TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ TEZEL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/411)
|
|
Karar Tarihi: 9/6/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Ali TEZEL
|
Vekili
|
:
|
Av. Ersin
SAVAŞ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir internet sitesinde yayımlanan makalelerde
başvurucu hakkında yer verilen ifadelerin tahkir içerdiği hâlde başvurulan ceza
davasından sonuç alınamadığı belirtilerek şeref ve itibarın korunması hakkı ile
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 22/4/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, sosyal güvenlik müşaviridir ve medyada sosyal
güvenlik konularında yazı ve konuşmaları yayımlanan ve bu alanda tanınan bir
kişidir.
6. Başvurucu hakkında 25/9/2012 ve 28/9/2012 tarihlerinde www.sgkrehberi.com adlı bir internet sitesindebaşvurucunun sosyal sigortalar konusunda uzman
olmadığını iddia eden yazılar yayımlanmıştır.
7. Bu yayınlardan bazılarının başlıkları şu şekildedir:
'Ali Tezel Aylık Hesaplamayı Bilmiyor.', 'Bir
Ali Tezel Klasiği', 'Bir tuzak imparatorluğu kurulmuştur. Bunların açmış olduğu
ve kaybettiği yığınla dava ile yasalara uygun olmayan işlemlere sevk
etlikleriyle haklarında suç duyuruları bulunulan yüzlerce vatandaşı da
hukukçular bilmektedir.', 'ATZ kuruluşları bize sosyal güvenlik veremez.'
8. Başvurucu bu
ifadeler üzerine kendisine hakarette bulunulduğu iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına başvurmuştur.
9. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı hakaret suçunun oluşabilmesi
için kişinin somut bir olgu ile irtibatlandırılarak şeref ve haysiyetini küçük düşürücüifadelerin kullanılması gerektiği, şiddetli de olsa
mesleki eleştiri mahiyetinde olan şikâyete konu ifadelerde eleştirilen durum
ile anlatım arasında düşünsel bir bağın bulunduğunu ve küçültücü bir değer
yargısı içermediğinden bahisle bu ifadelerin Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin (AİHS) 10. maddesinde düzenlenen ifade hürriyeti kapsamında
kaldığını değerlendirerek başvurucunun şikâyeti hakkında kovuşturmaya yer
olmadığına karar vermiştir.
10. Başvurucunun anılan karara yaptığı itiraz, Bakırköy 13. Ağır
Ceza Mahkemesinin 15/11/2013 tarihli ve 2013/1520 Değişik İş sayılı kararıyla
reddedilmiştir. Ret kararı başvurucuya 13/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu 10/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 4/12/2014 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar”
başlıklı 172. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi
sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde
edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer
olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi
alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı,
süresi ve mercii gösterilir.”
13. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" kenar başlıklı 125.
