TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
ABDULLAH KALAY BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/3708)
Karar Tarihi: 21/1/2015
KARAR
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Burhan ÜSTÜN
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Zühtü ARSLAN
Raportör
Murat ŞEN
Başvurucu
Abdullah KALAY
Vasisi
Güler KALAY
Vekilleri
Av. Mehmet Ali KIRDÖK
Av. Meral HANBAYAT
Av. Ümit SİSİLİGÜN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, hastalığı nedeniyle hayati tehlike içinde bulunmasına rağmen infazın ertelenmesi talebi reddedilerek cezaevinde tutulmasının yaşam hakkı ile kötü muamele yasağını ihlal ettiğini ileri sürmüş, tedbiren tahliyesine karar verilmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 18/3/2014 tarihinde İstanbul 17. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 24/7/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 2/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 2/10/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan ek süre sonunda görüşünü 21/11/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş, başvurucuya 19/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiş ancak başvurucu, karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Adalet Bakanlığı tarafından ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, başvuru tarihinde Kocaeli 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak tutulmaktadır.
9. Başvurucu, İstanbul (Kapatılan) 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK. 250. maddesi ile görevli) 21/5/2008 tarih ve E.2006/124, K.2008/147 sayılı kararı ile anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışmak suçundan 32 yıl 6 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Anılan karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 13/7/2009 tarih ve E.2009/5631, K.2009/8324 sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığının hazırladığı 20/12/2010 tarihli müddetname kapsamında başvurucu 13/12/2025 tarihinde koşullu salıverilmeye hak kazanabilecektir.
10. Anılan cezanın infazı sırasında 13/4/2012 tarihinde başvurucunun kalp krizi geçirmesi üzerine 112 Acil Servis ekibi cezaevine gelmiş ancak ekipte acil müdahale yapacak doktor bulunmadığından başvurucunun hastaneye sevk edilmesi gerektiğini belirterek cezaevinden ayrılmışlardır. Daha sonra görevli jandarma personeli tarafından başvurucu önce Seka Devlet Hastanesine, daha sonra da herhangi bir müdahale yapılmadan Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürülmüştür. Hastane, başvurucunun rahatsızlığı ile ilgili olarak kroner arter rahatsızlığına bağlı olarak osteal plaklı, mid %60 damar tıkanıklığı nedeniyle anjiyo yapmıştır.
11. Başvurucu vekili, 21/5/2012 tarihli dilekçesi ile başvurucu için cezaevinde kalmasının hayati risk oluşturduğu ve yaşamını tek başına idame ettiremediği iddiası ile infazın ertelenmesi talebinde bulunmuştur. Bunun üzerine Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucuyu 11/6/2012 tarihinde Kocaeli Devlet Hastanesine sevk etmiştir.
12. 19/6/2012 tarih ve 4073 sayılı Kocaeli Devlet Hastanesi Sağlık Kurulu Raporu, başvurucunun rahatsızlığı ile ilgili olarak “bilateral hafif dereceli sensörinöral işitme kaybı+kroner arter hastalığı (miyokard infraktüsü geçirmiş-EF:% 35-40)” tanısı ile “Hasta 1,5 ay önce miyokard infraktüsü geçirmiş olup, eko tetkikine göre kalbin ejeksiyon fraksiyonu % 35-40 saptandı. Hastanın hemodinamisi iyi olup, preferik ödemi yok. Tek yastıkla yatmaktadır. Hastalığı kontrol altındadır. Ceza infazının tehiri gerekmemektedir. Cezaevinde kalabilir” sonucuna ulaşmıştır.
13. Anılan raporla birlikte diğer evraklar değerlendirilmek üzere Başsavcılık tarafından 5/9/2012 tarihinde Adli Tıp Kurumuna gönderilmiştir. 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu 28/9/2012 tarih ve 10687 sayılı raporu ile başvurucunun Anayasa’nın 104. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen sürekli hastalık, sakatlık ve kocama hali kapsamında değerlendirilemediğini ve cezaevi şartlarında infazına devam edilebileceğini belirtmiştir.
