TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BİLAL CANPOLAT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/983)
|
|
Karar Tarihi: 18/5/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Bilal
CANPOLAT
|
Vekili
|
:
|
Av. Nurcan
ARSLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/1/2014 tarihinde İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/4/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı 27/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 17/7/2014 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, beş kişi ile birlikte suç işlemek amacıyla kurulan
örgüte üye olma ve örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma
ve sağlama suçlarıyla ilgili olarak 15/3/2010 tarihinde gözaltına alınmıştır.
8. Başvurucu (4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 250. maddesiyle görevli) İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin
19/3/2010 tarihli ve 2010/19 Sorgu sayılı kararıyla"...üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair hakkında
kuvvetli suç şüphesini gösteren bulguların varlığı, delillerin karartılması
şüphesi, kaçma şüphesi ve suçun CMK.100/3 fıkrada sayılan suçlardan
olması" gerekçesiyle tutuklanmıştır.
9. Başvurucu hakkında (CMK 250. maddeyle görevli) İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığının 28/5/2010 tarihli iddianamesiyle (CMK 250. maddeyle
görevli) İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. İddianamede;
başvurucu ile birlikte on üç kişi hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte
üye olma, örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma ve
sağlama suçlarını işledikleri iddia edilmiştir. Buna ilişkin deliller olarak
ise iletişimin tespit tutanakları, arama ve el koyma tutanakları, ekspertiz
raporları, şüpheli ifadeleri ve emanet kayıtları gösterilmiştir.
10. Davaya bakan İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi 30/9/2010 tarihli
ilk incelemede diğer sanıklarla birlikte başvurucunun "üzerlerine atılı suçların niteliği, kuvvetli suçşüphesini gösteren kanıt durumu ve mevcut kanıtlar ışığında,henüz kanıtlarıntam
olarak toplanmamış olması ve kaçma şüphelerinin mevcudiyeti de gözetilerekCMK.nun 100. maddesindeki tutuklama koşulları
ortadan kalkmadığı..." gerekçesiyle tutukluğununun
devamına ve tutukluluk incelemesinin 27/10/2010 ve 24/11/2010 tarihlerinde
değerlendirilmesine karar vermiştir.
11. Başvurucunun tahliye talebi, İzmir 10. Ağır Ceza
Mahkemesinin 13/11/2013 tarihli duruşmasında " ...toplanan ve dosyadaki mevcut iletişim tespit
tutanakları, el koyma, yakalama, arama tutanakları, ekspertiz raporları ve
diğer delillerden anlaşıldığı üzere lehe bir değişme olmadığı gibi isnat olunan
suçların niteliği, yasada öngörülen ceza miktarları ile suçların işlendiği
hususunda mevcut delillere göre kuvvetli suç şüphe sebeplerinin ve bu kapsamda
kaçma hususunda kuvvetli şüphenin/olguların bulunması (kaçma, adaletin
işleyişine müdahale riski ile tekrar suç işlenmesinin önlenmesi) nedenleri ile
adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı anlaşılmakla
haklarındaki tutuklama koşullarının devam ettiği anlaşıldığından CMK’nın 100/(1), (2), (3-a), (4), 101/(2) maddeleri ile
tutuklama tarihleri ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararları ile CMK’nın 102/(2), 104/(1), (2), 105/(1) ve 108 maddeleri de
nazara alınarak" reddine ve tutukluluk durumunun 27/11/2013 ve
25/12/2013 tarihlerinde değerlendirilmesine karar verilmiştir.
12. Başvurucu 24/12/2014 tarihinde tahliye talebinde bulunmuş;
dilekçesinde tutuklama nedenlerinin bulunmadığını, tutuklulukta makul sürenin
aşıldığını, ölçülülük ilkesinin ihlal edildiğini belirtmiş ve tahliyesine karar
verilmemesi durumunda dosyanın itiraz merciine gönderilmesine karar verilmesini
talep etmiştir.
