
27. Yönetmelik'in "Sağlık sebepleriyle yer değiştirme" kenar başlıklı 37. maddesi şöyledir:
"Personelden, görevli bulunduğu hizmet bölgesinde kalmasının kendisini veya esini ya da çocuklarından birinin sağlık durumunu tehlikeye sokacagını, tam tesekküllü bir devlet hastanesinden veya üniversite hastanesinden, özel üniversite hastanesi hariç, alınacak saglık kurulu raporu ile belgeleyenler yer degistirme isteğinde bulunabilirler.
Başka sağlık müesseselerinden alınan raporlar geçerli sayılmaz ve işleme konulmaz.
Bu raporlar Genel Müdürlük Sağlık İşleri Daire Başkanlığı'nın uygun görüşü alındıktan sonra, raporda " acil " kaydı olanların en kısa sürede, " acil " kaydı olmayanların da genel atama zamanında yer değişimi yapılır. Bu yer degisiminde öncelikle, aynı hizmet bölgesinde rapora uygun bir alt bölge seçilir. Bu bölge içinde raporda belirtilen sağlık şartlarına uygun alt bölge bulunmadıgı takdirde, personel diger hizmet bölgesine atanır."
B. Uluslararası Hukuk
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin(Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."
29. AİHM, bir aile bağının varlığının tespit edildiği durumlarda devletin kural olarak bu bağın sürdürülmesini sağlamaya uygun şekilde davranmak zorunda olduğunu belirtmektedir. Ebeveyn ve çocuk arasındaki karşılıklı ilişki, aile hayatının temel bir unsurunu teşkil eder ve kamu makamlarının bunu engelleyen tedbirleri ise Sözleşme’nin 8. maddesince korunan aile hakkına yönelik bir müdahale oluşturur (Monory/Romanya ve Macaristan, B. No: 71099/01, 5/4/2005, § 70; K. ve T./Finlandiya [BD], B. No: 25702/94, 12/7/2001, § 151).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 10/5/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucu, sağlık raporuyla belgelenen kızının rahatsızlığı nedeniyle mazeretinin kabul edilerek atanma talebinin hemen kabul edilmesi gerekirkenyaklaşık üç ay atamasının yapılmamasından şikâyet etmektedir. İdarenin kendisine verilen yetki ve sorumluluğu çerçevesinde keyfî bir şekilde uygulama yaparak eşitlik ilkesine aykırı davrandığını iddia etmiştir. Atama sürecinde vefat eden kızının ve eşinin yanında olamamaktan dolayı aşırı acı ve elem duyduğunubeyan etmiştir. Söz konusu bu manevi kaybın giderimi için açtığı tam yargı davasının reddedilmesiyle Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Anayasa'nın 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."
33. Anayasa'nın 41. maddesi şöyledir:
"Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar. Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır."
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
35. Aile hayatına saygı hakkı, Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın 41. maddesinin ise Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, aile hayatına saygı hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında gözönünde bulundurulması gerekmektedir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 36). Bu kapsamda şikâyet, atamasının yapılmaması nedeniyle başvurucunun vefat eden kızının yaşamının son günlerinde onun ve eşinin yanında olamamasına ilişkin olduğundan başvuru, Anayasa'nın 20. maddesinde güvenceye alınanaile hayatına saygı hakkı kapsamında ele alınmıştır.
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
37. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavram olup "bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi"kavramı, özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alınmaktadır. Bu yönü ile değerlendirildiğinde bahsi geçen hak, ilişki kurmak ve geliştirmek üzere çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir. Söz konusu olan kişilerin içine aile fertlerinin de dâhil olduğunda kuşku bulunmamaktadır ve aile ilişkilerinin normal bir şekilde sürdürülebilmesi, aile fertlerinin birbiriyle zaman geçirebilmesi de özel hayata saygı hakkının konusu kapsamındadır (Taner Alır, B. No: 2014/14400, 21/11/2017, § 21).
38. Aile yaşamının temel unsuru, aile ilişkilerinin normal bir şekilde gelişebilmesi ve bu bağlamda aile fertlerinin birlikte yaşama hakkıdır. Bu hakkın kapsamının aile yaşamına saygı yükümlülüğünden ayrı düşünülmesi mümkün değildir (Murat Atılgan, § 24; Marcus Frank Cerny,§ 38).
39. Kamu görevlisi olan başvurucunun İdareden talepte bulunduğu husus, dört aylık kızının sağlık mazeretine istinaden tedavi gördüğü ve eşinin de refakatte bulunduğu şehre atamasının yapılmasıdır.