14. Başsavcılık, 8/2/2013 tarih ve 2013/1220 sayılı yazı ile başvurucuyu tekrar Adli Tıp Kurumuna sevk etmiş ve 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu, yapılan muayene sonrasında hazırladığı 20/2/2013 tarih ve 1921 sayılı raporda başvurucunun rahatsızlığının 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16. maddesinin (6) numaralı fıkrası kapsamında ağır hastalık, sakatlık kapsamında değerlendirilmediğini, hayatını yalnız idame ettirebileceğini belirtmiştir. Başvurucu, 10/6/2013 tarihinde anılan rapora Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu nezdinde itiraz dilekçesi yazmıştır ancak herhangi bir cevap verilmemiştir.
15. 24/6/2013 tarihinde başvurucu sağlık sorunları nedeniyle yaşamının tehlikede olduğunu belirterek Adalet Bakanlığına başvurmuştur.
16. Başvurucu, 6/8/2013 tarihli Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına yazdığı dilekçe ile rahatsızlığı nedeniyle yapılan tedavi ve buna ilişkin ihmal ve engellemelere dair cezaevi yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.
17. Başvurucu 7/8/2013 tarihli dilekçesi ile de kalp krizi geçirmediğine dair teşhis koyan Seka Devlet Hastanesi acil servisinde çalışan doktor hakkında suç duyusunda bulunmuştur.
18. Başvurucunun eşinin Cumhurbaşkanlığına yazdığı 23/7/2013 tarihli dilekçe üzerine Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı 19/9/2013 tarihli yazıları ile başvurucuyu Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalına sevk etmiştir.
19. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalının hazırladığı 30/12/2013 tarih ve 2013/736 sayılı rapor şöyledir:
“1. Abdullah Kalay’ın halen koroner arter hastalığı, angina pectoris ve kalp yetmezliği tanıları ile takiplerinin yapıldığı ve medikal tedavi altında tutulması gerektiği, mevcut kalp rahatsızlıkları nedeniyle kalbin pompalama gücünün azalmış olduğunun tespit edildiği,
2. Özgeçmişinde kalp krizi öyküsü bulunan ve halen koroner arter hastalığı, angina pectoris ve kalp yetmezliği tanıları olan hastanın, mevcut rahatsızlıkları da dikkate alındığında cezaevi gibi kapalı, kalabalık ve enfeksiyon riskinin yüksek olduğu ortamlarda bulunmasının tekrar kalp krizi geçirmesine neden olabileceği gibi böyle bir durumda da cezaevi koşullarında müdahale etmesinin beklenmediği,
3. Sorulduğu üzere cezaevinde kalmasının hasta için hayati tehlike oluşturabileceği, cezasının infazının resmi sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam edilse dahi hayati tehlike oluşturabileceği,
4. Hastalığın kronik bir rahatsızlık olduğu, hayat boyu devam edeceği göz önünde bulundurulduğunda cezanın ertelenmesinin gerekeceği, bir yıl sonra tıbbi durumunun değerlendirilmesinin uygun olacağını bildiri rapordur.”
20. Başvurucu, 2/1/2014 tarihili dilekçesi ile 31/12/2013 tarihinde fenalaşması üzerine cezaevine gelen acil servis doktorunun kendisine sadece serum bağlayıp hastaneye sevk etmediğinden ve gayri insani muamelesinden dolayı Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur.
21. Kocaeli 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunun 7/1/2014 tarih ve 2014/189 sayılı yazıları kapsamında başvurucunun 2013 yılı içinde 36 defa Kocaeli hastanelerine sevkinin yapıldığı belirtilmiştir.
22. 6/1/2014 tarihli dilekçe ile başvurucu vekili infazın ertelenmesi için tekrar Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuştur. Başsavcılık, 6/1/2014 tarih ve 2014/172 sayılı yazısı ile başvurucuyu Adli Tıp Kurumuna sevk etmiştir.