13. İzmir 10. Ağır Ceza Mahkemesi 25/12/2013 tarihinde dosya
üzerinden yaptığı incelemede, başvurucunun 24/12/2013 tarihli tahliye talebini
de dikkate alarak başvurucunun aynı gerekçelerle (bkz. § 11) tutukluluğunun
devamına ve tahliye talebinin reddine itiraz yolu açık olmak üzere karar
vermiştir.
14. Başvurucu bu kararı 7/1/2014 tarihinde öğrendiğini beyan
etmiştir.
15. Başvurucu16/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Başvurucu hakkındaki dava 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı
Kanun’un 1. maddesiyle özel yetkili mahkemelerin görevlerinin son bulması
üzerine Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiş olup Mahkemenin E.2014/148
sayılı dosyasına kaydedilmiştir.
17. Davanın görüldüğü Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi 17/3/2014
tarihinde yaptığı ilk incelemede başvurucu ile birlikte yedi kişi hakkında
"atılı suçların niteliği, tutuklu
kaldıkları süre ve delillerin büyük ölçüde toplanmış olması karşısında
sanıkların delilleri karartma ve kaçma şüphelerinin bulunmadığı"
gerekçesiyle tahliye kararı vermiştir.
18. Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesi 15/4/2015 tarihli kararında
başvurucu ile birlikte aynı dava kapsamında yedi kişi hakkında "suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma ve
uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarını işlediği sabit olmadığından CMK
223/2-e maddesi uyarınca" beraat kararı vermiştir. Mahkeme aynı
kararla "...göz altı ve tutuklulukta
geçirdikleri süreler için CMK 141 maddesi uyarınca tazminat isteme haklarının
bulunduğunun bildirilmesine" de karar vermiştir. Karar
başvurucunun müdafiinin huzurunda tefhim edilmiştir.
19.Haklarında mahkûmiyet kararı verilen bir kısım sanıklar
tarafından dava temyiz edilmiştir. Ancak başvurucu aleyhine bir temyiz talebi
bulunmadığından hakkında verilen beraat kararı 24/4/2015 tarihinde
kesinleşmiştir.
20. Başvurucunun da yargılandığı dava temyiz aşamasında derdestir.
B. İlgili Hukuk
21. 26/9/2014 tarihli ve 5237 sayılı Kanun’un 220. maddesinin
(2) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
“...
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte
üye olanlar, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) Örgütün faaliyeti çerçevesinde suç
işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur.
..."
22.Aynı Kanun'un 188. maddesinin (1), (4) ve (5) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Uyuşturucu veya
uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç
eden kişi, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis ve yirmibin
güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(4) (Değişik: 27/3/2015-6638/11 md.) a) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen uyuşturucu veya
uyarıcı maddelerin eroin, kokain, morfin, sentetik kannabinoid
ve türevleri veya bazmorfin olması,
b) Üçüncü fıkradaki fiillerin; okul, yurt,
hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askerî ve sosyal amaçla
toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya
benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın
mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi,
hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(7)
Uyuşturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuşturucu veya uyarıcı
madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmi makamların iznine bağlı
olan maddeyi ülkeye ithal eden, imal eden, satan, satın alan, sevk eden,
nakleden, depolayan veya ihraç eden kişi, sekizyıldan
az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî
para cezası ile cezalandırılır.
..."
23. 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya
sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen
ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı
verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarındakuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi
ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
...
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya
hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı
verilemez.”
24.5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
" (1) Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya
tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını,
Devletten isteyebilirler.
(2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde
belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu
bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir.
..."
25. Aynı Kanun’un 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her
hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde
tazminat isteminde bulunulabilir."
26.Aynı Kanun’un 268. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(1) Hâkim veya mahkeme kararına karşı
itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci maddeye göre
ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde kararı veren
mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine
beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Tutanaklatespit
edilen beyanı ve imzayı mahkeme başkanı veya hâkim onaylar. 263
üncü madde hükmü saklıdır.
