logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Recep Ayhan [2.B.], B. No: 2015/2500, 19/4/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

RECEP AYHAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/2500)

 

Karar Tarihi: 19/4/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Recai AKYEL

Raportör

:

Volkan SEVTEKİN

Başvurucu

:

Recep AYHAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kadastro davasında paylaşma sözleşmesine itibar edilmeden hukuka aykırı karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/2/2015 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

A. Uyuşmazlığın Arka Planı

7. Erzincan ili Refahiye ilçesi Yıldızören köyünde tapu kaydı bulunmayan ve sonradan kadastro çalışmaları sırasında 133 ada 22 parsel olarak sınırlandırılan taşınmaz, başvurucunun miras bırakanı R.A. tarafından ahşap ev ve bahçesi olarak zilyetlik hükümlerine göre tasarruf edilmiştir.

8. Refahiye Sulh Hukuk Mahkemesinin 21/9/2012 tarihli mirasçılık belgesine göre R.A. 4/3/1985 tarihinde vefat etmiş olup oğulları E.A., B.A. ve başvurucu, R.A.nın mirasçıları arasında yer almaktadır.

B. Kadastro Çalışması Öncesi El Atmanın Önlenmesi Davası Süreci

9. Elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olan bu taşınmaz üzerine davalı kardeşi B.A.nın diğer mirasçılardan izin almaksızın bina yapımı hazırlıklarına başladığı gerekçesiyle E.A. tarafından 5/7/2005 tarihinde Refahiye Asliye Hukuk Mahkemesinde el atmanın önlenmesi davası açılmıştır.

10. Davalı B.A. taşınmazı erkek kardeşler olarak paylaştıklarını, kendi yerine ev yapmak istediğini ancak davacının hakkı olan yere razı olmadığını ileri sürmektedir. Davacı E.A. ise yargılama esnasında sunulan ve altı erkek kardeş arasında yapıldığı iddia edilen 6/10/2002 tarihli haricen düzenlenmiş paylaşma sözleşmesini kabul etmediğini, sözleşmeyi imzalamadığını ayrıca ortak murislerinden kalan bu yere ilişkin paylaşıma diğer mirasçıların (kız kardeşleri ve annelerinin) katılmadıklarını ifade etmektedir.

11. Mahkeme 22/1/2008 tarihinde dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde kadastro çalışmalarına başlandığı gerekçesiyle kadastro mahkemesine devir niteliğinde görevsizlik kararı vermiştir.

12. Temyiz üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesi dava konusu taşınmazla ilgili kadastro çalışması yapıldığı ve kadastro tutanağında taşınmazın davalı olduğu belirtilerek malik hanesi boş bırakılmak suretiyle tespitinin yapıldığı gerekçesiyle 16/6/2008 tarihinde görevsizlik kararını onamıştır.

C. Kadastro Tespitine İtiraz Davası Süreci

13. Anılan kararın kesinleşmesi sonrasında yargılama Refahiye Kadastro Mahkemesince (Mahkeme) yürütülmüştür.

14. Mahkemenin 5/12/2008 tarihli duruşmasında başvurucu, dava konusu taşınmazın kardeşler arasındaki paylaşıma konu olduğunu ve yaklaşık otuz yıldır zilyetliğinde bulunduğunu belirterek davacı E.A.nın paylaşıma katıldığından dava açmaya hakkı olmadığını ancak paylaşıma katılmayan diğer mirasçıların dava açabileceklerini belirterek davaya müdahale talebinde bulunmuştur. Bu talebin Mahkemece 2/4/2009 tarihli celsede kabul edilmesinden itibaren başvurucu müdahil davacı olarak davayı takip etmiştir.

15. Mahkeme 5/10/2012 tarihli kararı ile dava konusu taşınmazın tarafların murisine (babalarına) ait olduğunu belirterek, murisin vefatı sonrasında kız çocuklarının katılmadığı, sadece erkek çocukları arasında yapılan ve sonradan bazılarının da kabul etmediği taşınmaz paylaşma sözleşmesinin geçerli olmadığı gerekçesiyle taşınmazın tüm mirasçılar adına miras payları oranında tapuya tesciline hükmetmiştir.

16. Temyiz üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 19/11/2013 tarihli kararıyla taşınmazın tarafların murisinden kaldığının sabit olduğunu ve terekenin ortak murisin ölüm gününden sonra tüm mirasçıların katılımı ile yöntemine uygun biçimde paylaşımının yapılmadığının belirlenmiş olduğu gerekçesiyle hükmü onanmıştır. Dairenin 17/11/2014 tarihli karar düzeltme isteğinin reddi kararı ile hüküm kesinleşmiştir.

