TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NEFİSE ERDOĞAN VE ABDURRAHMAN ERDOĞAN
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4616)
|
|
Karar Tarihi: 7/2/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter
DEVECİ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Nefise
ERDOĞAN
|
|
|
2.
Abdurrahman ERDOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Semire
NERGİZ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, cinsel istismar eyleminin önlenmemesi ve eylem
hakkında tayin edilen cezanın azlığı nedeniyle işkence ve kötü muamele
yasağının; toplumsal olarak cinsiyet kökenli ayrımcılık yapılması, mevcut
yasaların uygulanmasında cinsiyete dayalı ayrım yapılması, kadınların taraf
olduğu ve özelikle cinsel şiddet konusunda yapılan yakınmalarda adli ve idari
makamların isteksiz davranması ve cinsel şiddeti önlemeye yönelik kanunların
yetersiz olması nedenleriyle işkence ve kötü muamele yasağıyla bağlantılı eşitlik
ilkesinin; ölüm olayı hakkında etkili ceza soruşturması yapılmaması nedeniyle
de yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların 15 yaşındaki kızı H.E. 29/4/2009 tarihinde
evlerinin ahırında asılı vaziyette bulunmuştur.
9. Yakınlarınca götürüldüğü Kocaköy Sağlık Ocağında H.E.nin ölü
olduğu tespit edilmiş ve olayla ilgili olarak Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığınca (Cumhuriyet Başsavcılığı) derhâl soruşturma başlatılmıştır.
10. Cumhuriyet Savcısının talimatı uyarınca olay yeri 29/4/2009
tarihinde 20.15-22.00 saatleri arasında kollukgörevlilerince incelenmiştir.
Ardından olay yeri tespit tutanağı düzenlenmiş ve olay yerinin krokisi
çizilmiştir.
Tespit tutanağında,
olayın meydana geldiği ahırın evin batı duvarına bitişik olduğu, ahırın
birbirine bağlantılı üç bölümden oluştuğu, üçüncü bölümde girişin sol tarafında
köşeye bitişik olarak 55 cm yüksekliğinde hatıl (hayvan yemliği) bulunduğu,
ahırın yerden yüksekliğinin 2,5 metre olduğu, üçüncü bölümün genişliğinin 5,2
metre olduğu, olay yerinin üçüncü bölümün kapısının hemen arkası olduğu, odanın
tavanında kuzey-güney yönünde uzanan ahşap tavan kirişlerinin bulunduğu, hatıla
yakın olan kirişe eski bez parçalarından yapılmış olan ve hayvan bağlamak
amacıyla kullanılan, urgan olarak tabir edilen ipin bağlı olduğu, halka
üzerinde kan ve doku gibi iz ve emarenin olmadığı, ipin yerden yüksekliğinin
165 cm olduğu, hatıl ve hatılın bitişiğindeki duvarda ayak izine benzer izlerin
bulunduğu ancak izlerin tam olarak ayırt edilemediği, öleni olay yerinde ilk
görenin H.E.nin ablası M.E. olduğunun öğrenildiği ve olay yerinde başka iz ve
emare bulunmadığı belirtilmiştir.
11. H.E.nin cesedi üzerindeki ölü muayene ve otopsi işlemi
30/4/2009 tarihindesaat 11.10-11.30 arasında yapılmıştır.
İşlemler sırasında
Cumhuriyet savcısınca dinlenen başvurucu Abdurrahman Erdoğan, H.E.yi asıdan
diğer kızı M.E.nin indirdiğini, H.E.nin intihar etmesi için neden
bulunmadığını, olayın ne şekilde meydana geldiğini bilmediğini, olayda şüpheli
bir durumun gözükmediğini beyan etmiştir.
Ölü muayene ve otopsi
işlemi sırasında hazır bulunan Adli Tıp Uzmanı E.B., vücutta darp ve cebir izi
bulunmadığını, kızlık zarının kısa bir zaman önce (1-5 gün) yırtıldığını,
boyunda yükselen ve yüzeyselleşen vasıfta telem izi saptanması nedeniyle ası
fiilinin gerçekleştiğini, hiyoit kemik etrafında yumuşak dokularda kanama
tespit edilmesi nedeniyle ası fiilinin H.E. canlı iken gerçekleştiğini ve
ölümün asıya bağlı mekanik asfiksi etkisiyle meydana geldiğini ifade etmiştir.
Ölü muayene ve otopsi
işlemleri sırasında H.E.den kan örneği, tırnak örneği ve vajinal sürüntü örneği
alınmıştır.
12. Adli Tıp Kurumu Biyoloji İhtisas Dairesinin (Daire)
25/8/2009 tarihli raporunda, sürüntü örneğinde sperm hücresi görülmediği,
tırnak örneklerinde H.E.ye ait otozomal STR DNA profili ve H.E. dışında başka
şahıslara ait olabilecek otozomal ve Y STR DNA profili tespit edildiği, sürüntü
örneğinin DNA inceleme çalışmalarına cevap vermediği belirtilmiştir.
13. H.E.nin kardeşi M.E. olaydan yaklaşık altı ay sonra
19/10/2009 tarihinde, İlçe Jandarma Komutanlığına müracaat ederek ek ifade
vermiştir. Başvurucunun verdiği ifade şu şekildedir:
"Bence kardeşim kendisini asmadı önce öldürüldü sonra ipe asıldı
çünkü kardeşim kendini asacak tipte bir insan değildi. Olayın olduğu gün
neşeliydi. Ben olaydan bir hafta önce [H.E.nin] durgun olduğunu gördüm. [H.ye] neyin var diye sorduğumda kendisi bana dağda hayvan
otlatırken amcamın oğulları olan [H.E.] ile [V.E.nin] yanına
gelerek kendisine zorla tecavüz ettiklerini annem ve babama söylememesi için ölümle
tehdit ettiğini söyledi. Hatta [H.]
bu olayları annem ve babama anlatmamam için bana yalvardı. Ben de korkumdan bu
olayı kimseye anlatmadım. Bu tecavüz olayı olaydan 1,5-2 ay önce olduğunu
düşünüyorum. Hatta olaydan 1 hafta önce de [amcamın oğlu] [H.yi] tek başına bizim ahırda gördüm. Ne yapıyorsun diye
sorduğumda kendisi bana beni bırak bir daha buraya gelmiyecem diye yalvardı ve
çekti gitti. Daha sonra kardeşi [M.E.] yanıma gelerek [amcamın oğlu] [H.nin] niyetinin kötü olduğunu söyledi. Ben de korkumdan bu
olayları hiç kimseye anlatamadım. Kardeşim öldükten bir kaç gün sonra amcamın
kızı [Z.] gelip bana [amcamın
oğlu] [H.nin] dayısı olan [A.] isimli şahıs tecavüz olaylarını duyduğu için
akrabalarını arayıp [kardeşim] [H.yi] öldürmelerini söylemiş. Hatta olayın olduğu gün annem [H.] ve [Ö.]
oğlu [M.yi] bizim evde görmüş.
Annem kuzuları dışarıya salmak için dışarıya çıkmış. Geri geldiğinde evde
kimseyi görmemiş. Bu arada bu olayda iki [M.] ismi geçtiği için bir karışıklık olmaması için [Ö.] oğlu [M.]
ile [H.E.nin] kardeşi [M.nin] olduğunu da belirteyim. Ben olayın olduğu gün ahıra
girdiğimde [kardeşim] [H.] asılı
halde idi fakat boynundaki ip genişti, boğazını sıkmamıştı. Boynundaki ipin
genişliği vücudunun tümü geçecek şekilde genişti ve ayakları da yere basılı
şekildeydi ve şüphelendim, bu olayın intihar olabileceğini düşünmüyorum. Bunu
yapan kişilerin yukarıda anlattığım sebeblerden dolayı [H.E.], [V.E.],
[Ö.] oğlu [M.E.] ile [A.E.] isimli şahıslarolduğunu düşünüyorum ve bu şahıslardan
şikâyetçiyim"
M.E.nin 5/5/2009 tarihli
kolluk ifadesinde; yukarıda bahsi geçen hususlarla ilgili herhangi bir beyanda
bulunmayıp kardeşinin neden öyle bir eylemde bulunduğunuanlamadığından,
herhangi bir intihar notu bulmadıklarından ve kardeşinin bir başkasıyla
evlendirilmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığından bahsettiği görülmüştür.
14. Başvurucu Nefise Erdoğan 19/10/2009 tarihinde İlçe Jandarma
Komutanlığına müracaat ederek ifade vermiştir. Başvurucunun verdiği ifade şu
şekildedir:
"Bence kızım asılmadan önce öldürüldü sonra ipe asıldı diye
düşünüyorum, çünkü kızım kendini asacak tipte bir insan değildi olayın olduğu
gün neşeliydi. Olaydan önce kızım [M.E.]
bana [H.yi] tek başına bizim
ahırda gördüğünü söyledi ben ve eşime ilk etapta hırsızlık için gelmiş olabileceğini
düşündük. Daha sonra kızım eşim ve benden korktuğu için [H.nin] niyetinin kötü olduğunu bize söyleyemediği için
olaydan sonra söyledi, niyetinin kötü olduğunu da [H.nin] kardeşi [M.nin] söylediğini söyledi. Ayrıca olayın olduğu gün ben kuzuları dışarı
çıkartırken [H.] ile [Ö.] oğlu [M.yi] bizim evde gördüm. Ben kuzuları tarlaya bırakıp geldikten sonra
ikisinin evde olamdığını gördüm. Kızım öldüğü gün de [H.nin] dayısı olan [A.] isimli şahıs tecavüz olaylarını duyduğu için
akrabalarını arayıp [kızım] [H.nin]
öldürülmesi gerektiğini söylemiş. Bu olayların intihar olabileceğini
düşünmüyorum. Bunu yapan kişilerin yukarıda anlattığım sebeplerden dolayı [H.E.], [V.E.],
[Ö.] oğlu [M.E.] ile [A.E.] isimli şahıslar olduğunu düşünüyorum ve bu şahıslardan
şikâyetçiyim."