23. 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun, 22/1/2014 tarihinde başvurucunun muayenesini yaptıktan sonra hazırladığı 24/1/2014 tarih ve 702 sayılı raporu şöyledir.
“Hüseyin oğlu 1967 doğumlu Abdullah Kalay’ın dosyada mevcut tıbbi evraklarına göre anjina pektoris, koroner arter rahatsızlığı, geçirilmiş myokard enfraktüsü, kalp yetmezliği (açlık grevine bağlı olduğu ifade edilen Wrenicke Korsakoff) tanılarının bulunduğu, enjeksiyon fraksiyonlarının %30-35 seviyelerinde tanımlandığı, fonksiyonel kapasitesinin NYHA 2-3 ile uyumlu olduğunun bildirildiği, kişinin kurulumuzda yapılan muayenesinde; genel durumunun iyi olduğu, kalp yetmezliğine bağlı kronik dönem muayene bulgularının tespit edilmediği, nörolojik defisit saptanmadığı, yapılan psikiyatrik muayenesinde infazını etkileyecek mahiyet ve derecede psikopatoloji tespit edilemediği cihetle, halihazırda;
a- T.C. Anayasası’nın 104/2-b maddesinde belirtilen sürekli hastalık, sakatlık ve kocama hali kapsamında değerlendirilemediği,
b- 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'unun 16/6. maddesinde belirtilen ağır hastalık, sakatlık kapsamında değerlendirilmediği, hayatını yalnız idame ettirebileceği,
c- Tedavisi ve poliklinik kontrollerinin sağlanarak, doktoru ve reviri bulunan cezaevi şartlarında infazına devam edilebileceği,
d- Hastalıklarının ilerlemesi veya vasfının değişmesi durumunda son durumu gösterir sağlık kurulu raporunun gönderilmesi ile yeniden değerlendirme yapılabileceği oy birliği ile mütalaa olunur.”
24. Anılan rapor üzerine Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı, 14/2/2014 tarihli kararı ile 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesi kapsamında hastalık nedeni ile infazın geri bırakılması talebinin reddine, başvurucunun Anayasa’nın 104/2-b maddesi kapsamında bulunmadığı anlaşıldığından bu madde kapsamına göre işlem yapılmasına yer olmadığına ve başvurucunun hastalıklarının ilerlemesi veya vasfının değişmesi durumunda son durumu gösterir sağlık kurulu raporu alınarak dosyanın yeniden Adli Tıp Kurumuna gönderilmesine karar vermiştir. Karar başvurucuya 20/2/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
25. Başvurucu, 18/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
26. Başvurucu vekili, 27/2/2014 tarihli dilekçesi ile anılan 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun raporunun kardiyoloji uzmanı olmadan hazırlandığını ve fahiş bir hata içerdiğini ileri sürerek dosyanın itirazen incelenmesi için Adli Tıp Genel Kuruluna gönderilmesini talep etmiştir.
27. Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı, 5/3/2014 tarih ve 2010/5-4464 İlamat No.lu yazıları ile başvurucu vekilinin dilekçesini ve başvurucunun dosyasını Adli Tıp Kurumuna göndermiştir.
28. 3. Adlî Tıp İhtisas Kurulu, 2/4/2014 tarihli mütalaası ile başvurucunun üniversite ya da eğitim araştırma hastanesi kardiyoloji ana bilim dalı sevkinin sağlanarak "kroner arter hastalığı geçirilmiş anterior myokard enfarktüsü" açısından değerlendirilmesini, muayenesi ile birlikte bazı tetkiklerin de yapılarak sonuçlarının gönderilmesini istemiştir.
