logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mustafa Özer [1.B.], B. No: 2014/4683, 21/1/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSTAFA ÖZER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/4683)

 

Karar Tarihi: 21/1/2015

R.G. Tarih- Sayı: 3/6/2015-29375

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Zühtü ARSLAN

Raportör

:

Elif KARAKAŞ

Başvurucu

:

Mustafa ÖZER

Vekili

:

Av. Halil ÖZTÜRK

 

 

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, uzman erbaş statüsünde yürüttüğü görevi sırasında katıldığı operasyon sonucunda oluşan fiziksel ve ruhsal rahatsızlıkları nedeniyle ilgili idare aleyhinde açtığı tam yargı davasında, bilirkişi raporuna yaptığı itirazın reddedildiğini, davanın kısmen kabul kısmen retle sonuçlanmasıyla reddedilen tazminat miktarı üzerinden idare lehine vekâlet ücreti ödenmesine hükmedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespiti ile tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 4/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/5/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 11/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir

5. Bakanlığın 21/7/2014 tarihli yazısı ile benzer nitelikteki başvuruya ilişkin Anayasa Mahkemesi kararına atıfta bulunularak ayrıca görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAYLAR VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru dilekçesinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucunun, Şırnak/İkizce 2. Komando Tugay Komutanlığı emrinde sözleşmeli uzman erbaş statüsünde görev yapmakta iken 21/7/2009 tarihinde katıldığı bir operasyonda, terör örgütü mensuplarınca daha önceden döşenen patlayıcı düzeneğin kendisine yakın bir mevzide patlaması sonucu bir asker ağır yaralanmış, başvurucu yaralı askerle birlikte helikopterle Şırnak Asker Hastanesine sevk edilmiştir.

8. Helikopterle tahliye sırasında ağır yaralı olan ve aynı zamanda başvurucunun çocukluk arkadaşı olan asker şehit düşmüş, bu olayı müteakip başvurucu sıkıntı, huzursuzluk ve bunaltı yakınmalarıyla 23/7/2009 tarihinde muayene olmuş ve kendisine ''Akut Stres Bozukluğu'' teşhisi konularak ilaç tedavisi önerilip yirmi gün istirahat verilmiştir.

9. Başvurucunun 27/7/2009 tarihli muayenesinde, önerilen ilaç tedavisinin aşırı sedasyon nedeniyle kesilerek başka bir ilaç tedavisine başlanıldığı, 31/7/2009 tarihli muayenesinde, her iki kulağında, yüksek frekanslarda orta derecede sensorinöral işitme kaybı olduğu teşhisi konulmuştur.

10. Başvurucu, izleyen aylarda ''Postravmatik Stres Bozukluğu'' ve ''BTA Anksiyete Bozukluğu'' teşhisiyle ayakta ve yatarak tedavi görmüş, son bir yıl içinde üç aydan fazla hava değişimi ve istirahat aldığından bahisle sağlık nedeniyle 16/7/2010 tarihinde sözleşmesi feshedilmiştir.

11. Başvurucu, 14/7/2010 tarihinde idareye başvurarak maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuş, ancak başvurusuna yasal süresi içinde cevap verilmemiştir.

12. Başvurucu, zımni ret işlemi üzerine 250.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi istemiyle Milli Savunma Bakanlığı aleyhine tam yargı davası açmış, AYİM İkinci Dairesi, 11/9/2013 tarih ve E.2010/1311, K.2013/1082 sayılı kararıyla davayı kısmen kabul ederek “25.377,00 TL maddi, 5.000,00 TL manevi tazminat verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, 3.641,00 TL avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 6. ve 14. maddeleri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10. ve 12. maddeleri dikkate alınarak 18.527,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine” karar verilmiştir.

13. Başvurucu karar düzeltme yoluna başvurmuş ise de AYİM İkinci Dairesinin 26/2/2014 tarih ve E.2014/341, K.2014/256 sayılı kararı ile istemi reddedilmiştir.

14. Karar başvurucuya 24/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu tarafından 4/4/2014 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

B. İlgili Hukuk

16. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:

 “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”

17. 659 sayılı KHK’nin “Davalardaki temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı” kenar başlıklı 14. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir.”

18. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile 1602 sayılı Kanun’un 46. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen ve 30/4/2013 tarihi itibarıyla yürürlüğe giren cümle şöyledir:

“Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Mahkemenin 21/1/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/4/2014 tarih ve 2014/4683 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

20. Başvurucu, görevi gereği katıldığı operasyon sonucu oluşan fiziksel ve psikolojik rahatsızlıkları nedeniyle tarafına tazminat ödenmesi istemiyle açtığı davada hazırlanan ilk bilirkişi raporunda meslekte kazanma gücünün %45 olarak belirtildiğini, bir yıl üç ay sonra yapılan tetkik ve muayenesinde ise meslekte kazanma gücünden kaybetme oranı tespitine mahal arızasının bulunmadığının belirtildiğini, bu tespitin tıp ilmine ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, AYİM tarafından hazırlattırılan üçüncü raporun da ikinci raporla aynı yönde olduğunu, anılan rapora yaptığı itirazların reddedilerek üçüncü raporun karara esas alındığını; dava sonucunda, dava açıldığı zaman yürürlükte olmayan bir düzenlemeye dayanılarak, reddedilen miktar üzerinden nispi olarak hesaplanan 18.527,00 TL vekâlet ücreti ödemeye mahkûm edildiğini, böylece lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminatın önemli bir bölümünün vekâlet ücreti olarak idareye geri verildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

21. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, yargılama sırasında, delillerin hatalı değerlendirilmesi ve kararın adil olmaması nedeniyle eşitlik ve sosyal hukuk devleti ilkeleri ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Buna göre, eşitlik ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin ihlal edildiği iddiaları, delillerin değerlendirilmesi ve Mahkemece verilen kararın adil olup olmamasına ilişkin olduğundan, bu iddialar adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucunun, reddedilen kısım üzerinden davalı idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası ayrıca incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası

22. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."

23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Mahkeme, .açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

24. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

25. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

26. Somut olayda başvurucu, görevi gereği katıldığı operasyon sonucu oluşan fiziksel ve psikolojik rahatsızlıkları nedeniyle tarafına tazminat ödenmesi istemiyle açtığı davada hazırlanan ilk bilirkişi raporunda meslekte kazanma gücünün %45 olarak belirtildiğini, bir yıl üç ay sonra yapılan tetkik ve muayenesinde ise meslekte kazanma gücünden kaybetme oranı tespitine mahal arızasının bulunmadığının belirtildiğini, bu sonucun tıp ilmine ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, hazırlatılan üçüncü raporun da ikinci raporla aynı yönde olduğunu, anılan rapora yaptığı itirazların reddedilerek üçüncü raporun karara esas alındığını, bu nedenle düşük miktarda tazminata hükmedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. AYİM ara kararı üzerine üç hekimden oluşan bir heyet tarafından düzenlenen 6/7/2011 tarihli GATA Adli Tıp raporuna göre başvurucunun %45 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiğinin belirtildiği, anılan rapordan yaklaşık bir yıl üç ay sonra başvurucunun tekrar GATA Adli Tıp’a sevk edildiği, burada tek hekim tarafından yapılan 29/11/2012 tarihli tetkik ve muayenesi sonucunda başvurucunun meslekte kazanma gücünden kaybetme oranı tespitine mahal arızasının bulunmadığı yönünde rapor verildiği, başvurucunun ikinci rapora itirazı üzerine ve her iki rapor arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla AYİM tarafından yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verildiği, dosyayı inceleyen Adli Tıp Anabilim Dalı ve Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyelerinden oluşan beş kişilik heyet tarafından düzenlenen üçüncü raporda, her iki raporun da doğru olduğu, başvurucunun ilk muayenesinde %45 oranında meslekte kazanma gücü kaybının olduğunun tespit edildiği, ikinci muayenede ise hastalığın bulgularının tıbben gerilemesi nedeniyle meslekte kazanma gücü kaybetme oranı tespitine mahal arızasının bulunmadığının tespit edildiği yönünde görüş bildirildiği; başvurucu tarafından beş kişilik bilirkişi heyetinden üçünün daha önceki raporlarda imzasının bulunduğundan bahisle anılan rapora itiraz edildiği, AYİM tarafından söz konusu raporda imzası bulunanlardan iki uzmanın başvurucunun %45 meslekte kazanma gücü kaybı bulunduğu yönündeki ilk raporda, bir uzmanın meslekte kazanma gücü kaybı bulunmadığı yönündeki ikinci raporda imzasının bulunduğu, bunların dışında başvurucunun rahatsızlığıyla ilgili Anabilim Dallarıyla ilgili iki öğretim üyesinin daha imzasının olduğu ve raporun yeterli açıklıkta değerlendirildiği belirtilerek başvurucunun itirazının reddedildiği ve anılan rapor esas alınmak suretiyle maddi tazminat isteminin; takdiren de manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, fazlaya ilişkin talepler yönünden ise davanın reddine karar verildiği görülmektedir.

28. AYİM’in gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

29. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

30. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. 659 Sayılı KHK Hükümlerine Dayanılarak Aleyhe Vekalet Ücretine Hükmedildiği Şikâyeti

31. Başvurucunun, aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin çok yüksek olduğu, dolayısıyla mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmayıp, başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından, bu şikâyet yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

32. Başvurucu, haksız çıkan tarafa nispi vekâlet ücretine hükmedilmesine yönelik bir düzenlemenin olmadığı dönemde dava açtığını ve dava devam ederken yürürlüğe giren 659 sayılı KHK’deki düzenleme ile öngörmediği bir şekilde vekâlet ücreti ödemeye mahkûm edildiğini, dolayısıyla Mahkemece lehine tazminata hükmedilmesinin önemli ölçüde anlamını yitirdiğini, bu durumun adil yargılanma hakkını kısıtladığını iddia etmiştir.