15. Tanık Z.E. 20/10/2009
tarihinde kendiliğinden İlçe Jandarma Komutanlığına giderek bilgi sahibi
sıfatıyla ifade vermiştir. Z.E.nin ifadesi şu şekildedir:
"Ben [H.E.nin] amcasının kızı olurum. Ben Hani ilçesi Sergen köyünde ikamet ederim.
Amcam Abdurrrahman Erdoğan ise Kocaköy Ambar köyü Kandisik mezrasında oturur.
Bu nedenle pek bir araya gelip görüşemeyiz. [H.E.nin] intiharı ile ilgili gönüllü olarak gelip şimdi
anlatacağım ifademi vereceğim. Bu hususta bildiklerim şunlardır. 29/4/2009
tarihinde avlumuzu süpürüyordum. Yani Sergen köyünde. Saat 12:00-13:00 sıraları
idi. Çünkü öğle yemeğini yemiştim. Bizim evin duvar komşusu olan babamın
amcasının oğlu olan [A.E.]
oturmaktadır. Baba ismi ise biz [H.]
deriz, anne ismi ise [F.dir].Bu
şahıs öğle saatlerinde evinin penceresi açık olduğundan duyabiliyordum. Yüksek
sesle birisi ile telefon görüşmesi yapmaktaydı. İstemeden kulak misafiri oldum.
[A.] telefonda konuştuğu kişiye
“Sen konuşamıyorsun. Ben sana iki gün evvel ne dedim? Sana dedim kandırın
kendisi intihar etsin. İntihar etmiyorsa sen intihar ettir. İntihar etmese bu
b.k açığa çıkar. Hepimiz rezil oluruz.” diye konuşuyordu. Daha sonra pencereden
beni fark etti. Hemen pencereyi kapattı. Bu konuşmayı anneme anlattım. Akşamına
da [H.E.nin] intihar ettiğini
duyduk ve hemen aklıma bu konuşma geldi. [A.nın] bu kızın intiharında parmağı olabileceğini düşündüm.
Daha sonra yaklaşık bir hafta sonra idi. [A.nın] eşi [B.]
geldi. Bana “Beni [A.] gönderdi.
Telefon konuşması duyduğunu ve heryerde bunu anlattığını, bu telefon
konuşmasını yapmadığını, sağda solda bu şekilde konuşmasın dedi” diyerek bana
uyarıda bulundu. Daha sonra [H.nin]
babası bu konuştuğumuzu duydu, bize geldi. Ben de aynen duyduğumu anlattım. Bu
konuşmadan sonra [A.] bize geldi.
Bana “Benim için telefonda intihar ettirin konuşması yaptırın diye konuştuğumu
duymuşsun. Doğrudur ancak bu konuşma [H.] için değildi. Onun bu işle alakası yoktur.” dedi. Ben de “Madem öyle
akrabalarımızdan intihar eden bir tek [H.dir]. Başka kimse niye intihar etmedi?” dedim. Bana yine
bu konuşmayı kabul ettiğini ancak [H.yi] kast etmediğini söyledi ve çekip gitti. Bu konuşmayı annem ve babam da
duydular. [A.] bu konuşmasını
bana göre amca çocuklarım [H.], [V.] veya [M.E.] ile olabileceğidir. Çünkü [A.] bu kişilerin dayısıdır. Buna danıştılar ve çıkış yolu aramış
olabilirler. Bu isimler [H.nin]
ölümünden sonra bu işten sorumlu kişiler oldukları, akrabalar arasında isimleri
geçen kişiler olduklarından bu düşünceye kapıldım."
16. Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Diyarbakır 1. Sulh
Ceza Mahkemesi 30/10/2009 tarihinde A.E., M.E., Ö. oğlu M.E., H.E. ve V.E.den
kan örnekleri alınmasına ve alınan kan örneklerinden elde edilecek DNA
profilleri ile ölen H.E.nin tırnak aralarında bulunan biyolojik örnekten elde
edilen DNA profilinin karşılaştırılmasına ve bu amaçla Adli Tıp Kurumunca
moleküler genetik inceleme yapılmasına karar vermiştir.
17. Dairece yapılan moleküler genetik inceleme üzerine
düzenlenen 26/11/2009 tarihli raporda, 25/8/2009 tarihli raporda tespit
edildiği bildirilen karışık otozomal STR DNA tiplemelerinin; Ö. oğlu M.E. ve
başka şahıslara ait otozomal STR DNA profilleri içerdikleri ve bu karışık
otozomal STR DNA tiplemelerinin V.E., H.E., A.E. M.E.ye ait otozomal STR DNA
profilleriyle uyumsuz olduğu belirtilmiştir. Ayrıca raporda, sadece erkek
bireylerde bulunan, babadan oğula değişmeden katılan, aynı soyağacındaki erkek
bireylerde (baba, oğul, amca) aynı özellikleri taşıyan Y kromozomu üzerindeki
Y-STR DNA bölgelerinin aynı olduğu bilgisinden hareketle şüpheli şahısların
aynı soyağacında bulunan bireyler olmalarından dolayı, tespit edildiği
bildirilen Y-STR DNA tiplemelerinin şüpheli şahısların tümüne ait Y-STR DNA
tiplemeleri ile uyumlu olduğu tespit edilmiş olmasına rağmen tırnak örneklerinden
elde edilen Y-STR DNA tiplemelerinin aidiyet yönünden mukayese edilemediği
ifade edilmiştir.