29. Bunun üzerine başvurucu, 3. Adlî Tıp Kurulunca istenen tahlil ve tetkikler için Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne sevk edilmiştir. Hastanenin hazırladığı 8/7/2014 tarihli rapor şöyledir:
"Abdullah Kalay'ın … mevcut kalp rahatsızlıkları nedeniyle kalbin pompalama gücünün azalmış olduğunun tespit edildiği, özgeçmişinde kalp krizi öyküsü bulunan ve halen koroner arter hastalığı angina pectoris ve kalp yetmezliği tanıları olan hastanın, mevcut rahatsızlıkları da dikkate alındığında cezaevi gibi kapalı, kalabalık, enfeksiyon riski ve stres yükünün fazla olduğu, hem kalp yetmezliği hem de koroner arter hastalığı açısından uygun diyet ve çevresel koşulların olmadığı ortamlarda bulunmasının tekrar kalp krizi geçirmesine, koroner arter hastalığında ilerlemeye, kalp yetmezliğinde alevlenmeye neden olabileceği gibi böyle bir durumda da cezaevi koşullarında müdahale edilebilmesinin beklenmediği, cezaevinde kalmasının hasta için hayati tehlike oluşturabileceği, cezasının infazının resmi sağlık kuruluşlarının mahkumlara ayrılan bölümlerinde devam edilse dahi hayati tehlike oluşturabileceği, hastalığın kronik bir rahatsızlık olduğu, hayat boyu devam edeceği göz önünde bulundurulduğunda cezanın ertelenmesinin gerekeceği, bir yıl sonra tıbbı durumunun tekrar değerlendirilmesinin uygun olacağı”
30. 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu eksik kalan bazı tetkikleri de tamamlattırdıktan sonra tıbbi evrakları Adli Tıp Genel Kuruluna göndermiştir. Genel Kurulun 25/9/2014 tarih ve K.1977 sayılı oybirliği ile verdiği kararı şöyledir:
"Abdullah Kalay hakkında düzenlenmiş adli ve tıbbi belgelerde bildirilen veriler Genel Kurulca tekrar değerlendirildiğinde;
Hüseyin oğlu 1967 doğumlu Abdullah Kalay'ın dosyada mevcut tıbbi evrakına göre anjina pektoris, koroner arter hastalığı, geçirilmiş myokard enfarktüsü, kalp yetmezliği, (açlık grevine bağlı olduğu ifade edilen Wernicke Korsakoff) tanılarının bulunduğu, ejeksiyon fraksiyon seviyesinin %30-35 seviyelerinde tanımlandığı, fonksiyonel kapasitesinin NYHA 2-3 ile uyumlu olduğunun bildirildiği, kişinin 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunda 22 Ocak 2014 tarihinde yapılan muayenesinde; genel durumunun iyi olduğu, kalp yetmezliğine bağlı kronik dönem muayene bulgularının tespit edilmediği, nörolojik defisit saptanmadığı, yapılan psikiyatrik muayenesinde infazını etkileyecek mahiyet ve derecede psikopatoloji tespit edilmediği cihetle 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 24 Ocak 2014 tarih ve 702 nolu kararının düzenlendiği, (daha sonra) yapılan konsültasyonlarında; kişinin kardiyak açıdan medikal tedavisine devamının uygun olduğu, nörolojik açıdan yapılan muayene ve incelemelerinde belirgin patoloji saptanmadığı, psikiyatrik açıdan yapılan değerlendirilmesinde kişide akıl hastalığı veya akıl zayıflığı bulunmadığı, korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gerekmediğinin bildirildiği, myokard perfüzyon sintigrafi incelemesinde ejeksiyon fraksiyon seviyesinin % 42 olarak tanımlandığı, kişinin Ocak 2014 kararımız sonrası yapılan 09.07.2014 ve 17.09.2014 tarihli muayenelerinde kardiyak tanısına yönelik kronik dönem/ dekompanse muayene bulgusu tespit edilmediği, genel durumunun iyi olduğu tespit edilmiş olmakla, mevcut durumu ile;
a. T.C. Anayasası'nın 104 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi kapsamında değerlendirilmediği,
b. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 16/1. maddesi kapsamında değerlendirilebilecek herhangi bir akıl hastalığı ya da zekâ geriliği tespit edilmediği,
c. Kişinin sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde yatışının sağlanması halinde mevcut tanıları ve muayene bulguları ile hayatına kesin olarak tehlike doğuracak tıbbı delillerin tespit edilmediği,
d. 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 16/6. maddesi gereğince ağır hastalık, sakatlık kapsamında değerlendirilmediği,
e. Tedavisi ve poliklinik kontrollerinin sağlanarak, doktoru ve reviri bulunan cezaevi şartlarında infazına devam edebileceği, hastalıklarının ilerlemesi veya vasfının değişmesi durumunda son durumunu gösterir sağlık kurulu raporunun gönderilmesi ile yeniden değerlendirme yapılabileceği oy birliği ile mütalaa olunur”
B. İlgili Hukuk
31. Anayasa’nın 104. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.
Bu amaçlarla Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara uyarak yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler şunlardır:
…
b) Yürütme alanına ilişkin olanlar:
Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak,
32. 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesinin (1), (2), (3) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Akıl hastalığına tutulan hükümlünün cezasının infazı geriye bırakılır ve hükümlü, iyileşinceye kadar Türk Ceza Kanununun 57 nci maddesinde belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınır. Sağlık kurumunda geçen süreler cezaevinde geçmiş sayılır.
(2) Diğer hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunur. Ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılır.
(3) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen geri bırakma kararı, Adlî Tıp Kurumunca düzenlenen ya da Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan rapor üzerine, infazın yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilir. Geri bırakma kararı, mahkûmun tâbi olacağı yükümlülükler belirtilmek suretiyle kendisine ve yasal temsilcisine tebliğ edilir. Mahkûmun geri bırakma süresi içinde bulunacağı yer, kendisi veya yasal temsilcisi tarafından ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına bildirilir. Mahkûmun sağlık durumu, geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca veya onun istemi üzerine, bulunduğu veya tedavisinin yapıldığı yer Cumhuriyet Başsavcılığınca, sağlık raporunda belirtilen sürelere, bir süre bulunmadığı takdirde birer yıllık dönemlere göre bu fıkrada yazılı usule uygun olarak incelettirilir. İnceleme sonuçlarına göre geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığınca, geri bırakmanın devam edip etmeyeceğine karar verilir. Geri bırakma kararını veren Cumhuriyet Başsavcılığının istemi üzerine, mahkûmun izlenmesine yönelik tedbirler, bildirimin yapıldığı yerde bulunan kolluk makam ve memurlarınca yerine getirilir. Bu fıkrada yazılı yükümlülüklere aykırı hareket edilmesi hâlinde geri bırakma kararı, kararı veren Cumhuriyet Başsavcılığınca kaldırılır. Bu karara karşı infaz hâkimliğine başvurulabilir.
(6) (Ek fıkra: 24/01/2013-6411 S.K./3. mad) Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir.”
33. 5275 sayılı Kanun’un 98. maddesi şöyledir:
“(1) Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.
(2) 16 ncı madde gereğince cezasının ertelenmesi isteminin reddi hâlinde de aynı hüküm uygulanır.
(3) Yukarıdaki fıkralar uyarınca yapılan başvurular cezanın infazını ertelemez. Ancak, mahkeme olayın özelliğine göre infazın ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir.”
34. 5275 sayılı Kanun’un 101. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Cezanın infazı sırasında, 98 ilâ 100 üncü maddeler gereğince mahkemeden alınması gereken kararlar duruşma yapılmaksızın verilir. Karar verilmeden önce Cumhuriyet savcısı ve hükümlünün görüşlerini yazılı olarak bildirmeleri istenebilir.