33. Bakanlık görüşünde, benzer konunun daha önce Anayasa Mahkemesi önüne getirildiği, Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun görülerek kabul edilemezlik kararı verildiği, somut başvuru açısından bu kriterlerden ayrılarak farklı bir neticeye ulaşmayı gerektirecek herhangi bir neden bulunmadığından ayrıca görüş sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.

34. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

35. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak, bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, §§ 61-62).

36. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Başvuru konusu olayda dava açıldıktan sonra 2/11/2011 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu davaların, idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup, davanın reddi halinde idare lehine vekalet ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan vekâlet ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38 - 39).

37. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan vekâlet ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 54).

38. Başvurucunun tam yargı (tazminat) davasını açtığı 22/10/2010 tarihi itibarıyla 1602 sayılı Kanun’da, dava dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın sonradan ıslah yoluyla değiştirilmesine veya dava sonucunda haksız çıkan davacının, her halükarda davalı idare lehine reddedilen miktar üzerinden nispi vekâlet ücreti ödenmesini öngören bir düzenlemenin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

39. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, talep miktarının sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği (§18) 30/4/2013 tarihi öncesinde mümkün olmadığından, hak kaybına uğramak istemeyen davacılar için, tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçenek bulunmamaktadır (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 56).

40. Başvurucu da, bu şartlar altında düzenlediği dilekçe ile idare aleyhine tam yargı davası açarak 250.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. AYİM önündeki davalarda haksız çıkan davacı aleyhine ve davalı idare lehine vekalet ücreti ödenmesine ilişkin 659 sayılı KHK’nin 14. maddesindeki düzenleme, 2/11/2011 tarihinde yürürlüğe girmiş ve bu düzenlemeyi dikkate alan AYİM de başvurucu lehine toplam 30.377,00 TL tazminata hükmettikten sonra başvurucunun, reddedilen fazlaya ilişkin tazminat talepleri üzerinden davalı idareye 18.527,00 TL vekalet ücreti ödemesine karar vermiştir.

41. Buna göre, başvurucunun dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıyla talebini yüksek tuttuğu, hak kazandığı 34.018,00 TL tazminat ve vekâlet ücreti karşısında 18.527,00 TL de bir vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, başvurucunun dava açtığı tarihten sonra, 659 sayılı KHK’nin 14. maddesi ile yapılan düzenleme uyarınca, reddedilen dava konusu miktar üzerinden nispi vekâlet ücreti ödeme zorunluluğu ile karşı karşıya kaldığı görülmektedir.

42. Dava devam ederken başvurucuların aleyhine yapılan bu değişikliğin, başvurucular tarafından önceden öngörülmesi beklenilemez. Bununla birlikte, anılan bu düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği de söylenemez. Bu düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi gerekir.

43. Somut olayın koşulları bir bütün halinde değerlendirildiğinde, başvurucunun maddi durumunun elverişsiz olması nedeniyle lehine adli yardım kararı verildiği, ayrıca dava açıldığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıyla talebini yüksek tuttuğu ve hak kazandığı tazminatın 1/2’sinden fazlasını vekâlet ücreti adı altında davalı idareye geri ödemek zorunda bırakıldığı ve açılan tazminat davasının bu şekilde başvurucu açısından anlamsız hale geldiği dikkate alındığında yapılan müdahalenin ölçülü olduğu söylenemez.

44. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

45. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

46. Başvuru konusu olayda, tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 13.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

47. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,00 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığı iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. Başvurucuya net 13.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,

C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,00 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

21/1/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Mustafa Özer [1.B.], B. No: 2014/4683, 21/1/2015, § …)
   
Başvuru Adı MUSTAFA ÖZER
Başvuru No 2014/4683
Başvuru Tarihi 4/4/2014
Karar Tarihi 21/1/2015
Resmi Gazete Tarihi 3/6/2015 - 29375

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, uzman erbaş statüsünde yürüttüğü görevi sırasında katıldığı operasyon sonucunda oluşan fiziksel ve ruhsal rahatsızlıkları nedeniyle ilgili idare aleyhinde açtığı tam yargı davasında, bilirkişi raporuna yaptığı itirazın reddedildiğini, davanın kısmen kabul kısmen retle sonuçlanmasıyla reddedilen tazminat miktarı üzerinden idare lehine vekâlet ücreti ödenmesine hükmedildiğini belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespiti ile tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) İhlal Manevi tazminat
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Anayasa 2709 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 125
Kanun 6459 İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 1
1602 Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu 46
KHK 659 Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname 14
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi