TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HALİL GÜNEŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3594)
|
|
Karar Tarihi: 30/12/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat ŞEN
|
Başvurucu
|
:
|
Halil GÜNEŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Keziban YILMAZ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, akciğer kanseri olmasından dolayı gerekli tedavinin
cezaevi şartlarında yapılmasının mümkün olmadığına dair sağlık kurulu raporuna
rağmen aksi yöndeki Adli Tıp Kurumu raporu esas alınarak infazın
ertelenmediğini belirterek cezaevinde tutulmasının kötü muamele yasağını ihlal
ettiğini ileri sürmüş, tedbiren tahliyesine karar
verilmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 11/3/2014 tarihinde Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 31/1/2014 tarihinde kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
5. Başvurucu, başvuru tarihinde Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli
Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.
6. Başvurucu, Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin K.1996/92 sayılı,
Diyarbakır 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin K.2002/118 sayılı ilamlarıyla
mahkûm olduğu müebbet hapis cezalarının infazı kapsamında 2/1/1993 tarihinden
beri cezaevinde tutulmaktadır. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının
hazırladığı 2008/9-256 İlamat No.lu müddetnamede başvurucunun 1/1/2023 yılında koşullu
salıverilebileceği belirtilmiştir.
7. Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü,
25/10/2013 tarih ve 2013/10120 sayılı yazı ile başvurucunun
10/4/2013-10/10/2013 tarihleri arasında hastaneye sevklerini ve bu sevklerde
yapılan muayene, tetkik ve tedavi sonuçlarını belirterek 13/12/2004 tarih ve
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16. maddesi
gereğince işlem yapılıp yapılmayacağı hususunu Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığına sormuştur.
8. Cumhuriyet Başsavcılığı, 25/10/2013 tarihli cevabi yazısında,
başvurucunun tam teşekküllü bir devlet hastanesine sevk edilerek 5275 sayılı
Kanun’un 16. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca cezanın infazına resmi
sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam edilip
edilemeyeceğinin ve bu durumda bile hapis cezasının infazının mahkûmun hayatı
için tehlike teşkil edip etmediğinin tespit edilmesini ve ayrıca alınacak
sağlık raporunun diğer tıbbi evrak da eklenerek Adli Tıp Kurumuna
gönderilmesini istemiştir.
9. Bunun üzerine başvurucunun sevk edildiği Diyarbakır Eğitim ve
Araştırma Hastanesinin 28/11/2013 tarih ve 1587915/10554 sayılı sağlık kurulu
raporunda oyçokluğu ile “hastanın bahse konu
hastalığının tedavisinin cezaevi koşullarında tedavi edilmesi uygun değildir”
sonucuna ulaşılmıştır.
10. Anılan rapor sonucunu gerekçe göstererek başvurucu 28/11/2013
tarihli dilekçesinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığından 5275 sayılı
Kanun’un 16. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca cezasının ertelenmesini
talep etmiştir.
11. Cumhuriyet Başsavcılığı, 29/11/2013 tarih ve 2013/3635 sayılı
yazıları ile cezaevi idaresine başvurucunun İstanbul Adli Tıp Kurumuna sevk
edilmesi talimatı vermiştir.
12. Başvurucu hakkında 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun hazırladığı
29/1/2014 tarih ve K.810 sayılı rapor şöyledir:
“… mevcut
tıbbi evrakına göre travma sonrası stres bozukluğu, servikal
disk herni, epilepsi, ağır obstruktif
uyku apne sendromu tanılarının bulunduğu, BPAP cihazı
kullanması gerektiği, sol hemitoraksta sarkom
operasyonu öyküsünün bulunduğu, operasyon sonrası kemoterapi uygulandığı,
operasyon lojunda nuks
şüpheli lezyon görüldüğü, kitle eksizyonu yapılacağı
ve patoloji sonucuna onkolojik tedavi programının belirleneceğinin
bildirildiği, 18/11/2013 tarihli Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi
tetkiklerinde; Toraks CT – Batın CT – Kranial CT’de metastaz
olmadığının tespit edildiği, kurulumuzda yapılan 24/1/2014 tarihli
muayenesinde; genel durumunun iyi olduğu, nörolojik defisit
saptanmadığı, akciğer satürasyonlarının iyi seviyede
(%99) olduğu, solunumsal anlamlı muayene bulgusu tespit edilmediği, infazını
etkileyecek mahiyet ve derecede psikopatoloji tespit edilmediği, dosya
evrakının incelemesinde; osteosarkom tanısını
gösterir patoloji raporu ve kişiye uygulandığı bildirilen kemoterapi programına
ilişkin kayıt tespit edilmediği, son tarama filmlerinde sarkom tanısına yönelik
bulgu ve hastalığın yayıldığına dair kayıt bulunmadığı, kurul muayenesinde tespit
edilen göğüs sol alt kaburga hizasına denk gelen cilt bölgesinde tespit edilen
ülsere 3 adet yarının yapılan patolojik incelemesinde reaktif bir süreci
düşündürdüğü, malignite lehine bulgu tanımlanmadığı,
dosyaya ekli filmlerin kurulumuzca yapılan incelemesinde (infazını etkileyecek
mahiyet ve derecede) patoloji tespit edilmediği, halihazırda;
T.C.