17. Nihai karar başvurucuya 19/1/2015 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 2/2/2015 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 19/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

19. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

21.Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).

22. Başvurucunun asli müdahil sıfatıyla yargılamaya dâhil olması durumunda, yapılacak makul süre değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, davanın açıldığı tarih değil usule uygun olarak asli müdahale talebinde bulunulma tarihidir (İsmail Özkan, B. No: 2012/367, 17/9/2013, § 25).

23. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

24. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında başvurucu açısından somut olayda yaklaşık 5 yıl 8 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

26. Başvurucu, paylaşma sözleşmesine itibar edilmeden delillerin hatalı değerlendirilmesi sonucu hukuka aykırı karar verildiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

28. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda, mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı sıra, icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dahildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

29. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti" Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 36, 37).

30. Dolayısıyla Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanıma ise mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılabilecektir (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37).

31. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26).

32. Somut olayda başvurucu kadastrodan önceki kazanmayı sağlayan zilyetlik ve muristen intikal hukuksal sebeplerine dayalı olarak tapu kaydı bulunmayan taşınmazın mirasçılardan altı erkek kardeş arasında yapılan 6/10/2002 tarihli paylaşma sözleşmesi sonucu paylaşıldığını, diğer mirasçılardan altı kız kardeşinin de bu sözleşmeye muvafakat ettiklerini iddia etmektedir. Öte yandan Mahkemenin paylaşım sözleşmesine itibar etmeyerek tüm mirasçılar adına miras payları oranında taşınmazın tapuya tesciline karar vermesi nedeniyle tapu kaydına tescil edilmesi gereken miras payının azaldığından şikâyet etmektedir.

33. Mülkiyet hakkının ihlali iddiasına dayanak yapılan husus, ortak murisin ve vefatı sonrasında da mirasçılarının fiili kullanımdan doğan zilyetliğine ilişkindir. Mahkeme taşınmazın ortak muristen kaldığını ve başvurucunun da miras hakkı oranında taşınmaz üzerinde hakkı olduğunu kabul etmiştir. Başvurucu ise Mahkemenin kabulünün aksineyapılan paylaşma sözleşmesine göre taşınmaz üzerinde murisin eşi ve kız çocuklarının hakkının bulunmadığını dolayısıyla taşınmazda tapuya tesciline karar verilenden daha fazla payının olduğunu ileri sürmüştür.

34. Başvurucunun bu iddiası derece mahkemelerince dinlenilen tanık ve bilirkişilerin beyanlarına dayalı olarak reddedilmiştir. Paylaşıma katılan erkek çocukların da daha sonra kendi aralarında anlaşmazlıklar yaşadığı ve tüm mirasçıların bir araya gelerekgerçekleştirdikleri bir miras paylaşımının olmadığı belirtilmiştir. Diğer bir ifadeyle geçerli bir paylaşım yapılmadığı ve murisin diğer mirasçılarının taşınmazdaki miras haklarından vazgeçmediği sonucuna ulaşılmıştır.

35. Dolayısıyla başvurucunun taşınmazda miras hakkından fazla bir payının (mülkünün) olduğunu ispatlayamadığı anlaşılmaktadır.

36. Tapu kaydına tescil edilmesine karar verilenden daha fazla payı elde ettiğine veya edebileceğine dair iddiasını belirli bir kanun hükmüne ya da istikrarlı bir içtihada dayanarak sunamayan başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında bir mülkü veya en azından mülkiyeti elde etme yönünde sağlam ve yeterli hukuki temele sahip bir meşru beklentisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…"

39. Başvurucu, 75.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

40. Başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

41. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 6.750 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

42. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

43. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 6.750 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 226,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için (kapatılan) Refahiye Kadastro Mahkemesinin (E.2010/183, K.2012/28) dosyalarının devredildiği Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Recep Ayhan [2.B.], B. No: 2015/2500, 19/4/2018, § …)
   
Başvuru Adı RECEP AYHAN
Başvuru No 2015/2500
Başvuru Tarihi 2/2/2015
Karar Tarihi 19/4/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, kadastro davasında paylaşma sözleşmesine itibar edilmeden hukuka aykırı karar verilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (hukuk) İhlal Manevi tazminat
Mülkiyet hakkı Kadastro, tapu, orman, kıyı, mera Konu Bakımından Yetkisizlik
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi