TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ DÜNDAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3568)
|
|
Karar Tarihi: 6/4/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Akif
YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Ali DÜNDAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Tülay
BEKAR
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, aynı suçtan iki defa yargılama yapılıp ceza
verilmesi nedeniyle "non bis
in idem" ilkesinin; yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması ve özel
statülü mahkemece yargılama yapılması nedenleriyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250. madde ile
görevli) 26/10/2004 tarihli iddianamesi ile 19/10/2004 tarihinde işlendiği
iddia edilen teşekkül hâlinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan başvurucu ve diğer on şüpheli
hakkında kamu davası açılmıştır.
9. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile
görevli) 17/6/2006 tarihli kararı ile başvurucunun 26/9/2004 tarihli ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 188. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları
uyarınca uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
10. Temyiz üzerine Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 28/6/2007
tarihli ve E.2007/5001, K.2007/8046 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.
11. Bu aradaİstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının 30/12/2008 tarihli iddianamesi ile başvurucu dışındaki dört
şüpheli hakkında 19/10/2004 tarihinde işlendiği iddia edilen teşekkül hâlinde
uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan
kamu davası açılmış, dava dosyası İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250.
madde ile görevli) E.2009/5 sayılı dosyasına kaydedilmiştir.
12. Ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250. madde
ile görevli) 29/4/2009 tarihli iddianamesiyle başvurucu ve diğer altı şüpheli
hakkında 27/8/2004 tarihinde işlendiği iddia edilen suç işlemek amacıyla örgüt
kurma ve yönetme, örgüt faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti yapma
suçlarından kamu davası açılmış; dava dosyası İstanbul 12. Ağır Ceza
Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) E.2009/127 sayılı dosyasına
kaydedilmiştir.
13. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli),E.2009/5 sayılı dava dosyası ile E.2009/127 sayılı dava
dosyası arasında hukuki ve fiilî irtibat bulunduğu gerekçesiyle dosyaların
birleştirilmesine, yargılamaya E.2009/5 sayılı dava dosyası üzerinden devam
edilmesine 12/10/2009 tarihinde karar vermiştir.
14. Başvurucu 25/8/2010 tarihinde Mahkemede savunmasını yapmış,
aynı suçtan daha önce yargılanarak ceza aldığını ve cezasının infaz edildiğini
bildirmiştir.
15. Mahkeme 16/4/2012 tarihli ve E.2009/5, K.2012/50 sayılı
karar ilebaşvurucunun daha önce yargılandığı dava
dosyasındaki fiileri de birlikte değerlendirerekeylemin
bir bütün olarak suç örgütü marifetiyle uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu oluşturduğu gerekçesiyle
başvurucunun suç örgütü kurmak ve yönetme ve örgüt faaliyeti kapsamında
uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından mahkûmiyetine karar vermiştir.
Mahkeme, hükümde ayrıca İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/6/2006 tarihli
ve E.2004/315, K.2006/201 sayılı kararı ile başvurucu hakkında verilen
cezaların da mahsubuna hükmetmiştir.
16. Başvurucunun temyizi üzerine anılan karar, Yargıtay 10. Ceza
Dairesinin 13/2/2014 tarihli ve E.2013/12924, K.2014/973 sayılı kararı ile
onanmıştır.
17. Başvurucu 13/2/2014 tarihinde anılan karardan haberdar
olmuştur.
18. Başvurucu 14/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 6/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
22. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34)
23. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır
(B.E., § 29)
24. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık dokuz yıl sürdüğü
anlaşılan yargılamanın süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Kanuni Hâkim
Güvencesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nun 250. maddesi ile görevli mahkemede yargılanmasının kanuni hâkim
güvencesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun uyarınca başvurucunun başvuru
konusu olaylara ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal
edildiğine dair hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki
haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri
ve delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
28. Başvurucu, ihlal iddiasını salt 5271 sayılı Kanun'un 250.
maddesi ile görevli mahkemenin özel statülü olarak kurulmasına, farklı
yargılama usullerini uygulamasına ve bu mahkemelerde görev yapan hâkimlerin üç
yıl süreyle başka yere atanamaması iddialarına dayandırmış ve anılan Mahkemenin
neden adil yargılama yapmadığını temellendirmemiştir. Bu nedenle ihlal iddiası
ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına ilişkin yeterli açıklamalarda bulunmayan
başvurucunun iddiasını kanıtlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen
ihlal iddiaları kanıtlanamadığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Aynı Suçtan İki Kez
Yargılanmama ve Cezalandırılmama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucu, başka bir mahkemece önceden uyuşturucu madde
ticareti yapma suçundan mahkûm edildiğini ve somut başvuruya konu yargılamanın
mükerrer olduğunu ileri sürmüştür.
31. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği Anayasa Mahkemesine yapılan
bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından
ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının
yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) veya Türkiye'nin taraf
olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle
Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali
iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün
değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
32. Sözleşme’ye ek 7 No.lu Protokol’ün
4. maddesinde aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı
tanınmış ise de başvuruya konu ihlal iddiası tarihi itibarıyla anılan protokol
yürürlüğe girmemiştir. Bu itibarla başvurucunun hak ihali
iddiasının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının dışında kaldığı anlaşılmaktadır
(İffet İnci Gültekin, B. No:
2013/9585, 9/3/2016, § 42).
33. Başvurucu, ayrıca aynı iddiayı Anayasa tarafından korunan
gerekçeli karar hakkı bağlamında da ileri sürmüştür. Başvurucunun aynı suçtan
iki kez yargılandığı yönündeki iddiasının adil yargılanma hakkı altında
incelenmesi de mümkün değildir. Aksi bir yaklaşım, belirtilen ilkenin Sözleşme'yle teminat altına alınanlardan farklı bir hak
olarak ek 7 No.lu Protokol için de düzenlenmesiyle ve anılan Protokol'e taraf
olmamak suretiyle ortaya konulan iradeyle bağdaşmaz (İffet İnci Gültekin, § 45).
34. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal İddiaları
35. Başvurucu; hakkında yürütülen ceza yargılamasında delillerin
eksik ve hatalı değerlendirildiğini, sadece telefon görüşme içeriklerine
dayanılarak mahkum edildiğini, haksız olarak
mahkûmiyetine kararı verildiğini belirterek adil yargılanma ve özel hayata
saygı haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun anılan iddialarının adil
yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
37. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması
bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya
açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu
kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
38. Somut olayda, yapılan yargılamada sanık savunmaları, telefon
görüşme içerikleri, olay tutanakları, mahkeme kararları ve tüm dosya kapsamı
birlikte değerlendirilmek suretiyle bir karar verildiği anlaşılmıştır.
Başvurucunun anılan iddialarının esas itibarıyla derece mahkemelerince verilen
kararların delillerin değerlendirilmesinde isabet bulunmadığına ve dolayısıyla
kararın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Yapılan yargılamada, Mahkemenin
ve Yargıtayın kararında bariz takdir hatası veya açık
keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
39. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının
yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
sonucuna varıldığından, başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
E. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
40. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…"
41. Başvuru formunda, ihlalin tespitine ve ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep edilmiştir.
42. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
43. Başvurucu, süresinde tazminat talebinde bulunmadığından
lehine tazminata hükmedilmesi mümkün değildir.
44. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
2. Kanuni hâkim
güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Aynı suçtan iki kez
yargılanmama ve cezalandırılmama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Diğer ihlal
iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Kararın bir örneğinin bilgi için (kapatılan) İstanbul 12.
Ağır Ceza Mahkemesinin (E.2009/5, K.2012/50) dosyalarının devredildiği
Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.