TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ZÜHRA KAHRAMAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/3673)
|
|
Karar Tarihi: 8/6/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Zühra KAHRAMAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.Başvuru, hizmet kusurundan kaynaklanan alacak davasında usul
ve kanuna aykırı karar verilmesi; esaslı iddiaların Yargıtay kararlarında
cevaplanmaması ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5.Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atıfta bulunarak başvuru hakkında görüş
sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8.Başvurucu, Antalya ili Finike ilçesine bağlı H.. Belediyesinde memur olarak çalıştığı dönemde maaşının
eksik ödendiğini belirterek 24/4/2007 tarihinde Belediyenin muhasebe müdürü
Ü.Ö. aleyhine alacak davası açmıştır.
9.Finike Sulh Hukuk Mahkemesi, 29 celse süren yargılama sonunda
6/2/2013 tarihinde verdiği kararda, 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu'nun 13. maddesinde kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle
ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren
personel aleyhine değil ilgili kurum aleyhine dava açabileceğinin
belirtildiğini, davacının kamu çalışanı olan davalının görevini kötüye
kullanması nedeniyle uğradığı zararıtalep ettiğini bu
nedenle husumetin idareye yöneltilmesi gerektiğini belirterek pasif husumet
yokluğu nedeniyle davayı reddetmiştir.
10. Temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 13/1/2014
tarihli kararında, usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle hüküm onanmıştır.
11. Onama kararı 17/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş
ve 17/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 8/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
13. Başvurucu, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin onama kararının,
yargılamada ileri sürdüğü esaslı iddiaları karşılamadığını belirterek gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
14. Anayasa’nın 36. ve 141. maddeleri uyarınca her türlü mahkeme
kararının gerekçeli olması gerekir. Ancak bu hak, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No:
2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı
yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya
atıfla kararına yansıtması yeterlidir (Yasemin
Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
15. Somut olayda Finike Sulh Hukuk Mahkemesine açılan davada,
Mahkemece dosyaya sunulan ve toplanan deliller değerlendirilmek suretiyle 657
sayılı Kanun'un 13. maddesine göre davacının uğradığı zararın ancak idareden
talep edilebileceği belirtilerek husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine
karar verildiği, Yargıtay tarafından da Mahkeme kararına atıfta bulunularak
hükmün onandığı anlaşılmıştır. Bu açıdan gerekçeli karar hakkına yönelik bir
ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
16. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına
İlişkin İddia
17. Başvurucu, kişisel sorumluluk yoluna gidilerek muhasebe
müdürü hakkında dava açtığını, Asliye Ceza Mahkemesine açılan davada muhasebe
müdürünün kusurlu olduğu yönünde rapor verildiğini, bu açıdan Belediyeye dava
açma zorunluluğunun bulunmadığını, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin benzer
davalarda kişisel sorumluluk esasını kabul ettiğini, bu nedenle kararın usul ve
kanuna aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
18.Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
19. Başvurucunun ihlal iddialarının, yukarıda belirtilen içtihat
kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Somut olayda Mahkeme, başvurucu
ve davalı tarafın iddia ve savunmalarını incelemiş, ilgili Kanun hükümlerini
somut olay çerçevesinde değerlendirmek suretiyle davanın pasif husumet ehliyeti
yönünden reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun
iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından hukuk
kurallarının ve delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
20. Öte yandan benzer konularda aynı derecedeki yargı mercileri
arasındaki içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde
kabul edilemeyeceği gibi derece mahkemeleri veya temyiz mercilerinin,
uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri arasındaki
yorum farklılıkları da tek başına adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde
kabul edilemez (Miraş Mümessillik İnş. Taah.
Reklam. Paz. Yay. San. Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, §
36).
21. Bu açıdan başvurucunun, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararının,
aynı Dairenin benzer olaylarda verdiği kararlarla çeliştiği, bu nedenle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasının esas itibariyle Derece
Mahkemesince hukuk kurallarının yorumlanması, somut olaya uygulanması ve
delillerin değerlendirilmesi hususuna ilişkin olduğu, nitekim dosya kapsamında
belirtilen ilkeler çerçevesinde başvuru konusu olaya özgü değerlendirme
yapılarak yeterli gerekçe ile sonuca ulaşıldığı anlaşılmıştır.
22. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
23.Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
25.Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken, sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
26. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
27. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda, Finike Sulh Hukuk
Mahkemesinde 24/4/2007 tarihinde açılan alacak davasında Mahkemenin 6/2/2013
tarihinde davanın reddine karar verdiği, temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk
Dairesinin 13/1/2014 tarihli kararıyla hükmün onandığı anlaşılmıştır. Bu
nedenle karmaşık niteliği bulunmayan ve başvurucunun yargılamanın uzamasında
önemli bir etkisinin de tespit edilmediği başvuru konusu davada yaklaşık 6 yıl
8 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
30. Başvurucu, yeniden yargılama yapılması, 25.000 TL maddi ve
25.000 TL manevi taziminata karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
31. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
32. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
33. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. i. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması,
ii. Yargılama
sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Finike Sulh Hukuk Mahkemesine
(E.2007/149, K.2013/30) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.