40. Kişinin kamu görevlisi olması, kendisine sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında birtakım külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı birtakım sınırlamalara tabi olmayı gerektirmektedir. Kişi, kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılmakta olup kamu hizmetinin kendine has özellikleri, bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).
41. Bazı kamu görevlilerinin hizmetin niteliği gereği belirli aralıklarla başka yerlere atanmaları, bazılarının ise başka yer veya kurumlara atanmamaları zorunlu olabilir. Bu konuda idareye, belirli bir takdir alanı tanınması makul karşılanmalıdır. Kişilerin birtakım mazeretler çerçevesinde başka yere atanma konusunda talep hakları var ise de atamaya ilişkin mazeretlerini değerlendirip karara bağlayacak olan idarenin kendi mevzuatı çerçevesinde ifa edilen kamu hizmetinin gerekleri, insan kaynaklarının verimli kullanılması, teşkilat yapısının elverişliliği ve benzeri faktörleri dikkate alması kaçınılmazdır. Zira kamu hizmetinin sağlıklı ve kesintisiz bir şekilde yerine getirilmesi için gerekli tedbirleri almak, ilgili idarenin öncelikli görevi ve sorumluluğudur (İhsan Asutay, § 39).
42. Ülke çapında güvenliğin ve asayişin sağlanması ve korunmasında üstlendiği görev dikkate alındığında kamu hizmetinin etkin şekilde yürütülmesinin ve mesleki disiplinin sağlanması amacıyla Emniyet Genel Müdürlüğü personelinin diğer kişilerin tabi olmadığı bazı sınırlamalara tabi olmaları bir zorunluluktur. Dolayısıyla emniyet hizmetleri sınıfında istihdam edilen personelin nitelikleri ve yükümlülükleri konusunda idarenin daha geniş bir takdir yetkisine sahip olduğuna kuşku yoktur. Bunun yanı sıra yukarıda belirtilen ilgili mevzuatta emniyet hizmetleri sınıfına mensup personelin zorunlu atama işlemleri gerçekleştirilirken zorunlu görev sürelerinin il ve ilçelere göre açık olarak belirlendiği, personelin eş durumu, sağlık durumu gibi mazeretlerinin hangi durumlarda dikkate alınacağının ayrıntılı şekilde düzenlenmiş olduğu görülmektedir (Raziye Koçaş, B. No: 2014/16794, 12/1/2017, § 46) .
43. Erzincan ilinde polis memuru olan başvurucu, genel atama dönemine tabi olduğundan Mardin iline atamasının yapılması talebinde bulunmuştur. Ardından kızının rahatsızlanarak İzmir ilinde tedavi görmeye başlaması üzerine sağlık mazeretini bildirerekatanma talebini İzmir ili olarak değiştirmiştir. İdare tarafından başvurucunun talebi değerlendirmeye alınmıştır. Talep değerlendirme aşamasındayken başvurucunun kızı vefat etmiştir.
44. Başvuruya konu süreç incelendiğinde, başvurucunun atanma talebinin İdarece reddedilmediği bilakis değerlendirmeye alınarak yukarıda yer verilen Yönetmelik gereği (bkz.§ 27) öncelikle alt bölge olan Elazığ, Malatya ve Erzurum illerine atamasının yapılması hususunda kendisiyle şifahi olarak görüşüldüğü, ancak başvurucunun bu öneriyi kabul etmeyerek aynı koşullardaki başka illeri düşüneceğini bildirdiği İdarenin 10/11/2008 tarihli yazısıyla anlaşılmaktadır. Söz konusu görüşmenin yapılmadığına dair bir bilgi veya başvurucunun beyanı başvuru dosyasına yansımamıştır. Bu durumda, başvurucunun sağlık mazereti talebiyle ilgili işlemlerin başlatıldığı ve mevzuat gereği atamasının yapılabileceği bölgenin belirlenmesi aşamasındayken E.S.nin vefat ettiği görülmektedir.
45. E.S. hakkında düzenlenen sağlık raporunda; çocuğun pediatrik kardiyoloji ve kalp damar cerrahisi bulunan bir hastanenin takibi altında belli ilaçların kullanımıyla tedavi sürecine devam etmesi gerektiği değerlendirmesinin yapıldığı gözlemlenmektedir. Dolayısıyla raporda belirtilen şartlara haiz bir hastanenin bulunduğu ve yönetmelik gereği alt bölge olan İzmir ili dışında herhangi bir şehre başvurucunun atamasının yapılabilmesi mümkündür. Diğer yandan Yönetmelik'te, sağlık raporunda "acil" kaydı olanların atamalarının mümkün olan en kısa sürede, bu kaydın bulunmadığı durumlarda genel atama dönemlerinde atamaların yapılacağı belirtilmiş olup başvuruya konu sağlık raporunda "acil" kaydının bulunmadığı görülmektedir. Açıklanan şartlar altında başvurucunun atamasının genel atama döneminde yapılması düzenleme gereğidir. Genel atama döneminin, her yılın Haziran ayı olduğu ve İdare tarafından yer değiştirme planlarının aynı yılın Nisan ayı sonuna kadar hazırlanması gerekliği Yönetmelik'te açıkça yer almaktadır.
46. Kamu hizmetinin etkin yürütülmesi amacıyla İdareden beklenilen, idarenin pozitif yükümlülüğü kapsamında, ayrıntılı olarak düzenlenen ilgili mevzuat çerçevesinde sahip olduğu geniş takdir yetkisini kullanarak hakkaniyete uygun bir atama işlemi gerçekleştirmesidir. Tüm ülke genelinde yapılan söz konusu atamalarda karmaşıklığa yol açmamak ve hakkaniyeti sağlayarak kamu hizmetinin en verimli şekilde sunulabilmesi için atama işlemlerinde belirli bir süreye ve planlamaya ihtiyaç duyulması olağan karşılanmalıdır.
47. Başvurucunun atanma talebiyle kızının ölümü arasında yaklaşık üç aylık bir zaman dilimi mevcuttur. Başvurucu, acil kaydı bulunmayan sağlık raporuna dayanarak Nisan ayı sonuna kadar yapılan genel atama planlamasından sonra atama talebini değiştirmesi nedeniyle planlama kapsamına alınamadığı, buna karşın İdare tarafından talep değişikliğine dair işlemlerin hızlı bir şekilde yürütülmeye çalışıldığı, hatta bu amaç doğrultusunda yazışma yapılmasından kaçınılarak başvurucuyla telefon aracılığıyla iletişime geçildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan İdareye sunulan sağlık raporundaki veriler itibarıyla başvurucunun sağlık mazeretinin aciliyeti hususunda İdarenin öngörüde bulunmasının beklenemeyeceği muhakkaktır. Kaldı kiE.A.nın sağlık durumunun kısa sürede böylesine vahim bir neticeye ulaşacağı ihtimaline dair uzmanlarca herhangi bir tespitin yapılmadığı da dikkate alındığında, atama işleminin karmaşık niteliği karşısında üç aylık sürenin başvurucunun atanma işleminin tamamlanamaması bakımından makul karşılanması gerektiği değerlendirilmiştir. Bu durumda somut olayda devletin üzerine düşen pozitif yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğini söylemek güçtür. Dolayısıyla başvurucunun aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediğinin açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B.Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
49. Başvurucu, Danıştay savcısının görüşünün kendisine tebliğ edilmemesi nedeniyle çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
50. Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi, taraflara dava konusu ve deliller hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını, dolayısıyla tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 25). Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri kapsamında yapılacak inceleme, başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).
51. Somut olayda, Danıştay savcısının düşüncesi, başvurucuya temyiz yargılaması aşamasında tebliğ edilmemiş olsa da karar düzeltme aşamasında başvurucu tarafından öğrenilmiş ve başvurucu, buna yönelik görüşlerini sunma imkânı bulmuştur. Bu nedenle çelişmeli yargılama ilkesine yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
53. Başvurucu, davanın açıldığı 23/12/2008 tarihinden karar düzeltme talebinin reddedildiği 10/1/2014 tarihine kadar yargılamanın sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
55. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45-47).
56. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
57. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyete konu edilen tam yargı davasının başlangıç tarihi 23/12/2008; sona erdiği tarih ise Danıştay tarafından başvurucunun karar düzeltme talebinin reddedildiği 10/1/2014 tarihi esas alınmalıdır.
58. Yukarıda yer verilen ilkeler, Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar ve somut başvuruya konu yargılama sürecinin niteliği dikkate alındığındatoplam 5 yıl 18 gün yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varılmıştır.
59. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
60. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1)numaralı fıkrası şöyledir:
"Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir."
61. Başvurucu 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
62. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
63. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net5.400 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. 1. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.400 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Mardin İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/5/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.