(2) Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme,
itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün
içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir.
..."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 18/5/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu 5/3/2010 tarihinde gözaltına alındığını ve
19/3/2010 tarihinde tutuklandığını, Cumhuriyet savcısının tahliye yönündeki
mütalaasına rağmen Mahkemece tahliye talebinin reddedildiğini, somut bir delil
bulunmadığı hâlde tutuklu bulunduğunu ve sürenin aşıldığını ve ölçülülük
ilkesinin de ihlal edilmiş olduğunu belirterek kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliyesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
29.Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır."
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir."
31. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
32. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia
edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun, Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
33. Öte yandan 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası uyarınca ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması, başka bir deyişle bireysel başvuru
yapıldığı tarihte başvuru koşullarının tamamının sağlanmış olması gerekir.
Bununla birlikte bir başvuru yolu yoksa ya da olan başvuru yolları etkili
değilse Mahkeme somut olayın koşullarını dikkate alarak bir başvurunun
incelenmesine karar verebilir (Ümit Ata,
B. No:2012/254, 6/2/2014, § 33).
34. Bununla birlikte başvuru yollarının tüketilmesi kuralının bir
dereceye kadar esneklikle ve aşırı şekilcilikten uzak biçimde uygulanması
gerekir. Buna ek olarak başvuru yollarının tüketilmesi kuralı mutlak olmadığı
gibi otomatik olarak uygulanabilir nitelikte bir kural da değildir. Bu kurala
uyulup uyulmadığının denetlenmesi sırasında her bir olayın özel şartlarına
dikkat edilmesi gerekir. Yani bu kurala uyulup uyulmadığı denetlenirken başka
şeylerin yanında hukuk sistemindeki biçimsel hukuk yollarının varlığı değil,
aynı zamanda bu yolların işlerlik kazandıkları genel hukuki ve siyasal bağlam
ve ayrıca başvurucunun kişisel durumu da gerçekçi bir biçimde dikkate alınmak
zorundadır. Son olarak davanın tüm koşulları çerçevesinde başvurucunun
kendisinden başvuru yollarını tüketmek bağlamında beklenebilecek her şeyi yerine
getirip getirmediğini incelemesi gerekmektedir (Serdar Ziriğ [GK], B. No:
2013/7766, 2/7/2015, § 26).
35. "Bir suç isnadına
bağlı olarak tutuklu olma" durumunda, tutukluluk süresinin
kanuni süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun,
ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her
aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra veya serbest bırakılmadan itibaren
başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet
Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28). Bununla birlikte
anılan kural mutlak değildir. Bazı hâllerde kuralın, hakların kullanılmasına
engel olacak aşırı şekilcilikten uzak bir şekilde esnek yorumlanması
gerekebilir. Özellikle daha önce birçok kez tutukluluğun devamı kararlarına
itiraz edilmiş ve sonuç alınamamışsa en son verilen tutukluluğun devamı
kararına itiraz edilmediği dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmediği
gerekçesiyle başvuru reddedilmemelidir (Serdar
Ziriğ, § 27).
36. Bu değerlendirmeler ışığında somut olaya bakıldığında İlk
Derece Mahkemesinin başvurucunun tutukluluk hâlini resen veya başvurucunun
talebi üzerine incelemiş olduğu ve her defasında formül gerekçelerle
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verdiği, bu kararlara karşı
yapılan itirazın da yine formül gerekçelerle reddedildiği anlaşılmıştır.
Yargılama esnasında 17/3/2014 tarihinde başvurucu tahliye edilmiştir. Formül
gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verilen bir davada başvurucunun,
yaklaşık dört yıl süren bir tutuklulukta, verilen son tutukluluğun devamı
kararına karşı itiraz yoluna başvurmasını beklemek aşırı şekilci bir yaklaşım
olacaktır. Kaldı ki başvurucu 25/12/2013 tarihinde verilen tutuklamanın devamı
kararına doğrudan itiraz etmemiş olsa da başvurucunun tutukluluk hâlinin
tahliye edildiği 7/3/2014 tarihine kadar devam ettiği anlaşılmaktadır.