Anayasası’nın 104/2-b maddesinde belirtilen sürekli hastalık ve kocama hali
kapsamında değerlendirilmediği,
5275 sayılı
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16/6. maddesinde
belirtilen ağır hastalık, sakatlık kapsamında değerlendirilmediği, hayatını
yalnız idame ettirebileceği,
Tedavisi
poliklinik kontrollerinin sağlanarak cezaevi şartlarında infazına devam
edilebileceği”
13. Anılan rapor, 11/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
Bunun dışında başvurucunun infazın ertelenmesi talebine ilişkin olarak
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının herhangi bir kararına dosya kapsamında
rastlanmamıştır.
14. Adli Tıp raporunun tebliğinden sonra başvurucu 11/3/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. Anayasa’nın 104. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi
şöyledir:
“Cumhurbaşkanı
Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve
Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet
organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.
Bu amaçlarla Anayasanın ilgili maddelerinde
gösterilen şartlara uyarak yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler şunlardır:
…
Sürekli
hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını
hafifletmek veya kaldırmak,
…”
16. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanun’un 16. maddesinin (1), (2), (3) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Akıl
hastalığına tutulan hükümlünün cezasının infazı geriye bırakılır ve hükümlü,
iyileşinceye kadar Türk Ceza Kanununun 57 nci maddesinde belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi
altına alınır. Sağlık kurumunda geçen süreler cezaevinde geçmiş sayılır.
(2) Diğer
hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan
bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı,
mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının
infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.
(3)
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca
düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin
sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine,
infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir. Geri bırakma kararı,
mahkûmun tâbi olacağı yükümlülükler belirtilmek suretiyle kendisine ve yasal
temsilcisine tebliğ edilir. Mahkûmun geri bırakma süresi içinde bulunacağı yer,
kendisi veya yasal temsilcisi tarafından ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına
bildirilir. Mahkûmun sağlık durumu, geri bırakma kararını veren Cumhuriyet
Başsavcılığınca veya onun istemi üzerine, bulunduğu veya tedavisinin yapıldığı
yer Cumhuriyet Başsavcılığınca, sağlık raporunda belirtilen sürelere, bir süre
bulunmadığı takdirde birer yıllık dönemlere göre bu fıkrada yazılı usule uygun
olarak incelettirilir. İnceleme sonuçlarına göre geri bırakma kararını veren
Cumhuriyet Başsavcılığınca, geri bırakmanın devam edip etmeyeceğine karar verilir.
Geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine, mahkûmun
izlenmesine yönelik tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan kolluk makam
ve memurlarınca yerine getirilir. Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere aykırı
hareket edilmesi hâlinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet
Başsavcılığınca kaldırılır. Bu karara karşı infaz hâkimliğine başvurulabilir.
…
(6) (Ek
fıkra: 24/01/2013-6411 S.K./3. mad) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya
sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame
ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı
değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre
iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.”
17. 14/4/1982 tarih ve 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanunu’nun 15.
maddesinin ilgili bentleri şöyledir:
“(Değişik
madde: 19/02/2003 - 4810 S.K./14. md.)
Adli Tıp Genel Kurulu;
a) Adli
tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de mahkemeler,
hâkimlikler ve savcılıklarca kapsamı itibarıyla yeterince kanaat verici
nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle bildirilen işleri,
…
f) Adli
tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının
verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan çelişkileri,
Konu ile
ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 30/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurucunun 11/3/2014 tarih ve 2014/3594 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A.
Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, 1993 yılından bu yana kesintisiz olarak cezaevinde
kaldığını, bu süreçte akciğer kanserine yakalandığını, hastalığının yol açtığı
solunum güçlüğü nedeniyle sağlık kuruluşlarına yaptığı müracaatlar sonunda
cezaevi idaresinin infazın ertelenmesinin değerlendirilmesi için Diyarbakır
Cumhuriyet Başsavcılığına başvurduğunu, bu kapsamda Diyarbakır Eğitim ve
Araştırma Hastanesinin hazırladığı sağlık kurulu raporunda cezaevi koşullarında
tedavi edilmesinin uygun olmadığının belirtildiğini, daha sonra sevkinin
yapıldığı Adli Tıp Kurumunun hazırladığı raporda farklı bir sonuca ulaşılarak
tedavisinin cezaevinde yapılmasının mümkün olduğunun belirtildiğini, terör
suçlusu olmasından dolayı süre açısından farklı infaz rejimine tabi
tutulduğunu, rahatsızlığı nedeniyle zor günler yaşadığını ve son günlerini
ailesiyle geçirmek istediğini, benzer durumlarda Adli Tıp Kurumunun çelişkili
kararlar verdiğini ve bu sebeple Adli Tıp Kurumunun raporuna itibar
edilemeyeceğini belirterek Anayasa’nın 10., 17., 36. ve 40. maddelerinde
tanımlanan eşitlik, kötü muamele yasağı, adil yargılanma ve etkili başvuru
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, infazının ertelenmesi suretiyle
tedbir ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
“Başvuruda
bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
21. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale
neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş
idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
22. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir
kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
23. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya
çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine
başvurulmalıdır (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 17).
24. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel
hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda
sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen
temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde
bireysel başvuru konusu yapılamaz (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
25. Somut olayda, başvurucu sağlık durumuna ilişkin bazı raporlar
sunmuştur. Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinin başvurucu hakkında
hazırladığı sağlık kurulu raporunda hastalığının cezaevi koşullarında tedavi
edilmesinin uygun olmadığının belirtilmesi üzerine başvurucu 28/11/2013 tarihli
dilekçesinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığından 5275 sayılı Kanun’un 16.
maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca cezasının ertelenmesini talep
etmiştir. Bunun üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucuyu Adli Tıp Kurumuna
sevk etmiştir. 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun hazırladığı raporda başvurucunun
Anayasa’nın 104. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi uyarınca sürekli
hastalık ve kocama hali kapsamında değerlendirilmediği, 5275 sayılı Kanun’un
16. maddesinin (6) numaralı fıkrasında belirtilen ağır hastalık, sakatlık
kapsamında değerlendirilmediği, hayatını yalnız idame ettirebileceği ve
tedavisinin poliklinik kontrollerinin sağlanarak cezaevi şartlarında infazına
devam edilebileceği belirtilmiştir. Bu raporun başvurucuya tebliğ edilmesinden
sonra başvurucu 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesi uyarınca infazın ertelenmesi
talebine ilişkin olarak Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının kararını
beklemeden bireysel başvuruda bulunmuştur.
26. 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesinde hükümlülerin sağlık
nedenleriyle infazlarının geri bırakılması konusu düzenlenmiştir. Bu bağlamda
hükümlülerin akıl hastalığı dışındaki hastalıklarda cezanın infazına, resmî
sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunacağı, ancak bu
durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike
teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazının iyileşinceye kadar geri
bırakılacağı hükme bağlanmıştır. Diğer taraftan maruz kaldığı ağır bir hastalık
veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame
ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı
değerlendirilen mahkûmun cezasının infazının da geri bırakılabileceği kabul
edilmiştir. Bu kararları vermek için anılan maddenin ikinci fıkrasında infazın
yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığı görevlendirilmiştir.
27. 2659 sayılı Kanun’un 15. maddesi uyarınca Adli Tıp Kurumu Genel
Kurulu, adli tıp ihtisas kurulları ve ihtisas daireleri tarafından verilip de
mahkemeler, hâkimlikler ve Cumhuriyet savcılıklarınca, kapsamı itibarıyla
yeterince kanaat verici nitelikte bulunmadığı, sebebi de belirtilmek suretiyle
bildirilen işleri ve adli tıp ihtisas kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki
sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşler arasında ortaya çıkan
çelişkileri gidermekle görevli kılınmıştır.
28. Dolayısıyla başvurucunun, infazın ertelenmesine dair talebinin
ve raporları arasındaki çelişkinin değerlendirilmesi veya giderilmesi gerektiği
yönündeki iddiaları, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından çelişkileri
değerlendirilip, yeterince kanaat verici olmadığı kabul edilen raporları Adli
Tıp Kurumu Genel Kuruluna gönderilip gönderilmemesi tartışılmak suretiyle
karara bağlandıktan ve varsa buna ilişkin itiraz yolları tüketildikten sonra
bireysel başvuruda bulunması gerekirken, anılan başvuru yolları tüketilmeden
Adli Tıp Kurumu raporunun tebliğinden sonra doğrudan bireysel başvuruda
bulunduğu anlaşılmıştır. Bu bağlamda başvurucu, başvuru yollarını tüketmeden
bireysel başvuruda bulunmuştur.
29. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun sağlık durumuna ve bu
bağlamda infazın ertelenmesine ilişkin taleplerinin Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığınca değerlendirilmesini beklemeden ve verilecek karara karşı varsa
itiraz yoluna başvurmaksızın ve şikâyetlerini usulüne uygun olarak iletmeksizin
başvuru yollarını tüketmeden, temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği
iddiasını bireysel başvuru konusu yaptığı anlaşıldığından, başvurunun “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle, başvurucunun “kötü muamele yasağının” ihlal edildiğine ilişkin
başvurusunun “başvuru yollarının
tüketilmemesi” nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
bırakılmasına, 30/12/2014 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.