18. Cumhuriyet Başsavcılığı 12/1/2010 tarihinde A.E.nin şüpheli
sıfatıyla ifadesini almıştır. Tanık Z.E.nin bilgi sahibi sıfatıyla verdiği
ifadenin kendisine okunduğu A.E.nin verdiği ifade ise şöyledir:
"Ben bu şahsın beyanını kabul etmem. Kendisiyle 3-4 yıl önce tavuk
meselesi nedeniyle bir tartışmamız olmuştu. Bu sebeble kendisiyle küstük. Bu
sebeble kendisi bu küstüğümüzden dolayı bu tip beyanlarda bulunmuştur.
Anlattığı olaylar doğru değildir. Bu konuşmaların duyulmasından sonra eşimin bu
bayanın evine gidip gitmediğini bilmiyorum. Kendim bu kızın evi ne gittim.
Kendisine sen niye bu şekilde konuşuyorsun bana iftira atıyorsun dediğimde; ben
senin telefon konuşmanı duydum ama kimle konuştuğunu bilemem. Diye cevap
verince bende evden ayrıldım. Hatta kendisine madem kimle konuştuğumu
bilmiyorsun niye bana iftira atıyorsun dedim. Ben kendisine bu konuşma [H.] ile ilgili değildir şeklinde bir beyanda da
bulunmadım. Bu konuşmayı yaparkende evlerinde babası [M.] ile annesi [H.] de vardı. Kesinlikle suçlama asılsızdır. Ben olay günü yeğenim olan [H.E.] ile [V.]
ve [M.E.yle] telefon konuşması
yapmadım. Ancak akşam saatlerinde Diyarbakır'da oturan akrabam [E.E.] bana amca kızımın öldüğünü söylemek için telefon
açmıştı. Bu telefon sonrasında da yeğenim [H.E.] beni aradı. Ve bu durumu bildirdi telefon
konuşmalarım bundan ibarettir. Bu bayan bana olan küskünlüğünden bu şekilde
aleyhime beyanlarda bulunmuştur. İsimlerini verdiğim şahısların ben
telefonlarını bilmem. Telefonları benim telefonumda da kayıtlı değildir. Benim
kimlik bilgilerimin tespiti sırasında vermiş olduğum telefon numarası benim
üzerime kayıtlı değildir. Bu telefon hattını Hani'de bir arkadaşıma aldırdım. Zannediyorum
açık hat olarak alındı. Kesinlikle suçlamaları kabul etmem. Olay günü de ben
Hani ilçesi Sergen köyündeydim."
19. Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Diyarbakır 2. Sulh
Ceza Mahkemesi 14/1/2010 tarihinde şüpheliler A.E., M.E. ve H.E.ye ait mobil
telefon hatlarının 15/4/2009 ile 15/5/2009 tarihleri arasındaki iletişimlerinin
tespitine karar vermiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığı 22/1/2010 tarihli iddianamesiyle,
organ sokmak suretiyle çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve bir suçu gizlemek,
delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da
yakalanmamak amacıyla çocuğa karşı kasten öldürme suçlarını işlediği iddiasıyla
suça sürüklenen çocuk V.E. Hakkında Diyarbakır Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi
nezdinde kamu davası açmıştır.
21. Cumhuriyet Başsavcılığı 16/3/2010 tarihli iddianamesiyle,
şüpheli H.E.nin organ sokmak suretiyle çocuğun nitelikli cinsel istismarı
suçunu, şüpheli A.E.nin azmettirmek suretiyle bir suçu gizlemek, delillerini
ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla
çocuğa karşı kasten öldürme suçunu, şüpheli Ö. oğlu M.E.nin organ sokmak
suretiyle çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve bir suçu gizlemek, delillerini
ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla
çocuğa karşı kasten öldürme suçlarını işledikleri iddiasıyla Diyarbakır 2. Ağır
Ceza Mahkemesi(Ağır Ceza Mahkemesi) nezdinde kamu davası açmıştır.
22. Diyarbakır Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi 22/4/2010 tarihli
kararla davanın diğer şüpheliler hakkındaki dava ile birleştirilmesine karar
vermiş, böylece suça sürüklenen çocuk ile şüpheliler hakkındaki davaların
kovuşturması birlikte yapılmıştır.
23. Tanık Z.E. 10/5/2010 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesince
dinlenmiş ve sanık A.E. aralarında husumet bulunmadığını söylemiştir.
