|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
AHMET ALP BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2014/36)
|
Karar Tarihi: 22/6/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet ALP
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, gayrimenkul
değerleme uzmanlığı lisans belgesi alma talebiyle 1/8/2008 tarihinde Türkiye
Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşlar Birliğine yaptığı başvurunun reddine ilişkin
işlemin iptali istemiyle 17/11/2008 tarihinde İstanbul 2. İdare Mahkemesinde
açtığı davanın hukuka aykırı olarak reddedildiğini ve yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılamadığını belirterek, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının, 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim ve
öğrenim hakkının ve 49. maddesinde güvence altına alınan çalışma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat ödenmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 25/12/2013
tarihinde İstanbul Anadolu 13. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir
durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 7/4/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
12/6/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 9/7/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul
Defterdarlığında Milli Emlak Müdür Yardımcısı Vekili olarak görev yapmakta iken
Sermaye Piyasası Kurulunun açmış olduğu gayrimenkul değerleme uzmanlığı
lisanslama sınavına katılmak için başvuruda bulunmuştur.
8. Anılan başvuru üzerine
başvurucunun sınava katılmak amacıyla sunduğu diplomasında mezun olduğu okulun
üç yıllık olduğu ve sınava katılmak için en az dört yıllık eğitim veren
yüksekokul ya da fakülte mezunu olma şartı arandığı belirtilerek, başvurucudan
bu konuya ilişkin mezun olduğu okuldan ayrıntılı belge sunması istenilmiştir.
9. Başvurucunun mezun olduğu
Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünün eğitim süresinin
üç yıl, Fakültenin Türkçe Öğretmenliği Bölümünün eğitim süresinin ise dört yıl
olduğunu belirten Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Dekanlığının
14/4/2005 tarihli yazısını sunmasının ardından başvurucu 29/5/2005 tarihinde
anılan sınava katılmıştır.
10. Sınavda başarılı olan
başvurucu, 1/8/2008 tarihli dilekçeyle Türkiye Sermaye Piyasası Aracı
Kuruluşlar Birliğine lisans belgesi alma talebiyle başvurmuştur. Başvurucunun
talebi, ilgili Kurumun 23/9/2008 tarihli yazısıyla, başvurucunun lisans belgesi
alabilmesi için asgari dört yıllık üniversite mezunu olma koşulunu
taşımadığından bahisle reddedilmiştir.
11. Başvurucunun, anılan işlemin
iptali istemiyle 17/11/2008 tarihinde açtığı dava, İstanbul 2. İdare
Mahkemesinin 28/9/2009 tarihli ve E.2008/2004, K.2009/1569 sayılı kararıyla;
başvurucunun lisans alabilmek için gerekli olan dört yıllık üniversite mezunu
olmak koşulunu taşımadığı, dava konusu idari işlemde hukuka aykırılık
görülmediği gerekçesiyle reddedilmiştir.
12. Başvurucu tarafından
yürütmenin durdurulması istemiyle karar temyiz edilmiş, Danıştay Onüçüncü Dairesinin 1/3/2010 tarih ve E.2010/243 sayılı
ilâmıyla yürütmenin durdurulması talebinin reddine karar verilmiş olup, temyiz
incelemesi halen devam etmektedir.
13. Başvurucu, 25/12/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
14. 6/1/1982 tarihli ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14.
maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası,
49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi (bkz. B. No: 2013/8905,
8/9/2014, §§ 10-13).
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 22/6/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 25/12/2013 tarih ve 2014/36
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, gayrimenkul
değerleme uzmanlığı lisanslama sınavına katılmak için yaptığı başvuruda gerekli
belgeleri eksiksiz teslim etmesine, sınava katılması yönünde olumlu karar
çıkmasına ve sınavlarda da başarılı olmasına rağmen 1/8/2008 tarihli lisans
başvurusunun Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşlar Birliğince
reddedildiğini, 17/11/2008 tarihinde İstanbul 2. İdare Mahkemesinde açtığı
iptal davasında Mahkemece hatalı karar verildiğini, dava dosyasının temyiz
incelemesinde olduğunu ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılamadığını
belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının, 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim ve öğrenim hakkının ve
49. maddesinde güvence altına alınan çalışma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun, 17/11/2008 tarihinde İstanbul 2. İdare
Mahkemesinde açtığı iptal davasında Mahkemece hatalı karar verildiğini
belirterek, çalışma hakkının, eğitim ve öğretim hakkının ve adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi,
başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki
nitelendirmeyi kendisi yapar. Anılan ihlal iddiaları, adil yargılanma hakkının ihlali iddiası
kapsamında incelenmiştir. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiası ise ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
18. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır."
19. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da
ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir"
20. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden
olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının tüketilmiş olması gerekir.
21. Temel hak ve özgürlüklere
saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun
davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari
mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
22. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal
edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları
ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak
ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda
başvurulabilir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).
23. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi
zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği
şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun
olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu
makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek
için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19).
24. Bireysel başvurunun ikincil
niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler
önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu
edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de
Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
25. Somut olayda, başvurucunun
gayrimenkul değerleme uzmanlığı lisans belgesi alma talebiyle 1/8/2008
tarihinde İdareye yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine, 17/11/2008 tarihinde
İstanbul 2. İdare Mahkemesinde iptal davası açtığı, Mahkemece 28/9/2009 tarihli
kararla idari işlemin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar
verildiği, başvurucunun 17/11/2009 tarihli dilekçeyle karar temyiz ettiği,
temyiz incelemesinin Danıştay Onüçüncü Dairesinde
halen devam ettiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla, İlk Derece Mahkemesince verilen
kararın adil olmadığını ileri süren başvurucunun bu iddialarının, temyiz
incelemesinde karşılanması imkânı bulunduğundan, anılan iddiaların Anayasa
Mahkemesince incelenmesi, bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği mümkün
değildir.
26. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun İlk Derece Mahkemesince verilen karar nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasının, başvuru yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel
başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “başvuru yollarının
tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Yargılamanın Süresinin Makul Olmadığı İddiası
27. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas Yönünden
28. Başvurucu, gayrimenkul
değerleme uzmanlığı lisans belgesi alma talebiyle 1/8/2008 tarihinde İdareye
yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine 17/11/2008 tarihinde İstanbul 2. İdare
Mahkemesinde açtığı iptal davasında yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
29. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
30. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
31. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer
alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu
hukuku” alanına dâhil olan, ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki
haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan
davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması
kapsamına girmektedir. Bu anlamda, belirtilen düzenlemelerde yer verilen
güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın
iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın,
lisans belgesi alma talebiyle 1/8/2008 tarihinde İdareye yapılan başvurunun
reddedilmesi üzerine söz konusu idari işlemin iptali istemini konu alan bir
uyuşmazlık olduğu görülmekle, somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No:
2012/1198, 7/11/2013, § 44).
32. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarihtir. Ancak idari yargıda dava açılabilmesi için öncelikle idari makamlara
başvurulmasının zorunlu olduğu durumlar ile idari davaya konu olabilecek bir
işlem veya eylemin yapılmasını sağlamak amacıyla idari makamlara yapılan
başvurular üzerine açılan davalar bakımından sürenin başlangıcı idareye başvuru
tarihi olup, somut başvuru açısından bu tarih,
1/8/2008 tarihidir.
33. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 52).
34. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, başvurucunun gayrimenkul değerleme uzmanlığı lisans
belgesi alma talebiyle 1/8/2008 tarihinde İdareye yaptığı başvurunun
reddedilmesi üzerine, 17/11/2008 tarihinde İstanbul 2. İdare Mahkemesinde iptal
davası açtığı, Mahkemece 28/9/2009 tarihli kararla idari işlemin hukuka uygun
olduğu gerekçesiyle davanın reddedildiği, başvurucunun 17/11/2009 tarihli
dilekçeyle kararı temyiz ettiği, temyiz incelemesinin Danıştay Onüçüncü Dairesinde halen devam ettiği anlaşılmıştır.
35. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları
nezdinde sürdüğü görülmekle, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil
uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren 2577 sayılı Kanun’un muhtelif
maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 14).
36. Hukuk sistemimizde idari
yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama
süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM kararlarında yer verilmiş olup,
özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz
ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal
kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı
makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümleri de göz
önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde
karar verilmiştir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 54-60).
37. Başvuruya konu davaya bir
bütün olarak bakıldığında, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi
bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, yargılamaya ilişkin beş yılı
aşkın bir sürenin temyiz incelemesinde geçtiği ve söz konusu yaklaşık yedi
yıldır devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
39. Başvurucu, makul sürede
yargılanma hakkının ihlali nedeniyle 195.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi
tazminata karar verilmesini talep etmişlerdir.
40. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak
şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
41. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık yedi yıldır devam eden yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
42. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
43. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiasının "başvuru yollarının
tüketilmemesi" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 5.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin Danıştay Onüçüncü
Dairesine gönderilmesine,
22/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.