37. Belirtilen nedenlerle başvurunun, yalnızca itiraz yoluna
başvurulmadan yapıldığı gerekçesiyle kabul edilemezliğine karar verilmemelidir.
Bununla birlikte başvurucu, hakkında yürütülen yargılama sonunda Antalya 3.
Ağır Ceza Mahkemesinin15/4/2015 tarihli kararıyla berat etmiştir. Beraat
kararında, başvurucunun haksız gözaltı ve tutuklanması nedeniyle tazminat hakkı
bulunduğu belirtilmiş ve bu karar başvurucunun müdafii
huzurunda açıklanmıştır. Ayrıca başvurucu aleyhine bir temyiz talebi de
bulunmaması nedeniyle hakkında verilen beraat kararı 24/4/2015 tarihinde
kesinleşmiştir.
38. Tutukluluk hâli sona erdikten ve beraat kararı verildikten
sonra tutuklama süresinin makul olmadığını iddia eden bir başvurucunun, devam
eden tutukluluk hâlinden farklı olarak iddia edilen ihlalin tespitini ve
tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise bu yolu tüketmesi
gerekir (Hamit Kaya, B. No:
2012/338, 2/7/2013, § 46).
39. Başvurucu;tutuklama
nedenlerinin bulunmadığını, tutuklulukta makul sürenin aşıldığını ve aynı
zamanda ölçülülük ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle tahliyesine karar
verilmesini talep etmiştir. Başvurucunun talebinde tazminat bulunmamaktadır.Buna göre ölçülü olmadığı ve makul
sürenin aşıldığınadayanılarak verilen tutukluluğun
devamına başvurucunun 5271 sayılı Kanun’un 141. ve 142. maddelerine göre maddi
ve/veya manevi tazminat istemiyle dava açması mümkündür. Bu nedenle bu şikâyet
bakımından başvuru yollarının tüketilip tüketilmediği değerlendirilmelidir.
40. Somut olayda başvurucu 15/3/2010 tarihinde gözaltına alınmış
ve 17/3/2014 tarihinde tahliye edilmiştir. Yargılama sonuncunda Antalya 3. Ağır
Ceza Mahkemesinin15/4/2015 tarihli kararıylaberaat
etmiştir. Beraat kararında başvurucunun haksız gözaltı ve tutuklanması
nedeniyle tazminat hakkı bulunduğu hatırlatılmıştır. Ayrıca hakkında verilen
beraat kararı 24/4/2015 tarihinde temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
41. 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(e) bendinde,suç
soruşturması veya kovuşturması sırasında kanuna uygun olarak yakalandıktan veya
tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen bir tutuklu için tazminat
talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol bir yandan başvurucunun
maruz kaldığı tutukluluk süresinin tespiti diğer yandan da bu tutukluluk
nedeniyle uğradığı zararın tazmini imkânını sağlamaktadır. Bu nedenle 5271
sayılı Kanun’un 141. maddesi ile öngörülen hukuk yolu başvurucunun şikâyetleri
açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı ve makul ölçüde bir
başarı imkânı sunmaktadır.
42. Bu belirlemelere göre başvurucu, 5271 sayılı Kanun’un 141.
maddesine dayanarak tazminat talebinde bulunma imkânına sahiptir. Etkin ve
erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yoluna başvurmaksızın yapılan
bireysel başvuruların Mahkemece incelenmesi, bireysel başvuru yolunun
ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir. Bu nedenle başvurucunun
mağduriyetini giderebilecek nitelikte tüketilmesi gereken bir başvuru yolu
olduğu anlaşılmaktadır.
43. Açıklanan nedenlerle başvurunun başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
18/5/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.