24. 2/7/2010 tarihli duruşmada ölen H.E.nin kardeşi olan katılan
M.E. ile tanık Z.E.nin annesi H.E. dinlenmiştir. M.E.nin ifadesi şöyledir:
"Olay günü ben ve kardeşim [H.] sabahın erken saatlerinde kalktık, ben evin dış
işlerini yapıyordum, kardeşim [H.]
ise evin iç temizliğini yapıyordu, öğle saatlerine kadar evin temizlik işleri
ile uğraştık, yemeği yedikten sonra öğleden sonra tarlaya otları biçmeye
gittim, akşam ezanına yakın eve geldim, annem bana H.nin evde olmadığını
söyledi, [H.yi] aradık ancak
bulamadık, annem ahıra girince bağırmaya başladı ve bende ahıra gittiğimde [H.nin] ipe asılmış cansız bedenini gördüm, bu olayla ilgili
olarak kardeşim [H.] kendisini
asmadı ancak öldürüldü çünkü kendisini asacak tipte insan değildi olaydan bir
hafta önce [H.nin] durgun
olduğunu görmüştüm, ben de [H.ye]
neyin var diye sorduğumda [H.]
bana “dağda hayvan otlatırken amcamın oğulları olan [H.] ve [V.E.nin] yanıma gelerek tecavüz ettiler annem ve babama söylememem için ölümle
tehdit ettiler” diye söylemişti, [H.] bunları annem ve babama anlatmamam için yalvarmıştı, ben de bu olayı
kimseye anlatamadım, bu tecavüz olayının ise kardeşim [H.ye] ölüm olayından bir buçuk ya da iki ay önce olduğunu
düşünüyorum, bu olaydan bir hafta önce [amcamın oğlu] [H.yi] tek başına bizim ahırda görmüştüm, kendisine ne
yapıyorsun diye sorduğumda [H.]
“ben hırsızlığa gelmiştim, beni bırak bir daha buraya gelmeyeceğim” diye
yalvardı ve çekip gitti sanık [M.E.]
yanıma gelerek sanık [H.nin]
niyetinin kötü olduğunu söyledi, sanık [H.] benim eve gidip söylemem durumunda beni öldürmekle
tehdit etmişti, bende bunu korkumdan dolayı bu olaylarıhiç kimseye anlatamadım,
Birkaç gün sonra amcamın kızı [Z.]
gelip bana [H.nin] dayısı olan
sanık [A.E.den] tecavüz
olaylarının duyduğu için akrabalarını arayıp [H.yi] öldürmelerini söylediğinibana anlattı, ben bu olayın
intihar olacağının düşünmüyorum."
Tanık H.E.nin ifadesi ise
şöyledir:
"Benim olaya ilişkin görgüye dayalı bir bilgim yoktur, kızım [Z.] banamaktülün öldüğü gün öğleyin sanık [A.nın] birisiyle telefondan konuştuğunu telefondaki bir
şahsa “Kendisini ikna edin intihar etsin eğer ikna edemiyorsanız siz öldürün”
şeklinde konuştuğunu söyledi, öğle civarlarında söylemişti, aynı gün ise
maktülün öldüğünü duydum."
25. Ağır Ceza Mahkemesi, H.E.nin ablası olan katılan M.E. ile
tanık Z.E.nin beyanlarını, ölü muayenesi ve otopsi tutanağını ve Dairece
düzenlenen 26/11/2009 tarihli raporu dikkate alarak 21/1/2011 tarihli kararla,
azmettirmek suretiyle bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya
işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla çocuğa karşı kasten
öldürme suçunu işlediği gerekçesiyle A.E.nin ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezasıyla cezalandırılmasına; organ sokmak suretiyle çocuğun nitelikli cinsel
istismarı suçunu işledikleri gerekçesiyle H.E.nin 10 yıl, V.E.nin ise 8 yıl
hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Ayrıca aynı kararda, suçun
onun tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle V.E.nin bir suçu
gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da
yakalanmamak amacıyla çocuğa karşı kasten öldürme suçundan beraatine ve
31/10/2010 tarihinde ölmesi nedeniyle M.E. hakkındaki davaların düşürülmesine
hükmedilmiştir.
26. Ağır Ceza Mahkemesince verilen karar gerek suça sürüklenen
çocuk ve sanıklar müdafilerince gerekse başvurucu Nefise Erdoğan vekilince
temyiz edilmiştir. Başvurucu Nefise Erdoğan temyiz incelemesinin duruşmalı
yapılmasını talep etmiştir.
27. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesi; duruşma
talep yetkisinin bulunmadığı gerekçesiyle başvurucu Nefise Erdoğan'ın duruşma
talebini reddetmiş ve 12/6/2012 tarihli kararla, maktule H.E.yi öldürmeye
azmettirme suçunu işlediğine dair, olaydan yaklaşık altı ay sonra ortaya
çıkarak ilk kez beyanda bulunan ve sanık ile aralarında husumet bulunduğu
anlaşılan tanık Z.nin beyanları dışında, mahkûmiyetine yeterli kesin ve
inandırıcı delil bulunmadığı gerekçesiyle A.E. hakkında verilen mahkûmiyet
hükmünün bozulmasına, diğer hükümlerin ise onanmasına karar vermiştir.