maddesi şöyledir:
"(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek
nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir
kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar
hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin
cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi
gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı
veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen
cezaya hükmolunur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 9/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu;
i. Mahkemeye başvurma
hakkı ve mahkemeye başvurma hakkının bir diğer görünümü olan mahkemeye erişim
hakkının hukuk devletinin ve hukukun üstünlüğünün en önemli güvencelerinden
biri olduğunu, AİHS'in de bu hakkı pratik ve etkili
bir biçimde güvence altına aldığını, bir davanın hakkaniyete uygun olarak
görülebilmesi için öncelikle o davanın açılabilme yollarının olması
gerektiğini, mahkemeye başvuru hakkının bunu gerektirdiğini,
ii. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararının gerekçesinin AİHS'in 10. maddesine dayandırılmasına rağmen aynı maddenin
ikinci fıkrasında sayılan istisnalara hiç değinilmediğini ve kendisinin
durumunun bu istisnalardan "başkalarının
şöhret ve haklarının korunması" kapsamına girdiğini belirterek
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, kişilik haklarının saldırıya
uğradığı iddiasıyla ilgililer hakkında yapmış olduğu şikâyetin Cumhuriyet
Savcılığı ve itiraz mercii tarafından reddedilmesinin Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan adil
yargılanma hakkının alt unsurlarından olan
“gerekçeli karar hakkı” ile
"mahkemeye erişim hakkı"nı ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Tüm dosya
kapsamı ve başvurucunun adil yargılanma şikâyeti altında iddiasını
temellendirmek için öne sürdüğü savlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde
başvurucunun bu şikâyetlerinin özü kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi
ile devletin, kendisinin şeref ve itibarına saygıyı etkili bir şekilde
sağlamaya yönelik tedbirleri almadığı iddiasıdır. Bu itibarla söz konusu
şikâyetin Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
17. Bireyin şeref ve itibarı, Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan
“manevi varlık” kapsamında yer
almaktadır. Devlet, bireylerin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve
itibara keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını
önlemekle yükümlüdür. Ancak devletin, bireylerin maddi ve manevi varlığına
yönelik olarak üçüncü kişilerce yapılan müdahalelere karşı etkili mekanizmalar
kurma çerçevesindeki pozitif yükümlülüğü, mutlaka cezai soruşturma ve
kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Üçüncü kişilerin haksız müdahalelerine
karşı bireyin korunması hukuk muhakemesi yoluyla da mümkündür. Nitekim üçüncü
kişilerce şeref ve itibara yapılan müdahaleler için ülkemizde hem cezai hem de
hukuki koruma öngörülmüştür. Hakaret; ceza hukuku anlamında suç, özel hukuk anlamında
ise haksız fiil olarak nitelendirilmekte ve tazminat davasına konu
edilebilmektedir. Dolayısıyla bireyin, üçüncü kişilerce şeref ve itibarına
müdahale edildiği iddiasıyla hukuk davası açarak da bir giderim sağlaması
mümkündür (Adnan Oktar (3), B.
No: 2013/1123, 2/10/2013, §§ 33, 35).
18. Bir ihlal iddiasına ilişkin olarak başvurulabilecek birden
fazla etkili başvuru yolunun bulunması durumunda kural olarak başvurucunun aynı
amacı taşıyan başvuru yollarının tamamını tüketmesi beklenemez (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 30;
Halkevleri Derneği ve İlknur Birol,
B. No: 2013/577, 30/6/2014, § 28). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin
yerleşik hâle gelen içtihatları uyarınca üçüncü kişilerce şeref ve itibara
yapılan müdahalelerle ilgili olarak yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş
olması Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için şart olan tüm
başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği anlamına gelmez (Adnan Oktar (3), § 36).
19. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına
alınan şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına yönelik
uyuşmazlıklar açısından hukuki tazmin yolu daha yüksek başarı şansı
sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yoludur (S.S.A., § 31; Halkevleri Derneği ve İlknur Birol, § 29).
20. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda
bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle
derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi
koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 26).
21. Başvuruya konu olayda başvurucu tarafından, bir internet
sitesinde yayımlanan makalelerde hakkında sarf edilen sözler nedeniyle hakaret
suçundan ilgililer hakkında işlem yapılması talebiyle İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına şikâyette bulunulmuştur. Yürütülen soruşturma sonucunda
ilgililer hakkında ortada takibi gereken bir suç bulunmadığından bahisle
kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ancak başvurucunun somut başvuru
açısından daha etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma yoluna gitmediği
anlaşılmaktadır.
22. Yukarıda yer verilen tespitler çerçevesinde üçüncü kişilerce
şeref ve itibara yapılan müdahaleler ile ilgili olarak başvurucu tarafından
yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş olduğu ve somut başvuru açısından
daha etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma imkânı kullanılmaksızın
bireysel başvuruda bulunulduğu dikkate alındığında Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunabilmek için tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine
getirildiği söylenemez (Halkevleri Derneği
ve İlknur Birol, § 32; Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, § 19, 20).
23. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.