(3) Bölge adliye mahkemesi veya Yargıtaydan başka mahkemeler tarafından verilmiş olan bu kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 21/1/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 18/3/2014 tarih ve 2014/3708 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
36. Başvurucu, 13/4/2012 tarihinde hükümlü olarak bulunduğu cezaevinde geçirdiği kalp krizine cezaevi idaresinin geç müdahale ettiğini, daha sonra aynı rahatsızlık nedeniyle sürekli hastaneye gidip geldiğini, bu süreçte cezaevi idaresi ve doktorların ihmalleri ile karşılaştığını, geçirdiği kalp krizi nedeniyle yapılan müdahalenin gecikmesi ve diğer ihmallere ilişkin cezaevi görevlileri ve doktorlar hakkında suç duyurularında bulunduğunu, diğer taraftan cezaevinde tutulmasının yaşamını tehlikeye soktuğuna dair Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalının raporu kapsamında infazın ertelenmesi talebinin Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından reddedildiğini, kalp krizi sırasında yaşadığı olayların ölüm riskini arttırdığını ortaya koymasına rağmen infazının ertelenmediğini belirterek Anayasa’nın 17. maddesinde tanımlanan yaşam hakkının ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tedbiren tahliyesine karar verilmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
37. Başvurucu, hastalığı nedeniyle cezaevinde yaşadığı sıkıntıların ve cezaevinde tutulmasının hayatı için tehlike oluşturması nedeniyle infazın ertelenmesi talebinin reddedilmesinin kötü muamele yasağını ihlal ettiğini ileri sürmüş ve tedbiren tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir
38. Bakanlık görüş yazısında, başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin herhangi bir değerlendirme yapmamış, başvurucunun sağlık sorunlarına dair cezaevi idaresinin tedavi sürecine ilişkin yaptıkları ve Adli Tıp Genel Kurulunun infazın ertelenmesine karar verilemeyeceğine dair kararı da gözetilerek değerlendirmenin yapılması gerektiği belirtilmiştir.
39. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
40. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
41. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
42. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 17).
43. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
44. Somut olay kapsamında başvurucu 13/4/2012 tarihinde geçirdiği kalp krizinden sonra teşhis ve tedavi için ilgili sağlık kuruluşlarına gönderilmiş ve rahatsızlığına dair 19/6/2012 tarihinde Kocaeli Devlet Hastanesi Sağlık Kurulu Raporu düzenlenmiştir. Anılan raporda başvurucunun cezaevinde kalabileceği ve infazın ertelenmesine gerek olmadığı belirtilmiştir (bkz. § 12). 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun düzenlediği 28/9/2012 tarihli raporda da rahatsızlığın sürekli hastalık, sakatlık ve kocama hali kapsamında değerlendirilemediği ve cezaevi şartlarında infazına devam edilebileceği belirtmiştir (bkz. § 13). 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 20/2/2013 tarihli raporu da aynı sonuçlara ulaşmıştır (bkz. § 14).
45. Diğer taraftan başvurucunun eşinin Cumhurbaşkanlığına yazdığı dilekçe kapsamında Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı, 19/9/2013 tarihli yazılarıyla başvurucuyu Kocaeli Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalına sevk etmiştir. Anılan Hastanenin hazırladığı raporda, başvurucunun cezaevinde kalmasının hayatı için risk oluşturduğu ve infazının ertelenmesi gerektiğini belirtmiştir (bkz. § 19). Bunun üzerine Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucuyu tekrar Adli Tıp Kurumuna sevk etmiş ve 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun hazırladığı raporda başvurucunun rahatsızlığının Anayasa’nın 104. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi kapsamında olmadığını, hayatını yalnız idame ettirebileceğini ve doktoru ve reviri bulunan cezaevi şartlarında cezanın infaz edilebileceğini ancak başvurucunun hastalıklarının ilerlemesi veya vasfının değişmesi durumunda son durumu gösterir sağlık kurulu raporunun gönderilmesi ile yeniden değerlendirme yapılabileceği belirtilmiştir (bkz. § 23). Bununla birlikte başvurucu, rahatsızlığı sebebiyle 2013 yılı içerisinde 36 defa cezaevinin bulunduğu ildeki sağlık kuruluşlarına sevk edilmiştir.
46. Başsavcılık, 14/2/2014 tarihli kararı ile 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında Adli Tıp Kurumunun raporuna uygun olarak infazın ertelenmesi talebini reddetmiş ve Kurulun raporuna uygun olarak başvurucuyu takip altında tutarak hastalıklarının ilerlemesi veya vasfının değişmesi durumunda başvurucu hakkında son durumunu gösterir sağlık kurulu raporu alınarak Adli Tıp Kurumundan yeniden rapor alınmasına karar vermiştir (bkz. § 24). Bunun üzerine başvurucu, anılan savcılık kararına itiraz etmeden Adli Tıp Genel Kuruluna itirazda bulunmuştur. Adli Tıp Genel Kurulu, bireysel başvuru dosyası inceleme aşamasındayken itirazı değerlendirerek 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun raporu ile aynı mahiyette karar vermiştir (bkz. § 30).
47. Diğer taraftan başvurucu, hastalığı sürecinde karşılaştığı ihmaller hakkında başvuru formunda işaret ettiği suç duyurularına ilişkin, herhangi bir belge ya da süreçlerin tamamlanıp tamamlanmadığına dair herhangi bir bilgi de vermemiştir.
48. 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesinde hükümlülerin sağlık nedenleriyle infazlarının geri bırakılması konusu düzenlenmiştir. Bu bağlamda hükümlülerin akıl hastalığı dışındaki hastalıklarda cezanın infazına, resmî sağlık kuruluşlarının mahkûmlara ayrılan bölümlerinde devam olunacağı, ancak bu durumda bile hapis cezasının infazı, mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil ediyorsa mahkûmun cezasının infazı iyileşinceye kadar geri bırakılacağı hükme bağlanmıştır. Diğer taraftan maruz kaldığı ağır bir hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazının da geri bırakılabileceği kabul edilmiştir. Bu kararları vermek için anılan maddenin ikinci fıkrasında infazın yapıldığı yer Cumhuriyet başsavcılığı görevlendirilmiştir.
49. Öte yandan savcılığın, 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesi uyarınca verilecek kararlarına karşı itirazların da aynı Kanun’un 98. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca hükmü veren mahkeme tarafından değerlendirileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla başvurucu, infazın ertelenmesine dair talebinin ve raporlarının arasındaki çelişkinin değerlendirilmesi veya giderilmesi yönündeki iddialarının Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından karara bağlanmasından ve Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilecek karara hükmü veren mahkeme nezdinde itirazda bulunduktan sonra bireysel başvuruda bulunması gerekirken anılan başvuru yolları tüketilmeden Cumhuriyet savcılığının kararının tebliğinden sonra doğrudan bireysel başvuruda bulunmuştur. Diğer suç duyurularına konu iddialarına ilişkin olarak da Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma açılıp açılmadığına, açıldı ise ne tür bir karar verildiğine dair herhangi bir evrak sunmadan ve bu kapsamda başvuru yollarının tüketildiğine dair herhangi bir bilgi veya belge ibraz etmeden başvuruda bulunmuştur.
50. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca, ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması, başka bir deyişle bireysel başvuru yapıldığı tarihte başvuru koşullarının tamamının sağlanmış olması gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolu yoksa ya da olan başvuru yolları etkili değilse Mahkeme somut olayın koşullarını dikkate alarak bir başvurunun incelenmesine karar verebilir. Başvuru konusu olay dikkate alındığında başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını gerektiren bir durumun olduğu da söylenemez.
51. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun, sağlık durumuna ve bu bağlamda infazın ertelenmesine ilişkin taleplerinin Kocaeli Cumhuriyet Başsavcılığınca reddedilmesine karşı hükmü veren mahkemeye başvurmaksızın ve itirazlarını usulüne uygun olarak iletmeksizin başvuru yollarını tüketmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasını bireysel başvuru konusu yaptığı anlaşıldığından başvurunun “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle, başvurucunun “kötü muamele yasağı”nın ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun “başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 21/1/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.