28. H.E. 17/7/2012 tarihinde Ordu Cumhuriyet Başsavcılığına bir
dilekçe yazmış ve "...Suç ortağım olan
[A.E.] ağırlaştırılmış müebbet aldı.
Dosyamız Yargıtaydayken kendisi Kırıkkale Kapalı Cezaevinden tahliye
edilmiştir. [A.E.] ile dosyamız
bir. Kendisine Yargıtaydan tahliye gitmesine rağmen bana hâlâ dosyam ile ilgili
bir haber ulaşmadı." diyerek yargılandığı dava ile ilgili bilgi
talep etmiştir. Dilekçe aynı gün H.E.nin tutulduğu Oltu E Tipi Kapalı Ceza
İnfaz Kurumu Müdürlüğü tarafından UYAP aracılığıyla Ağır Ceza Mahkemesine
gönderilmiştir.
29. Yargıtay bozma ilamı üzerine yapılan yargılama sonunda Ağır
Ceza Mahkemesi 7/12/2012 tarihli kararıyla yüklenen suçun sanık tarafından
işlendiğinin sabit olmadığı gerekçesiyle A.E.nin beraatine karar vermiştir.
30. Başvurucular vekilinin talebi üzerine Yargıtay 1. Ceza
Dairesince yapılan temyiz incelemesi sonucunda karar 26/2/2014 tarihinde
onanmıştır.
31. Nihai karar, başvurucular tarafından 27/3/2014 tarihinde
öğrenilmiş olup yasal süresi içinde, 31/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
32. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Tanımlar" kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Ceza kanunlarının uygulanmasında;
...
b) Çocuk deyiminden; henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi, ...
anlaşılır."
33. 5237 sayılı Kanun'un "Azmettirme"
kenar başlıklı 38. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile
cezalandırılır."
34. 5237 sayılı Kanun'un "Nitelikli
Hâller" kenar başlıklı 82. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Kasten öldürme suçunun;
...
e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak
durumda bulunan kişiye karşı,
...
h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini
kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla,
...
İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
cezalandırılır."
35. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca bölge adliye
mahkemelerinin faaliyete başladığı tarihe kadar yürürlükte olan 4/4/1929
tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 318. maddesi
şöyledir:
"Ağır cezaya mütaallik hükümlerde Temyiz Mahkemesi tetkikatını
maznunun temyiz istidasındaki talebi üzerine veya dilerse resen duruşma icrası
suretiyle yapar. Duruşma gününden maznuna veya talebi üzerine müdafiine haber
verilir. Maznun duruşmada hazır olabileceği gibi kendisini vekaletnameyi haiz bir
müdafi ile de temsil ettirebilir.
Maznun mevkuf ise bizzat ispatı vücut etmek talebinde bulunamaz."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 7/2/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İşkence ve Kötü
Muamele Yasağının ve Bu Yasakla Bağlantılı Olarak Eşitlik İlkesinin İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
37. Başvurucular; kızlarının ölmeden önce cinsel istismara
uğradığını, bu nedenle işkence ve insanlık dışı ve onur kırıcı muamele görmeme
ve şiddete uğramama hakkının ihlal edildiğini, şiddete karşı koruyucu ve
önleyici etkin mekanizmaların üretilmediğini, bazı sanıklar hakkında verilen
cezaların yetersiz olduğunu ileri sürmüştür. Öte yandan başvurucular;
kızlarının yaşadığı cinsel şiddeti ailesine ve yargı mercilerine
anlatamadığını, şiddetle tek başına baş edemediğini, toplumsal olarak cinsiyet
kökenli ayrımcılık yapıldığını, mevcut yasaların uygulanmasında cinsiyete
dayalı ayrım yapıldığını, kadınların taraf olduğu ve özellikle cinsel şiddet konusunda
yapılan yakınmalarda adli ve idari makamların isteksiz davrandığını ve cinsel
şiddeti önlemeye yönelik kanunların yetersiz olduğunu iddia etmişlerdir. Son
olarak başvurucular, sanıklar ile suça sürüklenen çocuğun tutukluluk
sürelerinden de söz ederek işkence ve kötü muamele yasağı ile bu yasakla
bağlantılı olarak eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini öne sürmüştür.
2. Değerlendirme
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012,
§ 17).
39. Somut olayda H.E., V.E. ve M.E.nin organ sokmak suretiyle
çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçunu işledikleri iddiasıyla kamu davası
açılmış; Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda H.E. ve V.E. hakkında
verilen mahkûmiyet kararları ile M.E.nin ölmesi nedeniyle hakkında açılan
davanın düşürülmesine dair karar Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 12/6/2012 tarihli
kararıyla onanmıştır (bkz. §§ 20, 21, 24 ve 25). Bu nedenle, "organ sokmak
suretiyle çocuğun nitelikli cinsel istismarı" suçu yönünden verilen
kararların tamamı Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı
23/9/2012 tarihinden önce, 12/6/2012 tarihinde kesinleşmiştir. H.E. ve V.E.
hakkında verilen mahkûmiyet kararlarının 23/9/2012 tarihinden sonra yerine
getirilmesinin kararın kesinleşmesi üzerinde herhangi bir etkisi
bulunmamaktadır (Y.C.K., B. No:
2012/889, 26/3/2013, § 19).
40. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
41. Başvurucular; kızları H.E.nin cinsel istismar suçunu işleyen
kişilerce suçun açığa çıkmaması için öldürüldüğünü, H.E.nin tırnakları arasında
M.E.nin DNA'sının bulunduğunu, M.E.nin tek başına H.E.yi öldürmesinin mümkün
olmadığını, A.E.nin azmettirici olduğuna dair pek çok delil bulunmasına rağmen
sanık A.E.nin beraatine karar verildiğini, tanık Z.E. ile sanık A.E. arasında
husumet bulunmadığını, husumet iddiasının sadece A.E. tarafından dile
getirildiğini iddia etmişlerdir. Ayrıca başvurucular, olaydan altı ay kadar
sonra adli mercilere ifade verse de Z.E.nin bildiklerini aynı gün annesine
anlattığını, bu hususun Z.E.nin annesi tarafındanduruşmada doğrulandığını,
H.E.nin kardeşi katılan M.E.nin de duruşmada olaydan birkaç gün sonra Z.E.nin
A.E.nin yaptığı telefon görüşmesinden kendisine söz ettiğini beyan ettiğini öne
sürmüşlerdir. Öte yandan başvurucular, H.E.nin ceza infaz kurumunda iken
yazdığı 17/7/2012 tarihli dilekçede A.E.den "suç ortağı" olarak
bahsettiğini ve kasten öldürme suçu nedeniyle kimsenin cezalandırılmadığını
ileri sürmüş ve yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Son olarak başvurucular; cinsel istismar suçu nedeniyle
cezalandırılan H.E. ve V.E.nin kızları H.E.nin ölümü nedeniyle
cezalandırılmaması, delillerin hatalı değerlendirilmesi, etkili bir ceza
soruşturması yürütülmemesi ve duruşmalı temyiz taleplerinin Yargıtayca reddedilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasında bulunmuştur.
2. Değerlendirme
43. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir."
44. Anayasa’nın "Devletin
temel amaç ve ödevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
bölümü şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddialarının özü, kızlarınınölümüyle ilgili olarak
yürütülen soruşturmanın etkisizliğidir. Bu nedenle başvurucuların söz konusu
iddiaları da Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı
kapsamında incelenmiştir.
46. H.E.nin ölümüne kamu makamlarının karıştığına ya da söz
konusu ölümün makamların ihmali sonucu meydana geldiğine dair başvurucuların
bir iddialarının olmadığı ve aksi yönde karar verilmesini gerektirecek somut
bilgi veya bulgunun da bulunmadığı dikkate alınarak inceleme, yaşam hakkının
etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutuna hasredilmiştir.
47. Yaşama hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden
kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle
ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41).Başvuru konusu olayda başvurucular ölen H.E.nin
ebeveynidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından başvuruda bir eksiklik
bulunmamaktadır.
48. Öte yandan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine
ilişkin iddianındiğer kabul edilemezlik nedenleri yönünden de incelenmesi
gerekir.
49. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
korumaya ilişkin maddi yönü yanında usule ilişkin yönü de bulunmaktadır. Bu
yükümlülük, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve
gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi
gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili
bir şekilde uygulanmasını ve varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
50. Diğer taraftan ceza soruşturmasının amacı, yaşama hakkını
koruyan hukuk kurallarının etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların
hesap vermesini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük, kesin olarak bir sonuç
elde etmeyigerektirmez. Anayasa'nın 17. maddesi, başvuruculara üçüncü kişileri
bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete
tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
51. Yaşama hakkına ilişkin ceza soruşturmasının etkili
olabilmesi için öncelikle soruşturma makamlarının resen harekete geçerek ölüm
olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün
delilleri tespit etmeleri gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeni veya
sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili
soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57).
52. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan
biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu
denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru
menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları
sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 58).
53. Bunların yanında soruşturmaların makul bir süratle
yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan
güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle
hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın
korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı
görünümü verilmemesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359,
10/12/2014, § 96).
54. Olaya ilişkin soruşturmada, yukarıda genel ilkeler bölümünde
ifade edilen soruşturmaların makul bir süratle yürütülmesi gerekliliği
konusunda başvurucular tarafından herhangi bir iddia ileri sürülmediği gibi bu
konularda bir eksikliğin de bulunmadığıgörülmektedir.
55. Başvurucular duruşmalı temyiz taleplerinin Yargıtayca
reddedildiğini belirterek soruşturmaya etkin biçimde katılamadıklarından yakınsalar
da Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada katılan sıfatıyla yer almışlar,
yargılamada dinlenmişler, iddia ve taleplerini sunma fırsatı yakalamışlar ve
verilen beraat kararlarını da temyiz edebilme imkânı bulmuşlardır. Ayrıca
başvurucuların, önceki aşamalarda ileri sürmedikleri iddia ve talepleri
duruşmasız yapılması nedeniyle temyiz aşamasında dile getiremediklerine ilişkin
herhangi bir iddiaları da bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurucuların meşru
menfaatlerini korumak için yargılama sürecine gerekli olduğu ölçüde
katıldıkları sonucuna varılmıştır.
56. Öte yandan soruşturmanın ölüm olayını aydınlatabilecek ve
sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek etkinlikte yürütülüp
yürütülmediğinin de değerlendirilmesi gerekir. Ancak değerlendirme yapılmadan
önce Anayasa Mahkemesinin doğrudan, ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının
yerine geçecek şekilde delillerin değerlendirmesini kendisinin yapmasının veya
yürütülmesi gerekli olan soruşturma işlemlerini belirlemesinin söz konusu
olamayacağı belirtilmelidir. Başka bir ifadeyle Anayasa Mahkemesinin görevi, bu
makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi
değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır
Öztürk ve Dilif Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2016, § 185). Bu
konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar, ilk elden olayları inceleyen yetkili
adli ve idari mercilerdir. Bunun aksine bir durum, ancak olaya ilişkin kesin
ikna edici nitelikte bulguların varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319,
16/7/2014, § 58).
57. Bununla birlikte soruşturma makamlarınca olayın sebebinin
objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın elde
edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması
da gerekmektedir (Cemil Danışman,
§ 99).
58. Somut olayda başvurucuların kızı H.E.nin ölümüyle ilgili
yürütülen ceza soruşturmasında tespit edilen failler hakkında kamu davası
açılmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi; başvurucuların kızı H.E.nin tırnakları
arasından elde edilen otomozal STR DNA tiplemelerinin sanık M.E.ye ait otomozal
STR DNA profilini içerdiğini nazara alarak H.E.nin sanık M.E. tarafından
öldürüldüğüne kanaat getirmiş ancak M.E.nin 31/10/2010 tarihinde ölmesi
nedeniyle M.E. hakkındaki davanın düşürülmesine karar vermiştir. Ağır Ceza
Mahkemesi ayrıca, tanık Z.E.nin beyanlarını nazara alarak azmettirmek suretiyle
bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini
kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla çocuğa karşı kasten öldürme suçunu
işlediği gerekçesiyle sanık A.E.nin mahkûmiyetine hükmetmiş; suçu işlediğinin
sabit olmaması nedeniyle suça sürüklenen çocuk V.E.nin ise bir suçu gizlemek,
delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da
yakalanmamak amacıyla çocuğa karşı kasten öldürme suçundan beraatine karar
vermiştir. Beraat ve davanın düşürülmesine dair karar Yargıtay 1. Ceza
Dairesince onanmış, A.E. hakkında verilen mahkûmiyet kararı ise maktule
Havva'yı öldürmeye azmettirme suçunu işlediğine dair, olaydan yaklaşık altı ay
sonra ortaya çıkarak ilk kez beyanda bulunan ve sanık ile aralarında husumet
bulunduğu anlaşılan tanık Z.E.nin beyanı dışında, mahkûmiyetine yeterli kesin
ve inandırıcı delil bulunmadığı hâlde sanığın atılı suçtan beraati yerine
yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verildiği gerekçesiyle bozulmuştur. Bozma
üzerine yapılan yargılama üzerine A.E. hakkında da isnat edilen suçu
işlediğinin sabit olmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmiş ve verilen
karar, H.E.nin suç ortağından söz ettiği 17/7/2012 tarihli dilekçenin de içinde
bulunduğu dava dosyasını inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince onanmıştır (bkz.
§§ 8-30).
59. Başvuru bu bağlamda değerlendirildiğinde soruşturmada,
başvurucularıniddialarının aksine elde edilen delillerin kapsamlı, nesnel ve
tarafsız bir analizine dayalı olarak sonuca ulaşılmadığını söyleyebilmeyi
mümkün kılan bir durum söz konusu değildir. Bu konuda başvurucuların aksi
yöndeki iddiaları doğrultusunda kesin ikna edici nitelikte birbilgi ve bulgu da
elde edilememiştir.
60. Başvuruya konu soruşturma sonucunda verilen kararlarda
olayın gerçekleşme koşullarının ve toplanan delillerin ayrıntılı bir şekilde
tartışıldığı, Yargıtay incelemesi aşamalarında da başvurucuların ileri sürdüğü
temyiz sebeplerinin değerlendirilip yerinde görülmediğinin belirtildiği, başvurucuların
sonuca etkili herhangi bir delilin toplanmadığı yönünde bir iddialarının
olmadığı gibi soruşturmanın eksikliğine neden olabilecek herhangi bir hususun
da bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu sebeple başvurucuların kızına yönelik eylemin
cezasız kaldığına dair iddia yönünden yetkili makamlardan kaynaklanan herhangi
bir eksiklik bulunmadığı ve yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne
ilişkin usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan
yoksun olduğu kanaatine varılmıştır.
61. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İşkence ve kötü muamele yasağının ve bu yasakla bağlantılı
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul
boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
7/2/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.